Sınav kaygısı bireyler üzerinde fiziksel ve/veya psikolojik etkiler yaratabilir. Kaygı nedeniyle bildiğini unutma, odaklanma sorunu gibi problemler ortaya çıkar. Bu da sınav başarısının düşmesine neden olabilir. Sınava hazır hissetmemek, aile ve çevre baskısı, başarısız olma düşüncesi ya da mükemmeliyetçi tutum sınav kaygısını ortaya çıkarabilir ya da hali hazırda var olan kaygının artmasına sebep olabilir. Peki; sınav kaygısıyla mücadele etmek için neler yapılabilir?

Sınav Kaygısı İle Mücadele Etmek İçin Neler Yapılabilir?

Sınav kaygısını azaltmak ve kontrol altında tutmak için dikkat edilebilecek pek çok nokta var. Bu konuda neler yapılabilir, sınav kaygısı ile nasıl başa çıkılabilir? Gelin birlikte göz atalım…

  • Sınava yeterince hazır hissetmemek kaygının artmasına sebep olabiliyor. Bu yüzden sınav hazırlığınızı son ana bırakmayın. Kendinize eksiklerinizi tamamlamak ve hazırlık yapmak için yeterince süre tanıdığına emin olun.
  • Mutlaka bir çalışma programı hazırlayın. Bir takvime bağlı kalmak başarı oranınızı arttıracak ve kaygınızı kontrol altında tutmanıza yardımcı olacaktır.
  • Yalnızca çalışma programınızı değil molalarınızı da planlayın. Uzun aralar vermenin dikkatinizi kaybetmenize ve odaklanma problemi yaşamanıza neden olabileceğini unutmayın.
  • Yeterli ve dengeli beslenin. Zararlı gıdalardan kaçının. Protein ve vitamin yönünden zengin gıdaları tercih edin. Et, sebze, meyve gibi gıdaları sıkça tüketmeye özen gösterin. Su içmeyi ihmal etmeyin. Tüm bunlar sınav kaygısını azaltmak noktasında yardımcı olacaktır.
  • Yetişkinler günde 7-8 saatlik uykuya ihtiyaç duyar. Düzenli ve yeterli miktarda uyku fiziksek sağlık için son derece önemlidir. Sınav öncesinde belli bir uyku düzeni oturtmak hem sağlığınızı korumanıza hem de sınav kaygısıyla mücadele etmenize yardımcı olur.

  • Egzersiz yapın. Hem bedeninizi zinde tutacak egzersizler yapın. Hem de stresle mücadele için nefes egzersizlerine başvurun. Düzenli yapılan nefes egzersizleri zihninizi ve bedeninizi rahatlamanıza yardımcı olur.
  • Olumsuz düşüncelere kapılmayın. Olumsuz düşünceler sınav kaygısının artmasına sebep olur.
  • Kendinizi kimseyle kıyaslamayın. Her bireyin öğrenme biçimi, öğrenme hızı, yetenekleri ve ilgi alanları farklıdır. Bir başkasının başarısının ya da başarısızlığının motivasyonunuzu düşürmesine izin vermeyin. Yalnızca kendi başarınızı bir üst seviyeye taşımaya çalışın.
  • Başarınızın ve mutluluğunuzun sırrının yalnızca sınavlar olduğu düşüncesine kapılmayın. Sayısal değerler her zaman gerçek başarınız ve potansiyeliniz hakkında doğru ipuçlarını içermeyebilir. Kendinize inanmaktan vazgeçmeyin.
  • Geleceğe dair karamsar düşüncelere odaklanmayın. Bu durum psikolojinizi olumsuz etkiler ve kaygınızın artmasına sebep olur. Her zaman önünüzde bir seçenek ve başarmak için bir yol olacağına inanın.
  • Zaman zaman ilgi alanlarınıza yönelmeyi ihmal etmeyin. Sınav düşüncesini bir kenara bırakıp zihninizi hoşunuza giden aktivitelerle meşgul etmek kaygı kontrolünü kolaylaştıracaktır.

Sınav kaygısı ile baş etme yöntemleri ile ilgili daha detaylı bilgi almak için aba Psikoloji web sitesini ziyaret edebilirsiniz. Sorularınız varsa ya da desteğe ihtiyaç duyuyorsanız bizimle iletişime geçebilirsiniz. Eğitim ve psikoloji ile ilgili daha fazla içeriğe ulaşmak için YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

Sınav kaygısı belirtileri fizyolojik ya da psikolojik olarak görülebilir. Bireyler stres altındayken kaygı hissedeler. Aslında bu son derece doğal bir durumdur. Öğrenciler için sınavlar hayatlarının önemli bir parçasını oluşturur ve çoğu zaman kaygı hissetmelerine sebep olur. Kaygı belirli bir düzeyin üstüne çıkmadığı sürece vücudu olumlu etkileyebilir ancak kaygı düzeyinin yüksek oluşu ve kontrol altında tutulamaması bazı problemlere neden olur. Sınav kaygısı, odaklanma sorunu, bildiğini unutma gibi sorunların yanı sıra fiziksel problemlere varan ciddi bir tabloya dönüşebilir. Peki; sınav kaygısı belirtileri nelerdir?

Sınav Öncesinde Ya Da Sınav Sırasında Görülen Belirtiler

Sınav kaygısı, sınav öncesinde ya da sınav sırasında bazı belirtilerle kendini gösterir. Bu belirtileri şöyle sıralayabiliriz;

  • Telaş, unutkanlık, organize olmada zorluk yaşama
  • Odaklanma sorunu
  • Sindirim sistemi problemleri (mide bulantısı, ishal, kabızlık)
  • Ağız Kuruluğu
  • Kalp çarpıntısı, hızlı soluk alıp verme
  • Normalden fazla terleme ya da üşüme
  • Baş ağrısı
  • Yeme bozuklukları (iştahsızlık ya da aşırı yeme)
  • Uyku düzeninin bozulması
  • Yorgunluk
  • Uzaklaşma Arzusu
  • Gerginlik ya da Çabuk Öfkelenme

Tüm bu belirtiler sınav kaygısı belirtileri olarak karşımıza çıkar. Önemli sınavlardan önce ya da sınav esnasında bu belirtilerden bir ya da birkaçını gösteriyorsanız sınav kaygısı yaşıyorsunuz demektir. Peki sınav kaygısı neden ortaya çıkar?

Neden Sınav Kaygısı Yaşarız?

Sınav kaygısı öğrencilerin sıkça yaşadığı bir problem olarak karşımıza çıkar. Peki; hangi düşünce ya da durumlar sınav kaygısını tetikler? Öğrenciler sınava yeterince hazır olmadıklarını düşündüklerinde kaygı hissetmeye başlarlar. Zamanları daraldıkça kaygı miktarı da artar. Özellikle ebeveynleri tarafından sürekli olarak başkalarıyla kıyaslanmaları kaygının ortaya çıkmasının önemli sebeplerinden biridir. Başarısız olmaktan korkan öğrenci kaygıya kapılır. Mükemmeliyetçi bir yaklaşıma sahip olmak da kaygıyı tetikleyebilen nedenler arasındadır. Mükemmele ulaşma isteği ve beraberinde getirdiği yetersizlik hissi kaygının ortaya çıkmasına ya da kaygı düzeyinin artmasına neden olabilir.

Sınav Kaygısının Kontrol Edilememesi Ne Gibi Sonuçlara Yol Açar

Sınav kaygısı kontrol edilemeyecek düzeyde olduğunda bilgilerin aktarılması mümkün olmaz. Dikkat eksikliği ve odaklanma problemi ortaya çıkar. Zihinsel beceriler zayıflayacağı için okuduğunu anlama ve/veya hatırlama zorlaşır, unutkanlık problemi ortaya çıkar. Kaygı seviyesinin üst düzeyde olması sınav öncesi ya da sınav esnasında fiziksel sorunların yaşanmasına neden olur.

Sınav Kaygısı ile Baş Etme Yöntemleri Nelerdir?

Peki; sınav kaygısı ile baş etme yöntemleri nelerdir? Bu konuda neler yapabiliriz? Her şeyden önce mutlaka bir çalışma programı hazırlanmalı ve programa uyulmalıdır. Çalışmayı son ana bırakmak kaygının artmasına neden olacaktır. Çalışmaya vaktinde başlamak eksiklerin giderilmesi için yeterli zamanı sağlar ve kaygı hissinin azalmasına yardımcı olur. Çalışmanın son ana bırakılması kafa karışıklığına ve telaşa sebep olacaktır.

Sınav öncesinde yeteri kadar uyumak ve dinlenmek dikkat eksikliği sorununu ortadan kaldırmanıza yardımcı olur. Sınav saatinden önce kendinize birkaç saat izin vermek ve sınav dışı konulara odaklanmak kafa karışıklığını önler ve rahatlamanızı sağlar.

Unutmayın ki; kendinizi başkalarıyla kıyaslamak size bir şey kazandırmaz. Bu ve benzeri düşüncelerden uzak durmak, başarıya odaklanmak ve kendinize inanmak ise motivasyonunuzu arttırır.

Sınav öncesinde omuz egzersizleri ya da nefes egzersizleri gibi küçük dokunuşlarla vücudunuzu rahatlatabilirsiniz. Burundan nefes alıp aldığınız nefesi ağızdan yavaşça vererek vücudunuzu ve zihninizi gevşetmeyi deneyebilirsiniz. Ya da sınavdan bir süre önce meditasyon tekniklerine başvurabilir düzenli meditasyon ile kendinizi rahatlatmayı deneyebilirsiniz.

Sınav kaygısı belirtileri ve sınav kaygısı ile baş etme yöntemleri hakkında daha detaylı bilgi edinmek için aba Psikoloji web sitesini ziyaret edebilirsiniz. Sorularınız varsa ya da desteğe ihtiyaç duyuyorsanız bizimle iletişime geçebilirsiniz. Eğitim ve psikolojiye dair daha fazla içeriğe ulaşmak için YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

SAT Stres ile mücadele etmek için hangi yöntemleri kullanabiliriz? SAT sınav stresi, sınav başarımızı nasıl etkiliyor? SAT’de başarılı olmak için stresimizi kontrol altında tutmamız gerektiğini zaten hepimiz biliyoruz. Ancak stres kontrolü her zaman sanıldığı kadar kolay olmayabiliyor. Çoğu öğrenci ya da öğrenci adayı bilgileri yeterli olmasına rağmen stres nedeniyle sınavlarda yeterli başarı sağlayamıyor. Stres öğrencilerin hem bildiklerini unutmasına hem zaman yönetimi anlamında kontrolünü kaybetmesine hem de odaklanma sorunu ile karşı karşıya kalmasına sebep olabiliyor. Bu konunun çözümü için kullanılabilecek etkili yöntemler elbette var. Peki; SAT stres ile mücadelede etkili yöntemler neler? Gelin birlikte göz atalım…

SAT Stres İle Mücadele: Başarının Yolu SAT Sınavından Geçiyor

Bildiğiniz gibi SAT sınavı yurt dışında eğitim almak isteyen öğrencilerin alması gereken bir sınav. Dünyanın en iyi üniversiteleri tarafından öğrenci kabul sürecinde SAT sınav skoru dikkate alınıyor. Yüksek bir SAT sınav skoru ile öğrenciler rakiplerinin bir hatta birkaç adım önüne geçmeyi ve istedikleri üniversite ve bölümlere girmeyi başarabiliyorlar. Öğrenciler için başarının yolunun SAT’den geçmesi elbette ekstra bir stres unsuru olarak karşımıza çıkıyor. Hiç şüphesiz SAT kritik öneme sahip bir sınav… Peki SAT’de başarıya giden yolda stresi azaltma noktasında neler yapabiliriz?

İngilizce Konuşmaya ve İngilizce Düşünmeye Kendinizi Alıştırın

Bildiğiniz gibi SAT sınavı İngilizce uygulanıyor. Aslında bu durumun da öğrenciler için stresi arttırdığını söyleyebiliriz. Yapılan araştırmalara göre; ana dilimizin dışında bir dili kullanırken beynimizin farklı bir alanı devreye giriyor. SAT stres ile mücadelenin anahtarlarından biri aslında tam da bu. İngilizceyi özellikle sınava hazırlık sürecinde sıkça kullanmamız gerekiyor. Günlük hayatta İngilizce kullanımının arttırılmasının ve bunun bir alışkanlık halini almasının stresle mücadelede etkili bir yöntem olduğu biliniyor. İngilizcenin sıklıkla kullanılması İngilizce bilgisinin gelişmesine, daha hızlı düşünmeye ve dili kullanırken daha rahat hissetmeye yardımcı oluyor. SAT sınavı söz konusu olduğunda da İngilizceye dair kaygılar böylelikle ortadan kalkmış oluyor.

SAT Stres İle Mücadele: SAT Sınav Formatına Hakim Olun

Sınav formatına ve soru tiplerine hakim olmak stresi azaltmada etkili yöntemlerden biridir. Ne ile karşılaşacağınızı bilmek ve karşılaşacağınız şeye hazırlıklı olmak stres seviyenizin düşmesine yardımcı olur. Bu noktada; eğer sınav formatını, sınav konularını ve soru tiplerini yeterince araştırdıysanız ve hazırlıklarınızı buna göre yaptıysanız stres kontrolü çok daha kolay bir hal alacaktır.

Başarısız Olma İhtimaline Odaklanmayın

Pek çok öğrenci sınavda başarısız olacağı düşüncesine kapılıyor ve bu durum SAT sınav stresi açısından olumsuz bir duruma neden oluyor. Elbette her sınavda olduğu gibi SAT sınavı için de başarısız olma ihtimaliniz var. Bazen elde olmayan sebepler başarısızlığı beraberinde getirebiliyor. Ancak sizin yapmanız gereken sınav hakkında yeterince bilgi sahibi olmak, eksiklerinizi tamamlamak, bolca pratik yapmak yani kısacası sınava elinizden gelen en iyi şekilde hazırlanmak… Unutmayın ki; başarısız olma düşüncesi çoğu zaman başarısız olma ihtimalini güçlendirebilir. Bunun için olumlu düşünmekten vazgeçmemeli ve kendinize güvenmelisiniz.

Fiziksel Sağlığınızı Koruyun

Sınav öncesinde fiziksel sağlığınızı korumanız başarınızı olumlu anlamda etkileyecek ve stresinizi kontrol altında tutmanıza yardımcı olacaktır. Sınavdan önceki 3 haftalık süreçte beslenmenize ve uyku düzeninize dikkat etmeye gayret edin. Uyku ve beslenmenin hem beyninizin daha sağlıklı çalışması hem de stresinizi belli bir seviyede tutabilmeniz noktasında kritik bir öneme sahip olduğunu unutmayın.

SAT stres ile mücadele hakkında daha fazla içeriğe ulaşmak ve SAT sınavı hakkında merak ettikleriniz için aba Psikoloji web sitesini ziyaret edebilirsiniz. Sorularınız varsa ya da desteğe ihtiyaç duyuyorsanız bizimle iletişime geçebilirsiniz. Eğitim ve psikoloji ile ilgili daha fazla içerik için YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

Çoklu zeka kuramı zekanın çok yönlü olduğu fikrini ortaya atmaktadır. Einstein’ın da dediği gibi “Aslında herkes dahidir. Ama siz kalkıp bir balığı ağaca tırmanma yeteneğine göre yargılarsanız, tüm hayatını aptal olduğuna inanarak geçirecektir.”. Bu nedenle yeteneklerinizi bilmek ve kendinizi tanımak başarı ve mutluluğun anahtarıdır. Hem yetenekler analiz edilmeli hem de o yeteneği geliştirme yolunda bazı stratejik adımlar atılmalıdır. Peki bunu nasıl başarabiliriz? Hangi alanlara yeteneğimizin olduğunu nereden anlayabiliriz? O alanları nasıl güçlendirebiliriz?

Kuramın Alt Başlıkları

Çoklu zeka kuramı zekayı altı farklı alt başlığa bölmektedir. Müzikal zeka dediğimiz müziği algılama ve üretme konusundaki zeka, notaların çıkardığı sesleri tanıyabilme kabiliyeti gibi içerikleri barındırır. Bedensel-kinestetik zekanın belirtileri dans etmekte başarılı olmak, çeşitli spor dallarında yetkinliğe sahip olmak gibi bedenle yapılan hareketlere yatkınlık göstermektir. Sosyal zeka insan ilişkilerinde başarılı olmak, ikna kabiliyetinin yüksek olmasını barındırır. Dil becerisi yazmak ve konuşmak konusunda yatkınlık gösterenlerde yüksek olan bir zeka biçimidir. Mantıksal-matematiksel zeka sayılar ve sembollerle yapılan işlemler, matematik becerisi, bilgisayar ve kodlama gibi alanlarda başarılı olmayı sağlar. Doğa zekası doğadaki canlı cansız varlıkları ayırt edebilme ve öğrenmeyi beraberinde getirir. Son olarak da içsek zeka kendi duygularından başlayarak başkalarının duygularını anlayabilme kapasitesi yüksek olanlarda mevcut bir zeka türüdür.

Çoklu Zeka Kuramı: Ben Kimim?

Çoklu zeka kuramı doğrultusunda kendinizi tanıyabilirsiniz. Siz hangi alanlarda yeteneklisiniz ve geleceğin teknolojisine, gelişmelerine göre nasıl bir yol çizmelisiniz. Bu doğrultuda dört farklı özelliğiniz önem taşır. Birincisi kabiliyetiniz: Kabiliyet doğuştan gelen mirasımızla alakalıdır. Genetik olarak bir beceriye yatkınlığınız olabilir. Genelde anne ve babanızdan gelen özelliklerdir bunlar. Örneğin anne ve babanız sporcuysa onlardan aldığınız genetik miras doğrultusunda sizin de bedensel-kinestetik zekanızın kuvvetli olma olasılığı yüksektir. İkincisi eğitiminiz: Aldığınız eğitim sizi kabiliyetinizde başarılı olmanızı sağlayacaktır. Vücudunuz spor yapmaya yatkın olabilir ancak spor pratiği yapmadan yine başarılı olamazsınız. Bu alanda eğitim almanız gerekir.

Çoklu zeka kuramı doğrultusunda üçüncü özelliğimiz becerilerimizdir. Becerileriniz zamanı iyi yönetmek ve iletişim gibi günlük hayat becerileridir. Hangi beceriler sizin kuvvetli yanınız? Zamanı mı iyi yönetiyorsunuz yoksa iletişimde mi iyisiniz. Beceriler sonradan geliştirilebilmektedir. Kabiliyetinizden yola çıkarak hangi becerilere ihtiyacınız olduğunu belirleyerek o alanda kendinizi geliştirebilirsiniz. Sonuncusu da ilgi alanınız. Örneğin çizim yapmayı seviyorsunuz ve bu alanda kabiliyetiniz var. Ancak medyayla mı ilgilenmekten hoşlanıyorsunuz yoksa somut çizimlerden mi? Bu seçimi yapmak da sizin tercihinize ve size keyif veren unsurlara kalmıştır. Keyif almakta izleyeceğimiz yolda değerlidir.

Read More

Bağlanma sorunu ve otizm arasında bir bağlantının olduğuna dair birçok farklı bilimsel araştırma sonucu bulunmaktadır. Eskiden otizm spektrum sendromu belirtisi gösteren çocuklar için ebeveynlerin (özellikle annenin) tutumu sorumlu tutulurdu. Bunun nedeni çocuklarda bağlanmanın bakım verenle başlamasıdır. Bakım verenin tavırları sosyal ilişkiler üzerinde büyük belirleyicidir. Ancak söz konusu otizm spektrum bozukluk olduğunda bunun biyolojik bir rahatsızlık olduğunu gözden kaçırmamamız gerekir. Çocuk yalnızca annenin tutumundan dolayı otizm spektrum sendromu belirtileri göstermez. Ancak belirtilerin yoğunluğu konusunda annenin tutumu belirleyicidir diyebiliriz.

Bağlanma ve Otizm Arasındaki İlişki

Otizm ve bağlanma sorunu çeşitli benzerlikler göstermektedir. Bazı ortak davranış biçimleri güvensiz bağlanma olarak adlandırılan bağlanma stiliyle ortaklık göstermektedir. Atipik oyun, az sıklıkta iletişim kurma, duygu düzenleme sorunu gibi belirtiler hem bağlanma sorunlarında hem de otizm durumunda gözlemlenmektedir. Bağlanma sorunlarının nedeni annenin tutumu da olabilir. İhmalkar ebeveyn tutumu bağlanma sorunları için tetikleyici olarak algılanmaktadır. Ancak eğer çocukta otizm spektrumla ilgili diğer belirtiler mevcutsa ebeveyn ilgili tutumlarda bulunsa da bu gibi problemler görülebilir. Yalnızca otizm spektrum sendromu gözlemlenen çocuğa ebeveynin ilgisi destekleyici olacaktır. Otizm spektrumun yoğunluğunda azalmalar sağlayabilmektedir.

Bağlanma Sorunu ve Otizm: Bağlanma, Anne Baba Tutumu ve Otizm

Bağlanma sorunu ve otizm arasındaki bağıntıda anne babanın tutumunun değişiklikler yaratabileceğinden söz ettik. Bakım verenin özellikle 0-3 yaş döneminde çocuğa yaklaşımları çok önemlidir. Otizm spektrum sendromu sosyalleşme alanında sorun yaşanması temeline sahiptir. Bu sendromu gösteren bireyler sosyal iletişimde zorluk çeker ve tekil etkinlikler yapmayı tercih ederler. Anne babanın bağlanma döneminde çocukla konuşması ve göz teması kurması sosyal ilişki becerilerini geliştiren bir şeydir. Eğer çocuk genetik olarak otizm spektrum sendromunun izlerini taşıyorsa sosyal iletişime bir tık daha dikkat edilmeli diyebiliriz. Bu durumda çocukla iletişim kurarken telefona bakmak, çocuğu oyalamak adına sürekli televizyonu aracı olarak kullanmak sendrom için tetikleyici olabilir.

Bağlanma sorunu erken yaşta tespit edilirse otizm spektrum sendromu da erken yaşta tespit edilebilir. Yukarıda bahsettiğimiz atipik oyun, az iletişim kurma, duygu düzenlemede sorunlar bebeklik döneminde fark ediliyorsa otizm spektrum sendromunun bir belirtisi olabilir. Bağlanma stilleriyle alakalı yapılan uygulamalarda anne babanın odadan çıktığında çocuğun verdiği tepkiler göz önünde bulundurulur. Eğer bebeğiniz siz odadan gittiğinizde ağlama krizleri geçiriyor ve döndüğünüzde size sert davranıyor kızgınlık belirtileri gösteriyorsa bağlanma problemleri olabilir.  Hiç tepki göstermiyorsa da bu bir problemdir. Belli bir oranda bağlanma gerçekleşmeli ve size güvendiği için siz çıktıktan bir süre sonra rahatsızlık duyması gerekmektedir. Bu güvenli bağlanmanın göstergesidir. Ancak otizm spektrum sendromu belirtilerine sahip çocuklar hiç tepki göstermeme eğilimi göstereceklerdir.

Read More

Duygusal anlamda denge sağlayabilmek hayat kalitemiz için kritik derecede önemlidir. Hayatın stabil olmadığını çeşitlik değişkenlerle dolu olduğunu ve bu değişkenlerin duygularımızda dalgalanmalar yarattığını biliyor ve kabul ediyor olmalıyız. İş düzenini, uyku saatini ve özel hayatını belirli bir düzene göre yaşayan bir bireyin bile ani olaylar sonucunda düzenini değiştirmesi gerekebilir. Yakınlarından birinin sağlığı, kendi sağlığı, ani bir ölüm haberi, şirketindeki değişiklikler kişinin hayatındaki düzeni bir anda değiştirebilir. Hayat planlanmayan sürprizlerle doludur. Duygusal anlamda denge sağlama kabiliyeti yüksek olanlar hayatın bu sürpriz dalgalanmalarının arasında sörf yapabilenlerdir.

Olumsuz olarak tanımladığımız durumları ortadan kaldırmak mümkün değildir fakat duygusal denge  sağlayabilmek mümkündür. Kriz anlarına nasıl tepkiler verdiğimiz kriz yönetimini sağlayabilme kapasitemiz genel iyi oluş halimizi etkiler. Mindfulness üzerine derin araştırmalar yapan bir psikiyatrist ve psikobiyoloji profesörü olan Vincente Simon duygusal anlamda denge üzerine çalışmalar yapmaktadır. Simon özellikle şok anında verilen hangi tepkilerin olumsuz olayı daha kolay sindirmemizde faydalı olduğu üzerine araştırmalar yapmıştır. Araştırmalarının sonucunda birkaç adımın takip edilmesiyle kriz anlarında duygusal dengenin sağlanmasının kolaylaştığını bulmuştur.

Adım Adım Duygusal Anlamda Denge

1.     Dur ve Nefes Alarak Rahat

İlk kez kötü ya da şok edici beklenmedik bir haberle karşılaştığınız an duygusal denge için durun. Yıllardır otomatik pilotta çalışmaya alışmış bir zihnin ilk anda durması zor gelebilir. Olayla ilk yüz yüze gelindiği anda duyguların yoğunluğuna kapılarak düşünmeden hareket edilir. Bu nedenle duraklamak ani ve kontrolsüz tepkiler vermemek adına önemlidir. Kendinizi huzurlu ve rahat hissettiğiniz bir yere giderek sakinleştirmeye çalışın. Duygusal dengenizi sağlamak adına nefes alıp vererek nefesinize odaklanın. Şok anında vücudumuz biyolojik tepkiler vermektedir. Kalp atışlarımız artar ve nefes alış verişlerimiz düzensizleşir. Bu nedenle kendinizi huzurlu ve rahat hissettiğiniz bir yere giderek sakinleştirmeye çalışın. Duygusal dengenizi sağlamak adına nefes alıp vererek nefesinize odaklanın.

2.     Duygularının Farkında Ol, Kabul Et ve Kendine Nazik Ol

Duygusal anlamda denge için duyguların farkında olup onları oldukları gibi kabul edebilmek  en elzem adımdır. Duygularınızı fark etmenin içerisinde onları isimlendirmek de vardır. Kızgın mısınız? Öfkeli mi? Üzgün mü? Yoksa birilerini mi kıskanıyorsunuz? Duygulara odaklanarak “Şu an ben ne hissediyorum?” diye kendinize sormanız elzemdir. Sadece bu duyguları tanımlamak değil kabul edebilmek de gerekir. Kabul etmelidir ki zor, yorucu ve kötü hissettiren duyguları olduğu gibi kabul etmek oldukça zordur. Çoğunlukla bu tarz duyguları yok sayma eğilimi gösteririz. Halbuki o duyguyu o an yaşayıp arınmadığımızda birikiyor ve ilerde bizi daha fazla etkileyebiliyor. O anda yaşadığınız deneyime saygı gösterip kendinizi yargılamadan ve suçlamadan duygularınızı yaşamaya izin verin. Kendinize nazik olun. Hala bazı şeyler size zor geliyorsa bu aşamadan sonra sevdiğiniz insanlarla vakit geçirmek işleri kolaylaştıracaktır.

3.     Duygusal Anlamda Denge ve Dengesizlik: Duyguları Uğurla ve Aksiyon Almayı Gözden Geçir

Artık duygularınızı uğurlamaya hazırsınız. Diğer iki adımla duygusal anlamda denge sürecinde büyük bir adımı tamamladınız. Duygularınızın yavaşça azalmaya başladığını fark edeceksinizdir. Şimdi de bu huzur verici hisse odaklanarak duygularınızı uğurlayarak rahatlamanın verdiği hislerin tadını çıkarın.  Duygusal kargaşanız bittiğine göre yaşadığınız kriz anını tekrar gözden geçirmenin tam zamanı gelmiş demektir. Eğer durumla ilgili elinizde olan bir şeyler varsa nasıl aksiyon alabileceğiniz üzerinde düşünün. İhtimalleri gözden geçirin. Özetle anda kalmak, andaki deneyimleri yerinde ve tam zamanında yaşamak duygusal anlamda denge kurmayı sağlayacaktır.

 

Read More

AP öğrencileri üniversite öncesi üniversiteye hazırlayan faydalı bir içeriğe sahip olsa da AP süreci çoğu öğrenciyi strese sokmaktadır. Öğrenciler AP sınavından başarıyı yakaladıklarında üniversitede başarılı not aldıkları AP derslerinden muaf tutulabilmektedirler. Yani AP üniversite kazanmak adına etkisi olan bir sınav değil yalnızca üniversiteye daha hazır başlamayı sağlayan bir sınavdır. Elbette birçok faydası vardır. Çift ana dal yapmayı düşünen bir öğrenciye zaman açısından avantajlar sağlar.  Ders yoğunluğunu azaltarak ortalamayı üniversite yıllarında yüksek tutmak adına pozitif etkileri vardır. Bu durum sadece ekstra bir avantaj olsa da öğrenciler AP sürecinde kendilerini yoğun stres altında hissedebilmektedirler. Bu durumda neler yapabilirler?

AP Dönemi Stres Kaynakları

AP süreci boyunca stres olunmasının en büyük nedenlerinin arasında “Başarısız olursam bunca emek boşa gidecek.” düşüncesi vardır. Çalışılan emek ve belki de masraf edilen AP sürecinde ( https://abaegitim.com/ap-alacaklara-tavsiyeler-begum-cicekdag/ )öğrenciler bu çabanın karşılığını görmek istemekte haklılar. Ancak başarısız olmayı ölüm kalım meselesi ya da çok büyük bir rezalet olarak görmek öğrencileri strese sokmaktadır. Bu sınavdaki başarıyı öz yeterlilikle bağdaşlaştıran öğrenciler de daha fazla stres yaşamaktadırlar. Eğer başarısız olursa yeterince zeki olmadığının kanıtı olacak ya da yeterli olmadığının göstergesi olacakmış gibi düşünen öğrenciler de mevcut. Yalnızca bir sınavın kişide böyle bir etki yaratacağını inanmak da fazlasıyla stresi tetikleyici oluyor.

Bunun dışında AP süreci stresini ele alırken başlıkta da ifade ettiğimiz gibi “zorlu AP süreci” nden bahsetmek isteriz. AP süreci zorlu bir süreçtir çünkü üniversite ayarında alınan dersler vardır. Siz hali hazırda lisedeyken üniversitede alınan derslerden muaf olmayı hedefleyerek çalışıyorsunuz. Aslında yaptığınız şey hiç de kolay değil. Bu süreç içerisinde kendi lise sınavlarınıza çalışmak ve üniversite için gerekli hazırlıkları yapmak, sınavlara çalışmak gibi sorumluluklarınız da var. Hepsinin arasında ayrı bir faktör AP sınavı çalışma süreciniz var. Sizi strese sokan başka faktörler hali hazırda varken bir sınavınızın daha olması sizi daha fazla gergin ve endişeli hale getirebilir.

AP Süreci Stres Kontrolü

AP süreci içinde stresi kontrol altına almak adına yaşanan stresi tetikleyici faktörler üzerine çalışmak gerekir. Yukarıda sayılan stres kaynaklarından hangisi sizde stresi tetikliyor? Eğer ilk paragraftaki gibi düşünceleriniz sizi etkiliyorsa düşünceleriniz üzerine çalışmalısınız. Fazla olumsuza odaklanıyor olabilirsiniz. Başarısız olma ihtimalinizi de elbette düşünmelisiniz ama bunu düşünürken başarısız olursanız hala size olumlu katkısı olacak şeyleri de göz önünde bulundurun. AP sınavında başarısız olmanız sizin üniversiteye girmenizi bile etkilemeyecek. Evet istediğiniz derslerden muaf olamayacaksınız belki. Ancak o derslere AP çalışma sürecinizde aşina olduğunuz için üniversitede o derslere daha az çalışarak çok iyi notlar alabileceksiniz. Bu ve benzeri olumlamaları düşünün. Başarısız olsanız da sürecin size kattığı avantajları listeleyin. Bunu yapmanız stresinizin dengelenmesini sağlayacaktır.

İkinci paragrafta bahsettiğimiz AP süreci stres kaynağı içinse çabanızı taktir etmeye ihtiyacınız olacaktır. Kendinize zor olanı başarmaya çalıştığınızı itiraf edin. O kadar yoğunluğun arasında bir de ekstradan ders alarak üniversite yıllarına ait derslere kafa patlatıyorsunuz. Kendinizle gurur duyun. Başarısız olursanız da zor bir şeyi denediğinizi kendinize hatırlatın. Bu alternatif yaklaşıma herkes sahip olamaz. Herkes ekstra kendine yük olabilecek bir sınavı çalışma düzenine ekleyecek cesareti ve enerjiyi kendinde bulamaz. Sık sık kendinize bunu hatırlatarak çalışma sürecinizde de kendinizi böyle motive edin. Unutmayın bu zorlu yolu en azından denemiş olmanız bile sizin ne kadar dayanıklı, güçlü ve çetin ceviz olduğunuzu gösterir.

AP süreci stresin yaşanabildiği bir dönemdir. Bu süreçte destek almak için aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Sınav stresi ile ilgili diğer videolara ulaşmak için aba Psikoloji YouTube kanalına abone olabilirsiniz.

Read More

AP sınava hazırlık sürecinde motivasyonu korumak sınav başarısını beraberinde getirecek etkenlerdendir. Güzel sonuçlar getirecek bize fayda sağlayacak konularda çabalamayı bazen istemeden bırakabiliyoruz. Öğrencilerin motivasyonlarının arada bir düşmesini doğal karşılamak gerekir. Her yaşta motivasyon düşüklüğü zaman zaman yaşadığımız bir deneyimdir. Önemli olan uzun vadede bize zarar vermesine izin vermeden motivasyonumuzu geri kazanarak motivasyon düşüklüğünün önüne geçebilmektir. AP sınavları söz konusu olduğunda ise diploma alabilmek amaçtır. Bunu başarabilmek için alınan en az 3 dersten başarılı olmak gerekir ve bunun için en az üç derse çalışma motivasyonunun belli bir oranda tutulması gerekir. Bugünkü blog yazımızda AP belgesine (diplomasına) sahip olabilmek için motivasyonumuzu nasıl aktif tutabileceğimizden bahsedeceğiz.

Sınava Hazırlanırken Motivasyonumuz Neden Düşer?

Sıklıkla sınav çalışmalarında motivasyonu korumak konusunda sıkıntılar yaşanması beklenen bir şeydir çünkü insan zihni pasif eylemler yapmaya alışık değildir . İnsanın gün içerisinde aktif olarak, hareket ederek bir şeyler yapmaya ihtiyacı vardır. Sınav hazırlıkları pasiflik içermektedir. Saatlerce oturup çalışmak gerekir. Bu nedenle insanın arada bir sınavlara karşı motivasyonun düşmesi oldukça normal ve beklenilen bir şeydir. Durumu normal karşılamak gerekir. Ancak bu durumla baş edebilmek adına kişinin sınav dönemlerinde belli oranlarda mola verecek şekilde, çalışma düzeni oluşturulması gerekir. Bu molaların hareket içermesi de önerilendir. Yani kısa yürüyüşler ya da spor molaları sınav döneminde motivasyonu koruyabilmek için ekstradan önem kazanıyor denilebilir. Her gün düzenli olarak hareket etmek ve düzenli molalar motivasyonunuzun baştan daha az sıklıkla düşmesi adına etkili olacaktır.

AP için Motivasyonu Korumak

AP sınavına çalışırken motivasyonu korumak adına mola zamanlarının düşünülerek ayarlanması gerekir. 40 dakikadan uzun süre aynı yerde sabit durarak kesintisiz bir şeylere odaklanmak zihnimize aykırı bir durumdur. AP çalışma sürecinde öğleden önce ve sonra her 40 dakikada bir 10 dakikalık mola vermeniz daha iyi odaklanmanızı sağlayacaktır. Öğlenleri de tazelenmek adına bir saatlik uzun mola vermeniz önerimizdir. Bu uygulamanın hem gün içi motivasyonunuza hem de uzun vadede motivasyon düşüklüğünüze etkisi olacaktır. Bunun haricinde haftada bir günü boş bırakarak o gün çok sevdiğiniz bir şeyi yapmanız da tekrardan motive şekilde çalışmaya ger, dönmeyi kolaylaştıracaktır. Düzenli olarak molalar verdiğiniz ve kendinize ne gereğinden fazla ne de az özgür zamanlar tanımanız doğrultusunda motivasyonunuzun korunması sağlanacaktır. Yani aslında çoğu kişinin çelişkili bulacağı bir sonuç ortaya çıkıyor. AP için motivasyonu koruyabilmek söz konusu olduğunda çalışma sürecinin başından beri düzenli molalar verilmesi uzun vadede en etkili çözümdür.

Konu hakkında detaylı bilgi almak için aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Psikoloji ile ilgili videolara ulaşmak için aba Psikoloji YouTube kanalına abone olabilirsiniz.

 

Read More

AP müfredatı yoğunluğundan dolayı öğrencileri endişelendirebiliyor. Ancak düzenli çalışma prensibi ve doğru planlamayla AP müfredatı korkusunu dengeleyebiliriz. Bir yandan öğrenciler nereden başlamaları gerektiği konusunda kaygı yaşayabiliyor. Diğer yandan öğrenciler konu yoğunluğu sebebiyle konu çalışmalarını nasıl tamamlayacakları konusunda endişe yaşayabiliyorlar. Bu gibi korkuları yenmek adına neler yapılabilir? Öğrencilerin AP konusundaki korkularına karşı psikolojik bir yaklaşımla ders programı hazırlayarak destek olunabilir. Sınava hazırlık sürecinde stres azaltıcı aktivitelere de yer verilen bir program korkulan yoğun sınav müfredatını hafifletecektir.

AP Müfredatı Çalışma Planı

AP müfredatı için düzenli bir çalışma planı oluşturulmalıdır. Yoğun konu çalışması gerektiren sınavlar için tüm müfredatın aylara göre bölünmesi sonra haftalara ardından da günlere bölünmesi gerekmektedir. Böylelikle konular konusunda sıkışma yaşanmamış olur. Mutlaka çalışma planınız için B planınız bulunmalıdır. Aylık planınızı o ay içerisinde kesin bitirmeniz hedefiniz olmalıdır. Ancak haftalık plan için böyle sıkı bir yaklaşım stresinizi arttıracaktır. Haftalık planda bazı günler yavaş olabilir bazı günler daha hızlı ilerliyor olabilirsiniz. Bir gün motivasyonunuz ya da hızınız düştüyse ilerleyen bir diğer günde normalde planladığınızdan daha fazla çalışmaya özen gösterin.

AP müfredatı konusunda programınızı hazırladıktan sonra günlük düşünmeye çalışın. Bir sonraki gelecek konuyu ya da daha çok fazla konunuz olduğunu düşünmek sizi daha fazla korkutacaktır. Böyle durumlarda kendinize konulara göre planlamayı yaptığınızı hatırlatın. Planınıza göre şu an yapmanız gereken şeyi uygularsanız yetişecek konularınız. Bu nedenle o günkü planınıza odaklanmanız çok önemli. Ayrıca planınızı yaparken son ayı boşluk bırakmanız da etkili olacaktır. O ayı planladığınız gibi yetişmeme durumlar için kalan konuları tamamlamaya ayırabilirsiniz. Planladığınız gibi çalışabilme durumunda ise o ayı sadece AP denemeleri çözmekle geçirebilirsiniz.

Yoğun AP müfredatı nedeniyle oluşan korkunuzdan arınmak adına bazı stres azaltıcı aktiviteleri her gün yapmaya özen gösterin. Bu aktiviteler spor, hareket, meditasyon gibi eylemler içerirse etkisi daha yüksek olacaktır. Hava almanın, yarım saatlik yürüyüşlerin bile stres hormonunuzun dengelenmesinde katkısı olacaktır. Hareket içeren aktivitelerin mutluluk hormonu salgıladığına dair pek çok bilimsel araştırma bulunmaktadır. Çok fazla hareketsiz kalmanız stresinizi tetikliyor bile olabilir. AP sınava hazırlık sürecinde test çözerken ya da konu çalışırken hep oturmanız gerekiyor. Arada bir ayağa kalkıp evin içinde gezinmek bile faydalıdır. Molalar vererek bu molalarda biraz ayağa kalkmaya özen gösterin. Stresinizin azalması açısından basit görünen ama etkili bu tarz uygulamaları günlük rutininize adapte ettiğinizde kendinizdeki farkı göreceksiniz.

AP müfredatı hazırlık sürecinde stres yaşıyorsanız aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Psikoloji ile ilgili videolara ulaşmak için aba Psikoloji YouTube kanalına abone olabilirsiniz.

Read More

Gelişimsel sorunlarda genetiğin rolü ve ne ölçüde etkili olduğu hala önem bir tartışma konusu olarak karşımıza çıkıyor. Günümüzde yapılan araştırmaların ve teknolojik gelişmelerin de etkisiyle davranışlarımızın pek çoğunun genetik etmenler çerçevesinde şekillendiğini biliyoruz. Ancak aynı zamanda çevresel koşulların da gelişimsel sorunlar üzerinde önemli bir role sahip olduğu düşünülüyor. Bu nokta dikkat çeken konulardan bir tanesi “epigenetik” kavramı… Biyolojide kullanılan epigenetik kavramı, DNA dizisindeki değişikliklerden kaynaklanmayan ancak ırsi olarak ortaya çıkan gen ifadesi değişikliklerini tanımlamak için kullanılıyor. Yani; genler kendilerini ifade edebilmek amacıyla belirli çevresel koşullar geliştiriyor ve tıbbi olarak buna müdahale etme olanağı bulunuyor.

Gelişimsel Sorunlarda Genetiğin Rolü: Çevresel Koşullar Etkili Olabiliyor

Çevresel koşullardan söz edildiğinde sosyal bilimlerle ilgilenenler tarafından daha çok psiko-sosyal çevreden bahsedildiği düşünülse de biyoloji bilimiyle uğraşanlar için genin etrafındaki diğer genler dahi çevre olarak değerlendiriliyor. Genin ürettiği proteinler, anne rahmindeki fiziksel koşullar, annenin kanındaki kimyasal koşullar biyologlar tarafından çevre olarak değerlendiriliyor. Stresli bir hamilelik geçiren bir kadını ele aldığımızda; çocuğunun beyninde stres hormonlarının varlığından ve bu hormonların çocuğun beyin gelişimi üzerindeki olumsuz etkisinden söz etmemiz mümkün hale geliyor. Yani çevresel faktörlerin etkisi doğumdan önce anne karnındayken başlıyor ancak; doğumdan sonra daha etkili oluyor. Çünkü; insan beyni doğumdan sonra da gelişimini uzun bir süre devam ettiriyor. Dolayısıyla genetik ve çevresel faktörler birbirine karışabiliyor ve birbirini etkileyebiliyor.

Gelişimsel sorunlarda genetiğin rolü söz konusu olduğunda, gelişimsel sorunlar ve gelişim ile ilgili süreçleri yalnızca genetik ile açıklama düşüncesi tartışmalı bir konu olarak karşımıza çıkıyor. Hatta genetikçilere kuşku ile yaklaşılması söz konusu olabiliyor. Burada dikkat çekici bir nokta; genetik bilimiyle uğraşan kişilerin de çevresel koşulların etkilerini göz ardı etmemesi hatta pek çok gelişimsel problemi çevresel koşullar çerçevesinde açıklamasıdır.

Bütünlüklü Bir Yaklaşıma İhtiyaç Duyuluyor

Genom Projesinden söz edilmeye başlanan ilk dönemlerde her şeyin açıklanabileceği ve tüm hastalıkların önlenebileceği düşünülüyordu. Fakat bunun gerçekçi bir düşünce olmadığı zaman içinde ortaya çıktı. Benzer bir şekilde genlerin üretildiği proteinlerin bir şeması çıkartıldığında hastalıkların çaresinin de bulunacağına inanılıyordu. Ancak süreç içerisinde bunun da gerçekliğinin olmadığı görüldü. Kısacası; ulaşılan her yeni bilgi aslında araştırılması ve anlaşılması gereken pek çok yeni bilgiyi de beraberinde getiriyor. Gelişimsel sorunları tam anlamıyla açıklayabilmek için karşılıklı bir etkileşim ve kopmazlığa ihtiyaç duyuluyor. Hem gelişimsel bozukluklara yaklaşım anlamında hem de gelişim süreçleri anlamında bunu anlamak gerekiyor. Kişiler arasındaki farklara saygı göstermek, genetik farkları önemsemek, gelişimsel bozukluklar ile ilgili genetik temelleri göz önünde bulundurmak bütünlüklü bir yaklaşım için en önemli noktayı oluşturuyor.

Gelişimsel sorunlarda genetiğin rolü ile ilgili daha detaylı bilgiye ulaşmak için aba Psikoloji web sitesini ziyaret edebilirsiniz. Desteğe ihtiyaç duyuyorsanız ya da sorularınız varsa bizimle iletişim kurabilirsiniz. Psikoloji ile ilgili daha fazla içeriğe ulaşmak için YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More