Uyuşturucunun yan etkilerini bilenler iyi bir gözlemle birlikte uyuşturucu kullanıcılarının farkına varabilir.  Uyuşturucu kullanan kişide çeşitli fiziksel ve biyolojik farklılıklar oluşacaktır. Bu nedenle özellikle kişinin yakınlarının bu konuda bilinci yüksekse durum kısa sürede fark edilecektir. Bu yolla bağımlıların erken müdahalenin önem arz ettiği uyuşturucu bağımlılığından kurtulması kolaylaşacaktır. Ne kadar erken müdahale edilebilirse durumun yıkıcı etkilerinden kurtulmak o kadar kolay olacaktır. Dolayısıyla toplumun her kesiminin konuyla ilgili bilgi sahibi olması müdahaleyi kolaylaştıracaktır. Blog yazımızda bilincinizin yükselmesi için uyuşturucu kullanan kişiyi nasıl anlayacağınızdan bahsettik.

Uyuşturucu Kullanan Kişi ile İlgili Mitler

Bağımlılıklarla ilgili yapılan araştırmaların sonucunda tek bir faktörün etkili olmadığı ortaya çıkmıştır. Uyuşturucu kullanan kişinin davranışı altında yatan nedenlerde genetik ve bazı biyolojik yapılarının etkisi görülse de tek nedeni budur diyemeyiz. Bu faktörler sadece uyuşturucuya duyulan hassasiyet üzerinde etkili olan faktörlerdir fakat illa genetik yatkınlığın olması bağımlı olunacağı anlamına gelmez. Sosyal, psikolojik ve çevresel faktörler de kullanım üzerinde etki göstermektedir. Stres toleransının düşük olması gibi kişilik özelliklerinin etkisi de bağımlılık ihtimalini arttıran etkenlerdendir. Ancak “bağımlı kişilik” denilen bir kişilik türünün olmadığını söylemeden geçmeyelim. Bağımlılığa kişilik bozukluğu diyemeyiz. Belirttiğimiz gibi kişinin kişiliğinden bağımsız birçok farklı etken bağımlılık davranışı üzerinde etkilidir.

Uyuşturucu Kullanan Bireylerdeki Amotivasyonel Sendrom

Uyuşturucu kullanımından ortaya çıkan uzun vadedeki en belirgin belirtilerden birisi amotivasyonel sendromdur. Depresyon (majör depresif bozukluk) dediğimiz psikolojik rahatsızlıkta sıkça gördüğümüz apati belirtileri de amotivasyonel sendromun belirtilerinden biridir. Apatiye kısaca “ilgisizlik ve duygu eksikliği” diyebiliriz. Uzun süreli uyuşturucu kullanımında kişilerin etrafa karşı ilgisizliği artar, enerjisi ve aktivitelere duyulan motivasyonu düşmeye başlar. Böyle bir durum söz konusu olduğunda kişinin yalnızca uyuşturucu kullanımına karşı motivasyonu yüksektir. Amotivasyon sendromu bağımlılık düzeyinde  uyuşturucu kullanan bireylerin neredeyse hepsinde görülmektedir. Uyuşturucu kullandığından şüphe duyulan kişinin enerji düşüklüğü, isteksizliği ve yapılan etkinlikleri erteleme özelliğindeki artış şüphelerinizi arttırmak için geçerli bir sebeptir.

Uyuşturucu Kullanan Kişi: Fiziksel Belirtiler

Uyuşturucu türlerine göre etkileri de değişiklik göstermektedir. Ancak bazı benzer fiziksel belirtiler uyuşturucu kullanımının sinyallerini verebilir. Örneğin neredeyse her uyuşturucu bağımlılığı sonucunda ortaya çıkan “yoksunluk sendromu” fiziksel belirtiler içerir.  Yoksunluk sendromu uyuşturucu kullanan kişinin uyuşturucu almadığı zamanlarda vücudunda oluşan çeşitli tepkiler bütünüdür. Örneğin eroin kullanımında yoksunluk durumunda hapşırma, ağlamaklı olma, kusma, göz bebeğinde büyüme görülebilir. Kokain kullanımının yoksunluğunda da göz bebeklerinde büyüme görülür. Kokain kullanımında bununla beraber uyku düzensizliği, sindirim, boşaltım sistemlerine ait organlarda ağrı görülmektedir. Özetle bazı fiziksel beklenmedik belirtiler uyuşturucu bağımlılığında yoksunluk sendromu nedeniyle ortaya çıkabilmektedir.

Madde Kullanan Kişi: Davranış Değişiklikleri

Uyuşturucu kullanan kişide davranış değişiklikleri gözlemlenmektedir. Özellikle ruh hali değişimleri her uyuşturucu kullanımında beklenen belirtilerdendir. Öfori (euphoria) dediğimiz mutluluktan uçma hali davranış belirtilerinden yalnızca bir tanesidir. Öfori durumundaki birisini rahatlıkla ayırt edebilirsiniz. Uyuşturucu kullanan bireyde öfori söz konusu olduğunda sıradan birisinin mutlu olma halinden beklenenin üstünde mutluluk ve enerji oluşur. Öfori uyuşturucu kullanımından yakın bir zaman sonra kendini gösterir. Bunun haricinde uzun vadede uyuşturucu kullanımı bazı kalıcı biyolojik etkiler yaratarak beyinde değişikliklere yol açmaktadır. Örneğin davranışlara yansıyan unutkanlık, uyuşuk davranışlar, karar vermekte ve söylenenleri/ olayları algılamakta güçlük oluşabilir.

Uyuşturucu kullanımından ortaya çıkabilecek diğer belirtiler:

  • Kronik baş ağrıları
  • Uykusuzluk
  • Kalp atışlarında bozulma
  • Yaygın anksiyete bozukluğu
  • Halüsinasyon ve yaygın
  • Kan basıncında artış, terleme, çarpıntı, titreme
  • Kilo kaybı
  • Yeme bozuklukları ve iştah kaybı
  • Şiddet meyili
  • Kaslarda gevşeme ve motor becerilerinde sıkıntılar
  • Ağız kuruluğu
  • Damarlarda genişleme
  • Hafıza ve konsantrasyon problemleri

Konu hakkında detaylı bilgi ve destek almak için Aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Ayrıca Doç. Dr. Gamze Sart’ın YouTube kanalına abone olarak bilgilendirici videolara ulaşabilirsiniz.

Read More

Amerikan Psikiyatri Derneği tarafından cinnet bir kişiyi suç eylemlerinden sorumlu tutamaz hale getiren zihin durumu olarak tanımlanmaktadır. Cinnet getirme durumu ise bir an için normalin dışı davranışları gösterme durumudur. Psikolojik açıdan kişinin fantezi ve gerçeği ayıramayarak psikoz ya da kontrol edilemez dürtülerin etkisiyle hareket etmesinden ortaya çıkan bir durumdur. Genel anlamıyla bu kontrolden çıkmış davranışların kişinin iradesi dışında gerçekleştiği bilinmektedir. Sağlıklı düşünme yetisini kaybederek cinnet getiren kişileri medyada ve haberlerde sıkça görüyoruz.

Cinnet getirme durumunda kişiler sevdiği insanları bile düşünmeden zarar verici ve tehlikeli davranışlarda bulunurlar. Anlayacağınız üzere kişi cinnet getirme durumunda ne duygularına ne de mantığına hükmedemez hale gelir.  Bu blog yazımızda cinnetle ilgili merak konusu olan cinnet getirmenin olası nedenleri ve önceden tespit edilmesinin mümkün olup olmadığından bahsettik.

Cinnet Getirme Nedenleri Nelerdir?

Tam olarak cinnet durumu nedeni bilinmese de yapılan araştırmalarda bazı faktörlerin etkisi gözlemlenmektedir. Örneğin kişinin hali hazırda psikolojik bir rahatsızlığı olması cinnet getirme nedeni olabiliyor. Özellikle paranoid kişilik bozukluğu (paranoya) söz konusu olduğunda cinnet getirme söz konusu olabiliyor. Paranoid kişilik bozukluğuna sahip kişiler etraflarından şüphe duyarak haklı olduklarını ortaya çıkarmak için geçerli olmayan nedenler kurgularlar. Bu rahatsızlığa sahip insanların etraflarına zarar verme oranı ve şiddete eğilimleri oldukça yüksektir. Cinnet durumu da paranoya nedeniyle ortaya çıkabilmektedir. Yoğun depresyon, ani şok geçirmeler, genetik yatkınlık, alkol tüketimi ve travma benzeri psikolojik alt yapılara sahip kişilerde cinnet getirme oranı daha fazladır. Sıklıkla, psikolojik problemi olan bireyin baş etmesi gereken bir durumla karşılaştığı anda olayla baş edemeyerek kontrolünü kaybetmesiyle ortaya çıkar. Ani bir haber alındığında, beklenmedik bir durum ortaya çıktığında gerçekleşir.

Cinnet Önceden Anlaşılabilir mi?

Üstünde durduğumuz gibi cinnet getirmenin nedenlerine baktığımızda temelinde bazı psikolojik rahatsızlıkların yer aldığını görüyoruz. Kişinin psikolojik bir rahatsızlığa sahip olması cinnet geçireceği anlamına gelmez. Fakat psikolojik rahatsızlıklar saptanabilirse cinnet geçirmenin de belli oranda önüne geçmek mümkün olabilmektedir. Kişinin cinnet ihtimalini oluşturacak belirtiler söz konusu olabilir. Psikolojik destek alarak bu ihtimali en azından ortadan kaldırılabilir. Bunlar kişinin yakınlarının gözlemleyebileceği bazı davranış biçimleridir. Kişisel bakım becerilerinde azalma, sorumlulukları yerine getirmeme, duygu eksikliğiyle gelen bakışların donuklaşması, fazla şüphecilik, alkol kullanımı, içine kapanma gibi faktörlerin bazılarını bir arada görüyorsanız cinnet geçirme durumu söz konusu olabilir.

Konu hakkında daha detaylı bilgi ve destek almak için Aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Ayrıca bilgilendirici videolara ulaşmak için Doç. Dr. Gamze Sart’ın YouTube kanalına abone olabilirsiniz.

Read More

Üniversite giriş sınavı olan SAT, Avrupa ve Amerika’da üniversite kabulü almak için tek şart olmasa bile öğrencilerin SAT yüksek puan almak istedikleri bir sınavdır. Bu nedenle sınava hazırlık aşamasından başlayan stres oranları sınavın tüm sürecinde kendini hissettirmektedir. Öncelikli olarak stresi azaltmanın en kolay yolu şaşırtıcı gelebilir ama sınava yeterince çalışmaktır.

Öğrencilerin kendine güvenleri azaldıkça stresleri artmaktadır. Güveni sağlayan en büyük faktör ise kendilerini sınava hazır hissetmeleridir. Yeterince çalışmış, elinden geleni yapmış bir öğrenci sınav için kendisini hazır hissedecektir. Bu hissiyat, öğrencinin stresinin azalmasını sağlayacaktır. Fakat başka stres faktörleri de söz konusu olabilir. Bunlar nelerdir ve nasıl stresin üstesinden gelinebilir?

SAT Yüksek Puan Almak İçin Test Formatı Üzerinde Çalışmak Stresi Azaltır

Test içeriğine yönelik çalışmak sadece zaman yönetimini iyi ayarlamanızı sağlayarak SAT yüksek puan almak için faydalı olmasının yanı sıra sınav stresinizi de azaltacaktır. Stres kendimizi risk altında hissettiğimizde ortaya çıkan hormonal bir durumdur. Stresli durumlarda ilkel dönemlerden gelen ölüm ve yaralanma riskinde canlıların hepsinde olan bazı refleksleri gösteririz. Kaç, savaş ya da don refleksleri tehlikeyle karşılaştığımızda verdiğimiz tepkilerdir. İlkel çağlardaki insan üzerinden düşünelim. Örneğin ormanda bir aslan tarafından avlanma riskiyle karşılaştığınızı düşünün.

Daha önce bir aslanla karşılaştıysanız ve avlanma riskine karşı nasıl davranacağınızı biliyorsanız eğer sizin için daha kolay olacaktır. Stres olma oranınız da haliyle az olacaktır çünkü az çok kaçış planınız olacaktır kafanızda ve anın şokuyla davranmayacaksınızdır. Sınav söz konusu olduğunda da sınava hazırlıklı olursanız avlanma oranınız da düşecektir. Bu nedenle sınav formatına soru çeşitlerine ne kadar aşina olursanız o kadar stresiniz azalacak ve başarıyı yakalama ihtimaliniz artacaktır.

Fiziksel Koşulları Ayarlamak Stresi Azaltır

SAT sınavına girerken sadece bilginizle başarılı olamazsınız. Yüksek puan almak için stresten arınırken taktiksel yaklaşmak gerekir. Bu taktiklerden en hafife alınan ama sınav performansını en çok etkileyen ise fiziksel koşullardır. Erken uyumaktan tutun sınav anında yanınıza alacağınız eşyalar dahil önceden ayarlanmış olmalıdır. Sınav günü için giyeceğiniz kıyafetleri önceden seçin. En konforlu hissettiğiniz yerde ve alışık olduğunuz koşullarda uyumaya özen gösterin. 21 gün alışkanlık kazanmak için gereken gün sayısıdır. Sınavdan en az 21 gün önce her gün aynı saatlerde yatmaya, iyi beslenmeye ve eski sınav örneklerini çözmeye başlayın.

Bu taktik metabolizmanızı fiziksel koşullarınızı sınava hazırlamanızı sağlayacaktır. Vücudunuz bu mücadeleye hazır hissettiği için stres hormonunuz dengelenecektir. Sınav günü eşyalarınızı unuttuğunuzu, ne yesem diye düşündüğünüzü, uykusuz hissettiğinizi hayal edin. Bunlar size ekstra stres ögeleri olarak geri dönecektir ve başarınızı olumsuz etkileyecektir. Bu dış faktörleri ortadan kaldırmak gereksiz stres olma riskini de azaltacaktır.

Bu süreçte sınav stresini azaltarak doğru bir çalışma planı belirlemek gerekmektedir. Doğru bir çalışma planı ve verimli bir SAT hazırlık süreci için Aba Academy’nin SAT derslerine katılabilirsiniz. Aba Academy’de SAT yüksek puan almak için doğru anlatım teknikleri ve sınava yardımcı taktikler uzman bir kadro aracılığı ile sunulmaktadır.

Konu hakkında detaylı bilgi almak için Aba Academy ile iletişime geçebilirsiniz. Ayrıca sınav stresini yenerek sınava tam kapasite ile hazırlanmak için Aba Psikoloji’den destek alabilirsiniz. Sınavlar hakkında bilgilendirici videolara ulaşmak için Aba Yurt Dışı Eğitim YouTube kanalına abone olabilirsiniz.

Read More

Motivasyon eksikliği herkesin zaman zaman başına gelebilecek bir şeyken sınava hazırlanırken kontrol altına alınması gereken bir şeydir. SAT sınavınız belli bir zamanda yapılacağı için konularınızın eksik kalmaması için ders çalışma planınıza günü gününe uymanız gerekir.  Motivasyon eksikliğini gidermek için motivasyon eksikliğinin sebebini göz önünde bulundurmak önemlidir. Ardından motivasyonu tekrardan kazanmak adına yapılabilecekler eksikliğin nedeninden yola çıkarak oluşturulabilir. Blog yazımızda motivasyon eksikliğine neden olan etkenler ve bu etkenleri nasıl ortadan kaldırabileceğimizi tartışacağız.

Motivasyon Eksikliği Nedenleri: Habituation (Alışma/Alışkanlık Geliştirme)

Özellikle SAT sınavı gibi önemli ve uzun süre çalışılan sınavlara karşı motivasyonun düşmesinin en basit ama yaygın nedeni: Sıkılmaktır. Motivasyon eksikliği temelinde yaptığınız eylemden artık zevk almamaktan oluşur. Önceden zevk veren bir şeyin artık zevk vermemesi psikoloji biliminde habituation (alışma/alışkanlık geliştirme) olarak bilinmektedir. Sürekli aynı uyarana maruz kalan birisi artık uyarana karşı tepki vermeyi bırakır. Sürekli aynı konulara çalışan bir öğrenci, her gün aynı şeyleri yaptığı için sıkılır ve motivasyon eksikliği yaşar.

Başarısızlıkla Karşılaşma

Diyelim ki SAT’ye hazırlanırken çözdüğünüz bir deneme sınavdan umduğunuzdan düşük bir performans sergilediniz. Bu durumda motivasyon eksikliği yaşamanız oldukça doğaldır. İlk anda herkesin yaptığı gibi olumsuz düşüneceksiniz ve kafanız karışacak.  İlk anda “Ya gerçek sınavda aynı şey başıma gelirse?” diye düşünmeniz olağandır. Fakat daha ilk başarısızlıkta “Ben zaten başarısızım.”, “Kesin başaramayacağım.” Gibi düşünceler geçiriyorsanız zihninizde kendinize haksızlık ediyorsunuzdur. Bu yolla motivasyonunuzun düşmesi çok normaldir. Zaten başarılı olacağınıza inancınızı yitirdiniz. “O zaman neden çalışıyorum ben?” diyerek basit bir mantıkla motivasyon düşüklüğünüzle beraber her şeyi bırakmanız beklenilesi bir senaryodur.

Motivasyon Eksikliği: Çözümleri

Motivasyonunuzu tekrar kazanmak için nedenler üzerinde çalışmalıyız. Motivasyon eksikliği nedeniniz eğer habituation (alışma/alışkanlık geliştirme)’den dolayı ortaya çıkan yaptığınız çalışmalardan sıkılmaysa çalışmalarınıza farklılık getirmeniz işe yarayacaktır. Örneğin her gün SAT sınavı formatında denemeler çözüyorsanız biraz ara verebilirsiniz. Bu ara esnasında tekrar yapmaya devam edebilirsiniz. Tekrarlarınıza farklılık katmak için odanıza renkli hatırlatıcı postitler yapıştırabilirsiniz. Arkadaşlarınızla sohbet ederek çalışmak gibi alternatif yolları deneyebilirsiniz. Çalışmayı tamamen kesmeniz bildiklerinizi unutturabilir. Bırakmanızı tavsiye etmeyiz fakat yavaşlatabilirsiniz. Çok fazla dinlenmeden yapılan çalışmalar da sıkılmaya sebep olabilir. Size iyi gelen uzun süredir yapmadığınız etkinliklere birazcık zaman ayırarak molalar vermekte fayda vardır.

Başarısızlıkla karşılaşma durumu motivasyon eksikliği yaratıyorsa düşüncelerinizi yeniden çerçevelemeniz en iyi çözüm olacaktır. Yukarıda da söz ettiğimiz gibi başarısızlıkla ilk karşılaştığınız an olumsuz düşünmeniz normaldir. Ancak bu olumsuzlukları genellemeniz uzun süreçli kendinize güveninizi azaltarak motivasyonunuzu düşürecektir. Zaten başarısız olacağınıza inanarak yalnızca bir tane başarısızlıkta pes etme eğilimi gösteriyor olabilirsiniz. Eğer bu aşamadaysanız kendinize mantıklı düşünmediğinizi kanıtlamanız gerekir. Bir başarısızlığın genele yayılmayacağını arada bir böyle şeyler olabileceği, belki de bir tık daha fazla çalışmanız gerektiği çıkarımını yapmanız gerekir. Şanslısınız ki gerçek SAT sınavında

değil yalnızca kendi yaptığınız sınavda başarısız oldunuz. Yanlışlarınız üzerine odaklanarak bunları düzeltmek için fırsat kazanmışsınızdır demektir. Tersine motivasyonunuzu arttırarak yaptığınız yanlışları düzeltmenin tam zamanıdır. Kazanmayı canı gönülden istediğiniz üniversiteyi düşünerek hayal ederek motivasyonunuzu yerine getirin ve savaşmayı bırakmayın. Başarılı insanlar motivasyonu düştüğünde, zorluklarla karşılaştığında bunu düzeltmek için çabalayan başarı uğruna yola devam edenlerdir.

Bu süreçte motivasyon eksikliğini azaltarak sınava konsantre olmak gerekmektedir. Doğru bir çalışma planı ve verimli bir SAT hazırlık süreci için Aba Academy’nin SAT derslerine katılabilirsiniz. Aba Academy’de verilen SAT derslerinde doğru anlatım teknikleri ve sınava yardımcı taktikler uzman bir kadro aracılığı ile sunulmaktadır.

Sat dersleri hakkında detaylı bilgi almak için Aba Academy ile iletişime geçebilirsiniz. Ayrıca sınavda ve hazırlık sürecinde motivasyon eksikliği yaşıyorsanız Aba Psikoloji’den destek alabilirsiniz. Sınavlar hakkında bilgilendirici videolara ulaşmak için Aba Yurt Dışı Eğitim YouTube kanalına da abone olabilirsiniz.

 

Read More

Çocukluk çağı travmaları hafife alınsa da aslında çocukken yaşanan travmalar hayatımızı en çok etkileyen olaylardır. Özellikle beynin büyük gelişim gösterdiği döneminde 0-6 yaş aralığında yaşanan olaylar kişinin ileriki hayatında izlerini taşımaktadır. Yetişkinler bu konuda yanılarak sürekli “çocuk daha anlamaz, aklı ermiyor zaten, hatırlamıyordur bile.” diye düşünmektedirler. Fakat çocukken travma yaşayan bireylerin yaşadıkları bilinç dışına yerleştiğine dair bir sürü örnek bulunmaktadır. İleride yaşanan problemlerin kökeninden unutulmuş, bastırılmış, zihnin karanlık kapıları ardına itilmiş olaylar yatabiliyor. Travmanın yaşanması bazı koşullarda engellenemeyebilir ama ebeveynlerin çocukluk çağı travmalarını bilmesi çocuğun durumunu anlayıp müdahale etmek için önemlidir.

Çocukluk Çağı Travmaları: Nasıl Tanımlarız?

Birçok farklı deneyim travmaya yol açabilir. Genelde bir olayın travmatik hale dönüşmesi kişinin hayatını önemli oranda etkilemesi ya da kişinin önemli oranda etkilediğini düşünmesi sonucunda gerçekleşir. Cinsel taciz, araba kazası, doğal afetler, çocuklukta ameliyat geçirmek, sevilen bir yakını kaybetmek tartışılmaz çoğu çocuğun hayatında travma yaratacak olaylardır. Bunun dışında strese yol açacak hayat koşulları da çocukta travmaya yol açabilir. Örneğin zorbalığa maruz kalma, yetişkinler için normal ve olası görünse de çocukta travmatik olabilir. Son olarak çocukluk çağı travmaları farklı olarak her zaman direkt çocuğun yaşadığı deneyimler değildir. Örneğin sevdiği birinin acı çektiğini görmek ya da televizyonda izlenilen şiddet içerikli sahneler de çocukları etkileyebilir.

Çocukluk Dönemi Travmaları ve Post Travmatik Stres Bozukluğu

Post travmatik stres bozukluğu (PTSB) yaşanan travmadan ötürü birden farklı uyarana karşı stres duyma rahatsızlığıdır. Çocukluk çağı travmaları arasında sayılabilecek bir travmadır. Genellikle çocuğun birden fazla uyaran tarafından etkilenmesi sonucu ortaya çıkar. Travmayı hatırlatıcı objeleri ya da benzer olayları gördüğünde de çocuk kendini huzursuz hisseder. Böyle durumlarda çocuklar kendilerini aşırı tetikte tutarak dikkat kesilirler. Her an kötü bir şey olacağından korktukları için tetikte olurlar. Hatta panik atak krizlerinin travmayla birlikte ( ) görülme imkanı vardır. PTSB sahibi çocuklar sinir, agresiflik, depresyon, korku, başkalarına güvenmekte zorluk çekme, düşük özgüven, kendilerine zarar verme eğilimi gibi davranış biçimleri gösterebilirler. PTSB dışında da travmaya maruz kalmış çocuklarda da bazı sıkıntılar gözlenebilir.  Sinir hali  ve odaklanmada sıkıntısı, korku oluşumu, ölüm ve güvenlik konusunda düşüncelerin artması, aktivitelere ilginin azalması, uyku problemleri, üzüntü, okulu reddetme gibi davranışlar görülebilir.

Çocukluk Çağı Travmaları Uzun Vadede Etkileri

Çocukluk çağı travmaları uzun vadede farklı sıkıntılara yol açabilir. Bu çocuklukta yaşanan travmaların bazı sağlık problemlerine yol açtığı ya da problemleri tetiklediği istatistiksel olarak kanıtlanmıştır. Astım, koroner kalp rahatsızlığı, depresyon, diyabet ve inme gibi problemler çocukluk çağı travmalarından dolayı ortaya çıkabilecek risk durumlarıdır. Yine istatistiklere göre çocuklukta travma yaşayanların yetişkinlik dönemlerinde intihar girişiminde bulunma olasılıkları yüksektir. Özellikle cinsel taciz, ev içi şiddet durumlarının bu riski arttırdığı gözlemlenmiştir.

Read More

Zihnimiz günde 60.000’e yakın düşünce üretmektedir. Bu düşüncelerin neredeyse yarısı sürekli düşündüğümüz şeylerdir “Ne giyeceğim, asla zamanım yok, evi temizleyemedim yine, keşke daha fazla param olsa, çok yalnızım…” gibi cümleler zihnimizde sürekli dolanan cümlelerden olabilir. Peki bu düşüncelerin hangileri bizim için sağlıklıdır? Zihnimizi nasıl berrak tutabiliriz? Sağlıklı ve sağlıksız düşünceleri birbirinden ayırmak zihnimizdeki yükleri atmamız için ilk adımdır. Bu blog yazımızda zihni temizlemek için hangi düşüncelerden arınmamız hangilerini sürdürmemiz gerektiğini konuşacağız.

Zihni Temizlemek: Acıma ve Eleştiriden Uzak Durun

Tarafsız ve yorumsuz düşünceler arttıkça zihnimiz rahatlayacaktır. Zihni temizlemek için acıma ve eleştiriden uzak durmak ilk adım olabilir. Olan olaylara kendinizi eleştirerek yaklaşmanız zihninizi yoracaktır. Mutsuz olmak ya da iyi hissetmemek insanın doğasında olan duygular ve hislerdir. Bunu engellemenizi önermiyoruz. Fakat mutsuzken ya da kötü bir şeyler yaşarken aklınızdan geçen düşünceler önemlidir. Diyelim ki  “Zaten hep bunlar benim başıma gelir.” diye düşündünüz. Bu düşüncenizde aslında kendinizi suçlama mevcuttur. Sizin yüzünüzden bunların başınıza geldiğini düşünmeniz kendinize acımanız ve kendinizi eleştirmeniz anlamına geliyor. Bu zihninizde yük oluşturacaktır. Onun yerine yaşanan duyguyu daha objektif yansıtmanız. “Çok üzdü bu olanlar beni.” diye düşünmeniz size çok daha iyi gelecektir ve sağlıklı bir düşüncedir.

Zihni Temizlemek: Şüphelerinizin Üstüne Gidin

Bazen zihni yoran da kendinizle ilgili şüpheye düşmenizdir. Zihni temizlemek için kendinizle ve yapabileceklerinizle ilgili şüphelerinizin üstüne gidin. Ne zaman kendinizle negatif konuştuğunuzu fark ederseniz, bu düşüncenizi düzeltmeye çalışın. Örneğin bir mülakata gireceksiniz ve aklınızdan “Yine başarısız olacağım.” Düşüncesi geçiyor. Bu fikrinizi eleştiremeyiz belki de çünkü yine kelimesini kullandığınız için belli ki önceden kötü bir deneyim yaşamışsınız. Fakat kendinize her deneyimin kendine özgü olduğunu bunun başka bir mülakat olduğun ve işlerin değişebileceğini hatırlatın. Bu bir çeşit zihninize savaş açmak gibi olacaktır. Hiç kolay değil kendi fikrinize karşı çıkmak ama yaptıkça zihniniz buna alışacak, kendinize güveniniz artacak ve olumlu düşünceleriniz birikecektir.

Olumsuz Varsayımlar Oluşturmayın

Araştırmalar gelecekle ve geçmişle ilgili olumlu düşünceler ve zihinsel konuşmalar yapmanın zihin için faydalı olduğunu göstermektedir. Gelecekte yapmayı planladığınız güzel şeyleri düşünmek ya da geçmişteki güzel anıları zihinde canlandırmak bile zihni temizlemek için mükemmel bir yoldur. Fakat bunun zıttı olarak eğer gelecekle ya da geçmişle ilgili olaylardan olumsuz çıkarımlar yapıyorsanız bu zihninizi gereksiz yere yoracaktır. Özellikle başka insanların düşünceleriyle ilgili bu hataya sıkça düşülür.

Mesela, geçmişteki bir olay için zihninizden birinin davranışını yorumladığınızı düşünün: “ Kesin bunu bu yüzden yaptı..”. Bu gerçekçi bir düşünce değildir. Burada sadece varsayım yapmışsınızdır. Bilemezsiniz olumlu bir amaçla da yapsa olumsuz bir amaçla da yapsa bu bir bilinmezdir. Aynı şekilde gelecek içinde “Kesin böyle davranacak, böyle olacak…” diye çıkarım yapmak da doğru değildir. Bu olaylar daha yaşanmadı. Zihin okuyamayız ya da geleceği göremeyiz. Sizde merak uyandıran gelecek olaylarına “Bakalım ne olacak” diye yaklaşmayı deneyin. Geçmişteki olumsuz olaylar için ise “Olan oldu artık.” Diye düşünebilirsiniz. Ya da olay olumsuz da olsa size kazandırdıkları olmuştur. Kazandırdıklarını düşünmek de zihni temizlemek için sağlıklı bir yol olacaktır.

Read More

Leiter Uluslararası Performans Ölçeği ya da daha sık kullanılan ismiyle Leiter Ölçeği, bir zeka testidir. 2 – 18 yaş aralığındaki çocuklar için tasarlanmıştır.

İşitme veya konuşma bozukluğu olanların ve İngilizce bilmeyen adayların zekasını değerlendirmek için 1929 yılında tasarlanan testin, diğer zeka testleri arasında en dikkat çekici özelliği sözlü dil kullanılmadan uygulanabilmesidir. Test, “hafızadan sözel olmayan muhakemeye kadar çok çeşitli işlevleri örnekleyerek genel zekanın sözel olmayan bir ölçüsünü sağlama” iddiasını taşır.

Sözel alt testlere yer verilmeden sözel olmayan zekanın ölçülmesi amaçlanır. Dilin devre dışı kalması ile sözlü yanıt veremeyecek durumda olan çocukları test ederken daha doğru sonuçlara ulaşıldığı düşünülür. Otizm, travmatik beyin hasarı, konuşma bozukluğu, işitme problemi ya da dil bilmeyen çocuklar için daha güvenilir sonuçlar verdiğine inanılır.

Leiter Uluslararası Performans Ölçeği Nasıl Uygulanır?

Leiter Uluslararası Performans Ölçeği, Stanford-Binet Zeka Testi’nin sözel olmayan bir alternatifi olarak kullanılmıştır. Testin uygulanması yaklaşık olarak 90 dakika sürer. Bireysel seanslar şeklinde gerçekleştirilir. Testin bazı maddeleri süre sınırlaması yapılarak uygulanır. Görsel algılama, eşleştirme, dikkat, ayırt etme gibi becerilerin ölçülmesi amaçlanır. Sözel iletişim, aritmetik, yorumlama gibi ölçümlere yer verilmez. Testin güncel sürümü iki farklı alanda gruplanan 10 farklı alt testten oluşur.

İlk Alan “Bilişsel Beceriler ve Akışkan Zeka Alanı” olarak belirlenmiştir. Bu alanda; şekil zemin ilişkisi, sınıflandırma, dizisel sıra, şekil tamamlama ve eşleştirme ve tekrarlayan örüntüler alt testleri uygulanır. İkinci alan ise “Dikkat ve Bellek Alanı” olarak adlandırılır. Bu alanda; bellekte ileri yönde hatırlama, bellekte geri yönde hatırlama, sürdürülen dikkat, bölünmüş dikkat ve stroop testi olmak üzere 5 alt test uygulanır. Bunlara ek olarak; “Sosyal Duygusal Uygulayıcı Dereceledirme Ölçeği” ile organizasyon becerisi, duygu düzenleme, sosyallik, aktivite düzeyi, duyusal tepkililik gibi konularda ölçümleme yapılmaktadır.

Leiter Ölçeği Kimler Tarafından Uygulanabilir?

Leiter Uluslararası Performans Ölçeği, tüm psikolojik değerlendirme testleri gibi üniversitelerin psikoloji ve psikolojik hizmetler bölümlerinde lisans eğitimini tamamlamış kişiler, psikolojik danışmanlar, rehberlik eğitimi alanlar tarafından ve Leiter Ölçeği’ni uygulamak amacıyla sertifika almış kişiler tarafından uygulanabilir.

Puanlama Nasıl Yapılır?

Leiter Ölçeği için puanlama biçimi çocukların yaşlarına göre değişiklik göstermektedir. Test sırasında çocuğa yöneltilen her bir soru için ayrı puanlama yapılır. Test neticesinde ise her bir sorudan elde edilen puanlar toplanır ve testin uygulandığı çocuğun yaşına göre hesaplama yapılır.

Leiter Uluslararası Performans Ölçeği, çocuklara uygulanan psikolojik değerlendirme testleri ve zeka testleri konusunda detaylı bilgi almak için aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Psikoloji hakkında farklı içeriklere ulaşmak için YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

 

Read More

Sanat terapisi ve sanat terapisi eğitimi nedir? Hayatımıza nasıl yön verir? Bireye nasıl bir fayda sağlar? Günlük yaşantımızda pek çok sorunla mücadele etmek zorunda kalabiliyoruz. Çoğunlukla, zamanın hızlı akışında iç dünyamıza bakma ve hislerimize odaklanma fırsatı bulamıyoruz. Yoğun stres ya da geri plana ittiğimiz küçük sorunlar zaman içinde daha büyük problemler olarak karşımıza çıkabiliyor. Tam da bu noktada sanat terapisi devreye giriyor.

Sanat Terapisi Nedir?

Sanat terapisi, görsel sanatlar aracılığıyla kişinin duygularını ifade etmesine olanak veren bir yöntemdir. İnsanların kendilerini ve anlatmak istediklerini daha doğru ifade edebilmesine ve başkalarıyla iletişim kurabilmelerine yardımcı olur. Özellikle sözlü iletişim kurma konusunda zorluk yaşayan kişiler için alternatif bir psikoterapi yöntemidir. Elbette yalnızca sözlü iletişim problemi olanlara uygulanmaz; herkes için etkili ve keyifli bir terapi yöntemidir.

Görme, işitme, duyma gibi duyuların tamamı bu terapi tekniğinde aktarım aracı olarak kullanılır. Sanat terapisinin amacı bir sanat eseri ya da sanatsal nitelikli bir ürün ortaya çıkartmak değildir. Önemli olan sanat yoluyla duyguları dışa vurabilmektir. Bu sebeple terapiye katılan kişilerin sanatsal yeteneği olması gerekmez ve katılımcılar estetik bir beğeniye göre yargılanmazlar.

Sanat Terapisi ile bireylerin bilinçaltına inilmesi mümkün olur. Bastırılan problemler ve travmalar bu yöntemle ortaya çıkartılabilir. Böylelikle problemlerin çözüm konusunda daha sağlam atılması söz mümkün olabilir.

Sanat Terapisi Eğitimi Nedir?

Sanat terapisi elbette herkes tarafından uygulanabilecek bir yöntem değildir. Sanat terapisi uzmanlık ve çeşitli eğitimler gerektiren bir alandır. Sanat terapisi eğitimi, duyguların dışavurumunu sağlamak, farklı bakış açıları kazandırmak, kişinin iletişim yeteneklerini arttırmak, endişe ve korkularla yüzleşmesini sağlamak noktasında çeşitli teknikler kullanmaya olanak verir.

Sanat Terapisi ve Sanat Terapisi Eğitimi Hayatımıza Nasıl Yön Verir?

Aslında günlük koşuşturmacalar ve yoğun stres altında en çok ihtiyaç duyduğumuz şey duygularımıza kulak vermek ve kendimizi ifade edebilmektir. Sanat terapisi tam da bu noktada devreye girer ve sanatın gücünden faydalanarak kendimizi daha iyi tanımamıza, ihtiyaçlarımızın farkına varmamıza, çevremizdekilerle daha iyi iletişim kurmamıza ve dolayısıyla kendimizi daha iyi hissetmemize olanak verir.

Sanat Terapisinin Faydaları Nelerdir?

Sanat terapisi, stres, anksiyete, panik atak, bipolar bozukluk, travma sonrası stres bozukluğu gibi pek çok problemle mücadelede kullanılan bir yöntemdir. Kişinin bu problemlerle başa çıkma becerisinin artmasına yardımcı olur. Özgüvenin artmasına ve sosyal becerilerin gelişmesine katkı sağlar. Katılımcıların karar mekanizmalarının gelişmesi söz konusudur. Odaklanma güçlüğü, konuşma bozukluğu gibi problemlerin önüne geçilmesine yardımcı olur.

Sanat Terapisi, sanat terapisi eğitimi, farklı terapi yöntemleri, panik atak, anksiyete ve psikolojik problemlerle mücadele gibi konularda bilgi ve destek almak için aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Psikoloji hakkında daha fazla içeriğe ulaşmak için YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

Nöropsikoloji nedir? Nöropsikoloji, beynin ve sinir sisteminin diğer kısımlarının bir kişinin bilişini ve davranışlarını nasıl etkilediğiyle ilgilenen bir psikoloji dalıdır. Davranışın ve bilişin beyin işlevinden nasıl etkilendiğini anlamayı amaçlayan ve nörolojik bozukluklar ve bunların davranışsal ve bilişsel etkilerinin tanı ve tedavisi ile ilgilenen hem deneysel hem de klinik bir psikoloji alanıdır. Daha da önemlisi, bu psikoloji dalındaki profesyoneller genellikle beyindeki yaralanmaların veya hastalıkların bilişsel işlevleri ve davranışları nasıl etkilediğine odaklanır.

Klasik nöroloji, sinir sistemi patolojisine odaklanır; klasik psikoloji ise büyük ölçüde ondan ayrılmışken, nöropsikoloji, nörolojik bozukluklar ve bunlara sahip olan hastaları inceleyerek beynin zihinle nasıl bir ilişki kurduğunu keşfetmeye çalışır. Bu noktada zaman zaman nöropsikolojik testler devreye girebilir. Bulguları, kavramları ve endişeleri nöropsikiyatri ve genel olarak davranışsal nöroloji ile paylaşır.

Nöropsikoloji Nedir? Nöropsikolojinin Tarihi

Nöropsikoloji nedir?” sorusunu yanıtladık. Peki; nöropsikoloji kavramı ne zamandır kullanılıyor? Nöropsikoloji, psikoloji alanında diğerlerine oranla yeni bir disiplin sayılabilir. Bu alanı tanımlayan ilk ders kitabı, Kolb ve Whishaw tarafından “İnsan Nöropsikolojisinin Temelleri” adıyla 1980 yılında yayınlandı. Tarihe bakıldığında; toplumların farklı organların işlevlerini ne zaman değerlendirmeye başladığına dair çok fazla tartışma olduğu görülmektedir. Yapılan birçok araştırma, antik dönemden itibaren yüzyıllar boyunca beynin gerçek işlevinin ne olduğunun anlaşılamadığı, işe yaramadığının düşünüldüğü ve genellikle otopsiler sırasında incelenmediğini göstermektedir. Yüzyıllar boyunca beyin bedenin merkezi olarak görülmemiştir. Beynin, insan bedeniyle ve davranışlarıyla olan ilişkisinin anlaşılması yüzlerce yıllık çalışmalar neticesinde anlaşılabilmiştir.

Deneysel Nöropsikoloji

Deneysel nöropsikoloji, sinir sistemi ile bilişsel işlev arasındaki ilişkiyi ortaya çıkarmak için deneysel psikolojiden yöntemler kullanan bir yaklaşımdır. Araştırmacıların küçük bir kısmı hayvan deneyleri yapabilse de, çalışmaların çoğu laboratuvar ortamında sağlıklı insanları incelemeye yönelir. Deneysel nöropsikoloji alanındaki bu araştırmalar genellikle; nöroanatomi ve psikolojik işlev arasında bağlantılar kurmak için sinir sisteminin belirli özelliklerinden yararlanır.

Klinik Nöropsikoloji

Klinik nöropsikoloji, nöropsikolojik bilginin, nörobilişsel sorunlara neden olan hastalık veya yaralanma yaşayan kişilerin değerlendirilmesine yönetimine ve rehabilitasyonuna uygulanmasıdır. Özellikle, bu tür bir hastalık ve yaralanmanın psikolojik faktörleri nasıl etkileyebileceğini ve bunlardan nasıl etkilenebileceğini anlamak için tedaviye psikolojik bir bakış açısı getirirler.

Nöropsikoloji Nedir? Bilişsel Nöropsikoloji

Bilişsel nöropsikoloji ise hem klinik nöropsikoloji hem de deneysel nöropsikolojinin tamamlayıcı yaklaşımlarının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Beyin hasarı veya nörolojik hastalık geçirmiş insanları inceleyerek zihni ve beyni anlamaya çalışır. İyileştirilmiş nörogörüntüleme tekniklerinden yararlanarak fonksiyonel ilişkilerin araştırılması ve sinir sisteminin incelenmesi gibi konularla ilgilenir.

Nöropsikoloji nedir?” sorusu hakkında daha fazla bilgi edinmek, nöropsikoloji ve nöropsikolojik testler hakkında farklı içeriklere ulaşmak için aba Psikoloji web sitesini ziyaret edebilirsiniz. Psikolojiye dair daha fazla içerik için YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

Bağımlılıklardan nasıl kurtulabileceğimiz karmaşık bir konudur. Çoğu kişi bağımlılıklarından kurtulmak istemesine rağmen bu davranışın önüne geçmekte zorlanır. Diğer davranışlarımızdan farklı olarak bağımlılık dediğimiz şeyin biyolojik ihtiyaç haline dönüştüğü gözlemlenmektedir. Esasında bağımlılık terimi de bir “maddeye” bağımlı olmaktan gelir. Vücudun kendi kendine ürettiği hormonların dışarıdan alınan madde yoluyla afallamasıyla, hatta bir nebze bozulmasıyla bağımlılıklar meydana gelir diyebiliriz. Sonucunda biyolojisi bozulan kişiler dışarıya bağımlı hale gelirler. Bunun kötü tarafı ise basit görünen bir alışkanlığın büyük tehlikelere yol açabileceği gerçeğidir. Bağımlıların hayattan koptuğu,  ilişkilerinin bozulduğu, depresyona girdikleri, intihar ettikleri ya da aldıkları yüksek doz yüzünden hayatlarını yitirdikleri sıkça görülür.

Bağımlılıklardan Nasıl Kurtuluruz? Bağımlılığınızı Kabul Edin

Her şeye başlamadan önce bağımlılığın farkında olmak öncelikli adımdır. Diyelim ki çok sevdiğiniz bir yakınınızı bağımlılıklardan nasıl vazgeçireceğiniz üzerinde kafa patlatıyorsunuz fakat kendi bağımlılığını kabul etmiyor. Bu durumda değişim için adım atılamayacaktır. Özellikle internet bağımlılığı söz konusu olduğunda gün içerisinde aktif kullanılması, ihtiyaç haline gelmesi nedeniyle insanlar bunu bir bağımlılık olarak görmemektedir. Çoğu kişi internette ne kadar çok vakit geçirdiğinin farkında bile değildir. İçki, uyuşturucu ya da sigara söz konusu olduğunda inkar evresiyle karşılaşma ihtimalimiz yüksektir. Aslında kişiler bağımlı olduklarını içten içe bilirler ama bunu kabul edemez, kendilerine bile itiraf edemezler. Her şeyin başı kişinin bağımlılığını bilmesi, kabul etmesinden başlar. Kabul etme evresini genelde bırakma isteği de takip edecektir. Çünkü kişi bağımlı olduğunu itiraf edebildiğine göre bunun kendisine zarar verdiğini de kabul etmiş sayılır. Bu noktada değişim için çalışmak mümkün hale gelir.

Bağımlılığınızın Nedeninin Keşfedin

Kabul evresinden sonra “Bağımlılıklardan nasıl vazgeçeceğim?” sorusundan önce neden bu bağımlılığa sahibim üzerine çalışılmalıdır. Bir bağımlılığa sahip olma sebepleri göründüğünden daha komplekstir. Altında yatan nedeni bulmak için düşünmek gerekir. Bağımlılıkların altında yatan nedenler ya da başlamasına neden olan faktörler sıklıkla duygusal ve psikolojik faktörlerdir. Örneğin alkol bağımlılığının en sık görülen sebeplerinden biri sosyal ortamlardaki utangaçlığı kırmak, sosyalleşmektir. Alkol aldıktan sonra daha rahat konuşabildiklerini gören kişiler içmeye utangaçlıklarını kırmak için başlarlar ancak sonra işler değişir. İçilen miktara karşı gün geçtikçe direnç kazanılır ve tekrardan rahatlama etkisini elde etmek için kişi gün geçtikçe miktarı arttırır. Alınan doz ve süreç arttıkça bağımlılık haline gelmeye başlar. Mutsuz hissetmek, çözülemeyen problemler, yoksulluktan gelen çaresizlik hissi gibi faktörler diğer bağımlılığı tetikleyici duygusal ve psikolojik faktörlerdendir. Burada önemli olan kişinin kullanımında tetikleyici olanı bulmasıdır. Neyin kullanıma sebep olduğu bulunursa problemi çözmek kolaylaşacaktır.

Alışkanlıklarınızı Değiştirin

Neyin kullanıma sebep olduğunu öğrendiğimize göre bu yıpratıcı alışkanlığı değiştirmek için son adıma geçebiliriz. Bağımlılıklardan nasıl kurtulacağımın cevabı alışkanlıklarınızı değiştirmekte gizlidir. Bu noktada iki şeye odaklanmak gerekir. Bu alışkanlığınıza sürükleyen tetikleyiciyi başka yollarla tatmin etmek ve bağımlılığı anımsatan ipuçlarından uzaklaşmak önemlidir. Sigara bağımlısı bir birey üzerinden düşünelim. Farz edelim ki bağımlılığını tetikleyen/başlatan neden stresli bir iş hayatına sahip olması. Her stresli olduğunda bu kişi sigara arayışına girecektir. Stresli dönemlerinde de kullanımını arttıracaktır. Bu koşullarda tetikleyicisi ,stresi, dindirmek için başka, sağlıklı yollar bulması etkili olacaktır. Örneğin stres anında sigara içmek yerine spor yapmaya yönelmek kişiye hem iyi gelecektir hem de kişi sigara içmekten uzaklaşacaktır. Sigara içmenin yerine spor yapmak gibi sağlıklı bir alışkanlık koyarak alışkanlıklarını değiştirmek etkili bir çözümdür. Öte yandan kişiye hala bağımlılığını hatırlatan ipuçları olabilir. Örneğin kahveyle sigara içme alışkanlığı olan birinin her kahve içtiğinde canı sigara ister. Bu durumda sigarayı anımsatan kahveyi azaltması faydalı olacaktır.

Konu hakkında detaylı bilgi almak için Aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Ayrıca farklı konular hakkında özenle hazırlanmış videolara ulaşmak için Doç. Dr. Gamze Sart’ın YouTube kanalına ulaşabilirsiniz.

Read More