Çocuklarda sosyal beceri mizaç, yetişme ortamı, ebeveyn tutumu ve rol modelin sosyal becerisine göre şekilleniyor. Çocuğun sosyal beceri düzeyi oynadığı oyunlardan başlayarak, yetişkin hayatta kariyerine kadar etki ediyor. Dolayısıyla çocuğunun akademik ve kariyer hayatına olumlu katkıda bulunmak isteyen aileler için sosyal beceri kazandırma önemli hale geliyor.

Çocuklukta sergilenen sosyal beceri eksikliklerinin negatif etkisi ergenlik ve yetişkinlikte karşımıza çıkabiliyor. Ergenlikte düşük sosyal uyum, olumsuz tepki verme, düşük akademik performans, sosyal ve duygusal yetersizlikler görülebilmektedir. Yetişkinlikte ise ergenlikte yaşanan bu aksamaların sonuçlarıyla karşı karşıya kalınmaktadır. Akademik hayattaki başarısızlık kariyeri olumsuz etkilemektedir. Aynı zamanda sosyal ilişkilerdeki yetersizlik yine bireyin kariyer gelişimini ve kişisel yaşamını olumsuz etkilemektedir.

Peki sosyal beceri nedir? Çocuklarda sosyal beceri ne zaman ve nasıl gelişir? Sosyal beceri kazanımında ailenin etkisi nedir? Yazımızın devamında soruların cevaplarını paylaşacağız.

Sosyal Beceri Nedir?

Sosyal beceri; bireyin başkaları ile olumlu etkileşimi başlatma ve sürdürme davranışıdır. Ancak bu beceri bu kadarla sınırlı değildir. Sosyal beceri sorumluluk alma, grupla bir işi yürütebilme, takım olma, uyum sağlama, empati kurma becerilerine de sahip olmayı gerektirir. Sosyal beceri sahibi bir birey aynı zamanda duygu, düşünce ve davranışları üzerinde özdenetim kurabilmelidir.

Karşılaşılan zorluklara karşı etkin problem çözme becerileri geliştirmek sosyal beceri için gereklidir. Sosyal beceriye yönelik kazanımlar çocuklukta başlamaktadır. Çocuk ilk sosyal davranışlarını, onlarla etkileşimde olan yetişkinlerin deneyimleriyle ve diğerlerini gözlemleme yoluyla kazanmaktadır. Çocuğun sosyal beceri kazanımında ebeveynin model olması gerekmektedir. Çocuk bu dönemde en iyi taklit yoluyla öğrenmektedir ve taklit için en güçlü argüman ailedir.

Aile içi iletişim ve etkileşimin yanı sıra ailenin çocuklarına yönelik tutum ve yaklaşımları çok önemlidir. Sosyalleşmede aile, akran ve kitle iletişim araçları önemli bir etkiye sahiptir. Çocukların sosyal beceri kazanımında aileden sonraki en önemli kaynak okul öncesi eğitim deneyimleridir. Okul öncesi eğitim sürecinde çocuklar akranları ile iletişime girerek, kurallara uyarak, kendisinin ve başkalarının haklarına saygı göstererek sosyal beceri geliştirir.

Çocuklarda Sosyal Beceri Ne Zaman ve Nasıl Gelişir?

Çocuklarda sosyal beceri, yaşamın ilk yıllarından başlayarak ebeveynler ve sonrasında çocuğun hayatında rol edinen diğer kişiler tarafından desteklenmelidir. Okul öncesi dönemden itibaren çocuğa sosyal becerilerin kazandırılmasında anne-baba ve öğretmene önemli görevler düşmektedir. Okul öncesi eğitimde yer verilen farklı etkinlikler ve kullanılan yöntemlerle, çocuklara sosyal beceriler kazandırılabilir. Etkinliklere katılımın desteklenmesi ve çocuğun girişimde bulunmaya gönüllendirilmesi çocukların uyum ve beceri kazanımını desteklemektedir.

Çocuklarda Sosyal Beceri Kazanımında Ailenin Etkisi Nedir?

Her davranışın öğrenilmesinde olduğu gibi sosyal becerilerin öğrenilmesinde de ebeveynlerin rolü büyüktür. Ebeveyn çocuğun dünyasında ilk sosyal kaynaktır. Çocuğun gözlerini açar açmaz ilk gördüğü kişidir ebeveyni. Çocuk için aile; sözsüz iletişim kurduğu, sesinin tonundan, beden dilinden ihtiyacını anlatabildiği ilk etkileşim kaynağıdır. Dolayısıyla çocuğun ilk taklit ögesi aile olacak, ebeveyn rol model seçilecektir.

Rol modelin duygu, düşünce ve davranışları üzerinde denetim sağlayabilmesi, iletişim modeli ve kendini ifade ediş biçimi çocuğun sosyal beceri kazanımını etkilemektedir. Ailenin sosyal yaşamı, ikili ilişkileri, gruplarla olan etkileşimi ve diğerleri tarafından nasıl algılandığı rol modelin sosyal beceri kalitesini belirler. Çocuk büyümesiyle beraber önce aile içerisinde ve yakın çevrede sosyal etkileşim ağını genişletir.

Ardından çocuk okul öncesi eğitim, oyun grupları ile öğretmen ve akranlarıyla iletişime geçer. Yaşlarının büyümesiyle çocuklar okul, kurs ve spor etkinlikleri gibi farklı ortamlara girer. Çocuklar ailelerinden kazandığı sosyal beceriyi yaşları büyüdükçe girdikleri yeni ortam ve kurdukları yeni etkileşimlerle güçlendirir.

Çocuğun sosyal beceri gelişiminde farklılıklara açık olma, hoşgörü, empatik iletişim yönlerinin de desteklenmesi gerekir. Aynı şekilde çocuk sosyal girişimlerinde desteklenmelidir. Bu noktada özgüven gelişimi bireyin kendini ifade etmesini kolaylaştırmaktadır.

Aile ile güvenli bağ kurulması, ailenin koşulsuz ilgi ve sevgisi özgüveni desteklemektedir. Aile çocuğa yaşıyla uyumlu sorumluluk vermeli, karar verme becerisi desteklenmelidir. Bu sayede çocuk sosyal girişimlerinde de kendini denetleyebilen ve motive edebilen bir birey olabilecektir.

Ebeveyn ile kurulan güvenli bağın yanı sıra ebeveyn tutumları da çocuklarda sosyal beceri kazanımına etki etmektedir. Çocuğun gelişimini destekleyen ebeveyn tutumu hoşgörülü, demokratik ve destekleyici ebeveyn tutumu olmalıdır.

Sosyal gelişimini tamamlayamayan çocuklarda ileriki dönemlerde “sosyal fobi” görülebilmektedir. Özellikle bireyin hayatında önemli bir gelişim dönemi olan ergenlik yıllarında sosyal fobi olasılığı artmaktadır. Başkalarının yanında konuşamama, yemek yiyememe, başkalarına hayır diyememe gibi anksiyete problemleri bu bireylerde görülebilmektedir. Bu nedenle ebeveynler, erken yaşlardan itibaren çocuklarının sosyal beceri kazanımlarına destek vermeli ve gelişimlerini takip etmelidir.

Çocuklarda Sosyal Beceri Kazanımı için Profesyonel Destek Alabilirsiniz

Çocuklarda sosyal beceri kazanımını desteklemek için aile, okul öncesi eğitim ve okul oldukça önemlidir. Ancak sosyal beceri gelişiminin duraksadığı, yeterli olmadığı veya bir sebeple kazanımlarda gerilemeler yaşandığı durumlar olabilir. Böyle bir durum söz konusu olduğunda çocuk için profesyonel destek alınması kısa sürede çözüm elde etmeyi sağlamaktadır.

Aba psikoloji uzman kadrosu çocuklarda sosyal beceri üzerine çocuk ve ailelerle çalışmaktadır. Ayrıca uyguladığımız IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek ve kişilik testleriyle çocuk, genç ve yetişkin danışanlarımızın potansiyellerini keşfediyoruz. Kullandığımız alternatif psikoterapi yöntemleriyle danışanlarımızın hayat kalitesini artırmayı hedefliyoruz. Detaylı bilgi almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz. İçeriklerimizi takip etmek için Blog yazılarımızı ve YouTube kanalımızı takip edebilirsiniz.

 

Read More

Oyun çocuğun dilidir. Çocuk iç dünyasını oyunla dile getirir. Çocuk duygularını, düşüncelerini, korku ve kaygılarını, ihtiyaçlarını oyunla anlatır bizlere. Dolayısıyla oyun terapisi sayesinde çocukluk çağı problemleri ile çalışırken çocuğun dilini kullanır, onu anlayabildiğimizi gösterebiliriz. Oyun terapisi ancak bu alanda uzmanlaşmış bir terapist tarafından uygulanabilir.

Terapist oyun aracılığıyla çocuğun kendini ifade edebileceği, risk alabileceği, sosyal kuralları, sınırları öğrenebileceği ortamı oluşturur. Bu sayede çocuk yaşadığı sorunlar ile başa çıkabileceği, alternatif çözümler geliştirebileceği güvenli bir alana girer. Oyun terapisi özel olarak tasarlanmış bir odada terapist ve çocuk ile gerçekleşir. Terapi odasındaki oyuncaklar gerçek yaşamı temsil eden günlük hayattan eşyalar, insan ve hayvan figürleridir.

Oyuncaklar çocuğun ilgisini çekecek şekilde yıpranmamış, temiz ve yaşına uygun olmalıdır. Çocuk oyun içerisinde terapistiyle güven kurmaya başladıkça duygu, düşünce ve davranışlarını korkusuzca ifade etmeye başlar. Çocuk seanstan seansa oyuncakları ve hayal dünyasını kullanarak kendi oyununu kurar.

Çocuk kurduğu oyunlarda sözel olarak ifade etmekte zorlandığı duygularını özgürce yaşar. Oyun terapisti, çocuğun oyununu izler, sözlü ve sözsüz mesajlarını alır. Terapist objektif, yargısız, hoşgörülü ve koşulsuz şekilde çocuğa yaklaşır. Bu sayede çocuk ile terapist arasında terapötik ilişki kurulur.

Oyun terapisi nedir?

Oyun ve oyuncaklar aracılığıyla çocukların ihtiyaçlarını ifade etmelerine yoğunlaşan özel işleve oyun terapisi denir. Oyun terapistleri, çocuklar için güvenli bir ortam yaratmak üzere eğitim alırlar ve böylece çocukları istedikleri gibi oynamaya cesaretlendirirler. Terapi sırasında, duygusal problemleri ifade etmelerine yardımcı olan çeşitli oyuncaklar kullanılır ve çocukların hayal güçleri esas alınır.

Oyun çocuğun benliğini ve ruhunu rahatlatan ve hayata bakış açısını aydınlatan eğlenceli bir aktivitedir.

Oyun Terapisi Ne İşe Yarar?

Oyun çocuğun kendini ifade etme, kendini tanıma, kendini gerçekleştirme ve öz yeterliliğine destek olur. Oyun stres ve can sıkıntısı hissini hafifletir, çocuğu sosyal yaşam içerisinde etkileşimde olduğu diğerlerine olumlu bir şekilde bağlar. Yaratıcı düşünme ve keşfetmeyi teşvik eder, çocuğun duygularını düzenler ve özgüvenini güçlendirir.

Oyun sayesinde çocuk hayatta kalmak için gereken becerileri ve rolleri öğrenir. Korktuğu ya da merak duyduğu rollere giren çocuk korkusuyla yüzleşir, merakını giderir. Öğrenme ve gelişme en iyi oyun yoluyla teşvik edilir. Çocuklar, duygularını anlamlandırmada ya da konuşmada yetişkinlerden farklıdır. Bu yüzden yetişkinlerle yapılan terapi şekli çocuklara uymaz. Çocuğun alışkın olduğu oyun ortamı, çocuk yaşadıklarını ve duygularını ifade etmeyi kolaylaştırır.

Davranışlarını etkileyen kızgınlıklarını, korkularını, üzüntülerini, hayal kırıklıklarını anlayabilmek çocuk için oyunlar sayesinde mümkün olur. Oyun terapisi 2 ila 12 yaş aralığındaki çocuklarla uygulanabilmektedir. Çocuğun yaşı artıkça, oyunla ilişkisi azaldıkça oyun terapisinin de işlevi azalmaktadır. Dolayısıyla oyuna eklenen sözel iletişim ve çocuğa uygun diğer pedagojik teknikler terapi içerisinde oyunu destekler.

Oyun terapisi sayesinde çocuk hem içsel dünyasını hem de dış dünyasını terapi odasına ve terapistine yansıtır. Burada çocuğun duygu ve düşüncelerini görürüz. Sadece çocuğun duygu ve düşüncelerini değil oyun sayesinde ebeveyn tutumlarını, aile içi iletişimi ve çocuğun çevresini nasıl algıladığını da görürüz. Oyun ile çocuğun hem olumlu hem de olumsuz duygularını dinleriz.

Çocuk, öfkesini, kaygısını, korkusunu oyun aracılığı ile ifade edebilir. Bu sayede çocuk zarar görmeden ve yargılanmadan oyun içerisinde duygusal boşalım yaşar. Çocuk oyun içerisinde gerçek dünyayı prova eder, farklı rollere girer. Çevresiyle empati kurabilir. Merakını giderir. Çocuk dışa vurduğu iç dünyasındaki çatışmalarla oyun içerisinde korkusuzca yüzleşir.

Bu yüzleşme içerisinde kendi çözüm yollarını keşfeder, problemlerle nasıl daha yapıcı şekilde başa çıkabileceğini bulur. Tüm bu aşamalar çocuğun duygu ve düşüncelerini kabul etmesini, kendini daha kolay ifade etmesini sağlar. Oyun çocuğa cesaret verir, güven verir. Özgüvenini, özsaygısını ve otokontrolünü destekler.

Oyun Terapisinde Kullanılan Oyuncaklar

Oyun terapisinde kullanılan oyuncakları 3 gruba ayırabiliriz:

  1. Gerçek hayatı sembolize eden oyuncaklar, yani günlük hayattaki gerçek nesne ve kişilerin küçük boyuttaki benzerleri, Oyuncak ailesi, oyun evi, ev eşyaları, kuklalar, telefon, araba, uçak gibi.
  2. Yaratıcı oyuncaklar, sanat malzemeleri, kuklalar, oyun hamurları, boyalar, yapıştırıcılar, maske, boya kalemleri, legolar gibi hayal gücüne alan açan oyuncaklar
  3. Agresyonu açığa çıkaran oyuncaklar; kum torbası, hacıyatmaz, sinirli kuklalar, oyuncak silahlar, askerler gibi.

Oyun Terapisi İki Ayrı Dala ve Kendi İçinde Farklı Kollara Ayrılıyor

Yönlendirilmiş ve yönlendirilmemiş olarak iki farklı oyun terapisi modeli bulunuyor. Yönlendirilmiş oyun terapisi, ismindeki yönlendirmeden de anlaşılacağı gibi oyun içerisinde çocuğa direktif verilerek yapılıyor. Oyun terapistin yönlendirilmeleriyle ilerliyor.

Diğer bir oyun terapisi olan çocuk merkezli oyun terapisinde ise oyunun yöneticisi çocuktur. Terapist çocuğun oyununa çocuğun terapiste verdiği rollerle eşlik eder. Seansın gündemini çocuk belirler. Bu terapi modelinde terapistin görevi çocuğu takip etmek ve çocuğun duygu, düşünce ve davranışlarını yansıtmaktır. Böylece çocuk “anlaşıldım, fark edildim, duygu, düşünce ve davranışlarım kabul ediliyor” duygusunu yaşar.

Çocuk merkezli oyun terapisinin bir diğer uygulama alanı da ebeveynlere verilen psikoeğitim boyutudur. Filial terapi adını alan bu uygulamada aileler çocukları ile nasıl iletişime geçebilecekleri konusunda bilgi ve beceri kazanırlar. Filial terapinin de uygulama aralığı 2-12 yaş grubudur. 2-8 yaş grubunda alınan verim ise 8-12’ye göre çok daha yüksektir.

Bu teknikte aileler, oyun terapistleri tarafından Çocuk merkezli oyun terapisinin metodu hakkında eğitim alırlar. Psikoeğitimin yanı sıra terapist ailelere düzenli süpervizyon verir. Bu terapi şeklinde çocuk ve ailenin özel oyun saati ve bu saate özel kullanılacak oyuncakları vardır. 30 dakikalık bu oyun saati içerisinde oyunun kaptanı çocuk olacaktır.

Bu oyun içerisinde çocuk oyun alanında bulunan birçok oyuncakla dilediği birçok şekilde oynayabilecektir. Bu 30 dakikalık oyun seansları çocuğun özgüvenini destekler, karar alma becerisini geliştirir. Çocuk oyun içerisinde sorumluluk alır, insiyatif kullanır, problemleri çözmek için alternatif yollar düşünür. Çocuğun yönetici işlev becerileri gelişir. Ebeveyni ile iletişimi güçlenir. Güvenli bağlanma gelişir, ilişkilerdeki hasarlar tolere edilir.

Ebeveyn ve çocuk oyun içerisinde anda kalmaya odaklanır. Ebeveyn oyun sırasında tüm sorun ve sorumluluklarını, kaygılarını, yarının işini, dünün tasasını bir kenara bırakır. Yaptığı duygu, düşünce ve davranış yansıtmaları ile anda kalır. Çocuğun verdiği rollere girerek hem eğlenir hem de çocuğuyla kurduğu iş birliğinden keyif alır.

Bu oyun sırasında ebeveyn kendi çocukluğunu, ailesinden gördüğü ebeveyn tutumlarının ne kadarını çocuğuna uyguladığını da görür. Düzenli seanslar sonrası oyun odasından iyileşen bir çocukla, çok daha iyi hisseden bir ebeveyn çıkacaktır. Oyun terapisi türlerini kullanmak için spesifik sorunlar yaşanmasına gerek yoktur. Özgüven geliştirme, sosyal beceri kazanma, iletişimi güçlendirme gibi ihtiyaçlar için de çocukla herhangi bir oyun terapisi modeli oynanabilir.

Oyun Terapisi ile Hangi Çocukluk Çağı Problemleri Çalışılabilir?

Oyun terapisi ile çocuğun yaşı da dikkate alınarak tüm çocukluk çağı problemleri çalışılabilmektedir.

  • Çocukluk Depresyonu yaşayan çocuklar
  • Kardeş kıskançlığı yaşayan çocuklar
  • Takıntıları, tikleri olan çocuklar
  • Sosyal beceri eksikliği olan, arkadaşlık geliştiremeyen çocuklar
  • İştahsızlık, yeme problemleri yaşayan çocuklar
  • Uyku sorunları yaşayan, kabuslar gören çocuklar
  • Evlat edinilmiş veya terkedilmiş çocuklar
  • Ayrılık anksiyetesi yaşayan çocuklar
  • Rutin oluşturamayan çocuklar
  • Travma Sonrası Stres Bozukluğu yaşayan çocuklar
  • Fiziksel/Duygusal İstismara uğrayan çocuklar
  • Kaygı, Korku yaşayan çocuklar
  • Regresyon (gerileme davranışı gösteren çocuklar; parmak emme, alt ıslatma gibi)
  • Hatalı Ebeveyn Tutumlarına maruz kalan çocuklar
  • Konuşma bozukluğu olan çocuklar (kekemelik, tekrarlayıcı dil, bebek konuşması)
  • Dikkat eksikliği ve hiperaktivite (aşırı hareketlilik) bozukluğu olan çocuklar
  • Impulsivite/dürtüsellik
  • Okuma bozuklukları
  • Okul fobisi
  • Sosyal içe kapanıklılık
  • Sebebi anlaşılamayan baş ve karın ağrıları
  • Boşanma sonrası adaptasyon sorunları yaşayan çocuklar

Çocukluk Çağı Problemleri ile Başa Çıkmak için Oyun Terapisi ve Psikoeğitim

Çocukluk çağı problemleri ile başa çıkmak için ailenin desteği yeterli gelmiyorsa mutlaka psikolojik destek alınmalıdır.  Duygu, düşünce ve ihtiyaçlarını sözel olarak yeterince ifade edemeyen çocuklarla çalışırken oyun terapisi oldukça faydalıdır. Kimi zaman çocuk terapiye getirilmez ya da getirilemez.

Bu durumlarda da aileye verilecek psikoeğitim çocukluk çağı problemleri ile başa çıkılmasına yardımcı olur. Aile içi şiddet, geçimsizlik söz konusu ise çocukla çalışmanın ötesinde çift ve aile danışmanlığı alınması da yararlı olacaktır.

Aba psikoloji uzman kadrosu çocukluk çağı problemleri ile oyun terapisi eşliğinde çalışmaktadır. Ayrıca uyguladığımız IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek ve kişilik testleriyle çocuk, genç ve yetişkin danışanlarımızın potansiyellerini keşfediyoruz. Kullandığımız alternatif psikoterapi yöntemleriyle danışanlarımızın hayat kalitesini artırmayı hedefliyoruz. Detaylı bilgi almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Çocuklarda regresyon kazanılmış becerilerin gerilemesi daha az gelişmiş bir hale gelmesidir. Her yaşta görülebilecek regresyon bir hastalığa bağlı gelişebileceği gibi psikolojik olarak da ortaya çıkabilmektedir. Regresyon sıklıkla çocukluk çağında görülmektedir. Çocuklukta kimi zaman bir kimi zaman ise birden fazla kazanımdaki gerileme aileleri endişelendirebilmektedir. Ailenin çocuktaki gerilemelere verdiği sözel, fiziksel ve duygusal tepki regresyonun seyrini etkilemektedir.

Elbette çocukluk kazanımlarını geri plana itip bebeksi davranışlar sergileyen çocuğun çevresine vermek istediği duygusal mesajlar vardır. Bu mesajlar kimi zaman ebeveyne duyulan özlemi, kimi zaman bir yeniliğe karşı adapte olamamayı temsil ediyor olabilir. Evdeki huzursuzluk, okula başlama, anne babanın ayrılması, yeni bir kardeş, ev-şehir değişikliği, sevilen birinin kaybı, kaybetme korkusu gerileme nedeni olabilir.

Çocuklarda Regresyon Hangi Davranışlarla Kendini Gösterir?

Regresyon çoğunlukla 3-6 yaş aralığında görülen gerileme davranışlarıdır. Regresyonda çocuğun kazandığı becerilerde gerileme görülür. Örneğin; tuvalet eğitimini kazanıp bezi çoktan bırakmış bir çocukta alt ıslatma görülebilir. Altına kaçırma davranışının sıklığı artabilir. Parmak emme, görülebilir. Emekleme, bebeksi şekilde konuşma görülebilir. Kendi yemeğini yiyebilen bir çocuk yemeğinin yedirilmesini isteyebilir. Doğru söyleyebildiği kelimeleri bilinçli olarak yanlış söyleyebilir. Sürekli kucağa gelmek, kucakta taşınmak isteyebilir.

Anneye ya da babaya düşkünlüğü artabilir. Sürekli bir gözetiminin bakımında olmak isteyebilir. Uyku düzeni bozulabilir. Emzik kullanmak isteyebilir, emzirilmek isteyebilir. Biberonla beslenmek isteyebilir. Anne ve babadan ayrılırken aşırı tepkiler verebilir. Ayrılık anksiyetesi yaşayabilir. Uykuya dalmada güçlük görülebilir, rutini bozulabilir. Bu ve benzeri davranışlar çocuklarda regresyon ihtimalinin değerlendirilmesini gerektirmektedir.

Ebeveynin veya çocuğun bakımıyla doğrudan ilgilenen kişinin bu süreçte iyi gözlem yapması gerekmektedir. Çocuk bu davranışları ne sıklıkla yapıyor, davranış görülmeden önce ne oluyor değerlendirilmelidir. Ne zaman açığa çıkıyor, tetikleyen öncü bir durum var mı bakılmalıdır. Psikolojide çocukta görülen bu gerileme davranışları çocuğun başa çıkamadığı duygusal gerilim, stres ve kaygının sonucudur.

Çocuk farkında olmaksızın kendini güvende hissedebilmek ve rahatlamak için erken psikoseksüel döneme geri dönüş yapmaktadır. Ailenin yaklaşımı, ilgisi ve hoşgörüsü ile bu dönem çok daha hızlı geçebilir. Ailenin yaklaşımı etkinin derecesini ve sürecini belirleyecektir.

Çocuklarda Regresyon Neden Gelişir?

Çocuklarda regresyon davranışının altında yatan temel faktör güven arayışıdır. Çocuk başa çıkmakta zorluk yaşadığı, adaptasyon güçlüğü çektiği bir durum karşısında gerileme gösterebilir. Regresyona neden olabilecek yaşam olaylarını şu şekilde özetleyebiliriz;

  • Eve yeni bir kardeşin gelmesi,
  • Taşınma, yaşam alanındaki köklü değişiklik,
  • Ebeveynlerinin boşanması,
  • Sevilen birinin vefatı (Anne, baba, büyükanne, büyükbaba gibi)
  • Bakıcı değişikliği
  • Okula başlama, okul değişikliği
  • Öğretmen değişikliği
  • Sevilen birinin uzun süreli rahatsızlığı, (kaybetme korkusu ve kendisiyle eskisi gibi ilgilenilemiyor olması)
  • Ebeveyn ile geçirilen vaktin azalması (anne-babanın yoğun çalışması, eve iş getirmesi ya da çocukla ev içerisinde yeterince ilgilenilmemesi)
  • Hatalı ebeveyn tutumları (Baskıcı, tutarsız, otoriter tutumlar gibi)
  • Ebeveynlerden birinin evden ayrılması
  • Aile içi şiddet
  • Çocuğun örseleyici bir cezalandırmaya maruz kalması
  • Çocuğun travmatik bir olay yaşaması ya da bu olaya şahit olması

Çocuklarda regresyon nedenleri değerlendirildiğinde en sık karşılaşılan problemler bu şekilde listelenmektedir. Ancak çocukta çok daha spesifik problemlerde söz konusu olabilir. Ailenin bu dönemde objektif gözlem yapabilmesi gerekir. Tespit edilen problemlere yönelik çocuğu ya da kendilerini yargılamadan konuya çözüm odaklı yaklaşabilmeleri gerekir. Örneğin; sürekli anne-baba kucağında olmak isteyen bir çocuğun anne-babasına özlem duyduğu oldukça açıktır.

Ailenin tutumu “daha ne kadar zaman ayırabiliriz” yerine “daha etkin zaman geçirmek için ne yapabiliriz” olmalıdır. Aileler bazen oyuncak, hediye ya da yiyeceklerle çocuğu mutlu etmeye çalışmaktadır. Ancak çocuğun regresif davranışlarında düzelme olmadığında aileler “ne yapsak olmuyor, çocuğumuzu mutlu edemiyoruz” düşüncesine kapılmaktadırlar.

Ancak çocuğun bu dönemdeki ihtiyacı maddiyattan çok daha öte duygusal boyuttadır. Bu dönemde alınan oyuncak çocuk için ebeveyniyle oyun oynayabildiği ölçüde eğlenceli olacaktır.

Çocuklarda Regresyon Fark Edildiğinde Nasıl Yaklaşılmalıdır?

Ebeveyn ve varsa temel bakım veren diğer kişiler bu dönemde çocuğa karşı kabullenici, anlayışlı, hoşgörülü ve destek olmalıdır. Bu dönemin geçici olduğu, çocuğun negatif duygu ve düşüncelerini boşaltmak için böyle bir savunma mekanizması geliştirdiği unutulmamalıdır. Çocuğa öfkelenmek, kızmak veya çocuğu cezalandırmak, sevgiden mahrum bırakmak bu dönemde uygulanabilecek en yanlış tutumlar olacaktır.

Eve bir kardeş geldiyse bir ebeveyn bebekle ilgilenirken diğer ebeveynde büyük çocukla zaman geçirmelidir. Bebekle vakit geçiren anne fırsat yaratabildiğinde büyük çocuğunu da yanına almalıdır. Bebeğin bakımıyla ilgili büyük çocuğa bilgi vermek, ufak sorumluluklar vermek işe yarayacaktır. Böylece çocuk anneyle iletişim kuracak, daha fazla zaman geçirebilecektir. Ayrıca bebekle ilgili konularda ebeveyne yardım edebiliyor olmak kardeşiyle de bağ kurmasını sağlayacaktır.

Sen artık büyüdün “abla oldun, abi oldun” demek doğru değildir. Bu yaklaşım çocuğun olumsuz duygularını şiddetlendirecek ve büyümeye direnç açığa çıkacaktır. Çocuklarda regresyon bu tarz hatalı tutum ve yaklaşımlarda daha da şiddetlenebilmektedir. Yeni doğmuş bir bebek kadar bakıma muhtaç olmasa da o da hala ebeveyninin ilgisine muhtaçtır. Sen artık büyüdün yaklaşımı çocuğun büyümeye hazırlıksız yakalanmasına neden olacaktır.

Biberon, emzik isteyen bir çocuk aşağılanmamalı dalga geçilmemeli ya da kısıtlanmamalıdır. İstediği nesneyle zaman geçirmesine fırsat tanınmalıdır. Çocuk bu şekilde duygularını boşaltacak ve rahatlayacaktır. Çocuğun duygusuna eşlik edilebilir. “Biberonunu istiyorsun, tabi ki onunla oynayabilirsin. Bebekken ben seni bununla besliyordum. Şimdi artık büyüdüğün ve bardak kullandığın için bunu kaldırmıştık. O senin, istediğin sürece kullanabilirsin.” diyebilirsiniz.

Çocuk kendisi biberonunu kullanabilir, biberonla oyuncaklarını besleyebilir. Duygusunu boşaltmasına fırsat tanındığında çocuk kendiliğinden rahatlayacaktır. Bu dönemde aile çocuğa etkin zaman ayırmalıdır. Belirli bir süre boyunca hiçbir şeyle ilgilenmeden anne ya da baba veya ikisi birlikte çocukla oynamalıdır. Oyunlar çocuk merkezli olup, ebeveyn çocuğun hayal dünyasına misafir olmalıdır. Oyun içerisinde ebeveyn çocuğun verdiği rollere girmeli, çocuğun yönetiminde oyunu oynamalıdır.

“Bu oyuncağı ne yapayım? Bununla nasıl oynayayım? Şimdi ne söylemeliyim?” gibi oyunun yönetmeninin çocuk olduğu çocuğa hissettirilmelidir. Oyun içerisinde çocuk kardeş kıskançlığını, okul korkusunu, kaygılarını canlandırabilir. Ebeveynin önyargısız, hoşgörülü ve sevgi dolu yaklaşımı çocuğa ihtiyacı olan güveni yeniden verecektir. Bu sayede çocuğun gerileme davranışları azalacağı gibi ebeveyniyle arasındaki ilişkisi de iyileşecektir.

Çocuklarda Regresyon Ne Zaman Profesyonel Destek Gerektirir?

Çocuklarda regresyon davranışları sıklaşmaya başladığında zaman kaybetmeden destek alınması sürecin daha yapıcı geçirilebilmesi için faydalı olacaktır. Çocuğun kaygısı ebeveynin kaygısıyla birleştiğinde yapıcı bir iletişim gelişemeye bilmektedir. Ebeveyn çocuğunun davranışlarından endişe edip istemsizce negatif tutum sergileyebilmektedir. Çocuk, ebeveyninin negatif tutumu karşısında hayal ettiğinin çok dışında bir yaklaşımla karşılaşmaktadır. Bu durum çocuğun güven ihtiyacını perçinlemekte ve dolayısıyla regresyonun şiddeti daha da artabilmektedir.

Bu nedenle aile kendi kaygısını yönetemiyor ve istemsiz çocuğa yansıtıyorsa mutlaka zaman kaybetmeden destek alınmalıdır. Çocuğun motor becerilerinde gerilemeler oluyorsa da aile beklemeden destek almalıdır. Kimi zaman çocuğun regresif davranışları gözden kaçabilmektedir. Çocuğun ilgi çekme çabası içerisinde olması şımarıklık olarak değerlendirilmektedir. İlgi isteği görülmeyen, durulmayan çocukta regresyon hızla ilerleyebilmekte ve motor becerilerin gerilemesine kadar gidebilmektedir.

Örneğin; merdiven çıkabilen çocuk artık çıkamıyorsa, yatağa, koltuğa tek başına çıkabiliyorken artık çıkamıyorsa ihmal edilmemelidir. Sosyal becerilerde görülen azalmada regresyonun ilerlediğinin bir göstergesidir. Çocuk göz temasından kaçınıyor, eskisi gibi konuşmuyor, konuşulanları duymazdan geliyorsa regresyonun ötesinde çocukluk depresyonuna giden bir seyir söz konusu olabilir.

Çocuklarda regresyon görüldüğünde çocuğa daha bilinçli yaklaşabilmek için kısa süreli profesyonel destek almak faydalı olabilmektedir. İhtiyaç halinde bu süre uzatılabilir. Oyun terapisi ile çocukla çalışılabilir. Aileye psikoeğitim verilebilir. Çocuk merkezli Filial terapi de aile ile çocuğun iletişimine olumlu katkı sağlayabilmektedir.

Aba psikoloji uzman kadrosu çocuklarda regresyon davranışlarıyla ilgili olarak çocukla ve ebeveynle çalışmaktadır. Konuyla ilgili detaylı bilgi almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz. İçeriklerimizi takip etmek için Blog yazılarımızı ve YouTube kanalımızı takip edebilirsiniz.

Read More

Mindfulness yani Türkçedeki karşılığı ile bilinçli farkındalık son yıllarda oldukça duyduğumuz ve sıklıkla kullanılır hale gelen bir kavramdır. Bu tekniğe yönelik uygulama örneklerine, içeriğine yönelik bilgilere sosyal medyada, televizyonda ya da internet sayfalarında denk gelmiş olabilirsiniz. Halihazırda çalışan bir bireyseniz iş yerinizde düzenlenen eğitimlere katılmış ya da arkadaşlarınızdan duymuş olabilirsiniz.

Sadece iş hayatında değil akademik yaşamınızda da sık sık mindfulness kavramıyla karşılaşabilirsiniz. Özellikle kalabalık şehirlerin getirdiği kaos, zaman baskısı, bir şeylere yetişme telaşı anı ıskalamamıza neden oluyor. Zihnimizi gelecekteki işlerimiz ya da geçmişteki deneyimlerimizle sürekli olarak meşgul tutuyoruz. Dolayısıyla anda kalamıyor, anı yaşayamıyoruz. Öğrencilerin gelecek için yaptığı yatırımlar, hayatlarının yönünü belirleyen önemli sınavlar bugünden çok geleceğe odaklanmalarına neden oluyor.

Ekonomik kaygılar, stres, zamansızlık, geleceğin belirsizliği ve daha pek çok faktör bizi andan uzaklaştırıyor. Geçmişe dönük olumsuz deneyimler, hayal kırıklıkları bugünü efektif yaşamamızı engelliyor. Tüm bunlar anda kalmak için kişinin duygu, düşünce ve davranışları üzerinde denetim sağlayabilmesini gerekli hale getirdi. Sahip olduğumuz ama koşullar nedeniyle uzaklaştığımız bu beceriyi yeniden geliştirme ihtiyacı açığa çıktı. Mindfulness bu nedenle son dönemde oldukça popülerleşti.

Pandemiyle beraber değişen yaşam düzenimiz ve artan kaygılarımız sonrasında da bilinçli farkındalık çalışmaları yaygınlaştı. Bu yazımızda mindfulness hakkında detaylı bilgi paylaşacağız. Nedir? Ne işe yarar? Tekniklerden örnekler ve kullanım alanları hakkında bilgi vereceğiz.

Mindfulness : Bilinçli Farkındalık Nedir?

Mindfulness en basit anlamıyla şimdiki zamana yönelik farkındalık geliştirmektir. Bilinçli farkındalık aracılığı ile içinde bulunduğumuz anda açığa çıkan duygu, düşünce ve olayları o anda değerlendiririz. Bu değerlendirmeyi yaparken duygu, düşünce ve davranış üzerinde bilinç oluşturabilmek, yargısız ve nazik değerlendirebilmek gerekir.

Dikkatimizin de bu an da gerçekleşen duygu, düşünce ve davranış üzerinde odaklanabilmesi gerekmektedir. Zihne gelen farklı duygu, düşünce ve olaylar ayrıştırılabilmeli, birbiriyle iç içe geçmesine izin verilmemelidir. Bu bahsediş size zorlu bir eylem gibi görünmüş olabilir. Ancak denediğinizde ve geliştirmek üzere pratik yaptığınızda uygulama kolaylığını göreceksiniz. Basit bir uygulama yapalım birlikte.

Şimdi etrafınızdaki herhangi bir nesneye yönelin. Bu masada duran bir kalem, bardak ya da bir meyve olabilir. Şimdi bu nesneyi elinize alın. Daha önce bu nesneyle ilgili öğrendiğiniz, deneyimlediğiniz her şeyi bir kenara bırakın. Sanki onunla ilk kez karşılaşıyormuş, ne olduğunu hiç bilmiyormuş gibi inceleyin onu. Renklerine, şekline, hatlarına, üzerindeki dokulara dikkat edin.

Onu koklayın, herhangi bir kokusu var mı? Bildiğiniz farklı bir koku ile benzer mi? Bu bir yiyecekse tadına bakın. Damağınızda bıraktığı lezzeti değerlendirin. Tatlı mı, tuzlu mu, ekşi mi? Her yerinde aynı lezzet mi var, örneğin kabuğunun lezzeti ile içindeki lezzet aynı mı? Daha iyi olgunlaşmış yerleri ile taze yerlerinin lezzeti aynı mı?

Dikkatinizi vermekte güçlük çekiyor, düşüncelerinizi toparlayamıyorsanız gözlerinizi kapatarak tekrar deneyin. Yaptığınız tüm bu değerlendirme mindfulness tekniğine bir örnek niteliğindedir. Bilinçli farkındalık duygu, düşünce ve davranışlara önyargısız, objektif şekilde bakabilmenizi kolaylaştırır. Bu teknik geliştirildiğinde kişinin duygu, düşünce ve davranışları üzerindeki farkındalığı ve özdenetimi artar.

Mindfulness hiçbir şey düşünmeme ya da düşünceyi bastırma tekniği değildir. Bir din, kültür ya da inanış da değildir. Mindfulness fiziksel rahatlama sağlayan, kasları güçlendiren, denge sağlayan bir egzersiz de değildir. Bilinçli farkındalık kişiye duygu, düşünce ve davranışlarını yargısız, yönsüz, objektif şekilde değerlendirme fırsatı sunar.

Mindfulness Tekniği Neden Önemli, Bizim için Faydası Ne?

Dikkati Odaklamayı ve Sürdürmeyi Kolaylaştırıyor

Mindfulness aracılığı ile yaşadığınız an da kalmanız kolaylaşır. Bu tekniği düzenli olarak kullanan bireyler geçmiş ya da gelecek odaklı duygu, düşünce ve davranışlarında azalma olduğunu iletmektedir. Ayrıca bu teknik bireyin dikkat süresini ve konsantrasyonunu da arttırmaktadır. Gün içerisinde dikkatinizi vermekte zorlandığınız, başka duygu ve düşüncelerle sıklıkla bölündüğünüz durumlarda dikkat önemlidir.

Dikkatimizin kolayca bölünmesi işimizdeki verimliliği, iletişimlerimizin kalitesini ya da öğrenmemizi güçleştirir. Dolayısıyla gerek sosyal ilişkilerde gerekse eğitimde ve iş hayatında dikkati verme ve sürdürme önemli bir beceridir. Mindfulness yani bilinçli farkındalık çalışmaları bireyin dikkatini geliştirmesini sağlamaktadır. Çünkü mindfulness zihne gelen diğer duygu ve düşünceleri dışarıda bırakıp odaklanılan duygu ve düşünceye yoğunlaşmayı sağlar.

Günlük yaşam içerisinde sıklıkla andan uzaklaşırız. İşten eve dönerken yürüdüğümüz yolu fark etmeden varırız eve. Etrafımızda olup bitenden ya da kaç adım attığımızdan, aldığımız nefesten habersiz gireriz eve. Araba kullanırken ya da bir iş yaparken vücudumuz işi yapar ama kafamız bambaşka yerlerde olur. Onca yolu nasıl geldik, o yemeği nasıl pişirdik anlam veremeyiz.

İşte bu farkında olmadan yaptığımız davranışlar bir ezber haline gelir, zihni otomatik pilota devrederiz adeta. Otomatik pilottayken yürürüz, çalışırız, sohbet ederiz, yemek yeriz. Bilinçli farkındalık ile ezbere davranışları farkındalıklı davranışlara çevirebilirsiniz. Yediğiniz yemekten, yürüdüğünüz yoldan, sürdürdüğünüz sohbetten keyif alırsınız.

Empati Kurmayı ve Stresle Başa Çıkmayı Kolaylaştırıyor

Stresle başa çıkmayı, sorunlara yapıcı çözümler getirmeyi kolaylaştırır. Mindfulness aracılığı ile daha kolay empati kurabilir, kendiniz kadar diğerlerine yönelikte farkındalık geliştirebilirsiniz. Duygu, düşünce ve olaylara yönelik objektif bakış açısı geliştirebilirsiniz. Kendinizi, çevrenizi ve dünyayı daha farklı bir gözle değerlendirebilir, daha yapıcı yaklaşım sergileyebilirsiniz. Dolayısıyla mindfulness kendinizden memnun olmanızı, çevrenizle daha iyi ilişkiler kurmanızı ve kariyerinizde öne çıkmanızı sağlar.

Yaşadığımız deneyimlerden ders çıkarabildiğimiz müddetçe benzer hataları yapmayı bırakırız. Mindfulness yalnızca hoşa giden deneyimleri gözden geçirmek değil hoşumuza gitmeyen deneyimleri de gözden geçirmemizi sağlar. Bu sebepten ötürü, hayatında bilinçli farkındalığı uygulayabilen kişiler hatalarının sebepleri üzerinde yoğunlaşarak kendilerini geliştirme yolunda büyük adımlar atarlar.

Mindfulness egzersizlerini düzenli olarak kullanmak stres hormonu olan kortizon üretimini de azaltıyor. Kaygı, yorgunluk, gerginlik, fiziksel ağrı hissini azaltıyor. Gün içerisinde bu tekniklerin birkaçını denemek, daha etkili bir iş ve yaşam dengesi kurmanızı sağlıyor. Üstelik mindfulness egzersizleri için özel mekanlara, ekipmanlara ya da belli başlı bir süreye ihtiyacınız yok. Günün her anı, her ortamda ve herhangi bir ekipmana ihtiyaç duymaksızın kolayca yapabilirsiniz.

Mindfulness, formal ya da informal olarak iki farklı şekilde uygulanabilir. Formal uygulama her gün düzenli olarak bu egzersiz için belli bir zaman ayırmanızı gerektirir. İnformal uygulamada ise uygulamayı istediğiniz her an, her duygu, duyu, düşünce ve olay üzerinde yapabilirsiniz. Egzersizi yaparken sadece nefese odaklanabilir, duyulara odaklanabilir, duygu ve düşüncelere odaklanabilirsiniz.

Mindfulness : Bilinçli Farkındalık Egzersizleri

Nefes Odaklı Mindfulness Egzersizi

Mindfulness için en önemli çalışmalardan biri nefes farkındalığıdır. Nefes zihin ile kurulan en kolay bağlantı adeta beden ile zihin arasındaki bir köprüdür. Stres, kaygı, korku anında ya da duygu ve düşüncelerimiz üzerindeki kontrolümüzü kaybettiğimizde nefes ile yeniden ana odaklanabiliriz. Bu tarz kontrolü kaybettiğimiz ya da andan uzaklaştığımız durumlarda yapmamız gereken nefesimizi takip etmektir.

Ancak bu derin nefesler alıp vermek, nefesi tutup bırakmak, hızlandırmak veya yavaşlatmak değildir. Şimdi bilinçli farkındalık ile basit bir nefes çalışması deneyebilirsiniz. Bu çalışma sürekli değişen düşünceleri, duyguları, bedensel duyumlarımızı fark etmek için bize yardımcı olacak. Bu egzersizi oturarak ya da ayakta yapabilirsiniz. Otururken omurganızı dik tutacak şekilde bir koltuğa ya da sandalyeye yaslanabilirsiniz.

Ayaktaysanız elleriniz açık şekilde uyluk kemiği hizasında durmalıdır. Oturuyorsanız eller açık ve avuç içleri dışarıya dönük şekilde diz üstünde durabilir. Odaklanmak için gözlerinizi kapatabilir ya da aşağıya doğru bakabilirsiniz. Nefesinize odaklanın ve nefesin vücudun hangi bölgesinde toplandığına dikkat edin. Karnınızda mı yoksa göğsünüzde mi? Ardından nefes alışverişlerinizi takip ederek normal bir şekilde nefes almaya devam edin.

Bunları yaparken dikkatiniz dağıldığında neler düşündüğünüzü fark edin ve nefes almaya devam edin. Meditasyonu yaparken sadece nefesinizle birlikte olun nefesinizin akmasına izin verin. Her bir nefeste nefesinizi rahatça hissedebileceğiniz, burun delikleri, karın, göğüs kafesi gibi bir noktaya dikkatinizi verin. Dikkatinizi yoğunlaştırabildiğiniz yerde kalın. Bazı insanlar karnının yükselmesine ve düşmesine odaklanmayı daha kolay bulur.

Kimisi ise buruna giren ve çıkan havaya odaklanmayı seçer. Sizin için en ideal olanı belirleyerek devam edin. Zihninize gelen farklı düşünceler olursa onları nezaketle kabul edin ve ardından zihninizden gönderin. Egzersizi birkaç dakika boyunca sürdürün. Artık gözlerinizi açabilirsiniz. Odağınızı değiştirmeden biraz olduğunuz anda kalın. Bu egzersiz size ne hissettirdi, şu anki duygunuz ne biraz üzerine düşünün.

Duyu Odaklı Mindfulness Egzersizi

Fiziksel bir rahatsızlığımız ya da bedenimizde bizi mutsuz eden bir değişiklik olmadıkça bedenimizin farkında olmayız. Daha çok bedenimize yönelik aksamaları ya da kusurları fark ederiz. Oysa sahip olduğumuz beden sayısız beceri ve işleve sahiptir. Bu işlevlerin değerini ise mahrum kaldığımızda fark ederiz.

Örneğin basit bir nezlede burnumuz tıkanır ve koku almanın ne kadar güzel olduğunu fark ederiz. Tat duyumuz azalınca, yediğimiz yemeklerin lezzetini alamıyor olmanın mutsuzluğunu yaşarız. Elimiz, ayağımız yaralandığında rahat rahat işlerimizi halledemiyor, yardımsız hareket edemiyor olmanın hüznünü yaşarız. Oysa olumsuz tecrübelere gerek olmaksızın bedenimiz şükretmeyi hakkediyor. Bedenimiz bizi anda tutan ve andan uzaklaşmayan tek parçamız.

Duygu ve düşüncelerimiz geleceğe ya da geçmişe akıp giderken bedenimiz bu anda bekler. Dolayısıyla mindfulness için beden farkındalığı son derece önemlidir. Bedeninizin farkında olmanız sizi geleceğin ya da geçmişin etkisinden çıkarıp bu ana geri getirecektir. Bilinçli farkındalık çalışmalarına nefesle başlamak her zaman daha kolaydır ve teknikleri ilerletmek için iyi bir başlangıçtır. Biraz tecrübe geliştirdikten sonra farkındalığınızı bedeninize, duyu organlarınıza yönlendirmeye başlayabilirsiniz.

Giysilerinizin teniniz üzerindeki hareketini ve teninizdeki baskıyı, giysinin teninizdeki dokusunu hissetmeye çalışın. Oturduğunuz sandalyeye değen her bir vücut parçanızı hissedin. Ayakkabınızı, çorabınızı hissetmeye çalışın. Ayağınızın zemine nasıl değdiğine odaklanın. Takılarınızın, vücudunuza ait olmayan eşyaların üzerinizdeki varlığına sırasıyla odaklanın. Bulunduğunuz ortamdaki kokulara yoğunlaşın. Birbirinden ayırt etmeye çalışın. Farkında olmadığınız seslere odaklanın.

Bu ses nereden geliyor olabilir, klimanın sesi, araç sesleri ya da saatin tik taklarını duymaya çalışın. Varlığına alıştığınız ve artık bilinçlilik düzeyinde duyumsamadığınız ne çok ses var değil mi?

Duygu ve Düşünce Odaklı Mindfulness Egzersizi

Duygularımıza eşlik eden düşüncelerimizdir. Çoğunlukla bir düşünce duyguyu getirir açığa çıkan duygu daha güçlü bir düşünceyi çağrıştırır ve daha güçlü bir duygu açığa çıkar. Bu duygular bedende farklı duyumsamalara neden olur. Nabızda artış, terleme, titreme gibi. Böyle bir durumda duygu üzerinde bilinçli farkındalık geliştirmek için kendinize şu 3 soruyu sorabilirsiniz:

  • Şu an ne düşünüyorum?
  • Bedenimde ne hissediyorum?
  • Bu duygu beni hangi davranışa yönlendiriyor?

Bu sorular mevcut duyguyu tanımanızı ve duygunuz üzerinde farkındalık geliştirmenizi sağlar.

Düşünceleri yönelik bilinçli farkındalık geliştirmek için ise iç sesinize ve size ne söylediğinize odaklanmalısınız. Nasıl ki başkalarının söylediklerini duymak için onları dinlemek gerekiyor. Kendi iç sesinizi duymak için de dinlemeniz gerekir. İç sesiniz size ne diyor? Zihninize gelen düşünceler ne?

Mindfulness Bilinçli Farkındalık Eğitimi Almak İçin Bizimle İletişime Geçebilirsiniz

Aba Psikoloji olarak, mindfulness yöntemiyle danışanlarımızın dikkat dağıtıcı ve işlevsiz unsurları dikkat dışı bırakarak içinde olunan yer ve zamana odaklanmasına yardımcı oluyoruz. Öğrenmeyle ilgili en önemli ve ilgi çekici kısımlar, dünyayı etkileyici hale getiren, kendine güveni ve kişisel gelişimi teşvik eden parçalardan oluşur. İşte mindfulness yöntemiyle bu parçaların izini sürüyoruz.

Mindfulness : Bilinçli farkındalık yöntemiyle gerçekleştirilen meditasyon çalışmalarının öğrenme sürecindeki bireylere en büyük katkıları, edinilen bilgiyi kalıcı hale getirmesi ve odaklanma becerisini geliştirmesi. Aba Psikoloji’de öncelik verdiğimiz bu yöntem, duygusal dengeyi destekleyerek odaklanma ve motivasyona dayalı öğrenme sürecine direkt fayda sağlar.

 

Read More

Mindfulness yani bilinçli farkındalık tekniği ile akademik hayatta başarılı olabilirsiniz. Mindfulness eğitimi aracılığı ile öğrenciler akademik hayatta karşılaşabilecekleri güçlüklere karşı başa çıkma becerilerini geliştirirler. Sınava hazırlık sürecinde yaşadıkları kaygıyı azaltabilir, stresi yönetebilirler. Dikkati odaklamakta ya da sürdürmekte güçlük yaşayan bireyler tekniklerle dikkat üzerinde daha fazla kontrol sağlayabilirler.

Mindfulness eğitimi ile duygu ve düşünceleriniz üzerindeki kontrolünüzü geliştirebilirsiniz. Bu sayede olumsuz duygu ve düşüncelerinizin motivasyonunuzu düşürmesine, performansınızı engellemesine izin vermeden ilerleyebilirsiniz. Lise ve üniversite yılları ergen ve genç yetişkinler için oldukça önemli yaşam dönemleridir. Bireyleşme, kariyerini belirleme, kendini keşfetme bu dönemin önemli görevleridir. Genç bu dönemde aileden ayrışarak birey olma yolunda büyük adımlar atar. Kendi sosyal ağını, bağlantılarını kurar.

Artık genç, ailesinden bağımsız olarak kendi karakteri, bilgisi, tecrübesi ve idealleriyle kabul gören bir birey haline gelir. Kendi kararları, sorumlulukları ve hedefleri vardır. Dolayısıyla bu dönem gelecek kaygısının, belirsizliğin, risklerin ve mücadelenin yoğun olduğu bir dönemdir. Bu dönemde olumsuzluklarla karşılaşmamız da olağandır. Başarısızlıklar, hayal kırıklıkları yaşayabiliriz. Mindfulness eğitimi ile bilinçli farkındalık çalışmaları bireyin ruhsal dengesini sağlamasına yardımcı oluyor.

Eğitim içerisinde öğrenilen uygulamalara yönelik pratik kazanıldığında bireyin üzerindeki psikolojik baskı ve kaygı azalıyor. Bu sayede açığa çıkabilecek ani duygusal tepkiler azalıyor.

Anda kalabilme becerisi geliştikçe zaman daha değerli hale geliyor. Zaman yönetimini engelleyen duygu ve düşünceler fark ediliyor. Dolayısıyla zamanı organize etmek kolaylaşıyor ve zaman baskısı, erteleme davranışı ortadan kalkıyor. Zaman üzerindeki denetim kişinin kolay organize olmasını, işlerini zamanında yetiştirmesini, zamanı daha efektif kullanmasını sağlıyor.

Mindfulness: Bilinçli Farkındalık Egzersizleri ile Odaklanma ve Dikkati Sürdürme Becerisi Gelişiyor

Mindfulness aracılığı ile yaşadığınız an da kalmanız kolaylaşır. Bu tekniği düzenli olarak kullanan bireyler geçmiş ya da gelecek odaklı duygu, düşünce ve davranışlarında azalma olduğunu iletmektedir. Ayrıca bu teknik bireyin dikkat süresini ve konsantrasyonunu da arttırmaktadır. Gün içerisinde dikkatinizi vermekte zorlandığınız, başka duygu ve düşüncelerle sıklıkla bölündüğünüz durumlarda dikkat önemlidir.

Özelliklede öğrencilik döneminde dikkatin önemi artıyor. Sınava hazırlık sürecinde öğrenciler yoğun bir çalışma temposuna giriyor. Okul dersleri, ders sonrası etüdler, deneme sınavları derken bu dönemde bilgi yüklemesi yaşıyoruz. Bilginin fark edilmesi, doğru işlenmesi ve ihtiyaç anında hatırlanabilmesi için ise dikkate ihtiyaç duyuyoruz. Sınavda uzun paragraf sorularını okumak kadar, anlamak ve hızlı yorumlayabilmek gerekiyor.

Bu süreçte de yine zaman kaybetmemek için odaklanma becerisine ve dikkati sürdürmeye ihtiyaç var. Dikkatin önemi sınava hazırlanmakla da bitmiyor. Üniversite eğitiminde, mesleğinizi belirleyecek alanda ihtisas yaparken bilgiyi kaynağından doğru edinmek gerekiyor. Dersleri etkin dinlemek, derse katılmak ve üzerine pratik yapabilmek gerekiyor. Hele ki okuduğunuz bölüm kitaplardan bilgi edinerek açığınızı kapatabileceğiniz bir bölüm değilse dikkatin önemi daha da artıyor.

Dikkatimizin kolayca bölünmesi işimizdeki verimliliği, iletişimlerimizin kalitesini ya da öğrenmemizi güçleştirir. Dolayısıyla gerek sosyal ilişkilerde gerekse eğitimde ve iş hayatında dikkati verme ve sürdürme önemli bir beceridir. Mindfulness yani bilinçli farkındalık çalışmaları bireyin dikkatini geliştirmesini sağlamaktadır. Çünkü mindfulness zihne gelen diğer duygu ve düşünceleri dışarıda bırakıp odaklanılan duygu ve düşünceye yoğunlaşmayı sağlar.

Stresle Başa Çıkmak Kolaylaşıyor, Kaygı Azalıyor

Mindfulness egzersizlerini düzenli olarak kullanmak stres hormonu olan kortizon üretimini de azaltıyor. Kaygı, yorgunluk, gerginlik, fiziksel ağrı hissini azaltıyor. Akademik hayat içerisinde pek çok öğrencinin temel kaygısı geleceğe yönelik belirsizlik oluyor. Eğitimimi başarıyla tamamlayabilecek miyim? Doğru mesleğe yönelebilecek miyim? Mesleğimde başarılı ve mutlu olacak mıyım? İş bulabilecek miyim? Bu kaygıların her biri bireyi anda olmaktan uzaklaştırıyor.

Geleceğe yönelik soru işaretleri bugünü yaşamayı, bu anın tadına varmayı zorlaştırıyor. Bugünü ıskalıyoruz. Geleceğin kaygısı, bugün yaşanması gereken anları geleceğe ötelemeye neden oluyor. Mindfulness eğitimi ile geliştirilecek bilinçli farkındalık becerisi bireye anda kalmayı, duygu, düşünce ve olayları nazikçe kabul etmeyi öğretiyor. Nefese, duyulara ya da duygu ve düşüncelere odaklanan birey bu sayede sakinleşiyor.

Nefes alıp vermek gibi zihne gelen duygu ve düşüncelerde gelir ve giderler. Her gelen duygu ve düşünce kabul edilir, objektif ve yargısız değerlendirilip uğurlanır. Yerine istendiği taktirde daha olumlu ve yapıcı duygu ve düşünceler gelebilir. Bu farkındalık bireyi rahatlatır. Duygu ve düşüncelere karşı hoşgörü gelişir. Yargı azalır. Sonucunda zihin rahatlar, beden rahatlar. Stres ve kaygı bu sayede azalır.

Gün içerisinde bu tekniklerin birkaçını denemek, daha etkili bir eğitim ve yaşam dengesi kurmanızı sağlıyor. Üstelik mindfulness egzersizleri için özel mekanlara, ekipmanlara ya da belli başlı bir süreye ihtiyacınız yok. Günün her anı, her ortamda ve herhangi bir ekipmana ihtiyaç duymaksızın kolayca yapabilirsiniz.

Mindfulness: Bilinçli Farkındalık Egzersizleri ile Olumsuz Duygu ve Düşünceler Üzerinde Kontrol Gelişiyor, Motivasyon Artıyor

Bilinçli farkındalık duygu, düşünce ve davranışlara önyargısız, objektif şekilde bakabilmenizi kolaylaştırır. Bu teknik geliştirildiğinde kişinin duygu, düşünce ve davranışları üzerindeki farkındalığı ve özdenetimi artar. Dolayısıyla kişinin performansını düşüren, motivasyonunu kıran olumsuz duygu ve düşüncelerle de daha kolay başa çıkılabilir.

Duygularımıza eşlik eden düşüncelerimizdir. Çoğunlukla bir düşünce duyguyu getirir açığa çıkan duygu daha güçlü bir düşünceyi çağrıştırır ve daha güçlü bir duygu açığa çıkar. Bu duygular bedende farklı duyumsamalara neden olur. Nabızda artış, terleme, titreme gibi. “Başarısız olacağım düşüncesi” olumsuz duyguları tetikler kişiye rahatsızlık veren bu duygular “yetersizim, yeterince iyi öğrenemiyorum, anlamıyorum, yapamıyorum” gibi artarak tekrar eden yeni düşünceleri getirir.

Bu düşünceler daha güçlü duyguları doğurur. Sonucunda çarpıntı, terleme, titreme, kızarma, nefes darlığı gibi fizyolojik belirtiler açığa çıkar. Böyle bir durumda duygularınız üzerinde bilinçli farkındalık geliştirmek için kendinize şu 3 soruyu sorabilirsiniz:

  • Şu an ne düşünüyorum?
  • Bedenimde ne hissediyorum?
  • Bu duygu beni hangi davranışa yönlendiriyor?

Bu sorular mevcut duyguyu tanımanızı ve duygunuz üzerinde farkındalık geliştirmenizi sağlar.

Düşünceleri yönelik bilinçli farkındalık geliştirmek için ise iç sesinize ve size ne söylediğinize odaklanmalısınız. Nasıl ki başkalarının söylediklerini duymak için onları dinlemek gerekiyor. Kendi iç sesinizi duymak için de dinlemeniz gerekir. İç sesiniz size ne diyor? Zihninize gelen düşünceler ne? İç sesinizin fısıldadığı mesajları bir yere not edebilirsiniz. Bu mesajları yargısız, objektif şekilde dinlemelisiniz.

Bu mesajlar ne kadar gerçek? ne kadar sizi temsil ediyor? Bu mesajları başkalarıyla paylaşsanız doğruluğunu desteklerler mi? İç sesiniz diğerlerinin düşünceleriyle uyumlu mu? Bugün iç sesinizin size “başarısızım” dediğini duyduysanız objektif değerlendirdiğinizde bu ne kadar gerçeği temsil ediyor. Öğretmeniniz, arkadaşlarınız ya da ailenizde bu düşüncenizi destekliyor mu? Yoksa kendinize farkında olmadan haksızlık mı ediyorsunuz?

Kendinizi, emeğinizi yeterince taktir etmiyor olabilirsiniz. Mevcut performansınızı alkışlamayı ihmal ediyor, çok daha iyisine ulaşmak için kendinizi zorluyor olabilirsiniz. Ancak başarı için verdiğiniz emek kadar, motivasyonunuzu sağlamak için de emek vermelisiniz.

Mindfulness: Bilinçli Farkındalık ile Özgüven Gelişiyor

Fiziksel bir rahatsızlığımız ya da bedenimizde bizi mutsuz eden bir değişiklik olmadıkça bedenimizin farkında olmayız. Daha çok bedenimize yönelik aksamaları ya da kusurları fark ederiz. Özelliklede ergenlik dönemi bedeninizden hoşnut olmadığınız, güzellik algınızın ön planda olduğu bir dönem haline gelebilir.

Bu dönemde yüzünüzde çıkan bir sivilceden, boyunuzdan ya da kilonuzdan hoşnutsuz olabilirsiniz. Tüm bakışların size yöneldiğini ve dikkatlerin üzerinizde olduğunu dolayısıyla da en ufak bir kusurun başkalarınca fark edileceğini düşünebilirsiniz. Oysa sahip olduğumuz beden sayısız beceri ve işleve sahiptir. Bu işlevlerin değerini ise çoğunlukla mahrum kaldığımızda fark ederiz.

Mindfulness eğitimi ile bilinçli farkındalık becerisi geliştirdiğinizde bedeninizi, fiziksel özelliklerinizi zarafetle kabul edersiniz. Kendinizi görünüşünüzle, olduğunuz halinizle sever, biricik olduğunuzu ve öz değerinizi fark edersiniz. Kusurlara yönelmektense, sahip olduklarınıza şükreder, minnet duyar ve teşekkür edersiniz.

Bu özü kabul ediş ve değeri fark edilmeyene yönelik farkındalık bireyin özgüvenini geliştirir. Artık performans sergilemek ya da yeni bir ortama girmek daha az stres yaratır. Hatalar ve kusurlar da hayatın bir parçası kabul edilir ve hata yapmaktan korku duyulmaz.

Mindfulness Bilinçli Farkındalık Eğitimi Almak İçin Bizimle İletişime Geçebilirsiniz

Aba Psikoloji olarak, mindfulness yöntemiyle danışanlarımızın dikkat dağıtıcı ve işlevsiz unsurları dikkat dışı bırakarak içinde olunan yer ve zamana odaklanmasına yardımcı oluyoruz. Öğrenmeyle ilgili en önemli ve ilgi çekici kısımlar, dünyayı etkileyici hale getiren, kendine güveni ve kişisel gelişimi teşvik eden parçalardan oluşur. İşte mindfulness yöntemiyle bu parçaların izini sürüyoruz.

Mindfulness :Bilinçli farkındalık yöntemiyle gerçekleştirilen meditasyon çalışmalarının öğrenme sürecindeki bireylere en büyük katkıları, edinilen bilgiyi kalıcı hale getirmesi ve odaklanma becerisini geliştirmesi. Aba Psikoloji’de öncelik verdiğimiz bu yöntem, duygusal dengeyi destekleyerek odaklanma ve motivasyona dayalı öğrenme sürecine direkt fayda sağlar.

Read More

Psikolojik hazırlık yapmak her önemli yaşam dönemi değişikliğinde bireyin yeni koşullara uyumunu kolaylaştırmaktadır. Yurtdışında Üniversite eğitimi de bireyin hayatında önemli bir yaşam değişikliğidir. Lise eğitimini tamamlayıp üniversite eğitimine başlangıç yapan genç yepyeni roller, sorumluluklar alır. Artık genç yetişkin statüsünde, kariyerini inşa eden ve mesleğine yön veren bir bireydir. Üniversite eğitimi kimi zaman gencin şehir veya ülke değişikliği yapmasını gerektirebilmektedir.

Her iki deneyimde bireyin yaşam alanında ve koşullarında önemli değişikliklere neden olur. Şehir veya ülke değişikliği sonucunda bireyin yurt ya da aileden ayrı evde yaşama tecrübesi olacaktır. Genç bu yeni düzene aileden ayrı ve uzakta başlangıç yapıyorsa yeni beceriler geliştirmesi gerekecektir. Özellikle sosyal çevre geliştirene kadar bireyin uyum sürecinde psikolojik ön hazırlığının olması oldukça yararlıdır.

Yurtdışında üniversite eğitimi almak istiyorsanız yazımızın devamında paylaşacağımız öneriler adaptasyon sürecinde size destek olacaktır.

Yurtdışında Üniversite Eğitimi Almadan Önce Hedefinizi Belirleyin

Her önemli yaşam değişikliğinin beraberinde getireceği yeni uyum koşulları olacaktır. Bu koşullar kimi zaman zorlukları da beraberinde getirebilmektedir. Bireyin zorluklar karşısında güçlü kalabilmesi, pes etmeden devam etmesi için hedeflerini iyi belirlemesi gerekir. Hedef belirlerken kişinin kendi potansiyelini ve beklentilerini göz önünde bulundurması gerekir. İyi bir hedef kişinin ilgi, beceri ve yetkinlikleri ile örtüşüyor olmalıdır.

Aynı zamanda bireyin ihtisası, bilgi birikimi de hedefiyle uyumlu olmalıdır. Bu sayede bireyin kendisiyle uyumlu, başarı elde edebileceği bir hedefe yönelmesi mümkün olacaktır. Hedefini doğru belirleyen bir bireyin ise motivasyonunu sürdürmesi çok daha kolaydır.

Yurtdışında üniversite eğitimi daha bilinçli ve hazırlıklı planlar yapmayı, stratejik düşünmeyi gerektirir. Psikolojik hazırlık yapabilmeniz için kısa ve uzun vadeli hedeflerinizin önceden belirlenmesi önemlidir. Bu sayede hedeflerinize ulaşmak için ihtiyaç duyacağınız konularla ilgili ülke değişikliği yapmadan önce hazırlık yapabilirsiniz.

Yurtdışında Üniversite Eğitimi Almadan Önce Bilgi Toplayın

Gideceğiniz ülke, okuyacağınız okul, yaşayacağınız bölge, ülkenin kültürü, ulaşımı, yemekleri, dili, dini hakkında bilgi toplayabilirsiniz. Bu süreçte kendi imkanlarınızla araştırma yapabilir ya da yurtdışı eğitim danışmanlığı alabilirsiniz. Yurtdışında üniversite eğitimi hakkında eğitim ofislerinden de bilgi edinebilirsiniz. Gideceğiniz ülkede yaşayan ya da yaşamış tanıdıklarınız varsa onlarla iletişime geçebilirsiniz.

İnternet ve sosyal ağ aracılığıyla orada yaşayan, okuyan Türklerle iletişime geçebilir, daha gitmeden çevre oluşturabilirsiniz. Özellikle gideceğiniz bölgede öğrencilik tecrübesi olan Türk vatandaşlarının tecrübelerini öğrenmek size büyük kolaylık sağlayacaktır. Hiç aklınıza gelmeyecek, gerekli görmediğiniz alt bilgiler ülkedeki ilk dönemlerinizde size büyük kolaylık sağlayabilir. Her ülkenin şehir içi ulaşım ağı farklıdır. Önceden edineceğiniz ulaşım ağı haritalarıyla ön çalışmalar yapabilirsiniz.

Konaklayacağınız yer ile okul arası mesafede zaman geçirebileceğiniz güvenilir kafeleri öğrenebilirsiniz.

Aylık bütçenizi erkenden oluşturabilmek için konaklama, ulaşım, beslenme, eğitim giderleriniz hakkında ön bilgi edinebilirsiniz. Sağlık sistemiyle ilgili bilgi toplamakta oldukça önemli. Bizim ülkemizdeki sağlık hizmeti ile yurtdışı sağlık sistemi arasında oldukça fark var. Sağlık hizmetleri hakkında bilgi alabilir, sigorta poliçenizin kapsamını tecrübeli kişilerden bilgi alarak genişletebilirsiniz.

Trafik kuralları, kamu kuralları, düzen noktasında da ülkeler arasında pek çok farklılık olabilmektedir. Gittiğinizde beklenmedik cezalarla karşılaşmamak için önden bilgi edinebilirsiniz. Edineceğiniz tüm bu bilgiler gitmeden önce psikolojik hazırlık için size yardımcı olacaktır.

Türk mutfağı dışında lezzetlere açık olmanız özellikle yaşayacağınız ülkenin lezzetlerini gitmeden tecrübe etmeniz önemli. Üniversite eğitiminiz süresince Türk mutfağından uzak kalmanız gerekebilir. Gideceğiniz ülkenin yaygın ve popüler lezzetlerini araştırabilir, tavsiye edilen yemekleri erkenden deneyebilirsiniz. Kullanılan yağlar, baharatlar, etler hakkında ön bilgi alabilirsiniz. Herhangi bir sağlık sorununuz veya alerjiniz varsa bu bilgileri erken edinmek sizin için faydalı olabilir.

Yurtdışında Üniversite Eğitimi Almadan Önce Psikolojik Hazırlık için Ülkenin Diline Hakimiyetinizi Artırın

Yurtdışında üniversite eğitimi almak istiyorsanız gideceğiniz ülkenin diline hakim olmanız oldukça önemli. İngilizce biliyor ve bunun yeterli olacağını düşünüyor olabilirsiniz. Ancak gideceğiniz ülkede eğitim dili İngilizce olsa dahi yerel dil İngilizce değilse adaptasyonunuz zorlaşabilir. Alışveriş yaparken, insanlarla sosyalleşirken ya da ilişkilerinizi geliştirirken dillerini bilmiyor olmanız size zorluk çıkarabilir. Kimi ülkelerde vatandaşlar İngilizce bilse dahi kullanmamayı tercih etmemektedir.

Tabelaları okumakta, adresleri bulmakta güçlük yaşayabilirsiniz. Bu da size yeni yaşam alanınıza alışana kadar zorluk çıkarabilir. Ülkenin dilini en azından temel ihtiyaçlarınızı karşılayabilecek kadar öğrenmeniz sizin için faydalı olacaktır. Aynı şekilde eğitim dilini ileri düzeyde bilmeniz, akademik anlamda kendinizi iyi ifade edebilmeniz için gerekli.

Espri yapabilme ya da anlama, mecaz kullanabilme, o dile özgü atasözlerini öğrenme de iletişiminizi daha keyifli hale getirecektir. Şimdiden yurtdışında yaşayan kişilerle uygulamalar üzerinden iletişime geçebilir, konuşma pratiğinizi ilerletebilirsiniz.

Yurt dışında hangi üniversite olursa olsun kabul için belirlenmiş bir seviyede dil yeterliliği beklenmektedir. Dil yeterliliği istenen seviyede olmadığında da başvurular kabul edilebilmektedir. Ancak bu durumda bir bazen iki yıl dil eğitimi alınıp sonrasında bölüm derslerine başlangıç yapılabilmektedir. Bu da o ülkede geçireceğiniz süreyi ve dolayısıyla mezuniyet yılınızı ötelemektedir.

Açığa çıkan fazladan sürenin ekonomik planlarınızı da etkilemesi söz konusu olacaktır. Bu nedenle dil yeterliliğinin önemi göz ardı edilmemelidir.

Bütçe Hazırlığınızı İyi Yapın, Yurtdışı Eğitim Burslarını ve Part Time Çalışma Fırsatlarını Araştırın

Özellikle ülkemizden gidecek öğrenciler için yurtdışında üniversite eğitimi ortalamanın çok daha üzerinde bir maliyete neden olmaktadır. Kur değişiklikleri de bu maliyeti günden güne artırabilmektedir. Eğitiminize aileniz destek verecekse mutlaka birlikte gitmeden önce bütçe planlaması yapmalısınız. Aylık ve yıllık harcamalarınızı her detayı düşünerek planlamalısınız. Yurtdışında maddi zorluk yaşamanız imkanlarınızın kısıtlanması dışında sizi psikolojik olarak da oldukça zorlayacaktır.

Bu noktada özellikle ailenin finansal desteği yurtdışı eğitim için yeterli olmayacaksa yurtdışı eğitim burslarını araştırmalısınız. Eğitim bursundan faydalanmanız maddi olarak sizi oldukça rahatlatacaktır. Bazı özel burslar sayesinde gelecekteki iş alanınızı dahi belirleyebilirsiniz.

Bir diğer seçenek ise ders gün ve saatleriniz dışında kalan zamanlarda çalışabileceğiniz ücretli bir iş bulmanızdır.

Part time çalışarak hem yönetici işlev becerilerinizi geliştirebilir hem iş hayatını erken tecrübe edebilirsiniz. Elde edeceğiniz maddi kazanç ise size ayrı bir kolaylık sağlayacaktır. Ülkenin kendi para birimiyle maaş almanız ise hem sizi hem de ailenizi maddi olarak rahatlatacaktır. Bu konuda da yine okurken bir yandan da çalışan Türk öğrencilerden bilgi alabilir, iş fırsatlarını öğrenebilirsiniz.

Yurtdışında Üniversite Eğitimi İlk Evden Ayrılık Tecrübeniz Olmasın

Aileden ve evden ayrılmak pek çok birey için oldukça zorlu bir tecrübedir. Özellikle ilk kez ayrılacak olan bireyler için bu duruma alışmak daha da zor olabilmektedir. Üniversite nedeniyle ayrılık şehir ya da ülke değişikliği gerektirdiğinde genci ve aileyi zorlayabilmektedir. Aile gencin evdeki yokluğunu kabullenmekte genç ise ailenin fiziki desteği olmadan yeni döneme adapte olmakta güçlük çekebilmektedir.

Aradaki mesafe uzayıp, ulaşım şekli de zorlaştıkça her iki taraf için manevi yük artabilmektedir. Yurtdışında üniversite eğitimi ise ilk ayrılık için oldukça büyük bir adım olabilir. Hem aile hem de genç bu süreçte daha fazla zorluk yaşayabilir. Bu da her iki tarafın yeni dönem için iyi bir psikolojik hazırlık yapmasını gerekli kılar.

Pek çok genç sırf bu sebeple yurtdışı eğitim imkanını göz ardı etmektedir. Gencin yaşıyla ve potansiyeliyle uyumlu şekilde aileden kademeli olarak ayrılabilmesi gerekir. Bunu sağlamak için gence kısa süreli deneyimler elde etme fırsatı verilebilir. Lise eğitimi sürecinde bir yaz döneminde yurtdışı dil okulu tecrübesi değerlendirilebilir. Tek başına planlayacağı bir seyahat ya da tatil değerlendirilebilir.

Bu tecrübeler sırasında genç kendi ayakları üzerinde durmayı öğrenecektir. Ayrıca genç ve aile ayrılığın getirdiği fiziksel mesafeye adapte olabilecektir.

Üniversite Seçerken Diploma Denkliği ve Üniversite Kabul Koşulları Dikkate Alınmalı

Yurtdışında üniversite eğitimi söz konusu olduğunda ihmal edilen konulardan biri okunacak üniversitenin ülkemizdeki denkliğinin bakılmamasıdır. Yurtdışındaki her üniversitenin ve her bölümün ülkemizde MEB onaylı diploma denkliği bulunmamaktadır. Denklik koşulu ülkeye geri döndüğünüzde diplomanızın resmi kurum ve kuruluşlar tarafından kabulü için gereklidir. Aksi halde yıllarınızı, emeğinizi ve bütçenizi ayırdığınız üniversite diplomanız ülkenizde kabul görmeyecektir.

Bu durum ise iş bulmanızı ve ülkenizde üniversite mezunu olarak kabul görmenizi zorlaştıracaktır. Pek çok genç bu detayı göz ardı ettiği için mağdur olabilmektedir. Bu sebeple hangi ülke ya da okul seçilirse seçilsin mutlaka MEB tarafından yayınlanmış genelgede başvuru yapılacak okulun ülkemiz açısından diploma geçerliliği kontrol edilmelidir. Bazen de denklik için mezuniyeti takiben sınavlara girilmesi gerekmektedir.

Tüm bu detayları erkenden bilmeniz ve hazırlıklarınızı bu bilgiyle yapmanız önemlidir. Psikolojik hazırlık için olumlu olumsuz her detayı değerlendirmeniz oldukça önemlidir. Üniversite deneyiminizin hayal kırıklığına dönüşmemesi için profesyonel destek alabilirsiniz. Eğitim sürecinizi uzman bir ekiple daha bilinçli planlamanız size büyük kolaylık sağlayacaktır.

Bir diğer önemli konu ise üniversite kabul koşullarının dikkate alınmasıdır. Her üniversitenin kabul için benzer şartlarının dışında kendine özel kriterleri de bulunmaktadır. Kimi üniversite kabul edeceği öğrencinin ülkesinde yürüttüğü bilimsel çalışma geçmişinizin olmasını istemektedir. Alınan ödüller, yazılan makaleler, deneyler ve projeler gibi. Başka bir üniversite ise sosyal yönünüzün, ilgi ve beceri alanlarınızın olmasına önem vermektedir.

Kulüp üyelikleri, sanat ve spor dallarındaki dereceleriniz ve çalışmalarınız, sosyal sorumluluk projeleriniz gibi. Dolayısıyla üniversite kabulü için gerekli olan yurtdışı üniversite kabul sınavlarının dışında bu yönlerinize yatırım yapmalısınız. Yurtdışında üniversite eğitimi almayı hedefliyorsanız lise eğitiminiz sürecinde profesyonel destek alarak bilinçli hazırlıklar yapabilirsiniz.

Yurtdışında Üniversite Eğitimi için Ailelerin Psikolojik Hazırlık Yapması da Oldukça Önemli
Çocuğunun yurtdışında üniversite eğitimi alma isteğini destekleyen ailelerin de psikolojik hazırlık yapması gerekir. Bu süreç sadece çocuk için değil aile için de yepyeni tecrübeler edinecekleri önemli bir değişimi içermektedir. Aile çocuğunun başka bir ülkede olduğunu, istediği sıklıkta görüşme fırsatının olmayacağını kabullenmelidir. Çocuklarına zorluklarla başa çıkabilme noktasında güven duymalı, bu yeni sürece adapte olabilmesi için cesaret vermelidir.

Ailenin yönetemediği kaygıları var ise, bu kaygı çocuğu olumsuz etkiliyorsa mutlaka aile destek almalıdır. Ülkenin, yeni yaşam alanının ve koşullarının yerinde değerlendirilmesi, ulaşım şeklinin prova edilmesi aileyi ferahlatacaktır. Çocuğun eğitim alacağı ülkede acil bir durumda çocuğa yerinde destek verebilecek Türk ailelerle tanışmak faydalı olabilir. Orada yaşayan akraba ya da arkadaşlar varsa onlarla bağlantı kurmak işe yarayabilir.

Aile varsa Lise eğitimi sürecinde okulda yurtdışı danışmanlığı yapan birimle sıkı bir iş birliği içinde olmalıdır. Çocuğun başarılı olabileceği üniversiteler iyi belirlenmelidir. Yapılması gereken ön hazırlıklar ve çalışmalar hakkında bilgi toplanmalıdır. Hem kaliteli hem denkliği olan alternatifler belirlenmelidir. Tüm bunlar yapılırken profesyonel kaynaklardan mutlaka bütçe planlama desteği de alınmalıdır. Aile burs olanaklarını mutlaka değerlendirmelidir.

Bunun yanı sıra çocuğun sosyal güvencesi, sağlık giderleri için sigorta seçenekleri detaylı incelenmelidir. Aile çocuğu yerinde ziyaret edecekse mutlaka ülkeye giriş çıkış için ihtiyaç duyacağı koşulları önceden öğrenmelidir.

Yurtdışında üniversite eğitimi hem genç hem de aile için yeni ve farklı bir deneyimdir. Bu deneyimi edinirken karşılaşılabilecek zorluklarla başa çıkabilmek için psikolojik hazırlık yapmak oldukça önemlidir. Yurtdışı eğitiminde profesyonel destek almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz. Detaylı bilgi için Aba Yurtdışı Eğitim sayfamızı da inceleyebilirsiniz.

Read More

Kişiliğe göre meslek seçimi yapmak bireyin kariyerinde daha mutlu ve başarılı olması için oldukça önemlidir. Doğru mesleği belirlemede kişilik özellikleri etkili olduğu için meslek seçimi sürecinde bireye rehberlik yapılırken kişilik belirleme tekniklerinden faydalanılmaktadır.

Beş faktör kuramı da kişilik özelliklerini sınıflandıran bir kişilik kuramıdır. Bu kurama göre kişilik her bireyde farklı seviyelerde olan bazı faktörlerin bir araya gelmesiyle oluşur. Beş faktör modelinde kişilik özellikleri özdenetim, dışadönüklük, nevrotiklik, uyumluluk, gelişime açıklık boyutlarında değerlendirilmektedir.

Kişiliğe Göre Meslek Seçimi Yapmak İçin Size En Yakın Kişilik Boyutunu Değerlendirmelisiniz

Kişiliğe göre meslek seçimi yapmak için Kişilik Özelliklerine Göre Meslek Seçimi Yapmak ve Meslek Seçimi Önerileri: Çoklu Zeka Kuramı yazılarımızı da okuyabilirsiniz. Kişiliğe göre meslek seçmenin mesleki doyum üzerindeki etkisi oldukça yüksektir. Ancak başarılı bir kariyer için ilgi alanları, beceriler, ihtisas alanı, beklentiler de titizlikle değerlendirilmelidir.

Meslek seçimi bireyin hayatının oldukça büyük bir zaman dilimine etki etmektedir. Bireyin yaşam şeklinden ilişkilerine kadar pek çok noktada etkisi olan mesleğin belirlenmesinde seçici ve irdeleyici olunmalıdır.

Özdenetim Boyutu ile Kişiliğe Göre Meslek Seçimi Yapmak

Beş faktör modelinin özdenetim boyutunda olan bireyler özdenetimi yüksek, temkinli davranışlar sergileyen bireylerdir. Bir karar almadan ya da harekete geçmeden önce olumlu- olumsuz yönleri iyice değerlendirirler. Riskleri belirler, önlem alırlar ve sonrasında eylemde bulunurlar. Özdenetim boyutundaki bireyler çalışkan, sorumluluk sahibi, güvenilir ve başarmak için güçlü bir iradeye sahiptir. Hassas ve dikkatlidirler. Toplumsal kurallara önem verir, düzene uyar ve karşı çıkmazlar.

Sabırlı, dirayetli ve temkinlidirler. Disiplini severler. Kural ve kaidelerin olduğu, sistemli, planlı çalışma ortamlarında daha verimli işler üretirler. Zamanı planlamayı, günü organize etmeyi severler. Belirsizlik onları mutsuz eder ve strese sokar. Başarı odaklıdırlar. İç disiplinleri yüksektir, kendilerini ve başkalarını motive edebilirler. Görev insanıdırlar. Sorumluluklarını bilir, görevlerini tamamlamadan farklı bir işe yönelmezler. Düzeni severler yaşam alanları ve çalışma ortamları oldukça düzenlidir.

Dosyalayarak, gruplandırarak çalışmayı severler. Sistemli, programlı çalışma yaparlar. Ani çıkan işler, değişikliklerden ya da düzenlerine müdahale edilmesinden hoşlanmazlar. Belli kurallara bağlı çalışmaktan hoşlanır, emir ve kurallara harfiyen uyum gösterirler. Belirsizlik onlar için önemli bir motivasyon kaybı nedenidir. Belirsizlik içerisinde strese girer ve çalışmalarından verim elde edemezler.

Düzen oturtamayacakları, çalışma saatleri belli olmayan, kuralları olmayan işlere yönelik meslek seçmeleri mutsuzluğu getirecektir. Kütüphane görevlileri, depo sayım memurları bu tipteki kişilere örnek sayılabilir. Dosyaların, klasörlerin, bilgisayar, fotokopi makinesi gibi sarf malzemelerinin yer aldığı çalışma ortamları onlar için uygundur.

Risk almaktan, değişikliklerden ve yeniliklerden hoşlanmaz, uyum sağlamakta zorlanırlar. Kişiliğe göre meslek seçimi yapmaları halinde mutlu ve başarılı olabilirler.

Bu mesleki tipe sahip bireyler, banka veznedarı, postacı, muhasebeci ve sekreterlik gibi meslekleri tercih ederler. Bankalar, tapu ve vergi daireleri gibi kuruluşlarda büro işlerini yürüten bireyler bu mesleki tipin üyeleridir. Hayal güçleri zayıftır, kendilerine verilen işi ne artı ne eksi tam istenen şekilde yapmaya özen gösterirler.

Uyumluluk Boyutu ile Kişiliğe Göre Meslek Seçimi Yapmak

Beş faktör kuramına göre kişiliğin uyum boyutu kişinin daha çok insancıl tarafını ifade etmektedir. Bu boyuttaki bireyler oldukça fedakârdır; kendilerinden çok başkalarını düşünür, onların ihtiyaç ve sorunlarını önceliklendirirler. Sempatiklik, başkalarına yardımda isteklilik, güven, affedici olma, alçak gönüllülük gibi özellikler uyum faktörünün özellikleri arasındadır. Bu bireyler güven veren, sadık, dürüst, fedakar ve alçakgönüllüdür. Aynı zamanda değişikliklere ve yeniliklere kolay adapte olabilirler.

Stresle başa çıkabilir, sorunlara yapıcı çözüm önerileri getirebilirler. Diğerleriyle iletişim kurarken kolayca empati kurabilirler. Yardımsever, ilgili, düşünceli, merhametli, alçakgönüllü bireylerdir. Toplumsal konulara karşı duyarlı ve farkındalık sahibidirler.

Bu bireyler çalışma alanı olarak sosyal ortamları, sosyal meslekleri tercih ederler. Herhangi bir problemle karşılaştıklarında bu sorunları sosyal becerilerini kullanarak çözmek isterler. Yapıcı, birleştirici, uzlaştırıcı kişilerdir. Bir ekibin, grubun aranan yüzleridirler. Çözüm odaklı bir iletişim kurar, empatik dinler ve problemleri yapıcı bir dille çözerler. Takım olmaktan, grupla hareket etmekten keyif alırlar. Kişiliğe göre meslek seçimi yapmak için sosyal yönü olan işleri tercih etmelidirler.

Bu tip bireyler, dost canlısı, içgörü sahibi, sorumlu, sosyal, cömert, idealist, nazik, anlayışlı, ince düşünceli kişilerdir. Psikologlar, sosyal hizmet uzmanları, psikolojik danışmanlar ve öğretmenler bu mesleki tipe sahip özellikleri taşımaktadır. Verimli çalışabilmeleri için sosyalleşebilecekleri, kendilerini sözlü olarak ifade edebilecekleri, insanlarla etkileşim kurabilecekleri ortamlara ihtiyaç duyarlar. Hastaneler, okullar, danışmanlık merkezleri, organizasyon alanları bu kişiler için keyifli ortamlardır.

Sosyalleşebilecekleri, diğerleriyle iletişim içerisinde olabilecekleri, insanlara faydalı olacakları işlerde çalışmaktan keyif alırlar.

Dışadönüklük Boyutu ile Kişiliğe Göre Meslek Seçimi Yapmak

Dışadönüklük boyutundaki bireyler enerjilerini daha çok dış dünyaya yönlendirirler. Dışadönük olan bireyler, girişken ve sosyal olarak nitelendirilmektedirler. Kolayca arkadaş edinebilir, sosyalleşebilirler. Girdikleri ortamlarda aranan, dikkat çeken kişilerdir. Grubun nabzını tutan, sohbeti sevilen kişilerdir. İkna becerileri oldukça yüksektir. Diğerlerini etkileyebilir, duygularını, karar ve davranışlarını etkileyebilirler. Yeniliklere açık, macera sever, enerjik bireylerdir.

Risk almayı sever, gelişim ve başarı için risk almanın gerekli olduğunu düşünürler. Dürüst, açık sözlü bireylerdir. Düşüncelerini doğrudan ifade ederler. Liderlik, bağımsızlık yönleri güçlüdür. İyi bir yönetici, siyasi lider, patron olabilirler. Olumsuz koşullar içerisinde de verimli çalışabilirler. Başarısızlıklarında kolay kolay yılmaz, başarısızlığı gelişim için araç kabul ederler. Yenilikçi ve yaratıcı fikirleri vardır. Girişimci yönleri kuvvetlidir. Sorunlara yapıcı çözümler getirirler.

Ekibin enerjisini yükselten, verimliliği artıran, motivasyonu sağlayan kişilerdir. Başarı elde etmeyi severler ancak onlar için asıl başarı diğerlerinin de fark ettiği başarıdır. Parmakla gösterilmekten, taktir edilmekten, model alınmaktan hoşlanırlar. Dış görünüşe önem verir, imajlarıyla dikkat çekerler. Şık giyinmeyi, temiz olmayı, bakımı severler. Kaliteye önem verirler. Hedefleri hep yüksektir. Ortalama ya da sönük işler onlar için keyifsizdir.  İyi bir konuşmacıdırlar.

Kitleleri etkileyebilirler. Geniş networke sahiptirler. Sosyal ağlarını genişletmekten keyif alırlar. Sosyal faaliyetlere önem verirler. Mesleki gelişim kadar kişisel gelişimi de önemserler. Stresle başa çıkmak için işlevsel yöntemler kullanırlar. Kalabalık içerisinde olacakları, çokça insanla iletişim kurabilecekleri etkinliklerden keyif alırlar; partiler, konserler, kamplar gibi. Finansal ve ekonomik unsurların önemli olduğu ve ödüllendirilmek için risklerin alınabileceği ortamlarda çalışmaktan hoşlanır veya kendi işlerini kurabilirler.

Kişiliğe göre meslek seçimi yapmak için liderlik, yöneticilik, antranörlük, koçluk, patronluk gibi meslekleri düşünebilirler. İyi bir satışçı, reklamcı, mümessil, avukat olabilirler. Kendilerine ve yeteneklerine güvenen, maceracı, risk almayı seven, hırslı ve inatçı kişilerdir. Güçlü ve zayıf yönlerini iyi bilirler; güçlü yönlerine etkili kullanırken, güçsüzlüklerini de kontrol altında tutabilirler.

Uyumluluk boyutuyla benzerlik taşıdıkları düşünülse de en büyük fark uyumluluk boyutundaki kişiler için öncelik diğerleridir. Dışadönüklük boyutunda ise birey için öncelik kendisi ve başarısıdır.

Nevrotiklik Boyutu ile Kişiliğe Göre Meslek Seçimi Yapmak

Nevrotiklik boyutundaki bireylerde kaygı, korku, umutsuzluk ve karamsarlık baskındır. Nevrotiklik yönü gelişmiş olan bireylerde özdenetim zayıftır. Kolay kırılan, küsen, motivasyonunu kaybeden kişilerdir. Sık iş değiştirme, bir işin sonunu getirememe davranışı sık görülür. Bu kişilerin motivasyonunu sağlamak oldukça zordur. Olumlu ve olumsuz duyguları çok iç içe yaşarlar. Bir an mutluyken bir an çok üzgün ya da kızgın olabilirler.

Bu kişilerde özgüven eksiktir, öz değer düşüktür. Kendilerini değersiz ve önemsiz hissederler. Eleştirilmekten, göz önünde olmaktan rahatsızlık duyarlar. Risk ya da sorumluluk almaları gereken konularda stres yaşarlar. Bu nedenle sınırları ve kuralları belirli olan işlerde çalışmak isterler. Ekip çalışmasına, sosyal çalışma ortamlarına dahil olmak istemezler. İnsiyatif almayı gerektirmeyen işlerde çalışmak onlar için çok daha uygun olacaktır.

Gelişime Açıklık Boyutu ile Kişiliğe Göre Meslek Seçimi Yapmak

Gelişime açık olan bireyler yeni deneyimlere açıktırlar. Çeşitliliğe, yaratıcılığa ve hayal gücüne önem verirler. Sanat ve güzelliğe karşı duyarlıdırlar. Bu bireylerin yaratıcı yönleri güçlüdür, özgün çalışmalar yapabilirler. Yeni şeyler keşfetmeye istekli ve cesaretlidirler. Hoşgörülüdürler, farklılıklara saygı duyarlar. Estetiğe önem verirler. Hayal dünyaları geniştir. Bağımsız ve özgür ruhludurlar. Kısıtlanmaktan, tek düze işlerle ilgilenmekten hoşlanmazlar.

Yaratıcılığın, yeniliğin ya da estetiğin yer almadığı işlerde ve çalışma alanlarında mutlu olamazlar. Moda, müzik, sanat dallarına yönelebilirler. Yaratıcı yazarlık, drama, şiir, öykü yazarlığı yapabilirler. Tiyatro gibi sahne sanatlarına yönelebilirler. Hak ve özgürlükler için mücadele edebilir, bu yöndeki çalışmalara öncülük edebilirler.

Mutlu ve başarılı olabilecekleri çevresel koşullar yaratıcılığı destekleyen ve yaratıcı ürünler çıkarılabilecek ortamlardır.  Yaratıcı ortam, rahat, açık, kişisel ifadeyi ve yaratıcılığı teşvik eden özgür ortamdır. Kişiliğe göre meslek seçimi yapmak için fotoğrafçılık, oyunculuk, yönetmenlik, grafik tasarımcılığı gibi mesleklere de yönelebilirler.

Ruh halleri değişkendir, çok mutlu bir anlarında duygulanabilir, hiç beklenmedik olay ve durumlarda ilham bulabilirler. Karşılaştıkları problemleri artistik becerilerini kullanmaya çalışarak çözmeye çalışırlar. Sezgilerine güvenirler, kurallara uymaktan, sınırlandırılmaktan hoşlanmazlar. Ressam, sanatçı, dekoratör, moda tasarımcısı ve mimarlık gibi meslekleri tercih edebilirler.  Mekanik işlerle meşgul olmalarını gerektiren ya da kurallı çalışma ortamlarında bulunmak onlar için uygun değildir.

Kişiliğe Göre Meslek Seçimi Yapmak için Kariyer Danışmanlığı Alabilirsiniz

Aba psikoloji olarak kariyer gelişiminizi önemsiyoruz. Kariyere bilinçli yön vermek sadece mesleki doyum elde etmek için gerekli değildir. Mesleğinizde elde edeceğiniz başarı ve mutluluk sayesinde hayatınızın her alanına mutluluğunuzu taşıyabilirsiniz. Biz Aba ailesi olarak bireylerin kendilerini ve yeteneklerini keşfetmesine destek oluyoruz.

Uyguladığımız IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek ve kişilik testleriyle çocuk, genç ve yetişkin danışanlarımızın potansiyellerini keşfediyoruz. Kullandığımız psikolojik yöntemlerle danışanlarımızı daha iyi akademik sonuçlar alabilecekleri şekilde yönlendiriyoruz. Danışanlarımızın akademik eksiklerini tespit ederek gideriyor, dünyanın en seçkin kurumlarında eğitim almalarını sağlıyoruz. Kişiliğe göre meslek seçimi yapmak için bizimle iletişime geçebilir, stratejik yetenek yönetimi ile kariyer danışmanlığı hizmetimizi alabilirsiniz.

Read More

Pasif agresif davranışlar kişinin ilişkilerini zedeliyor, performansına olumsuz etki ediyor. Dolayısıyla pasif agresif tutum eğitim ve/veya kariyer alanında başarıyı engelliyor. Pasif agresif davranış bireyin performansı kadar etkileşimde olduğu diğer kişilerin performansını da olumsuz etkiliyor. Üstelik eğitimde de kariyerde de pasif agresif bireyler oldukça sık karşımıza çıkıyor.

Pasif agresif bir bireyle sosyal yaşamda, öğrencilik yıllarınızda ya da mesleğinizde karşı karşıya gelebilirsiniz. Hatta pasif agresif bir bireyle evlenebilir ya da pasif agresif çocuklar yetiştirebilirsiniz. Sorunun ne olduğunu kabul etmeyen, sorun ya da çözüme yönelik oklar kendine döndüğünde sessizliğe bürünen, sık sık küsen, konuşmak yerine kaçınmayı tercih eden kişiler var mı hayatınızda?

Bir işin yapacağını söyleyen ama sık sık geciktiren, geçiştiren ya da erteleyen kişiler? İletişim dilinde bol bol kinayeler, imalar ve eleştiriler kullanan kişiler? Ekipte herkes kendine düşen işi yapmaya çalışırken payına düşeni yapmayan, elini taşın altına koymayıp birde işi bol bol eleştiren kişiler? Eleştirilmekten, geribildirim almaktan hoşlanmayan ama bol bol eleştiren, kolay kırılan ve küsen kişiler?

Eğer bunlar tanıdık geliyorsa pasif agresif davranışlar gösteriyor olabilir veya böyle biriyle zaman geçiriyor olabilirsiniz.

Pasif Agresif Davranışlar Sergileyen Bireylerin Yaygın Duygu, Düşünce ve Davranışları

Pasif agresif davranışlar sergileyen bireyler çoğunlukla çocuklukta duygu, düşünce ve davranışlarını bastırarak yetiştirilmiştir. Dolayısıyla ebeveyn tutumları bireylerin pasif agresif davranış geliştirmesine neden olabilmektedir. Öfke gibi olumsuz duygularını çocuklukta açıkça ifade edemeyen bireyler yetişkin hayatta bu duyguyu sağlıklı yansıtamamaktadır. Bu nedenle birey diğerleri tarafından kabul edilmek ya da cezalandırılmamak için olumsuz duygularını bastırmaktadır.

Ancak birey bu duygularını bir şekilde ifade etmeye ihtiyaç duymaktadır. Karşısındakine duygu ve düşüncelerini olduğu gibi ifade edemeyen birey farklı bir iletişim geliştirmektedir. Kişi sessiz kalarak, göz ardı ederek, erteleyerek, ima ederek veya eleştirerek pasif agresif davranışlardan faydalanıyor. Pasif agresif davranışlar sıklaştığında ve şiddeti artığında kişinin diğerleri tarafından olumsuz algılanmasına neden oluyor.

Grup içerisinde istenmeyen, ahengi bozan, motivasyonu düşüren, hoşnutsuz bireyler haline geliyorlar. Pasif agresif davranışlar sosyal ilişkilerden, eğitim ve kariyer hayatına kadar pek çok alanda kendisini gösteriyor.

Pasif Agresif Davranışlar Nelerdir?

Pasif agresif davranışlar karşı tarafa doğrudan zarar veren davranışlar olmadığı için fark edilmesi zaman alabilir. Sıklığı artıkça ve kişinin uyum bozan davranışları şiddetlendikçe daha kolay fark edilir hale gelir. Bu rahatsız edici davranışlar diğerleri tarafından fark edilse dahi isimlendirilememektedir. Yıkıcı etkileri fark edilmeye başlandığında pasif agresif bireyin davranışlarının olağandışılığı kendini belli etmektedir.

Sıklıkla görülen davranışlar şu şekilde sıralanabilir;

  • Anlaşmazlık ya da çatışma halinde olunan kişiyle konuyu konuşmaktansa sessiz kalma, sinirli davranma, ortamdan uzaklaşma gibi davranışlar sergilenir.
  • İmalar, mecazlar ya da dolaylı ifadelerle olumsuz duygu ve düşünceler ifade edilir.
  • Başkalarının duygu, düşünce ve davranışlarına yönelik eleştirilerde bulunur. Başkalarının ilişkilerini ya da işlerini bilerek ya da bilmeyerek sabote eder.
  • Olaylar karşısında sonuçlara yönelik çoğunlukla başkalarını suçlar. Kendi eksik ve hatalarını görmek yerine, başkalarının eksik ve hatalarına odaklanır.
  • Kendisinden beklenen yardım, ilgi ve sevgiyi koşul olarak sunar ya da ceza olarak esirger.
  • Huysuz, memnuniyetsiz, sürekli olumsuza odaklanan, şikayetçi bir tavırları vardır.
  • Göz ardı edildiklerinde, yeterince önemsenmediklerinde kolayca incinir, küser ve ortamdan uzaklaşırlar.
  • Jest ve mimiklerinden, beden dili kullanımından öfkeleri, olumsuz duygu ve düşünceleri fark edilir.
  • Tahammülsüz, kıskanç, inatçı ve kincidirler.
  • Üzerine gidildiğinde baskı hissedip kolayca ağlayabilirler. Konuşmak yerine ağlamayı ya da saldırgan davranışta bulunmayı seçerler.
  • Öfke anlarında içsel konuşmaları vardır sessiz kaldıklarında zihinlerinde durmaksızın konuşurlar ama bunu dışarıya ifade etmezler.
  • Zihin okuma eğilimindedirler. Başkalarının kendisiyle ilgili olumsuz duygu ve düşünceleri olduğunu düşünürler. Diğerlerini yeterince güvenilir bulmazlar.
  • Yapmak istemediği bir şeyi yapması istendiğinde kızar, surat asar veya tartışmaya girer.
  • Tavsiye verilmesinden, iş öğretilmesinden hoşlanmaz.
  • Yanlış ifade ettiğini kabul etmez, yanlış anlaşıldığını ileri sürer. Kendini kusursuz görür. Bu nedenle hata yapıyorsa bu başkaları yüzündendir.
  • Diğerleri için neler yaptığını sık sık dile getirir, ancak karşılık görmediğinden yakınır. Bunu yaparken kanıtlarla konuşur.
  • Tüm yeniliklere ilk etapta sorgusuz sualsiz karşı çıkar, açığını arar. Olumsuz fikirlerini sıklıkla dile getirir ve kendine yandaş arar. Bu davranışın altında yatan duygu ise yeniliğe adapte olamama korkusudur.
  • Bu kişileri motive etmek kolay değildir. Sık sık alttan alınmaya, pof poflanmaya, övülmeye ihtiyaç duyarlar.
  • Empati kurmakta güçlük yaşar. Buna ihtiyaçta duymaz. Ancak başkalarının kendisine empatik yaklaşmasını ister.

Pasif Agresif Davranışlar İş Hayatında Kendini Nasıl Gösterir?

Pasif agresif davranışlar iş hayatında sıklıkla karşımıza çıkar. Kimi zaman yöneticimiz kimi zamansa ekip arkadaşımız tarafından pasif agresif davranışlara maruz bırakılırız. Bu davranışların sıklığı ve şiddeti davranışın bir bozukluğa dönüşmesine neden olur. Her pasif agresif davranış kişilik bozukluğu değildir.

Zaman baskısı, performans kaygısı veya rekabet nedeniyle açığa çıkan pasif agresif davranışlar savunma mekanizması olabilir. Davranışın sıklığı ve şiddeti artığında ise işe yönelik performansı, verimliliği ve kişilerarası ilişkileri zedelemektedir.

İş hayatında verimliliği düşüren, performansı olumsuz etkileyen ve ilişkileri bozan davranışları şu şekilde örneklendirebiliriz;

  • Ekip arkadaşlarının ya da yöneticilerinin fikirlerini destekler, över. Ancak fikrin hayata geçirilmesi sürecinde gerçekleşmesi için ekibe destek vermez. Projenin olumsuzluklarını dile getirmeye başlar ya da kendisine verilen sorumlulukları aksatır.
  • Öne çıkmaktan, sorumluluk almaktan, liderlik etmekten hoşlanmaz. Ancak ekip içerisinde bu yönleri baskın olan kişilere karşı da olumsuz duygu ve düşünceler geliştirir. Ekipte başka birinin taktir edilmesini, övülmesini ya da yüceltilmesini istemez.
  • Ekipten birisi terfi alır ya da ödüllendirilirse sıklıkla kendisini onunla kıyaslar. Kişinin başarısının altında yatanın performansı değil networkleri olduğunu savunur. Kulis oluşturup, kişiyle ilgili olumsuz duygu ve düşüncelerini başkalarıyla paylaşır. Kişinin başarısını gölgelemeye uğraşır, açıklarını arar.
  • Kendisine verilen işleri özelliklede yapmayı istemediği işlerse geciktirir. Eksik yapar. Unuttuğunu ya da zorlandığını dile getirir.
  • Acil bir iş yetiştirilmesi gerekiyorsa ve ona da iş düşüyorsa sıklıkla bahane üretir, çok yoğun olduğunu, başka iş ve planları olduğunu dile getirir.
  • Kendi hataları başkaları tarafından gösterildiğinde hatanın asıl kaynağı olarak başkalarını gösterir. “O bana böyle demişti”, “bana böyle anlatılmamıştı”, “evrakları geç getirmişti.” Gibi.
  • Terfi, zam, pirim gibi beklentilerini ilgili birimlerle görüşmekten çekinir. Ancak arka planda sık sık terfiyi hak ettiğini, zam ve pirim istediğini ama talebinin karşılanmadığını dile getirir.
  • Duygu, düşünce ve isteklerinin kendisi tarafından dile getirilmeden karşılanmasını ister.
  • Yönetici, ekip arkadaşları ve şirket çalışanları ile ilgili düşüncelerini ilgili kişiyle paylaşmaktan kaçınır. Ancak bu olumsuz düşünce ve değerlendirmelerini kişinin kendisi dışındaki diğer kişilerle paylaşabilir.

Pasif Agresif Davranışlar Gösteren Kişilere Nasıl Yaklaşmalıyız?

Öncelikle pasif agresif davranışlar sergileyen bireylerin davranış sergilerken sakin ve soğukkanlı olduğunu göz ardı etmeyin. Onların sakinliği karşısında sizin öfkelenmeniz haklıyken haksız duruma düşmenize neden olabilir. Sakin olun ve fevri davranışlardan, ani duygu patlamalarından kaçının. Her ne kadar rahatsız edici davranışlar olsa da kişinin bu davranışları bilinçli olarak yapmadığını unutmayın.

Asıl problemin siz, sizin davranışınız ya da başarınız olmadığını kendinize hatırlatın. Sorun siz gibi görünüyor olsa da pasif agresif bir bireyin asıl sorunu kendisiyle ilgilidir.

Pasif agresif bireyle konuşurken kendisini güvende hissedeceği, bakışların ona yönelmeyeceği bir ortam seçin. İletişim dilinizi sen dili ile değil de ben dili ile sürdürün. Örneğin pasif agresif kişi bir davranışınıza alaycı şekilde yaklaşabilir. “Sunum sırasında yaptığın espri sonrası kendimi oldukça kötü hissettim. Bu sunuma çok iyi hazırlanmıştım. Ekip arkadaşım olarak sizlerin desteğini önemsiyorum. Eksik bir nokta tespit edersen bunu benimle daha farklı bir biçimde paylaşabilir misin?” Bu yaklaşımınız kişinin sizinle empati kurabilmesini sağlayacak ve kendi davranışına da ayna tutacaktır.

İletişim kurarken varsayımlar üzerinden konuşmayın, özellikle pasif agresif davranışlar ile ilgili geribildirim verirken yer, zaman, durum ifade ederek örnekler verin. Suçlayıcı konuşmaktan, cezalandırmaktan ya da hedef göstermekten kaçının.

Pasif Agresif Davranışlar ile Başa Çıkmak İçin Bunları Deneyebilirsiniz

Pasif agresif davranışlarınızla ilgili çevrenizden geribildirim almış olabilir ya da kendinizde bu farkındalığı kazanmış olabilirsiniz. Duygu, düşünce ve davranışlarınız üzerinde otokontrol geliştirmek için güvendiğiniz kişilerden düzenli geribildirim alabilirsiniz. Diğerlerinin sizinle paylaştığı ya da sizin fark ettiğiniz pasif agresif davranışlarınızı not edebilirsiniz. Fark ettiğiniz her davranışın altında yatan duygu ve düşünceyi bulmaya çalışabilirsiniz.

Bu davranışımı tetikleyen düşüncem ne? Bu düşünce nasıl bir duygulanıma neden oluyor? Bu duygumu olumlu yönde değiştirebilir miyim? Sorularının cevaplarını arayabilirsiniz. Olumsuz duygu ve düşüncelerinizi tespit ettiğinizde düzeltebilecekleriniz ve değiştirebilecekleriniz üzerine çalışabilirsiniz.

İlgi alanlarınıza yönelmeniz, boş zamanlarınızda kendinize ve hobilerinize zaman ayırmanız da pasif agresif davranışlar ile başa çıkmayı kolaylaştırmaktadır. Olumsuz duygularla başa çıkmak için meditasyon, yoga yapabilir, fiziksel egzersizlerle negatif enerjinizi atabilirsiniz.

Sessiz kalma, ortamdan uzaklaşma, öfkelenme gibi pasif agresif davranışları fark ettiğinizde nefes egzersizleri çalışabilirsiniz. Ortamı terk etmeden, duygu ve düşüncelerinizi karşı tarafa sözlü olarak iletmeyi deneyebilirsiniz. Bu ilk zamanlar sizi oldukça zorlayabilir. Çevrenizdekileri bu kişisel gelişim sürecinizle ilgili önceden bilgilendirirseniz girişimlerinizi destekleyeceklerdir. Dolayısıyla bu tarz duygu ve düşüncelerinizi etrafınızdakilerle paylaşabilmeniz çok daha kolay olacaktır.

Pasif Agresif Davranışlar ile Başa Çıkmak İçin Psikolojik Destek Alabilirsiniz

Pasif agresif davranışlar sergiliyor ya da pasif agresif davranışları olan bir bireyle yaşıyor olabilirsiniz. Her ikisi de sağlıklı iletişimi bozan ve başarıyı, mutluluğu ve verimi olumsuz etkileyen durumlardır. Üzerine çalışmalar yaptığınız halde başarı elde edememiş ve pasif agresif tutumunuzu değiştirememiş olabilirsiniz. Böyle bir durumda bireysel, sosyal ve kariyer yaşamınızda daha fazla olumsuzluk yaşamamak için profesyonel destek almayı mutlaka değerlendirmelisiniz.

Pasif agresif davranışlarınızın başarınızı gölgelemesine, ilişkilerinizi zedelemesine izin vermeyin. Psikolojik danışmanlık ile üstesinden gelebileceğiniz bu olumsuz duygu, düşünce ve davranışları göz ardı etmeyin. Aba psikoloji olarak sağlığınızı, bireysel yaşamınızda ve kariyerinizde mutlu olmanızı önemsiyoruz.

Pasif agresif davranışlar ile başa çıkmak için bizimle iletişime geçebilirsiniz. Yaşadığınız bu durum kariyerinizde olumsuzluklara neden olmuş olabilir, kariyerinizde gerileme ya da duraklama yaşıyor olabilirsiniz. Danışmanlık sürecinde kariyerinizde yeniden gelişim yaşayabilmeniz için de talep etmeniz halinde destek vermekteyiz. Stratejik yetenek yönetimi ile sunduğumuz kariyer danışmanlığı sayesinde kariyer beklentilerinizi karşılamanıza destek olacağız.

Read More

Etkili iletişim becerileri kazanmak bireyin kariyer gelişimini olumlu yönde etkiliyor. Mülakatlardan, yeni iş deneyimlerine, işteki performanstan terfi etmeye kadar pek çok kariyer basamağında iletişim olumlu ya da olumsuz rol oynayabiliyor. İletişimi güçlü bir birey daha az donanımla daha kısa sürede potansiyeliyle uyumlu bir yükseliş yakalayabiliyor. Buna karşılık özgeçmişi göz dolduran, eğitim ve tecrübeleriyle parlayan bir birey iletişim eksikliği nedeniyle kaybedebiliyor.

Etkili iletişim becerileri kişinin network ağını genişletiyor. Daha kolay fark edilmesini, öne çıkmasını ve kendini göstermesini sağlıyor. Aynı zamanda bu beceriler kişinin çoğunluk içerisinde tercih edilmesini ve öncelikli değerlendirilmesini sağlıyor. Dolayısıyla iletişim becerisinin düzeyi bireyin kariyer gelişimini olumlu ya da olumsuz yönde etkiliyor.

Etkili İletişim Becerileri Nelerdir ve Nasıl Geliştirilir?

Etkili iletişim becerileri kişinin sosyal, bireysel ve mesleki kazanımlarını ve gelişimini destekler. İletişim becerilerindeki yapıcı tutum kişinin kişisel ve mesleki hayatında karşılaştığı problemlerle daha kolay baş etmesini sağlar. Yanlış anlaşılmaları, iletişim kazalarını önler. İkili ilişkilerin, ekip ruhunun gelişmesini destekler. Aile ilişkilerinden, sosyal yaşama ve mesleki başarıya kadar birden fazla alanda kişiye kazanç sağlar.

İyi bir dinleyici olmak, sözlü mesajlar kadar sözsüz mesajlara da bakmak etkili iletişim becerileri kazandırıyor. Empatik iletişim kurmak, iletişimde olumlu kelimeleri kullanmak, yapıcı geribildirim vermekte iletişimin kalitesini artırıyor. Etkili iletişim için sen dilinden ziyade ben diline odaklanmakta iletişimin seyrini olumlu etkiliyor.

İyi Bir Dinleyici Olmak

Etkili iletişim becerileri edinebilmek için geliştirilmesi gereken ilk beceri iyi bir dinleyici olabilmektir. İyi bir dinleyici olmanın ön koşulu ise şimdi ve burada, bedenen, zihnen ve ruhen anlatıcıya odaklanabilmektir. Etkili dinleyebilmek için anlatıcıyla göz teması kurulmalıdır. Anlatıcının sözü kesilmemeli, vermek istediği mesaj tam olarak dinlenmelidir.

Dinlediğini ve anladığını karşı tarafa ifade edecek şekilde sözlü ve sözsüz mesajlar verilmelidir. Kafa sallamak, onay cümleleri kurmak, mesajı karşı tarafa özetlemek, “doğru mu anlıyorum? bunu mu demek istedin?” gibi sorularla teyit almak gibi. Eleştiri yapmamak, öğüt vermemek, yargılamamak, cümleleri tamamlamaya çalışmamakta etkin dinlemeyi desteklemektedir.

İyi bir dinleyici olmak iletişimin kalitesini artırdığı gibi yanlış anlaşılmaların da önüne geçmektedir. İyi bir dinleyici aynı zamanda iyi bir ekip arkadaşı ya da lider, yönetici olabilir. Etkin dinleme becerisi geliştirmek için dinleyicinin sahip olması gereken özellikleri bir kağıda yazabilirsiniz.

Etkili iletişim becerileri için sorulabilecek sorular, kullanılacak onay cümleleri gibi ihtiyacınız olacak kalıpları belirleyebilirsiniz. İlk etapta pratik kazanana kadar yaptığınız bu ön hazırlığa göz atarak iletişime geçebilirsiniz. Zamanla pratiğiniz artacak ve kendi doğal cümlelerinizi, jest ve mimiklerinizi kullanıyor olacaksınız. Ayna karşısında çalışma, evde aile bireyleriyle ya da yakın arkadaşlarla pratik yapma da tecrübe kazandıracaktır.

Empatik İletişim Kurmak

Empati iletişimin kalitesini artıran en önemli etkenlerden biridir. Empati kurabilmenin ön koşulu ise yukarıda bahsettiğimiz gibi iletişimde iyi bir dinleyici olabilmektir. Empati kişinin kendisini karşısındaki kişinin yerine koyarak olaylara onun bakış açısıyla bakabilmesidir. Empati sayesinde iletişimde olduğumuz kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru anladığımızı ve hissettiğimizi karşı tarafa hissettirebiliriz. Etkili iletişim becerileri için empati becerisini geliştirmek de ilk etapta prova ve pratik yapmayı gerektiriyor.

İletişim sırasında karşımızdakine açık uçlu sorular sormamız verilmek istenen mesajı daha detaylı almamızı sağlayacaktır. Mesajı karşı tarafa özetlemek, beden dili ve sözsüz mesajlardan edindiğimiz bilgileri de yorumumuza katmak gerekir. Ben olsaydım bu durumda ne yapardım diye düşünmek yerine, o bu koşullar altında bunu neden yapmış/düşünmüş olabilir, onun durumunda ve koşullarında olsaydım benim davranışım nasıl olurdu diye düşünmek gerekmektedir.

Örneğin; ekip arkadaşınız önemli bir toplantı için sunum hazırlamış ve bu sunum için çok hazırlanmış olabilir. Toplantıya dakikalar kala toplantı belirsiz bir tarihe ertelensin. Toplantının ertelenmesi sunum yapmayacak olanlar için bir şey ifade etmezken hazırlık yapmış olanlar için hayal kırıklığı olacaktır. Burada siz hazırlık yapmayan taraftaysanız arkadaşınızla konuşurken empatik iletişim kurabilmelisiniz.

“Aman ne olacak bir daha hazırlanırsın” demek empatik iletişim değildir. Arkadaşınızın bu düşüncenizi öğrenmesi daha iyi hissetmesini sağlamayacağı gibi hayal kırıklığını ve öfkesini de artıracaktır.

“Çok iyi hazırlanmış, kusursuz olması için defalarca prova yapmıştın. Çok emek verdin ve belirsiz bir tarihe ötelenmiş olması kulağa hoş gelmiyor. Daha iyi hissetmen için ne yapabilirim? Bu konu hakkında konuşmak duygu ve düşüncelerini paylaşmak ister misin? Bu ertelemenin olumlu ve olumsuz yönlerini değerlendirelim mi?” böyle bir yaklaşım ise kişiye “arkadaşım/yöneticim beni anlıyor, bana zaman ayırıyor ve sorunumu önemsiyor” mesajını vermektedir.

Doğru Kelimeleri Seçin

İletişimde olumlu kelimeler kullanmak mesajın etkisini güçlendirmekte ve kişiyi performans sergileme noktasında motive etmektedir. Ancak iletişimde olumlu dilden yeterince beslenmemekteyiz. Özellikle beklentilerimiz, kaygılarımız ya da uyarılarımız noktasında çoğunlukla olumsuz dili kullanıyoruz. Otorite figürü olduğumuz her rolde bu dile daha sık yer veriyoruz.

Karşımızdakine sözümüzü dinletebilmek, göz dağı vermek ya da otorite kullanmak için çoğunlukla negatif mesajlardan besleniriz. Örneğin; koşma, bağırma, geç kalma, dokunma gibi. Verdiğimiz bu olumsuz mesajlar karşı tarafın zihninde tekrarlayan imajlara dönüşüyor. Koşma dediğimizde, mesajı alan kişi zihninde sürekli olarak koşma eylemini bastırmaya odaklanıyor. Zihin ise tekrarlayan bu imajı eyleme dökmek istiyor.

Dolayısıyla mesajlarımızı yapılmasını istemediklerimiz özelinde değil yapılmasını beklediklerimizi ifade edecek şekilde vermeliyiz. Koşma yerine “yavaş yürüyelim”, bağırma yerine “alçak sesle konuşalım”, geç kalma yerine “vaktinde toplanalım” gibi.

Yapıcı Geribildirim Vermek

Yapıcı geribildirim verebilmek de etkili iletişim becerileri arasında yer almaktadır. Geribildirim vermeye veya almaya alışık bir kültür olmasak da geribildirim mesleki ve kişisel gelişimi desteklemektedir. Geribildirim vermek karşı tarafı eleştirmek ya da karşı tarafa yukarıdan bakmak değildir. Aynı şekilde geri bildirim almanın anlamı da böyle değerlendirilmemelidir. Geribildirim bireyin performansına yöneliktir ve potansiyeli bağlamında kişiye gelişim yönü gösterilir.

Geribildirim verirken olumsuz bir konuya değinilecekse önce konuyla ilgili olumlu bir geribildirim verilmelidir. Ardından asıl mesaj verilmeli ve sonrasında yine olumlu bir geribildirim ile iletişim tamamlanmalıdır. Böylece kişi olumsuzluğun yanı sıra olumlu yönlerinin de görüldüğünü fark edecektir. Bu durumda kişi yeniden fark edilmek için eksik yanını düzeltmeye yönelik motive olacaktır.

“Bugünkü sunuma oldukça iyi hazırlanmışsın (olumlu). Bir sonraki sunumda grafikleri biraz daha ön plana çıkartabilirsin (olumsuz). Uzun bir sunu olmasına rağmen enerjin ve hakimiyetin oldukça iyiydi (olumlu). Bu geribildirim sadece grafiklerdeki eksikliği ifade edecek şekilde verilseydi kişinin motivasyonu kırılacaktı. Enerjisi, emeği ve çabası göz ardı edilmiş olacak ve bir sonraki sunum için kaygısı artacaktı.

Beden Dilini Kullanmak ve Karşı Tarafın Beden Dilini Okumak

İletişimde ne söylediğimizden çok nasıl söylediğimiz iletişimin kalitesini belirlemektedir. Bu da beden dilinin iletişimdeki önemini vurgulamaktadır. İletişimde ses tonu ve beden dili kullandığımız kelimelerden çok daha fazla mesaj taşımaktadır. Bu nedenle etkili iletişim kurabilmek için beden dilini iyi kullanmak gerekmektedir.

Aynı zamanda iletişimde olduğumuz kişinin verdiği mesajlarda da sözsüz mesajlar yer almaktadır. Bu da bize dinlerken duyduğumuz kelimeler kadar sözsüz mesajlara da bakmamız gerektiğini gösterir. Etkili iletişim becerileri için beden diline, jest ve mimiklere, sesteki vurgu ve tonlamalara dikkat edilmelidir.

Sen Dili Yerine Ben Dili Kullanmak

Sen dili suçlayıcıdır ve davranıştan çok kişiliğe yöneliktir. Sen dilini kullanmak karşı tarafa anlaşılmadığını hissettirir ve yeniden konuşma isteğini engeller. Aynı zamanda neye kızıldığının anlaşılmamasına da neden olur. Kişiyi incitir, kırar ve kişinin kendisini savunmaya geçmesine neden olur.

Ben dili ise savunmaya itmez. İletişimde ben dili kullanmak karşı tarafa suçluluk hissettirmez. Ben diliyle kişi karşısındakine kendi duygu ve düşüncesini ifade eder. Böylece duygunun nedeni diğer kişi tarafından anlaşıldığı için iletişim daha sağlıklı olur. Ben dili yakınlaşmayı sağlar, empatik iletişimi güçlendirir. Anlaşmazlıkları azaltır ve konuşan kişiyi rahatlatır.

İletişim içerisinde kimse suçlanmak, eleştirilmek ya da yargılanmak istemez. Dolayısıyla iletişimde ağırlıklı sen dilinin kullanılması etkili iletişim becerileri kazanımını engeller. Sağlıklı bir iletişim için ben dili kullanılmalıdır. Örneğin; “sürekli sözümü kesiyorsun” cümlesi sen diline girmektedir. “Sözüm kesildiğinde söyleyeceklerimi tekrar toparlamakta zorlanıyorum. Dikkatim dağılıyor.” Ben diline girmektedir.

Bu sayede tartışma ortamı oluşmaz ya da karşı taraf kendini ve davranışını savunma ihtiyacı duymaz. Ayrıca sözü kesen taraf yaptığı davranışın kişide nasıl bir olumsuzluğa yol açtığının empatisini yapabilir.

Kariyer Danışmanlığı ile Etkili İletişim Becerileri Geliştirilebilir

Kariyerinize yön vermek, fark yaratmak veya rakipleriniz arasında öne çıkmak için kariyer danışmanlığı alabilirsiniz. Stratejik yetenek yönetimi ile sunduğumuz danışmanlık güçlü yönlerinizi fark etmenizi ve zayıf yönlerinizi geliştirmenizi sağlayacak. Kariyerinizin bugününü ve geleceğini değerlendireceğiz. Kısa ve uzun vadeli hedefler ile kariyerinizde daha başarılı adımlar atmanız için stratejik planlar hazırlayacağız.

Etkili iletişim becerileri dışında mesleğinizde fark yaratmanızı sağlayacak diğer kazanımlara da odaklanacağız. Detaylı bilgi almak için bizimle iletişime geçebilir kariyer odaklı içeriklerimizi YouTube kanalımızdan da takip edebilirsiniz.

Read More

Sağlıklı aile içi iletişim bireyin kişilik gelişiminde, kişisel, sosyal ve mesleki yaşamında başarı elde etmesini sağlamaktadır. İletişim sözlü veya sözsüz, yazılı veya sembolik veya jest ve mimikler gibi beden diliyle gerçekleşebilir. İletişimin olabilmesi için en az iki bireye ihtiyaç vardır. Bireyin iletişim becerisi aile içerisinde gelişmektedir.

Doğumla beraber temel bakım veren ile kurulan iletişim bebeğin büyümesi ile beraber sosyal kaynaklara yönelmektedir. Yürüyebilen, konuşabilen çocuk önce aile bireyleriyle sonrasında dahil olduğu sosyal gruplar içerisinde diğerleriyle iletişime başlar. Çocuğun iletişim modeli çoğunlukla rol model aldığı ailesinin iletişim modelidir.

İletişim becerileri gelişirken çocuğun yetiştirildiği ebeveyn tutumları, ailenin iletişim modeli, çocuğun mizacı etkili olmaktadır. Aynı zamanda çocuğun iletişim girişimlerine ailenin ve diğerlerinin verdiği tepkiler de çocuğun iletişim modelini şekillendirmektedir.

Aile içi iletişim nedir?

Aile içerisinde bir arada yaşamanın getirdiği tüm sözlü ve sözsüz diyaloglar aile içi iletişimi oluşturur. Ailede eşlerin birbirleriyle ilişkileri, ebeveynlerin çocuklarıyla ilişkileri ve kardeşlerin birbirleri ile ilişkileri iletişim becerisini etkiler. Ailede kurulan iletişim paylaşımcı, uzlaşmacı ve eşitlikçi ise aile içi iletişim demokratiktir. Böyle bir ailede demokratik-destekleyici ve hoşgörülü ebeveyn tutumu egemendir.

Ailede erkeğin sözü geçerliyse veya kararlarda bir kişinin otoritesi egemense bu ailede ilişkiler hiyerarşiye dayalı otoriter yapıdadır. Bu iletişim türü ilişkiyi zedeler ve sorunlu hale getirir. Bu tarz ailelerde baskın otorite figüründen diğer aile bireyleri çekinip, korkabilir. Yapıcı ilişkilerin olmadığı, sevginin koşullara bağlandığı, cezanın rol oynadığı bu tarz ailelerde sağlıklı iletişim gelişmez.

Böyle bir ailede birey cezadan korktuğu veya sevgiden mahrum kalacağı için kendini yeterince ifade edemez. Bunun sonucunda içe kapanık, çekingen, özgüvensiz bir birey gelişir. Daha da üzücü olan bireye en yakın olması gereken aile korkular nedeniyle en uzak noktaya itilir. Özellikle genç soru ve sorunlarını aileyle paylaşmaktan kaçınır. Genç kendini bulma yolunda riskli ilişkilere ve tecrübelere yönelebilir.

Ergenlikte Aile İçi İletişim Çok Daha Önemli Hale Geliyor

Çocukluktan gençliğe geçiş ve sonrası pek çok birey için zorlu bir dönemdir. Gencin anlayışa, ilgiye ihtiyaç duyduğu bu dönemde ev içerisinde yeterli iletişimin olmayışı bireyin gelişimini örseleyecektir. Babadan korkulan bir evde babayla iletişim çoğunlukla anne üzerinden olmakta ya da iletişim hiç kurulmamaktadır. Bazense buradaki baba rolü yerini anneye bırakmakta evde çekinilen figür anne olmaktadır.

Bu durum da yine aile içi iletişim ve ilişkilerin bozulmasına yol açar. İletişim bozukluğu ile baş etmenin tek yolu, aile içerisinde açık (doğrudan) iletişim kurabilmektir. Açık iletişim, kiminle konuşmak isteniliyorsa doğrudan o kişi ile iletişim kurmaktır. Aynı zamanda sağlıklı bir aile içi iletişim kurulabilmesi için her aile bireyinin evde rol ve sorumluluğunun olması gerekmektedir.

Anne ve babalık rol ve sorumlulukları çocuk ve genç rol ve sorumlulukları gibi. Her bir aile bireyi özelliklede eşler bireysel alanlarını korumalı, kendi hak ve sorumlulukları noktasında özgür olmalıdır. Eşlerin kendilerine çift olarak zaman ayırabilmesi kadar birey olarak da kendileriyle zaman geçirebilmeleri gerekmektedir. Ebeveynlerin birlikte ve ayrı ayrı çocuklarıyla zaman geçirmesi, kendi iletişim stillerini geliştirmeleri de oldukça önemlidir.

Ergenin Aile İçi İletişim Algısı Çocuklukta Şekillenmektedir

Aile içi iletişim stilleri bireyin iletişim diline çocuklukta yerleşmektedir. Dolayısıyla iletişim modelinde değişikliğe gitmek için ergenlik ve sonrası dönem oldukça geç kalınmış bir dönemdir. Çocukluktan itibaren ebeveynin çocuğuna vakit ayırması, açık iletişim kurması ve onunla karşılıklı etkileşimde olması gerekir. Çocukluktan itibaren ebeveyniyle sağlıklı iletişim geliştiren çocuğun özellikle ergenlikteki bocalamalarında ilk destek kaynağı ailesi olacaktır.

Çocuklukta sağlıklı aile içi ilişkiler gelişmezse ergenlikte bireyler aileden daha da uzaklaşabilmektedir. Aile ergenlik döneminde bireyin arkadaş ilişkilerine uzak kalmamalı ve mümkünse gencin arkadaşlarıyla tanışmaya açık olmalıdır. Hem genç hem de arkadaşları bu dönemdeki duygu, düşünce davranışları açısından eleştirilmemeli iletişim kanalları kapatılmamalıdır. Ceza vermek, yasaklamak, kısıtlamak yerine gence doğruyu bulma ve doğruya yönelme noktasında rehberlik edilmelidir.

Çocuk ve gençle ebeveyn arasında belli kuralların da eşlik ettiği bir arkadaşlık ilişkisi geliştirilebilmelidir. Çocuk ve gençlerin onay bulan davranışları mutlaka taktir edilmeli gerekirse ödüllendirilmelidir. Bu sayede davranışın kazanılması ve tekrarlanması sağlanacaktır. Bu durum çocuğun özsaygısının gelişmesine ve öz benlik kazanmasına yardımcı olacaktır. Bu kazanımlar ergenlik döneminde de gencin sağlıklı şekilde bireyleşmesini destekleyecektir.

Sağlıklı Aile İçi İlişki Nasıl Kurulur?

Sen Dili Değil Ben Dili Kullanılmalıdır

Etkili bir iletişim başlatabilmek ve iletişimi bu yönde sürdürebilmek için sen değil ben dili kullanılmalıdır. Sen dili karşı tarafı suçlayıcı bir konuşma tarzıdır. Sen dilini kullanan kişiler genellikle karşı tarafı eleştiren bir söylemde bulunurlar. Dolayısıyla iletişim içerisinde suçlanan kişi kendini savunmaya geçer. Savunma ve suçlamanın olduğu bir iletişim sağlıklı bir iletişim olmaktan uzaklaşır.

Sen dili ile iletişim kişinin hissettiklerinden çok kişiliğe yöneliktir. Bu nedenle sağlıklı bir aile içi iletişim kurabilmek için sen dili yerine ben dili kullanılmalıdır. Ben dilinde kişi iletişim kurarken ben ne hissediyorum? Ben ne düşünüyorum? Bunu karşımdaki kişiye en iyi nasıl aktarabilirim? Diye düşünür. Karşımızdaki kişiye kendimizi anlatmanın en iyi yolu ben dilini kullanmaktır.

İletişimde ben dili yaşanan bir durumun kişiye ne düşündürdüğünü ve ne hissettirdiğini karşı tarafa aktarır. Örneğin; sürekli bağırarak konuşan birine “çok kabasın” demek iletişimde sen dilini kullanmaya örnektir. “Bağırarak konuşuyor olmamız beni incitiyor, kaygı ve korku duyuyorum.” Demek ise ben diline örnektir. Burada kişi duygu ve düşüncelerini karşı tarafa yansıtmaktadır.

Yargılamadan veya suçlamadan duygu ve düşüncenin paylaşılmış olması karşı tarafın daha kolay empati kurmasını sağlayacaktır. “Saat kaç, niye geç kaldın?” kişinin gardını almasına ve kendini savunmaya geçmesine neden olacak bir sorudur. Sağlıklı iletişimi engelleyecektir. “Geç kalman beni oldukça endişelendi, kötü bir şey olmuş olabileceğini düşündüm. Gecikmen söz konusu olduğunda bana haber verebilir misin?” ise çok daha yapıcı bir iletişimi başlatacaktır.

Sağlıklı İletişimi Engelleyen Sözlü ve Sözsüz Mesajlardan Uzak Durulmalıdır

Sağlıklı aile içi iletişim beden dilini, kelimeleri, sözlü ve sözsüz mesajları doğru seçebilmeyi gerektirir. Göz kontağı kurmak, etkin dileme yapmak ve empati kurmakta iletişimin değerini güçlendirmektedir. Ancak ebeveynler bazen otorite kurabilmek bazen kolaya kaçmak bazense yanlış olduğunu bilmedikleri için iletişimi engelleyen mesajlar kullanabilmektedir. Emir vermek, gözdağı vermek, tehdit etmek, nasihat vermek sağlıklı bir iletişim şekli değildir.

Hata aramak, suçlamak, yargılamak ya da “ben anne-babayım” şeklinde otoriteyi kullanmak yapıcı iletişim değildir. Bireyin duygu ve düşüncelerini tahmin etmeye çalışma, sözünü kesme ya da tamamlama iletişim değildir. Konuşurken farklı şeylerle ilgilenme, alaycı imalarda bulunma, uygunsuz jest ve mimikler kullanma iletişimi olumsuz etkilemektedir.

Bireyin duygu ve düşüncelerini kestirip atma, konuyu değiştirme, çıkarsamada bulunma etkili iletişimi engellemektedir. Tüm bu hatalar tekrar ettiğinde bireyler arasındaki sağlıklı iletişim kanalı yok olmaktadır. Bu da beraberinde iletişimden kaçınmayı ya da yanlış anlaşılmaları veya çatışmaları getirmektedir.

İletişimde Etkin Dinlemenin Önemi Göz Ardı Edilmemelidir

İyi bir dinleyici, iletişim kurduğu kişinin yalnızca söylediklerini değil, beden dilinin, jest ve mimiklerinin verdiği mesajları da duyar. Bunu duyabilmek için göz kontağı kurmak, tüm bedenimiz, dikkatimiz ve farkındalığımız ile iletişimde olmak gerekir. İletişim anında burnumuz ile ayak uçlarımız dinlediğimiz kişiye doğru olmalıdır. Zihnimizde başka düşünceler olmamalı, elimiz başka şeylerle ilgilenmemelidir.

Telefonla, tabletle, gazete ve televizyonla ilgilenirken başka birini etkin dinleyebilmeniz mümkün değildir. Siz dinleyebilseniz bile karşınızdakine vereceğiniz mesaj “değersizim, söylediklerimin onun için bir önemi yok” olacaktır. Sağlıklı aile içi iletişim için karşınızdakine söylediklerini ilgiyle dinlediğinizi, merak ettiğinizi sözlü mesajlarla hissettirmeniz gerekir.

Başınızla onaylama, mimiklerinizle duyguya eşlik etme iletişimi güçlendirir. Ara ara “bunu mu söylemek istedin, doğru mu anladım” gibi teyit alma mesajlarını iletişime ekleyebilirsiniz.

Çocuğun Duygu, Düşünce ve Davranışları Ebeveyn Tarafından Çocuğa Geri Yansıtılmalıdır

Çocuğun veya gencin ailesi tarafından anlaşıldığını hissedebilmesinin bir diğer yolu da verdiği mesajların aile tarafından yansıtılmasıdır. Aile içi iletişimin etkili olabilmesi için iletişimde yansıtmalar kullanılmalıdır. Ağlayan bir çocuğa “canın yandı ve şu an ağlıyorsun”, “korktun ve ağlıyorsun”, “üzüldün ve ağlıyorsun” demek duygunun yansıtılmasına örnektir.

Çocuğun duygusunun ebeveynin kelimeleriyle çocuğa geri yansıtılması engelleme, kısıtlama veya bastırmadan daha etkilidir. “Yeter artık ağlama! bunda ağlayacak ne var? ağlama bak kızarım! ağlama üzülüyorum. Erkek adam ağlar mı? “Gibi müdahale ve engellemelerden çok daha etkili bir yöntemdir. Çocuğa “Şu an ben ağlıyorum ve ebeveynim neden ağladığımı anlıyor.” Duygusunu hissettirir.

Oyuncaklarını kıran bir çocuğa “hiçbir şeyin değerini bilmiyorsun, artık bunlarla oynamak yok.” Demek yerine “şu an çok öfkelisin, çok sevdiğin halde oyuncağına zarar verdin. Öfkenin nedenini konuşmak ister misin? Seni bu kadar kızdıran ne?” denilebilir.

Duygu, düşünce ve davranışın yapıcı dille geri yansıtılması sağlıklı aile içi iletişim için değerlidir. Bu yansıtmalar hem çocuğun olumsuz duygu, düşünce ve davranışını hafifletecek hem de çocuğa “anlaşıldım” hissini yaşatacaktır. Aile içi iletişim becerilerinizi geliştirmek ve çocuğunuzun sağlıklı gelişimine destek olmak için profesyonel destek alabilirsiniz. Aile danışmanlığı alabilir, çocuğunuzun iletişim becerilerini geliştirmek için oyun terapisini de değerlendirebilirsiniz.

Read More