Stresle başa çıkma becerisi hayatımızın her alanında olduğu gibi akademik hayatta da hepimize kolaylık sağlıyor. Stres hepimizin hayatında farklı ya da benzer sebeplerle var. Kimimiz stresi daha yoğun hissederken kimimiz üstesinden daha kolay gelebiliyor. Kimi için stres başarıyı destekleyecek boyutlarda iken kiminin işlevselliğini ketleyebiliyor. Dolayısıyla stres, stresle başa çıkma becerisi geliştirildiğinde sağlıklı bir güç olarak hayatımızda rol alabiliyor.

Stres en açık tanımıyla kişinin üzerinde hissettiği baskı ve gerginlik durumudur. Stresi hayatımızdan çıkarmak mümkün olmasa da onunla baş etmeyi ve sağlıklı şekilde yönetmeyi öğrenebiliriz. Trafik, ulaşım, alışveriş, ekonomi, eğitim, iletişim pek çok konuda stres yaşayabilir ya da yaşatabiliriz. Akademik hayatta da stres kaynaklarıyla sık sık karşılaşmamız olağan.

Akademik başarı elde etme çabasıyla verilen tüm emek, girilen sınavlar, performans sunumları, stajlar, projeler stres kaynağı. Sadece akademik gereklilikler değil akademik hayatın getirdiği tüm uyum, öğrenme ve ilişki geliştirme süreçleri stres taşıyor. Okula uyum, şehre uyum, kurallara uyum, arkadaşlık geliştirme ve sosyal gruba uyum… Eğitim masrafları, ulaşım, geleceğin belirsizlikleri bireyin akademik hayatta da yoğun şekilde stres yaşamasına neden olabilir.

Stresten kaçınmaya çalışsak da kimi zaman onun varlığına ihtiyaç duyarız. Hafif yoğunlukta stres kişiyi harekete geçiren, enerji veren ve eksik yönleri geliştirmek için güdüleyen bir etken olabilir. Buna karşılık yoğun stres duyumu performansınızı olumsuz etkileyerek potansiyelinizin altında işlevsellik göstermenize neden olabilir. Stres verimliliğin yanı sıra, ilişkilerinize, iletişiminize ve yaşam doyumunuza olumsuz etki edebilir.

Peki neden stres yaşıyoruz? Her şey herkes için aynı derecede stresli mi? Akademik hayatta stresle verimli şekilde başa çıkmak mümkün mü? Yazımızın devamında stresle başa çıkma becerileriyle ilgili daha detaylı bilgi bulabilirsiniz.

Stres Nedir ve Neden Stres Yaşıyoruz?

Stres, tehlike anında vücudun kendini korumak için verdiği doğal bir tepkidir. Bu tehlike kimi zaman gerçek bir tehlike iken kimi zaman tamamen kişinin zihinsel tehlike algısıyla ilgili olabilir.  Dolayısıyla her tehlike olarak algılanan durum herkes için stres kaynağı değildir. Örneğin terfi almak terfi hayali olan biri için sevindirici bir haberken sorumluluk almaya yönelik endişe olan biri için stres nedenidir.

Bu da bize yaşam içerisinde herkes için farklı farklı pek çok stres kaynağı olabileceğini gösterir. İş, okul, ev değişikliği, mezuniyet, evlenmek, emekliye ayrılmak, terfi ve benzeri yaşam değişiklikleri stres yaratabilir. Yaşamsal değişikliklerin yanı sıra kişinin varoluşunu tehdit eden hastalık, salgın, kaza gibi travmatik olaylar da stres nedenidir. Boşanma, sevilen birinin vefatı, sevilen birinin ayrılığı, alışkanlıklardan kopma da strese yol açmaktadır.

Akademik hayatta da bireyler bu ve benzeri pek çok stresle başa çıkma gerekliliği duyabilmektedir. Ancak stres, her zaman çevresel faktörler sonucunda gelişmez. Mizaç özellikleri, düşünce şekli, geçmiş öğrenmeler de stres yaşamaya neden olabilir. Kaygılı, mükemmeliyetçi kişilik tipleri, özgüven eksikliği, düşük benlik saygısı, olumsuz düşünme eğilimi strese yol açabilir.

Dolayısıyla stres herkesin hayatında belirli derecelerde yer alsa da stres kaynakları ve yoğunlukları birbirinden farklıdır. Aynı şekilde herkesin strese vereceği tepkilerde birbirinden farklı olacaktır.

Akademik Hayatta Sıklıkla Karşılaşılabilecek Stres Kaynakları ve Stresle Başa Çıkma İhtiyacı

Yaşam Değişikliklerine ve Uyuma Dayalı Stresle Başa Çıkma İhtiyacı

Akademik hayat beraberinde yaşam alanı, çevre, sosyal destek ve ekonomik değişiklikleri getirebilmektedir. Üniversite eğitimiyle beraber bireyin yaşadığı şehir ve hatta ülke değişebilmektedir. Ülke ve şehir değişikliği bireyin ailesinden ve alışık olduğu yaşam alanından ayrılmasına neden olmaktadır. Aynı şekilde üniversiteye başlangıç demek Liseden mezun olmayı, alışılan arkadaşlık ilişkilerinden, öğretmenlerden de uzaklaşmayı getirmektedir.

Yoğun şekilde sınava hazırlanmanın ardından üniversitenin ilk yılıyla beraber çoğu öğrenci “şimdi ne yapacağım” diyebilmektedir. Öğrencilerin önünde büyük bir sınav hazırlığının kalmamış olması rehavete kapılmalarına neden olabilmektedir. Aynı şekilde üniversitenin ilk yılı yeni ortama, çevreye uyum sağlama, yeni kuralları benimseme yılıdır. Bu yıl ev arkadaşı edinme, yurt arkadaşı edinme, sınıf arkadaşı ve sosyal çevre kurma yılıdır.

Akademik başarıdan ziyade düzen kurma çabası bu yıl daha önemli hale gelmektedir. Aileye ve eski alışkanlıklara duyulan özlem de kişileri zorlayabilmektedir. Ekonomik değişkenler de üniversite eğitimiyle daha belirgin stres kaynağı haline gelebilir. Eğitim masrafı, konaklama, yeme-içme, ulaşım masrafları öğrencileri ve aileleri zorlayabilmektedir. Kimi öğrenciler için üniversite yılları eğitimin yanı sıra ekonomik kazanç ihtiyacı nedeniyle iş hayatının da başladığı bir dönemdir.

Çoğunlukla mesleğe yönelik olmayan maddi kazanç odaklı bu işlerle beraber akademik başarıyı sürdürmek kolay olmayabilir. Dolayısıyla okurken çalışmaya devam etmek de öğrenciler için stres kaynağı olabilmektedir. Tüm bunlar öğrencileri üniversite yıllarında akademik, sosyal ve maddi kazanım noktasında daha faal olmaya itmektedir. Artan yaşam temposuyla beraber gencin stres kaynakları da günbegün artış göstermektedir.

Üniversite aynı zamanda farklı kültürlerden, inanç ve ideolojilerden insanların bir araya geldiği bir yerdir. Burada arkadaşlık geliştirme sürece daha fazla deneme yanılma üzerine kuruludur. Beklentiyi karşılamayan arkadaşlıklar ya da kendine uygun arkadaşlık geliştirememek de stres nedenidir. Aileye özlem duymak, onlarla eskisi gibi bir arada olamamak da streslidir.

Özelliklede ailede hasta ya da bakıma muhtaç birileri varsa duyulan stres daha da artmaktadır. Çevreye uyum sağlama, stresle başa çıkma veya merak kaynaklı sigara, alkol, madde kullanımına yönelim artabilmektedir.

Akademik Beklentiler, Performans ve Hayal Kırıklığına Dayalı Stresle Başa Çıkma İhtiyacı

Hatalı alan, bölüm, meslek seçimi de stres nedenidir. Dersler ilerledikçe ve beklediğini bulamadıkça bireylerin stresi daha da artabilmektedir. Tüm bunların yanı sıra üniversitenin özellikle ilk yılları zaman yönetiminin zayıf olduğu yıllar olabilmektedir. Üniversite sınavının atlatılmış olması ve mezuniyete daha uzun zaman olması nedeniyle zaman baskısı hissedilmemektedir.

Bu nedenle sürekli ertelenen işler, ödevler, sınavlarda başarısızlığa, ödev teslim tarihlerine yetişmekte zorlanmaya neden olur. Bir süre sonra alışkanlık haline gelen erteleme ve biriktirme davranışı nedeniyle önemli tarihlerde stres yaşanır. Önlem alınmadığında ve başarısız sonuçlar elde edildiğinde stres kaygıya dönüşmeye başlayabilir. Erteleme davranışı ve zamanı iyi yönetememe nedeniyle bireyin akademik, sosyal, kişisel yaşamına yeterli zaman kalmaz.

Sosyal yaşama, aktivitelere ve arkadaşlıklara yeterli zaman ayırılamadığında sosyal ilişkileri de giderek zayıflayabilir. Kişisel yaşama zaman ayırılamadığında birey yeterince dinlenemez; uyku, beslenme bozulabilir, kişi yeterince deşarj olamaz. Dolayısıyla tölare edilebilecek ufak problemler dahi stresle başa çıkma zorluğu oluşturabilir. Akademik başarı elde etmekte üniversitede lise eğitimine oranla daha zor olabilmektedir.

Farklı şehirlerden hatta ülkelerden aynı hedefle aynı bölümü seçmiş öğrenciler arasında daha yoğun rekabet olabilmektedir. Akademisyenlerle lisedeki öğretmenlerde birbirinden farklıdır. Ders anlatımından, puanlama, sınavların değerlendirilmesi ve akademisyenlerin beklentilerine kadar pek çok şey Lisedeki gibi değildir.

Dolayısıyla öğrenciler derslere, puanlama sistemine ve akademisyenlerin eğitim tarzına da alışmaya çalışmakta ve stres yaşamaktadır. Öğrenci Lisede elde ettiği başarıyı burada sürdüremez veya kendisinden beklediği performansı gösteremezse de stres duyacaktır.

Başarı noktasında performansının diğerlerince beğenilmemesi, fikirlerin eleştirilmesi bireyin öne çıkmasını engelleyebilmekte, özgüven düşebilmektedir. Üniversitenin sonuna yaklaşıldığında akademisyenlerden referans mektubu alma, tez hazırlama, tez sunma ve stajlar stres kaynağı olabilmektedir. Mezuniyet sonrasıyla ilgili belirsizlikler de strese yol açmaktadır. İş bulabilecek miyim? Geçimimi sağlayabilecek miyim? Mesleğimde mutlu ve başarılı olabilecek miyim? Bireyin kaygı duymasına neden olan faktörlerdir.

Bu dönemde yaşam alanına yönelik belirsizlikler de açığa çıkmaktadır. Üniversite sonrası pek çok öğrenci yetersiz iş olanağı nedeniyle aile yanına geri dönememektedir. İş bulabilecekleri büyük şehirlere yerleşmek durumunda kalmaktadırlar. Bu da beraberinde daha güçlü bir gelecek kaygısı getirmektedir. Öğrencilik rolünden sıyrılıp yetişkin rolünü üstlenmek birey için ayrı bir stres yaratabilmektedir.

İş bulma süreci, mülakatlara hazırlanmak da ayrı bir stres kaynağıdır. Bu süreçte güçlü yönlerin vurgulanması, zayıf yönlerin kontrol altında tutulması, iş verenin dikkatini çekebilmek gerekir. İşe kabul sonrasında da stres kaynakları devam etmektedir.

Yeni bir ortama uyum sağlama, kendini tanıtma, grup içerisinde performans gösterme stres kaynakları olabilmektedir. Aynı zamanda iş hayatında akademik ya da sosyal hayata kıyasla diğerlerinin töleransı daha düşük olacaktır.

Akademik Hayatta Stresle Başa Çıkma Önerileri

Stresle başa çıkma becerisi geliştirebilmek için öncelikle kendinize dönüp stres kaynaklarınızı değerlendirmelisiniz. Sizi en çok strese sokan ne? Ne yapmaya hazırlanırken, yaparken ya da yaptıktan sonra stres duyuyorsunuz? Bunu bulabilmek için Lazarus’un stresle başa çıkma modelinden destek alabilirsiniz.

Lazarus’un Modeline Göre Stres Yaşadığınızda Şu 3 Sorunun Cevabını Arayın

Stres ve kaygı uyandıran bir durumda kendinize şu 3 soruyu sormanız kontrolün hala sizde olduğunu, rahatsızlık veren duygu ve düşünce ile başa çıkabileceğinizi size hatırlatacak.

  1. Şu an ne oluyor? (Bu bir olay ya da bir düşünce, duygu, dürtü olabilir)
  2. Bu olan benim için tehlikeli mi?
  3. Peki bununla başa çıkabilir miyim?

Birinci soruda kişi olayı kendi algılayışına göre ele almalıdır. İkinci soruda bu olayın kendisi için tehlikeli olup olmadığını değerlendirmelidir. Üçüncü soruda ise tehlike söz konusu ise başa çıkmak için sahip olduğu kaynakları değerlendirmelidir.

Burada sahip olunan fiziksel (bireyin sağlığı, enerjisi ve dayanma gücü vb.), sosyal (somut ve duygusal destek), psikolojik (inançlar, problem çözme becerileri, benlik saygısı, ahlaki değerler vb.) ve maddi (para, aletler vb.) başa çıkma kaynakları değerlendirilmelidir.

1.      Şu an ne oluyor?

  • Yeni bir ortama giriyorum. Sevdiğim arkadaşlarımdan, ailemden ayrılıyorum. Başarılı olup olamayacağımı bilmiyorum ve geleceğimi belirsiz buluyorum. Tüm bunlar strese girmeme neden oluyor ve stresle başa çıkma zorluğu yaşıyorum.

2.      Bu benim için tehlikeli mi?

  • Bu benim için önemli bir yaşam dönemi. Yetişkinliğe hazırlanıyorum. Yeni rollerimi başarıyla kazanmam gerekiyor. Ailemin aklı bende kalmamalı ve ben de onların desteği olmadan kendi ayaklarım üzerinde durabilmeyi öğrenmeliyim. Yeni arkadaşlar edinmeli, sosyal açıdan olduğu kadar akademik anlamda da başarımı sürdürmeliyim. Tüm bu süreç beni korkutuyor.

Altından kalkamamaktan, başarısız olmaktan ve yalnız kalmaktan endişe ediyorum. Bu korkularım stresle başa çıkma noktasında beni zorluyor.

3.      Bu duygu, düşünce ve kaygılarla başa çıkmak için ne yapabilirim?

  • Kendime çok yükleniyor ve başarısız olacağımı düşünüyorum ama bir yandan da geçmiş yaşam dönemlerime bakıyorum. Liseye başlangıçta benim için benzer korkuları barındırıyordu. Ancak kısa sürede arkadaşlıklar kurdum, derslerimde başarılı oldum. Sosyal becerilerime güvenmeliyim. Akademik olarak başarılı biriyim ve bu bölüme bu başarım sayesinde girdim. Dolayısıyla diğerlerinden eksik ya da geride değilim.

Sosyal desteğim şu an için burada olmasa da yeni insanlarla tanışana kadar ailemle, eski arkadaşlarımla görüşmeye devam edebilirim. Sosyal medya, telefon ve internet aracılığı ile onları daha çok yanımda hissedebilirim. Sosyalleşmek için kulüplere, sosyal aktivitelere dahil olabilirim. Arkadaşlık edinene kadar vaktimi derslere yoğunlaşarak geçirebilirim. Ders çalışma tekniğimi gözden geçirebilir, daha iyi nasıl çalışabileceğimi öğrenebilirim.

Zamanı verimli kullanma teknikleri öğrenebilirim. Stresle başa çıkma tekniklerini uygulayabilir ve meditasyon, nefes egzersizi çalışmaları yapabilirim.

Stresle Başa Çıkma Önerileri Olarak Bunları da Yapabilirsiniz

Stresle başa çıkma söz konusu olduğunda psikolojik sağlamlık, fiziksel iyi oluş ve özgüven oldukça önemlidir. Aynı şekilde sosyal desteğin varlığı da önemli bir başa çıkma kaynağıdır.

Mindfulness yani bilinçli farkındalık çalışmaları da yine stresle başa çıkmayı kolaylaştırmaktadır. Mindfulness bakış açınızı ve becerinizi geliştirebilir, basit günlük uygulamalarla stresinizi yönetebilirsiniz. Mindfulness: Bilinçli Farkındalık Nedir? ve Mindfulness: Bilinçli Farkındalık ile Kariyerinizde Başarı Elde Edebilirsiniz yazılarımız sizin için faydalı olabilir.

Zaman yönetimi eksikliği de zaman baskısı nedeniyle strese yol açabilmektedir. Stresle başa çıkma becerinizi geliştirmek için zaman yönetimi tekniklerini öğrenebilirsiniz. Zaman Baskısı Yaşamamak İçin Etkili Zaman Yönetimi Teknikleri yazımızdan faydalanabilirsiniz.

Belirsizlikler de stres yaratan durumlardır. Geleceğinizle ilgili stres yaratan belirsiz durumları netleştirmek için bilgi toplamaya çalışabilirsiniz. Geleceğin size getirebileceği olumlu ve olumsuz durumları tespit ederek kendinizi olası koşullara hazırlayabilirsiniz.

Gerçekdışı beklentiler edinmek de stres yaşatabilmektedir. Bu beklentiler kimi zaman mükemmeliyetçi yönümüzün kimi zaman ise çevremizin empoze ettiklerinin sonucu olabilir. Ancak gerçekdışı beklentiler kişinin sınırlarını gereğinden fazla zorlamasına neden olacaktır. Çoğu zamanda ulaşılamayan hedefler bireyin özsaygısını ve özgüvenini düşürecektir. Beklentiler performans ve potansiyelle uyumlu olmalıdır.

Başkalarını değil kendinizi memnun etmeye odaklanın. Diğerlerinin beklentilerini değil kendi beklentilerinizi gerçekleştirmeye çalışın.  Her zaman daha iyi ve daha kötüsünün bulunduğunu hatırlayın. Sürekli gelişmeye çalışmakla birlikte sınırlarınızın farkına varın ve onları kabul edin. Kendiniz için gerçekçi hedefler koyun. Başarınızı kendi kişisel gelişiminiz içinde değerlendirin.

Negatif enerjinizi boşaltmak, deşarj olmak ve daha iyi hissetmek için ilgi ve beceri alanlarınıza hitap eden hobiler edinin. Yeterince dinlenin, egzersiz yapın ve iyi beslenin. Tüm önerilerimize rağmen akademik hayatta stresle başa çıkma zorluğu yaşarsanız bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Motivasyon eksikliği bir işi yapmaya yönelik yeterli istek, ilgi, heves ve coşkunun olmaması durumudur. Yetersiz motivasyon başarıyı ve üretkenliği engelleyen en büyük etkenlerden biridir. Kariyerinde başarı elde etmek isteyen her yaştan bireyin performans gösterebilmesi için motivasyona ihtiyacı vardır. Harekete geçmek için ihtiyaç duyulan içsel güç ve motivasyona ancak doğru adımlar uygulanarak sahip olunabilir.

Motivasyon eksikliği ile başa çıkabilmek için ilk önce motivasyonu düşüren faktörler öğrenilmelidir. Düşük motivasyon nedenleri tespit edildiğinde motivasyonu olumsuz etkileyen faktörlerle baş etmek kolaylaşacaktır. Hedefsizlik veya yanlış hedefe yönelmek, özgüven eksikliği, zamanı verimli kullanamamak, fazla iş üstlenmek, işleri ertelemek motivasyon kaybına yol açmaktadır. Ayrıca performansımıza ve potansiyelimize yönelik olumsuz duygu ve düşüncelerimiz, kendimizi daha iyisine layık görmememiz de motivasyonumuzu zedelemektedir.

Yazımızın devamında motivasyon düşüklüğüne neden olan etkenleri paylaşacağız. Motivasyon Eksikliği nedenlerini öğrendikten sonra Sınava Hazırlanırken Motivasyon Artırma Teknikleri yazımızı da okuyabilirsiniz.

Hedef Belirleyememe ya da Yanlış Hedef Belirleme Motivasyon Eksikliği Nedeni

Bireyin beklentileriyle, hayalleriyle uyumlu, karakteriyle örtüşen, ilgi, beceri alanlarına hitap eden hedefinin olması motivasyonunu artıracaktır. Hedef belirlerken kendi seçimimizi yapabiliyor olmamız, hayatımızla ilgili karar mekanizmasını elimizde tutmamız önemli. Bir hedef kişinin kendisiyle ne kadar örtüşürse o hedefe ulaşma arzusu o kadar yüksek olacaktır. Bu sayede hedefe giden yolda karşılaşılacak engelleri aşmak, yorgunlukla baş etmek ise daha kolay olacaktır.

Bu nedenle doğru hedef belirlemek motivasyon için oldukça önemlidir. Ancak doğru hedef belirlemekle herhangi bir hedef belirlemek aynı şey değildir. “Üniversite okumayı istemek” bir hedeftir. Ancak bu hedef kişi için yeterli motivasyonu taşımamaktadır. Yeterince yapılandırılmamış bir hedef ise en ufak bir olumsuzlukta motivasyon eksikliği kaynağı olacaktır.

Eşyaları, yapıları 3 boyutlu hayal edebilen, çizime, tasarıma ve yaratıcılığa yatkınlığı olan bir öğrenci düşünelim. Bu öğrencimiz gezip gördüğü yerleri, yürüdüğü sokakları, çevresindeki mimariyi inceleyerek, sorgulayıp, yorumlayarak değerlendirebiliyor olsun. Ölçeklendirme becerisi de olsun. Bu öğrencimiz için mimarlık onunla örtüşen bir meslek alternatifi olacaktır. Bu öğrencinin kariyerinde başarılı olması için mimarlık hedefinin üniversite boyutunu da planlayabilmesi gerekir.

Yapacağı araştırmalar sonucunda akademik başarısı, potansiyeli ve performansı ile uyumlu bir üniversite seçimi yapılabilir. Örneğin bu öğrencimiz İstanbul Teknik Üniversitesinde mimarlık fakültesini hedefleyebilir. İTÜ mimarlık fakültesinin geçmiş yıllardaki tavan ve taban puanlarına bakmak öğrencinin sınava hazırlık planını belirleyecektir. Yine seçilen hedefin daha ulaşılabilir olması için ana hedefe benzer nitelikte alternatifler belirlemekte önemlidir.

Örneğin; İTÜ birinci hedefi olan bir öğrenci İstanbul’da Mimar Sinan Üniversitesini ve ODTÜ’yü hedef listesine katabilir. Aynı zamanda büyük hedefe ulaşabilmek için yapılandırılmış daha küçük hedefler de belirlemek gerekecektir. Ders planı hazırlamak, çalışma sürelerini ve molaları planlamak, motivasyon ödülleri belirlemek gibi. Bu kapsamda hazırlanmış kısa ve uzun vadeli yapılandırılmış hedefler bireyin kariyerinde başarılı olmasına destek olacaktır.

Yoğun Kaygı, Stres ve Olumsuz Düşünceler Motivasyon Eksikliğine Neden Oluyor

Yapılacak işe yönelik duyulan yoğun kaygı, stres ya da iş ve işe yönelik konularla ilgili olumsuz düşünceler motivasyon eksikliği yaratabilir. Olumsuz duygu ve düşünceler strese ve biraz daha ilerlediğinde kaygıya yol açabilmektedir. “Sınava hazırlanmak çok zor”, “Sınav süresi çok kısa.”, “Sorular çok uzun.”, “Rekabet çok fazla.”, “Yeterince iyi değilim.”, “Başarılı olamayacağım.” Gibi negatif düşünceler ve önyargılar motivasyon düşüklüğüne neden olmaktadır.

Bireyin yeterince motive olabilmesi için stres ve kaygı ile başa çıkması gerekir. Ayrıca motivasyon için olumsuz duygu ve düşünceler olumlu veya objektif duygu ve düşüncelerle değiştirilebilmelidir. Sınav Kaygısı Gençlerde Neden Oluşuyor? Ve Sınav Kaygısı Sınav Başarısı İçin Faydalı Hale Nasıl Getirilir? yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Potansiyelin Üstünde Sorumluluk Almak Motivasyon Eksikliği Yaratıyor

Bazen rollerimiz veya içinde bulunduğumuz koşullar gereği kapasitemizin üzerinde iş yüklenmek zorunda kalabiliriz. Örneğin; Öğrencilikte bir hafta içerisinde her gün birden fazla sınava hazırlanmak zorlayıcıdır. İş hayatında birbirinden önemli üç projede aynı dönemde rol almak zorlayıcı olabilir. Öğrencilikle beraber iş hayatını sürdürmek, bir kursa katılmak ve bu yoğunlukta sosyal hayattan da ödün vermemek yıpratıcı olabilir.

Bu örnekler kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Derslerine düzenli çalışan, günden güne tekrar yapan bir öğrenci için yoğun sınav haftası zorlayıcı olmayabilir. Burada önemli olan üstlendiğiniz işlerin zamanınızı, performansınızı ve potansiyelinizi göz önünde bulundurduğunuzda gerçekleştirilebilir olmasıdır. Gerçekleştirilebilir olmayan miktarda işi aynı anda üstlenmeniz yoğun stres yaşamanıza neden olacaktır. Zaman baskısı ve yorgunluk dolayısıyla motivasyon eksikliği yaratacaktır.

Burada sorumluluğunu üstlendiğiniz işler yapabileceğiniz düzeyde değilse zaman planlaması yapmanız faydalı olabilir. Başkalarına yönlendirebileceğiniz sorumluluklarınızı paylaşabilirsiniz. Öncelik sırasına koymak, zamanı yönetmek ve mümkünse ön hazırlık yapmak faydalı olacaktır. Örneğin sınav haftanız belliyse çok daha erken tarihte hazırlanmaya başlamanız aynı döneme denk gelecek işleriniz olduğunda duyacağınız baskıyı azaltacaktır.

Verimsiz Zaman Yönetimi Motivasyon Eksikliği Nedenleri Arasında

Zaman yönetimi eksikliği görev ve sorumluluklarımızı yetiştirmekte zorlanmamıza neden olur. Biriken, teslim tarihi yaklaşan işlerimiz zaman baskısıyla beraber performans kaygısını da yaratır. Zamanı verimli yönetememek keyif aldığımız aktivitelere, sosyal yaşama ve bireysel ihtiyaçlarımıza zaman ayıramamamıza neden olur. Dolayısıyla günün stresini atamaz, yeterince dinlenemez ve deşarj olamayız. Oysa verimli çalışabilmek ve üretebilmek için motive olabilmemiz gerekir.

Motivasyon için ise birlikte vakit geçirmekten keyif aldığımız kişilere ve aktivitelere zaman ayırmak gerekir. Sadece ders veya iş odaklı çalışmak, dinlenmeye, eğlenmeye ve kendimize zaman ayırmamak motivasyon eksikliği nedenidir. Konuyla ilgili Zaman Baskısı Yaşamamak İçin Etkili Zaman Yönetimi Teknikleri yazımızdan faydalanabilirsiniz.

Özgüven Eksikliği Önemli Bir Motivasyon Eksikliği Kaynağı

Kişinin sosyal ilişkileri, akademik başarısı, kariyer gelişimi, hatta kariyerinin belirlenmesi özgüven ile doğrudan ilintilidir. Özgüven eksikliği yaşayan bireyler sahip olduğu özelliklerin yeterliliğine karşı güven duymayan bireylerdir. Özgüveni düşük bir birey mevcut potansiyellerini sergilemekten çekinir. Sosyal yaşam içerisinde kendini ifade etmekte zorlanır, utangaçlık ve çekingenlik belirtileri gösterebilirler. Yoğun şekilde eleştirilme ya da beğenilmeme kaygısı duyabilir.

Potansiyeline ve performansına yönelik inancı düşük ve olumsuzdur. Bu noktada özgüven eksikliğinin potansiyelimizi keşfetme ve geliştirme açısından engelleyici bir güce sahip olduğunu görebiliriz. Dolayısıyla özgüven eksikliği ile motivasyon eksikliği ilintilidir. Başarılı olmak için özgüven eksikliği ortadan kaldırmak ve özgüveni yeniden yapılandırmak gerekir. Motivasyon, özgüven geliştikçe doğru orantılı şekilde artacaktır.

Ancak özgüven eksikliği motivasyonu zedeleyen bir faktör olsa da motivasyon üzerindeki etkisi diğer faktörlerle ilişkilidir. Buraya kadar bahsettiğimiz faktörler iyileştirilmedikçe özgüven tek başına motivasyonu artırmak için yeterli değildir. Kariyer Seçmeden Önce Özgüven Eksikliği ile Mücadele! ve Okul Başarısı İçin Özgüven Nasıl Geliştirilir? Yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Önceleyememe ve Erteleme Alışkanlığı Nedeniyle Motivasyon Eksikliği Gelişiyor

Eisenhower Matris Tekniği ile İşlerinizi Öncelik Sırasına Koyun

Önceleyememe problemi, üzerimizdeki işleri aciliyet ve önemine göre öncelik sırasına koyamama durumudur. Günümüzü ve işlerimizi planlarken zamanımızın büyük çoğunluğunu çoğu kez acil olmayan ve önemsiz işlerle geçiririz. Gün sonuna geldiğimizde pek çoğumuz zamanı yetiştirememekten veya günü verimsiz geçirmekten yakınırız. Geriye dönüp baktığımızda ise gün boyu elle tutulur bir iş yapmamış ve neredeyse hiçbir işimizi de tamamlayamamış oluruz.

İşte bu durum iş planımızı önceleyemediğimizin bir göstergesidir. İşlerinizi önem sırasına göre planlarken kullanabileceğiniz etkili bir zaman yönetimi önerimiz olacak. Etkili zaman yönetimi tekniklerinden kullanması pratik ve keyifli bir yöntem olan Eisenhower Matris tekniğini denemelisiniz. Bu teknik ABD eski başkanı Dwight D. Eisenhower tarafından geliştirilmiştir. Tekniğe göre yapılacak işlerin aciliyet ve önemini belirlemek için 4 çeyreğe bölünmüş bir koordinat çizilir.

Yapılması gereken işler kendi içerisinde acil olmayan- önemsiz işler, acil ama önemsiz işler, acil olmayan önemli işler, acil ve önemli işler olarak kategorize edilir ve öncelik sırasına konur.

Erteleme Alışkanlığından Kurtulmak için Eat The Frog Tekniğini Kullanabilirsiniz

Bir diğer önemli motivasyon eksikliği sebebi ise görev ve sorumlulukların sık sık ertelenmesidir. Ertelenen işler birikime neden olur, işler biriktiğinde zaman baskısı artar ve stres açığa çıkar. Biriken işlerin kalan vakitte yetiştirilemeyeceğine yönelik olumsuz düşünceler kaygıyı artırır. Sonuç olarak işi yapmaya yönelik motivasyon düşer. Ertelenen işler kendi içerisinde de yapmaya yönelik yeterli motivasyona sahip olmadığımız işlerdir.

Yani erteleme alışkanlığının altında yatan neden de motivasyon eksikliğidir. Ancak her zaman görev ve sorumluluklarımızdan keyif almamız ve yapmak için motive olmamız mümkün olamaz. Motivasyon düşüklüğü görev ve sorumluluklarınızı ihmal etmenizi ya da geciktirmenizi haklı çıkarmayacaktır. Gözünüzde büyüyen, yapmak istemediğiniz ama yapmak durumunda olduğunuz işler için de güzel bir önerimiz olacak.

“Eat the frog”  tekniği tam bu noktada motive olamasanız dahi işlerinizi biriktirmeden halletmenize yardımcı oluyor. Bu tekniğin gelişmesinde Mark Twain’in şu sözü ilham oluyor: “If it’s your job to eat a frog, it’s best to do it first thing in the morning. And If it’s your job to eat two frogs, it’s best to eat the biggest one first.”

Yani, “Eğer işin bir kurbağa yemek ise, onu sabah ilk iş olarak yapmak en iyisidir. Eğer işin iki kurbağa yemekse, en büyük olanı önce yemek en iyisidir.” Brian Tracy, bu sözden yola çıkarak ertele alışkanlığını gidermek üzere etkili zaman yönetimi tekniği geliştiriyor ve “O Kurbağayı Ye” kitabını yazıyor.

Motivasyon Eksikliği İhmal Edildiğinde Akademik ve Mesleki Doyum Azalıyor

Motivasyon eksikliği ihmal edildiğinde akademik hayat, sosyal ilişkiler, kişisel yaşam ve kariyer olumsuz etkileniyor. Performans harcanan işlerin düşük motivasyonla yapılması alınan keyfi ve dolayısıyla doyumu da olumsuz etkiliyor. Doyum alınamayan görev ve sorumluluklar sonucunda bireyi ya da diğerlerini memnun etmeyen sonuçlar açığa çıkıyor. Dolayısıyla verim alabilmek, keyifle üretmek, karşılaşılan zorlukların üstesinden daha kolay gelebilmek için motive olmak gerekiyor.

Motivasyonu sağlamak çoğunlukla motivasyon eksikliğine neden olan faktörler iyileştirildiğinde kendiliğinden gelişiyor. Ancak kimi zaman motivasyon eksikliğine neden olan faktörleri tespit etmek zorlaşabiliyor. Üzerimizdeki zaman baskısı, kaygılar, geçmiş deneyimler ve inançlar farkındalığımızı etkiliyor. Bu noktada profesyonel destek almak motivasyon eksikliği nedenlerinin çok daha kolay tespit edilmesini sağlıyor. Motivasyon kırıcılarla başa çıkmak ve özellikle kariyeri olabildiğince erken planlamak akademik ve mesleki başarıyı artırıyor.

Aba psikoloji ailesi olarak uzman kadromuzla danışanlarımızın kariyer gelişimini olumsuz etkileyen faktörleri özenle ele alıyoruz. Danışanlarımızın kariyer gelişimleri için güçlü yönlerini destekliyoruz. Uyguladığımız IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek ve kişilik testleriyle çocuk, genç ve yetişkin danışanlarımızın potansiyellerini keşfediyoruz. Kullandığımız psikolojik yöntemlerle danışanlarımızı daha iyi akademik sonuçlar alabilecekleri şekilde yönlendiriyoruz. Danışanlarımızın motivasyon eksikliği nedenlerini tespit ederek gideriyor, hedefledikleri performansa ulaşmalarını destekliyoruz.

Read More

Yurtdışı üniversite eğitimi almak istiyorsanız Türkiye’deki üniversiteye giriş sınavından farklı sınavlara girmeniz gerekir. Bu sınavlar sayesinde uluslararası geçerliliğe sahip bir değerlendirmeyle, akademik bilginizi diğer ülkelerdeki okullara kanıtlayabilirsiniz. Dolayısıyla Yurtdışı üniversite eğitimi isteyen öğrencilerin sınav yükü artmaktadır.  Yurtdışında Lisans Eğitimi Almak için Hangi Sınavlara Girmelisiniz? Yazısını sınavlarla ilgili bilgi almak için okuyabilirsiniz.

Hem yurtiçi hem yurtdışı sınav hazırlığı ve yurtdışı kriterler için uygunluk oluşturmak kolay değildir. Kimi yurtdışı eğitim veren üniversiteler sınav başarısı dışında kişisel gelişime de önem vermektedir. Öğrencinin çok yönlü olması, derece aldığı, ödüllendirildiği spor, sanat faaliyetlerinin veya projelerinin olması önemli olabilmektedir. Dolayısıyla yurtdışı üniversite eğitimi için sadece sınava hazırlanmak yeterli değildir.

Sınava hazırlığın yanı sıra kişisel gelişimi, ilgi ve beceri alanlarına yönelik faaliyetleri sürdürmek gereklidir. Tüm bu koşulları sağlamak kolay değildir. Yurtdışı eğitimin akademik boyutu kadar manevi, duygusal zorlukları da bulunmaktadır. Yurtdışı eğitimi tercih etmek gencin ailesinden fiziki olarak uzaklaşmasına, alıştığı kültüre, arkadaşlıklara ve rutinlere eğitim süresince ara vermesine neden olacaktır.

Psikolojik Hazırlık için Yurtdışı Üniversite Eğitimi Hayalinizi Belirgin Bir Hedefe Dönüştürün

Yurtdışı üniversite eğitimi almaya karar verdiyseniz, öncelikle kendiniz için en uygun mesleği seçmeniz gerekiyor. Mesleğinizi belirlediğinizde akademik eğitiminizi de bu mesleğe yönelik planlayabilirsiniz. Doğru mesleğin ilgileriniz, karakteriniz, beklentileriniz ve becerilerinizle uyumlu olması gerekiyor. Doğru meslek ve bölüm seçimi akademik hayatınızın ve kariyerinizin daha başarılı geçmesini sağlayacaktır.

Yurtdışı üniversite eğitimi isteyen öğrencilerin en büyük önceliği yurtdışında eğitim alabilmek olabiliyor. Ancak bilinçli ve başarılı bir hedef için stratejik planlama yapabilmek gerekiyor. Spesifik bir hedef belirlemekte zorlanıyor bu nedenle hedefinizi yurtdışında eğitim alma odaklı planlıyor olabilirsiniz. Karar verirken karakteristik özelliklerinizi, ilgi ve beceri alanlarınızı göz önünde bulundurmalısınız.

Ayrıca öğrenme stilinizi, bilgi birikiminizi, çalışma konularınızı ve çalışma hayatından beklentilerinizi de dikkate almalısınız. Mesleklerin geleceğini, geleceğin mesleklerini belirlemeniz de doğru seçim yapmanıza katkıda bulunacaktır. Seçim yaparken okulunuzdaki rehberlik biriminden mesleki yöneliminizle ilgili destek alabilirsiniz. Profesyonel kariyer danışmanlığı almanız da sağlıklı karar vermenizi destekleyecektir.

Mesleki alternatiflerinizi belirledikten sonra yurtdışında hangi üniversitelerde bu mesleklere yönelik eğitim alabileceğini araştırın. Mesleğin yurtiçi ve yurtdışı istihdam olanaklarına bakın. Hedef belirlemek motivasyonunuzu artıracak ve karşınıza çıkacak zorluklarda psikolojik sağlamlığınızı artıracaktır.

Aba psikoloji olarak konusunda uzmanlaşmış profesyonel kadromuzla yurtdışı kariyer danışmanlığınızı yapıyoruz.

Becerilerinize, ihtisas alanınıza uygun alternatifleri belirliyor ve en iyi üniversitelere yerleşmenize destek oluyoruz. İstekleriniz ve becerilerinizle uyumlu bu üniversitelerin kazanılmasında uzman kadromuz akademik anlamda da size destek oluyor.

Aba psikoloji ile yurtdışı kariyer danışmanlığı aldığınızda stratejik yetenek testi uygulamasıyla sizin için uygun meslek ve üniversiteleri belirliyoruz. Stratejik yetenek testi ile yapılan bu değerlendirmeler sonucunda gençler ilgi duydukları, beceri geliştirdikleri alana yönlendiriliyor. Detaylı bilgi için Yurtdışı Eğitim Danışmanlığı Nedir? Yazımızı da okuyabilirsiniz.

Yurtdışında Üniversite eğitimi için Hangi Ülkelere ve Okullara Başvuracağınızı Belirleyin

Mesleğinizi belirledikten sonra sıra ülke ve okul seçimine geliyor. Burada tercih için farklı ülkeler ve okullardan alternatifler çıkarmalısınız. Böylece kabul alma olasılığınız artacaktır. İyi bir psikolojik hazırlık akademik, sosyal, yaşamsal, ekonomik pek çok detayı planlayarak hazırlık yapmayı gerektirir.

Yurtdışı üniversite eğitimi için hazırlık yaparken ülke ve okul seçiminde farklı değişkenleri göz önünde bulundurmalısınız. İlk olarak, okuyacağınız bölümle ilgili öne çıkan okulları ve seçeceğiniz sektörün geliştiği ülkeleri belirlemelisiniz. Bunun yanı sıra ilginizi çeken okulların başvuru- kabul aşamasında dikkat ettiği kriterleri karşılıyor musunuz bakmalısınız. Kriterleri karşılamanızın dışında tercih edeceğiniz bölümün müfredatını öğrenmeniz ve eğitim kadrosunu araştırmanız önemli.

Okula yönelik araştırmaların dışında ülke ve yaşayacağınız şehre yönelik araştırma da yapmalısınız. Farklı coğrafyaların ikliminden, farklı ülke ve şehirlerdeki sektörel duruma kadar pek çok detay eğitiminizi etkileyecektir. Diğer taraftan Türkiye ile gideceğiniz ülke arasındaki mesafe de sizin için önemli olabilir. Her ülkenin ve okulun kendine has ücreti ve masrafı vardır. Bu maliyetleri ve burs koşullarını da değerlendirmeniz gerekiyor.

Yurtdışı Üniversite Eğitimi İyi Bir Bütçe Planı Gerektiriyor

Yurtdışı üniversite eğitimi için ayrılması gereken bütçeler ne yazık ki Türk öğrenciler için oldukça yüksektir. Dövizdeki artış ve para birimimizin mevcut değeri eğitim, ulaşım, konaklama, sağlık gibi giderlerin değerini yükseltmektedir. Bu nedenle yurtdışı eğitim öncesinde her öğrencinin ve ailenin iyi bir planlama yapması gerekmektedir. Bu planlama sürecinde hiç aklınızda olmayan ihtiyaçlar ve masraf kalemleri ile karşılaşabilirsiniz.

Yerleşeceğiniz üniversite ve bölüme göre de fiyat farklılıkları oluşabilir. Özellikle üniversitenin bulunduğu ülke veya şehir fiyat farklılığına neden olabilmektedir. Dolayısıyla yurtdışı eğitim fiyatları pek çok değişkene bağlı olarak belirlenmektedir. Profesyonel bir destek almak veya yurtdışı eğitim tecrübesi olan birinden rehberlik almak gerekir. Bu sayede yurtdışı tecrübenizde hayal kırıklığına uğrama olasılığınızı düşürecek psikolojik olarak da daha rahat hissedeceksiniz.

Ekonomik kaygılar yurtdışında yurtiçinde duyacağınızdan daha yoğun stres yaşamanıza neden olacaktır. Üstelik bütçe açığınızı hızlı kapatamazsanız eğitim hayatınız da riske girebilir. Önlem almak için gitmeden önce yurtdışında harcama yapmanızı gerektirecek tüm detayları çıkarıp olası aksilikleri de hesaba katarak bütçe çıkarmalısınız. Eğitimin maddi yükünü hafifletmek için yurtdışı eğitim, konaklama ve benzeri burs alternatiflerini araştırabilirsiniz.

Yurtdışında Üniversite Eğitim Bursları yazımızı da bilgi almak için okuyabilirsiniz.

Aynı şekilde eğitim alırken yurtdışında para kazanabileceğiniz iş imkanları varsa bunları da gitmeden araştırabilirsiniz. Ülkenizi sık ziyaret etmek istiyorsanız uçak biletlerini erken rezervasyonla indirimli alabilirsiniz. Konaklayacağınız yeri önceden araştırabilir, bütçenize uygun, beklentilerinizi karşılayacak, güvenli alternatifler belirleyebilirsiniz.

Yurtdışı Üniversite Eğitimi Almanın Avantajları

Yurtdışı üniversite eğitimi hem kariyer hem de kişisel gelişim açısından pek çok avantajı beraberinde getiriyor. Türkiye’den de mesleki hayata iyi şekilde hazırlamak isteyen çok sayıda öğrenci yurtdışında eğitim imkanlarından faydalanıyor. Dünyanın en prestijli üniversitelerinde eğitim almak için ciddi bir hazırlık süreci gerekiyor. Ancak yurtdışında eğitim almanın avantajları bu sürece zaman ve enerji harcamaya değer gözüküyor.

Yurtdışı Üniversite Eğitimi Yurtiçinde ve Yurtdışında İş Bulma Olasılığını Artırıyor

Globalleşmenin sonucu artık hepimiz dünya insanı haline geldik. Türkiye’de de artık her şeyi anlık takip edebiliyor, gelişmelere yönelik bilgileri herkesle birlikte öğrenebiliyoruz. Ülkemizde yurtdışı sermaye gün geçtikçe artıyor ve ülkemizdeki çok uluslu şirketlerde azımsanacak gibi değil. Dolayısıyla üniversite mezuniyetinin ardından çok uluslu bir şirkette iş bulabilmek için yurtdışı üniversite eğitimi avantaj sağlıyor.

Bu sayede sadece ülkemizdeki istihdam olanakları değil yurtdışında da iş bulma olasılığı artıyor. Bugün yurtdışı yaşam hayali olan bir bireyin yabancı dil bilgisi olsa dahi mesleğine yönelik yurtdışında iş fırsatı yakalaması kolay değil. Çalıştığı şirketin çok uluslu olması transfer olasılığını yükseltiyor. Ancak bu tabloda en şanslı grup eğitimini yurtdışında sürdürmüş bireyler oluyor.

Öğrenci değişim programı ile bir iki yıl yurtdışı tecrübesi edinmek dahi istihdam olasılığını artırıyor. Elbette bu kendi mesleğinizle alakalı iş bulmanız için sizi avantajlı duruma getiriyor. Yurtdışı yaşam hayali olan ama meslek grubunu önemsemeyen bir birey uzmanlık alanının dışında bir mesleğe geçiş yaparak da yurtdışına yerleşebiliyor.

Yurtdışında yaşamak, mesleğimi orada sürdürmek, kariyerimde başarılı olmak istiyorum diyenler için iyi bir hazırlık gerekiyor.

Yurtdışı Üniversite Eğitimi Anadil Düzeyinde Yeni Diller Öğrenmenizi Destekliyor

Yurtdışı üniversite eğitimi almak istihdam olasılığını artırdığı gibi anadil düzeyinde yabancı dil becerisi kazanmanızı sağlıyor. Anadilinizin kullanılmadığı bir ülkede hayatınızı sürdürebilmek, sosyalleşebilmek ve daha önemlisi üniversite eğitiminizi tamamlamak kolay değil. Dolayısıyla gün boyu o ülkenin diline ya da evrensel dil olan İngilizceye maruz kalacaksınız. Hem maruz kalmanız hem de konuşmanız bu yeni dili anadil seviyesine çıkarmanızı destekleyecek.

İngilizce eğitim alıyor ama İngilizce konuşulmayan bir ülkede yaşıyorsanız iki dil öğrenmeniz dahi mümkün olacaktır. Dünyanın İngilizce konuştuğu bir zamanda yaşadığımızı düşünürsek artık herkesin İngilizce bilmesi bekleniyor. Neredeyse tüm iş ilanları İngilizce yeterliliğini ön koşul koyuyor.

Dolayısıyla kariyerinizde fark yaratmanız için artık İngilizce dışında üçüncü, dördüncü dili de bilmeniz gerekiyor. Seçeceğiniz meslek farklı ülkelerle irtibat halinde olmayı gerektiriyorsa çok dilli olmak büyük avantaj sağlıyor.

Yurtdışı Üniversite Eğitimi Uluslararası Mesleki Deneyim Kazanmanızı Sağlıyor

Yurtdışı üniversite eğitimi almanız aynı zamanda yurtdışı staj ve iş deneyimi elde etmenizin de önünü açıyor. Eğitim sürecinde tecrübe kazanmak için staj yapabilir ve hatta geçiminize katkıda bulunmak için çalışabilirsiniz. Yurtdışında edineceğiniz iş tecrübesi ülke içerisinde referans edinmenizi sağlayacaktır. Referans dışında yurtiçinde ya da dışında iş bulma imkanınızda artacaktır.

Nerede olursa olsun iş verenler için akademik donanımın yanı sıra mesleki tecrübenin niteliği önem kazanmaktadır.

Yurtdışı Üniversite Eğitimi Yeni Kültürlerle Tanışmanızı Sağlayacak ve Uyum Becerinizi Geliştirecektir

Farklı bir ülkede eğitim fırsatı yakalamanız aynı zamanda çok kültürlü olmanızı da sağlayacaktır. Eğitim hayatınız süresince üniversitede farklı ülkelerden ve kültürlerden gelen öğrencilerle bir arada olacaksınız. Onların kültürlerini, iletişim şekillerini, sorunlara yaklaşım yöntemlerini, problemlerle nasıl başa çıktıklarını göreceksiniz.

Hoşgörü, farklılıklara saygılı olma, uyum sağlama becerilerinizi geliştireceksiniz. Yaşadığınız ülkenin kültürüne, yaşam tarzına ve farklılıklarına adapta olmanız ve uyum sağlamanız yönetici becerilerinizi geliştirecek. Farklılıklara uyum sağlamanız grup içerisinde çalışabilmenizi kolaylaştıracak, bir takımın parçası olabilmenizi sağlayacaktır.

Yurtdışı Üniversite Eğitimi için Aba Psikoloji ile Kariyerinizi Planlayarak Psikolojik Hazırlık Yapabilirsiniz

Aba psikoloji olarak yurtdışı üniversite eğitimi için danışanlarımıza bu işin mutfağında olan uzmanlarımızla destek veriyoruz. Kaliteli bir hizmet için özellikle üniversiteyi, akademik süreci ve tüm gelişmeleri çok yakından takip ediyoruz. Çalıştığımız alanlar itibariyle özellikle eğitim ve yüksek öğrenim eğitimi konusunda tüm aşamaların sistematiğini kurarak öğrencilerimize gereken her türlü desteği sağlıyoruz.

Eğitim, yüksek öğrenim ve özellikle de öğrencilerin kendi bireysel stratejik yetenek yönetimine bakarak değerlendirme yapıyoruz. Uyguladığımız test, envanter ve klinik değerlendirmelerle danışanlarımız için en doğru tercihleri belirliyoruz. Aba psikoloji olarak tüm bu hizmetleri sağlıyor ve danışanlarımıza tüm ihtiyaç konularıyla ilgili rehberlik ediyoruz.

Yurtdışı üniversite eğitimi için motivasyonu ve potansiyeli olan gençlerimizin hedeflerini gerçekleştirmelerine destek olmak istiyoruz. Yurtdışı eğitiminin doğru planlandığında kariyer gelişimine son derece önemli etkisi olduğunu tecrübelerimizle biliyoruz. Potansiyeli olan pek çok öğrenci yurtdışı eğitime yönelik sahip oldukları eksik, yanlış bilgilerle önyargı geliştirebilmektedir.  Önyargılar ise uluslararası anlamda başarı elde edebilecek nice gencin potansiyelinin gerisinde kalmasına neden olmaktadır.

Dolayısıyla Aba psikoloji olarak stratejik iş ortaklarımızla beraber sahip olduğumuz deneyimli kadroyla kariyer planınızda yanınızdayız.

Read More

Hedef belirlemek nereye, nasıl, ne zaman ve ne şekilde varmak istediğinizi belirlemenizi sağlar. Hedefsizlik nereye gideceğinizi bilmeden yola çıkmak gibidir. Zaman kaybına, kararsızlığa ve kolayca yoldan sapmaya neden olacaktır. Hedef belirlemek ise güzergahı belli olan, durakları, molaları ve varış noktası olan bir seyahat planı gibidir. Olası riskler hesaplanmış, yolculukta sürprizlerle karşılaşmamak için ön hazırlıklar yapılmıştır.

Bu güzergahın varacağı yer kadar varış süresi de bellidir. Büyük bir aksilik olmadıkça plan yaklaşık olarak programlandığı şekilde tamamlanabilecektir. Dolayısıyla iyi bir hedef ulaşılabilir, ölçülebilir, gerçekçi, potansiyelinizle uyumlu ve size ait olmalıdır. Yeterince iyi planlanmamış bir hedef yol boyunca fikir değiştirmeye, başka yollara sapmaya neden olacaktır. Buna karşılık yapılandırılmış bir hedefin gerçekleştirilme olasılığı çok daha yüksek olacaktır.

Hiçbir şey sadece kendiliğinden gerçekleşmez. Eğer bir şeyin gerçekleşmesini istiyorsanız bir hedefiniz olması, bir plan belirlemeniz, onun için çalışmanız ve iyi şeylerin olmasını umut etmeniz gerekir. (Lou Holtz)

Hedef Belirlemek Başarıyı Nasıl Etkiliyor

Hedef Belirlemek Daha Kolay Konsantre Olmanızı Sağlıyor

Hedef belirlemek; belirlediğiniz hedefe yönelik dikkatinizi vermenizi ve odaklanmanızı sağlar. Dolayısıyla hedefinize yoğunlaştığınızda dikkat dağıtıcı faktörlere karşı çok daha dirençli olabilirsiniz. Ayrıca iyi bir hedef dinamiklik yaratır, yüksek enerji potansiyeli oluşturur ve hayata heyecan katar. İyi bir hedef kişinin kendisine ait olandır.

Hedef belirlerken çevrenizden objektif değerlendirme alabilirsiniz; aileniz, öğretmenleriniz, iş arkadaşlarınız bu noktada size destek olabilir. Ya da bir profesyonelden de destek talep edebilirsiniz. Ancak desteğimiz her kim olursa olsun son noktada hedefi belirleyecek olan biz olmalıyız. Hedefin kişinin kendisi tarafından belirlenmesi aidiyet duygusunu destekleyecektir.

Bize ait olan soyut, somut her şey bizim için çok daha değerlidir. Dolayısıyla bize ait olan bir hedefi elde etmeye yönelik motivasyonumuz da daha fazla olacaktır.

Hedef Kişinin Kendisi Tarafından Belirlendiğinde Hedefe Ulaşmak Daha Kolay Oluyor

İyi bir hedef kişinin kendisi tarafından belirlendiği gibi kişinin kendisiyle de ilgili olmalıdır. Ailenin, öğretmenin, arkadaşların beklentileri, talepleri ile ya da popülerliğe göre hedef belirlemek doğru değildir. Bu durumda hedef yine size ait olmayacaktır. Hedef belirlerken karakterinizle, performans ve potansiyelinizle, beklentileriniz, ilgi ve becerilerinizle uyumlu bir hedefe yönelmelisiniz.

Hedefiniz ancak bu kriterler dikkate alınarak belirlendiğinde size ait ve sizin için doğru olacaktır. Net bir hedefiniz olmadığında ya da hedefiniz size ait olmadığında dikkatiniz kolayca dağılacaktır. Bu durumda hedefinizden vazgeçmeniz, ufak bir zorlukta olumsuz etkilenmeniz olağandır. Aynı şekilde hedefinizin net olmaması harekete geçmenizi engelleyecek, sıklıkla ertelemenize neden olacaktır.

Bir fırına girdiğinizde kasiyere ne ve ne kadar istediğinizi söylemediğiniz sürece kasiyer size yardımcı olamayacaktır. Hedefinizi bilmediğiniz sürece zihniniz de ne istediğini bilmeyen müşteri karşısındaki kasiyer durumundadır.

Size karar vermeniz için sıklıkla alternatifler üretebilir. Ancak sizden net bir cevap almadığı sürece diğer müşterilerle ilgilenecek sizinle ilgilenmeyi erteleyecektir. Tıpkı net bir hedefiniz olmadığı sürece zihninizin diğer işlerle ve dikkat dağıtıcılarla meşgul olacağı gibi.

Hedef Belirlemek Zaman Yönetimini Kolaylaştırıyor, Motivasyonu Artırıyor

Her işimizde olduğu gibi zamanı verimli kullanmak için de bizi harekete geçiren, motive eden bir amacımız, hedefimiz olmalıdır. Eğer henüz zamanınızı verimli kullanma ihtiyacı duymanızı sağlayacak bir hedefiniz yoksa kendinize kısa ve uzun vadeli hedefler belirlemelisiniz. Hedef belirlemek evinizdeki kişisel sorumluluklarınızla ilgili olabileceği gibi meslek hayatınız ya da eğitiminizle de ilgili olabilir.

Belirleyeceğiniz hedeflerin net olması ve belirsizlik taşımaması önemlidir. Zihninizde dağınık ve belirsiz halde duran bir hedef sizi motive etmekten çok dikkatinizi dağıtacak ve başlamadan pes etmenize neden olacaktır. Hedefinizi belirginleştirmek için uzun vadeli ve büyük hedefleri kısa vadeli ve daha küçük hedeflere bölebilirsiniz. Her alt hedefi de kendi içerisinde önem ve aciliyet sırasına göre gruplandırabilirsiniz.

İşlerimizin önem ve aciliyet derecesini belirlemek için kendinize şu soruları sorabilirsiniz;

  • Şu an bu işle uğraşmamın benim için önemi ne?
  • Bu işi farklı bir zamanda yapmak üzere ertelemek bana bir şey kaybettirir mi?
  • Bütün işlerimi göz önünde bulundurduğumda şu an bu işle uğraşıyor olmam önemli ve acil olduğu için mi kolay ve keyif aldığım için mi?

Başarılı Bir Hedef Belirlemek için Dikkat Edilmesi Gerekenler

Hedef Belirlerken İhtiyaçlarınızı da Belirlemelisiniz

Doğru hedef belirlemek için hedefe nasıl ulaşılacağı kadar ulaştıktan sonra elde edeceklerimizi de planlamamız gerekir. Kazanılacaklar kişi için ne kadar değerliyse hedefe ulaşmak için harcanacak efor da o kadar fazladır. Kimi için bu kazanç maddi kimi için ise manevi olabilir. Kazancın değerini belirleyen tamamen kişinin beklentisi ve ihtiyaçlarıdır.

Örneğin; yabancı dil kursuna başlamış birini düşünelim. Bu kişi bu kurs aracılığı ile yurtdışı eğitim fırsatlarını değerlendirmek istiyor olabilir. Dolayısıyla bu kurs, dil sınavında başarılı olmayı ve yabancı bir ülkede eğitim almayı kolaylaştırabilir. Bireyin yurtdışı eğitim hedefi ne kadar yüksekse bu kursa verilecek değer o kadar büyük olacaktır.

Yabancı dili günlük hayatında, mesleğinde veya sosyal yaşamında kullanmayan biri için İngilizce kursu ihtiyaç değildir. Dolayısıyla bu kursa katılmak kişi için yeterli motivasyonu sağlamayacaktır.

Bir hedef belirlediğinizde, hedefe ulaştığınızda kazanacaklarınızı bilmezseniz o hedefin peşinden gitmenizin bir anlamı kalmaz. Hedefinize ulaştığınızda elde edeceklerinizi belirlemeniz hedefe ulaşmak için güçlü nedenleriniz olmasını sağlayacaktır. Hedefinizin kazandıracakları motivasyonunuzu artırmıyorsa bu hedefin sizin için doğru bir hedef olmadığını bilmelisiniz.

Ulaşılabilir, Ölçülebilir ve Gerçekçi Bir Hedef Belirlemek Gerekiyor

Gerçekçi, ulaşılabilir ve ölçülebilir bir hedef belirlemek hedefi daha verimli hale getiriyor. Ulaşılabilir olmayan bir hedef, hedef olmaktan çok hayal niteliği taşıyor. 1 yıl içerisinde iyi bir şirkette yönetici olma hedefi yeni mezun biri için ulaşılabilir değildir. 3 haftada anadil düzeyinde yabancı dil konuşmak başlangıç düzeyde dil bilen biri için ulaşılabilir değildir.

Denemelerden çok düşük alan bir öğrencinin 1 haftalık çalışmayla denemeden full çıkarması mümkün değildir. Bunun yerine “önümüzdeki dönem tüm derslerden 1 er puan karne notumu artıracağım” ya da “bir sonraki denemede +20 net daha fazla yapacağım.” Daha erişilebilir bir hedef olacaktır.

“1 yıl içerisinde olabildiğince çok kitap okuyacağım.” Ölçülebilir bir hedef değildir. Bunun yerine 1 yıl içerisinde mesleğimle alakalı en az 15 akademik kitap okuyacağım.” Belirgin ve ölçülebilir bir hedeftir.

Gerçekçi bir hedef ise yine kişinin performansı ve potansiyeli ile uyumlu olmalıdır. Sözel zekaya sahip, sayısal notları düşük bir öğrencinin Tıp okuyacağını, cerrah olacağını söylemesi gerçekçi değildir.  SMART Hedef Metodu: Öğrenciler İçin Hedef Belirleme Tekniği yazımızdan doğru hedef belirlemek için bilgi alabilirsiniz.

Önem Sırasına Göre Hedef Belirlemek Gerekiyor

Kimi zaman aynı anda yoğunlaşmamız gereken birden fazla hedef olabiliyor. Bu tarz durumlar çoğunlukla ne seçeceğimizi bilmediğimizde ya da işlerimizi erteleyerek biriktirdiğimizde yaşanıyor. Aynı anda birden fazla önemli konuya yoğunlaşmak ise çoğu zaman mümkün olmuyor. Bu durumda da doğru bir hedef belirlemek için önem ve aciliyet sırasına göre bir dizilim yapmak gerekiyor. Önem ve aciliyet sıralaması gerektiğinde Eisenhower Matris tekniği oldukça etkili olabiliyor.

Bu teknik ABD eski başkanı Dwight D. Eisenhower tarafından geliştirilmiştir. Tekniğe göre yapılacak işlerin aciliyet ve önemini belirlemek için 4 çeyreğe bölünmüş bir koordinat çizilir. Yapılması gereken işler kendi içerisinde acil olmayan- önemsiz işler, acil ama önemsiz işler, acil olmayan önemli işler, acil ve önemli işler olarak kategorize edilir ve öncelik sırasına konur. Teknik hakkında detaylı bilgi almak için Zaman Baskısı Yaşamamak İçin Etkili Zaman Yönetimi Teknikleri yazımızdan faydalanabilirsiniz.

Büyük Hedefe Ulaşmak için Daha Küçük Hedefler Belirlemek Başarıyı Artırıyor

Asıl hedefinize ulaşmanız için önünüzde uzun süre olabilir. Süre uzadıkça rehavete kapılabilir, “daha çok zaman var” düşüncesiyle temponuzu düşünebilirsiniz. Bu nedenle rehavete kapılmayı önlemek, zamanı daha verimli kullanmak için daha küçük hedef belirlemek gerekiyor. Böylece büyük hedefe giden yolda gelişiminizi ve süreci takip edebileceğiniz kontrol noktalarınız olacaktır. 30 kilo fazlası olan ve bunu 1 yılda diyetisyen kontrolünde vermeyi hedefleyen birini düşünelim.

Kişinin motivasyonu yüksek; süresi belli olan, gerçekçi, ölçülebilir ve ulaşılabilir bir hedefi var. Ancak 1 yıl çok uzun bir süre ve motivasyonunu kaybetmekten endişe duyuyor olsun. Bu noktada diyetisyeninin hazırlayacağı bir gelişim takip planı hastanın kaygılarını dindirebilir. İlk haftalar hedeflenen kilo düşüşü, sonrasında aylık hedefler ve hedefe ulaştıkça elde edilecek ödüller planlanabilir.

Böylece motivasyon sürekliliği sağlanacak ve kişi gelişimini düzenli şekilde takip edebilecektir. Plandan uzaklaşıldığında ise tempo artırılarak program yakalanmaya çalışılacaktır. Aynı örnekleri akademik hayat veya kariyer odaklı da düşünebiliriz. Sınava hazırlanan bir öğrenci sınav tarihine kadar uygulayacağı bir gelişim takip planı çıkarabilir. Bu sayede öğrenci büyük hedefe ulaşmasını sağlayacak küçük hedefler belirleyebilir.

Günde kaç saat ders çalışılacağını, kaç soru çözüleceğini, haftalık toplam çalışma süresini belirlemek gibi. Ayda kaç kez deneme çözülecek, denemelerden minimum kaç puan alınacak belirlenebilir. Planlanan programın dışına çıkıldığında çalışma sürelerini artırmak, eksik konular için takviye destek almak sağlanabilir. Plana uygun gidildiğinde ya da planın önüne geçildiğinde motivasyon ödülleri verilebilir.

Aba Psikoloji’de Hedef Belirlemek için Stratejik Yetenek Yönetimini Kullanıyoruz

Aba psikoloji’de danışanlarımızın kariyer planını çıkarırken Stratejik yetenek yönetimini kullanıyoruz. Bu yöntem sayesinde bireylerin gelişim alanları çıkarılır ve gelişim süreçleri planlanır.  Kısa ve uzun vadeli hedefler belirlenir ve bu hedeflere en verimli şekilde nasıl ulaşılabileceğinin planları belirlenir. Tüm bu planlar çıkartılırken de kişilerin ulaşabilecekleri en iyi performansa ulaşmaları amaçlanır.

Stratejik yetenek yönetimi testinde başta WISC-V olmak üzere 8 farklı psikolojik test uygulanır. Bu testlerin sonucunda kişiye özel bir stratejik plan oluşturulur. Öğrencilerin sosyo – ekonomik ve kültürel çevrelerini de değerlendirilerek oluşturulan plan, 3, 6, 12 ve 24 aylık hedefleri ve öngörüleri kapsar. Aba Psikoloji’ de bireyin stratejik yetenek yönetim hedeflerini belirlemek için psikologlar ve eğitimciler birlikte çalışır.

Böylece katılımcı hakkındaki veriler hiçbir şeyi gözden kaçırmadan analiz edilir, tüme varım yöntemiyle hedefler belirlenir. Stratejik yetenek yönetimi testlerinin uygulanmasının ardından belirlenen hedeflere ulaşılması için bir yol haritası çizilir. Bireyin kişilik özelliklerine, ilgi alanlarına bilgi düzeyine, yeteneklerine uyacak şekilde bir planlama yapılır. Kariyer planı 3,6,12 ve 24 hedefleri ve öngörüleri kapsar.

Ancak bu süre içerisinde kişinin hedeflerinde değişiklik olursa planlar yeniden düzenlenir ve değişikliğe gidilebilir. Bu nedenle hedeflerin bölünerek 3, 6, 12, 24 aylık sürelerle planlanması daha sağlıklı sonuçlar vermektedir. Daha başarılı hedef belirlemek için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Sınav kaygısı, öğrenilen bilginin sınav sırasında doğru şekilde kullanımına ket vuran ve başarıyı olumsuz yönde etkileyen yoğun endişe halidir. Kaygının yoğunluğu kontrol altında tutulabildiğinde konsantrasyonu desteklemekte ve hatırlamayı kolaylaştırmaktadır. Kaygı aynı zamanda verimli yönetildiğinde zaman yönetimine de destek olmaktadır. Ancak kaygı yoğunlaşıp başarıyı olumsuz etkilemeye başladığında ve fizyolojik tepkilere yol açtığında kontrolden çıkmaktadır.

Sınava her yıl pek çok öğrenci katılmaktadır. Bilginin ölçülecek olması ve sınavların yılda bir kez yapılıyor olması sınav stresini yaratmaktadır. Bu stres sınava katılan herkesi etkilemektedir. Ancak duyulan kaygının yoğunlaşması, olumsuz duygu, düşünce ve tepkilerin gelişmesi herkeste görülen bir sonuç değildir. Sınav kaygısı gelişimini etkileyen kişiye özel spesifik nedenler olabilir. Ancak yoğun kaygı duyan bireylerin ortak özellikleri de bulunmaktadır.

Kişinin sınava yüklediği anlam, ailenin ve birey için önemli olan diğer kişilerin sınava yönelik beklentileri kaygıyı beslemektedir. Aynı zamanda sınavın kazandıracakları ve kaybettirecekleri de kaygının gelişimine etki etmektedir. Zamanı verimli kullanamama, yanlış alan ve meslek seçimi de sınav kaygısına yol açmaktadır. Sınava hazırlık sürecinde tek meşguliyetin akademik performans olması, aralıksız çalışma temposu da sınav kaygısını desteklemektedir.

Sınav Kaygısı Sınav Başarısı İçin Faydalı Hale Nasıl Getirilir? yazımızı da okuyabilirsiniz.

Ailenin Gerçekdışı Beklentileri Sınav Kaygısı Nedeni

Sınav kaygısı yaşayan çocukların büyük bir bölümünün ailesinde de sınava yönelik yoğun kaygısının olduğu görülüyor. Ailenin sınava yönelik kaygıları çocuklarına yaklaşımlarını, sözlü ve davranışsal motivasyon desteklerini etkiliyor. Kaygılı ailelerin çocukları sınavı “ölüm kalım” meselesi haline getiriyor ve kaybetmenin büyük yıkım olacağına inanıyorlar. Çocukların sınav kaygısından önce ebeveynlerin sınav kaygısı üzerine çalışıldığında çocuğun da sınav kaygısı düşmeye başlıyor.

Öyleyse aileler kendi kaygılarını fark etmeli ve mutlaka başa çıkmak için profesyonel destek talep etmeliler. Aileler çocuklarına iyi bir gelecek inşa edebilmek için tüm imkanlarını seferber etmektedir. “Bizden daha iyi koşullarda yaşasın, sıkıntı çekmesin” düşüncesi ile ailelerin çocuklarına yönelik beklentisi yükselmektedir. Her dönemin yaşam koşulları, eğitim olanakları ve herşeyden önce çocuğun kapasitesi ve motivasyonu farklılık gösterir.

Dolayısıyla aileler beklentilerini kendi öğrencilik yıllarına ve yaşam koşullarına göre değil çocuğun dünyasına göre belirlemelidir. Akademik olarak çok başarılı olmayan bir çocuğun sınavda derece yapmasını, deneme sonuçlarının çok üzerinde sınav başarısı kazanmasını beklememek gerekir. Bu süreçte aile beklentilerini çocuğun performansına ve potansiyeline göre belirlemezse sınav sonrası hayal kırıklığı yaşayacaktır. Aile çocuğun başarısına yönelik beklentisini sözlü olarak açıkça ifade etmeyebilir.

Ancak çocuk ve gençler için ailelerinin duygu beklentilerini kestirmek zor değildir. Çocuk başarabileceğinin çok üzerinde beklentileri olan ailesini mutlu etmeyi çok ister. Kendini başarı için zorlayabilir, ancak girişimleri başarısızlıkla sonuçlandıkça motivasyonu kırılır. Ailenin beklentisine yaklaşamayan çocuk sınava yönelik olumsuz duygu ve düşünceler geliştirir. Çocukta sınav kaygısı ailenin tutum ve beklentisi devam ederse bir süre sonra yoğunlaşır.

Her çocuğun kapasitesi ile uyumlu bir potansiyeli var. Bu potansiyel yeterli çalışmayla ortaya çıkartılabilir veya yetersiz çalışma ile potansiyelinin altında da kalabilir. Dolayısıyla aileler beklentilerini çocuğun kapasitesi, potansiyeli ve içinde bulunduğu koşullara göre belirlemelidir. Okulunun eğitim kalitesi, aile içi ilişkiler de çocuğun akademik başarısını belirleyecek faktörlerdir.

Sınav Kaygısı İle Baş Etmek İçin Anne ve Babalara Öneriler yazımız da sizin için faydalı olabilir.

Zaman Yönetimi Eksikliği Sınav Kaygısı Yaşatıyor

Zamanı verimli kullanabilmek sınava hazırlık sürecinde öğrencinin elini güçlendiren bir beceridir. Zaman yönetimi yapabilen çocuk veya genç derslere daha verimli çalışabilir. Aynı zamanda ders dışı faaliyetlere de vakit bulabilir. Zaman kullanımı verimsiz olduğunda ders çalışma süreleri uzamakta ve alınan verim azalmaktadır. Zihnen ve bedenen birey daha fazla yorgunluk hissetmekte, dikkat dağılmaktadır.

Zamanı yönetemeyen çocuk ve genç, sınava hazırlık sürecinde uyku sürelerinden ve mola ihtiyacından feragat ederek çalışabilmektedir. Oysa öğrenilen bilginin işlenebilmesi ve kalıcı hale gelmesi için çalışmak kadar dinlenmekte gereklidir. Özellikle kaliteli uyku öğrenmenin verimini artırmaktadır. Ayrıca yeterince dinlenmeyen, ders dışı faaliyetlere zaman ayıramayan öğrencinin sınava hazırlık temposu yükseldikçe motivasyonu düşecektir. Sınav kaygısı yaşamamak için zaman yönetimi becerisi geliştirilmelidir.

Bunun için kullanılabilecek methodlar ve dijital uygulamalar bulunmaktadır. Daha detaylı bilgi için Zaman Baskısı Yaşamamak İçin Etkili Zaman Yönetimi Teknikleri yazımızı da okuyabilirsiniz.

Yanlış Alan ve Meslek Seçimi Sınav Kaygısı Yaratıyor

Alan seçimi bireyin hangi mesleğe yöneleceğini büyük ölçüde belirlemektedir. Çünkü alan seçimi sonrası alınan ağırlıklı dersler farklılaşmaktadır. Bu farklılık alan sınırlamasını getirmekte ve alan seçimi sonrası bazı mesleklerin tercih edilebilme olasılığı kalmamaktadır. Bu nedenle alan seçimi yaparken büyük ölçüde seçilebilecek meslekler düşünülerek tercih yapılmalıdır. Ancak meslek seçimi de ciddi bir karar sürecidir.

Bireyin bir ömür boyu sürdüreceği mesleğini seçmesi bir anlık bir seçim olmamalıdır. Mesleki doyum elde edebilmek için seçim sürecinde bireyin karakterine, ilgi ve beceri alanlarına, bilgi birikimine uyan mesleklere yönelmesi gerekmektedir. Hatalı alan seçimi kişinin ders çalışma verimini, derslere olan ilgisini olumsuz etkileyecektir. İlgilenmediğiniz, sevmediğiniz bir alanda okumanız ve başarı elde etmeniz çok daha fazla efor harcamanızı gerektirir.

Motivasyonunuz dışsal etkenlerden çok kolay etkilenecek ve düşecektir. Yeniden motive olmanız ise çok daha zor hale gelecektir. Dolayısıyla ilgilerinizle uyuşmayan bir alana yönelik başarılı performans göstermeniz zorlaşacaktır. Bu durum bir süre sonra sınav kaygısı geliştirmenize neden olacaktır. Kaygı yaşamamak için mümkün olduğunca erken dönemde kariyerinizi planlamanız gerekir. Planlama yaparken karakterinizi, beklentileriniz, ilgi ve beceri alanlarınızı da göz önünde bulundurmalısınız.

Herkesin karakteri, ilgisi, becerisi, zeka alanı, kariyerden beklentisi farklıdır. Aynı aile içerisinde, anne-baba ve çocuklar arasında dahi çok büyük farklılıklar vardır. Bizleri özel ve biricik kılan da bu farklılıklardır. Dolayısıyla başkalarının öneri ve tecrübelerinden ziyade somut ve bilimsel kanıtlar eşliğinde tercih yapılmalıdır. Bunu sağlayan en iyi yöntem ise stratejik yetenek yönetimi ile yapılan kariyer planlamasıdır.

Stratejik Yetenek Yönetimi ile Lise’de Doğru Alan Seçimi Yapabilirsiniz ve Başarılı ve Mutlu Bir Kariyer İçin Alan Seçimi Yaparken Dikkat Edilmesi Gerekenler yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz. Kişilik Özelliklerine Göre Meslek Seçimi Yapmak yazımıza da bakabilirsiniz.

Sınav Kaygısı Gelecek Kaygısı ile İlişkili Olabilir

Sınav Kaygısı gelecek kaygısını tetikleyebildiği gibi gelecek kaygısı da sınav kaygısına yol açabilmektedir. Geleceğin belirsizliği, başarısız olma ihtimalinin getireceği olumsuz sonuçlar bireyin gelecek kaygısını beslemektedir. Sınavı kazanamazsam ne yapacağım? Okulu başarıyla tamamlayabilecek miyim? Sınavda başarısız olursam seçeceğim okul benim için iyi olacak mı? İş bulabilecek miyim? Ve benzeri kaygılar bireyin gelecek kaygısını temsil etmektedir.

Ekonomik zorluk yaşayan ailelerin çocuklarında ve mükemmeliyetçi ailelerde çocukların gelecek kaygısı daha yüksek olabilmektedir. Stratejik Yetenek Yönetimi ile Gelecek Kaygınızı Yenebilirsiniz yazımızı da okuyabilirsiniz.

Sınava Yönelik Olumsuz Duygu ve Düşünceler Sınav Kaygısı Yaratıyor

Öğrencilerin sınav kaygısı yaşıyor olmalarının en büyük nedeni gittikçe artan olumsuz düşüncelerinin gerçekliğine olan inançlarıdır. Öğrenciler değer verdikleri kişilerin kendilerinden çok fazla şey beklediğini fark ettiklerinde onları üzecek olmanın kaygısını duymaya başlıyor. Bu kaygıyı dindirebilmek için çevrelerine davranışsal ve sözlü mesajlar vererek aslında bekledikleri kadar iyi olmadığını göstermeye çalışıyor.

“Yeterince iyi değilim”, “sınavı kazanmak çok zor”, “çalışıyorum ama başarısız olacağım.” benzeri düşüncelerini dile getiriyor ve “benden bu kadar fazla şey beklemeyin” demeye uğraşıyor. Ancak bu beklentiyi düşürme çabası ile söylenen sözler zamanla öğrencilerin gerçek düşünceleri haline gelmeye başlıyor. Üstelik başarısız olunmuş bir deneme, tam olarak anlaşılmayan bir ders ya da hatırlanmakta zorlanan konular varsa olumsuz düşünceler iyiden iyiye pekişiyor.

Kişinin kendini rahatlatmak ve çevresindeki yoğun beklentiyi düşürmek için uyguladığı bu strateji zamanla gerçek kaygı haline geliyor, fiziksel belirtiler açığa çıkıyor ve sınav başarısı düşüyor. Öğrencilerde zaman içinde heyecan, huzursuzluk, terleme, çarpıntı, mide bulantısı, karın ağrısı görülmeye başlıyor. İştahta düşüş, yeme bozukluğu, uyku problemleri de eşlik edebiliyor.

Ders çalışmayı erteleme, özgüven eksikliği, dikkat dağınıklığı ve konsantre olmakta güçlük gibi problemler görülebiliyor. Zamanla öğrencinin zihnine “başarısız olacağım, ne kadar uğraşsam da her şeyi öğrenmem mümkün değil.”, “yeterince iyi öğrenemiyorum. Rakiplerim benden çok daha iyi.” Düşünceleri hakim oluyor.

Sınav Kaygısı ile Başa Çıkmak için Kendinize Zaman Ayırın

Sınava hazırlık sürecinde kişisel gelişime, ilgi alanlarına, aktivite ve sosyal etkileşimlere de zaman ayırmak gerekir. Öğrenci negatif enerjisini boşaltıp, sınava yönelik düşüncelerden uzaklaşabildiği ölçüde motivasyonunu koruyabiliyor. Derslerle boş zaman aktiviteleri arasında denge sağlayabilmek sınav kaygısı ile başa çıkmayı kolaylaştırıyor. Uyku ve beslenme düzeni de sınav kaygısı olasılığını düşürüyor.

Fiziksel egzersiz de en az uyku ve beslenme kadar sınav kaygısı ile başa çıkmada etkili. Gün boyu okul sıralarında, evde ders çalışırken hareketsiz vakit geçiren çocuklar doğalarına aykırı şekilde sınırlandırılmaktadırlar. Oysa çocukların hareket etmesi, enerjilerini atması gerekir. Gelişim çağındaki öğrencilerde uzun süre hareketsiz kalma iskelet- kas gelişimi için zararlıdır.

Henüz gelişim sürecinde olan çocukların eklem ağrısı, şekil bozukluğu, kas spazmı, tutukluk gibi fiziksel rahatsızlık yaşamaması için egzersiz yapmaları gerekmektedir. Egzersiz hem fiziksel gelişimlerini destekleyecek hem de biriken enerjilerini sağlıklı yollarla boşaltma imkanı tanıyacaktır. Hareketsizlik yorgunluk, mutsuzluk, olumsuz duygu ve düşünceleri beraberinde getirmekte stres ve kaygıya neden olmaktadır.

Stratejik Yetenek Yönetimi ile Kariyer Planlamak Sınav Kaygısı Riskini Azaltıyor

Kimi zaman duyulan sınav kaygısı ve başarısız olma korkusu akademik potansiyelinizden daha baskın hale gelebilir. Kaygınızla başa çıkamadığınızı, fiziksel, bilişsel ve duygusal olarak olumsuz etkilendiğinizi hissediyorsanız destek almayı ihmal etmeyiniz. Sınav başarısı ne kadar önemli olsa da çok daha önemli olan “sizsiniz”. Kaygınızı kontrol altına alamıyor ve okul başarınız olumsuz etkileniyorsa mutlaka psikolojik destek ve kariyer danışmanlığı almalısınız.

Her sağlıklı birey, yaşının ve içinde bulunduğu koşulların desteklediği biçimde kendini gerçekleştirmek ister. Ancak bireyin, kişiliğine, öz benliğine uymayan bir alana-mesleğe yönelmesi, bireyin doğal gelişiminin olumsuz yönde etkiler.

Sevilmeyen bir alanda veya meslekte başarılı ve mutlu olmak güçtür. Buna karşılık sevilen bir alana- mesleğe yönelmek kişinin daha verimli, başarılı ve mutlu olmasını destekleyecektir. Bu nedenle geleceğinize yapacağınız en güvenli ve değerli yatırım Stratejik Yetenek Yönetimi ile Kariyer danışmanlığı alarak gelecek hedeflerinizi belirlemek olacaktır

Stratejik Yetenek Yönetimi ile kariyerinizi planlayabilir, ilgi, yetenek ve yatkınlıklarınızı birlikte belirleyebiliriz. Sınav kaygısı ile başa çıkmak için kariyer danışmanlığı ve psikolojik destek almak gençlerin kendilerine, ailelerin çocuklarına verebileceği en değerli armağandır. Stratejik Yetenek Yönetimi hakkında daha detaylı bilgi edinmek için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Gelecek kaygısı pek çok öğrencinin ortak sorunudur. Geleceğe yönelik belirsizlikler, gerçekdışı beklentiler, ihtiyaçlar, yaşam zorlukları, yaşanılan coğrafya ve ekonomik imkanlar kaygıyı beslemektedir. Pek çok öğrenci için geleceğe yönelik hayallerin ayağı yere basmaz. Ne zaman hayallerin hedefe dönmesi gerekir ve hedeflerin gerçekleşmesi için performans sergilenir o zaman gerçeklerle yüzleşilir.

Her insanın üretmek, zorluklara göğüs germek ve devam edebilmek için motivasyonunu besleyen hayalleri vardır. Bu hayaller özellikle uzak geleceğe yönelik olduğunda düşüncesi dahi kişiyi mutlu edebilmektedir. Ancak ulaşılabilir olmayan hiçbir hayal başarı için yeterli motivasyonu sağlamayacaktır. Gelecek kaygısı yaşayan bireylerin ya iyi planlanmamış hedefleri vardır ya da hedefleri ulaşılabilir düzeyde değildir.

Bir hedefi başarılı kılan, kişinin potansiyeliyle uyumlu, hayalleriyle örtüşen, ulaşılabilir ve ölçülebilir olmasıdır. Bu özellikleri karşılamayan hiçbir hedef birey için yeterli motivasyonu sağlamayacaktır. Motivasyon ise başarı elde edebilmek için ihtiyaç duyulan temel kaynaktır.

Bireyin gelecek kaygısını besleyen otomatik düşünceleri vardır; “Sınavda başarılı olabilecek miyim?, İş bulabilecek miyim? Kariyerimde başarılı olabilecek miyim? Geçimimi sağlayabilecek miyim? Kişisel gelişimime katkıda bulunabilecek miyim? İyi şartlarda yaşayabilecek miyim? Saygınlık edinebilecek miyim? Gibi. Bireyin bu sorulara net, kesin cevaplar veremiyor oluşu kaygısının gelişmesine neden olacaktır.

Yaşadığımız yüzyılda ekonomik koşullar, istihdam oranları, işsizlik yüzdesi geçim kaygısını ve dolayısıyla gelecek kaygısını beslemektedir. İyi eğitimlerle, kişisel ve mesleki gelişim örnekleriyle bezenmiş pırıl pırıl özgeçmişler bugün iş bulamamaktadır. Bin bir emekle hazırlanılan sınavlardan başarıyla çıkan nice öğrenci, üniversiteyi dereceyle bitiren nice genç mezuniyet sonrası işsiz kalabilmektedir. Dikkat Çeken Bir Cv için Kişisel ve Mesleki Gelişim Önerileri yazımızı da okumanızı öneririz.

Yabancı dil bilen, tecrübe sahibi, çok yönlü pek çok yetişkin bugün işsiz veya terfi beklemektedir. Potansiyelinin çok altında işler yapan, hayalleri yaşamın gerçekliğiyle uyuşmayan nice genç mesleki doyuma ulaşamamaktadır. Tüm bu gerçeklikler gelecek için hazırlık yapan öğrencileri ve iş hayatına hazırlanan genç yetişkinleri endişelendirmektedir.

Gelecek Kaygısı Ekonomik Koşullara Göre Şekillenmektedir

Dolayısıyla fark yaratmak gayesiyle büyük emek veren gençler için mevcut koşullar gelecek kaygısı yaratmaktadır. Kaygının yoğunluğu ise seçimlerimizi etkilemektedir. Geleceğe yönelik beklentiler ve temel ihtiyaçlar gencin meslek seçimine etki etmektedir. Geçim sıkıntısı yaşayan, bir an önce mezun olup iş hayatına atılması gereken genç ile ekonomik desteği olan gencin seçim süreci aynı olmayacaktır.

Ekonomik ihtiyaçlar bireyin daha hızlı para kazanabileceği, ustalaşma, tecrübe kazanma gerektirmeyecek işlere yönelmesine neden olacaktır. Uzun yıllar eğitim almayı ve/veya çıraklıktan başlamayı gerektiren işler ekonomik kaygıları olan bireylere göre değildir. Eğitim hayatında burs imkanı olan, ailenin ekonomik desteğine sahip ve/veya okurken çalışabilecek bireylerin seçimi ise gelecek kaygısı taşımayacaktır.

Gelecek Kaygısı Yaşamamak için Mesleklerin Geleceği, Geleceğin Meslekleri Araştırılmalıdır

Meslek seçimi yaparken geleceğe yönelik fikir edinebilmek için profesyonel danışmanlık almak oldukça faydalıdır. Seçim sürecinde doğru mesleğe yönelebilmek için bugünün popüler meslekleri ile sınırlı kalmamak gerekir. Bugünün meslekleri gelecekte de yeterli geliri getirebilir düzeyde olacak mı araştırılmalıdır. Aynı şekilde bugün popüler olmayan ancak gelecekte ön plana çıkacak mesleklerde araştırılmalıdır.

Üniversite eğitimine henüz başlamamış bir bireyin seçim yaparken en az 4-5 yıl sonra ön plana çıkacak meslekleri öğrenmesi gerekir. Bu bilgiyi edinebilmenin en sağlıklı yolu profesyonel destek almaktır. Bilimsel kanıtlar ışığında geleceğe yönelik mesleki bilgi toplamak seçim sürecinin verimliliğini artıracaktır.

Gelecek Kaygısı ile Başa Çıkmak için Kariyer Danışmanlığı Alabilirsiniz

Eğer yaşadığınız gelecek kaygısı ve stres düzeyiniz işlevselliğinizi bozacak düzeyde ise psikolojik destek almayı düşünebilirsiniz. Üniversite dönemi başarılı bir kariyer için ön hazırlık yapmanızı gerektiren oldukça önemli bir süreçtir. Mesleğe daha iyi hazırlanmak ve başarılı sonuçlar edinebilmek için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Aba psikoloji olarak kariyer planı çıkarırken stratejik yetenek yönetimi ile çalışıyoruz. Uyguladığımız IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek ve kişilik testleriyle çocuk, genç ve yetişkin danışanlarımızın potansiyellerini keşfediyoruz. Kullandığımız psikolojik yöntemlerle danışanlarımızı daha iyi akademik sonuçlar alabilecekleri şekilde yönlendiriyoruz. Danışanlarımızın akademik eksiklerini tespit ederek gideriyor, dünyanın en seçkin kurumlarında eğitim almalarını sağlıyoruz. Stratejik Yetenek Yönetimi ile Gelecek Kaygınızı Yenebilirsiniz yazımızı okuyabilirsiniz.

Böylece yaptığımız çalışmalarla danışanlarımızın gelecek kaygısı yaşamalarının da önüne geçmiş oluyoruz. Mesleklerin geleceği ve geleceğin meslekleri hakkında danışanlarımızı ve ailelerini bilgilendiriyoruz. Böylece öğrencinin bakış açısını genişletiyor, iş hayatıyla ilgili farkında olmadığı çalışma alanlarını da bilgisine sunuyoruz. Üniversite Öğrencilerine Gelecek Kaygısı ile Başa Çıkma Önerileri yazımız da sizin için faydalı olabilir.

 

 

 

Read More

Verimli ders çalışma alışkanlığı kazanmak akademik başarı hedefi olan her öğrenci için önemlidir. Ancak çeşitli içsel ve dışsal faktörler öğrencinin çalışma verimini olumsuz etkileyebilmektedir. Dikkat dağınıklığı, zamanı verimli kullanamama, öncelik sırasına koyamama, derslere yönelik olumsuz algı verimli çalışmayı etkilemektedir. Verimli ders çalışma yapabilmek için öncelikle çalışmaya motive olabilmek gerekir. Motivasyon ise kişinin verimli çalışmayla elde etmek istediklerine göre şekillenecektir.

Bu noktada bireyin kısa ve uzun vadeli hedefler belirlemesi motivasyon için önemlidir. Hedef belirlenirken ilgi ve beceri alanları dikkate alınmalı, kişinin beklentileri, bilgisi ve potansiyeli göz önünde bulundurulmalıdır. Hedef belirledikten sonra ders çalışma planı çıkarılmalı ve ders çalışma süreleri bu plana göre ayarlanmalıdır. Çalışma süreleri ve molalar planlanırken pomodora tekniğinden faydalanmak faydalı olacaktır.

Buraya kadar tüm hazırlıklar yapıldıysa bundan sonra verimli ders çalışma tekniklerini öğrenmek yararlı olacaktır. Tekniklerle ilgili bilgi edinmek için Öğrenme Stiline Göre Akademik Başarıyı Yükseltecek Ders Çalışma Teknikleri ve Çoklu Zeka Kuramına Göre Verimli Ders Çalışma Önerileri yazılarımızı okuyabilirsiniz. Ders çalışma tekniklerine göre çalışmalar yapıldıkça çalışma planıyla ilgili bir düzen gelişecektir.

Tüm alışkanlıklar gibi verimli ders çalışma da bilinçli olarak sürdürüldüğünde bir süre sonra rutin haline gelecektir. Rutin oluşturduktan sonra ders çalışmaya zaman ayırma, organize olma ve dikkati sürdürme kolaylaşacaktır.

Ancak yine de ders çalışma sırasında dikkat dağıtıcılar zaman yönetimini ve ders verimini olumsuz etkileyebilmektedir. Dikkat dağıtıcılarla başa çıkmak için  Sınava Hazırlık Sürecinde İnternet ve Teknoloji Bağımlılığı ile Başa Çıkma Önerileri yazımızdan da faydalanabilirsiniz. Bu yazımızda verimli ders çalışma becerinizi geliştirecek dikkat egzersizlerine yer verilecektir.

Öğrenme Stiline Uygun Çalışmak Verimli Ders Çalışma Alışkanlığı Edinmeyi Kolaylaştırıyor

Verimli ders çalışma becerisi geliştirmede kişinin yetenekleri ve ayrıca çalışma şeklinin de etkisi var. Bu nedenle öğrenciler öğrenme süreçlerinde yeteneklerinden faydalanmalı, öğrenme stilleri çalışma şekline dahil edilmelidir. Öğrenciler en iyi hangi stil ile öğreniyorlarsa o stile uygun şekilde ders çalışmalıdır. Kişinin daha kolay öğrenebildiği bir metod ile çalışıyor olması dikkatini daha uzun süre odaklayabilmesini sağlayacaktır.

Yine dikkatin dağılmasını engellemek için özellikle zorlanılan derslerde sık sık kısa süreli molalar verilmelidir. Zihin kavramakta zorlandığı bilgilerde çok daha çabuk yorulur ve dikkatte daha kolay dağılır. Öyleyse kendinize çalışma planı çıkarırken zorlandığınız derslerin aralarına 25-30 dakikada bir 5 dakikalık molalar koymanız faydalı olacaktır. Bu konuda Pomodoro tekniğini araştırarak, mola düzeniyle ilgili daha detaylı bilgi alabilirsiniz.

Verimli ders çalışma rutini için dikkatinizin çabuk dağıldığını fark ettiğiniz derslerde başlamanız faydalı olacaktır. Aksi halde hem zihniniz hem vücudunuz yorulduktan sonra bu derslere çalışmaya başlamak zorlanmanıza neden olacaktır. Ders programı çıkarmak, hangi derse ne kadar süre ile çalışacağını planlamak verimli çalışmaya yardımcı olmaktadır.

Verimli Ders Çalışma Alışkanlığı İçin Öğrenilecek Bilginin Neden Gerekli Olduğunu Kendinize Hatırlatın!

Herkes gibi öğrenciler de işlerine yarayacak, uzun vadeli kullanabileceklerine inandıkları bilgileri edinmekte daha az zorlanır. Dolayısıyla sevilen derslere çalışmak daha kolayken, ilgilerini çekmeyen ve zorlanılan derslere motive olmak daha zordur. Bu nedenle derse girmeden önce öğrenciler kendilerine bu dersi öğrenmeye neden ihtiyaçları olduğunu hatırlatmalıdır. Bu ihtiyacı günlük yaşam becerileriyle eşleştirebilecekleri gibi, “sınıfımı geçmek, sınavı kazanmak, üniversiteye gitmek” gibi hedeflerle de eşleştirebilirler.

Ayrıca öğrenciler dikkatin kolay dağıldığı ders ve konulara yönelik zihinsel bir çaba sarf etmelidir. Çünkü dikkat toplama, istek üzerine bilincimizin bir konu üzerine toplanması halidir. Zamanla bilinçli farkındalık süreci ilgi çekmeyen ders ve konularda da daha kolay konsantre olmayı sağlayacaktır. Böylece sevilen dersler kadar sevilmeyen derslere yönelik de verimli ders çalışma becerisi gelişecektir.

Dikkat Dağıtıcı Faktörler Verimli Ders Çalışma Alışkanlığını Olumsuz Etkiliyor

Her ne kadar verimli ders çalışma becerisi kazanmaya çalışsak da dikkat dağıtıcı faktörler çalışma alışkanlığımızı sabote edebilir. Telefonlar, tabletler, bilgisayar, televizyon, akıllı saatlerimiz, sık sık gelen e-posta ya da anlık mesajlar. Bilgisayar ekranına düşen reklamlar. Dışarıda akan trafik ve gündelik hayatın getirisi sesler. Tüm bunlar ve daha fazlası çalışma anında, öncesinde ya da sonrasında dikkatimizin dağılmasına neden olabilmektedir.

Bu nedenle çalışmaya başlamak, çalışmayı sürdürmek ya da çalışma sonrası zihni dinlendirmek pek mümkün değildir. Verimli ders çalışma becerisi kazanmanın bir koşulu da tüm bu dış uyaranları perdeleyebilmektir. Hepsini hayatımızdan çıkarmak ve artık kullanmıyorum demek gibi bir ihtimalimiz bugünün koşullarında yok. Onlar hayatımızın önemli bir parçası haline geldi ve dezavantajlarına rağmen avantajlarının da keyfini sürüyoruz.

Bu noktada yapılabilecek en sağlıklı şey verimli ders çalışma alışkanlığı kazanmak için dikkatimizi dağıtan faktörleri de düzenlememizdir. Çalışma alanınızı teknolojik cihazlarınızdan arındırmak, onlara ayıracağınız vakti ders molalarında değerlendirmek işlevsel bir düzenleme olacaktır. Kabul etmeliyiz ki ne kadar sevsek ve keyif alsak da onlarla zamanın büyük çoğunluğunu kaybediyoruz. Kaybettiğimiz her değerli zaman bizi geleceğimizde keyifle yapacağımız mesleğimize ulaşmaktan uzaklaştırıyor.

Sınava Hazırlık Sürecinde İnternet ve Teknoloji Bağımlılığı ile Başa Çıkma Önerileri yazımız da sizin için faydalı olabilir.

Uyku Öncesi 15 Dakikalık Ders Tekrarı Ders Verimini Artırıyor, Sınav Başarısını Destekliyor

Ayrıca verimli ders çalışma alışkanlığı geliştirilmesinde uyku öncesi ders tekrarı yapmak kazanılan bilginin kalıcı hale gelmesini destekliyor. Uyku öncesi oluşturulan ders tekrarı rutini ders çalışma verimini artırıyor ve başarıyı olumlu etkiliyor. Pek çok öğrenci uzun saatler ders çalıştıktan sora yatmadan önce bilgisayarla ya da telefonla meşgul olmaktadır.

Oysa gün içerisinde öğrenilen bilgilerin kalıcı hale gelmesi için yatmadan önce 15 dakika tekrar yapılmalıdır. Bilimsel çalışmaların da desteklediği bu uyku öncesi 15 dakika öğrenmenin pekiştirilmesi için son derece etkilidir. Ancak verim alabilmek için tekrar sonrası telefon, televizyon ve benzeri hiçbir şeyle ilgilenilmeden uykuya geçilmelidir. Uyku öncesi nefes egzersizi yapmak, hedefleri gözden geçirmek, hayal kurmak motivasyonu olumlu etkilemektedir.

Gevşeme egzersizlerinin ardından yapılacak günlük tekrar ise gece boyu zihnin öğrenilen bilgileri işlemlemesini destekleyecektir. Hatırlanması önemli olan konularla ilgili kısa notlar çıkarabilirsiniz. Bu notlara tarih, isim, formül gibi hatırlaması zor detayları işleyebilirsiniz. Uyku öncesi hazırladığınız notlara 15 dakikayı geçmeyecek şekilde göz atabilirsiniz. Aynı şekilde uyanır uyanmaz bu notları gözden geçirmenizde dinlenmiş zihnin taze bilgileri kolayca hatırlamasını sağlayacaktır.

Bu egzersizi düzenli olarak yaptığınızda hatırlamakta zorlandığınız bilgileri dahi kolayca anımsayabilirsiniz. Hatırlamanın hızlı olması ders başarınızı ve özellikle sınav performansınızı etkileyecektir. Hatırlama süresi kısaldıkça zamanı daha verimli kullanabilir hale gelebilirsiniz. Böylece sınavlarda da soruları daha hızlı çözebilir, artan vaktinizde emin olmadığınız soruları kontrol edebilirsiniz.

Verimli Ders Çalışmak için Kullanabileceğiniz Basit ve Keyifli Dikkat Egzersizleri

Verimli ders çalışma alışkanlığı kazanmak isterken hiç istemediğiniz halde dikkatinizin sıklıkla dağıldığını fark edebilirsiniz. Hedef belirleme, motivasyon, planlı çalışma, zaman yönetimi gibi faktörleri düzenlemiş olmanız da dikkati sürdürmek için yeterli olmayabilir. Gelecek kaygısı, sınavlara ve derslere yüklenen anlam, günün yorgunluğu, sosyal yaşama yönelik merakınız, teknoloji alışkanlığınız dikkatinizin dağılmasına neden olabilir.

Dikkatinizin dağıldığını fark ettiğiniz anda aşağıda paylaştığımız egzersizlerini denemeniz dikkatinizi toparlamanızı kolaylaştıracaktır. İlk etapta egzersizler sizi zorlayabilir ya da verimli olacağını düşünmeyebilirsiniz. Düzenli uyguladığınızda pratik kazanacak ve dikkatinizi çok daha kolay toparlayabileceksiniz.

Geriye Doğru Sayı Sayma

Dikkatinizin dağıldığını fark ettiğiniz anda ilgilendiğiniz işi bırakın ve odaklanın. Zihninizden 100’den geriye doğru 3 sayı atlayarak saymaya çalışın. Hata yaptığınızda tekrar başa dönün ve yeniden saymaya başlayın. 100, 97, 94,91, 87… Bu çalışmayı zorlaştırmak için daha büyük sayılardan başlayarak yapabilirsiniz. Düşeceğiniz rakamları da değiştirebilirsiniz.

Kelime Sayma Egzersizi

Bir kitap ya da üzerinde yazılar olan herhangi bir doküman alın. Rastgele bir paragrafını seçin ve bu paragrafta geçen kelimeleri tek tek sayın. Sonraki aşamada elinizi kullanmadan sadece gözlerinizi takip ederek sayın. Bir süre sonra bu çalışma size kolay gelmeye başlayabilir. O zaman paragraf sayısını artırın ve tüm sayfayı sayana kadar bu işlemi devam ettirin. Hem dikkatinizi toparlamanızı sağlayacak hem de sınavlarda test kitapçıklarındaki uzun paragrafları satır atlamadan okumanızı kolaylaştıracak.

Kelime Tekrarı Egzersizi

Kendinize ilham veren basit bir kelime seçin. Bu kelimenin size iyi gelen bir kelime olması önemli. “Başarılıyım”, “Sağlıklıyım”, “Değerliyim” gibi bir kelime olabilir. Aklınızda bu kelimeyi 5 dakika boyunca tekrar edin. Bu çalışma size kolay gelmeye başladığında süreyi 10 dakikaya çıkarın.

Nesneyi Tanıma Egzersizi

Etrafınızdaki herhangi bir nesneyi ya da bir meyve, sebzeyi Bir elinizde tutun. Bu nesneyi her yönüyle inceleyin. İncelerken sadece onu düşünün. Nesnenin her tarafını inceleyin ve diğer düşüncelerin aklınızda yeri olmadığını tekrar edin. Nesneyi beş duyu organınızla hissedin. Bu egzersizi sessiz bir ortamda yapmaya özen gösterin. Bu egzersizi bir meyve ile yapmak dokusunu ve kokusunu daha iyi hissedebilmenizi kolaylaştırır. Ancak en yakınınızdaki basit bir kalemle de yapabilirsiniz.

 Kelime Bulma Egzersizi

Bir kitap alın ve kendinize bir sayfa aralığı belirleyin. Bir kelime belirleyerek bu kelimenin belirlediğiniz aralıkta kaç defa geçtiğini bulun. Bunu her defasında daha az sürede daha çok sayfa aralığında yapın.

Parmakla Şekil Çizme Egzersizi

Kolunuzu karşıya tutun ve işaret parmağınızı yukarı kaldırın. İşaret parmağınızın omuz hizasında durmasına özen gösterin. İşaret parmağınızla sekiz çizin ve gözünüzle takip edin. Egzersiz boyunca başınızın sabit durmasına özen gösterin.

Kalem Egzersizi

Elinize bir kalem alın. Kalemin tepe noktasına 3 dakika boyunca bakın. Bunu yaparken tüm gereksiz düşünceleri aklınızdan çıkarmaya ve kalemin tepesine odaklanmaya özen gösterin.

Çiçek Bahçesi Egzersizi

Gözlerinizi kapatın. Bir çiçek bahçesinde yürüyüş yaptığınızı hayal edin. Zihninizde çimenlerin, bitkilerin ve çiçeklerin kokularını ayırt edin ve hissedin. Her egzersiz de daha fazla kokuyu hayal edin.

Verimli Ders Çalışma Alışkanlığı Kazanmakta Önerilerimiz Faydalı Olmuyorsa Profesyonel Destek Alabilirsiniz

Tüm çalışmalarınıza rağmen verimli ders çalışma alışkanlığı kazanamıyor ve dikkatinizi toplamakta zorlanıyorsanız profesyonel destek alabilirsiniz. Özellikle lise ve üniversiteye giriş sınavlarına hazırlanırken öğrenciler için ders çalışma ve dikkati sürdürme becerisi önemlidir. Verimli ders çalışmayı olumsuz etkileyen faktörler, olumsuz duygu ve düşünceler bir uzmanla çalışılarak çözülebilir.

Verimli ders çalışma alışkanlığı edinmek için doğru kariyer planlaması yapabilmekte önemlidir. Aba psikoloji olarak danışanlarımızla stratejik yetenek yönetimi ile kariyer planı yapmaktayız. Planlama yaparken uyguladığımız IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek ve kişilik testleriyle danışanlarımızın potansiyellerini keşfediyoruz. Kullandığımız psikolojik yöntemlerle danışanlarımızı daha iyi akademik sonuçlar alabilecekleri şekilde yönlendiriyoruz. Danışanlarımızın akademik eksiklerini tespit ederek gideriyor, dünyanın en seçkin kurumlarında eğitim almalarını sağlıyoruz.

 

 

Read More

Fark edilmeyen ergenlik sorunları gencin akademik, sosyal, kişisel ve duygusal gelişimine olumsuz etki edebilmektedir. Lise dönemi bireyin kariyer gelişimine yön verdiği son derece önemli bir dönemdir. Bu döneme denk gelen ergenlik sorunları gencin üzerindeki duygusal baskıyı artırmaktadır. Henüz önceliği anı yaşamak, eğlenmek, mutlu olmak, sosyalleşmek olan gencin bu dönemde geleceğe yönelik büyük tasarılar yapması beklenmektedir.

Bu sorumluluğa hormonal ve fiziksel değişim, duygusal ve düşünsel gelişim de eklenmektedir. Genç için bu dönem çocukluğa veda edilerek yetişkinliğe atılan adımları temsil etmektedir. Çocukluktan yetişkinliğe giden bu süreçte gencin üzerindeki baskı yoğunlaşmaktadır. Genç çocukluktan sıyrılıp büyümek istese de yetişkin hayatın sorumluluklarını üstlenmeye de kendini hazır hissedemeye bilir. Bu dönemde aile ilişkileri hala öncelikli ve önemlidir.

Ancak ergen ile ebeveynleri arasında çatışmalar da çıkabilmektedir. Ailenin gencin yeni rollerine yönelik beklenti ve kaygıları gence yansıtıldığında anlaşmazlıklar yaşanabilmektedir. Bu nedenle bu dönemde gencin sosyal desteğe ve akran ilişkilerine olan ihtiyacı artmaktadır. Yanlış ebeveyn tutumları, aile içi negatif iletişim modeli ve cezalandırma çocuğun ergenlikte aile yerine arkadaşa yoğunlaşmasına neden olabilmektedir.

Fark edilmeyen ergenlik sorunları, aile içi problemler, ebeveyn tutumları ve gerçekdışı beklentiler akademik başarısızlığı getirmektedir.

Lisede Akademik Başarıyı Düşüren ve Fark Edilmeyen Ergenlik Sorunları

Ergenlik dönemi fiziksel ve hormonal olarak çocukluktan yetişkinliğe geçiş dönemidir. Yeni çalışmalar ergenlik yaşının 10’a kadar indiğini söylese de genel geçer kabul ergenliğin 12-21 yaş aralığında olduğudur. Erkeklerde ve kızlarda başlangıç – bitiş yaşları farklılık gösterebilmektedir. Dolayısıyla Lise eğitimi ergenliğin yoğun yaşandığı bir dönemdir. Üstelik ergenliğin yanı sıra bu dönemde gencin farklı sorumluluk ve gelişim alanları da vardır.

Kariyere yön vermek, akademik başarı edinmek, sosyal ağı geliştirmek gibi. Gencin bu dönemde başarı elde etmenin yanı sıra karakterini tanıması, kendini keşfetmesi gerekmektedir. Genç aileden ayrı çok daha fazla zaman geçirmektedir. Bu noktada genç arkadaşlık ilişkilerini ve etkileşimde olduğu ortamları seçerken daha bilinçli olabilmelidir. Genç bu dönemde aileden ayrı olarak da kendini korumayı, savunmayı ve ifade etmeyi öğrenmelidir.

Bu dönemde hızlı bedensel, ruhsal, sosyal değişiklikler meydana gelmektedir. Dolayısıyla bu değişime adapte olmak hem ergen hem de ergenin ailesi için zordur. Aile ergeni anlamakta güçlük çekerken, ergen “anlaşıldım” duygusunu tam olarak yaşayamadığını düşünür. Dolayısıyla aile ile genç arasında yeterli ilişki ve iletişim kurulamadığında fark edilmeyen ergenlik sorunları açığa çıkabilmektedir. Bu dönemde ergenlerin depresif duygu durumunda artış görülebilir.

Anlaşılmıyor olma hissi gencin öfke patlamalarına yol açabilmektedir. Beden algısı ve dış görünüş genç için önemli hale gelmektedir. Dolayısıyla özgüven bu dönemde zedelenebilmektedir. Özgüven eksikliği sosyal beceri gelişimini olumsuz etkileyebilmektedir. Sosyalleşmekte güçlük yaşayan genç arkadaşlık ihtiyacını karşılayamadığı için akran rollerini deneyimleyemeye bilmektedir. Bu dönemde karşı cinse merak ve karşı cinsle iletişim artmaktadır.

Gencin aile tarafından anlaşılmaması, kısıtlanması, arkadaşlık geliştirememesi, özgüven eksikliği gibi nedenler fark edilmeyen ergenlik sorunları gelişmesine yol açabilmektedir. Tüm bu problemlerin gencin hayatında etkilediği ilk alan performans alanı yani akademik başarısı olacaktır. Ailenin bu dönemde çocuğa yönelik farkındalığı yüksek olmalıdır. Çocuğun ihtiyaç duyduğu sevgi, ilgi ve destek aile tarafından karşılanmalıdır.

Fark Edilmeyen Ergenlik Sorunları Aile Desteği ile Azalmaktadır

Bu dönem hem çocuk hem de aile için oldukça çalkantılı bir dönem olabilmektedir. Aile çocuğunun büyüdüğünü kabullenmekte güçlük yaşarken genç ise kendisindeki fiziksel, duygusal, düşünsel değişikliklere uyum sağlayamayabilir. Aileyle çocuk arasında fikirler, beklentiler ve talepler noktasında anlaşmazlıklar yaşanabilir. Genç bu dönemde çocukluğa ait yaşam alanlarını, ailesinin çizdiği sınırları genişletme ihtiyacı duyacaktır. Ailenin bu ihtiyaca verdiği yanıt ilişkilerinin seyrini değiştirebilir.

Bu dönemde ebeveynin çocuğuyla ilgili kaygılarının artması, denetim sağlama cabası hatalı ebeveyn tutumları sergilenmesine neden olabilmektedir. Ailenin yüksek akademik beklentisi, mükemmeliyetçi yapısı ya da yüksek denetim ihtiyacı genci fiziksel ve duygusal olarak zorlayabilmektedir. Sosyalleşmek, yeni deneyimler edinmek ve ailenin egemenliğinin dışında kendini keşfedebilmek isteyen genç aileyle çatışabilir.

Ancak genç ve ebeveynleri arasındaki ilişki çatışmalı hale gelse de aile desteği genç için önemlidir. Genç, tıpkı çocukluktaki gibi hayatının bu yeni döneminde de ailenin desteğine, ilgisine, sevgisine ihtiyaç duyar. Fiziksel olarak büyümüş olması, pek çok noktada çevresindekilerle çatışıyor olması onun içinde yenidir. Çocukluktan yetişkinliğe doğru ilerlediği bu yeni hayat döneminde gencin rol modele ihtiyacı olacaktır.

Aile bu dönemi bebeklikteki, çocukluktaki ilk kazanımlar gibi görmelidir. Gençteki değişimi ilk adımlarını atan bir bebek gibi okula ilk kez başlayan bir çocuk gibi değerlendirilmelidir. Aile nasıl ki bebekliğe, çocukluğa ait ilk kazanımlarda çocukla beraber heyecanlandı, onu yüreklendirip, motive ettiyse bu dönem de böyle değerlendirilmelidir. Yetişkin hayatını prova eden, bağımsızlaşan, bireyleşen gencin bu yeni tecrübelerinde aile destekleyici olmalıdır.

Aile ile güçlü ilişkiler kurulduğunda fark edilmeyen ergenlik sorunları gelişmemekte ya da üstesinden gelinebilmektedir.

Genç Yeni Deneyimler Kazanırken Ailenin Koşulsuz Sevgisine ve Desteğine İhtiyaç Duyuyor

Onun yerine karar vermek, onun yerine eylemde bulunmak gencin gelişimini örseleyecektir. Bağımlı kişilik geliştirmemesi, kendi ayakları üzerinde durabilmesi için gence verilebilecek en büyük destek hoşgörü olacaktır. Hataları, başarısızlıkları ve bunların yol açtığı duygusal çıkışlar aile tarafından hoş görülmelidir. Cezalandırmak, sevgiyi koşullu vermek, kısıtlamak diğer gelişim dönemlerinde olduğu gibi bu dönemde de doğru değildir.

Ceza, baskıcı ebeveyn tutumu, sevginin daha az gösterilmesiyle fark edilmeyen ergenlik sorunları gelişebilir. Bunun yerine çocuğun neden- sonuç ilişkisini kurması ve hatalarından kendisini geliştirebileceği dersler çıkarması öğretilmelidir. Aile gence bu yeni dönemde yetişkinlik rolleriyle ilgili model oluşturmalıdır. Yetişkinler sorunlara nasıl yaklaşır, problemlerini nasıl çözer, iletişim dili nasıldır gence model olunmalıdır.

Aile Genç İçin Olumlu Bir Rol Model Oluşturmalı

Ebeveynler arası iletişim şekli, aile içi etkileşim, ailede sorunların nasıl çözüldüğü, ebeveynlerin sosyal ilişkileri önemlidir. Sorunlarını yapıcı şekilde çözemeyen, iletişimde güçlük yaşayan, sosyal ağı zayıf ebeveynlerin çocuğa sunacağı model yetersizdir. Aile çocuktan beklediği davranış, tutum ve kazanımları kendi hayatında da belli bir düzeyde gerçekleştirebilmelidir.

Genç Soru ve Sorunlarıyla İlgili Aileyle Konuşabilmeli

Fark edilmeyen ergenlik sorunları aile ile soru ve sorunlarla ilgili açık şekilde konuşulamadığında da gelişebilmektedir. Ailenin otorite kurma çabası çocuğun soru ve sorunlarını aileyle paylaşmasını engelleyebilmektedir. Bu dönemde gencin cinselliğe yönelik bilgi edinmeye ihtiyacı yüksektir. Gencin fiziksel ve hormonal değişimi cinselliğe yönelik daha gelişmiş bilgiye ihtiyaç duymasına neden olur.

Cinsellikle ilgili temel bilgiler aile tarafından çocukluk itibariyle çocuğa yaşına uygun şekilde aktarılmalıdır. Cinsellik çocukluktan itibaren ebeveynle konuşulabilir olduğunda genç yeni dönemde de soru ve sorunlarını ebeveynine açabilir. Artık gençler doğru bilgiyi internetten de edinebilmektedir. Ancak internetin genç tarafından nasıl kullanıldığı, maruz kaldığı bilginin doğruluğu cinselliğe yönelik algı ve tutumunu etkileyecektir.

Aile burada filtre görevi görebilmelidir. Cinsellik aile için çoğunlukla konuşması zor bir konu halini almaktadır. Ancak çocuğun bilgi ihtiyacını ailesinden de karşılayabiliyor olması kendini güvende hissetmesini sağlayacaktır. Bu sayede olumsuz cinsel deneyimler, istismar, suiistimal gibi travmatik yaşantılar aileyle çok daha rahat paylaşılabilmektedir.

Genç Kariyer Seçimi Yapmadan Önce Kendini Keşfetmelidir

Özgüven eksikliği, sosyal beceri eksikliği, sorumluluk alamama ve karar verememe durumları da gencin fark edilmeyen ergenlik sorunları içerisindedir. Özgüven eksikliği yaşayan gencin kendini grup içerisinde ifade etmesi, sosyal girişimde bulunması oldukça zor olacaktır. Özgüven ve sosyal beceri eksikliği gencin bu önemli yaşam döneminde geri planda kalmasına neden olacaktır. Kendini yeterince iyi ifade edemeyen, sorumluluk almaktan çekinen gencin sosyal ortamlarda kaygısı oldukça yüksektir.

Genç kariyerine yönelik seçim yaparken risk almamak için kendini zora sokmayacağı mesleklere yönelebilir. Sosyal yönü olmayan, topluluk içerisinde bulunmasını gerektirmeyen meslekleri öncelikli tercih edebilir. Gencin bir diğer davranışı ise sorumluluktan kaçmak ve risk almamak için seçimi aileye ya da okula bırakmasıdır. “Benim için en iyisini onlar bilir” mantığıyla çocuk kendini keşfetmeden yönlendirmeyle meslek seçebilir.

Tüm bunlar çocuğun hatalı seçim yapmasına neden olabilir. Doğru kariyer seçimi yapmak bireyin başarmaya yönelik motivasyonunu artıracaktır. Aynı zamanda gencin ilgi ve beceri alanına yönelik, karakteriyle örtüşen keyif alacağı bir mesleğe yönelebilmesi yaşam boyu doyum için gereklidir. Bu sayede genç başarılarından keyif aldığı kadar başarısızlıklarında da kendini yüreklendirebilir. Kariyer seçimi gencin kendisine ait bir seçim olmadığında motivasyon sağlamak zorlaşmaktadır.

Gencin kendini keşfetmesi, seçim yaparken kendi kararlarını verebilmesi ve sorumluluk alması gerekmektedir. Gencin seçimlerini olumsuz etkileyen özgüven ve sosyal beceri eksikliği mutlaka kariyer seçimi öncesinde geliştirilmelidir. Genç ilgi, beceri ve yetenek alanlarını keşfetmelidir. Okul Başarısı İçin Özgüven Nasıl Geliştirilir? Ve Kariyer Seçmeden Önce Özgüven Eksikliği ile Mücadele! yazılarımızı da okuyabilirsiniz.

Çocuklarda Sosyal Beceri ve Ailenin Etkisi yazımız da sizin için faydalı olabilir.

Fark Edilmeyen Ergenlik Sorunları Yaşamamak için Gencin Etkin Zaman Geçirmesi Desteklenmelidir

Bu dönemde gencin ilgisiz kalması, zamanını verimsiz geçirmesi daha fazla kendi içine dönmesine neden olabilmektedir. Özellikle bu dönemde genç için fiziksel görünüş ve akranları tarafından beğenilmek önemlidir. Genç zamanını verimli değerlendiremediğinde, meşguliyetleri olmadığında fark edilmeyen ergenlik sorunları çok daha kolay gelişebilmektedir. Gencin bir spor, sana, aktivite alanına yönelmesi hem zamanını keyifli geçirmesi hem de sosyalleşebilmesi için önemlidir.

Enerjisini fiziksel aktiviteyle atabilen genç bireysel ve akademik yaşamında daha pozitif olacaktır. Bu sayede çocuğun stresini yönetmesi, olumsuz duygu ve düşüncelerle baş etmesi kolaylaşacaktır. Olumsuz enerjisini sağlıklı şekilde boşaltabilen genç için dikkatini toplamak, derse kendini vermek daha kolay olacaktır.

Gencin Arkadaşları ile Aile İletişim Halinde Olmalı

Bu dönemde gencin hayatında arkadaşlıkları çok daha öncelikli hale gelmektedir. Genç bu dönemde her türlü kararında arkadaşlarının fikirlerini önemseyebilmektedir. Arkadaşların ilgileri, seçimleri, yaşam stilleri genç için yönlendirici olabilmektedir. Fark edilmeyen ergenlik sorunları kimi zaman yanlış arkadaşlık ilişkileriyle de gelişebilmektedir. Dolayısıyla aile çocuğunun sanal ve gerçek ortamda en çok vakit geçirdiği arkadaşlarını tanımalıdır.

Aile bu dönemde riskli gördüğü arkadaşlık ilişkilerine karşı çocuğu kısıtlayabilmektedir. Ancak kısıtlamalar gencin aileyle inatlaşmasına, ilişkilerini gizli olarak sürdürmesine neden olabilmektedir. Aile kısıtlamak yerine çocuğunun bu arkadaşlıktan neden keyif aldığını gözlemlemelidir. Gencin arkadaşlarıyla tanışmak, zaman geçirmek, onların fikirlerini, hayallerini dinlemek bağ kurmak için gereklidir. Genç ailesinin karşısına çıkardığı arkadaşlarının olumsuz yönlerini daha kolay fark edebilir.

Ailenin kısıtlaması ya da eleştirileri olmadığında genç arkadaşlık ilişkilerini daha objektif değerlendirebilmektedir. Ailesiyle arkadaşlarının olumlu yönleri kadar olumsuzluklarını da konuşabilen genç için aile hala en iyi arkadaştır. Bu sıralamanın değişmesi ailenin gence ve arkadaşlık ilişkilerine olan yaklaşımına göre değişiklik gösterebilmektedir. Problemli genç ve aile ilişkilerinde genç aile desteğine ihtiyaç duysa da beklentilerini geri plana itebilmektedir.

Aile gencin arkadaşları kadar arkadaşlarının ailesiyle de tanışabilir, aileler arasında güven ilişkisi geliştirilebilir.

Fark Edilmeyen Ergenlik Sorunları ve Kariyer Gelişimi İçin Destek Alabilirsiniz

Fark edilmeyen ergenlik sorunları akademik başarıyı düşürüyorsa mutlaka destek alınmalıdır. Aba psikoloji hem gençlerin psikolojik destek ihtiyacını hem de kariyer danışmanlığı ihtiyacını karşılayabilmektedir. Stratejik yetenek yönetimi ile kariyer planı çıkarmak gencin akademik hayatına ve kariyer gelişimine katkıda bulunmaktadır.

Read More

Boşanmış ailede çocuk psikolojisi boşanma öncesi, sırası ve sonrası yaşananlara ve ebeveyn tutumlarına göre değerlendirilmelidir. Çocuk için ebeveynlerinin artık birlikte olmayışı, evdeki ve ilişkilerdeki değişiklikler adaptasyon güçlüğüne neden olur. Her çocuk için ailesi güvenli limandır. Çocuk boşanma gerçeğiyle yüzleşene kadar çoğunlukla anne ya da babasından ayrı kalabileceğini hiç düşünmeyecektir.

Boşanma süreci yanlış yürütüldüğünde en büyük hasar gören aile bireyi çocuk olacaktır. Çocuk boşanma sonrası ebeveynlerinin birlikteliğini kaybeder, aynı ev içerisinde alıştığı yaşam düzenini kaybeder. Ebeveynleriyle zaman geçirebilmek için çocuğun her iki yeni düzene de uyum sağlayabilmesi gerekir. Annenin yeni hayatı ve babanın yeni hayatı çocuğa iki ayrı hayatı da benimseme gerekliliğini getirir.

Ebeveynler arası şiddetli geçimsizlik, çatışma ve şiddeti olduğu durumlarda çocuğun yetişkinlerine, kendine ve dış dünyaya yönelik algısı değişir. Güveni zedelenir, korkuları güçlenir. Sarsılmaz sandığı bir yapının yıkılıyor olması çocuğu incitir. Boşanma sürecinde çocuğun yaşadıkları boşanma sonrası çocukta duygu, düşünce, davranış ve tutum değişikliklerine neden olabilir.

Boşanmış Ailede Çocuk Psikolojik Olarak Nasıl Etkilenir?

Boşanma süreci hem çift hem de geniş aile bireyleri için zorlu bir dönemdir. Tüm olumsuzluklara rağmen bir yuvanın bozulması aile bireyleri için üzücü olmaktadır. Özelliklede çocuk olan ailelerde bu süreç daha yıpratıcı hale gelebilmektedir. Çocuğun süreçten etkilenmemesi için kontrollü ilerlemeye çalışan çiftler kendi duygusal çalkantıları nedeniyle kontrolü kaybedebilmektedir.

Geleceğin belirsizliği, boşanma sonrası yeni düzenin getirecekleri ve adaptasyon süreci yetişkinleri olumsuz etkilemektedir. Yaşanan kaygı, üzüntü, stres çocuğa yönelik endişeleri de ekleyince duygular çok daha şiddetli hale gelebilmektedir. Çevredekilerin evliliği kurtarma çabası, herkesin akıl hocalığı yapması, çocuğun hedef gösterilmesi ise süreci daha da zorlu bir hale getirmektedir. Duygusal olarak iyi durumda olmayan çift için bu dönemde ebeveynlik rolü geri planda kalabilmektedir.

Çocuk etkilenmemesi için resmin dışında bırakılabilmekte veya çocuğun etkilenebileceği düşünülmeden çocuk olayların tam ortasında kalabilmektedir. Boşanma öncesi ebeveynler arasında çocuğunda şahit olduğu problemler varsa boşanma nedeni çocuk için daha anlamlı hale gelmektedir. Ancak sözel veya fiziksel şiddetin, tehditin olduğu boşanma süreçlerinde çocuğun anne, baba ve sevgi algısı değişmektedir.

Bu durumda ebeveynlerini artık tanıyamayan, onlardan korkan ve geleceğinde onu nelerin beklediği bilmeyen bir çocuk çıkar karşımıza. Çift arasındaki sorunlara maruz kalan çocuğun duygusal kırıklığa uğraması kaçınılmazdır. Çocuğun çift arasındaki sorunlardan tamamen habersiz olması da doğru bir seçim değildir. Bu da çocuğun boşanmanın neden gerçekleştiğini anlayamamasına neden olmaktadır.

Hatta böyle bir durumda boşanmış ailede çocuk boşanma nedeni olarak kendini görebilmekte, suçluluk hissetmektedir. Çocuğun boşanma nedenini anlayabilmesi için neden- sonuç ilişkisi kurabilmesi gerekir. Dolayısıyla çocuğun boşanmanın nedenini anlayabilmesi için anne baba arasında yaşanan sorunları görüyor olması gerekir. Ancak sorunların çocuk önündeki ifadesi şiddet, saldırı, hakaret, küfür olmamalı, tüm bunlar çocuğun önünde yaşanmamalıdır.

Eskisi gibi yakın olmayan, beraber daha az vakit geçiren, anlaşmazlık yaşayan çiftlerin ayrılık süreci çocuk için daha kabul edilebilir olacaktır.

Çocuk Boşanma Kararından Nasıl Haberdar Olmalı?

Boşanma kararı netlik kazanmadan, her iki çiftte kararından emin olmadan çocukla bu bilgi paylaşılmamalıdır. Boşanma kararı sonrası çiftlerin sorunlarını çözüp, yeniden bir araya gelmesi olağandır. Dolayısıyla bu gelişme çift için tolare edilebilir olsa da çocuk için kabullenmesi ve eski düzene dönülmesi daha zordur. Çocuğun boşanmaya yönelik bilgi edinmesi, ebeveynleri barışsa bile böyle bir ihtimalin artık hep olabileceğini düşündürür.

Boşanma kararı çocuk ile paylaşılırken mümkünse iki birey bir arada haberi vermelidir. Çiftler bir arada bulunmak istemiyorsa çocukla ayrı ayrı konuşma yapılabilir. Çocuğa bu haber verilirken polyanacılık oynamak doğru değildir. Ne şekilde söylenirse söylensin bu haber çocuk için üzücü ve kaygı verici olacaktır. Önemli olan çocuğa ayrılık nedeni olarak kendisini görmeyeceği şekilde bilgi verilmesidir.

Boşanmış ailede çocuk kendi hayatında bir değişiklik olmayacağını, ebeveynlerini istediği zaman görmeye devam edeceğini bilmelidir. Anne ve baba çocuklarına yönelik sevgilerinin daimi olduğunu çocuğa anlatmalıdır. Çocuk yeni düzende de ebeveynlerinin hayatında olacağını, annelik ve babalık rollerinin değişmeyeceğini bilmelidir. Çocuğa bundan sonra neler olacağı, ne gibi değişiklikler yaşanacağı anlayabileceği şekilde anlatılmalıdır.

Alınan kararlardan, yapılacak değişikliklerden çocukta haberdar olmalıdır. Bundan sonra kimin nerede yaşayacağı, ne sıklıkla görüşüleceği çocuğa anlatılmalıdır. Çocuğun soru sormasına izin verilmeli, sorular onun anlayacağı şekilde cevaplanmalıdır.

Boşanmış Ailede Çocuk Psikolojisi: Aile Nelere Dikkat Etmelidir?

Çocuk boşanma sürecinde yoğun ayrılık anksiyetesi yaşar. Anne ve babasının artık bir arada olmayacak olması çocuğun “ben nerede, kiminle olacağım, bana kim bakacak?” kaygısını yaşamasına neden olur. Çocuk bu sorular eşliğinde yoğun bir terkedilme korkusu duyar. Sorularının yanıtsız kalması, yanıtların tutarsız olması çocuğun kaygılarını giderek şiddetlendirir. Boşanmış ailede çocuk özellikle evden ayrılacak ebeveynine yönelik kaybetme korkusu yaşar.

Ebeveynlerin şehir değiştirmesi, uzağa gitmesi, görüşme sıklığının bir anda azalması söz konusu olduğunda çocuğun adapte olması daha da güçleşmektedir. Boşanma süreci çocuk için oldukça zorlu bir dönemdir. Bu yeni döneme adapte olmaya çalışırken çocuğun farklı bir yeni durumla karşılaşması mümkün olduğunca önlenmelidir. Bu dönemde mümkünse çocuğun yaşam alanları değiştirilmemeli, çocuk alıştığı ev ortamında boşanma sürecine uyum sağlamalıdır.

Ev, semt, şehir, ülke değişikliği çocuk için beraberinde yepyeni zorlukları getirecektir. Yeni bir eve, semte, kültüre alışmak, sosyal çevre oluşturmak onu zorlayacaktır. Okula giden bir çocuksa bu dönemde okul, öğretmen, arkadaş grubu değişikliğine neden olacak bir karar alınmamalıdır. Boşanan bireylerden birinin boşanma sonrası evlilik durumu söz konusuysa mümkün olabildiğince ertelenmelidir. Çocuk yeni yapıya alışana kadar bu tarz kararlardan kaçınılmalıdır.

Çocuğa karşı olabildiğince hoşgörülü olunmalıdır. Sevgi, ilgi, saygı kesilmemelidir. Çocuk duygu ve düşüncelerini paylaşması için yüreklendirilmelidir. Çocuğa gün içerisinde mümkün olabildiğince zaman ayırılmalıdır. Bu süreç çocuk için bir yas sürecidir. Dolayısıyla yasta görülen duygu, düşünce ve davranış geçişlerinin görülmesi oldukça doğaldır. Boşanmış ailede çocuk boşanma nedeniyle evden giden ebeveynini suçlayabilir, olanların nedeni olarak giden ebeveynini görebilir.

Evde üzgün bir ebeveyn varsa yine çocuk karşı tarafı üzen ve terk eden olmakla suçlayabilir. Yine evde boşanma öncesi tartışmalar oluyorsa tartışmayı başlatan, agresif tutum sergileyen taraf suçlu kabul edilebilir. Küçük çocuklar boşanma sonrası üzüntü duyarken farkındalığı daha yüksek çocuklar öfke duyabilmektedir. Neden, sonuç ilişkisini kurabilen daha büyük çocuklar ve yetişkinliğe yaklaşanlar boşanmayı daha kolay kabullenebilmektedir.

Boşanmış Ailede Çocuk ve Çocukta Görülebilecek Olası Tepkileri

Çocuklarda boşanma sürecinde regresyon görülebilmektedir. Regresyon çocuğun kendini daha güvende hissettiği bebeklik dönemine yönelik davranışlarına gerilemesini temsil etmektedir. Çocuk anne ve babaya duyduğu özlemle sürekli kucaklarında olmak isteyebilir. Konuşmada gerilemeler, bebeksi konuşmalar görülebilir. Çocuk anne ya da babadan ayrılırken yoğun ayrılık kaygısı duyabilir. Sessizleşebilir, motor becerilerinde gerilemeler yaşayabilir.

Regresyon çocuğun olumsuz duygularıyla başa çıkmasına destek olur, çocuk için bir savunma mekanizmasıdır. Ancak çocuğun regresyonu göz ardı edilir beklediği ilgi ve şefkat verilmezse regresyon tehlikeli hale gelebilir. Aile çocuğu iyi gözlemlemeli çocuğun ihtiyaçlarını ihmal etmemelidir. Çocuklar boşanma sürecinde içe kapanabilir, daha sessiz ya da öfkeli hale gelebilirler.

Özellikle ihmal edilen çocuklar ailelerine tepki olarak araya fiziksel ve duygusal mesafe koyabilirler. Boşanmış ailede çocuk boşanma sürecinde özdenetimini kaybedebilir. Duygu, düşünce ve davranışlarda aşırılığa kaçabilir.

Depresif davranışlar, saldırganlık, ağlama nöbetleri, oyuncaklarına, eşyalarına zarar verebilir. Bu davranışlar çocuğun duygu patlamalarının sonucu olsa da altında yatan neden korku, kaygı ve “anlaşılmıyorum” duygusudur. Çocuğa bu dönemde ceza verilmemeli, duygularını bastırmasına neden olacak tutumlardan kaçınılmalıdır.

Boşanma Sürecinde Bu Davranışlardan Kaçınılmalıdır

Boşanma sürecinde çocuğun kendini suçlu hissetmesine neden olacak davranışlardan kaçınılmalıdır. Çocuk ebeveynleri arasında seçim yapmaya zorlanmamalıdır. Çocuğun yaşam alanı, gelişimi ve bakımı için en iyi koşulları verebilecek ebeveynin yanında kalması adına ebeveynler hem fikir olmalıdır. Çocukların kavgalarda ebeveynlerden birinin tarafını tutması teşvik edilmemelidir.

Eğer çocuğun taraf tutması istenirse, çocuk ile diğer ebeveyn arasında yaşanacak soğukluk çocuğun suçluluk duymasına yol açarak onu olumsuz etkiler. Çiftler çocuğu birbirlerine karşı doldurmamalıdır. Suçlayıcı konuşmalardan kaçınılmalıdır. Çiftler birbirlerini çocuk üzerinden tehdit etmemelidir. “Gidersen çocuğun yüzünü göremezsin, evlenirsen çocuğu göstermem” gibi tehditlerden kaçınılmalıdır. Boşanmış ailede çocuk görmeye alışkın olduğu aile büyükleriyle, akrabalarıyla görüşmeye devam etmelidir. Komşulardan, akranlarından bir anda ayrılmamalıdır.

Eşinizle probleminiz her ne olursa olsun bu problem ikiniz arasındadır. Siz birbirinizin hayatından çıkabilirsiniz ancak çocuğunuzun hayatındaki rolleriniz biriciktir. Çocuğunuzun sizi annelik, babalıktan çıkarması, yerine yeni bir anne, baba seçmesi mümkün değildir. Dolayısıyla onun kalbindeki ve zihnindeki anne, baba algısını zedelememelisiniz. Sizi sevmeye, size güvenmeye devam edebilmesi için çiftler olarak birbirinizin anne, babalık rollerine saygı duymalısınız.

Çocuğunuza eşinizin anneliğini, babalığını kötülediğinizde çocukta yaratacağınızın değersizlik duygusu kaçınılmaz olacaktır. Ebeveynler çocukla görüşme sürelerine ve planlarına sadık kalmalıdır. Görüşme tarihleri ve sıklığı mutlaka çocukla paylaşılmalıdır. Çocuğa bilgi verilen tarih ve saatte çocukla bir araya gelinmeli görüşmeler mümkün olabildiğince aksatılmamalıdır. Görüşme sürelerinde verimli zaman geçirilmeli, anne/baba görüşme süresini sadece çocuğa ayırmalıdır.

Her iki ebeveynin yaşam alanında da çocuk için belirli bir alan/oda bulundurulmalıdır. Boşanmış ailede çocuk istediği zaman diğer ebeveyniyle de kalabileceğini, oranın da çocuğun evi olduğunu bilmelidir. Çocuğun ayrılıktan olumsuz etkilenmemesi için sürekli hediyeler almak, büyük organizasyonlar yapmakta doğru değildir. Çocuk hediyelere ve etkinliklere alıştığında normal sürece dönüş yapmak daha da zorlaşacaktır.

Çocuğa verilen ilgi, sevgi azalmadan hayat normal seyrinde yaşanmaya devam edilmeli, abartılı hediyeler ve davranışlardan kaçınılmalıdır. Birden fazla çocuğun olduğu ailelerde, boşanma sonrası çocuklar mümkünse birbirinden ayrılmamalıdır. Ebeveyn kaybının yanı sıra kardeş kaybının yaşanması çocuğun duygusal yükünü artıracaktır. Bir arada kalan çocukların yeni düzene adapte olması çok daha kolaydır.

Boşanmış Ailede Çocuk ve Diğer Aile Bireyleri için Psikolojik Destek Göz Ardı Edilmemelidir

Boşanmış ailede çocuk ve diğer aile bireyleri için boşanma sürecinde ve sonrasında psikolojik destek almak adaptasyonu kolaylaştırmaktadır. Boşanmanın getirdiği kaos içerisinde eşlerinde kendilerine dönmesi, duygularının farkına varması zorlaşmaktadır.

Boşanma planlı da plansız da olsa çiftler için zorlu bir süreçtir. Ayrılığı isteyen birey özellikle çocuklar olduğunda kendini suçlu hissedebilmektedir. Ayrılığı istemeyen birey için de hem kendisi hem de çocuğunun iyi oluşu için psikolojik destek zaruri bir ihtiyaç haline gelebilmektedir.

Boşanmış ailede çocuk ya da çocukların boşanmaya tepkisi iyi gözlenmeli çocuktaki duygu, davranış değişiklikleri takip edilmelidir. Kaygı, depresyon, uyku-yeme sorunları, akademik başarısızlık gibi sorunlar görülebilir. Çocuk kendini suçlayabilir. Çocuğa psikolojik destek verilmesi ya da ailenin bu süreci daha iyi yönetmek için psikoeğitim alması faydalı olacaktır. Hem kendiniz hem de sizin için psikolojik destek almak isterseniz bizimle iletişime geçebilirsiniz.

 

Read More

Çocuğun akademik başarısı için aile içi iletişim, aile bireyleri arası sıcak ilişki ve ailenin bir arada olması önemlidir. Ailenin birlikteliği ve iletişimin kalitesi bebeklikten yetişkinliğe kadar bireyin her döneminde oldukça etkilidir. Toplumun en temel yapı taşlarından biri olan aile, çocuğun başarılı bir yetişkin olmasını destekler.

Çocuğun özgüveni, sosyal becerisi, iletişim ve problem çözme becerisi ailenin rol modelliği aracılığı ile gelişir. Dolayısıyla ebeveynlerin birlikteliği, çocuklarıyla sağlıklı bir iletişimde olmaları ve gereksinimlerini karşılamaları çocuklar için önemlidir. Bireyin duygusal farkındalığının yüksek olduğu çocukluk ve ergenlik yıllarında aile içi sorunlar ve boşanma bireyin dünyasını olumsuz etkileyebilmektedir.

Dolayısıyla çocuğun akademik başarısı boşanma sürecinde ve sonrasında ilk etkilenen performans alanı olmaktadır. Yetişkinlikle beraber bireyin sorumlulukları, sosyal çevresi geliştikçe ve ekonomik olarak bağımsızlaştıkça boşanmanın birey üzerindeki etkisi azalmaktadır. Çocukluk yıllarında akademik temel oluşturabilmek için çocuğun akademik başarı edinebilmesi önemlidir. Lisede ise genç artık kariyerine yön vermeye başlayacaktır.

Bu dönemde alan seçimi, meslek seçimi, üniversite seçimi gibi önemli kararlar gencin hayatının merkezine yerleşmektedir. Çocuk ve genç için aile yıkılmaz, sarsılmaz temellere sahiptir. Birey aileden aldığı bu güvenle yoluna cesaretle devam edebilir. Aile bireyin özelliklede çocuk ve gencin denge merkezidir. Ailede bir sorun varsa çocuğun tüm yaşam alanlarındaki duygusal dengesi sarsılacaktır.

Boşanma çocuk ve gencin gelecek kaygısını besleyecek, ayrılık anksiyetesini ve aile birliğine yönelik güvenini sarsacaktır. Anne-babanın boşanmasıyla yeni bir döneme giren çocuk ve gençte duygusal sorunlar kolayca gözlenebilir. Kendini kötü hissetme ve içe kapanmayla başlayan süreç depresyona, riskli davranış ve arayışlara kadar gidebilir.

Çocuk ve gençlerde boşanma sonrası duygusal, düşünsel ve davranışsal farklılıklar görülebilmektedir. Kaygı bozuklukları, okb, ayrılık anksiyetesi, okul fobisi, akademik başarısızlık, regresyon, özgüven eksikliği, içe kapanma, sosyal fobi, uyku ve yeme bozukluğu, takıntı ve tikler bunlardan bazılarıdır. Yazımızın devamında boşanmış ailede çocuğun akademik başarısı ele alınacaktır. Boşanma çocuğun akademik başarısını nasıl etkiliyor? Düşen akademik başarı için aile neler yapabilir? Detaylarıyla bahsedeceğiz.

Çocuklarda Regresyon ve Nedenleri ve Oyun Terapisi ve Çocukluk Çağı Problemleri yazılarımızı da okuyabilirsiniz.

Çocuğun Akademik Başarısı Boşanma Sonrası Olumsuz Etkilenebiliyor

Akademik başarı bireyin doğru öğretim yöntemleriyle potansiyelinin üstünde başarı elde edebilmesidir. Akademik başarı bireyin performansı, motivasyonu, potansiyeli, zekası ve dikkat süresi ile ilişkilidir. Ancak akademik başarı için duygusal faktörlerde oldukça önemlidir. Sosyal destek, başarmaya yönelik motivasyon kaynakları, ailenin varlığı, desteği çocuk ve genç için oldukça önemlidir. Boşanma sonrası ebeveynlerin birliğinin bozulması gencin önemli bir motivasyon kaynağını kaybetmesine neden olmaktadır.

Ailenin varlığı, bütünlüğü ve işlevlerini yerine getiriyor olması çocuk için oldukça önemlidir. Aile çocuğun gözlerini açtığı ilk dünyadır. Çocuk tüm ilk tecrübelerini bu dünyada deneyimleyecek burada prova ettiği tüm becerileri gerçek dünyada uygulayacaktır. Dolayısıyla ailedeki bir kayıp, eksiklik ve değişiklik çocuğun duygusal dengesini bozacak, gücünü düşürecektir. Ailenin geçirdiği bu olumsuz süreç çocuğun gelecek kaygısını, kaybetme ve terkedilme korkusunu tetikleyecektir.

Kaygı, korku ve belirsizlik içerisinde debelenen çocuğun akademik başarısı düşebilmektedir. Aile, çocuğun yetiştirilmesinde, sosyalleştirilip topluma uyum sağlamasında, kimlik ve kişilik oluşumunda oldukça etkilidir. Çocuk önce ailede şekil alır, temellerini oluşturur ardından dış dünyaya açılarak bireysel kimliğini geliştirir. Böylece çocuk ve genç dış dünyada bir birey olarak yer edinmeye başlar.

Ailenin çocuğa tüm bu katkıları yapabilmesi için çocuğunun yanında olabilmesi gerekmektedir. Ebeveynin çocuğa rol model sunması, maddi ve manevi destek vermesi oldukça önemlidir. Ancak boşanma sürecinde yaşanan aile içi sorunlar ve sonrasında boşanmanın getirdiği yaşam değişiklikleri çocuk ve genci altüst edebilmektedir. Bu süreçte aile ebeveyn rollerini aksatabilmekte çocuk ve gencin duygusal ihtiyaçlarının karşılanması ihmal edilebilmektedir.

Dolayısıyla çocuk ve genç ebeveynlerinin boşanma sürecinde sosyal ve psikolojik açıdan süreçten olumsuz etkilenebilmektedir. Bu da çocuk veya gencin okul hayatına ve akademik başarısına olumsuz yansıyabilmektedir. Okul başarısını etkileyen pek çok değişken vardır. Aile içi ilişkilerin dengeli ve düzenli olması nasıl çocuğun başarısını olumlu açıdan etkiliyorsa düzensiz olması da başarıyı olumsuz etkilemektedir.

Boşanma Sonrası Çocuğun Akademik Başarısı Ebeveynler Tarafından Nasıl Desteklenebilir?

Boşanma sürecinde ebeveynin önem vermesi gereken ilk konu çocuğun psikolojisi olmalıdır. Çift arasındaki ilişki ne kadar sorunlu olursa olsun tartışmalar, kavgalar ve elbette şiddet, hakaret içeren negatif olaylar çocuğun yanında yaşanmamalıdır. Çocuk ebeveynleri arasındaki ilişkinin eskisi gibi olmadığını, problemler olduğunu gözlemlemelidir. Ancak çocuğa aksedilen problemler çocuğun anne ve babasına yönelik olumlu değerlendirmelerini etkilememelidir.

Çocuk ve/veya gence boşanma süreci sakin bir dille, abartıya kaçılmadan anne ve baba tarafından açıklanmalıdır. Varsa soruları yanıtlanmalı, duygu ve düşünceleri dinlenmelidir. Çocuğa bu süreçte alınan yeni kararlarla ilgili bilgi verilmelidir. Çocuğun/gencin yaşam alanında olacak değişiklik, evden ayrılacak ebeveyniyle nasıl ve ne sıklıkta görüşebileceği anlatılmalıdır. Geleceğe yönelik mümkün olduğunca belirsizlik yaratılmamalıdır.

Net olmayan konularda kaygı verici açıklamalar yerine “henüz bu konu netleşmedi, karar aldığımızda ilk seninle paylaşacağız.” Denilebilir. Her iki ebeveyninde yeni yaşam alanında çocuk için yer olmalıdır. Mümkünse ona da bir oda yapılmalı, odasının kendisinin hazırlamasına, eşyalarını seçmesine fırsat verilmelidir. Ebeveynler evliliklerini nasıl bitirirlerse bitirsinler birbirleriyle ilgili olumsuz duygu ve düşüncelerini çocuğa yansıtmamalıdır.

Ebeveynin diğerini kötülemesi, suçlaması çocuğun üzerindeki duygusal baskıyı daha da artıracaktır. İçe kapanık, duygularını yeterince paylaşmayan çocukların böyle bir dönemde daha da fazla içe kapanması olasıdır. Aile bu dönemde çocuğun sessizliğini dikkate almazsa akademik başarısızlığın dışında sorunların gelişmesine de fırsat verebilir.

Çocuğun akademik başarısı düştüğünde çocuk yargılanmadan, cezalandırılmadan dinlenmeli, başarıyı etkileyen kaygı ve düşünceleri üzerine konuşulmalıdır. Varsa çocuğun destek talebi karşılanmalıdır. Çocuğun hayatında kaygılanmasını gerektirecek bir yaşam değişikliği olmayacağı ona hissettirilmelidir. Anne ve baba boşanma sürecinde ve sonrasında çocuğa düzenli zaman ayırmaya devam etmelidir.

Bu dönemde çocuğun başarısını etkileyen önemli bir sorun çocuğun artık konsantre olmakta güçlük yaşıyor olmasıdır. Anda kalamayan sürekli geçmiş anılar ve geleceğe yönelik kaygılar taşıyan çocuk derse odaklanmakta güçlük yaşamaktadır. Çocuk bu dönemde olumsuz ortam ve durumlardan uzaklaşabilmesi, negatif enerjisini boşaltabilmesi için bilinçli yönlendirilmelidir. Spor ya da sanat çalışmalarına katılması, gün içerisinde egzersiz yapması çocuğu rahatlatacaktır.

Mindfulness çalışmalarına katılması, nefes egzersizlerini öğrenmesi, yoga veya meditasyon yapması faydalı olabilir. Çocuğun yaşına göre oyun terapisi yapılması ya da psikolojik destek verilmesi de faydalı olabilir. Mutlu Aileler Başarılı Çocuklar Yetiştiriyor! yazımızı da okuyabilirsiniz.

Boşanma Sonrası Çocuğun Akademik Başarısı Olumsuz Etkileniyorsa Psikolojik Destek Alınmalıdır

Bu dönemde açığa çıkabilecek akademik başarısızlıkların aile tarafından anlayışla karşılanması ve yapıcı şekilde desteklenmesi gerekir. Ancak çocuğun başarısız olmasına katkıda bulunan boşanma süreci ebeveynler için de yıpratıcı bir dönem olabilmektedir. Çocuğun yaşadığı kaygıların benzerleri ebeveynler için de geçerlidir. Dolayısıyla kendi duygu, düşünce ve endişeleri içerisinde bocalayan ebeveyn bu dönemde çocuğunu ihmal edebilmektedir.

Boşanma sürecinde ve sonrasında çocuk ve diğer aile bireyleri psikolojik destek alarak yeni döneme daha kolay adapte olabilir. Boşanmanın getirdiği kaos içerisinde eşlerin de kendilerine dönmesi, duygularının farkına varması zorlaşmaktadır. Bu nedenle psikolojik destek ihtiyacı çocuk ve/veya genç kadar ebeveynler için de gerekli olabilmektedir. Özellikle çocuğun/gencin akademik başarısı düşüyorsa destek ihtiyacı göz ardı edilmemelidir.

Boşanma planlı da plansız da olsa çiftler için zorlu bir süreçtir. Ayrılığı isteyen birey özellikle çocuklar olduğunda kendini suçlu hissedebilmektedir. Ayrılığı istemeyen birey için de hem kendisi hem de çocuğunun iyi oluşu için psikolojik destek zaruri bir ihtiyaç haline gelebilmektedir.

Boşanma sonrası çocuğun akademik başarısı iyi takip edilmelidir. Okul ve öğretmenlerle iletişimde olmak çocuğun okul ve sınıf içi durumundan haberdar olmak gerekir. Çocukların boşanmaya tepkisi iyi gözlenmeli çocuktaki duygu, davranış değişiklikleri takip edilmelidir. Kaygı, depresyon, uyku-yeme sorunları, akademik başarısızlık gibi sorunlar görülebilir. Çocuğa psikolojik destek verilmesi ya da ailenin bu süreci daha iyi yönetmek için psikoeğitim alması faydalı olacaktır.

Read More