Toplumun her yaş grubunda durmadan artan teknoloji kullanım oranı görülmektedir. Özellikle küçük yaş gruplarında, çocuklarda ve ergenlerde, teknoloji kullanımı daha sık görülmektedir. Genç nüfustaki teknolojiye olan bağımlılık oranı giderek artmaktadır.

Diğer bağımlıklardaki gibi teknoloji bağımlılığı da beyinin kimyasal yapısını bozmaktadır. Zevk kimyasalı olarak bilinen “dopamin” mavi ekranların önünde geçirilen zaman boyunca artar. Böylelikle daha çok “dopamin” salgılamak için ekran karşısında daha çok zaman geçirmeye başlarız. Kendimizi ekran karşısından uzaklaştıramamaya başlarız. Böylelikle teknoloji bağımlılığı ortaya çıkar.

Üst düzey teknoloji çağına doğan ve bundan etkilenen bir çocuğun yaşadıklarını şöyle özetleyebiliriz.

Artık bir anne değil akıllı telefonlar çocuğa kitap okuyorlar. Çocuklar annenin sesinden öğrenmek yerine öğrendikleri her şeyi akıllı telefondan öğreniyorlar. Mavi ekranlardan hikayeler dinleyen, oyunlar oynayan çocuklar ekranda olanları takip etmekte zorlanıp yoruluyorlar. Teknolojik cihazlar onların yerine düşünüyor, onların yerine her şeyi yapıyor. Kaçınılmaz ki çocukların zihin kasları zayıf kalıyor çünkü düşünmeye, üretmeye, öğrenmeye ihtiyaçları yok… Nasıl olsa onların yerine düşünen ve her şeyi altın tepside sunan teknoloji ellerinin altında…

Peki bu bağımlılık çocuklarda ne gibi problemlere yol açabilir?

Teknoloji kurbanı çocuklarda bir çok psikolojik ve fiziksel problemler ortaya çıkabilir.

  1. Agresif davranışlar
  2. Uyku güçlüğü
  3. Odaklanma güçlüğü
  4. Okul başarısında düşüş
  5. Ödevleri ve görevleri erteleme isteği
  6. Depresyon
  7. Yalnızlık hissi
  8. Sırt ve baş ağrıları
  9. Göz yorgunluğu
  10. Ekstrem kilo kaybı veya obezite
  11. Sağlıksız beslenme düzeni
  12. Sosyal hayattan kopma

Ebeveynler çocuklarında görülen bu bağımlılığı nasıl engelleyebilirler?

Çocuğunuza teknolojiyi yasaklamayın! Teknolojiyi yasaklamak bir çözüm değildir. Bu yolla çocuğun bırakması daha güç bir hal alacaktır. Bu ona ceza gibi gelecektir ve sizinle iletişim sorunları yaşamasına sebep olacaktır. Bunun yerine giderek kullanım miktarını azaltmak ve günlük kullanım saati belirlemek daha etkili bir çözüm olacaktır.

  1. Öncelik sırasına göre davranmasını sağlayın. Çocuğunuz ödevlerini yapmadan, odasını toplamadan ya da belirli görevleri yerine getirmeden teknolojiyle uğraşmasına izin vermeyin.
  2. Çocuğunuzla teknolojik cihazlardan uzak vakit geçirin. Çocuğunuzla belli aralıklarla akıllı telefonlar elinizde olmadan vakit geçirmeniz sosyalliğinin artmasına ve teknoloji kullanımının azalmasına sebep olacaktır.
  3. Teknolojisiz bir gün belirleyin. Aile bireyleri olarak teknolojiyi kullanmayacağınız, hep birlikte vakit geçireceğiniz bir gün seçin. Her hafta o gün bu kurala uyulması çocukların teknoloji dışında da eğlenceli aktiviteler yapılabileceğini öğrenmesini sağlayacaktır. Aile içi iletişiminizin artmasını sağlayacaktır.
  4. Evin bazı bölgelerinde kullanımı kısıtlayın. Mutfak ve oturma odasında teknoloji kullanımını yasaklayın. Özellikle evin toplu yaşam alanlarında teknoloji kullanımını engellemek aile içindeki iletişimi arttıracaktır.
  5. Ebeveyn olarak kendi teknoloji kullanımınızı da sınırlayın. Çocuklar ebeveynlerini izleyerek öğrenirler. Siz teknoloji kullanımını kısıtlamadıktan sonra çocuğunuzu sınırlandırmak çocuğunuzda değişime yol açmayacaktır.

Çocuklar günde ortalama ne kadar saat teknolojiyle ilgilenmeli?

7 yaşından küçükken çocukların mümkün olduğunca teknolojik cihazlarla haşır neşir olmamasını öneririz. Aksi durumda teknolojik cihazlar bu yaş grubu için eğitici içerikler ve ebeveyn gözetiminde kullanılmalıdır. Özellikle bu yaş grubu için kullanılması durumunda günde 20-30 dakikayla sınırlandırılmalıdır. 3 yaşından küçükler için tehlikeli olduğunu söylemeden geçmeyelim.

7-10 yaş grubu için günlük 45 dakika süre verilmesi idealdir. 10’dan büyük çocuklar için belli bir saat dilimi önerilmemektedir ama belli bir oranda, çocuğun ihtiyaçlarına göre sınırlandırılması gerekir. Sınırlandırılmazsa bağımlılık riski yüksektir.

Çocuklarda Teknoloji Bağımlılığı ile ilgili daha fazla bilgi edinmek için videomuza göz atabilirsiniz. 

 

 

 

 

Read More

Bazen uyandığınızda sizi huzursuz eden ama nedenini anlayamadığınız bir hisse neden olabilen, gününüzün çok iyi geçmesine, bazen ise sürekli anlam aramaya çalıştığınız uyku hayaline rüya diyoruz. Peki hiç düşündünüz mü, neden rüya görürüz? Bilinçaltımız bize ne sinyal veriyor?

Rüya Nedir?

Rüya, evreleri olan aynı zamanda görsel ve işitsel olarak hissettiğiniz bir duygu bütünlüğüdür. Zaman kavramı olmayan rüya, saniyeler içinde görülür ve gerçek dünyadaki zaman ile karşılaştırılamaz. Zamanın akış hızı çok farklı olduğu için rüya süresini tahmin etmek oldukça zordur. Bazı kişiler daha sık rüya gördüğünü bazı kişiler ise hiç rüya görmediğini iddia edebilir. Unutulmamalıdır ki herkes rüya görür. Bazıları rüyalarını uyanmaya yakın gördüğü için daha net hatırlar, bazıları çok derin uykudayken rüyalarını gördüğü için hatırlamaz ve hiç rüya görmediğini iddia eder. Çünkü rüyalar, uyandıktan sonra ilk yarım içinde net hatırlanırken geçen zamana takiben unutulur ve gün içinde ortalama %10’unu anımsayabilirsiniz.

Neden Rüya Görüyoruz?

Bazı araştırma sonuçlarında beynin bir etkinliği olarak öne sürülmekte, bazı araştırmalara göre ise bilinçaltının uyku esnasında dışarı vurumu olarak yorumlanmaktadır. İnsanın beyninin uyurken de aktif kalmasının bir örneği olarak rüyalar gösterilebilir.

Sigmund Freud’a göre rüya, kişinin bilinçaltında bulunan ve buraya atılmış olan isteklerin dışa vurumu olarak yorumlamıştır. Bu yüzden rüyada görülen şeylerin genel bir anlamı olmaktan çok özel bir anlamı vardır ve kişiye göre yorumlanacağını söylemektedir. Rüyada görülen olayların büyük bir bölümü bastırılmış istekler olarak iletirken doğru yorumlamanın çok önemli olduğunu iletmektedir.

Rüya Türleri

  1. Güncelik Rüyalar/Basit Rüyalar: Yorumlanmaya açık olmayan rüya tipidir. En basit haliyle günün yorgunluğu ile kafanıza takılan nesne veya olayları görmenizle oluşur. Yatmadan önce yaptığınız aktiviteye göre de değişmekte olan basit rüyalar, unutulmaya en yatkın gündelik rüyalardır.
  2. Yorumlanabilir/Gerçek Rüyalar: Bu rüya türünde ise, bireylerin gördükleri rüyaların gündelik hayatında aynı şekilde yaşama ihtimali yüksektir. Bu yüzden bu türleri yorumlanırken dikkat edilmesi gereklidir.
  3. Güzel Rüyalar: İsminden de anlaşılacağı gibi insana huzur veren, uçtuğunuzu, koştuğunuzu veya sevdiğiniz insanlarla zaman geçirdiğinizi gördüğünüz ve uyandığınızda size mutluluk veren rüyalardır.
  4. Rüya Tekrarı: Nadir görülen ama görülen birey tarafından genelde hatırlanan rüya türüdür. Kişi rüyası sırasında aynı mekanda veya aynı kişi ile birden çok kez bulunmasıyla oluşur. Olay ya da mekan tekrarlaması da rüya tekrarına neden olabilir.
  5. Rüya’nın İçinde Rüya Görmek: Bu rüya türünde ise uyandığınızı sansanız bile hala rüyadasınızdır ve rüyanızda uyandığınızı görmüşsünüzdür. Bu katmanlar 2 veya 3 kere tekrarlanabilir.
  6. Kabuslar: Genelde unutulmayan, stresli,kaygılı ve yorgun zamanlarda uykularımızı kaçıran rüya türüdür. İnsanın psikolojik durumuna ve bilinçaltına göre değişen kabuslar, somut veya soyut varlıkları içerebilir. Sadece bir rüya olduğunu kabul edip, doğru yorumlayarak gününe devam etmelisiniz.

Rüyaların Bir Anlamı Var Mı? Gerçekten Bir Sinyal Veriyor Olabilirler Mi?

Rüyalarda gördüğünüz hiç bir nesne, obje, duygu veya renk aynı anlamı taşımaz. Rüyaların dili farklıdır. Verdiği mesaj gördüğünüz şeylerde çok daha farklı olduğu için rüyanızın yorumlanmasını istiyorsanız doğru tasvir etmeniz çok önemlidir.

Read More

Sonbaharın yaşanmasıyla beraber kışa geçiş zamanlarında yaşanılan ve insanları genelde mutsuzluğa, depresyona iten Kış Depresyonu  Nedir, Belirtileri Nelerdir ve Kurtulmanın Yolları nı sizinle beraber inceleyelim.

Kış Depresyonu Nedir?

Özellikle kış mevsiminde görülen, halsizlik, yoğun uyku isteği, iştahsızlık, mutsuzluk ve sürekli hüzünlü hissetme olarak tanımlayabiliriz. Yapılan araştırmalara göre hava durumları insanların duygu durumlarını etkilemekte. Her ne kadar bahar aylarında sürekli mutlu ve enerjik isek, yazın sürekli aşık oluyor isek kış aylarının da etkileri kendi içinde farklıdır.

Havanın sürekli kapalı, karanlık ve kasvetli olması insanların uyku dengelerinin bozulmasına, yeme alışkanlıklarının değişmesine hatta duygu durumlarının değişmesine bile neden olmakta. Kadınlar, erkeklere oranla çok fazla etkilendiği ön görülmekte ve ciddi sayıda kadının kış depresyonu yaşadığını, bunu atlatabilmek için psikolojik yardım almak istedikleri bilinmektedir.

Eğer yaşadığınız mutsuzluk süresi 2-3 haftayı aşıyor ise kış depresyonu yaşıyorsunuz diyebiliriz. Havanın kapalı olması ve vücutta salgılanan seratonin hormonunun daha az salgılanmasından dolayı insanlar kendini mutsuz ve depresyonda hissedebilir.

Kış Depresyonu Belirtileri Nelerdir?

Duygu Durumu: Herhangi bir olay olmasa bile sürekli üzgün hissetme. Yaşanılan tüm olaylar mutsuz yaklaşma.

Halsizlik: Sosyal aktivitelerden kaçınma, yorgunluk ve sürekli uyuma isteği. Spor yapamama ve fiziksel aktiviteleri erteleme.

Yalnızlık: Depresyonda olan her insan gibi yalnız kalma isteği, kalabalığa karışmama gibi duygular yaşanabilir.

Sinir: Bazı insanlarda bu depresyon süreci sinire de neden olabilir. Olaylar karşısında sinirli tepki verme sürekli gergin ve mutsuz bir duyguya sahip olabilirsiniz.

Öz Güvensiz Hissetme: Bu süreç içerisinde yeme alışkanlıklarının değişmesi, aktivitelerden kaçınma sonucu bireyler kilo alır. Giydiklerinin yakışmaması ve kilo aldığını hisseden bireylerin kendisine karşı öz güveni zedelenir.

Anksiyete: Süreç boyunca sürekli kaygı ve korku hali depreşebilir. Her konuda gereğinden fazla duyarlı olabilirsiniz. Bazı bireylerde ise bu durum tam tersi olur ve dünya yansa umurunda olmayacak şekilde umursamaz olabilir.

Cinsel İsteksizlik: Bireyin kendini mutsuz hissetmesi, kilo alması sonucu kendine olan öz güveni zedelenir. Kendini iyi hissetmediği ve kendi ile barışamadığı için de cinsel isteksizlik duyabilir.

Konsantrasyon Bozukluğu: Okulda, işte veya evdeyseniz yapmak zorunda olduğunu iş üzerinde yoğunlaşmanız her zamankinden daha zor olacaktır. Kış depresyonu süresince konsantre olmakta ve elinizdeki işi tamamlamakta güçlük çekersiniz.

Kış Depresyonundan Kurtulma Yolları

Gün Işığından Yararlanın: Güne erken başlamak sağlıklı olduğu kadar sizi dinç de tutan bir şeydir. Güneşli günlerde öğle saatlerinde dışarı çıkmayı ihmal etmeyin.

Mutlu Eden Öğünler: Sizin mutlu eden yiyecekleri ara öğünlerinize koyabilir ya da kendinizi ödüllendirmeniz için porsiyonlarına dikkat ederek güzel bir kaçamak yapabilirsiniz.

Egzersiz Yapın: Eğer sürekli olarak spor yapıyorsanız bu sizin için daha kolay bir kurtulma yolu olabilir. Fakat daha önce egzersiz veya spor yapmayan bireyler için hayatına yeni bir şey katmanın ilk adımlarından biri olarak değerlendirebilir. Haftada 3 gün düzenli spora başlayın. Hızlı akan kan akışınız sizi mutlu edecek ve sağlıklı hissedeceksiniz.

Kısa Tatiller Organize Edin: Yaşadığınız şehrin içinde ya da yakın yerlerinde bir hafta sonu tatili hiç de kötü bir fikir değil. Günlük monotonluğunuzu kırmak için değerlendirebilirsiniz.

Akşam Planlarınızı Çoğaltın: Sizi en çok tanıyan ve sizin zaman geçirmekten hoşlandığınız arkadaşlarınızla en sevdiğiniz planı yapsanız… Bowling? Karaoke? Sinema? Yapılacak çok şey var. Eğlenceli bir akşam planı sizi her zaman sağlıklı tutar.

Read More

Bilişsel Psikoloji,  insanın davranış ve kararlarının altında yatan düşüncesi araştıran bir uzmanlık alanıdır.

Bilişsel Psikolojinin İlgi Alanı

Bilişsel Psikoloji, dünyayı algılama ve algılanan düşünceyi yorumlama prensibini, diğer yandan bu düşünceyi eyleme dökmekteki süreci araştırır. Zihnin algılama, yeni şeyleri öğrenme ve keşfetme, bir şeyi hatırlama, düşünme, hayal kurma gibi düşünsel faaliyetleri inceler.

Bugüne kadar olup biten her şey tarih kitaplarında yazılır. Kitaplarda bulunmayan bilgilere ise yapılan çalışmalarla ulaşılır. Fakat bilişsel psikolojinin bir aktarımı bir somut karşılığı yoktur. Tamamen düşünce biçimine dayalı bir uzmanlık alanıdır.

Psikoloji bir bilim dalı olarak, insanın davranışlarını ve zihinsel süreçlerini anlama ve bilimsel yöntemlerle açıklama çabasıyla ortaya çıkmıştır. Bu çaba sadece insanların fiziksel aktivitelerini değil, aynı zamanda düşüncelerini, verdiği kararın arka planını, fikir verme sürecini, belleklerini ve duygusal reflekslerini koruyan biyolojik aktiviteleri de kapsar. Aynı zamanda terapi gören ve ruhsal problemleri olan hastaların tedavisinde de sıklıkla kullanılır. Tüm davranışsal eylemler ilgi alanıdır. Bazı terapilerde hastaların düşüncelerinin çok soyut ve abartılı olduğu görülmüştür bu tür durumlarda bilişsel psikoloji devreye girer ve hastanın bu soyut kavrama nasıl ulaştığını, neyin neden olduğunu bulmaya çalışır.

Bilişsel Psikolojiyi Ortaya Çıkaran Sebepler

Teknolojinin İlerlemesi: Programlanabilir ve karar verebilir makinelerin oluşturulmasına olanak sağlamıştır.  Bu makinelerin oluşmasını sağlayan teori, insan aklının bilgiyi nasıl işlediğini gözlemleyerek bunu başarmıştır.

Sibernetik/güdüm bilimindeki gelişmeler: evrendeki canlı ve cansız tüm varlıkların denetlenmesi ve yönetilmesini inceleyen bir bilim dalıdır.

Claude Shannon’u sayısal devrimi: günümüzde bilgiyi saklayan, işleyen ve ileten tüm sayısal sistemleri biçimlendirmiş, insanlığın bilgi toplumuna geçişinde en önemli rollerden birini oynamıştır.

Bu üç sebepten doğan bilişsel psikoloji günümüzde literatüre yeni yeni geçen ve üzerinde çalışmalar yapılan bir bilim dalıdır.

Read More

Kariyerinizi Planlayın, Geleceğinize Yön Verin

Eğitim hayatımızın resmi olarak bitişiyle hayatımıza giren kariyer kelimesini planlı karşılamamız gerekmektedir, çünkü İyi Bir Kariyer Planlaması, İyi Bir Gelecek Demektir !

Kariyer Nedir? 

Diplomasını eline alan her gencin karşılaştığı ve asla tanımlayamadığı hatta bazen kabusa dönüşen ama profesyonel hayatta rol oynayabilmek için yapılması zorunlu olan kariyer ve kariyer planlaması nedir? Bugün bunları anlatacağız.

Kariyer, eğitimini aldığınız veya uzmanlaşmak istediğiniz bir sektördeki gelişim sürecini anlatan bir olgudur. Genelde üniversitelerde seçtiğiniz bölüm, aldığınız eğitimler, yaptığınız projeler veya yazdığınız tezlerden başlayıp emeklilik hayatına adım atana kadar sizin yükselmenizi ve söz sahibi olmanızı sağlar. Kariyer sahibi olmanın belirli bir standardı olmamakla birlikte sizin çizeceğiniz stratejik yöntemlerle şekilde değiştirebilir.

Kariyer Sahibi Olmak İçin Yapılması Gerekenler

Sadece kariyer planı yaparken değil aynı zamanda hayatınızı şekillendireceğiniz her konuda ilk adımınız kendinizi tanımak olmalı. Meslek seçimleri insanların kişiliklerini anlattığı kadar geleceğine de yön vermektedir. Meslek seçimi eğitim hayatınız boyunca kendinizi keşfetmekle başlar. Sayısal ya da sözel becerileriniz, iletişim becerileriniz, görsel veya işitsel becerileriniz gibi sizi siz yapan adımlarda kendinizi bulmalısınız. Kendi yeteneğinizi keşfettikten ve bu alanda ilerlemeye karar verdikten sonra lisans eğitimlerinizi bu alanda alıp, akademik eğitimlerinizi tamamladıktan sonra kariyerinizin ilk adımı olan staj veya yeterlilik sınavlarına gelmiş bulunuyorsunuz. Profesyonel olarak iş hayatına attığınız ilk adım olan staj, edindiğiniz teknik bilgileri pratiğe dökerek size yavaş bir iş hayatı geçişi sunar. Kariyerinize staj yaptığınız alanda veya stajdan aldığınız referanslar ile farklı firmalara iş başvurusu yapma sürecine girmiş bulunuyorsunuz. Bu da sizin aslında kariyerinizin başlangıcı anlamına gelmektedir. Peki daha sonrasında nasıl ilerlemelisiniz? Gelin beraber kariyer planlaması yapalım.

Kariyer Planlaması Nasıl Yapılmalı?

Aba Psikoloji ve Kariyer Danışmanları sizin için 5 adımda kariyer planlamanızı özetliyor.

  1. Kendini Tanıma/Keşfetme: Biz Aba Psikoloji olarak kariyerini emin adımlarla yükseltmek isteyen her bireyin yanında olmak ve destek olmak için buradayız. Sizin kişisel becerilerinizi ve profesyonel olarak yapacağınız en uygun mesleği keşfedebilmek için beraber bir yolculuğa çıkıyoruz. Aba Psikoloji ve Kariyer Danışmanları olarak kendinizi keşfetmenizi sağlıyoruz.
  2. Size Sunulan Meslekleri Değerlendirme: Size özel olarak yapılan bu test sonucunda başarılı olabileceğiniz meslekler size sunulur ve tanıtılır. Hangi alanda ilerlemek istediğinize karar vermek için geleceğin meslekleri ve fırsatları sizin için araştırılır.
  3. Sektör Değerlendirmesi: Meslek tanıtımları, sektörde tutunabilirliği, öncü firmaların pazar payları gibi geleceğe yönelik bir yol haritası çizilir. Size gelecek sağlayan sektörün detaylı araştırmaları yapılır.
  4. Size Uygun Olan Mesleğe Karar Verme: Size uygun olabilecek mesleklerin sektörlerini de inceledikten sonra uygunluk durumuna göre kararlar verilmeye başlanır. Sizin mutlu edecek mi? Pozisyonunuzun ilerleyen yıllarda alacağı şekil sizin için uygun olacak mı? gibi sorularında cevaplarını alarak elediğimiz meslekler içinden size en uygun olanı seçiyor olacağız.
  5. Kariyerinize Emin Adımlarla Başlamak: Evet, sizi mutlu edecek hayatınızı kazanacağınız aynı zamanda kendinizi kanıtlayacağınız mesleğiniz için artık adım atma zamanı. Profesyonel iş hayatına atılmadan alınması gereken sertifikalar veya yeterlilik belgeleri için biz yanınızda olacağız.

Aba Danışmanları tarafından yapılacak olan yetenek ve ilgi testleri ile alakalı olarak aşağıdaki makalemize göz atmanızı tavsiye ederiz.

https://abapsikoloji.com/kariyer-yonetimindeki-onemli-adim-yetenek-ve-ilgi-testler/

 

Read More

Zaman Sizi Yönetmesin, Siz Zamanı Yönetin!

 Zaman geri dönüşü olmayan sınırlı kaynaklardan biridir. Bu sebeptendir ki zaman yönetimiyle ilgili bütün yöntemler temelinde “zamanı kontrol etmek”le ilgilidir. Peki, zamanı kontrol etmenin bir yolu var mı? Biz söyleyelim, planlı ve programlı olmak.

Yalnızca yapılacaklar listesi yapmayı önermek sizin zamanı yönetmenizi kolaylaştıracak tek başına etkili bir çözüm değildir. İnsanların çoğu plan yapmaları gerektiğini bilir ama bu planı nasıl düzenleyecekleri ve uygulayacakları konusunda zorlanırlar. “Nerden başlamalıyım? Hangi güne hangi işlerimi sığdırmalıyım? İşlerimi yaparken nasıl yapmalıyım? Odaklanma problemim varken planlarımı nasıl uygulayabilirim?” Bunlara benzer birtakım soruların zihninizin içinde dolandığını duyar gibiyim.

Bu yazımızda yapılacaklar listesi yaparken ve uygularken nasıl bir yol izlemeniz gerektiğinin üzerinde duracağız. Özetle etkili zaman yönetimi için yalnızca ne yapmanız gerektiğinin değil bu yöntemleri nasılhayatınıza daha kolay bir şekilde uygulayabileceğinizin de üzerinde duracağız.

 

Nereden Başlamalıyız ve Nasıl Devam Etmeliyiz?

Düzenli plan yaparken en zor gelen nereden başlayıp nasıl devam etmemiz gerektiğidir. Adım adım gidelim:

  • İşe aylık etkinlikleri görebildiğiniz bir takvim kullanarak başlayınız.
  • Bu takvime sabit etkinliklerinizi, mutlaka gitmeniz gereken ve günü belli olan toplantıları, buluşmaları konferansları vb. günleri not ediniz.
  • Takviminizi mutlaka her gün görebileceğiniz bir yere asınız.
  • Ardından aylık planınızdan yola çıkarak haftalık planlar yapacağınız için kendinize haftalık planlarınızı ayrıntılı bir şekilde yazabileceğiniz bir defter
  • Haftalık planınızı aylık çizelgenizden faydalanarak planlayınız.
  • Haftalık planınızı aklınıza gelen tüm yapılacakları öncelik sırasına koyarak düzenleyiniz. “Ben neyi daha çok önemsiyorum. Nelere öncelik veriyorum.” diye düşünerek öncelik sırası yapabilirsiniz.
  • Her gün akşam bir sonraki günün planını tek tek kontrol ediniz. Yeni değişiklikler olursa planı ona göre tekrardan düzeltiniz.

Günlük Planlarımızı Nasıl Organize Etmeliyiz?

Gün içerisinde sizin için önemli olan aktiviteleri diğer aktivitelerden önce tamamlamak sizi psikolojik olarak rahatlatacaktır. Önemli olan işler yapılmadığı sürece bu işler aklınızın bir köşesinde dolanır ve diğer işlerinizi etkili bir şekilde gerçekleştirmenize engel olur. Stresli ve endişeli olmanıza yol açar. Bu yüzden yapılacaklar listenizde önemli işlerin en üstte olmasına her zaman dikkat ediniz.

Yaptığımız Etkinliklere Nasıl Odaklanabiliriz?

Teknoloji çağının getirdiği olumsuzluklardan biri de “odaklanma problemi”. Etrafımızda çok fazla uyaran olduğu için yaptığımız işlere odaklanmak oldukça zor. 1980’lerin sonlarında Francesco Cirillo tarafından bulunan günümüzde hala aktif şekilde birçok kişi tarafından kullanılan basit ve etkili bir teknik, ”Pomodoro Tekniği” bu sorununuzu çözecektir.

Psikolojik araştırmalar sonucu saatler boyunca çalışmak stres düzeyinizi arttırarak motivasyonunuzu düşürecektir. Sizi verimli çalışmaktan alıkoyacaktır. Özellikle çok fazla zaman isteyen büyük işleriniz için hiç ara vermeden çalışmak yerine 25 dakika sizi engelleyen faktörlerden tamamen uzak durarak çalışıp ardından 5 dakika mola veriniz. Bu rutini üst üste 4 kere tekrarladıktan sonra 20 dakika mola verip tekrar çalışmaya dönünüz. Pomodoro odaklanmanızı arttıracak en basit ve etkili yöntemlerden biridir. Hem verimliliğinizi arttıracaktır hem de daha az vakit harcayarak birçok işi hızlıca halletmenizi sağlayacaktır.

Etkili zaman yönetimi ile daha fazla bilgi almak isterseniz, Psikolog Merve Nuray’ın YouTube videosuna da göz atabilirsiniz.

Read More

Eğitim hayatımız  kendimizi keşfetmek, yeteneklerimizi geliştirmek mühim bir dönemdir. Çocukluğumuzdan beri aldığımız okul öncesi ve okuldaki eğitimlerin tek bir amacı vardır “doğru mesleği seçebilmek”.

Bu bağlamda çocukluk ve eğitim döneminde ailelere büyük görev düşer.

 Doğru Meslek Seçimi için Ebeveynler Neler Yapabilir?

Öncelikle çocukluğundan beri çocuğunuzla ilgilenerek çocuğunuzu tanımak çocuğunuzun ihtiyaçlarını ve yeteneklerini tespit etmek doğru meslek seçimi için bulunmaz bir altın kaynaktır. Çocuğunuzun istekleri ve yetenekleri onun kariyer hayatını başarılı ve mutlu bir şekilde sürdürebilmesi için oldukça önemlidir.

2-12 Yaş İçin Oyun Terapisinin Meslek Seçimi İçin Faydaları

2-12 yaş kariyer planı yapmak için erken görünebilir fakat çocuğunuzun yetenek ve kişilik gelişimi bu yaşlarda oturmaya başlamaktadır. Bu yaşlarda anne babayla olan iletişim bu gelişim sürecine oldukça büyük etki sağlamaktadır.

Oyun terapisi çocuğunuza meslekleri tanıtmak, çocuğunuzun yapabileceklerini ve sevdiği alanları anlamak için kullanılabilecek araçlardan birisidir. Bir yandan çocuğunuzun fiziksel, motor, dil, zihinsel, sosyal ve entelektüel gelişimlerini desteklerken diğer yandan bu alanlarda çocuğunuzla ilgili bilgi sahibi olabilirsiniz.

Unutmamalı ki çocuğun yeteneklerinin yanı sıra neleri yapmaktan zevk aldığı da meslek seçiminde önemlidir. Hayatımızın neredeyse tamamını kapsayan iş hayatında mutlu olmak, mutlu bir hayat sürdürmek için ön koşullardan biridir.

  • Problem çözdüren, yaratıcı, sosyal etkileşim barındıran oyun aktivitelerinin çocuk gelişimi açısından etkisi oldukça yüksektir. Bu tip oyunlarla çocuğunuzun bilişsel gelişimini kontrol altına alabilirsiniz.
  • Tamir seti, yazar kasa, doktor malzemeleri vb. mesleki oyun araçları hem çocuğunuzun ilgi alanlarını tespit etmekte hem de bu meslek aktiviteleri içerisindeki çocuğunuzun olası sorunları nasıl çözdüğü konusunda mesajlar vermektedir.

Bu aktiviteler arasında çocuğunuzun hangisinden büyük zevk aldığını gözlemlemek ve bu oyunlardaki hangi aşamalardan hoşlandığını gözlemlemek meslek alanında çocuğunuzun ana ilgi alanlarını çözmenizde büyük kolaylık sağlayacaktır.

Örneğin:

-Çocuğunuz bozulan bir parçayı tamir etmekten zevk alıyorsa görsel ve matematiksel zekasının gelişmiş olduğu kanısına varılabilir.

-Bir şeyler anlatmaktan hoşlanıyorsa çocuğunuzun sözel alana ilgisi olduğunun kanısına varabiliriz.

-Doktorculuk oynamaktan hoşlanması empati yeteneğinin gelişmişliğinin bir göstergesi olabilir. Diğer insanlara yardım etmekten zevk aldığı anlamına gelebilir.

Oyun Terapisi ile ilgili daha detaylı bilgi almak için videomuza göz atabilirsiniz.

Ergenlik ve Ergenlik Sonrası Meslek Seçimi

Ergenlik ve ergenlik sonrası meslek seçiminde anne babanın çocukla karşılıklı interaktif bir şekilde meslek seçimi konusunda tartışması çocukların doğru ve kişiliklerine uygun seçimler yapmasını kolaylaştırır.

Ebeveyn Olarak Bu Dönemde Yapılması Gerekenler

-Çocuğunuza özellikle bir mesleği aşılamak yerine onun yetenekleri üzerinde konuşarak istediği mesleği kendisinin bulmasını sağlamak

-Çocuğunuzun kararlarına saygı duymak

-Her mesleğin zor, kolay ve eğlenceli yönleri vardır. Çocuğunuzla seçtiği mesleklerin zorluklarını tartışmak ve bu zorluklara rağmen yapacağı işten zevk alıp alamayacağı konusunda çıkarımlar yapmak

-Çocuğunuz istediği meslekleri belirlediğinde o meslekten insanlarla çocuğunuzun konuşmasını sağlamak

-Her ne kadar çocuğunuzla oldukça ilgili ve çocuğunuzu tanıyan bir ebeveyn olsanız da onun ve sizin keşfetmediğiniz daha bir çok yeteneği olabilir. Çocuğa kişilik ve kariyer testleri uygulamayarak sizin ve çocuğunuzun kendisi hakkında yeni fikirler edinmesini sağlamak

-Kariyer danışmanlarına ve psikologlara başvurarak çocuğunuzun daha doğru ve mutlu olabileceği kararlar vermesini sağlamak

Unutmayın: Çocuğunuzun yetenekleri dışında yaptığı işi sevmesi büyük önem arz etmektedir. Ebeveyn olarak meslek seçiminde özgürlük sağlamak çocuğunuzun başarısını arttıracaktır. İyi meslek diye bir şey yoktur, kişi ne yaparsa yapsın elinden geldiğinin en iyisini yaparsa o alanda başarılı ve iyi olur. Mutlu olunan ve yeteneklerimize uyan her türlü işte şüphesiz başarılıyızdır.

 

 

Read More

Çocuklar ve yetişkinler dünyayı farklı görürler.

Yetişkinlerin aksine, çocuklar bilgileri duyularından ayrı tutabilir ve bu nedenle görsel dünyayı farklı algılayabilirler. 12 yaşından küçük çocuklar, yetişkinler gibi dünyayı anlamlandırmak için farklı duyusal bilgileri birleştirmezler. Bu sadece görme ve ses gibi iki farklı duyuyu birleştirirken değil, aynı zamanda her iki göze kıyasla tek bir gözle bir manzaraya bakarken beynin aldığı farklı bilgiler için de geçerlidir.

Bütün bunlar ise şunu ima eder; çocukların görsel dünyayla ilgili deneyimlerinin yetişkinlerden çok farklı olduğunu…

Etrafımızda olan biteni anlamlandırmak için duyularımıza güveniriz.

Dünyayı anlamlandırmak için birçok farklı bilgiye güveniyoruz. Edindiğimiz bilgiyi farklı duyularla birleştirmenin bir yararı da orada ne olduğunu tek bir duyu kullanarak belirlemektense birçok duyuyu kullanarak daha doğru belirleyebilmemizdir.

Çocuklar fantezi dünyasında yaşarlar.

Belli bir yaşa kadar, küçük çocuklar bir hayal ile gerçek arasındaki farkı göremezler. Bu yüzden düşündükleri veya hayal ettikleri şeylerin gerçekten olduklarına nerdeyse emindirler. Yine de eğer bir çocuk gerçekten bir şey yaptığını söylüyorsa dediklerini dikkate almakta fayda var. Çocuklarla yapılan birçok test, küçük bir çocuğun algısına göre kurgu ile gerçeklik arasında çok ince bir çizgi olduğunu göstermektedir. Çünkü hala hangi bilginin doğru ve hangisinin yanlış olduğunu kavrayamamaktadırlar.

Soyut düşünce küçük yaşlarda gelişmemiştir.

11 yaşından küçük çocukların sadece şu anki gerçekliği düşünebildiği ve soyut düşünemediği kanıtlanmış bir gerçektir. Bu yüzdendir ki çocuklar anda kalırlar ve anı yaşarlar. Öncesi ve sonrası olmadan tam olarak şimdiki zamanda deneyim edinirler. Bir oyuncak yüzünden kavga eden çocukların beş dakika sonra hiçbir şey olmamış gibi oynamaya devam etmesi buna güzel bir örnektir.

Nesnelerin kalıcılığı meselesi

Belirli bir yaşın altındaki çocuklar göremedikleri bir nesnenin sonsuza dek ortadan kaybolduğuna inanırlar.

Bir psikolog olan Jean Piaget, nesnelerin kalıcılığı hakkında bir teori geliştirdi ve bir nesnenin görüş alanımızın ötesindeki varlığının bilgisinin yaşla birlikte olduğunu kanıtladı. Küçük bir çocuk, göremedikleri nesnenin artık var olmaya devam ettiğini kavramayacak kadar tecrübesizdi

Çocuklarda Öz-Farkındalık Nedir?

Öz-farkındalık  güçlü ve zayıf yönlerimiz hakkında bir anlayışımız olması demektir. Bu süper bir güç değildir; bu edinilebilen ve geliştirilebilen bir şeydir. Güçlü bir kişisel farkındalık duygusu geliştiren çocuklar, eylemlerinin başkaları tarafından nasıl algılandığını anlarlar, ne zaman güçlü olduklarını bilirler, ne zaman geri çekileceklerini bilirler ve gelişmeleri gereken alanları keşfederek ona göre hareket ederler.

References.

https://www.fatherly.com/health-science/children-five-stages-self-awareness-mirror-tests/

https://www.ucl.ac.uk/news/2010/sep/children-and-adults-see-world-differently

Perception and Play: How Children View the World

https://brightside.me/inspiration-family-and-kids/9-theories-that-prove-children-see-the-world-differently-than-adults-do-484510/

. 

Read More

Türkiye nüfusunun %10’undan fazlasının ve dünya nüfusunun %15’e yakınının engellilerden oluştuğunu biliyor muydunuz?

Peki bu kadar yüksek orana sahip bir azınlığa toplumdaki bireyler olarak nasıl davranmamız gerektiğini biliyor muyuz?

Ne yazık ki bunu kimse bize tam olarak öğretmedi….

Uzmanların ve engellilerden gelen geri bildirimlerin harmanlanmasından oluşan ,“3 Aralık Dünya Engelliler Günü”ne özel, onlara nasıl davranmamız gerektiğiyle ilgili kısa bir liste oluşturduk.

 Bir gün değil her gün hatırlanması gereken bir liste…

Engellilere Nasıl Davranmalıyız?

Çoğumuz istemeden de olsa bu özel grupla olan etkileşimimizde hatalar yapmaktayız. Bazen onları topluma kazandırmak için yaptığımız girişimlerden ötürü tersine onları toplumdan uzaklaştırabiliyoruz. Bu hassas konuyla ilgili doğru bilgeye sahip olmak ve bu bilgileri uygulamak meslek, statü gözetmeksizin toplumun her bir bireyinin sorumluluğudur.

Altın Kural

Size nasıl davranılması gerektiğini düşünüyorsanız öyle davranın. Karşınızdaki kişinin engelini değil kişiyi düşünerek hareket edin. Engeli olan insanlara karşı utangaç yaklaşmayın. Sakin olun ve her zamanki siz ve diğer insanlara davrandığınız gibi davranın.

Yardım Etmeden Önce Mutlaka Sorun

Karşınızdaki kişinin engelinin olması her zaman yardıma ihtiyaç duyduğu anlamına gelmez.

Yardıma ihtiyaçları olup olmadığını sormadan yardım etmeyin. Sormadan yardım ettiğiniz zaman kendilerini yetersiz hissedebilirler.

Düşünerek Konuşun

Etiketlemeden konuşun. Herkes için kırıcı ve saldırgan bir yaklaşımdır etiketlemek. Aşağılayıcı ve dışlayıcı kelimeler kullanmaktan kaçının.

Acıma Duygusuyla Yaklaşmayın

Engele sahip insanlar kurban değildir. Onları kurban psikolojisine sokacak şekilde onlara ekstra ilgi göstermeyin. Başlarını okşamaktan, küçümseyen kelimeler kullanmaktan kaçının. Unutmayın: Onlar kurban değil kahramanlar.

 Engellilerle İletişim Nasıl Kurulmalıdır?

Öncelikle ,iletişim kurarken engelli bireylerin yardımcılarıyla ya da yakınlarıyla konuşmak yerine direk bireyin kendisiyle konuşmayı tercih edin. Aksi taktirde sizin onları birey olarak görmediğinizi hissederler.

-İşitme engelli bireylerin bir kısmı dudak okuyabilirler ya da belli oranda duyabilirler. Kimisi de işitme engelli dili ya da teknolojik aletler aracılığıyla iletişim kurabilirler. Onlara  mutlaka hangi yolla iletişim kurmayı tercih ettiklerini sorun.

Görme engelli bireylerle iletişiminizde mutlaka ilk tanıştığınızda kendinizi tanıtın. Giderken ve iletişiminizi bitirirken mutlaka bunu onlara belirtin. Bu konuşmanın bittiğini anlamaları için çok önemli. Desteğe ihtiyaçları olduğunda kolunuz ya da omzunuzdan tutunabileceklerini onlara belirtmeniz büyük bir inceliktir. Fakat sakın onlara destek olurken onları çekip itmeyin. Rehber köpekleri varsa köpeklerini beslemeyin ya da köpeğin dikkatini dağıtacak hareketlerde bulunmayın.

Tekerlekli sandalyeli bireylerle iletişim kurarken sandalyelerini itmemeye, sıkıştırmamaya ve sandalyeyi tutmamaya özen gösterin. Tekerlekli sandalyedeki biriyle konuşurken onun göz hizasına gelip göz teması kurarak iletişim kurmaya dikkat edin.

-Zihinsel engelli bireylerle iletişim kurarken basit, anlaması kolay ve açık cümleler kurmayı tercih edin. Sabırlı olun ve sizle iletişim kurabilmeleri için onlara zaman tanıyın.

Konuşma güçlüğü olan bireylerle iletişim kurarken ve konuşurken ne kadar zamana ihtiyaçları varsa onlara o kadar zaman verin. Saygılı olun ve kelimeleri onların yerine tamamlamaktan kaçının. Kelimeleri kendilerinin tamamlamalarına izin verin.

 Her şeyden önce engelli bireylerin de bizden biri olduğunu unutmayın. Herkesin güçlü ve zayıf yanları vardır. Onların da zayıf oldukları yanların yanı sıra bizden güçlü oldukları yanları da var.

Read More

Eğer kendinizi sürekli aç hissediyorsanız, acıkan siz değil duygularınız olabilir. Peki günümüzün önce gelen hastalıklarından olan obeziteye de neden olan ve bir yeme bozukluğu olan duygusal açlık nedir? Nasıl yönetilir?

Yeme Bozukluğu Nedir?

Yeme bozukluğu, vücudun ağırlığı konusunda gereğinden fazla kaygılı olmadan doğan yeme alışkanlığıdır. Yeme bozukluklarını aşağıdaki gibi sıralayabiliriz.

1.Binge Eating Disorder (Aşırı Yeme Bozukluğu-Duygusal Açlık): Sık sık ve büyük porsiyonlarla beslenme olarak özetlenebilir. Vücudun acıkmasına, yenilen şeylerin sindirilmesini beklemeden tekrar yeme isteğinin duyulmasına neden olan bir rahatsızlıktır.

  1. Anorexia (Anoreksiya): Kilo alma korkusunu travma haline getirmiş ve kilo almamak için çok az yeme ve sürekli kilo vermek için diyet yapan insanların sahip olduğu bir rahatsızlıktır.
  2. Bigoreksiya: Sağlıklı ve fit bireylerin hafta 3 kez 1-2 saat yaptığı sporu haftada 5 gün 3-4 saat yaparak sağlıklı olmaktan çok kas yapma eğilimi olan insanların sahip olduğu rahatsızlıktır.
  3. Bulimia: Aşırı yeme istediğinin yanında kusma isteği ile besini sindirmeden vücuttan atılmasına neden olan bir diğer yeme bozukluğudur.

Duygusal Açlık Nedir?

Psikolojik olarak yaşanılan veya hissedilen eksikliklerin yerini yemek ile doldurma istedi aslında tam olarak duygusal açlıktır. Fiziksel olarak acıkmanızın dahi mümkün olamayacağı zamanlarda kendinizi sürekli aç hissediyorsanız psikolojik bir probleme dayalı yeme bozukluğunuz olabilir.

Duygusal Açlığa Neden Olan Şeyler

Psikolojik nedenler: Travmatik çocukluk dönemleri, duygusal boşluklar, ergenlik dönemleri gibi genelde insanların duygusal zaaflarının yoğun olduğu dönemlerde daha çok hissedilir. Yaşadığımız duygusal boşluğu doldurmak için yemek yemeyi tercih ederiz. Bu da düzensiz yeme alışkanlığına dayanarak bizi yeme bozukluğuna iter.

Yalnızlık: Aslında yalnızlık başlığı ile duygusal açlık kısmı tamamen iç içedir. Bir birey duygusal açlık yaşıyor ve sürekli bir şeyler tüketiyor ise  kilo alır. Kilo aldıkça kendine olan özgüvenin de zedelenme olur. Zedelenme sonucu sosyal faaliyetlerini seyrekleştirir veya ara verir. Bu da bireye yalnızlığı doğurur. Yalnız kaldıkça da sürekli yeme istediği ortaya çıkar. Yalnızlık, yeme bozuklu olan duygusal açlığın en kritik ve kısır döngüsüdür.

Yeme Bozukluğu Tedavisi

Öncelikle yeme bozukluğuna sahip olduğunuzu kabullenmelisiniz. Tedaviye başlamadan önce ne tür bir yeme bozukluğunuz olduğunu saptamalı ve size bu hissi uyandıran duygu geçişlerini keşfetmelisiniz. Yeme bozukluğu sadece mutsuz, stresli veya kaygılı olduğunuz zamanlarda değil, mutlu olduğunuz ve kendinizi ödüllendirmek istediğiniz zamanda karşınıza çıkan bir seçenektir. Yeme bozukluğunuzu tetikleyen duygu geçişlerini keşfederken sadece yaşadığınız olumsuz durumları düşünmemelisiniz. Bununla barışmalı ve bunun tedavi edilebilir bir hastalık olarak görmelisiniz.

Yeme bozukluğu tedavileri kişinin yeme bozukluk duruma göre şekillenmekle beraber bazı hastalar yatarak tedavi olmalıdır. Ağır vakalarda hastane yatışı zorunlu olabilir. Eğer;

  • Hızlı kilo kaybı yaşıyorsanız,
  • Gün içinde sürekli kusuyorsanız,
  • Tıbbi bir beslenme rahatsızlığınız var ise,
  • Daha önce ayakta tedavi olup, sağlığınıza kavuşamadıysanız,
  • Psikiyatrik hastalıklar yaşıyorsanız,

Yatılı olarak tedavi görmeniz gerekmektedir. Uzman diyetisyenler aracılığıyla verilecek olan her türlü diyet, ilaç ve egzersize sadık kalmalısınız. Beslenme bozukluklarındaki tedavi süreçleri her zaman uzun vadede sonuç verir. Tedaviye başlamadan önce günlük alışkanlıklarınızı, beslenme alışkanlıklarınızı, size eski alışkanlıklarınızı hatırlatacak her türlü olgudan kurtulmalısınız. Zarar verdiğini düşünüyorsanız arkadaşlarınız veya işiniz dahil. Tedavi edilebilir olduğunu unutmayın! Sağlığınıza kavuştuktan sonra tekrar aynı alışkanlıkları edinmeden hayatını devam ettirebilmeniz dileğiyle.

Read More