Bugünün okul çağı çocukları ve sınava hazırlanan gençleri yaşadıkları yüzyıl gereği teknolojinin içine doğdular ve onunla el ele büyüyorlar. Pandemi nedeniyle eğitimin online olarak sürdürülmesi de internet ve teknolojik cihazların her evin zaruri ihtiyacı haline gelmesine neden oldu. Bu nedenle günümüzün teknolojisi ve yaşamsal koşulları internet ve teknoloji bağımlılığı noktasında en çok çocukları ve gençleri tehdit ediyor. Doğdukları koşullar içerisinde internet ve teknolojiye maruz kalma oranları daha yüksek olan bu popülasyon için bağımlılık riski çok daha yüksek.

İnternet ve teknolojik cihazlar denetimsiz, sınırsız ve amaçsız kullanıldığında, gündelik yaşamı ve sorumlulukları aksatıyor ve uzun süre kullanıldığında kişiye zarar veriyor. Kişiler bu bağımlılıktan fiziksel, sosyal, psikolojik ve zihinsel gelişimi olumsuz etkileyecek şekilde etkileniyor. Peki internet ve teknoloji bağımlılığı nedir? Nasıl gelişir ve özellikle sınava hazırlık sürecinde bağımlılık ile başa çıkabilmek için ne yapmak gerekir? Öğrenci ve ebeveynler için önerilerimizi yazımızın devamında paylaşıyor olacağız.

İnternet ve Teknoloji Bağımlılığı Nedir? Hangi Belirtiler ile Kendini Gösterir?

İnternet ve teknoloji bağımlılığı diğer bağımlılıklarda olduğu gibi kişinin bağımlısı olduğu ürüne ulaşamadığında yoksunluk yaşadığı bir durum olarak tanımlanmaktadır. İnternet ve teknoloji bağımlılığında başlıca belirtiler kullanım isteğinin önüne geçilememesi, kullanım için sıklıkla fırsat yaratma çabası ve uzak kalındığında gerginlik, öfke ve hatta saldırganlık davranışlarının görülmesidir.

Aşağıdaki belirtilerden birden fazlasını kendinizde görüyor ya da bu konuda çevrenizden geribildirim alıyorsanız bağımlılık ihtimalinizi değerlendirmeli ve psikolojik destek ihtiyacınızı gözden geçirmelisiniz.

  1. Yalnızca birkaç dakika ile başlayarak her seferinde planlandığından daha çok zaman harcamak.
  2. İnternette ve ekran karşısında geçirdiğiniz zaman hakkında çevrenize yalan söylemek.
  3. Uzun süre hareketsiz kalma ve ekrana bakma sonucu ağrı, uyuşma, gözlerde yanma gibi fiziksel şikayetler yaşamak.
  4. Sanal ortamda yüz yüze olduğunuzdan çok daha girişken, pozitif ve ilgi çekici bir karakter sergilemek.
  5. İnternet ve teknoloji kullanımı için uyku düzeninizi, yemek, kişisel bakım gibi temel ihtiyaçlarınızı aksatma.
  6. İnternet ve tablet, telefon, televizyon gibi teknolojik cihazlarınızdan uzak kaldığınızda gergin, savunmasız ve boşluktaymış gibi hissetmek.
  7. Sorumluluklarınızı, gerçek ilişkilerinizi aksatmak.
  8. İnternet ya da teknolojik cihazlardan uzak kalındığında da onları düşünmek ve neler kaçırdığını merak etmek.

Cep Telefonu ve Sosyal Medya Kullanımı da Bağımlılık Sebebi mi?

Sosyal medya kullanıcı sayısı gün gittikçe artıyor ve artık her yaştan kullanıcı sosyal medyaya dahil oluyor. Sosyal medyada geçen vaktin fazla olması ve diğer bağımlılık türlerinde görülen semptomların sosyal medya kullanımında da görülmesi sosyal medyayı internet bağımlılık alt nedenlerinden biri haline getiriyor.

  1. Eğer sosyal medya hesabınız boş kaldığınız zamanlarda ya da sıkıldığınızda aklınıza gelen ilk şeyse,
  2. Farkında olmadan girdiğinizi ve zaman geçirmeye başladığınızı gözlemliyorsanız,
  3. Amaçsız ve kontrolsüz şekilde uzun sürelerle zaman geçiriyorsanız,
  4. Paylaşım yapmak sizin için çok önemliyse,
  5. Gelen beğeni ve etkileşimler gerçek hayatta aldığınız taktirlerden daha çok haz veriyorsa,
  6. Gerçek arkadaşlıkların yerini sanal arkadaşlıklar ve takipçiler alıyorsa sosyal medya bağımlısı olma riskinizin yüksek olduğunu söyleyebiliriz.

Cep telefonu bağımlılığı ise teknoloji bağımlılığının alt nedenlerinden biridir. Ve diğer bağımlılık semptomları cep telefonu bağımlılığı için de geçerli olmaktadır.

Sınava Hazırlık Sürecinde İnternet ve Teknoloji Bağımlılığı İle Başa Çıkmak için Risk Gruplarını ve Altında Yatan Nedenleri Bilmek Önemli

İnternet ve teknoloji bağımlılığı riski 12-18 yaş arasındaki ergenlerde çok daha yüksek. Ayrıca yapılan araştırmalar erkek kullanıcıların kadın kullanıcılara oranla bağımlılık düzeylerinin daha yüksek olduğunu gösteriyor. Dikkat eksikliği-hiperaktivite bozukluğu, sosyal fobi, depresyon veya ailede bağımlılığa yatkınlık söz konusu olduğunda da internet ve teknoloji bağımlılığı riski artıyor. Bir diğer risk faktörü ise sosyal ilişkiler ve sosyal becerilerdir. Aile içerisinde kendini güvende hissetmeyen, çatışma yaşayan, ebeveyn kaybı yaşamış, sevgi yoksunluğu olan kişilerde risk daha yüksek. Sosyal ilişkileri gelişmemiş ve okulda başarısız olan çocuklar interneti bir kaçış olarak görmektedir. Kendilerini sanal ortamda daha iyi ifade edebildiklerini düşünen bu çocuklarda internet ve teknoloji kullanım sıklığı pekişmektedir.

Başla bir risk faktörü ise aile içerisinde babanın fiziki ya da duygusal yokluğudur. Babasını kaybeden ya da babası sıklıkla ev dışında olan çocuk ve özellikle ergenlik dönemindeki erkekler için teknoloji bağımlılığı sık görülmektedir. İnternet ve teknoloji bağımlılığı olan arkadaş çevresine sahip olmakta bu gruba uyum sağlamak için bağımlılığa yönelmeyi beraberinde getirebilmektedir. Ayrıca model alma da bağımlılığı beraberinde getirebilir. Bireyler anne-babalarının, eğlenme, dinlenme ve sorunlarını unutma-çözme amacıyla teknolojiyi kullandığını gözlemlediklerinde benzer davranışları model alabilmektedir.

İnternet ve Teknoloji Bağımlılığının Neden Olduğu Fiziksel, Bilişsel, Sosyal ve Ruhsal Şikayetler

İnternet ve teknoloji bağımlılığı nedeniyle uzun süre ekrana maruz kalan kişilerde gözlerde yanma, boyun ve sırt ağrıları ile tutukluklar, beden duruşunda bozukluk, şekilsizlik, ellerde uyuşma ve kasılmalar ile halsizlik görülmektedir. Aynı zamanda internet ve teknoloji bağımlılığı olan bireylerin fedakarlık ettikleri ilk şey uykularıdır. Yetersiz uyku, hareketsizlik ve sürekli ekrana maruz kalma dikkat dağınıklığı, konsantrasyon güçlüğü ve zihinde karışıklık, hatırlamada güçlük gibi bilişsel etkilere neden olmaktadır. Sosyal alanda görülen şikâyetler ise yüz yüze iletişimde başarısızlık ve çekingenlik, sosyal aktivitelerden kaçınma, izolasyon olarak sayılabilir. İnternet arkadaşlıkları dışında gerçek arkadaşlık geliştirememe de bağımlılığın gelişmesine neden olan sosyal eksikliklerdir. Ayrıca internet ve teknoloji bağımlılığı olan okul çağı çocuklarında akademik başarıda düşüş, okulda uyum sorunları, devamsızlık, kuralları karşı geliş görülebilmektedir. Bu bireylerde ev içerisinde de çatışmalar vardır ve aile ile sorun yaşarlar.

İnternet ve teknoloji bağımlığı olan bireyler uyku fedakarlıklarından sonra beslenme ihtiyaçlarını da mümkün olduğunca ötelemekte, öğünlerini ekran karşısında tüketmektedir. Besin olarak hızlı hazırlayabilecekleri ve çabuk tüketebilecekleri yiyecekler tercih etmektedirler. Bu bireylerde zamanla psikolojik rahatsızlıklar belirgin hale gelmekte dikkat dağınıklığı, anksiyete, öfke ve depresyon görülebilmektedir.

Hedef Belirlemek İnternet ve Teknoloji Bağımlılığı İle Başa Çıkmak İçin Önemli

Özellikle pandemi sürecinde 20 yaş altı gençler ve çocuklar zamanlarının büyük bölümünü evde ve ekran karşısında geçiriyorlar. Ekran kullanımlarının bir nedeni ders dinlemek ve ödevlerini yapmak olsa da ciddi bir bölümü de ders dışı aktiviteler ile amaçsız ve verimsiz şekilde geçiyor. Bireylerin sınava hazırlık gibi önemli bir dönemde internet kullanımlarını sınırlayamamaları ve teknolojik cihazlardan uzak kalamamaları belli bir hedefe sahip olmamalarından kaynaklanıyor. Hedefsizlik zamanı etkin ve verimli değerlendirememeye neden oluyor. Odak noktalarında ulaşmaya çalıştıkları bir hedef olmayınca planlı programlı çalışmaya da ihtiyaç duymuyorlar.

Bu noktada ailelerin öncelik vermesi gereken çocuklarının kısa ve uzun vadeli hedefler geliştirmesine yardımcı olmak olmalıdır. Mesleki ilgi alanları ve gelecekte ne tarz işlerle uğraşmaktan keyif alabilecekleri üzerine araştırma yapmaya sevk edilebilirler. Aynı zamanda kişilerin kendi ilgi, bilgi, yetenek ve karakteristik özelliklerini de keşfetmesi ve hedeflerini bu değerlendirmeler sonrası belirlemesi daha sağlıklı karar vermesini sağlayacaktır. Hedef belirleme, meslek ve kariyer seçimi sürecinde profesyonel destek almak ve mesleki ilgi ve yetenek testine katılmakta bu noktada faydalı olacaktır. Aba Psikoloji ile iletişime geçerek meslek ve kariyer seçimi sürecinde size yardımcı olacak test ve uygulamalarımıza katılabilirsiniz.

İlgi Alanları ve Sosyal Uyum Becerileri Geliştirilmelidir

Gençlerin internet ve teknoloji bağımlılığı geliştirmelerinin en önemli nedenlerinden biri de sosyal beceri eksikliğidir. Çocukların akranlarıyla gerçek alanda sosyalleşebilecekleri fırsatlar yaratılmalıdır.

Çocukların ve gençlerin biriken enerjilerini sağlıklı bir şekilde boşaltabilecekleri, kendilerini ifade edebilecekleri, akranlarıyla sosyalleşebilecekleri ortamlara ihtiyaçları vardır. Ancak bu ortamlar hazırlanırken kolay erişilebilir, ekonomik ve kaliteli olmasına, gençlerin ihtiyaç ve beklentilerine uyumlu olmasına dikkat edilmelidir. İnternet bağımlılığının hızlı şekilde ilerlemesinin en önemli nedeni kolay ulaşılabilir, ekonomik ve ihtiyaca uygun olmasıdır. Bu noktada belediyeler, devlet kurumları, okul yönetimleri ve aileler iş birliği içerisinde olmalı ve bağımlılığa yönlendiren fiziki koşulların iyileştirilmesi için çalışmalıdır.

İnternet ve Teknoloji Bağımlılığı İle Mücadelede Aileler Ne Yapabilir?

Aileler internet ve teknoloji kullanımının sınırlandırılması ve denetlenmesi aşamasında zorluk yaşayabilmektedir. Özellikle eğitimin online sürdürülmesi ailelerin takip mekanizmasını zayıflatmakta ve çocuklarına kötüye kullanım noktasında bilgi verirken de yetersiz kalmalarına neden olmaktadır. Aileler denetleme noktasında kullanıma hiç izin vermeme ya da tamamen serbest bırakma olmak üzere iki uç arasında gidip gelebilmektedir. Oysa günümüz koşulları teknolojiden mahrum yaşamak için uygun değildir. Ailelerin kullanıma mani olmak yerine amaçlı, sınırlandırılmış ve kontrollü kullanıma müsaade etmesi gerekmektedir.

İnternet ve Teknolojik Aletlerin Kullanımı Sınırlandırılmalı

2 yaşından küçük çocukların internet ve ekrana maruz kalınan teknolojik aletlerle karşılaşması uygun değildir. Okul öncesi grubundaki çocuklar için 30 dakikayı geçmeyecek günlük internet kullanımı yeterlidir. İlköğretimin ilk 4 yılında ödevler dışında oyun ve eğlence için günlük 45 dakika zaman ayrılabilir. Takip eden yıllarda günde 1 saat kullanım uygundur. Lise çağında da internette günlük 2 saat ders dışı vakit geçirmek yeterlidir.

Nasıl ki uzun süre ders çalışılmasını önermiyor ve verim alabilmek için kısa molalar öneriyoruz internet ve teknolojik cihazlar için de aynı şey geçerlidir. Çocuklar uzun süre ekrana maruz kalmamalı, mutlaka sık sık ara vermelidir. Çocukların özellikle tv ve bilgisayar karşısında beslenmesine izin verilmemelidir.

Çocukların İlgi ve Yetenekleri Keşfedilmeli, Sorumluluklar Verilmelidir

Ailelerin çocuklarını ilgi ve yetenekleriyle uyumlu spor, sanat, kültür etkinliklerine katılmaya teşvik etmesi gerekmektedir. Çalışma ve günlük aktivite planı hazırlayabilir internet ve teknolojik cihazların kullanımını mola ve ödül olarak plana ekleyebilirsiniz. Unutulmamalıdır ki gününü verimli değerlendiren, görev ve sorumlulukları olan çocuklar için internet ve teknolojik cihazlarla ilgilenecek zaman ve enerji kalmayacaktır. Çocuğunuza sorumluluk vermekten, evdeki görevlere dahil etmekten çekinmeyiniz.

İnternet ve Teknoloji Bağımlılığı İle Mücadelede Ailenin Denetimi Çok Önemli

Çocukların internet kullanım alanlarını denetlemek için aile filtreleri kullanılabilir. Yine bilgisayar, tablet, telefon gibi teknolojik cihazlara yüklenen uygulamaların da çocuğun yaşına uygunluğu aile tarafından değerlendirilmelidir. Çocuklarınızın internette nelerle meşgul olduğunu daha iyi gözlemleyebilmek için bilgisayarın sabit bir alanda ve herkes tarafından erişilebilecek şekilde kullanılmasını sağlayabilirsiniz. Birlikte İnternet ve teknoloji bağımlılığı zararlarını anlatan yazılar, görseller, sloganlar hazırlayarak görebileceği yerlere asabilirsiniz.

Aileler çocuğu susturmak ya da problemleri çözmek için internet ve teknolojik cihazları ödül, hediye olarak kullanmamalıdır. İnternet ortamında kurulan arkadaşlıklar aile tarafında takip edilmeli, mümkünse bu kişilerle aile bireyleri de tanışmalıdır.

Psikolojik Destek İhtiyacı İhmal Edilmemeli

Hedef belirleme, gerçek sosyal ilişkiler geliştirme, pozitif aile ilişkileri yapılandırma ve sorumluluk verme bağımlılıkla mücadelede oldukça işlevseldir. Ancak İnternet ve Teknoloji bağımlılığı altında sıklıkla psikolojik nedenler yer almaktadır. Bu nedenle öncelikle altta yatan psikolojik faktörler tespit edilmeli ve bu noktalar tedavi edilmelidir. Bağımlılıkla mücadele sürecinde psikolojik destek almak için Aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz.

Read More

“Çocuğum ders çalışmak istemiyor”, “yeterince çalışmıyor, ben söylemeden yapmıyor” pek çok ebeveynin çocuklarının eğitim hayatları süresince sıklıkla kullandığı cümlelerdir. Peki çocuklar neden ders çalışmak istemez ve çocuklara ders çalışma alışkanlığı kazandırmak için neler yapmak gerekir?

Ders Çalışma Alışkanlığı Kazandırmak İçin Sorumluluk Almayı Yaşamın İlk Yıllarından İtibaren Öğretmeliyiz

ders çalışmak, işe gitmek ya da evdeki rutin işleri yerine getirmek neredeyse hiçbirimiz için keyif veren işler değildir. Ancak bunlar bulunduğumuz konumun getirdiği sorumluluklardır ve bizim tarafımızdan yapılması gerekmektedir. Bir öğrencinin temel sorumluluğu; okula gitmesi, derslerini dinlemesi, ödevlerini yapması, öğrendiklerini tekrar etmesi ve çabasının sonucunda da sınıfını geçerek üst sınıflara yükselmesidir. Çocuğun bunların kendi sorumluluğunda olduğunu öğrenmesi ve sorumluluklarını yerine getirmek için özdenetime sahip olması gerekir.

Ebeveynlerin çocuk yetiştirme sürecinde yaptıkları en büyük hatalardan biri küçük yaşlardan itibaren çocuklarına sorumluluk bilincini aşılamamalarıdır. Çocuğunun zorlanmaması için çoğu ihtiyacını karşılayan ya da hatırlatan ebeveynler çocuklarının sorumluluk alma becerilerini geliştirememelerine neden olmaktadır. Oysa çocuklar fiziksel ve zihinsel gelişimleriyle orantılı şekilde hayatlarının her döneminde sorumluluk alabilirler. Odasını toplama, yemeğini yeme, dişlerini fırçalama, üzerini giyinme-soyunma, kirlilerini kirli sepetine atma, tuvalete gitme ve temizlenme. Çocuğunuzun yaşına ve gelişimine uygun olarak ona küçük görevler verebilir ve bu görevlerin onun sorumluluğunda olduğunu öğretebilirsiniz.

Erken yaşlar itibariyle evde sorumluluk alan çocukların yetişkin yaşamda görevlerinin hatırlatılmasına ya da destek verilmesine gerek kalmadan sorumluluklarını yerine getirebildiği klinik gözlemler ve bilimsel araştırmalar sonucu görülmüştür.  Sorumluluk alma alışkanlığı olmayan çocukların ders çalışmak için kendilerini organize etmeleri kolay değildir ve başkalarının hatırlatmasına ihtiyaç duyarlar. Çocuğunuzun okul çağında ödevlerini yapan, ders çalışması gerektiğini sürekli hatırlatan ve bu konuda sıklıkla çatışma yaşayan ebeveynler olmak istemiyorsanız mutlaka sorumluluk bilincini erken yaşlar itibariyle aşılamalısınız.

Hedef Belirlemeden Ders Çalışma Alışkanlığı Kazanmak Mümkün Değil

Kimse karşılığı olmayan bir iş için performans sergilemek istemez. Ders çalışma alışkanlığı edinebilmek için “Neden ders çalışmalıyım? sorusuna verilebilecek kişiyi harekete geçirecek bir cevap olmalı. Bu cevabın işlevsel olması için de bizim bir amaca, ulaşılabilir bir hedefe ihtiyacımız var. Bu hedefler kısa süreli hedefler olabileceği gibi uzun vadeli hedeflerde olabilir. Eğitim yılını başarılı bitirmek kısa süreli bir hedefken, iyi bir üniversitede okumak, doktor olmak, akademisyen olmak uzun vadeli hedefler olabilir.

Örneğin; çalışmalıyım çünkü, ders notlarım ne kadar iyi olursa sınıfımı o kadar iyi derece ile bitiririm. Okul ortalamam yükselir ve başarılı bir puan ile mezun olabilirim. Çalışmalıyım çünkü öğrendiklerimi pekiştirmeli, kalıcı hale getirebilmeliyim. İyi bir lise, iyi bir üniversite için hazırlanmam gereken önemli sınavlar var. Ne kadar düzenli ve verimli çalışırsam bu sınavlardan olumlu sonuçlar alma olasılığım o kadar yüksek olur. Çalışmalıyım çünkü başarılı bir avukat olmak istiyorum. Bunun ön koşulu iyi bir üniversite okuyabilmem. İstediğim üniversiteye gidebilmek, istediğim bölümü okuyabilmek ve başarı ile mezun olmak için şimdiden emin adımlarla ilerlemeliyim.

Hedefi olmayan bir öğrencinin oyun oynamak, televizyon izlemek gibi ders çalışmaktan daha keyifli olan bir aktiviteye ara vermesi daha zordur. Bu durum ebeveynler ile çocukların çatışmasına neden olacaktır. Çocuklarınızın hedef belirleme sürecinde desteğe ihtiyacı olduğunu düşünüyor ve profesyonel destek almak istiyorsanız stratejik yetenek yönetimi testimize katılabilir, erken yaşta çocuklarınızın ilgi, yetenek ve bilgileriyle uyumlu mesleğe yönlendirilmesini sağlayabilirsiniz.

Ders Çalışma Alışkanlığı İçin Motive Etmek Yerine Motive Olmasını Sağlayın

Ebeveynler olarak çoğu zaman çocuklarımızın motivasyon koçu oluruz. “Sen yaparsın, sen zekisin, sen beceriklisin” diyerek onları motive etmeye çalışırız. Oysa motivasyon kişinin kendisi tarafından sağlandığında dışarıdan gelen motivasyona göre çok daha işlevsel ve uzun soluklu olmaktadır. Çoğunlukla hedefimizi doğru belirlediğimizde motivasyon kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Ancak doğru hedef belirlemiş olsak dahi yaşam içerisinde kimi etkenler motivasyonumuzu düşürebilmektedir. Kişinin bu tarz motivasyon kırıcılarla başa çıkabilmek için geliştirmesi gereken iç motivasyon kaynakları geliştirmesi gerekir. Örneğin; hedeflerini kendisine hatırlatacak resimler, yazılar olabilir. Uzun vadeli hedefine ulaşmak için belirlediği kısa vadeli hedeflerden başarı elde ettiğinde kendine vereceği ödüller olabilir.

Ebeveyn olarak sizler, çocuklarınızın içsel motivasyonlarını nasıl artırabileceğine yönelik araştırmalar yapabilir, çocuğunuzu bu konuda bilgi edinmesi için yönlendirebilirsiniz. Çabasını taktir etmeli, başarılarında onu tebrik etmeli ve sizden destek talep ettiğinde yardım etmelisiniz. Ancak çocuğunuzun ders çalışmak ya da ders çalışma alışkanlığı kazanmak için birincil motivasyon kaynağı siz olmamalısınız.

Öğrenme Stiline Uygun Ders Çalışma Alışkanlığı Kazanılmalı

Herkes öğrenebilir ama öğrenme her bireyde farklı şekillerde gerçekleşir. Dunn&Dunn Öğrenme modeline göre öğrenmeyi kolaylaştıran 3 öğrenme stili vardır. Bunlar; görsel-uzamsal öğrenme stili, işitsel-duyusal öğrenme stili ve dokunsal-kinestetik öğrenme stilidir. Bir çocuğun kalıcı ve doğru şekilde öğrenebilmesi için öğrenme ortamının, öğretenin ve öğrenilecek içeriğin öğrenme stiline uygun düzenlenebilmesi gerekmektedir. Yine çocuğun başarılı olabilmesi için ders çalışma tekniğinin de öğrenme stili ile uyumlu olması gerekmektedir. Aksi halde dikkatini toparlayamama, çabuk sıkılma, öğrendiğini hatırlamada güçlük ve öğrendikleri arasında bağ kuramama, günlük hayata adapte edememe gibi olumsuz etkileri olabilmektedir. Bu da hem çalışma alışkanlığının kazanılmasını zorlaştırmakta hem de çalışma sürelerinin verimsiz geçmesine neden olmaktadır. Öğrenme stillerini detaylarıyla anlattığımız ve öğrenme stiline uygun ders çalışma önerilerini içeren yazımıza buradan ulaşabilirsiniz.

Çocuklarda Ders Çalışmak: Ders Çalışma Planı Oluşturun

Ne kadar hedef belirlemiş ve motive olmuş olursak olalım, plansız olduğumuz sürece verim alma olasılığımız azalacaktır. Öğrencilerin günlük, haftalık hatta aylık planlar çıkararak çalışmaları ders çalışma sürelerinden alacakları verimi artıracaktır.

Planlı ders çalışmanın avantajları;

  • Ne kadar sürede ne kadar konu bitireceğinizi belirlersiniz,
  • Hangi konuya ne kadar zaman ayıracağınızı belirlersiniz,
  • Planlama sayesinde bir konu üzerinde gereğinden fazla zaman harcamanın önüne geçersiniz,
  • Zihnen ve bedenen yorulmamak için mola sürelerinizi belirlersiniz.
  • Planınıza uyduğunuzda daha kolay motive olur ve sorumluluğunuzu yerine getirdiğiniz için kendinizi daha iyi hissedersiniz.
  • Planlı olduğunuzda çalışmanız gereken konulara adil vakit ayırabilirsiniz. Ders çalışma planı olmayan çocukların keyif aldıkları derslere daha fazla zaman ayırdığı görülmüştür.
  • Planlı ders çalışmanız sonucunda öğrendiklerinizi pekiştirir, öğrenmenin kalıcı gerçekleşmesine ve bunun da okul başarınızı olumlu etkilemesine katkıda bulunursunuz.

Ders çalışma alışkanlığı edinmek için çalışma planı hazırlamakta zorlanan çocuklar online uygulamalar edinebilir, okul öğretmenlerinden ve rehberlik servisinden destek alabilirler.

Dinlenmek ve Eğlenmek İçin Mutlaka Zaman Ayırılmalı

Ara vermeden ders çalışmak mümkün olsa da verimli çalışmak mümkün değil. Çoğu zaman çalışırken ara vermeyi unutur ya da mola sürelerinin dikkatimizi dağıtacağını düşünürüz. Zamanı iyi yönetebilmek için aralıksız ders çalışmak gerektiğini düşündüğümüz de olur. Oysa bir konuya aralıksız 25-30 dakikadan daha uzun süre ile dikkatimizi yöneltebilmemiz mümkün değildir. Çalışma alanında saatlerce oturmamız, oturduğumuz saatler boyunca verimli şekilde çalıştığımız anlamına gelmemektedir. Öğrenciler ailelerinin “az çalıştın, yeterince çalışmıyorsun” sözlerine maruz kalmamak için çalışma alanlarından ayrılmadan çalışmaya devam etmektedir. Ancak hem zihnen hem bedenen yorulan çocuklar yerlerinde kıpırdanmaya, dikkatlerini çalışma alanlarındaki farklı obje ve uyaranlara vermeye başlamaktadırlar.

Çocuklarınızın çalışma sürelerine 25-30 dakikada bir 5 dakikalık molalar eklemelerine ve bu süreyi çalışma alanlarının dışında değerlendirmelerine müsaade etmelisiniz. 4-6 kez 5 dakikalık molaların ardından mutlaka 25-30 dakikalık bir mola vermeleri de çalışma verimleri için gereklidir. Pomodoro tekniği adı verilen bu tekniği çalışma planınızı hazırlarken bilgi almak için daha detaylı araştırabilirsiniz.

İlk İş Büyük Kurbağayı Yiyin! (Eat The Frog Tekniği)

Hepimizin yapmaktan kaçındığı, sürekli ertelediği, yapmamak için sürekli başka işlere öncelik verdiği işler vardır. Ancak yapmak istemediğimiz bu işler “yapılmayı bekleyenler” olarak zihnimizin bir köşesinde durur ve gün boyu kendini alarm vererek hatırlatır. Yapmaktan kaçındığımız bu işler kendini her hatırlatışında enerjimiz düşer, keyfimizi kaçar ve yapmakta olduğumuz işi de verimli yapmamıza engel olur. Bu gözümüzde büyüyen işleri gün sonunda ya bir bahane ile başka bir güne erteleriz ya da istemeyerek yaparız. İsteksizlik, zihnen ve bedenen yorgunluk birleştiğinde de gün sonu yapılan bu işten hiçbir verim bekleyemeyiz.

Mark Twain “Eğer işin bir kurbağa yemek ise, onu sabah ilk iş olarak yemek en iyisidir. Eğer işin iki kurbağa yemekse, en büyük olanı önce yemek en iyisidir.” diyerek yapmaktan çokta keyif almayacağımız işleri günün ilk işi olarak tamamlamamızı ve günün kalanına zihnimiz daha hafif ve huzurlu şekilde devam etmemizi öneriyor.

Çocuklarda Ders Çalışmak: Ders Çalışma Alışkanlığı İçin Öğrendiklerini Oyunlaştırın

Oyunla öğrenmek öğrenmenin hem eğlenceli hem de etkili olmasını sağlıyor. Çocuğunuzun yaş grubuna ve öğrendiği konulara göre bilgilerini pekiştirebileceği oyunlar hazırlayabilirsiniz. Bu oyunlar için internetten fikir edinebilir, çocuğunuzla birlikte oyunlar geliştirebilirsiniz. Evde bilgi yarışması düzenleyip kazanana ödül verebilirsiniz. Matematikte problem çözme oyunları, Türkçe ve yabancı dilde kelime oyunları ve bulmacalar, sözel derslerde münazaralar düzenleyebilirsiniz. Yine online uygulamalar üzerinden de oyun oynayarak öğrenmesini sağlayabilirsiniz.

Öğrenme ortamına oyunla öğrenme dahil edildiğinde ders çalışma süreleri çok daha keyifli hale gelecektir. Ders çalışma alışkanlığı kazanılmasında her yaştan çocuk için oyun etkili bir yöntemdir.

Öğrendiklerimizi Gerçek Hayatta Kullanabildiğimizde Öğrenmek Daha Keyifli Hale Geliyor

Günlük hayat içerisinde kullanılamayan bilgiler yeterli şekilde pekiştirilmediği için çok daha kolay unutulabiliyor. Oysa gün içerisinde kurduğumuz diyaloglarda kullanabildiğimiz, sebep-sonuç ilişkisini kurduğumuz bilgilerin kalıcı olması çok daha mümkün. Çocuklarınızın öğrendiği bilgilerin günlük yaşamdaki karşılıklarını onlara anlatabilir, hangi bilgiyi hangi alanda kullanabileceklerini öğretebilirsiniz. Burada akla ilk gelen şey toplama çıkarma hesabı olmamalıdır. Çocuğunuza problem çözme becerileri kazandırmanız, bir sorunla karşı karşıya kaldığında uygulayabileceği problem çözme stratejilerini öğretmeniz matematiğin günlük hayattaki karşılığını vermeniz anlamına gelecektir.

Örneğin; haftalık harçlığı ile bir haftayı nasıl verimli geçirebileceğini öğretebilirsiniz. Okuldaki öğünleri dışında, kitap almak ya da bir arkadaşına hediye almak için harçlığından her hafta kenara bir miktar para koymak kişiye hem hesaplama yapmayı, olasılıkları değerlendirmeyi öğretecek hem de günlük yaşam becerilerini kazandıracaktır. Bir bitkinin nasıl yetiştiği, yağmurun nasıl yağdığı, bitkilerin ve canlıların evrenimiz için faydalarının ne olduğunu anlatabilirsiniz. Soframıza gelen besinlerin nasıl üretildiği, suyun nasıl idareli kullanılabileceği tüm bu bilgiler çocuğun öğrendiklerini pekiştirebileceği günlük hayatta lazım olacak bilgilerdir. Tarih, sosyoloji konuları kişinin hayat görüşünü, ideolojisini belirlemede etkilidir. Bu derslerde edindiği bilgilerin bugünümüzü nasıl etkilediğini anlatarak bugünün olaylarının geleceğe nasıl yön verebileceğini anlatabilirsiniz. Derslerde öğrendikleri bilgilerin hangi mesleklerde yoğun olarak kullanılacağını anlatabilir, öğrendiklerinin meslekler içerisindeki etkisini görmesini sağlayabilirsiniz.

Çocuklarda Ders Çalışmak: Örnek Bir Rol Model Olun

Çocuklar için ebeveynlerinin çalışma stilleri, zamanı nasıl yönettikleri, problemlerini nasıl çözdükleri model alabilecekleri yaşam becerileridir. Söyledikleriniz, tavsiye ettikleriniz ile yapmakta olduklarınızın örtüşüyor olması oldukça önemlidir. İşlerinizi son dakikaya bırakıyor, zamanı iyi yönetemiyorsanız çocuğunuzun da düzenli ve verimli ders çalışma alışkanlığı edinmesi kolay olmayacaktır. Sorumluluklarınızı yerine getirmek için başkalarının size hatırlatmasına ihtiyaç duyuyorsanız aynı beklentiye girmeleri çocuklarınız için de olasıdır. İyi bir rol model olmak için çocuğunuz birlikte siz de hayatınızı yeniden düzenleyebilirsiniz.

Ders çalışma alışkanlığı edinmek, yaşamın ilk yıllarından itibaren kazandırılması gereken sorumluluk bilinci ile ilişkili olsa da sonradan da edinilebilmektedir. Hedef belirleme, verimli ders çalışma tekniklerini öğrenme, zamanı etkili kullanabilme, planlı olma ve öğrenme stiline uygun çalışma bu süreçte oldukça yardımcı olabilmektedir. Yine de verimli ders çalışamıyor ve ders çalışma alışkanlığı kazanamıyorsanız profesyonel danışmanlık alarak kariyeriniz için şimdiden kalıcı yatırımlar yapabilirsiniz.

Read More

Her bireyin hayata geldiği dönem itibariyle karşılaştığı yaşam koşulları birbirinden farklıdır. Yaşanılan zaman aralığında gerçekleşen teknolojik, ekonomik ve çevresel koşullardaki değişiklikler bireylerin kişiliklerinde ve kariyer hedeflerinde değişikliklere neden olur. Kuşaklar ise yaşanılan bu dönemsel farkları sınıflandırabilmek için tanımlanmıştır. Çağımızın kariyer hayatına atılma evresindeki en genç kuşağı ise Z kuşağıdır.

Z kuşağı bireyleri yaşları itibariyle iş hayatında henüz aktif rol almasa da kariyer hayatlarını şekillendirmek üzere hazırlık aşamasındadırlar. Bir kısmı ise staj ya da erken dönem iş tecrübeleri ile iş yaşamında yeni yeni varlık göstermeye başlamıştır. Teknolojinin içerisine doğan ve teknoloji ile beraber gelişip büyüyen bu kuşak diğer kuşaklardan teknolojinin hatırı sayılır etkisi ile oldukça farklılaşmaktadır. Bu nedenle bu kuşağın kariyer beklentilerini ele alırken diğer kuşaklardan bağımsız düşünmek gerekmektedir.

Yetiştirilme Şekilleri Kariyer Beklentilerini Etkiliyor: Hiyerarşi İstemiyorlar!

Günümüz gençleri daha bilinçli ebeveyn tutumlarıyla yetişmektedir. Eğitim düzeyi yüksek aileler ve planlı gebeliklerle bu çocuklar eski kuşaklara göre ebeveyn sevgilisini daha çok almaktadır. Z kuşağını yetiştiren ailelerin bilinçli doğum kontrol yöntemleri kullanması, kadınların iş hayatındaki artan rolü ve ekonomik faktörlerin etkisi ile çok çocuklu ailelerin sayısı azalmıştır. Z kuşağı çoğunlukla tek çocuk ya da bir, iki kardeşli çocuklardan oluşmaktadır. Ailenin koşulsuz sevgisini almaları ve benmerkezli yetişmeleri nedeniyle Z kuşağının bireyleri iş hayatında hiyerarşiden ve ast üst ilişkisinden hoşlanmamaktadır.

Onlar için fikirleri son derece önemlidir ve fikirlerini sunduklarında bu önemin kendisine hissettirilmesini isterler.  Grup çalışmalarına uyum sağlarlar, ekip olarak hareket etmekten hoşlanırlar ancak grup içerisindeki rollerinin önemini hissetmeleri ve geri planda bırakılmamaları gerekir. Kendi işinin karar ve onay mekanizması olmak isterler. Taktir edilme ihtiyaçları yüksektir, olumsuz geribildirim onlar için itekleyici güç olsa da sürekli hale gelen olumsuz geribildirim karşısında performans göstermeyi bırakır ve çalışan bağlılığını kaybederler.

Z Kuşağı Kariyer Hayatında Otoritelerle Değil Mentor İle Çalışmak İstiyor

Z kuşağı bireylerinin kariyer beklentilerini etkileyen bir diğer faktör ise otorite kavramıdır. Bu bireyler otorite karşısından kendi otoritelerinin de kabul edilmesini isterler. Otorite yerine geçen patron, müdür, işveren rolündeki kişinin kendisini birey olarak tanımasını ve o şekilde yaklaşım sağlamasını beklemektedir. Z kuşağının bu beklentisi Y kuşağında da görülmektedir. Ancak Z kuşağının kariyer hayatından otorite figürüne yönelik bu beklentisi Y kuşağı bireylerine oranla çok daha nettir.

Yöneticilerin Z kuşağı çalışanlarından verim alabilmesi için iş süreçleriyle ilgili fikirlerinin duyulduğunu ve önemsendiğini hissedebilecekleri ortamlar yaratılması gerekmektedir. Z kuşağı geribildirim almayı sever, geribildirimleri gelişimleri için gerekli görürler. Ancak almayı sevdikleri kadar geribildirim vermekten de memnun olurlar. Yöneticiler ve Z kuşağı ile ekip arkadaşı olacak diğer kuşaklardan bireyler Z kuşağının vereceği geribildirimlere de hazır olmalıdırlar. Z kuşağı için ifade özgürlüğünü hissedebilecekleri çalışma alanları işlerine olan bağlılık ve sadakatlerini artırmaktadır.

Z kuşağı için kendisine sürekli direktifler veren bir yönetici ya da neyi yapıp yapmaması gerektiğini söyleyen iş arkadaşları birlikte çalışmaya uygun roller değildir. Bunun yerine, kendisiyle sohbet eden ve aynı zamanda da tecrübelerini paylaşarak onu geliştiren yönetici ve arkadaşlar tercih sebebidir. Bu gençlere yöneticilik yapacak kişiler otoriter olmak yerine mentorluk becerileri gelişmiş kişiler olmalıdır. Ayrıca işveren ve yöneticilerin tüm şirket politikalarında şeffaf ve açık olması Z kuşağı tarafından beklenmektedir. Çalışan bağlılığı ve sadakatinin devamlılığı için işverenin prim, terfi, zam gibi hassas konularda çalışanlarına karşı açık olması bu kişilerce beklenmektedir.

Maddi Kazanç, Ödül ve Rahatlık Kariyer Hayatlarında Öncelikli Role Sahip

Günümüz Z kuşağı bireyleri, tüketimin fazla olduğu bir topluluğun içerisinde büyümektedir. Eski kuşaklardaki aza kanaat etme, elindekinin değerini bilme, bozulanı onarıp kullanmaya devam etme bu dönem için geçerli değildir. Onlar için bir ürünün işlevselliği kadar, tasarımı, kalitesi ve popülerliği de önemlidir. Bu nedenle de bu kuşak tüketim ihtiyaçlarına hitap edecek gelirlerle çalışmak istemektedir. Maddi kazanç onlar için oldukça önemlidir.

İş hayatında Z kuşağının uzun soluklu kalabilmesi için iş birliği içerisinde olduğu kurumun maddi ve manevi beklentileriyle uyumlu olması gerekmektedir. Zam oranlarının düşük olması, terfi imkanının uzun vadeli ya da mümkün olmaması iş arayışına başlamaları için oldukça yeterli sebeplerdir. Yıllık performanslarının düzenli olarak ödüllendirilmesini ve ortalamanın üzerinde bir maaş artışını isterler. İşveren özel sağlık güvencesi, yemek, servis haklarının yanı sıra kişinin çalışma hayatından keyif almasını sağlayacak başka hakları da çalışana sunuyor olmalıdır.

Rahat izin alabilme, önemli günlerde hediye ve tebrikler, şirket içi motivasyon etkinlikleri ve kutlamalar yine çalışan bağlılığı için şirketlerinden bekledikleri koşullardır. Şık giyinmeye, bakımlı ve özenli olmaya önem verseler de kılık kıyafetlerinde takım elbise ile sınırlandırılmak istemezler. Rahat ve şık giyimin kabul edildiği bir şirkette kariyer yapmak isteyebilirler.

Esnek Çalışma Saatleri Kariyer Beklentileri Arasında

Bu kuşak çalışmak için yaşayanların değil yaşamak için çalışanların oluşturduğu bir kuşaktır. Dolayısıyla onlar için önemli olan hayatı yaşamak, anın tadını çıkarmak ve keyif almaktır. Sabit mesai saatlerinde uzun saatler boyunca çalışmak onlara göre değildir. Eğlenmek için haftalık tatillerin gelmesini beklemek ya da yılda sadece iki haftalık izne tabi olmak onlar için hayal ettikleri kariyer koşulları değil. Bu nedenle esnek çalışma saatlerine geçen şirketleri tercih etmeleri olasıdır. Şirket dışında da sürdürebilecekleri, mobil olacakları işler bu gençler için daha uygun olacaktır. Z kuşağı için hakim düşünce “işimi onlar versin ama çalışma saatimi ben belirleyeyim.”, “işimi zamanında yetiştirdikten sonra onların kurallarına bağlı kalmak zorunda değilim.” olacaktır.

Fiziki Koşullar ve Gelişim Fırsatları

İşlerinin tek düze olması Z kuşağı bireylerinin iş yaşamında çabuk sıkılabileceklerini ve işten kolay vazgeçebileceklerini düşündürmektedir. Bunun önüne geçebilmek için iş yerinin fiziki koşullarının değiştirilmesi ve çalışanın da gelişim fırsatlarının desteklenmesi gerekmektedir. Fiziki koşullar düşünüldüğünde molaların verimli değerlendirilebileceği ferah alanlar olması gerekir. Mola alanlarının çalışanların hem eğleneceği hem de sosyalleşebileceği alanlar olarak düzenlenmesi gerekmektedir. Pek çok işverenin en büyük hatası, teknoloji çağında hala eski bilgisayar ve ofis malzemelerini kullanıyor olmasıdır. Bu da mevcut işlerin aksamasına ve zamanın verimsiz kullanılmasına neden olmaktadır. Bir Z kuşağı üyesinden verimlilik almak istiyorsanız yapmanız gereken son teknoloji ürünleri iş yerinizde tercih etmenizdir.

Z kuşağının özgüveni yüksek ve kariyer odaklı bir nesil olduğunu eğitim hayatlarından görebilmekteyiz. Yenilikçi, yaratıcı, çok yönlü ve girişken olan bu kuşağın bireylerinin iş hayatlarında beklentilerini bulmaları şartıyla çok başarılı olabilecekleri öngörülmektedir. Yenilenmeyi ve gelişmeyi seven bu bireylerin iş hayatında da bu ihtiyaçlarının karşılanması gerekmektedir. İş alanlarıyla ilgili eğitimler almalarına fırsat verilmesi, mesleki gelişim, kişisel gelişim eğitimleri ile desteklenmeleri çalışan bağlılığını artıracaktır. Çalışana gün içerisinde bir kafede çay & kahve eşliğinde çalışma imkanının sunulması da Z kuşağının talep ettiği esnekliklerdendir.

Genç Yöneticiler Olmak Ya da İş Kurmak

Z kuşağının kariyer hedefleri dinlendiğinde pek çoğunun kariyer hayatından beklentisi hızla yükselmek, enerjilerinin yüksek olduğu gençlik yıllarında yönetici mertebelerine erişebilmek. Eğer maddi imkanları varsa pek çoğunun hayali kendi işini kurmak ve işinin patronu olabilmek. Onların yenilikçi yapısı, yüksek enerjisi, risk alabilme kabiliyeti ve her ne iş yaparlarsa yapsınlar sosyal medyayı kullanarak reklam yapabilme becerileri var. Her olasılığı fırsata çevirebiliyor ve her fırsatı para getirecek bir iş olarak dönüştürebiliyorlar. Özgüvenleri yüksek, iletişimleri başarılı ve kendilerinden oldukça eminler. Uygun fırsatları yakaladıkları sürece çalıştıkları alanda yukarılara tırmanacak ya da kendi işlerini kurmaktan geri durmayacaklardır.

Sosyal Medyada Olumlu İzlenimi Olan Şirketlerde Kariyer Yapmak İstiyorlar

Z kuşağı gençleri bir işe başvuracakları zaman, o işe kabul edilmişçesine detaylı araştırmaya girerler. Şirketi ilk önce sosyal medya hesaplarında aratırlar. Çalışan değerlendirmelerine, yorumlara bakarlar. Şirketin alanıyla ilgili ne tarz çalışmalar yaptığına, öncülük ettiği projelere bakarlar. Şirketin fiziki konumu, dış görünüşü ve fiziki özellikleri de onlar için belirleyici değere sahiptir. Şirketi Instagram, Youtube, Facebook, Twitter, LinkedIn gibi sosyal medya platformlarından araştırır, yakından takip eder ve işletmenin faaliyetlerini öğrenmeye çalışırlar. Sosyal medyadan bilgi edinemedikleri bir şirket onlar için çağın gerisinde kalmış ve popülerliği olmayan bir şirkettir. Böyle bir şirket ilgilerini çekmez ve bu yapıya dahil olmak istemezler.

Şirket sahiplerinin Z kuşağı tarafından tercih edilebilir olması için mutlaka sosyal medyaya giriş yapmaları ve kendilerini bu alanda da göstermeleri gerekir. Ayrıca şirketlerin internet sayfalarının da aktif ve ulaşılabilir olması gerekmektedir.

Z Kuşağı İle Çalışacak Olmanın Faydaları

Z kuşağının en belirgin özelliği iyi eğitimli olmaları ve rekabet ortamında varlık sürdürebilmek için kendilerini sürekli geliştirmeye çalışmalarıdır. Ekibinize Z kuşağından bireyler kattığınızda güncel gelişmeleri yakından takip edebilir, eski bilgilerinizi yenileriyle tazeleyebilirsiniz. Ayrıca Z kuşağı bireylerinin iş yaşamındaki varlığının artmasıyla teknolojinin iş yerlerinde kullanım oranı çok daha fazla olacaktır. Teknoloji ile el ele büyüyen bu kuşak için tüm ekipmanların dijitalleştirilmesi ihtiyacını doğuracaktır. Bu sayede manuel yapılan işler azalacak zaman tasarrufu sağlanacaktır. Pek çok iş otomatize edilecek, robotik sistemlerin kullanımı çok daha yaygın hale gelecektir. Daha çok dijital ekran kullanılacak ve yazılı basımın olduğu içerikler azalacaktır.  Bu da beraberinde kâğıt israfının azalmasını sağlayacaktır.

Z kuşağının sabit mesai ile çalışmaktan hoşnut olmaması İnsan kaynakları birimlerinin esnek çalışma saatlerini çalışma yönetmeliklerine ekletmelerini bir süre sonra zorunlu hale getirecektir. Zaman ve mekana bağlı olmaksızın esnek çalışabilmek çoğu şirketin gündeminde olacak. Bu sayede hem çalışanlar memnun olacak hem de şirketlerin her saat aralığında performans alabilecekleri çalışma düzenleri olabilecektir.

Z kuşağının şirketlere getireceği yeni fikirler, yaratıcılıkları ve diğer kuşaklara göre gözle görünür enerjileri şirketlerin başarısını artıracaktır. Ayrıca risk alma cesaretleri, sonuç odaklı olmaları, enerjileri ve yükselme hedefleri ile bu çağın gençlerinden oldukça başarılı liderler çıkacak. Z kuşağını kadrosuna alan şirketler dijital platformda daha ön planda yer alacak, sosyal medya kullanımları ve internet ortamındaki tanıtım çalışmaları ile kendilerini daha iyi ifade edebilecektir.

Z Kuşağı İle Çalışmak İstiyorsanız Kurum Kültürünüzü Gözden Geçirmelisiniz

Bu kuşak yenilikçi olmayan, kendini geliştirmeyen, fikirlere açık olmayan, katı kuralların olduğu ve eski sistemlerin işletildiği bir iş ortamından kolayca kopabilir. Yan hakları olmayan, kişisel alana ve özel yaşama saygı duymayan çalışma koşullarına tahammül edemez. Gelişimini desteklemeyen ve yükselme fırsatı sunmayan şirketlerde performans sergilemek istemez. Günümüz gençlerinin kariyer belirleme sürecinde sizlerle ilerlemesini istiyor, onları kurumunuzu ileriye taşıyacak beyinler olarak düşünüyorsanız kurum kültürünüzü ve çalışma koşullarınızı gözden geçirmelisiniz.

Read More

Geleceğine yön vermek üzere olan bir gencin meslek ve kariyer seçimi konusunda vereceği karar hem kendisi hem ailesi için oldukça önemli. Kimi ailelerde bu seçimin önemi o kadar büyüktür ki yoğun strese ve hatta aile içi çatışmalara neden olabilir.

Aileler bu önemli kararda kendi tecrübelerinden yola çıkarak çocuklarının hata yapmasının önüne geçmek isterler. Mesleklerin getireceği potansiyel yaşam koşullarını düşünerek çocuklarını kendi uygun gördükleri mesleğe yönlendirmeye çalışabilirler. Ya da çocuğun potansiyeliyle uyuşmayan, gerçek dışı beklentiler içerisine girebilirler. Peki meslek ve kariyer seçimi neden bu kadar önemli ve ailelerin bu seçim sürecinde rolü ne olmalı?

Meslek ve Kariyer Seçimi İçin Karakter, İlgi ve Yetenekler Belirleyici Role Sahip

İlk çocukluk yıllarından itibaren bireylerin karakteristik özellikleri, ilgi alanları, yetenek ve becerileri kendini göstermeye başlıyor. Okul eğitiminin başlaması ile beraber çocukların öğrenme stilleri ve kapasiteleri daha net şekilde görülebilir hale geliyor. Karakter, ilgi, bilgi, yetenek ve beklentiler meslek ve kariyer seçiminde belirleyici role sahip olsa da ülkemiz eğitim sistemi içerisinde bir mesleğe yönelmek lise yıllarına kadar erteleniyor.

Çocuklar lise eğitiminin 2. yılında alan seçimine yönlendiriliyor ve bu noktada mesleki yönelimlerini belirleyecek bir seçim yapıyorlar. Sonrasında seçtikleri alanın ağırlıkta olduğu dersleri alıyor ve bu dersler üzerinden üniversite sınavına hazırlanıyorlar. Aslında ailelerin meslek ve kariyer seçimi noktasındaki zorlayıcı yönlendirmeleri de burada hissedilir hale geliyor. Çocukların doğru seçim yapabilmesi için ailelerin burada objektif olabilmesi ve kendi beklentilerini bir kenara koyup gerçeğe odaklanmaları gerekiyor. Seçim yaparken çocuğun potansiyeli, ilgi alanları, öğrenmeye yatkınlığı, bilgisi ve meslek yaşamından beklentileri ön planda olmalı.

Meslek ve Kariyer Seçimi Yaparken “Çocuğum Ne İstiyor?” Sorusu Mutlaka Sorulmalı!

Meslek seçimi yaparken ailenin önem vermesi ve değerlendirmesi gereken “çocuğum ne istiyor?” sorusunun cevabı olmalıdır. Çocuklarına aileler bu soruyu mutlaka sormalı, çocuğun bir hedefi varsa bu hedefin ne kadar doğru ve çocuğa uygun bir hedef olduğu değerlendirilmelidir. Aileler bu süreçte zorlanabilirler, meslek seçimiyle ilgili güncel ve yeterli bilgiye sahip olmayabilirler. Endişeye kapılmamalı ve seçim sürecinde alınabilecek profesyonel destekler araştırılmalıdır. Meslek ve kariyer seçiminde iyi bir rehberlik hizmeti almayan ve kariyer danışmanlığından faydalandırılmayan çocuklar potansiyelleriyle örtüşmeyen, mutsuz ve büyük olasılıkla başarısız olacakları alanlara yönlendirilebilmektedir.

Doğru bir meslek ve kariyer seçimi yaptırabilmek için önce bireye mesleki ilgi ve yetenek testi uygulanmalıdır. Klinik değerlendirme, öğretmen görüşü ve çocuğun hedefiyle ilgili motivasyonu da seçim sürecinde göz önünde bulundurulmalıdır. Ailelerin kendi beklentileri, istekleri ve keşkeleri ile yaptığı yönlendirmeler; çocuklar için mutsuz, başarısız ve başka keşkeler ile dolu bir hayatın kapısı olabilir.

Meslek ve Kariyer Seçimi Yaparken Önyargılarınızın Belirleyici Olmasına İzin Vermeyin

Aileler çocuklarının meslek ve kariyer seçimi sürecinde günümüz eğitim sistemini ve hayat koşullarını göz ardı ederek geçmiş tecrübe ve önyargıları ile hareket edebilmektedir. Oysa ailelerin eğitim aldıkları dönemde revaçta olan bölümler ve meslekler şu an aynı popülerlikte olmayabilir. Hatta o dönem herkesin hayali olan bir meslek günümüzde tamamen yok olmuş bile olabilir.

Bir diğer önyargılı düşünce ise lisede yapılan alan seçimlerinde alanları iyi ya da kötü olarak ayrıştırmaktır. Aileler çoğunlukla bu hataya düşer, çocuklarını popüler ve zorluk derecesi yüksek olan bölümlere göndermek ister. Geri kalan bölümlerin başarısız olduğunu düşünürler. “Sayısal okusun, sayısalda seçilebilecek çok meslek var”, “Sayısal okusun, sayısalı yapan zaten hepsini yapar” gibi yanlış bilgi ve kanılarla çocuklara hatalı yönlendirme yapabilirler.

Bu hem çocuğun doğru karar verebilmesini engeller hem de kötü olarak nitelenen bölümleri seçen öğrenciler için motivasyon kırıcı etkisi olabilir. İyi ya da kötü alan gibi bir ayrım olmamalıdır. Her alan çok değerli, her alanın yetiştirdiği meslekler var ve bu mesleklerin varlığı sayesinde hayatlarımızı kaliteli şekilde sürdürüyoruz. Aksi halde herkesin en popüler alan hangisi ise onu seçmesi ve en iyi meslekler hangisi ise onu yapması gerekir.

Aileler, Çocukları Meslek ve Kariyer Seçimi Yaparken Çok Yönlü Değerlendirme Yapabilmelidir

Unutulmamalıdır ki çoğunluğa hitap eden bizim ilgi ve becerilerimizle uyumlu olmayabilir. Doğru kariyeri seçmek herkesin seçtiğini değil kişinin kendisine en uygun olanı seçmesidir. Günümüz koşullarında meslek ve kariyer seçimi yaparken ailelerin göz önünde bulundurması gereken kriterler şu şekilde olmalıdır;

  • Öğrencinin okul başarısı,
  • İlgi alanları ve yetenekleri,
  • Karakteristik özellikleri, güçlü ve zayıf yanları,
  • Öğrenme stili ve potansiyeli,
  • Çalışma koşullarından beklentileri,
  • Gelişim alanları,
  • Ailenin ekonomik koşulları (konaklama, ulaşım, yemek ve eğitim giderleri için),
  • Seçilebilecek mesleklerin geleceği,
  • Mezuniyet sonrası istihdam olanakları.

Doğru Yönlendirme Yapabilmek İçin Bilgi Toplamak Oldukça Faydalı

Ülkemizde son yıllarda üst üste eğitim ve sınav sistemlerinde değişiklikler yaşandı. Üstelik 2020 yılında hayatımıza giren pandemi koşullarıyla eğitim sistemimiz farklı bir boyuta da geçmek durumunda kaldı. Aileler çocuklarından yüksek beklenti içerisindeler ama talep ederken günümüz koşullarını da göz önünde bulundurmalılar. Ayrıca ailelerin doğru yönlendirme yapabilmesi için değişen eğitim ve sınav sistemini öğrenmesi, avantaj ve dezavantajlarını tespit edebilmesi gerekir.

Aileler doğru lise seçimi yapabilmek için tercih öncesi lise türlerini araştırmalı, liseleri yerinde görmeli ve fiziki koşulları, eğitim sistemi ve müfredatı hakkında bilgi edinmelidir. Yine Lisede yapılacak alan seçimi öncesinde aileler mutlaka sayısal, eşit ağırlık, sözel ve yabancı dil alanları ile ilgili araştırma yapmalı, profesyonel danışmanlık almayı ihmal etmemelidir. Alan seçiminde çocuğun ilgileri, karakteristik özellikleri, yetenekleri ve bilgi düzeyi belirleyici rolde olmalıdır. Aileler meslek ve kariyer seçimi sürecinde çocuklarına yeterli desteği veremiyorsa mutlaka okul rehberlik biriminden ya da kariyer danışmanlık firmalarından destek almalıdır.

Yurt Dışı Eğitim Fırsatları ve Geleceğin Meslekleri Öğrenilmeli

Başarılı bir kariyer inşa edebilmek için yurtiçi eğitimin yanı sıra yurtdışı eğitim de günümüzde son derece önemli bir aşamaya gelmiştir. Yine öğrencilerin ikinci hatta üçüncü dili biliyor olması kariyer gelişiminde hızla ilerlemeleri için önemli bir etkendir. Ailelerin yurtdışı eğitim koşulları, çocuklarının kariyerine yapacağı katkı ve maddi boyutu noktasında da araştırma yapmalıdır.

Bugün ailelerin adını dahi bilmediği meslekler gelecek on yıllar içerisinde popüler hale gelecek ve çok kazandıran meslekler olacaktır. Ailelerin meslek ve kariyer seçimi yaparken geleceğin yükselen meslekleri hakkında da bilgi edinmesi gerekir. Çocuklarının seçmek istediği mesleklerle ilgili ailenin yeterli bilgisi yoksa çocuğun talebi reddedilmeden önce ailenin bu mesleğin geleceğini araştırması önerilmektedir.

Stratejik Yetenek Yönetimi ve Kariyer Danışmanlığı İle Çocuklarınızın Geleceğine Yatırım Yapın

Çocuklarınızın kariyerlerinde başarılı ve mutlu olmaları, kendi ayakları üzerinde durabilir hale gelmeleri biliyoruz ki sizin için paha biçilemez öneme sahip. Bu süreçte hem sağlıklı ve doğru rehberlik yapabilmek hem de ilişkilerinizi yıpratmadan ilerleyebilmek istiyorsunuz. Kimi aileler bunu başarabilse de pek çok aile için bu koşulların hepsini birden elde edebilmek kolay değil. Oldukça fazla bilgi edinmek, riskleri hesaplayabilmek, çocuğun akademik başarısına ve sistemin kendisine yönelik detaylara hakim olabilmek gerekiyor. Bu da fazlaca zaman, sabır ve emek gerektiriyor. Çocuklarımız bu özveriye fazlasıyla değecek olsa da bazen bizim koşullarımız bu beklentiyi karşılamaya yetmiyor.

Böyle bir durumda hem gönül rahatlığı ile hareket edebilmeniz hem de çocuğunuzun doğru meslek ve kariyer seçimi yapabilmesi için stratejik yetenek yönetimi ve kariyer danışmanlığı almayı değerlendirebilirsiniz. Aba psikoloji ailesi olarak uzman kadromuz ile sizlere bu önemli süreçte eşlik etmemizi isterseniz bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Özgüven, kişinin fiziksel, düşünsel ya da duygusal özelliklerine; dış görünüş, inanç, yetenek ve bilgisine yönelik sübjektif olarak yaptığı olumlu, olumsuz değerlendirmeler bütünüdür. En basit tanımıyla, bireyin kendine duyduğu güven olarak da nitelenebilir. Özgüven, hayatın ilk yıllarındaki temel ihtiyaçlarımızın karşılanmasından itibaren inşa edilir ve gelişimi hayat boyu devam eder. Kişinin sosyal ilişkileri, okul ve akademik başarısı, kariyer gelişimi ve hatta kariyerinin belirlenmesi özgüven ile doğrudan ilintilidir. Özgüven eksikliği yaşayan bireyler sahip olduğu özelliklerin yeterliliğine karşı güven duymayan bireylerdir.

Mevcut potansiyellerini sergilemekten çekinir, sosyal yaşam içerisinde kendini ifade etmekte zorlanır, utangaçlık ve çekingenlik belirtileri gösterebilirler. Bu noktada özgüven eksikliğinin potansiyelimizi keşfetme ve geliştirme açısından engelleyici bir güce sahip olduğunu görebiliriz.

Mutlu, başarılı bir kariyer seçebilmek, işimize değer katabilmek ve severek üretebilmek için kendimizle uyumlu bir kariyer seçimi yapmalıyız. Oysa özgüven eksikliği başarılı ve mutlu olacağımız mesleği bulmamıza engel olabilir. Özgüven eksikliğimizin neden olduğu çekincelerimizle risk almaktan korkarak mutsuz ve başarısız olacağımız bir seçim de yapabiliriz.

Özgüvenin Temelleri Yaşamın İlk 2 Yılında Atılıyor

Erik Erikson’ın psikolososyal gelişim modeline göre yaşamın ilk 2 yılı özgüven gelişimi için çok kıymetli. Yaşamın ilk yıllarında bebeğin ihtiyaç duyduğu koşulsuz sevgi, öz bakım, beslenme, korunma gibi temel ihtiyaçların ne derece tutarlı ve zamanında karşılandığı çocuğun benlik algısını inşa etmesinde etki ediyor. Bu dönemde temel bakım veren (çoğunlukla anne) ile kurulan temel güven ilişkisi bireyin ilerleyen yaşlarda başkalarıyla olan ilişkisinin de derecesini belirliyor. Anne ile kurulan güven ya da güvensizlik ilişkisi çocuk için başkalarının da ne kadar güvenilebilir olduğunu belirliyor. Çocuk aynı değerlendirmeyi kendisi içinde yaparak ne derece güven verici bir insan olduğunu değerlendiriyor. Anne babadan tutarsız ve düzensiz bakım ve sevgi alan çocuk özgüven inşa etmekte güçlük yaşıyor.

Bakım veren kişinin bebeğin ihtiyacı olduğunda yanında olup olmayacağından emin olamayan bebek tüm yaşamı boyunca bu güvensizliği yaşıyor. 2 yaş sonrası çocuklar kendilerine yetebilmek üzere gelişim gösteriyorlar. Artan dil gelişimi, beslenme yürüme gibi ihtiyaçlarda bakım verenden bağımsızlaşma ile çocuk yeni bir gelişim dönemine giriyor. Bu dönemde karakter oluşturmaya çalışan çocuk “ben de bir bireyim ve buradayım” mesajı vermeye çalışıyor. Çocuk bu evrede çevresi ve ailesi tarafından ne derece kabul edildiği ve davranışlarına nasıl tepki verildiğine göre özgüvenini yeniden yapılandırıyor. Örneğin; konuşma şekliyle ya da fiziksel özellikleri ile alay edilen bir çocuk düşük benlik algısı geliştiriyor. Hata yaptığında aşırı tepki gösterilen, fiziksel cezalara maruz kalan ya da korkutulan çocuklar da daha içe kapanık ve özgüvensiz yetişebiliyor.

Hatalı Ebeveyn Tutumları da Özgüven Eksikliğini Besliyor

Yaşamın ilk yıllarında bakım veren ebeveynle kurulan bağın güvenilir olup olmadığı kadar ebeveynlerin çocuk yetiştirme tutumları da özgüven eksikliği üzerinde etki ediyor. Yaygın ebeveyn tutumlarını değerlendirdiğimizde fiziksel, bilişsel ve duygusal olarak sağlıklı bir bireyin yetiştirilebilmesinde bazı ebeveyn davranışlarından uzak durulması gerekliliği açığa çıkıyor.

Baskıcı-Otoriter Ebeveyn tutumunu sergileyen ebeveynlerde kısıtlayıcı ve cezalandırıcı bir yol izlenir. Böyle bir ortamda, tartışmaya yer yoktur. Anne- baba düşünce ve isteklerini “Ben senin ebeveyninim, sen ise çocuksun, ne söylüyorsam söylediğim şekilde yapacaksın!” mesajını hissettirerek veriyor. Bu ailelerde çocuğun istek ve ihtiyaçları ön planda değildir. Bu tutum yetersiz sosyal gelişime neden olmakta ve özgüveni zedelemektedir. Bu tür aile yapılarında yetişen çocuklar nasıl düşünmesi ve davranması gerektiğini belirleyen katı kalıplar içerisine sokulur. Cezanın da eşlik ettiği bu aile yapılarında çocuklar, özgüven eksikliği ve düşük benlik saygısı ile yetişirler. Koşulsuz sevgi beklenen aile içerisinde bu tarz bir ilişki ağının olması çocuğa “ben sevilebilir, kabul edilebilir özelliklere sahip değilim.” mesajı veriyor. Çocuk sosyal yaşam içerisinde de bu mesaj ile karşılaşmamak için görünmez olmaya çalışıyor.

İhmalkar ebeveyn tutumunda ise ebeveynin ihtiyaçları çocuğun ihtiyaçlarından daha önceliklidir. Bu ailede yaşayan çocuklar temel gereksinimlerinin karşılanmasına büyük ihtiyaç duyarlar. Sosyal yönü zayıf, iletişim becerileri gelişmemiş, düşük benlik algısına sahip çocuklar bu tarz aile yapılarında gelişir. Saldırganlığa yatkın, çevresindeki kişi ve eşyalara zarar veren çocuklar olabilirler. “İhtiyacım olan sevgiyi alamıyor, göz ardı ediliyorsam bu sevgiyi zorla ve şiddetle alabilirim” düşüncesini ileri yaşlarda geliştirebilirler.

Aşırı Hoşgörülü ve Korumacı Tutum da Çocuk İçin Sağlıklı Değil

Aşırı Hoşgörülü Ebeveyn Tutumu sergileyen ebeveynler ise çocukları karşısında teslim olan, her istediklerini koşulsuz yerine getiren, şımartan, kural koyamayan ve doyumsuzluğa alıştıran ailelerdir. Bu tarz ailelerde yetişen çocuklar gerçek dünya ile karşılaştıklarında her istediklerini kolayca elde edemediğinde kırıklığa uğrarlar. Çabuk pes eden ve demoralize olan, zorluklarla başa çıkma ve problem çözme becerileri geliştiremeyen bu çocuklar başarısız ilişkileri sonucu özgüvensiz büyürler.

Aşırı korumacı ebeveyn tutumlarında ise ebeveynler çocuklarının büyümesine izin vermezler. Kendine yetebilir hale gelse dahi her ihtiyacı anne baba tarafından karşılanan çocuklardır. Bu yapıda yetişen bir çocuk sosyal beceriler geliştiremez ve akranlarının seviyesine yetişmekte zorluk yaşar. Tutarsız Ebeveyn tutumunda ise ebeveynler neyin doğru ve uygun olduğu konusunda çocuklarını ikileme düşürürler. Bu ailelerde aynı davranışlar bir kez ebeveyn tarafından ödüllendirilirken bir diğer seferinde cezalandırılabilir. Bir davranışa anne farklı baba farklı tepkiler verebilir. Böyle bir iletişim içerisinde çocuk neyin doğru olduğunu öğrenemez. Bu tarz çocuklar için özgüven eksikliği kaçınılmazdır.

Peki Nasıl Bir Ebeveyn Modeli Sergilenmeli?

İdeal çocuk yetiştirme modeli ise başarılı anne-baba-çocuk ilişkisinin olduğu Hoşgörülü-Demokratik- Destekleyici-Güvenilir Ebeveyn tutumudur. Bu tarz ailelerde ebeveyn ile çocuk arasında sözel iletişim kanalları açıktır. Yakınlık ve ilgi göstermek, sözle ve dokunarak sevgi vermek, ortak faaliyetlerde bulunmak ilişkilerinin merkezindedir. Böyle sağlıklı bir aile ortamında çocuğa kendi kararlarını vermesi ve sorumluluklarını kabul etmesi öğretilir. Çocuğu olduğu gibi kabul eden, onu destekleyip yüreklendiren, hatalarında yapıcı problem çözme becerileri öğreten bir yetiştirme modeli hakimdir. Bu ortamda büyüyen çocuk, yüksek benlik saygısı geliştirir, özgüvenli ve girişken bir birey olarak yetişir.

Özgüven Eksikliği Eğitim Hayatının İlk Yılları İtibariyle Karşımıza Çıkıyor

Yaşamın ilk yılları itibariyle olumlu bir özgüven geliştiremeyen çocuklar aile ortamından sıyrılıp daha geniş bir sosyal hayata adım attıklarında bocalarlar. Bu bocalama kendini en iyi okul ortamında belli eder. Çocuğun hayatında birey olarak varlık sergilemesi, ilişkiler kurması, kendini ifade edip performans göstermesi gereken ilk sosyal ortam okuldur. Bu tarz ortamlarda çocuk başarısız olma, beğenilmeme, eleştirilme ya da alay edilme korkuları ile pasif kalır. Tahtaya kalmaya, derste söz almaya cesaret edemez. Çok zeki bir çocuk olabilir ama hata yapacağım endişesi ile derse katılmak istemez. Öğretmeni tarafından konuşması için söz verildiğinde aşırı heyecan duyar, yanakları kızarır veya terleyebilir, kekelemeler, takılmalar, dil sürçmeleri görülebilir. Yanlış yapacağım ya da rezil olacağım korkusu hakimdir. Beğenilmeyeceğim gibi kendine yönelik olumsuz yargıları o kadar güçlüdür ki topluluk karşısında dikkatini toplayamaz ve doğru bildiğini de yanlış yapabilir. Korkularını besleyen akran zorbalığının olduğu ortamlarda okula dahi gitmek istemeyebilirler.

Çoğunlukla arkadaş edinemez ya da kendileri gibi olan çocuklarla etkileşim kurabilirler. Kalabalık içerisinde sürekli gözlerin üzerinde olduğunu, izlendiğini ve herkesin onun hakkında konuştuğunu düşünebilirler. Alıştıkları ortamlardan farklı yeni yerlere adapte olmakta güçlük yaşarlar. Bu çocuklar için sınıf, okul değiştirmek oldukça zordur.

Ergenlik Döneminde Özgüven Eksikliği Göz ardı Edilmemeli

Ergenlik dönemi bireylerin özgüven eksikliğinin getirdiği olumsuzluklarla başa çıkmakta en çok zorlandıkları dönem. Arkadaşlık ilişkilerinin daha önemli hale geldiği bu dönemde çekinik davranışlar sergileyen ve iletişim kurmakta zorlanan gençler yaşadıkları kaygıyla başa çıkmakta zorlanıyor. Bu dönemin getirdiği fiziksel ve hormonal değişiklikler özgüven eksikliği yaşayan gençlerin olumsuz beden algısı geliştirmesine de neden olabiliyor. Duygusal iniş çıkışlarla baş etmekte güçlük yaşayan ve negatif enerjisini sağlıklı yollarla atamayan gençlerde bastırılmış öfke, içe kapanıklık ve riskli davranışlara yönelim görülebiliyor. Fark edilmeyen özgüven eksikliği olumsuz çevresel faktörlerle birleştiğinde; alkol, madde kullanımı, depresyon, anksiyete, intihar eğilimi gibi riskli sonuçlara neden olabiliyor.

Ergenlik çağında bu bireyler ağırlıklı olarak yalnız kalmayı tercih ediyor, sosyalleşmek için kendilerini gizleyebildikleri ve olmak istedikleri gibi biri olabildikleri sanal ortamlara yöneliyorlar. İnternet ve ekran bağımlılığı ihtimali de özgüveni düşük bireylerde daha yüksek oluyor.

Meslek Seçiminde Özgüven Belirleyici Role Sahip

Eğitim hayatları boyunca özgüven eksikliği nedeniyle asıl performanslarını gösteremeyen bireylerde pasif kalmaları sonucu okul başarısızlığı görülebilir. Yeterince girişken olmadığı için bu tarz bireyler okul hayatlarında fark edilmeyebilirler. Okul hayatlarında alan seçimi, okul seçimi, meslek seçimi noktasında ilgi, bilgi, yetenek ve meraklarıyla uyumlu olmayan yönlendirmelere maruz kalabilirler. Kendilerini yeterince iyi ifade edemedikleri için bu yönlendirmelere boyun eğerek bir ömür boyunca mutsuz olacakları işlerle karşı karşıya kalabilirler.

Performans sergilemekten ya da diğerleriyle iletişime geçmekten çekinen bir birey başkalarının yönlendirmesine gerek duymaksızın yanlış meslek seçimi yapabilir. Daha pasif olabileceği bir mesleğe risk almamak için ve kendini güvende hissetmek için yönelebilir. Örneğin; bilgisayarla çalışacağı, kimseyle konuşması gerekmeyen masa başı bir iş tercih edebilir. Bu öğrenciler için sık sık telefon ya da yüz yüze görüşme yapmayı, topluluk önünde performans göstermeyi gerektiren işler oldukça yıpratıcı olacaktır. Zamanla yaşadıkları yoğun heyecan ve stres fiziksel rahatsızlıkları da beraberinde getirecektir.

Özgüven Eksikliği İş hayatında İlerlemenin de Önüne Geçiyor

Özgüven eksikliği nedeniyle iş hayatına gelene kadar pek çok evreden geçen ve kendisiyle örtüşen bir mesleğe yönelemeyen birey iş yaşamında da gerçek potansiyelini gösteremiyor. İş arama sürecinde ilk olumsuz deneyim mülakatlarda yaşanıyor. Özgüven eksikliği yaşayan bireyler kendini iyi ifade edemiyor, beden dili ile çekingenliğini, heyecanını karşı tarafa yansıtıyor. Akademik başarısı iyi olsa dahi layık olduğu iyi firmalarda iş başı yapma olasılığı özgüven eksikliği nedeniyle düşüyor. İşe kabul edilseler de ikili ilişkilerindeki yetersizlik nedeniyle olumlu referanslar edinme olasılıkları azalıyor. Referans iş değiştirme ve yükselme noktasında büyük öneme sahipken bireyler bu imkanlarını da özgüven eksikliği ile kaybetmiş oluyor. Pozisyonunu değiştirme, terfi alarak yükselme ya da yönetim kademelerine ilerleme gibi kariyer fırsatlarını da özgüven eksikliği ile kaçırmış olabiliyorlar.

Özgüven eksikliği olan bireyler, iş hayatlarında olumsuz koşullar altında çalışıyor olsalar dahi iş değiştirmeye cesaret edemeyebilirler. Yeniden mülakat sürecine tabi olmak, yeni bir ortama adapte olmak, yeni insanlarla tanışmak ve kendini göstermek kaygı verici olabilir. Yeniliğin getireceği zorluklarla başa çıkamamaktan duyduğu endişe mevcut düzene boyun eğmesine neden olabilir.

Özgüven Geliştirmek İçin Hala Geç Değil

Özgüven yaşamın ilk yıllarından itibaren kazanılıyor olsa da özgüven eksikliği ile hayatınızın her döneminde başa çıkabilir, özgüveninizi yeniden inşa edebilirsiniz. Özgüven eksikliği yaşıyor ve hayatınızdaki olumsuz etkisini belirgin şekilde hissediyorsanız kariyer seçimi yapmadan önce profesyonel destek alabilirsiniz. Daha başarılı ilişkiler geliştirebilmek, kendinizi doğru ifade edebilmek, kabuğunuzdan çıkmak ve kariyerinizde doğru seçimler yapabilmek için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

 

Read More

Öğrenme üzerine yapılan araştırmalar bilgiyi işlemek ve kaydetmek için herkesin farklı öğrenme stili ile öğrenmeye ihtiyaç duyduğunu göstermektedir. Bu doğrultuda her öğrencinin bilgi edinme sürecinde öğrenme stiline uygun eğitim alması gerekmektedir. Eğitim sistemimizde öğretim farklı öğrenme stilleri göz önünde bulundurularak yapılmaya çalışılsa da kalıcı öğrenmenin gerçekleşmesi için öğrencilerin de öğrenme stillerine göre ders çalışması ve öğrendiklerini pekiştirmesi gerekir.

Öğrencilerin akademik açıdan daha başarılı olabilmesi, öğrenme sürecinden keyif alması, bilgiyi işleyerek günlük hayatta kullanılabilir hale getirmesi için derslerin farklı öğrenme stillerine uygun verilmesi gerekir. Öğrenme stiline göre eğitim alan çocuklar sebep-sonuç ilişkisini kurabilen, daha yaratıcı ve yenilikçi düşünen, okul ortamını ve ders çalışmayı daha çok seven çocuklardır. Ailelerinde çocuklarını doğru yönlendirebilmesi, ihtiyaçlarını tespit edebilmesi ve kaynakları temin edebilmesi için öğrenme stillerini bilmesi gerekir.

Öne Çıkan 3 Farklı Öğrenme Stili Var

Dr. Rita Dunn ve Dr. Kenneth Dunn tarafından geliştirilen Dunn&Dunn öğrenme modeline göre görsel, işitsel-duyusal, ve dokunsal (kinestetik) olmak üzere 3 farklı öğrenme stili bulunmaktadır. Bu öğrenme modeline göre sadece öğrenenin değil öğreten konumundaki öğretmenlerin de öğretme modelleri birbirinden farklıdır. Başarılı bir eğitim ortamı için öğrenenin öğrenme stilleri kadar öğretenin de öğretme stilinin uyumlu olması gerekir. Bu koşulların sağlanabilmesi için öğreticilerin her öğrenme stiline hitap edecek çeşitlilikte öğretimi düzenlemesi gerekmektedir.

Öğretmen ve öğrencinin öğrenme stillerinin birbiriyle uyumu kadar öğrenme ortamının da öğrenme stilleriyle uyumlu olması gerekir. Öğrenme stiline göre ihtiyaç duyulan araç-gereçler öğrenme ortamında bulundurulmalıdır. Eğitimin süresi, molalar ve hatta ödevler de yine öğrenme stillerine göre düzenlenmelidir.

Pek çok insan için tek bir öğrenme stili daha baskındır. Ancak öğrenirken 3 öğrenme stilinden farklı ağırlıklarda faydalanılarak öğrenilir. Bir öğrencinin etkili ve verimli ders çalışma stilini belirleyip uygulayabilmesi için; öncelikle kendi öğrenme stilini iyi tanıması gerekir.

Dunn&Dunn öğrenme modeline göre 3 öğrenme stilini inceleyelim;

1.Görsel Öğrenme Stili

Görsel öğrenme stilinde öğrenmenin en etkili yolu görerek, gözlem yaparak ve okuyarak öğrenmedir. Görsel öğrenme stilinin baskın olduğu kişiler görsel hafızası daha güçlü olan kişilerdir. Öğrendiklerini hatırlarken görsel kareler şeklinde anımsarlar. Öğrenmenin daha etkili hale gelmesi için görsel öğrenme stiline uygun eğitim sunumları, videolar, resimler, tablolar, zihin haritaları gibi görselliğin baskın olduğu eğitim materyalleri kullanılmalıdır.

Görsel öğrenme stiline sahip bireyler kişisel yaşamlarında düzene önem veren, planlı, programlı olmaktan hoşlanan kişilerdir. Bu kişisel çalışma alanlarının derli toplu olmasını isterler. Çalışma alanları temiz, havadar, aydınlık ve düzenlidir. Dikkatlerinin dağılmaması için çalışma konuları dışında araç-gereç, ders notu, kitap vb. bulunmasından hoşlanmazlar. Masaları gibi okul çantalarının da toplu olmasını, çantalarında aradıkları bir şeyi hızlıca bulabilmeyi isterler. Kitaplıkları, masaları, çantaları için düzenleyici aparatlar kullanarak eşyalarını kendi içlerinde ayrıştırırlar. Defter ve kitapları temiz, zarar görmemiştir ve yazıları bilgisayarda yazılmışçasına düzenlidir. Düzen kadar kuralları da severler. Planlı ders çalışır, işlerini kolay kolay ertelemezler. Bu öğrenciler aynı zamanda dil bilgisi kurallarına karşı da hassastır ve yazım dillerine ve konuşma şekillerine önem verirler.

Görsel Öğrenme Stilinde Verimli Ders Çalışma Nasıl Olmalı?

  • İçerik görsel olarak zengin olmalı: akılda kalıcı resim, tablo, semboller, şemalar yer almalı. Yazı okunaklı ve belirgin olmalı, mümkünse içerik slaytlar halinde düzenlenmeli.
  • Renklerle belirginleştirilmeli: tıpkı düzenli bir masada organize olmuş eşyalar gibi, okunan bir metinin içerisindeki yazılarda düzenlenebilir olmalı. Bu nedenle renkli kalemlerle okudukları bölümlerin altını çizebilir, her renge temsil edilecek bir özellik atayabilirler.
  • Renkli post-it kağıtlar üzerine alınacak notlar, yapılacak hatırlatıcı çizimlerle konular belirginleştirilebilir.
  • Not alarak çalışmalıdırlar: Görsel olmadan sadece dinleyerek öğrenmeleri zordur, sadece dinlediklerinde dikkatleri kolayca dağılır. Bu nedenle dinlerken not tutmaları öğrenmelerini kolaylaştıracaktır.
  • Söylenenleri not alamadıklarımda huzursuz olabilirler ve kolay unuturlar. Yazarken söylenenlere yetişemezlerse dikkatlerini kaybedebilir, strese girebilirler.
  • Not tutarken düzenli olabilmesi için derslere göre ayrılmış defterler ya da dosya kağıtları ile düzenlenmiş klasörler tutabilirler.
  • Öğrendiklerini zihin haritaları çıkararak pekiştirebilirler.
  • El kartları hazırlanabilir: hatırlatıcı özet bilgilerin yer aldığı kağıtlar, formül kartları vb. oluşturulabilir. Bu kartlara derslerden, sınavlardan önce göz atarak hatırlamak kolaylaştırılabilir.
  • Günlük, haftalık, aylık planlar çıkartabilir, yapılacaklar listesi hazırlayabilir, derslere ya da diğer görevlere göre üzerindeki işleri sınıflandırabilirler. Böylece hem daha kolay hatırlar hem de zihinlerindeki karmaşayı somutlaştırmış olurlar.
  • İşitsel hafızaları zayıftır, dinledikleri şarkıları, duydukları isimleri hatırlamakta zorlanırlar. Ancak okudukları kitapları, izledikleri filmleri kolay kolay unutmazlar.
  • Dağınık, düzensiz ortamlarda çalışamaz, huzursuz olurlar.
  • Sınıf içerisinde verimli çalışabilmeleri için kendisi gibi düzenli kişilerle oturtulabilirler. Evde çalışma ortamlarındaki düzene müdahale edilmemelidir.
  • Bu öğrencilerin etkili öğrenebilmesi için öğrenme içerikleri sunumlar, videolar, görsellerle zenginleştirilmeli, derste not almasına imkan verilmeli ya da mümkünse derslerde takip edebilecekleri basılı dokümanlar paylaşılmalıdır.

2- İşitsel-Duyusal Öğrenme Stili

Dinleyerek, konuşarak, iletişim kurarak öğrenmenin daha kalıcı olduğu öğrenme stilidir. Bu öğrenme stilindeki bireyler grup çalışmalarına daha yatkındır. Dikkatleri dağılmadan uzun süren sözlü anlatımları dinleyebilirler. Görsel öğrenme stili baskın olan bir birey bir filmi anımsarken zihninde sahneler canlanırken, işitsel öğrenme stili daha belirgin olan bir kişi filmden replikleri anımsar. İşitsel uyaranların eşlik ettiği öğrenme ortamı bu kişiler için daha uygundur. Örneğin; öğretmenin ders anlatımı sırasında yaptığı tonlama ve vurgular bu kişilerin anlatılan konuyu hatırlamasını daha da kolaylaştırır.

İşitsel-Duyusal Öğrenme Stilinde Verimli Ders Çalışma Nasıl Olmalı?

  • Bu gruptaki bireyler, konuşmayı severler ve grup ile çalışırken daha kolay öğrenebilirler.
  • Öğrendiklerini pekiştirmek için kendilerine ve başkalarına sesli olarak öğrendiklerini tekrar anlatabilirler.
  • Anlatacak biri olmadığında ayna karşısında kendilerine anlatabilir ya da kendi seslerini kayıt edip, ses kayıtlarını dinleyerek öğrenebilirler. İzin verilirse derslerde de tekrar dinlemek için kayıt alabilirler.
  • Konuşma üzerine olan mesleklerde daha başarılıdırlar. İyi bir konuşmacı, anlatıcı, spiker, sunucu olabilirler.
  • Okuyarak öğrenmek zorunda kaldıklarında dudaklarını oynatarak ve alçak sesle mırıldanarak daha rahat öğrenebilirler.
  • Görsel içerikler ya da yazılar onlar için sıkıcıdır ve hatırlamaları daha zordur.
  • Vurgu ve tonlamalarla yapılan anlatımları çok daha rahat hatırlarlar.
  • Uzun süren diyalogları sıkılmadan takip edebilir ve hatırlayabilirler.
  • Görsel öğrenme stili baskın olan bireylere göre yazım kurallarında hataya açıktırlar ve yeterince dikkat etmezler. Onlar için doğru telaffuz, doğru yazmaktan daha değerlidir.
  • Öğrendiklerini pekiştirmek ve kolay hatırlamak için işitsel düzenlemeler yapabilirler. Örneğin; öğrenmekte zorlandıkları konuları, tarih, isim, yer bilgisi gibi akılda kalmayan ince detayları bir melodi eşliğinde şarkı sözü mırıldanır gibi sesli olarak söyleyebilir ve bu şekilde tekrar edebilirler.
  • Etkili öğrenmek için kendisi gibi işitsel bir arkadaşı ile grup olabilir birbirlerine sesli anlatım yapabilirler.
  • Bu kişilerin konuşarak ve dinleyerek yabancı dil öğrenmesi çok daha kolaydır.

3. Dokunsal (Kinestetik) Öğrenme Stili

Dokunsal (kinestetik) öğrenme stiline sahip bireylerin ebeveyni ya da öğretmeni olmak çokta kolay değildir. Hatta bu öğrencilerle birlikte ders alan işitsel ve görseller için de beraber çalışmak çok kolay değildir. Çünkü onlar görerek ya da dinleyerek değil en iyi öğreneceği şeyi uygulayarak öğrenirler. Uzun süre hareket etmeden duramazlar. Sınıf içinde bir ders süresi boyunca masa başı oturup tek bir anlatıcıya odaklanmak onlar için çok zordur. Elleri sürekli bir şeylerle meşgul olsun isterler ya da sık sık tahtaya kalkmak, çöp atmaya gitmek, yerinde kımıldanmak gibi fiziksel hareket ihtiyacı duyarlar. Bu da diğerlerinin ve öğretmenin dikkatini dağıtabilir. Aileler ise çocuklarının odaklanamadığını, ders çalışmalarının çok verimsiz olduğunu düşünebilir.

Dokunsal (Kinestetik) Öğrenme Stilinde Verimli Ders Çalışma Nasıl Olmalı?

  • Hareket etmek öğrenebilmeleri için gereklidir. Dikkatlerini hareket halindeyken daha iyi toparlarlar.
  • Öğretmen ve ailelerin çok hoşuna gitmese de öğrencinin daha kalıcı şekilde bilgiyi edinebilmesi için öğrenme sırasında hareket etmesine müsaade edilmelidir.
  • Dikkat süreleri işitsel ve görsellere göre daha kısadır. Bu öğrenciler ders çalışırken daha sık mola vermelidir.
  • Okurken çabuk sıkılır ve sayfaları hızlıca atlayabilirler. Öğrenmek için motive olabilmesi için proje üretmesi istenebilir. Bir şey üretmesi gerektiğinde layığı ile yapabilmek için daha verimli okuma ve araştırma ihtiyacı duyacaktır.
  • Mümkünse öğrendiklerini uygulayabilecekleri fırsatlar tanınmalıdır. Örneğin; matematiği daha iyi öğrenebilmek için market harcamalarına, evin aylık gelir-gider hesaplarına dahil olarak pratik yapabilirler. Tarih derslerini tarihi mekanları dolaşarak öğrenebilir, coğrafya dersleri için bitki yetiştirme, doğa gezilerine katılma, coğrafi araştırmalara katılma, kulüp etkinliklerinde bulunma gibi aktif olarak öğreneceği faaliyetlerde bulunabilir.
  • Bu çocuklar öğrenirken uygular ya da hareket ederlerse daha kolay hatırlarlar. Örneğin spor yaparken dinlediği bir dersi daha kolay hatırlayabilir. Çıkardığı ders notlarını odasında yürüyerek tekrar edebilir. Egzersiz yaparken ses kayıtları dinleyebilir. Ya da öğrendiklerini günlük hayatla birleştirerek pekiştirebilir.
  • Dinlerken konuşulanların kısa ve doğrudan olmasını isterler. Kendileri de uzun cümleler kurmaktan hoşlanmaz.
  • Yazım dili de diksiyonları da onlar için çok öncelikli değildir. Ancak yaptıkları bir uygulamanın hatasız, kusursuz olmasını isterler.
  • Oturarak çalışmaları gerektiğinde ellerine meşgul olabilecekleri oyun hamuru, stres topu gibi materyaller verilebilir.
  • Tiyatral şekilde anlatılan dersler, oyunlaştırılmış dersler, laboratuvar ortamında işlenen konular kinestetik öğrenme stiline sahip bireylerin öğrenmesini kolaylaştırır.

Öğrenme Stilimi Nasıl Bulabilirim?

Yazının sonuna geldiğinizde 3 öğrenme stilinden birine ait özelliğin sizde daha fazla olduğunu fark etmiş olma olasılığınız yüksek. Ancak birden fazla stilin size uyduğunu düşünüyorsanız öğretmenlerinizin ve ailenizin geri bildirimlerini alabilirsiniz. Okul rehberlik servisinizden size öğrenme stili envanteri uygulanmasını isteyebilirsiniz. Daha kapsamlı bilgi almak, öğrenme stilinizi detaylarıyla keşfedip, doğru ders çalışma tekniklerini öğrenmek için profesyonel danışmanlık alabilirsiniz.

Eğitim ortamınızın ve gördüğünüz derslerin öğrenme stilinize hitap ettiğini düşünmüyorsanız bu konudaki ihtiyaçlarınızı öğretmenlerinizle paylaşabilirsiniz.

 

Read More

Lise eğitimi başarılı bir kariyer hedefleyen tüm LGS’ye hazırlık sürecinde olan öğrenciler için büyük öneme sahip.  Öğrenciler hayal kuruyorlar, araştırmalar yapıyor ve Türkiye’nin en iyi eğitime sahip, üniversite yerleştirme oranları yüksek liselerinde eğitim almak istiyorlar. Hayal ediyor, hedefliyor ve hedeflerine kavuşmak için çok çaba harcıyorlar. Sınavın önemine yönelik bu farkındalıkları ise tarih yaklaştıkça kaygı ve stres duymalarına neden oluyor.

Öğrenciler için bu dönem yeterince yorucu ve temposu yüksek bir maraton iken aileler ve okullarda kaygı ve stres yoğunluğunun artmasına neden olabiliyor. Motive etme çabası ile öğrencilerin üzerindeki baskıyı daha da perçinleyebiliyorlar.

Kaygı ve Stres Aynı Şey mi?

Kaygı ve stres çoğunlukla aynı anlamda ya da birbirinin yerine kullanılıyor olsa da ortaya çıkış nedenleri ve etkileri birbirinden farklıdır. Stres daha çok belirgin dışsal faktörler sonucunda hissedilirken, kaygı çoğunlukla temel inançlarımız, korkularımız sonucu gelişir. Kaygı ve stres sonucu açığa çıkan semptomlar benzerdir ancak kaygı çoğunlukla uzun süre maruz kalınan stresin sonucunda kendini gösterir. Örneğin; bir işi yetiştirmek için sınırlı zamana sahipseniz ve bu işin zamanında teslim edilmesi çok önemli ise zaman daraldıkça terleme, göz bebeklerinizin büyümesi, vücutta gerginlik, huzursuzluk, artan bağırsak hareketleri gibi fiziksel belirtiler yaşanabilir. Stres yoğunlaştığında ve uzun süre devam ettiğinde ise uyku problemleri, iştah kaybı, kas ağrıları, tutukluk, konsantrasyon güçlüğü, hatırlamada zorluk, uyuşma, tırnak yeme – huzursuz bacak sendromu, çarpıntı gibi kişiyi rahatsız eden ve sürekli hale gelen belirtiler görülebilir.

Kaygı ise uzun süren stresin sonunda kişinin stres belirtileri göstermeye başladığında otomatik olarak vardığı yargı ve duyduğu korkudur. “Yeterli zamanım yok, başarısız olacağım”, “sınavdan kalacağım”, “ailemi mahcup edeceğim”, “rezil olacağım” gibi. Kaygı, uzayan stres sonucu olarak açığa çıkabileceği gibi kişinin çocukluktan itibaren getirdiği yanlış inanışlar ve öğrenme sonucu da olabilir. Stres için gerçekten dışsal faktörlerin olması gerekirken, kaygı için gelecekte bir gün olma ihtimali olan bir durumu düşünmek bile yeterlidir.

LGS’ye Hazırlık Sürecinde Kaygı ve Stres Artıkça Başarı Düşüyor

Performans kaygısı belli bir derece kişinin başarısını perçinleyecek güce sahip olsa da kaygının fazlalığı bir noktadan sonra kişinin dikkatini toplayamamasına, telaşlanmasına ve daha kolay hata yapmasına neden oluyor. Üstelik artan kaygı ve stres bir süre sonra uyku ve yeme problemleri, çarpıntı, baş dönmesi gibi fiziksel belirtiler, dikkat dağınıklığı ve hatırlamada güçlük gibi bilişsel belirtiler de göstermeye başlıyor. Anne-balar, öğretmenler ve öğrenciler unutmamalı ki bu sınav ne kadar önemli olursa olsun fiziksel, ruhsal ve zihinsel sağlık tüm sınavlardan daha önemli bir değerde.

Bu yazımızda LGS’ye hazırlık sürecini sağlıklı bir şekilde yürütmek ve daha başarılı sonuçlar almak için stres ve kaygıyı nasıl yönetebileceğinizden bahsedeceğiz.

Stresiniz Artığında 3 Sorunun Cevabını Arayın

LGS’ye hazırlık sürecinde kaygı ve stres ile başa çıkabilmeniz için size çok yardımcı olacak bir etkinlikle başlayalım. Kendinizi stresli ve kaygı uyandıran bir durum içerisinde bulduğunuzda kendinize şu 3 soruyu sorun;

  1. Şu an Ne oluyor? (bu bir olay ya da bir düşünce, duygu, dürtü olabilir)
  2. Bu olan benim için tehlikeli mi?
  3. Peki bununla başa çıkabilir miyim?

Birinci soruda kişi olayı kendi algılayışına göre ele almalıdır. İkinci soruda bu olayın kendisi için tehlikeli olup olmadığını değerlendirmelidir. Üçüncü soruda ise tehlike söz konusu ise başa çıkmak için sahip olduğu kaynakları değerlendirmelidir. Burada sahip olunan fiziksel (bireyin sağlığı, enerjisi ve dayanma gücü vb.), sosyal (somut ve duygusal destek), psikolojik (inançlar, problem çözme becerileri, benlik saygısı, ahlaki değerler vb.) ve maddi (para, aletler vb.) başa çıkma kaynakları değerlendirilmelidir.

Bizim örneğimiz LGS’ye hazırlanan bir öğrenci olmak olsun;

  1. Şu an Ne oluyor?
  2. sınıftayım ve LGS’ye hazırlanıyorum. Az zamanım kaldı ve sanki hiçbir şey bilmiyormuş, sınav günü her şeyi unutabilirmiş gibi hissediyorum. Böyle düşündükçe stresim artıyor, terliyorum, kalbim hızla çarpıyor ve ağlamak istiyorum.
  3. Bu benim için tehlikeli mi?
  4. Bu benim için çok önemli bir sınav. Ona en iyi şekilde hazırlanmak istiyorum. Bugüne kadar çok emek verdim. Hayal ettiğim lisede okuyabilmek istiyorum. Ailemin ve öğretmenlerimin beklentisi yüksek. Onları üzmek istemiyorum.
  5. Bu duygu, düşünce ve kaygılarla başa çıkmak için ne yapabilirim?
  • Önümde hala zaman var. Bugüne kadar çok iyi çalıştım ve çalışmaya devam ediyorum. Eksiklerimi tespit edip üzerine daha fazla çalışabilirim. Ailemle konuşup eksik olduğum derslerle ilgili neler yapabileceğimiz konusunda destek alabilirim. Öğretmenlerimden yardım isteyebilirim. Eksik olduğum konularda benden daha iyi olan arkadaşlarımla grup çalışması yapabilirim.
  • Zamanımı daha iyi organize etmek için zaman yönetimi teknikleri kullanabilirim.
  • Çok yoruldum ve bazen bırakmak istiyorum ama sınava az kaldı, sınavdan sonra dinlenmek için uzun bir yaz tatilim olacak, sabredebilirim.
  • Ailem ve öğretmenlerim benim çok çalıştığımı ve emek verdiğimi görüyor, emeklerimi karşılığını almamı istiyorlar. Bekledikleri yapabileceğimden fazlasını yapmam değil. Onlar bana çabam ve potansiyelim doğrultusunda inanıyorlar. Ben de kendime ve çabama inanmalıyım.
  • Başarısız olursam çalışmadığım için değil, heyecanıma yenildiğim için olacak. Heyecanımı kontrol etmek için nefes egzersizleri çalışabilirim. Gün içerisinde kendime boş zaman ayırıp keyif alacağım etkinliklerle de deşarj olabilirim.
  • İstediğim lise olmazsa gidebileceğim alternatif başka liselerde var, boş zamanlarımda farklı liseleri de araştırabilir, tercih listem için değerlendirebilirim.

Bu tekniği, kaygı duyduğunuz her konu ve koşulda uygulayabilirsiniz. LGS’ye hazırlık sürecinde olan arkadaşlarınıza da bu tekniği önerebilirsiniz.

Nefes Egzersizleri Kaygılarınızla Başa Çıkmanızı Kolaylaştıracak

Düzenli olarak yapılan nefes egzersizleri kaygı ve stres ile başa çıkmada ve dikkati toplamada oldukça etkilidir. Nefes egzersizi yaparken, gözlerinizi kapatıp, kendinizi çok iyi ve güvende hissettiğiniz bir yerde hayal edin. Zihninizi orada tutun, bir süre o sahnede keyifli olduğunuzu düşleyin ve bir yandan da diyafram nefesi alarak 4 saniyede burundan aldığınız nefesi 8 saniyede ağzından yavaşça verin. Bu egzersizi en fazla arka arkaya 5 kez yapın. Gün içerisinde istediğiniz sıklıkla yapabilirsiniz.

LGS’ye hazırlık sürecinde bu nefes ve güvenli yer egzersizini ihtiyaç duydukça yapabilirsiniz. Uykudan önce, sabah kalkınca, ders çalışırken ya da kaygı duyulan herhangi bir zamanda yapılabilir. Böylece sınav anında da benzer bir durumla karşılaştığınızda aynı uygulamayı yapabilir ve önceden pratik kazandığınız için daha kısa sürede odaklanabilirsiniz.

Topraklanma Egzersizi

Kaygı ve stres hissinizin çok yükseldiği, kontrolü kaybettiğinizi düşündüğünüz ya da yoğun fiziksel tepkiler vermeye başladığınız zaman durun ve yukarıda önerdiğimiz nefes egzersizi ile birlikte topraklama egzersizini uygulayın. Bu uygulama size kontrolün sizde olduğunu, şimdi ve burada olduğunuzu hatırlatacaktır.

  • Gözünüzle bir nesneye odaklanın ve onun detaylarını keşfedin,
  • Odadaki bir sesi duymaya ve onu tanımaya çalışın,
  • Bedeninizi duyumsayın ve bedeninize odaklanın, teninize değen kıyafetleri, takılarınızın vücudunuzdaki ağırlığını, saçlarınızın değdiği yerleri hissetmeye çalışın.
  • Etrafınızda var olan bir kokuyu duymaya ve bunun neye ait olduğunu bulmaya çalışın.
  • Mümkünse ağızınızda kalan son tadı bulmaya çalışın ya da sevdiğiniz bir yiyeceğin damağınızda bıraktığı keyifli lezzeti anımsamaya çalışın.

Zaman Hırsızlarından Korunun

Pomodoro ve Eat The Frog teknikleri ile zamanınızı daha verimli kullanabilir ve bir gün öncesinden yapacaklarınızın planını çıkararak gününüzü daha planlı geçirebilirsiniz. Pomodoro Tekniği için yazımızdan faydalanabilirsiniz.

Eat The Frog tekniği güne sizi en çok zorlayan, yapmayı sürekli ertelediğiniz ve yapmaktan keyif almadığınız bir işi yaparak başlamanızı önerir. Böylece yapılana kadar zihninizi meşgul edecek ve hatırladıkça enerjinizi düşürecek olan bu işiniz günün ilk saatlerinde tamamlanmış olacak ve günün geri kalanı sizin için daha keyifli hale gelecek.

Öğrenme Stilinize Göre Ders Çalışın

Kaygı ve stres ile başa çıkabilmenin diğer bir yolu öğrenme stiline göre ders çalışmaktır. Görsel, İşitsel-duyusal ve Dokunsal- kinestetik olmak üzere 3 farklı öğrenme stili vardır. Herkes öğrenebilir ama doğru öğrenme stiline göre çalışıldığında öğrenme daha kalıcı, kolay ve keyifli hale gelecektir. Nasıl daha kolay öğrendiğinizi öğrenme stili testlerine katılarak bulabilir, öğrenme stillerini araştırarak hangisinin size daha yakın olduğunu keşfedebilirsiniz. Öğrenme Stiline Göre Akademik Başarıyı Yükseltecek Ders Çalışma Önerileri yazımıza da bakabilirsiniz.

Egzersiz Yapın, İyi Uyuyun, Dengeli Beslenin!

LGS’ye hazırlık sürecinde düzenli egzersiz, kaliteli uyku ve dengeli beslenmenin önemi büyük. Yapılan araştırmalar zihinsel, bedensel ve ruhsal olarak kendimizi daha iyi hissetmemiz için haftada en az üç kez yaklaşık 21 dakika egzersiz yapmamız gerektiğini belirtiyor. Yani, bunu yapmak için saatler harcamanıza gerek yok ve egzersizinizi risk almamak ve zorlanmamak için yürüyüş olarak da planlayabilirsiniz. Egzersiz yaparken aynı zamanda zihinsel olarak da gevşemek istiyorsanız meditasyon, yoga da yapabilirsiniz. Böylece kaygı ve stres ile başa çıkmak için nefes, beden ve zihin egzersizlerini de bir arada yapmış olacaksınız.

youtube egzersiz videoları ya da telefon uygulamaları ile egzersiz programınızı oluşturabilirsiniz. Azalmış aktivitenin düşük ruh hali, düşük motivasyon ve düşük enerjiye neden olduğunu göz önünde bulundurduğunuzda şu dönemde egzersiz yapmak sizi sınav stresi ve kaygı ile baş etmede çok destekleyecek.

Çok Çalışmak Verimli Çalışmak Değil

LGS’ye hazırlık sürecinde dinlenmeye ve kendinize ders dışı zaman ayırmaya da ihtiyacınız olduğunu unutmayın. Önemli bir sınava hazırlanmanız tek odağınızın ders çalışmak olması anlamına gelmemeli. Kendinize ders çalışma aralarında minik molalar verin. Ne sıklıkta mola vereceğinizi ve kaç dakikalık molalar olması gerektiğini çalıştığınız derse ve konuya göre kararlaştırabilirsiniz. Çalışma sürelerinizi ve molalarınızı düzenlemek için pomodoro tekniğini de kullanabilirsiniz. Mola verdiğiniz sürelerde mutlaka çalışma alanınızdan uzaklaşıp, ders dışı bir uğraşla molanızı değerlendirmelisiniz.

Yardım İstemek Başarısızlık Değildir

Sınava hazırlık dönemleri neredeyse herkes için kaygı ve stres yaratan dönemlerdir. Ancak bu hisler bir öğrenci için kolayca başa çıkılabilir düzeydeyken başka bir öğrenci için çok daha şiddetli olabilir. Akademik başarısı çok yüksek olan, çok iyi liselere, üniversitelere iyi derecelerle yerleşmesi beklenen pek çok öğrenci kaygı ve stres sonucu gerçek performansını sergileyememektedir. Bu sonucun tek nedeni sınava hazırlık sürecinde kendini sıklıkla belli eden kaygı ve stresi kontrol etmek için gereken önlemlerin alınmamasıdır. Oysa LGS’ye hazırlık sürecinde duyulan kaygı ve stres ile başa çıkmak için yardım alındığında sınavlar çok daha başarılı sonuçlanmaktadır. Destek alındığında, kaygı ve stres başarıyı düşüren değil, başarıyı yükselten sağlıklı hale gelmektedir. Çocuğun ve çevresinin sınavlara yüklediği büyük anlamlar sınava “ölüm, kalım savaşı” değeri yüklerken öğrencilerde yoğun kaygıya teslim olurlar. Kaygı ve stresin çözümü olan semptomlar olduğu ve her ikisiyle de başa çıkılabileceği unutulmamalıdır. İhtiyaç duyduğunuzda profesyonel destek almaktan çekinmeyiniz. Aba Psikoloji ailesi olarak LGS’ye hazırlık sürecinde başarılar dileriz.

Read More

Aileler, çocukları ders çalışmak istemediğinde ve onları çalışmak için motive edemediklerinde kendilerini çaresiz hisseder. “Ne yapsak olmuyor, çalışmasını söylüyoruz, ödül koyuyoruz, kızıyoruz, ceza veriyoruz, ama hiçbiri işe yaramıyor” sözleriyle ne kadar zorlandıklarını anlatırlar. Ancak bazen çocukların ders çalışmak istememelerinin altında yatan psikolojik nedenler ders çalışmalarına engel oluyor olabilir.

Bu noktada aileler çocuklarını çok iyi gözlemlemeli, çocuklarıyla alt nedenler üzerine konuşmalı, eğer bu ilişkiyi kuramıyorlarsa psikolojik destek ya da kariyer danışmanlığı alma yönünde çocuklarına alternatifler sunmalıdır.

Bu yazımızda çocukların ders çalışmak istememe davranışlarının potansiyel alt nedenlerine değineceğiz. Anne ve babalara çocuklara nasıl yaklaşılmalı, ders çalışma motivasyonu nasıl sağlanmalı konularında da önerilerde bulunacağız.

Fark Edilmeyen Dikkat Dağınıklığı ve Hiperaktivite Ders Çalışmak İçin Engel Olabilir

 

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu dikkat eksikliği, hiperaktivite ve dürtüsellik olarak üç farklı şekilde kendini gösterebilir. Ancak bu belirtiler özellikle erken dönemlerde ailelerin ya da öğretmenlerin gözünden kaçabilir.

Dikkat eksikliği olan çocuklar ilgilerini belli bir konuda tutmakta zorluk yaşayabilir. Çevreden gelen basit dikkat dağıtıcılarla kolayca dikkatini kaybedebilirler. Dikkat dağıtıcılar çok daha kolay yorulmalarını ve çabuk pes etmelerini sağlayabilir. Başladıkları işi yarıda bırakabilir, çabuk sıkılabilir, zaman yönetimi ve organize olmada zorluk yaşayabilirler. Hiperaktivite görülen çocuklarda ise sürekli hareket etme ihtiyacı vardır. Otururken dahi ellerini, ayaklarını hareket ettirme, kalkmaya çalışma, hareket edebilmek için bahaneler bulma görülebilir. Düşüncelerini de oldukça hızlı ve değişklendir. Konudan konuya atlayabilir bu nedenle de uzun sürelerle tek bir konu üzerine çalışmakta zorluk yaşayabilirler.

Dürtüsellik görülen çocuklarda ise tepkilerini kontrol edememe, acelecilik ve telaşlı davranışlar görülebilir. Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite bozukluğu olan çocuklarda bu üç özellik bir arada da görülebilir, ayrı ayrı da bulunabilir. Bu çocukların okul başarıları ve akademik potansiyellerini ortaya çıkarmak için yardıma ihtiyacı vardır.

Akran Zorbalığı Yaşayan Çocuklar Ders Çalışmak İstemiyor

Akran zorbalığı yaşayan öğrencilerde bilişsel, fiziksel ve duygusal gerilemeler görülebilmektedir. Ayrıca okula gitmekten korkma, devamsızlık yapma, daha sık hasta hissetme, okul değiştirmeyi düşünme gibi yaygın kaçınma belirtileri de görülebilir. Zorbalığa uğrayan öğrencilerin kendilerini okul ortamında güvende hissetmemesi ve aidiyet duygularının gelişmemesi okula yönelik algılarını negatif etkilemektedir.

Akran zorbalığı yaşayan çocuklar akademik olarak da olumsuz etkilenmektedir. Dikkat eksikliği, konsantrasyon güçlüğü, öğrenmede zorluk, yoğun kaygı ve stres zorbalığa maruz kalan çocukların okul başarısını düşüren etkenlerdir. Akran zorbalığı ile mücadele eden çocuklarda ders çalışmak istememe yaygın olarak görülen bir belirtidir.

Geleceğe Yönelik Belirsizlik İle Verimli Ders Çalışmak Mümkün Değil

Hangi okula gideceğini, hangi bölümü seçeceğini bilmeyen çocuklar ya da meslek seçimi konusunda kararsızlık yaşayan ne olmak istediğini bilmeyen çocuklar bu belirsizlik içerisinde motive olamamaktadır. Geleceğine yönelik kariyer planı olmayan çocuklar için ders çalışmak ne yöne gideceklerini bilmedikleri bir suda kürek çekmek gibidir. Bu çocuklara bir amaç vermek ve çabaları sonucunda ulaşacakları yeri göstermek gerekir.

Bu noktada kariyer danışmanlığı almak çocuğun daha farkındalıklı ve verimli şekilde ders çalışmasını sağlayacaktır. Kariyer danışmanlığı almanın faydaları yazımız da sizin için faydalı olabilir.

Mutsuz Ailede Çocuk Olmak Ders Çalışmayı Engelliyor

Aile içi huzur sadece çocuklar için değil tüm aile bireylerinin hayat içerisindeki üretken ve mutlu bir varlık sergileyebilmeleri için gereklidir. Anne babaların, birbirlerini duygusal ve fiziksel olarak incittikleri bir aile ortamında çocukların kendilerini mutlu, güvende ve huzurlu hissetmesi mümkün değildir. Üstelik bu problemler çocuğun önünde yaşanıyor ama barışma, çocuğun şahit olmadığı bir ortamda gerçekleşiyorsa çocuklar için etkisi daha da olumsuz oluyor. Böyle bir aile yapısında çocuğun ders çalışmak için motive olması, buna zaman ve dikkat ayırması çok kolay değil. Mutlaka aile içi sorunlarınızı profesyonel destek alarak çözmeli ve tüm aile bireyleri için huzurlu bir aile ortamını yeniden inşa etmelisiniz.

Ergenlik Sorunları Engel Olabilir

11-21 yaşları arasına denk gelen ergenlik dönemi çocukların fiziksel, hormonol, zihinsel ve duygusal olarak değişim yaşadığı önemli bir dönemdir. Bu dönemde gençler kendilerine yabancılaşabilir, değişimden hoşlanmayabilir. Beden algıları bozulabilir, görünümleriyle ilgili mutsuzluk yaşayabilirler. Sesteki değişim, ciltteki bozulmalar, vücudun değişmesi, karşı cinse duyulan ilginin artması bu dönemdeki çocukların odak noktalarını değiştirebilmektedir. Ergenlik döneminde gençler ailelerinden daha çok arkadaşlarıyla zaman geçirmek istemektedir. Bu isteğin altında yatan ihtiyaç kendini akranlarını gözlemleyerek şekillendirme, çağın beklentilerine adapte olabilme gereksinimidir.

Bu dönem kimi gençler için oldukça rahat geçebilirken pek çok genç içinde ömür boyu etkisini hissettirecek hayal kırıklıklarının yaşandığı, zorlu bir dönem olarak yaşanabilmektedir. Ergenliğin rahat atlatılmasında aileye düşen görevler oldukça büyüktür. Çocuğunuz sizden uzaklaşabilir, sizinle paylaşımları azalabilir, riskli davranışlara ve deneyimlere yönelebilir. İlginizi, hoşgörünüzü bu dönemde eksik etmemeli, çocuğunuzla çatışmak yerine uzlaşmayı tercih etmelisiniz. Ergenlik döneminde ailesinin kendisini anlamayacağını düşünen çocuklar arkadaşlarına daha fazla yönelmekte ya da yalnızlığı tercih etmektedir. Ebeveyn. çocuğunu ne kadar tanır ve bu dönem özelliklerine vakıf olursa çatışmalar da o kadar az olur.

Ergenlik dönemi ne kadar çatışmalı ve zorlu geçerse çocuğun ders çalışmak için duyduğu istekte o kadar düşük olacaktır. Nasihat vermek yerine hoşgörü ile dinlemek gerekmektedir. Yaşadığı sorunların üstesinden gelebilmek için çözüm odaklı önerilerde bulunmak ve koşulsuz sevgi göstermek ergenlik dönemindeki bu çocukların temel ihtiyacıdır.

Ebeveyn Tutumları

9 farklı ebeveyn tutumu olsa da bir çocuğun anne ve babasından görmeye ihtiyaç duyduğu temel tutum Hoşgörülü ve Demokratik ebeveyn tutumudur. Bu tutumun egemen olduğu aile yapılarında çocuğun erken yaşlarından itibaren evde söz hakkı vardır. Aileyi ilgilendiren her konuyla ilgili karar alınırken çocuğunda fikri sorulur. Kendisiyle ilgili yapacağı seçimlerde çocukluktan itibaren karar vermeye teşvik edilir. Yapılan hatalar cezalandırılmak yerine sonuçları değerlendirilir ve telafi etmek için neler yapılabileceği konusunda rehberlik edilir.

Bu tür bir ailede yetişen bireyler, “birey” olmanın farkında olarak yetiştirilirler ve kendi hayatları vardır. Bu tür çocukların özgüvenleri tamdır ve sosyal ilişki kurarken sorun yaşamazlar. Küçük yaşlardan itibaren sorumluluk alma, sebep-sonuç ilişkisini kurma becerileri geliştiği için bu çocuklar ders çalışmak konusunda kendi iç motivasyonlarını sağlayabilir.

Bu ebeveyn tutumuyla uyuşmayan bir ana baba davranışınız var ise ebeveyn tutumlarınızı araştırabilir, neleri düzeltmeniz gerektiği noktasında bilgi edinebilirsiniz. Aile danışmanlığı hizmetinden faydalanmakta siz ve çocuğunuz için olumlu sonuçlar getirecektir.

Yüksek Beklenti Çocukları Psikolojik Olarak Yoruyor

Ailenin çocuklarına yönelik yüksek beklentiler içerisinde olması ve çocuğun potansiyelinin bu beklentileri karşılamaya yetmemesi çocukların pes etmelerine neden oluyor. “Zaten benden istenileni gerçekleştirmem mümkün değil” diye düşünen çocuklar; ders çalışmak istemiyor, ne kadar çabalarsa çabalasın beklentiyi karşılayamayacağına inanıyor. Bu noktada ailenin çocuktan beklentisinin ne derece gerçekçi olduğunu değerlendirmesi gerekir. Çocuğunuzun potansiyeli ile uyumlu beklentileriniz olduğunda hem siz hayal kırıklığı yaşamayacaksınız hem de çocuğunuz beklentiyi karşılamak ve başarılı olmak noktasında daha istekli olacak.

Read More

Aileler okul ve akademik yaşamlarında daha iyi yerlere gelebilmesi için tüm olanaklarını kullanarak çocuklarına destek vermeye çalışırlar. Ancak çocukların akademik başarı gösterebilmek için ailelerinden beklentileri çok daha basittir; çocuklar koşulsuz sevilmek, saygı görmek, kendi kararlarını verebilmek ve anlaşılmak isterler.

Aileler çocukları için en iyisini isterken farkında olmadan çocuklarını mutsuz ve başarısız olacakları bir geleceğe hazırlıyor olabilirler.

Çocukların Arzu ve İsteklerine Saygı Duymak Akademik Başarıyı Artırıyor

Çocukların akademik başarısında ailenin rolü çocuğun arzu ve istekleri karşısında gösterdiği tutuma göre şekillenmektedir. Aile içerisinde akademik hayata dair planlarını, geleceğe yönelik isteklerini paylaşabilen çocukların akademik başarı elde etmeleri daha kolay oluyor. Eğer aile çocuğun hedef ve hayallerini gerçekçi bulmuyor ya da yeterli görmüyorsa çocuklar aile içerisinde arzu ve isteklerini dile getirmemeye başlıyor. Üstelik ailenin bu yaklaşımı çocukların başarısızlık algısı geliştirmesine ya da performans kaygısı duymasına da neden oluyor.

Geleceğin Başarılı Bireyleri Bugünün Sorumluluk Alabilen Çocuklarıdır

Ailelerin akademik başarıdaki rolü çocuklarına verdikleri sorumluluk alma fırsatı ile doğru orantılıdır. Küçük yaşlardan itibaren sorumluluk almayı öğrenen çocuklar, yaptıklarının sonuçlarına katlanmayı öğrenmekte ve koşullarını iyileştirmek için daha büyük istek duymaktadırlar. Sorumluluk alabilen çocuklar başarı ve başarısızlıklarının getirilerini daha kolay idrak etmekte ve ailelerinin söylemesine gerek kalmadan ders çalışmaktadır. Gençlerde sorumluluk bilinci oluşturabilmek için; yaş dönemine ve gelişim düzeyine uygun sorumluluklar vermek, kendi kararlarını verebilme konusunda desteklemek, aldıkları kararların sonuçlarını düşündürmek gerekmektedir.

Çocuğunuzun İlgi ve Yetenek Alanlarını Bilin

Çocuğunun ilgi ve yetenek alanlarını bilen ailelerin çocuklarında akademik başarı daha yüksek. Çocuğunun İlgi ve yetenekleri üzerine bilgi sahibi olan aileler, kariyer yolculuğunda çocuklarına çok daha bilinçli rehberlik etmekte, ilgi, yetenek ve gelişim alanlarıyla uyumlu meslekler seçmelerinde çocuklarını doğru yönlendirebilmektedir.

Akademik hayatında İlgi alanları ve yetenekleri ile uyumlu şekilde ilerleyen çocuklar kendilerini çok daha iyi ifade edebilmekte ve daha başarılı olmaktadırlar. Bu farkındalık ile yönlendirilen çocuklar okul ve kariyer hayatlarında çok daha mutlu ve verimli çalışmaktadırlar.

Aileler çocuklarının ilgi ve yetenek alanlarını yeterince iyi bilmiyorlarsa ya da çocuklar aileye ilgilerini çok fazla gösteremiyorsa mutlaka kariyer danışmanlığı alınmasını öneririz.

Gerçekçi Beklentiler Edinin

Ailelerin gerçekçi beklentiler içerisinde olmaması çocuklarda akademik başarısızlığa, sınav kaygısına, düşük benlik algısına ve daha pek çok olumsuz etkiye neden olabilmektedir. Çocuğun potansiyeli ile uyumlu olmayan aile beklentileri çocuklarda düşük başarı ve kaygının yanı sıra yanlış tercihler yapmalarına da neden olabilmektedir. Çocuklar ailelerini üzmemek için onların beklentilerini karşılayacak seçimlere yönelirken ömür boyu başarısızlık ve tatminsizlik içerisinde debelenecekleri bir seçime de yöneliyorlar.

Çocuklarınız sizin için çok kıymetli ve tüm çabanız onların daha iyi koşullarda yaşayabilmesi. Ancak sizin hayal ettiğiniz daha iyi koşullar için çocuğunuza yaptığınız yönlendirme onu çok daha zor koşullar içerisine sokuyor olabilir.

Ona Zaman Ayırın, İlgilenin

Çocuklarda akademik başarı ailelerin çocuklarıyla ne kadar verimli zaman geçirdiğiyle de paraleldir. Çocuklarınızla keyifli zaman geçirmek, onlarla oyun oynamak, aktivitelere katılmak, dışarı çıkmak, sohbet etmek bağlarınızı kuvvetlendirecektir. Ailesiyle beraber zaman geçiren, birlikte eğlenen, ortak paylaşımlarda bulunan çocuklar çok daha mutlu ve başarılı çocuklardır.

Çocuklarınızın bakımıyla, beslenme ve uyku düzenleriyle ilgilenin. Elinizin hala üzerlerinde olduğunu, ihtiyaç duyduklarında istedikleri sürece yardımcı olacağınızı çocuğunuza hissettirin. Ailelerinin yanında olduğunu hisseden çocuklar kendilerini çok daha değerli ve güçlü hissetmektedir.

İhtiyaçlarını Fark Edin Onları Dinleyin

Akademik başarı aile ile sağlıklı iletişim kurabilmeyi de gerektirir. Ne kadar güçlü bağlarınız olursa olsun çocuğunuz kendisini konuşarak ifade etmekten çok hoşlanmıyor olabilir ya da fark edilmeyi bekliyor olabilir. Çocuklarınızı yeterince iyi gözlemliyorsanız size ihtiyaç duydukları anları fark etmeniz çok zor olmayacaktır. Kaygılı, stresli ya da düşünceli olduklarında onlara mutlaka konuşma fırsatı verin. İşinizi bırakıp zaman ayırmak, orada onun için olduğunuzu hissettirmek çok önemli. Yine günlük sohbetler etmek, keyif aldığı şeyler üzerine konuşmakta iletişiminizi geliştirecek ve konuşma ihtiyacının bir alışkanlık haline dönüşmesine yardımcı olacaktır. Siz çocuğunuza konuşmak için fırsat ayırdıkça o artık adım beklemeden sizinle konuşabilir hale gelecektir.

Evdeki Huzuru Koruyun Demokratik ve Hoşgörülü Bir Ebeveyn Tutumu Sergileyin

Bu tutumun egemen olduğu aile yapılarında çocuğun erken yaşlarından itibaren evde söz hakkı vardır. Aileyi ilgilendiren her konuyla ilgili karar alınırken çocuğunda fikri sorulur. Kendisiyle ilgili yapacağı seçimlerde çocukluktan itibaren karar vermeye teşvik edilir. Yapılan hatalar cezalandırılmak yerine sonuçları değerlendirilir ve telafi etmek için neler yapılabileceği konusunda rehberlik edilir.

Bu tür bir ailede yetişen çocukta akademik başarı daha yüksektir. Çocukların özgüvenleri tamdır ve sosyal ilişki kurarken sorun yaşamazlar. Küçük yaşlardan itibaren sorumluluk alma, sebep-sonuç ilişkisini kurma becerileri geliştiği için bu çocuklar ders çalışmak konusunda kendi iç motivasyonlarını sağlayabilir. Dolayısıyla bu çocukların yüksek akademik başarı olasılığı da daha fazladır.

Bu ebeveyn tutumuyla uyuşmayan bir ana baba davranışınız var ise ebeveyn tutumlarınızı araştırabilir, neleri düzeltmeniz gerektiği noktasında bilgi edinebilirsiniz. Aile danışmanlığı hizmetinden faydalanmakta siz ve çocuğunuz için olumlu sonuçlar getirecektir.

Yaşam Kalitenizi Artırın

Akademik başarıda ailenin rolü düşünüldüğünde beslenme, uyku, fiziksel egzersiz gibi kişinin yaşam kalitesini artıran alışkanlıkların ne derece sağlıklı ve düzenli olduğu da önemlidir. Çocuklar ailelerini rol model alırlar ve dolayısıyla sağlıksız beslenen bir ailede çocuğun da iyi beslenmesi çok mümkün olmayacaktır. Çocuğunuza iyi bir rol model olabilmek için beslenme şeklinizde düzenleme yapmanız, uyku düzeninize, egzersiz sıklığınıza önem vermeniz çocuklarınız için faydalı olacaktır. Yine alkol, madde, sigara kullanımı da çocukların aile içinde ya da arkadaş gruplarında edindikleri alışkanlıklardır.

Alışkanlıklarınızı Gözden Geçirin

Televizyon karşısında geçen zaman, internet kullanımının sıklığı ve içerik kalitesi, telefon kullanımı gibi zamanımızı yönetmemizi zorlaştıran araçları kullanım sıklığınızı da gözden geçirmelisiniz. Sizin alışkanlıklarınız çocuklarınızın da alışkanlığı haline gelecektir. Özellikle gelişim ve öğrenme sürecindeki çocukların ekran karşısında geçirdiği zaman kısıtlı tutulmalıdır. Akademik başarı elde edebilmek için ailelerin de zamanı etkili kullanması ve dikkat dağıtıcı unsurlara ayırdıkları zamanı iyi yönetebilmesi gerekir.

Koşulsuz Sevin, Ödülle Cezalandırmayın

Anne babalar bazen çocuklarını motive etmek için sevgilerini ödül olarak sunabilirler. Bu ilişki bir süre sonra “Ne kadar başarı, o kadar sevgi” haline gelebilir ve çocuklar başarılı olmazsam ailem tarafından sevilmem korkusu duyabilirler. Ailenin koşulsuz sevgisini kaybettiğini hisseden çocuk kırıklığa uğrar. Üstelik koşulsuz sevildiği tek ortamı da kaybetmiş olur. Çocuğun özgüvenini ve kendine saygısını en çok zedeleyen nedenlerden biri bu tür koşula bağlı aile ilişkileridir. Çocuk başarı düzeyi ne olursa olsun, anne babası tarafından sevildiğini hissetmek ister.

Akademik başarı karşısında çocuğa verilen ödüllerde de bir süre sonra çocuğun başarmaktan mutlu olmamasına neden olacaktır. Çocuğu motive edebilmek için her seferinde daha değerli ödüller sunmak gerekir ve bunun sonu yoktur. Çocuğun ödüllendirilmeye ihtiyaç duymaksızın başarılı olmaktan mutluluk duyması sağlıklı olandır. Çocuklar başarı için kendi iç motivasyonlarını sağlayabilmeli “Derslerime çalışıyor, öğrenmek için emek harcıyor ve emeğimin karşılığını alıyorum. Başarılı olmak beni düzenli çalışmam için motive ediyor” diyebilmelidir.

Başarısızlıkları Başarıya Giden Yolda Araç Olarak Gösterin

Çocuklarımızın her zaman başarılı olmasını beklemek çok gerçekçi bir hedef değil. Başarısız oldukları zamanlarda olacak. Önemli olan verdiğimiz tepkilerde çocuklarınızın başarısızlıklarından ders alarak kendilerini geliştirmelerinde motive edebilmek olmalı. Başarısız olmak her çocuğu belli düzeyde üzer, ailenin verdiği büyük ve negatif tepkiler ise bu üzüntüyü perçinler.

Çocuklarınız size başarısız bir sonuç ile geldiğinde kullanabileceğiniz yapıcı bir yaklaşım örneği verelim; “Başarılı olmayı istediğini ve bu sonuç için şu an üzüldüğünü biliyorum. Ancak bazen başarılı olabilmek için başarısız olmayı da bilmek gerekir. Nerelerde hata yaptığına bakıp eksiklerini tamamlarsan bir sonraki sınava daha iyi hazır olacaksın.” denilebilir. Burada anne baba kendi üzüntüsünden değil çocuğun neler hissettiğini anlayabildiğinden bahsetmiş ve ona çözüm önerileri sunmuştur. Bir çocuğun ihtiyaç duyduğu da ailesini üzmek değil, başa çıkamadığı bir zorluğun nasıl üzerinden gelebileceğini öğrenmektir.

Akademik başarı söz konusu olduğunda ailenin rolünün ne derece büyük olduğu klinik gözlemlerimizde ve yapılan alan araştırmalarında görülmektedir. Çocuklarınızla iletişim kurmakta zorlanıyor, akademik başarılarında iletişim ve yaklaşım modellerinizle olumsuz etkide bulunduğunuzu düşünüyorsanız psikolojik destek ve aile danışmanlığı için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Pandeminin getirdiği yeni yaşam koşulları içerisinde sınavlara hazırlık yapmak kolay değil. İçinde bulunduğumuz koşullar başarılı olabilmek için LGS’ye psikolojik hazırlık yapılmasını da önemli hale getiriyor. Okulda akranlarıyla beraber ders alması, ders aralarında arkadaşlarıyla sosyalleşmesi gereken çocuklar uzun süredir sadece evdeler. Üstelik artan önlemler nedeniyle günün belli saatleri dışında sokağa çıkmaları da yasak. Enerjilerini atamıyor, sosyalleşemiyor, fiziksel olarak yorulmuyor ve en önemlisi zamanlarını yönetemiyorlar.

Bu süreçte pek çok ebeveynde evde ve evden çalışıyor. Küçük bir evde herkesin bir arada çalışması gerekebiliyor. İhtiyaç duyulan çalışma koşulları, ideal sessizlik bazen sağlanamayabiliyor. Hele evde daha küçük kardeşler varsa sınava hazırlık sürecindeki bu çocukların odaklanması, organize olması ve programlı çalışması daha da zorlaşıyor.

Pandemi sürecinde çocuk olmak, öğrenci olmak ve birde sınava hazırlık yapmak gerçekten çok zor. Fakat tüm zorluğuna rağmen önümüzde kariyerimizi şekillendirecek önemli bir sınav var ve bu sınava bugünün koşullarıyla en iyi şekilde hazırlanmamız gerekiyor. Bu da LGS’ye psikolojik hazırlık yapmayı gerektiriyor. Peki neler yapmalıyız?

İyi Bir Psikolojik Hazırlık İçin Bilgi Kirliliğinden Uzak Durun

LGS’ye psikolojik hazırlık yapmak için ilk dikkat edilmesi gereken konu bilgi kirliliğinden uzak durmak. Televizyon ve sosyal medya aracılığı ile maruz kaldığımız haber kaynakları her zaman kaliteli ve doğru içerikler sunmuyor. İzlenme oranı kaygısı ile sıradan bir haber dahi kaygı verici şekilde servis edilebiliyor. Medya aracılığı ile edindiğimiz bu bilgiler kaygımızı besleyip, enerjimizi düşürebiliyor. Bu dönemde moral ve motivasyonunuzun yüksek olması çok değerli. Moralinizi yüksek tutmak ve motivasyonunuzu düşürmemek için haber kaynaklarınızı yeniden gözden geçirmelisiniz. Vaktinizi alan, enerjinizi düşüren ve güvenilirliğine emin olmadığınız bilgi kaynaklarını listenizden çıkarın.

Doğru, net ve dolaysız bilgi edinmek için Sağlık Bakanlığı ve Türk Tabibler Birliği internet kaynaklarından bilgi edinebilirsiniz. Endişeyi azaltmak için güvenilir haber kaynağınızı günde bir kez kontrol etmenizi öneririz. Ayrıca, aldığınız haberler sizi olumsuz etkiliyorsa mutlaka size moral verici haber kaynakları ile ruh halinizi dengelemenizi öneririz.

Stresiniz Artığında 3 Sorunun Cevabını Arayın

LGS’ye psikolojik hazırlık yaparken size yardımcı olacak bir etkinlikle devam edelim. Kendinizi stresli ve kaygı uyandıran bir durum içerisinde bulduğunuzda kendinize şu 3 soruyu sorun;

  1. Şu an Ne oluyor? (bu bir olay ya da bir düşünce, duygu, dürtü olabilir)
  2. Bu olan benim için tehlikeli mi?
  3. Peki bununla başa çıkabilir miyim?

Birinci soruda kişi olayı kendi algılayışına göre ele almalıdır. İkinci soruda bu olayın kendisi için tehlikeli olup olmadığını değerlendirmelidir. Üçüncü soruda ise tehlike söz konusu ise başa çıkmak için sahip olduğu kaynakları değerlendirmelidir. Burada sahip olunan fiziksel (bireyin sağlığı, enerjisi ve dayanma gücü vb.), sosyal (somut ve duygusal destek), psikolojik (inançlar, problem çözme becerileri, benlik saygısı, ahlaki değerler vb.) ve maddi (para, aletler vb.) başa çıkma kaynakları değerlendirilmelidir.

Bizim örneğimiz pandemi sürecinde LGS’ye hazırlanan bir öğrenci olmak olsun;

  1. Şu an Ne oluyor?
  • Pandemi koşullarında önemli bir sınava hazırlık yapıyorum.
  1. Bu benim için tehlikeli mi?
  • Bu benim için çok önemli bir sınav. Ona en iyi şekilde hazırlanmak istiyorum ve içinde bulunduğum koşulların bunu zorlaştırmasından endişe duyuyorum. Ayrıca sağlığım ve sevdiklerimin sağlığı için kaygılanıyorum.
  1. Bu duygu, düşünce ve kaygılarla başa çıkmak için ne yapabilirim?
  • Eğitim imkanım devam ediyor, online eğitim alıyorum. Okulum ve öğretmenlerim eğitimimde geride kalmamam için tüm imkanları kullanıyor. Okula gidip gelirken harcadığım zaman ve fiziksel yorgunluk ev ortamında yok. Dolayısıyla enerjim daha yüksek ve daha çok zamanım var. Bu enerjiyi ve zamanı daha verimli ders çalışmak için kullanabilirim. Yalnız değilim, şu an içinde bulunduğum koşul tüm arkadaşlarım ve akranlarım için geçerli. Sahip olduğum koşullarla kimsenin gerisinde değilim.
    Evdeyim, ailem yanımda ve güvendeyiz. Virüsten korunmak için gerekli önlemlere uyuyorum. Uyku düzenime, beslenmeme dikkat ediyorum.

Bu tekniği, kaygı duyduğunuz her koşulda uygulayabilirsiniz. LGS’ye psikolojik hazırlık yapmaya çalışan arkadaşlarınıza da bu tekniği önerebilirsiniz.

Nefes Egzersizleri Kaygılarınızla Başa Çıkmanızı Kolaylaştıracak

Düzenli olarak yapılan nefes egzersizleri kaygı ile başa çıkmada ve dikkati toplamada oldukça etkili olmaktadır. Nefes egzersizi yaparken, gözlerinizi kapatıp, kendinizi çok iyi ve güvende hissettiğiniz bir yerde hayal edin. Zihninizi orada tutun, bir süre o sahnede keyifli olduğunuzu düşleyin ve bir yandan da diyafram nefesi alarak 4 saniyede burundan aldığınız nefesi 8 saniyede ağzından yavaşça verin. Bu egzersizi en fazla arka arkaya 5 kez yapın. Gün içerisinde istediğiniz sıklıkla yapabilirsiniz.

LGS’ye psikolojik hazırlık sürecinde bu nefes ve güvenli yer egzersizini ihtiyaç duydukça yapabilirsiniz. Uykudan önce, sabah kalkınca, ders çalışırken ya da kaygı duyulan herhangi bir zamanda yapılabilir. Böylece sınav anında da benzer bir durumla karşılaştığınızda aynı uygulamayı yapabilir ve önceden pratik kazandığınız için daha kısa sürede odaklanabilirsiniz.

Zaman Hırsızlarından Korunun

Pomodoro ve Eat The Frog teknikleri ile zamanınızı daha verimli kullanabilir ve bir gün öncesinden yapacaklarınızın planını çıkararak gününüzü daha planlı geçirebilirsiniz. Pomodoro Tekniği için yazımızdan faydalanabilirsiniz.

Eat The Frog tekniği güne sizi en çok zorlayan, yapmayı sürekli ertelediğiniz ve yapmaktan keyif almadığınız bir işi yaparak başlamanızı öneriyor. Böylece yapılana kadar zihninizi meşgul edecek ve hatırladıkça enerjinizi düşürecek olan bu işiniz günün ilk saatlerinde tamamlanmış olacak ve günün geri kalanı sizin için daha keyifli hale gelecek.

İster Evde İster Sokakta Mutlaka Egzersiz Yapın

LGS’ye psikolojik hazırlık sürecinde egzersizin önemi büyük. Yapılan araştırmalar zihinsel, bedensel ve ruhsal olarak kendimizi daha iyi hissetmemiz için haftada en az üç kez yaklaşık 21 dakika egzersiz yapmamız gerektiğini belirtiyor. Yani, bunu yapmak için saatler harcamanıza gerek yok ve egzersizinizi risk almamak ve zorlanmamak için yürüyüş olarak da planlayabilirsiniz.

Sokağa çıkma yasağınızın olması ya da virüs kapma endişeniz size engel olmasın; youtube egzersiz videoları, telefon uygulamaları ya da sosyal medya üzerinden antrenörlerin yaptırdığı canlı yayın egzersizleri ile antrenman programınızı oluşturabilirsiniz. Azalmış aktivitenin düşük ruh hali, düşük motivasyon ve düşük enerjiye neden olduğunu göz önünde bulundurduğunuzda şu dönemde egzersiz yapmak size sınava hazırlık sürecinde çok destek olacak. Ayrıca enerjinizi yükseltmek için düzenli uyku uyumaya ve dengeli beslenmeye de özen gösterin.

Mola Vermeyi İhmal Etmeyin

LGS’ye Psikolojik hazırlık sürecinde dinlenmeye ve kendinize ders dışı zaman ayırmaya da ihtiyacınız olduğunu unutmayın. Bütün bir günü evde geçirmeniz tek odağınızın ders çalışmak olması anlamına gelmemeli. Kendinize ders çalışma aralarında minik molalar verin. Ne sıklıkta mola vereceğinizi ve kaç dakikalık molalar olması gerektiğini çalıştığınız derse ve konuya göre kararlaştırabilirsiniz. Çalışma sürelerinizi ve molalarınızı düzenlemek için pomodoro tekniğini de kullanabilirsiniz. Mola verdiğiniz sürelerde mutlaka çalışma alanınızdan uzaklaşıp, ders dışı bir uğraşla molanızı değerlendirmelisiniz.

Kendinizi Ödüllendirin

Bu zorlu dönemde azminizden ve hedeflerinizden vazgeçmeden çalışıyor, başarılı olmak için emek veriyorsunuz. Üstelik LGS’ye psikolojik hazırlık yapabilmek için sahip olduğunuz tüm kaynakları da en verimli şekilde kullanmaya çalışıyorsunuz. Yeni koşullara adapte olmaya çalıştığınız, pes etmediğiniz, elinizden gelenin en iyisini yaptığınız için kendinize sık sık teşekkür etmelisiniz. Sizi motive edecek ufak ödüllerle kendinizi mutlu etmeyi de ihmal etmeyin.

Tarihteki Her Salgın Gibi Bununda Biteceğini Ve Hayatın Normalleşeceğini Unutmayın

Belirsizliklerle karşı karşıya olmak doğamız gereği bizi kaygılandırır ve belirsiz koşullar içerisinde devam etmekte daha fazla zorluk yaşarız. Ancak bugün pandemide geldiğimiz koşullar çok daha iyimser ve önümüz biraz daha net. Her şeyden önce bugüne kadar dünya genelinde başka büyük salgınlarda yaşandı ve geçmiş yüzyılların koşulları daha yetersiz olduğu halde salgınların sonu geldi. Şu an teknoloji, tıp ve bilim alanlarındaki hızlı ilerlemelerle salgında aşının bulunduğu ve uygulamaya geçildiği bir noktadayız. Normalleşen ülkeler var ve bizim için de olası normalleşme tarihleri paylaşılıyor. Bu yüzden olumlu düşünmeli ve bu döneminde bitip eski yaşam koşullarınıza geri döneceğinizi kendinize karamsarlığa kapıldıkça hatırlatmalısınız.

Çalışma Alanı Belirleyin

Evde size ait bir odanız var ise odanızda yoksa evin sizin için çalışmaya uygun olan bir ortamında kendinize çalışma alanı oluşturun. Bu alana dikkat dağıtıcı eşyalarınızı getirmeyin, sadece çalıştığınız derse yönelik materyallerinizi ve sizi motive eden birkaç kişisel eşyayı bulundurun. Çalışma ortamınızın ev halkı tarafından işgal edilmemesi ve konsantrasyonunuzun bölünmemesi için çalışma saatlerinizde evdeki diğer bireyleri bilgilendirin. Çalışma alanınızın ısı, ışık ve oksijeninin de verimli çalışmanız için önemli detayları olduğunu göz önünde bulundurun.

Avantajları İyi Değerlendirin

Okulunuzdan, arkadaşlarınızdan ve alıştığınız öğrenme şeklinden uzaktasınız. Bunlar kabul etmekte ve uyum sağlamakta zorlandığınız, LGS’ye psikolojik hazırlık sürecinde motivasyonunuzu olumsuz etkileyen koşullar olabilir. Ancak başarılı olabilmek için bu dönemin avantajlarına odaklanabilmemiz gerekiyor. Evde olmanız, okula gidiş geliş süreleriniz hesap edildiğinde size zaman kazandırıyor. Okul sıralarında geçen bir günün sonunda duyulan fiziksel yorgunluk ev konforunda bir nebze daha azalıyor. Evdeyken daha sağlıklı beslenebiliyor ve okula geç kalma telaşı olmadan daha kaliteli uyuyabiliyorsunuz. Artan zaman ve enerjiyi derslerinize ya da keyif aldığınız ilgi alanlarınızla ilgili uğraşlara ayırabilirsiniz. Boş zaman yaratabilmek hepimizin arzusu, bu fırsatı iyi değerlendirmek gerekiyor.

“Yardım istemekten utanmayın. Tıpkı savaştaki bir asker gibi yerine getirmeniz gereken bir göreviniz var. Peki ya yaralıysanız ve başka bir askerin yardımı olmadan tırmanamayacaksanız?” – Marcus Aurelius

Ergenlik dönemindesiniz, fiziksel, duygusal ve hormonal pek çok değişiklik yaşıyorsunuz, önemli bir sınava hazırlanıyorsunuz ve tüm bunları pandemi koşulları içerisinde yapıyorsunuz. Bu zorlu koşullar altında psikolojik sağlığınızı korumaya, akademik başarınızı artırmaya ve iyi hissetmeye çalışıyorsunuz. Bu süreci yönetmekte bugüne kadar olağanüstü bir performans sergilediniz ve performansınızı devam ettirmek istiyorsunuz. Ancak yavaşlama ihtiyacı durabilir, yorulduğunuzu ya da devam etmek için desteğe ihtiyacınız olduğunu fark edebilirsiniz. Pandemi sürecinde LGS’ye psikolojik hazırlık yapmak sizin için zorlaşmaya başlarsa aileniz, öğretmenleriniz ve biz yardım istediğiniz sürece destek olmak için yanınızdayız.

 

Read More