Otizm spektrum bozukluğunun kesin ve kalıcı bir tedavisi yoktur ancak erken tanı, bir ömür boyu sürecek ve tedaviyi destekleyecek eğitim süreci için büyük önem taşımaktadır. Üç yaşından önce teşhis konulan çocuklarda, özel eğitime bir an önce başlama imkânı vardır. Bu özel eğitimler haftada 20 ila 35-40 saatlik sürede olabilir. 

Otizm tedavisinde en etkili yöntemler özel eğitimler, davranış tedavileri, alternatif ve destekleyici tedaviler ve de gerekli görülürse ilaç tedavisidir.

Özel Eğitimler

Otizmli çocukların kendilerine özgü ihtiyaçları ve bu sebeple özel öğrenme gereksinimleri vardır. Özel eğitimler de, bu özel ihtiyacı karşılamaya yönelik en uygun çözümü sunar. Bu eğitimlerin etkisi çocuğun yaşına göre de değişkenlik gösterir. 

Erken çocukluk döneminde verilen eğitimler genelde bir eğitmen ile anne babasının ortak çalışması ile sağlanır. Dersler ilgili kurumlarda ya da gerekli görülürse evde devam ettirilir. Okul öncesi dönemde verilecek eğitimler genelde özel eğitim ana sınıflarında yapılır. İlkokul döneminde ise özel eğitim ihtiyacı olan çocuklar için bir istisna söz konusudur. 66 aylık zorunlu okula başlama yaşı, bu çocuklar için 78 aydır. 

Çocukluk döneminde gerekli eğitimleri alan çocuklar, genellikle lise döneminden sonra kaynaştırma programlarına dâhil edilirler. Bu programlar ile çocukları kendi yaşıtları ile aynı ortamda bulunması, iletişim yeteneklerini, sosyal becerilerini geliştirmeleri hedeflenmektedir.

Davranış Tedavileri

Davranış tedavileri alanında en yaygın yaklaşım uygulamalı davranış analizi, birçok araştırma ile desteklenen bilimsel kaynaklı bir yaklaşımdır. Bu uygulamaların en bilinenlerinden biri, otizm spektrum bozukluğu yaşayan birçok çocukta başarılı sonuçlar veren erken yoğun davranışsal uygulamadır. Bunun yanında oyun temelli, gömülü ve temel tepki öğrenimi kapsayan doğal öğretim yöntemi de vardır. 

Bu programların temel amacı, erken çocukluk döneminden başlayarak çocuklar için yaratılan pozitif öğrenme alanında, eğlenerek, keyif alarak öğrenim görmelerini sağlamaktır.  

Alternatif ve Destekleyici Tedaviler

Otizm tedavisinde bilimsel açıdan etkileri kanıtlanmamış olsa da alternatif yöntemler de kullanılmaktadır. Bunlar arasında, vücutta bulunmaması durumunda alınan tepkilere göre oluşturulmuş tedaviler vardır. 

Bazı araştırmalar bebeklik döneminde sıkça tüketilen buğday, arpa ve yulaftaki glüten ile sütteki kazein proteinlerinin otizme sebep olduğu iddiasını ortaya atmıştır. Bu sebeple alternatif yöntem olarak glüten/kazein diyeti uygulanmaktadır.

Varsayımdan öteye geçememiş olsa da kurşun, civa, alüminyum gibi ağır metallerin de otizme yol açtığı iddiası vardır. Ağır metallerden arındırma tedavisinde de vücut, erken çocukluk döneminde yapılan kızamık, kabakulak ve kızamıkçık aşılarının içinde bulunan ağır metallerden gerek bitkisel, gerek kimyasal yöntemlerle arındırılmaya çalışılır. 

Bunlara ek olarak otizmli çocukların bağırsak sistemlerinin hassas olması ve beslenmede çok seçici olmaları göz önünde bulundurularak başvurulan bir diğer tedavi yöntemi de vitamin ve mineral desteğidir. Bağırsak sağlığı ile beyin fonksiyonları arasındaki bağlantı da deneysel olarak kabul gördüğü için bu tedaviye de başvurulmaktadır.

İlaç Tedavisi

Günümüzde çok rağbet görmeyen bir yöntem olarak ilaç tedavisi de, sonuçları bilimsel olarak kanıtlanmamış bir tedavi yöntemidir. Ancak ilaçla kontrol altına alınabilecek dikkat bozukluğu, hiperaktivite, öğrenme ve davranış problemleri gibi durumlarda bu yöntem kullanılmaktadır.

Kaynakça:

  1. https://www.otizmvakfi.org.tr/
  2. https://www.cdc.gov/ncbddd/autism/treatment.html
  3. https://www.zicev.org.tr/905
  4. https://www.autismspeaks.org/what-autism/treatment/complementary-treatments-autism
Read More

Hayatımızın her dönemi ve geçirdiğimiz her yıl elbette birbirinden farklı ve değerlidir. Ancak çocukluktan yetişkinliğe geçme sürecinde, yani ergenlik dönemi diye adlandırdığımız dönemde kişide hem fiziksel hem de ruhsal değişimler görülür. Ebeveynler çocuklarını tanıyamaz hale gelebilir. Bu yazımızda çalkantılarla dolu bu dönemi sağlıklı bir şekilde geçirmek için neler yapılması ve nelerden kaçınılması gerektiğini ele alacağız.

Ergenlik Dönemi Nedir? Çocuğu Nasıl Etkiler?

Ergenlik dönemi 12-13 yaşında başlayan, çocuğun birey olmaya başladığı ve yirmili yaşlara kadar devam eden bir gelişim sürecidir. Fiziksel ve zihinsel olarak değişimler yaşanır. Dış görünüş daha önemli hale gelir, beğenilme ve kabul görme arzusu artar. Çocuk bir sosyal çevrede yaşadığının farkına varır ve bu farkındalıkla arkadaş ortamında yer edinme, kendini kabul ettirme çabasına girebilir; zaman zaman yanlış arkadaşlıklar kurabilir. 

Arkadaşlarıyla daha çok vakit geçirme ve onlarla daha fazla paylaşımda bulunma eğiliminde olunur. Aileyle iletişimi ve paylaşımı azalabilir. 12-13 yaşına kadar onlara karşılıksız güven duyan çocuk, bu dönemde aileyle daha çok çatışmaya girebilir, onları eleştirmeye ve başka ailelerle kıyaslamaya başlar. Olumsuz tepkiler verme eğiliminde olabilir.

Mutlu Bir Ergenlik Dönemi için Aileye Düşen Görevler

Ergenlik çağına giren çocuk bedensel ve duygusal değişimlerle baş etmekte zorlanabilir. Bu noktada sağlıklı ve mutlu bir ergenlik dönemi için her şeyden önce aile desteği çok önemlidir. Bu dönem ebeveynler öncelikle çocuğa birey olma bilincini kazandırmalıdır. Çocuğun özgüvenli ve kendi ayakları üzerinde durabilen bir karaktere sahip olmasını sağlayabilmelidirler. 

1. Çocuğunuzun arkadaş çevresine doğrudan müdahale etmeyin

 Bu dönemde çocuk farklı arkadaş çevrelerine adapte olmaya çalışacağından, bu sosyal çevre içinde yanlış arkadaşlıklar kurabilir. Ebeveynler bu durumda çocuğu eleştirmemeli, arkadaşlarını kötülememelidir. Çocuğa arkadaşlık ilişkilerinde yasaklar koymak, seçimlerine karışmak daha da olumsuz sonuçların doğmasına sebep olacaktır. Çünkü bu dönemde beğenilme ve kabul görme arzusunda olan çocuk için arkadaş grupları, kurduğu arkadaşlık ilişkileri her şeyden önemli olacaktır. Bu yüzden yasak koymak ve çocuğu kısıtlamak yerine ne için endişelendiklerini dürüstçe açıklamalı ve çocuğa arkadaşlığına dair farklı bir bakış açısı kazandırmayı hedeflemeli, çocuğun doğruyu görmesine izin vermelidirler.

2. Çocuğunuzun yetişkin bir birey olmaya ilk adımları attığını unutmayın

 Çocuk için bir diğer önemli konu da birey olma çabasıdır. Çocuk kendini yalnızlaştırabilir, aileden daha kopuk bir hayat sürdürmeye meyilli olabilir. Bu noktada çocuğun özel alanına ve mahremiyetine saygı gösterilmeli, hala küçük bir çocukmuş gibi himaye altına alınmaya çalışılmamalıdır. Ayrıca sorumluluk almasına izin verilmeli ve özgüvenini zedeleyecek davranışlarda bulunulmamalıdır. Çünkü ergenlik dönemindeki çocuk zaten duygusal olarak karmaşa ve hassasiyet içinde olacağı için, özgüven zedeleyici en küçük davranış bile çocuğun duygusal dünyasını altüst edebilir. 

3. Gerekirse profesyonel destek almaktan kaçınmayın

Ergenlikte karşılaşılan depresyon ciddi bir psikolojik rahatsızlıktır. Ergenlik dönemindeki bir bireyle yetişkin bir bireyin depresyon belirtileri farklılıklar gösterir. Bu depresyon vakalarında kendine zarar verme davranışları, madde kullanımı, istenmeyen hamilelikler ve intihara teşebbüsler görülebilmektedir.

Ergenlikte depresyon belirtileri şunlardır:

  • Üzüntü, ağlamaklı ruh hali, anlam verilemeyen ağlamalar 
  • En ufak meselelerde bile öfke patlaması yaşamak 
  • Huzursuzluk- durmaksızın hareket halinde olmak ya da fiziksel olarak yavaşlamak 
  • Olağan aktivitelere karşı ilgi ve zevk kaybı 
  • Her zaman ilişki içinde olduğu insanlardan, gruplardan kendini soyutlamak ya da kavgalı olmak 
  • Değersizlik hisleri, kendini suçlamak ve eleştirmeye odaklanmak
  • Reddedilmeye tahammülsüzlük, abartılmış bir güven arayışı 
  • Yavaşlayan düşünme, karar verme mekanizmalarında ve hafızada bozulmalar 
  • İntihar düşünceleri, söylemleri (Ölüm düşüncesi içeren her türlü söylem ciddiye alınmalıdır, şaka dahi olsa!)
  • Kendine zarar verme davranışları (Kesme, yaralama, yakma) 

Bu tür durumlarda aile her zaman çocuğa açıkça destek olacağını belirtmeli, çok soru sormaktan kaçınmalı ve en önemlisi tedavi ve yardım alma konusunda çocuğun yanında olmalıdır.

Kaynakça:

http://www.pudra.com/anne-cocuk/ergenlik-donemi/ergen-cocuklarin-aileleri-nelere-dikkat-etmeli-18778.htm

https://www.bengisemerci.com/cocuklarimizin-arkadaslari-ve-biz/

https://bilgihanem.com/ergenlik-nedir/

http://www.hurriyetaile.com/ergenlik/psikolojik-gelisim/ergenlikte-surekli-ofkeli-olmak-depresyon-belirtisi_20692.html

Read More

Tam adıyla otizm spektrum bozukluğu, halk arasında bilinen adıyla otizm, bireyin doğuştan sahip olduğu ya da hayatının ilk yıllarında ortaya çıkan oldukça karmaşık bir nörogelişimsel bir bozukluktur. 

Sebepleri Nelerdir?

Otizm, günümüzde ortalama 120 çocuktan birinde kendini gösteren, yaygın bir bozukluktur. Bu sebeple bilim insanları da bu bozukluğun psikolojik mi yoksa genetik sebeplerden ötürü mü görüldüğü üzerine yoğun araştırmalar yapmaktadırlar. 

1943 yılında ilk kez Leo Kanner tarafından tanımlanan otizmin sebebi, o dönemlerde psikolojik faktörlere dayandırılıyordu. Ancak sonrasında yapılan çalışmalarda görüldü ki çoğu vakanın kaynağının belli değildi. Otizm tanısı konan bireylerin sadece yüzde 5 ila 10’unda kesin bir tıbbi neden teşhis edilebiliyordu. 

İlerleyen zamanlarda otizmin, beyin hücrelerinin normal olmayan bir çalışma biçimine geçişten, hücreler arası iletişimin kurulamamasından kaynaklandığı belirlendi. Bu, genetik bozuklukların yol açabileceği bir durum olduğu gibi, çevresel etmenlerden de kaynaklanıyor olabilir. Bu sebeple araştırmacılar, tanı koydukları bireyler için her iki seçeneğe dair olasılıkları değerlendirmektedirler.

Belirtileri ve Tanısı

Otizm günümüzde kesin olmamakla birlikte henüz anne karnında teşhis edilebilen, genellikle erken çocukluk çağında tam tanısı konabilen, nadir olarak 2 yaşından sonra da belirtilerini gösterebilen bir bozukluktur. Bu belirtiler kendini sosyal yetersizlikler ve tekrar eden davranışlar olarak gösterir.

Sosyal yetersizlik belirtileri arasında; sözlü ve sözsüz iletişimde zorlanma, basit ifadeleri oluşturmada yetersiz kalma, yaşıtlarla ilişki kurmakta güçlük çekme, çevresindeki insanlarla duygu paylaşımında bulunamama, jest ve mimiklerin kullanımında yetersiz kalma ve bunları algılayamama, davranışlara ya da olaylara tepkisizlik ve ilgisizlik, sadece özel ilgi duyulan alana yönelme gösterilebilir. 

Tekrar eden davranışlar ise; rutin olaylara sıkı sıkıya bağlı olma, tekrar eden ve kolay kolay vazgeçilmeyen motor hareketler ile beden hareketleri, değişkenlik gösteren hareketlere ve olaylara karşı aşırı tepkiler, nesnelere olan aşırı takıntı.

Amerikan Psikiyatri Birliği’ne göre otistik spektrum bozuklukları içinde yer alan otizmin kesin tanısı için bireyin sayılan belirtilerden en az altısını gösteriyor olması gerekmektedir. Ayrıca en az bir belirtinin en az 3 yıllık bir süre boyunca kendini göstermiş olması beklenir. 

Otizm Tedavisi Nasıl Olur?

Otizm spektrum bozukluğunun kesin ve kalıcı bir tedavisi olmamakla birlikte doğru yaklaşım ve eğitimlerle, bireylerin hayat kalitesini artırmak mümkündür. Bu eğitim süreçlerinde ailenin çok iyi bir şekilde bilgilendirilmesi, kişiye özel eğitim programlarının seçilmesi, bu programların haftada en az 20-40 saatlik sürelerle uygulanması, psikiyatristler yardımıyla eğitim hedeflerinin belirlenip ona göre bir rota çizilmesi gerekmektedir.

Otizm dernekleri de tedavi aşamalarında ve eğitimlerde aileye ve otizmli bireye destek olabilmektedir. Ailelere yol haritası çizen bu dernekler otizmle yaşamanın nasıl bir şey olduğunu ve nasıl üstesinden gelinebileceğini öğretirler.

Birleşmiş Milletler, nisan ayını Otizm Farkındalık Ayı, 2 Nisan’ı da Otizm Farkındalık Günü ilan etmiştir ve bu günde, otizm konusunda toplumsal bilinçlendirme çalışmaları yapılmaktadır.

Kaynakça:

  1. https://iancommunity.org/introduction-autism
  2. https://www.otizmvakfi.org.tr/otizm-belirtileri/
  3. https://www.cdc.gov/ncbddd/autism/treatment.html
  4. https://www.autismspeaks.org/what-autism/world-autism-awareness-day
Read More

Otizm, nörolojik bir gelişimsel bozukluktur. Otizm spektrum bozukluğu olarak da bilinir. Genellikle yaşamın ilk üç yılı içinde ortaya çıkar ve hayat boyu devam eder. Otizmli bir birey; sosyal hayatta, göz teması kurmada, sözel ve sözel olmayan iletişimde sıkıntılar yaşar. Bunun yanı sıra dili kullanma ve anlama güçlüğü, arkadaş edinme konusunda sıkıntı yaşama, olaylar arasında ilişki kurma zorluğu da otizmli bireylerde görülebilecek diğer özelliklerdir. 

Otizmde Erken Teşhis ve Otizm Testi

Doğru uygulanan otizm testi, erken teşhis için çok önemlidir; buna bağlı olarak otizmli olduğu tespit edilen çocuklarda erken yaşlarda özel eğitime başlanır. Çocuğun gelişimiyle ilgili sıra dışı bir durum söz konusu olduğunda, çocuk erken müdahale için bir uzmana yönlendirilmeli ve durumu değerlendirilmelidir. Bu değerlendirmeler m-chat gibi otizm teşhisine yönelik testleri de içermelidir. 

M-Chat (Otizm Testi) Nedir?

M-chat çocuk hakkında bilgi edinmek için, çocuğun ailesine yöneltilen soruların olduğu bir otizm testidir. 10-15 dakika sürer; 23 maddeden oluşur, çocuk 18 aylık olduktan sonra uygulanır. Soruların yanıtları çocuğun genel durumuna göre verilir. Çocuk o davranışı nadiren yapıyorsa yapmıyormuş gibi yanıtlanır. 

Sorulardan bazıları:

  • Çocuğunuz merak ettiği bir şeyi (sormak amacıyla) işaret parmağıyla gösterir mi?
  • Çocuğunuzla 1-2 saniyeden uzun süreli göz teması (gözünüzün içine bakması) kurabiliyor musunuz?
  • Çocuğunuz küçük oyuncakları (araba, lego gibi) ağzına almadan, fırlatıp atmadan veya elinde sallamadan (amacına uygun) oynar mı?
  • Çocuğunuz yüzünün önünde parmaklarıyla anlaşılmaz hareketler yaparak ellerini seyreder mi?
  • Çocuğunuz ismiyle çağırdığınızda size yanıt verir mi?
  • Çocuğunuz eşyalara (örneğin koltuk, kütüphane) ve benzeri şeylere tırmanmayı sever mi?
  • Çocuğunuz bazı şeyleri (eşyalar, oyuncaklar gibi) göstermek için size getirir mi?

gibi çocuğu tanımaya yönelik cevaplar arar. 

Otizm Testi Nasıl Uygulanmalı?

Ebeveynlerin soruları bir uzman (pedagog/ pdr uzmanı ya da psikolog) yardımıyla yanıtlamaları, otizm testinin kesin sonuç verebilmesi açısından daha faydalı olacaktır. Ebeveynler çocuklarını çok yakından tanıdıklarını düşünseler bile, bir uzmanın dışardan bakışı kişisel gözleme göre çok daha net bir sonuç verir.

Teşhis konulmamış olsa bile, 18-36 ay arası her çocuğun gelişimsel süreci rutin bir şekilde yakından takip edilmelidir. Otizm şüphesi olduğunda test yeniden uygulanmalı ve çocuğun sosyal hayattaki iletişim becerileri ve genel durumları gözlem altında tutulmalıdır.

Otizm Hakkında Kitaplarımız;

Kaynakça

Read More

Yıllar süren eğitimin ardından hayatın yepyeni bir aşamasına geçen gençler için en kritik kararlardan biri üniversite seçimi. En az 2 yıl sürecek ve ömrünüzün geri kalanını şekillendirecek olan bu karar için dikkat etmek gereken bir çok faktör var ve aslında temelinde önemli bir soruya dayanıyor: Mutlu olacak mısınız? Bu soruya uzun vadede olumlu cevap verebilmek için üniversite seçimi nasıl yapılır, biraz araştırmak gerekiyor. Zira faktörlerin doğru kombinasyonuyla yapılan tercih, yeni hayatınıza uzanan yolu daha rahat ve daha mutlu yürümenizi sağlıyor. 

Üniversite Olanakları

Meslek seçiminizi yapmış olun ya da olmayın, üniversite seçerken nelere dikkat etmek gerektiği konusunda dikkatli olmak şart. Hayallerinizi süsleyen mesleği bulmuş olun ya da olmayın, alanında en iyi eğitimi, en iyi akademik kadro, en iyi sosyal ve teknolojik olanaklar, iş dünyasına entegrasyon gibi kriterleri bir arada bulunduran, globale entegre üniversitenin belirlenmesi önemli. Üniversitenin sunduğu staj olanakları kariyer başlangıcında büyük önem taşıyor. Kişisel motivasyonunuzu arttıracak burs olanakları, öğrencilik sürecindeki mutluluk katsayısını yükselterek eğitim sürecinizi daha huzurlu yaşamanızı sağlıyor. 

 

Sosyal ve Kişisel Gelişim İmkânları

Tercih ettiğiniz bölüm ne olursa olsun, üniversitelerin yurt dışı bağlantıları, yabancı dil imkânları, eğitiminize yönelik uygulama olanakları kadar, kişisel gelişiminize katkıları da önem taşıyor. Üniversite tercihi esnasında, okulunuzun yürüttüğü ve/veya dahil olduğu sosyal sorumluluk projeleri, kulüp etkinlikleri, kampüs ve ulaşım olanakları gibi detaylar, seçim esnasında unutulmaması gereken kriterler.  

Akademik Kadro

Öğrenme sürecinde büyük önem taşıyan bilginin doğru kaynaktan, doğru kişiler tarafından, doğru şekilde aktarımı zincirinin en önemli halkası üniversitenin akademik kadrosu. Seçtiğiniz alanla ilgili bu güne dek yapılan önemli çalışmalar ve yayınlar, akademisyenlerin uzmanlaştıkları alanlara katkıları ve iş dünyasındaki bağlantıları, geleceğinizi şekillendirecek faktörler arasında. 

Yurt Dışı ve Yabancı Dil Olanakları

Üniversite seçiminde okulun globalizasyonu bir diğer önemli faktör. Bölümünüzün yabancı dili yalnızca eğitim dili olarak değil, günlük hayata katarak, deneyimleterek ve yaşatarak sunup sunamadığına dikkat etmek gerekiyor. Okulunuzun dâhil olduğu değişim programları ve seçtiğiniz bölümün yurt dışındaki üniversitelerle akreditasyonu kadar; eğitim sürecinde birlikte uzun saatler geçireceğiniz yabancı öğrencilerin üniversitenizdeki oranı dâhi, sosyal ve psikolojik olarak hem eğitiminizi hem de gelişiminizi etkileyen faktörler arasında. 

Teknolojik Olanaklar

Seçtiğiniz bölüm ne olursa olsun, üniversitelerin sahip olduğu teknolojik donanım ve olanaklar, eğitiminizi kolaylaştıracak öneme sahip. Bilim ve teknolojinin yalnızca takipçisi değil, AR-GE sürecine dâhil olabilecek yeterlilik; bilginin pratik edilerek işlenmesi ve öğrenmenin uzun vadede kalıcı olması açısından önem taşıyor. Uygulamalı eğitimin kazandırdığı pratikte sürat, zamanın en değerli şey olduğu günümüzde, sizi rakiplerinizin önüne geçiriyor. 

Read More

Bir bireyin davranış örüntülerinin ve kişilik kalıplarının standardize edilerek objektif bir şekilde ölçülmesi psikolojik testleri oluşturmaktadır. (1) Test sonuçlarıyla birlikte bireylerin kişiliklerinin analizi yapılır, ilgileri ve kişisel yetenekleri belirlenir ya da mental kapasiteleri ölçülür. Özellikle bireyin duygu, düşünce ve davranışlarını esas alarak yapılan psikolojik testler, birçok kategoriye ayrılmıştır. Peki birçok şeyi belirlemede kullandığımız psikolojik testlere neden gereksinim duyuyoruz? 

Bireylerin Farklı Yönlerini Tespit Etmek İçin Psikolojik Testler

Birçok teoriye göre her insanın kendine özel bir karakter yapısı bulunmaktadır. Çoğu psikolojik test de bunları açığa çıkarmaktadır. Başlıca kişilik testleri ve yetenek testleri bireylerin kendine has varoluşlarını objektif ve standart bir biçimde ölçer. Esas amaç kişilerin karakterleri dâhilinde kendilerine uygun yönlendirmeler yapmak ve buna uygun bir plan oluşturmaya yardımcı olmaktır. Aynı zamanda ilgi, değer ve tutum ölçekleriyle kişilerin kişisel yetenekleri ve ilgileri ölçülür, bu sayede bireylere daha doğru yönlendirmeler yapılabilmektedir. (1)

Kişilerin Gelişimini ve Başarısını Hedef Almak için Psikolojik Testler

Psikolojik testlerin bireylerin kendine özgü yönlerini açığa çıkardığından bahsetmiştik. Bu sayede bireylerin kişisel gelişimi için adımlar izlemesine de yardımcı olunabiliyor. Psikolojik testlerle birlikte aslında kişisel başarıya ilgi ve tutumlar dâhilinde ulaşılabilir. Diğer taraftan kişilerin zihinsel fonksiyonlarını ölçen zekâ testleriyle de kişilerin eksik ve güçlü yanları ölçülebilir. Kariyer planlamasında da kullanılan psikolojik testlerle ilgi alanlarına göre yönlendirmeler ve planlamalar da yapılmaktadır, meslek seçimine de yardımcı olmaktadır. 

Klinik Alanlarda ve Araştırmalarda Psikolojik Testler

Bireyin değerlendirilmesinde araç olan psikolojik testler, aynı zamanda klinik alanda bireylere tanı koyabilmek ve araştırmalarda bireysel farklılıkları doğru bir şekilde yapılandırmak için kullanılmaktadır.(2)  Psikolojik testlerle birlikte araştırılan konuların daha objektif, geçerli ve güvenilir bir şekilde değerlendirilebilir. (1) Aynı zamanda bu testlerin klinik alanda kullanılması için testi uygulayacak uzmanların ölçüm aracından sağlanan bilgilere hâkim olması gerekir, bu sayede bireylere doğru tanı yapılabilir. Bazı bireyler diğer bireylere göre mental veya ruhsal olarak daha farklıdır ve bu farklılıklara göre ihtiyaçları oluşabilir, bu ihtiyaçları giderebilmek için doğru tespit çok önemlidir. Bu sayede ihtiyaçlar daha doğru bir şekilde giderilir ve buna göre yönlendirme yapılabilir.

 

Kaynakça

(1): http://www.monapsikoloji.com/psikolojik-test-nedir/

(2): http://www.psikolojitestleri.com/259-57-blog-makale-psikoloji-testleri-veya-psikolojik-testler-nedir.aspx

Read More

Üniversite tercihleri birçok öğrenci için geri kalan hayatta büyük bir önem yaratacak, seçim yapması en zor süreçlerden biridir. Geçmişten günümüze çoğu öğrenci tercih sürecinde belli bir alanda çalışmaya karar verse de spesifik bir bölüm mü, yoksa üniversite mi seçeceğine karar veremiyor. Zorlu geçen tercih sürecini kolaylaştırabilmeniz için yetenek ve ilgileriniz dâhilinde size kılavuzluk edecek bir rehber hazırladık.

Öncelikle gelecekte ne yapmak istediğinizi hayal edin, buna göre bir plan çizmeye çalışın.

Bazı meslekler bütün ömrünüz boyunca sizin yaşam tarzınız haline gelen, üzerine emek ve gönül vermeniz gereken mesleklerdir. Örneğin doktor olduğunuzda bütün kariyer hayatınızı bu meslek etrafında geliştirecek, bir alanda spesifikleşip o alanda uzmanlık yapacaksınız. Üniversitedeki bazı bölümler ise çalışma alanlarınızda biraz daha esneklik sunabilen, kendinizi yönlendirme durumuna göre gelişebileceğiniz ya da akademik anlamda kendinizi yönlendirebileceğiniz bölümlerdir. (1) Bu yüzden, öncelikle gelecekte ne yapmak istediğinize ana hatlarıyla karar vermeniz, meslek seçecekseniz bu meslekler hakkında detaylı araştırma yapmanız önemlidir. Aynı şekilde seçeceğiniz üniversitedeki bölümün de sizin ilgi alanlarınızla uyuşmasına önem vermelisiniz.  

Seçmek istediğiniz üniversitelerin imkânlarını araştırın.

Bir üniversite, size salt eğitim veren ve sizi alanınızda yetkin hale getiren bir kurum olmaktan ziyade aynı zamanda içeride sosyalleştiğiniz, kendi ilgi alanlarınızı edindiğiniz, bir bakış açısı kazandığınız ve hayata dair fikir sahibi olabildiğiniz ortamlardır. Bu açıdan bir üniversitenin sahip olduğu kimlik, misyon ve vizyon, öğrenci ve akademik personel durumu size çok şey söyleyebilir. Aynı zamanda üniversitenin sahip olduğu fiziksel ve sosyal imkânlar hakkında fikir edinmek de doğru yerde olabilmenizi kolaylaştıracaktır. 

Tercih edeceğiniz üniversitenin size ilgi alanlarınıza dair neler sunabileceğini araştırmak, bu konuda sosyal faaliyetleri hakkında fikir edinmek işinizi kolaylaştıracaktır. Bunun için üniversitelerin tercih dönemlerindeki tanıtım günlerine katılmanız ya da üniversitenin internet ve sosyal medya sayfalarını incelemeniz buna yardımcı olabilir.

Bölümlerin müfredatına ve verilen derslere bakın, buna göre seçim yapın.

Üniversite departmanları genel olarak belli bir çizginin içinden çıkmasa da her üniversitenin kendine has bir sistemi ve yönetmeliği bulunmaktadır, bölümlerin müfredatları ve verilen dersler de üniversitenin sistemi etrafında şekillenir. Tercih yapacağınız üniversitenin seçmeli ders imkânlarına bakmalı, seçeceğiniz bölümün müfredatını ve hangi alanlarda uzmanlıkların olduğunu araştırmalısınız. Özellikle çeşitli alanlarda yetkinlik kazanmak istiyorsanız tercih edeceğiniz üniversitenin çift ana dal ve yan dal imkânlarını araştırmak size yol gösterici olabilir. Aynı şekilde, seçmeli ders imkânlarınızı, hangi dersleri alabileceğinizi öğrenmek de size doğru bir yol gösterebilir.

Kendi becerilerinize ve eğiliminize uygun bölüm ya da üniversite tercihi yapın.

Üniversite tercihleri zamanında, kendi kişiliğinizi, becerilerinizi ve kişisel yeteneklerinizi bilmek akademik planlama yapmanızı kolaylaştırır, böylece kariyer planınıza daha kolay ve sistemli bir şekilde yön verebilirsiniz. Uzman psikolog ya da psikolojik danışmanlar size bu tarz bilgilerinizi öğrenmeniz için psikolojik testler uygulayabilir ve kişilik analizlerini yapabilirler. Bu sayede kişisel yeteneklerinizi öğrenebilir, hangi kişilik tipine sahip olduğunuzu ve bu kişilik tipine uygun meslek ve kariyer planlarını görebilirsiniz. 

Read More

Şüphesiz ki üniversite seçimi, eğitim hayatına dair verilecek kararlar arasında en önemlilerinden biri. Eğitim hayatının türlü zorluklarla dolu olması, öğrencilerin zaman zaman tercihlerinde çok da seçici olmamalarına, başarma ve yola devam düşüncesine daha çok ağırlık vermelerine neden olabilir ancak yapılacak seçimlerle geleceğin şekillenecek ve de bu kararın kişiye bir takım sorumluklar yükleyecek olması da unutulmamalı. Bu yüzden doğru bir kariyer planlamasının ilk adımı da doğru üniversiteyi seçmekten geliyor.

Tercih aşamasındaki öğrencilerin gerekli araştırmaları yaparken aşağıdaki 5 önemli soruyu cevaplamaları ve yola ona göre devam etmeleri çok önemli. 

Önemli 5 Soru

Hangi Bölümü Tercih Etmeliyim?

Üniversite tercih döneminde verilecek en önemli karar kesinlikle bölüm seçimi. Üniversiteye kadar alınan eğitimin ilgi ve yetenekler açısından seçim gerektirmeyen bir dönem olması, bu tercihin daha da kritik bir hal almasına neden oluyor. Çünkü eğitimin ve de daha önemlisi kariyerin temeli tam da bu noktada atılıyor. 

Doğru tercih için ilgi duyulan konulara yakın bölümleri araştırmak ve bu bölümlerin yetenekler ile uyuşup uyuşmadığını görmek gerekli. İlgi alanlarını listeleyip bunlarla örtüşen derslerin verildiği üniversiteleri inceleme altına almak iyi bir başlangıç olabilir. Bu bölümlerde anılmaya değer bir başarısı olan üniversiteler, bu ilgi ve yeteneklerin ileride daha da güçlenmesini ve severek yapılan bir mesleğe sahip olunmasını sağlayabilir.

Tercih Listemdeki Üniversiteler İlgi ve Yeteneklerime Karşılık Verebiliyor mu?

Ülkemizde ve dünyada artık hemen hemen tüm üniversiteler, çeşitli bölümlerde eğitim imkânı sunuyor. Ancak bu, tercih edilecek bölümün her üniversitede aynı yeterliliğe sahip olduğu anlamına gelmiyor. 

İlgi ve yeteneklere birebir karşılık verebilecek kurumu tespit edebilmek için üniversitenin ziyaret edilmesi, eğer ki böyle bir imkân varsa örnek ders içeriklerinin incelenmesi, bölüm öğretim görevlileriyle ilgili detaylı bilgi alınması ve mezunlarla iletişime geçerek merak edilenlerin sorulması bu konuda atılacak en doğru adımlar olabilir.

Üniversitenin Konumu Kişiliğime, Yaşam Şartlarıma Uygun mu?

Üniversitede alınacak eğitimin kalitesi kadar, konumunun yaşam şartlarınıza uygun olması, konaklama ve diğer ihtiyaçlar için gerekli imkânları sunması da çok önemli. Ulaşımın zor olduğu, maddi açıdan öğrencinin zorlanmasına ve sıkıntı çekmesine neden olacak kampüsler eğitim hayatının da olumsuz etkilenmesiyle sonuçlanacaktır. Bu yüzden en iyi şartları ya da uyum sağlanabilecek ortalama şartları sunan üniversite tercih listesinin başına alınmalı. 

Bunlara ek olarak öğrencinin psikolojik ve kültürel anlamda kendini rahat hissedebileceği bir konumda olması da çok önemli. Üniversite hayatı sırasında değerlendirilebilecek yarı zamanlı iş imkânları da bu şartlara katkıda bulunabilir.

Üniversitenin konumunun, öğrencinin ihtiyaç duyduğu durumlarda sağlık hizmetlerine kolayca erişebilmesine elverişli olması da büyük bir avantajdır. 

Sosyal İmkânlar Yeterli mi?

Yine eğitim kadar önemli olan bir başka nokta da sosyal imkânlar. Öğrencinin ilgi ve yeteneklerine hitap eden aktiviteler, sosyal gruplar ve topluluklara katılabilmesi hem kendi gelişimi hem de mutlu bir eğitim hayatı geçirmesi açısından önemli bir nokta. Öğrenciler üniversitelerin kampüslerinde bulunan kariyer gruplarından spor, müzik ekiplerine, gezi gruplarında destek topluluklarına kadar birçok imkândan faydalanabilir.

Mezuniyet Sonrasında da Destek Alabilecek miyim?

Öğrencinin üniversite olan tek bağı, eğitim süresi boyunca alacağı eğitimden ibaret değildir. Tercih edilen üniversite bir ömür boyu özgeçmişte yer alacak, yeri geldiğinde kariyer basamaklarında referans olabilecek bir konuma gelecektir.

Mezuniyet sonrası kurumun yeni mezuna sağlayacağı destek, iş hayatında atılan ilk adımlarda büyük bir fark yaratabilir. Bu destek, uzmanlık edinmek üzere alınabilecek mezuniyet sonrası programlardan olabileceği gibi, eski mezunların deneyimlerini ve iletişimde oldukları bağlantıları paylaştıkları topluluklardan da gelebilir.

 

Kaynakça:

  1. https://www.universitylanguage.com/guides/new-college-student/
  2. http://www.bestcollegevalues.org/8-steps-for-choosing-the-right-college/
Read More

Meditasyon yapmaya başlayan kişilerin çoğu, maymun zihin denen sürekli, hiperaktif ve kendi kendini yıkıcı düşüncelerden kurtulmayı hedefler. Diğer taraftan gerçek şu ki, meditasyon zihinsel ve duygusal kargaşaları yok etmez. Daha ziyade, deneyimlerimizle iç içe olmamızı sağlayan mekanı ve yumuşaklığı geliştirir. Böylece duygu ve düşüncelerimizin çağlayanıyla oldukça farklı bir şekilde ilişkileniriz.

Bu yazıda bahsedeceğimiz mindfulness uygulaması, özellikle duygusal karışıklık ve acıyı hafifletmek için tasarlanmıştır. Olumsuz ya da rahatsız edici bir duygu ortaya çıktığında, bir an durum aşağıdaki dört adımı kendinize hatırlatın. Bir şeylerin değiştiğini göreceksiniz.

Tanıma

Ne yaşadığımızı bilmedikçe, yaşadığımız duyguyla başa çıkmak neredeyse imkansızdır. Yani, ilk adım ne olup bittiğini fark etmektir. Sizi rahatsız eden bir sohbeti ele alalım. Rahatsız oluyorsanız bunu yok saymak yerine, hissettiğiniz duyguya daha yakından bakın. Bu duyguyla tanışmaya çalışın. Hissiniz öfke olabilir mi? Öfkeli olmak size nasıl hissettiriyor? Mindfulness pratiği burada başlıyor.

Kabul etme

İkinci adım, birincinin uzantısıdır. Bu hissi kabul edin ve orada olmasına izin verin. Diğer bir deyişle, kendinizi bu duyguyu hissetme izni verin. Hissettiğiniz duygu için kendinize kızdığınız zaman başarıya ulaşma gücünüzün olmadığını kendinize sürekli söylemiş olursunuz. Ancak düşünceleriniz, karakteriniz değildir. Onları evinize gelen misafirler gibi düşünün. Onları selamlayın, içeri kabul edin ve izleyin.

mindfulness

Hislerinizi kötü ve yanlış olarak değerlendirmek yerine, acı verici olarak adlandırmak yeterlidir. Bu özsevginin oluşması için gerekli altyapıyı sağlar. Çünkü böylece herhangi bir duygunuz bastırılması gereken bir düşmana dönüşmemiş olur.

Araştırma

Artık açıklık ve merak duygusuyla sorular sormaya ve keşfetmeye başlıyorsunuz. Bu, takıntı veya suçlamadan çok daha farklıdır. Büyük bir hızla tetikleyicilere öfkelenmek yerine, duygunun kendini araştırmak gerekir. Merak ve duyguya yakınlık büyük oranda özgürlük verir. Hissettiğiniz duygunun nasıl ortaya çıktığını araştırın. Duygular aslında çeşitli ipliklerden dokunmuş karmaşık dokulardır. Örneğin, öfkenizin içinde üzüntü, çaresizlik veya korku olabilir.

TanımlamaMA

Son adımda, duygularınız üzerinden kendinizi tanımlamamayı öğrenmeniz gerekiyor. Belli durumlarda ve belli kişilere karşı öfkeli olmanız, sizi öfkeli bir insan yapmaz. Kendinize belli zamanlarda öfkelenme izni vermeniz, her zaman ve her koşulda öfkeli olduğunuz anlamına gelmez. Bu sonunda kendinize olan sevginizi unutmanıza sebep olabilir. Bunun yerine duygularınızın ortaya çıkışını, derinliğini, içeriğini görerek duyguyu kendi başına ele almanızda fayda var.

Read More

“Özür dilerim”, “Af edersin”, “Pardon” gibi ifadeler, etrafında dönen sohbetleri dinleyen bir çocuğun duyacağı ilk cümlelerden arasında yer alıyor. Gündelik hayatta sık sık sarf ettiğimiz bu cümle, çocuk gelişimi açısından oldukça önemli bir işleve sahip. Çocukları özür dilemeye ve özre karşılık vermeye teşvik etmek, onların empati duygularını geliştirmelerinde ve başka insanlarla sağlam ilişkiler kurmalarında önemli rol oynuyor.

Empatinin anahtarı: “Özür dilerim”

Virginia Üniversitesi’nde yürütülen bir araştırma, özür dilemenin çocuklarda empati gelişimine nasıl katkı sunduğuna dair önemli veriler ortaya koyuyor. Araştırmacılar, 6-7 yaşlarındaki bir grup çocukla kendi içlerinden bir asistandan plastik kaplar kullanarak kule yapmalarını istiyorlar. Araştırma asistanı, çocuklardan biri kulesini tamamlamak üzereyken “kazara” kuleyi yıkıyor. Ardından asistan ya özür diliyor ya da hiçbir şey demiyor.

empati

Kulesini yıkan asistanın özür dilemesi, çocuk için ilk başta büyük bir etkiye yol açmıyor. Kendilerinden özür dilenen çocuklar en az diğerleri kadar kötü hissettiklerini belirtiyorlar. Fakat özrün değeri daha sonra ortaya çıkıyor: Araştırmacılar çocuklardan asistana çıkartma vermelerini istediğinde, kendilerinden özür dilenen çocuklar kulelerini yıkan asistana karşı daha cömert davranıyorlar. Eğer asistan kulenin yeniden yapımında çocuğa yardım etmeyi teklif ederse, bu hem çocuğun daha mutlu hissetmesini hem de asistana karşı daha cömert davranmasını sağlıyor.

Kelimeler fark yaratır

Karşı taraftan “özür dilerim” cümlesini duyan bir çocuk, üzüntüsüne sebep olan kişinin kendini kötü hissettiğini anlıyor, onun bir daha böyle bir şey yapmayacağına dair güven geliştiriyor. Kendini karşısındaki insanın yerine koymaya daha hazır hissediyor. Öte yandan yalnızca özre karşılık vermek değil özür dilemeyi içselleştirmek de empati duygusunun gelişimine katkı sağlıyor. Her bireyin bazen hata yapabileceğini, hatayı kabullenip özür dilemenin ve hatayı telafi etmeye çalışmanın utanç duymaktan daha değerli olduğunu öğrenen çocuklar için karşılaştıkları zor durumlara başka insanların görüş açılarından bakmak daha kolay oluyor. Böyle bir bilince sahip çocuklar, kendi kelimelerinin de başkalarının kelimeleri kadar güçlü olduğunu ve özür dilemenin de özre karşılık vermek kadar değerli olduğunu bilen sorumlu bireyler olarak yetişiyorlar.

Çocuklar da yetişkinler gibi kendilerini keyifsiz durumlarda bulabilirler. Özür dilemenin önemini kavrayan çocuklar, bu zor durumlarla baş ederken kendilerini başkalarının yerine koymakta ve yara almış ilişkilerini tamir etmekte daha başarılı oluyorlar.

Read More