Panik atak krizi toplumda her 100 kişiden birinin yaşadığı yaygın olarak nitelendirilen bir rahatsızlıktır. Toplumu büyük oranda etkileyen rahatsızlığı daha önce “Panik Atak nedir? Panik Atak Belirtileri Nelerdir? adlı blog yazımızda anlatmıştık. İstatistiksel verilerle covid döneminin getirdiği eve kapanmalar ve gerginlikler toplumun bir kısmında panik atak krizlerinin artmasına sebep olduğu tespit edilmiştir. Yaşanılan bu durumla daha rahat başa çıkabilmeniz için Aba Psikoloji ekibi olarak tekrardan yanınızdayız. Panik ataktan bahsetmişken panik atak durumunun üstesinden gelmek için yapılabilecekleri es geçmek istemeyiz. Bugünkü blog yazımızda yaşanılan bu panik atak krizi ile baş etmek için yapılabilecek 5 farklı stratejiden bahsedeceğiz.

Panik Atağın Farkında Olun

İlk aşama olarak panik atak yaşadığınızı kabul etmeniz en büyük ve en değerli adımdır aslında. Geçirdiğiniz atak kalp krizi olarak hissettirebilir size kendisini. Fiziksel olarak kalp krizi semptomları gösterebilirsiniz. Kalbiniz hızlı çarpabilir, nefes almakta zorluk çekebilir ya da terlemeye başlayabilirsiniz. Vücudumuz duygu ve düşüncelerimizin aynası gibidir. Duyduğunuz tedirginlik vücudunuzun reaksiyon vermesine sebep olduğu için fiziksel semptomları yaşarsınız. Fakat eğer rahatsızlığınızın temelinde fiziksel değil psikolojik sebeplerin yattığını bilirseniz bunun geçici bir süreç olduğunu algılamanız daha kolay olacaktır. Daha önce panik atak krizi geçirdiyseniz öncekileri de atlattığınızı kendinize hatırlatmanız ataklarla daha rahat başa çıkmanızı ve atakların azalmasını sağlayacaktır.

Nefes Alışlarınızı Düzenlemeye Çalışın

Panik atak halindeyken vücudumuz korku ve endişe durumunda verdiği tepkileri vermeye başlar. Fakat aslında korkmamız gereken somut bir şey olmadığı halde adrenalin oranımız artar. Panik atak krizi anında ise durumu açığa çıkaran en belirgin fiziksel değişiklik nefes alış ve verişlerdir. Korku durumunda kalbimiz hızlı çarparken nefes alış verişlerimiz düzensizleşir.

Panik atakta da aynı duygularla nefesimizin düzeni bozulur. Burnunuzdan derin nefes alarak ağızınızdan nefesinizi verin ve nefesinize odaklanın. Nefes alırken havanın ciğerlerinize doluşunu ve verirken çıkışını hissedin. Nefes alış verişleriniz arasında 4’e kadar sayın. 4 sayıda nefes alıp 4 sayıda nefesinizi geri verin. Nefes egzersizinizi uygularken gözlerinizi kapatmanızı da öneririz. Panik atak durumunun ortamdaki fazla uyarandan da tetiklenmesi mümkündür. Bu nedenle gözlerinizi kapatmak uyaran oranını azaltacaktır ve nefesinize daha rahat odaklanmanızı sağlayacaktır. Basit görünen ama atağınızı azaltmak için faydalı bir uygulama olacaktır.

Mutlu Olduğunuz Bir Yeri Düşünün

Panik atak durumunda gözlerinizi kapatarak mutlu ve huzurlu olduğunuz, güvende hissettiğiniz bir yer düşünün. Bu yer hayali bir yer de olabilir. Önemli olan huzurlu hissedeceğiniz sakin ve dingin bir alan olması. Gözlerinizi kapatarak hayal edin. Ortamdaki detayları düşünün. Sahil kokusundan, ormandaki rüzgarın sesine kadar duyu organlarınıza hitap eden her türlü ayrıntı olabilir. Yanınızda biri varsa yanınızdaki kişiye mekanı tarif edin. Gözlerinizi tekrar açtığınızda vücudunuzdaki rahatlamayı hissedeceksiniz ve krizinizin dizginlendiğini fark edeceksiniz. Vücudunuzun rahatladığını fark edeceksiniz.

Bir Objeye Odaklanın

Etraftan bir obje seçerek odaklanmak dikkatinizi farklı bir alana yöneltmenizi sağlayarak panik atağınızı dizginlenmesine yardımcı olabilir. Odaklandığınız objenin detaylarına odaklanın. Objeyi rengini ve biçimini tarif edin, işlevinden ve boyutundan bahsedin. Bütün dikkatinizin bir anda o objede toplandığını ve panik atak krizi belirtilerinizin azalarak ortadan kaybolduğunu gözlemleyebilirsiniz. Panik atak geçiren bireyler vücutlarındaki değişikliğin farkına varıp endişelenerek fiziksel semptomların artmasına yol açabilirler. Aynı bugün “Çok kötüyüm” diyen birisinin fiziksel olarak da yorgun ve halsiz hissetmesi gibi düşünün. Düşünce gücüyle de endişeye neden olabiliriz ve ruh halimiz fiziksel durumumuza yansıyabilir. Krizin getirdiği semptomlardan korkarak da atağımızın büyümesine yol açabiliriz. Başka şeylere odaklanmak bu sorunu çözecektir.

Kas Gevşetme Teknikleri Uygulayın

Aynı nefesimizin düzensizleştiği gibi fiziksel olarak panik atak halinde kaslarımızı germe eğilimi de gösteririz. Basitçe vücudunuzun farklı parçalarına odaklanarak kaslarınızı gerip gevşetme uygulaması panik atağa iyi gelecektir: Ayak parmaklarınızdan başlayıp kaslarınızı gerip gevşetin. Oradan bacaklara doğru uygulama yapmaya devam adın. Üst bedene geçildiğinde parmaklardan başlayarak omuzlara doğru germe ve gevşetme uygulaması yapmaya devam edin. Panik atak krizi durumunda rahatça yapabileceğiniz kas gevşetme uygulamalarından biridir.

Read More

Tırnak yeme alışkanlığı her yaş grubunda gözlenen bir eylemdir. Çocuklarda bu alışkanlığı önlemek için pek çok tedbire başvurulmaktadır. Bu alışkanlık, ergenlik ve çocukluk dönemlerinde görülmekle birlikte, çocuklarda 3 ve 4 yaşlarında başlamaktadır. Çocukluk döneminde edinilmiş bu tür bir alışkanlık, tedavi edilmediğinde ergenlik ve yetişkinlik dönemlerinde de devam etmektedir. Ayrıca bu alışkanlık, erkek çocuklarında, kız çocuklara nazaran daha fazla görülmektedir. Çocuklarda görülen bu alışkanlık, bazı durumlarda el tırnaklarını yeme ile sınırlı kalmayabilir. Tırnak etini koparma, ayak tırnaklarını yeme ve ileri boyutlarda bazı nesneleri kemirme şeklinde de ortaya çıkabilmektedir. Çocuklarda görülen bu davranış ve alışkanlıklar anne ve babayı, doğal olarak rahatsız etmektedir.

Çocuğun Tırnak Yeme Alışkanlığı Nasıl Bırakılır?

Çocuğun tırnak yeme alışkanlığı nasıl bırakılır sorusunun cevabı oldukça merak edilmektedir. Bunun için ebeveynlerin öncelikle, çocukta bu davranışa neden olan eylemin ne olduğunu bulması gerekmektedir. Tırnakların yenmesini tetikleyen pek çok durum, eylemin arkasında bulunuyor olabilmektedir. Çocuğun dışa vuramadığı ya da baş edemediği birtakım durumlar var ise, tırnak yeme eylemi ile bu durumlar ifade edilebilmektedir. Çünkü normalde tırnak yeme eylemi bir yansımadır. Baş edilemeyen bir olayın dışa vurumu olmaktadır. Çocuklarda olduğu gibi Yetişkinlerde tırnak yeme nedenleri de tespit edilerek bu eylem önlenebilmektedir. Bu durumda, Tırnak yeme hastalığı nasıl bırakılır sorusuna verilebilecek ilk cevap; eyleme neden olan durumun tespit edilmesidir.

Hangi Durumlar Tırnak Yeme Davranışı Oluşturmaktadır?

Özellikle; aile içerisindeki sorunlar, okul öncesi dönemde, çocuklarda tırnak yeme davranışını tetikleyebilmektedir. Ayrıca, ebeveynlerin aşırı otoriter ve baskıcı olmaları da bu duruma neden olan diğer hususlar arasında yer almaktadır. Ebeveynlerin ayrılması gibi durumlar tırnak yeme davranışı ortaya çıkarabileceği gibi, ebeveynlere duyulan güvensizlik de aynı eyleme yol açabilmektedir. Çocuğun gelişimine uygun olmayan videolar ve filmler de aynı sonuçları ortaya çıkarabilmektedir. Okul dönemi çocuklarında bu eyleme neden olabilecek kaygı verici durumlar şöyle sıralanabilmektedir:

  • Sınav kaygısı,
  • Öğretmen korkusu,
  • Akademik başarı kaygısı,
  • Öğrenme güçlüğü,
  • Dikkat eksikliği,
  • Akran zorbalığı,
  • Aile içerisindeki problemler.

Tırnak yeme alışkanlığı çocuğun okul çevresinde gördüğü ve model aldığı bir arkadaşının tırnak yeme eylemine tanık olması ile de ortaya çıkabilmektedir. Tırnak yeme zararları bilinerek bu eyleme karşı önlem almak gerekmektedir. Yapılan çalışmalarda, bazı durumlarda tırnak yeme eyleminin artabildiği gözlemlenmiştir.

Read More

Öğrenme güçlüğü normal ya da normalin üzerinde zekâya sahip; herhangi bir fiziksel sorunu olmayan bireylerde görülebilen; dinleme, konuşma, okuma ve yazma, problem çözme, matematiksel becerilerin kazanılmasında ve kullanılmasında zorluk yaşamaya sebep olan bir bozukluktur.

Disleksi ve diskalkuli öğrenme bozukluğu çeşitlerindendir. Disleksi, kelimeleri ve hatta harfleri tanımada ve okumada güçlük yaratır. Bu sebeple çocukların okumaya geç başlaması söz konusu olabilir. Diskalkuli ise, sayılarla ilgili konuları kavramada, matematiksel ilişkileri anlama, sayısal sembolleri tanımada eksiklik olarak açıklanabilir. Öğrenme güçlüğü yaşayan çocuklarda yalnızca akademik başarısızlık değil sosyal ve duygusal problemlerle de karşılaşılabilir.

Öğrenme Güçlüğü Neden Ortaya Çıkar?

Peki; öğrenme güçlüğü neden ortaya çıkar? Öğrenme güçlüğünde genetik faktörlerin etkisinin büyük olduğu bilinmektedir. Erken doğum ya da doğum sonrası komplikasyonlar çocuklarda öğrenme güçlüğüne sebep olabilir. Doğum öncesi ya da sonrası geçirilen kazalar neticesinde de bu problem görülebilir.

Öğrenme Güçlüğünün Belirtileri Nelerdir?

Öğrenme güçlüğünün erken dönem belirtileri; okuma, yazma, matematiksel anlama, kavrama becerilerinde sorunlar olarak sıralanabilir. Bunlara ek olarak; hiperaktivite, dikkatsizlik, dürtüsellik görülmesi de söz konusu olabilir. Belirtiler genellikle 4-5 yaş civarında belirgin hale gelmeye başlar. Okul dönemi ile birlikte dikkat eksikliğine bağlı öğrenme sorunları görülür. Ergenlik döneminde ise akademik başarısızlığın yanı sıra davranış sorunları ve aile karşı gelişen tutumlar gözlenir.

Öğrenme güçlüğü yaşayan çocuklar okul öncesi dönemde kelimeleri telaffuz etmekte zorlanırlar. Konuşmaya geç başlarlar ya da kelime dağarcığında yaşa göre eksiklikler görülür. Rutin işleri yapmakta zorluk çekme, sakarlık, sabırsızlık, iletişim kuramama gibi problemler ve makasla kesme ya da ayakkabı bağcığı bağlamada yetersizlikler görülebilir. İlkokul döneminde okumayı geç öğrenme ya da isteksizlik gibi sorunlar yaşarlar. Yazarken harf atlar ya da harf eklerler. Yönergeleri takip etmekte güçlük çekerler. Organize olmayla ilgili sorunlar yaşarlar. Tüm bunlar; çocukların psikososyal hayatlarında da sorunlara sebep olur. Lise ve sonrası dönemde ise soyut konuları öğrenmede, açıklamaları anlama ve kavramada zorluk yaşarlar.

Öğrenme Güçlüğü Yaşayan Çocuklara Nasıl Yaklaşmak Gerekir?

Öğrenme güçlüğü yaşayan çocuklara, yaşadığı tüm bu zorlukların zekâsı ile ilgili bir problemden kaynaklanmadığını yalnızca öğrenmek için daha fazla çaba göstermesi gerektiğini anlatmak gerekir. Öğrenme sorunları yaşayan çocuklarla çalışırken sabırlı ve hoşgörülü olmak, onları cesaretlendirmek son derece önemlidir. Çocuğun kendine özgü stratejiler geliştirerek bağımsız çalışabilmesi desteklenmelidir.

Öğrenme ile ilgili sorunlar yaşayan çocuklar düzenli ortamlara ihtiyaç duyarlar. Hatırlamaya, yönlendirilmeye ihtiyaç duyarlar. İpuçları, kodlar, gruplandırmalar öğrenmelerine yardımcı olur. Basit cümleleri kavramak onlar için daha kolay olacaktır. Büyük bir işi, küçük parçalara bölerek yapmak çocukların işlerini kolaylaştırır. Öğrenme güçlüğü yaşayan çocukların başarılarının ödüllendirilmesi onları motive eder ve cesaretlendirir.

Eğer çocuğunuzda öğrenme güçlüğü olduğunu düşünüyorsanız ya da öğrenme güçlüğüne dair belirtiler görüyorsanız; semptomların ilerlememesi, doğru adımların atılması ve çözüm yolları bulunabilmesi için bir uzmandan yardım almanız son derece önemlidir. Öğrenme güçlüğüne dair sorularınız varsa bizimle iletişime geçebilir, konu hakkında daha fazla bilgi almak için aba Psikoloji web sitesini ziyaret edebilir ya da YouTube kanalına abone olabilirsiniz.

Read More

Dikkat eksikliği konsantrasyon ve kişinin odaklanma yeteneğini etkileyen bir semptomdur. Bu durum, kişinin ruh halini etkileyebileceği gibi farklı sosyal sorunların ortaya çıkmasına da neden olabilir. Peki; dikkat eksikliği neden ve hangi koşullarda ortaya çıkar?

Dikkat Eksikliği Hangi Koşullarda Ortaya Çıkar?

Aile içinde yaşanan iletişim bozukluğu gibi problemler çocukta dolaylı olarak dikkat eksikliğinin ortaya çıkmasına neden olabilir. Bunun dışında fiziksel ya da duygusal şiddet söz konusu ise çocuğun dikkati bu durumdan önemli ölçüde etkilenir. Sürekli baskı gören çocuklar da dikkat eksikliğiyle karşı karşıya gelebilirler. Ebeveynler çocuklarına sürekli olarak yapması gerekenleri söylediğinde ve dikte ettiğinde; çocuk bir süre sonra bir çeşit savunma mekanizması olarak görmezden gelmeyi seçebilir. Çekirdek aile içinde gelişen bu durumun çevreye yansıması da yüksek bir ihtimaldir.

Dikkat Eksikliği Tanısı Nasıl Konur?

Peki; dikkat eksikliği tanısı nasıl konur? Bu tanı; yalnızca belirli karakteristik davranışlar göz önüne alınarak konulabilir. Bu davranışlar çocuklara ve cinsiyetlere göre farklılık gösterir. Uzmanlara göre erkeklerin dikkat eksikliğinden muzdarip olma olasılığı kızlara göre üç kat daha fazladır. Çocuklarda görülen belirtiler genellikle yetişkinlerin gösterdiği belirtilerden oldukça farklıdır. Çocuklarda dikkat eksikliğinin en büyük göstergesi; yaşına uygun olmayan ve diğer çevresel, psikolojik ya da fiziksel faktörlerden kaynaklanmayan dikkatsizliktir.

Dikkat eksikliği olan çocuklar oyuncaklarını ya da eşyalarını kaybedebilir ya da unutabilirler. Ayrıntılara dikkat etmezler ve düzensizdirler. İşleri genellikle yarım kalır ya da sıkıldıkları için işi bırakırlar. Bir olayı planlamada ve sürdürmekte, günlük aktiviteleri hatırlamakta güçlük çekerler. Unutkandırlar. Dinliyor gibi gözükseler de konuşmaları takip edemezler. Dikkat eksikliği genellikle hiperaktivite ve dürtüsellik ile birlikte ortaya çıkar.

Hiperaktivite Nedir?

Hiperaktivite, çocuklarda plansızlık ve aşırı hareketlilik ile ortaya çıkan dürtüsel bir bozukluktur. Hiperaktivite bozukluğu dürtülerin kontrol edilmesinde yaşanan güçlük sebebiyle ortaya çıkar. Çocuklar rahatsız edici davranışları kasten ya da şımarıklık nedeniyle yapmazlar. Eğer bu problem, hiperaktivite ve dürtüsellik beraber görülüyorsa; dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olarak adlandırılır.

Aileler Nelere Dikkat Etmeli?

Peki; aileler bu durumda nelere dikkat etmeli? Dikkat eksikliğinin tedavisi yoktur ve iyileşmeyen bir hastalıktır. Bu yüzden; ailelerin asıl yapması gereken çocuklarına hayatla baş etme stratejilerini öğretmek olmalıdır. Bu süreç oldukça zorlu ve uzundur. Sabır gerektirir. Ailenin vereceği destek çocuğun kendine olan güveninin gelişmesine ve bir sonraki problemi çözmek için daha cesaretli olmasına yardımcı olur. Unutulmamalıdır ki; çocuklar ebeveynlerinden öğreneceği ve aynalayacağı bilgiler dahilinde kendi benliğini oluşturur.

Çocuğun çok sık unutkanlık yaşayabileceğini hatırlamak ve bunu doğal karşılamak önemldir. Bu noktada çocuğun unutmaması için stratejiler geliştirmek yararlı olacaktır. Dikkat eksikliğinden muzdarip olan çocuklar düzenli ve yapılandırılmış ortamlarda daha kolay hareket eder ve daha kolay öğrenirler. Çocuğun dikkat eksikliğinden kaynaklanan davranışları kasten yapmadığı unutulmamalıdır. Çocuğun doğru ve başarılı davranışlarını ödüllendirmek onu motive eder. Cezalandırma yöntemine başvurmak doğru olmayacaktır. Ödüllendirmeyi seçmek her zaman daha olumlu sonuç verir.

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite hakkında daha detaylı bilgi edinmek için aba Psikoloji web sitesini ziyaret edebilir, YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

Sanat terapisi nedir sorusuna cevap olarak, bu yöntemle bağdaştırılan pek çok usulün olduğunu söylemek doğru olacaktır. Farklı sanat dalları, sanat terapisi sırasında oldukça işlevsel olmaktadır. Bu yöntem, sözlü iletişimde zorluk yaşayan kişiler için kullanılabilen alternatif terapi metotları arasında yer almaktadır. Geleneksel terapi yöntemlerinde yalnızca sözlü olarak yapılan iletişim önemli iken, sanat terapisinde farklı materyallerle yapılan sanatsal üretim yolu ile aktarım hedeflenmektedir. Görme, dokunma, işitme gibi duyulara hitap eden tüm sanat dalları, bu terapi yönteminde kullanılabilmektedir. Fotoğraf, kolaj, heykel, ebru ve seramik gibi alanlar görsel sanatlarda kullanılmaktadır. Pastel boya, sulu boya, kuru boya, dergiler ve yağlı boya gibi malzemeler bu terapi yönteminde etkindir. Bu yöntemlerdeki farklılıklar Sanat terapisi çeşitleri ortaya çıkarmaktadır.

Çocuklarda Görsel Sanatla ve Müzikle Sanat Terapisi Nedir?

Çocuklar, çizdikleri resimlerle karşısındakilerle iletişime geçebilmektedir. Çocuk, aile içerisinde yaşadığı şiddeti ve çatışmayı resmederek kendi aile dinamiklerini; oradaki sevgiyi, şiddeti ve benzeri duyguları resimlerinde çevresine yansıtmaktadır. Çocuğun çizdiği resimlerde; aile bireylerini çizdiği boyut, yer ve diğer unsurlar çocuktaki aile dinamikleri hakkında aydınlatıcı bilgiler sunmaktadır. Dışavurumcu sanat terapisi bu anlamda oldukça önemlidir. Çözüm için, resimlere dayalı olarak aile dinamikleri değerlendirilerek aile bireyleri ile görüşmeler gerçekleştirmekteyiz.

Görüşmeler sonucunda çocuğa sunulan terapi destekleri ile davranış probleminin altında yatan nedenler çözüme ulaştırılmaktadır. Örneğin, resim çizimi sırasında ailenin yanında kardeşe resimde yer verilmemesi gibi bir durum, çocuğun kardeşini kıskandığını yansıtabilmektedir. Bu tür yorumları yaparken son derece dikkatli bir yaklaşım sergilenmelidir. Bu anlamda, psikoloğun uzmanlaşmış bir şekilde Sanat Terapisti hüviyetinde, duruma yaklaşması gerekmektedir. Sanat Terapisti Nasıl Olunur sorusu için, ancak bu alanda uzman olan psikologların sorunun çözümünde faydalı sonuçlar elde edebileceği şeklinde bir cevap vermek doğru olacaktır.

Bu Yöntemler Yalnızca Çocuklarda Mı Etkili Olmaktadır?

Görsel sanatlarla ve müzikle sanat terapisi nedir sorusu kadar bu yöntemlerin yalnızca çocuklarda mı işe yaradığı konusu da merak edilmektedir. Aslında bu yöntemler, yalnızca çocuklarda değil, kendilik algısı ile ilgili problemler yaşayan yetişkinlerde de oldukça faydalı sonuçlar sağlamaktadır. Örneğin, şizofreni sahibi bireylerden, ilk seanslarda resim çizmeleri istendiğinde bu çizimlerin parçalı, bozuk formlarda ve canavarsı figürlerle çizildikleri görülmektedir. Yapılan terapilerde, kişilerin çizdikleri resim sonrasında kişinin çizime ve kendine dair duygularını paylaşması istenmektedir. Başlangıçtaki çizimlerle arasındaki değişimden yola çıkarak kendiliğini algılaması ve birinci tekil şahıs perspektifinde gelişim göstermesi de beklenmektedir. Kişinin, kendilik algısındaki değişim doğrudan çizime yansımaktadır. Sanat terapisi nedir sorusu için geniş açıklamalar yapılabilmektedir.

Read More

Eylemlerimizin bilinçli bir şekilde farkında olarak değişim yaratabilir miyiz? Yaptığımız çoğu eylemin farkında bile değiliz. Günlük hayatımız rutinlerden oluşmakta ve eylemler otomatiğe bağladığında düşünülmeden yapılmaktadır. Düşünmediğimiz zamanlar ise yaptığımız eylemler amacını kaybedebilmektedir. “Bilinçli Farkındalık Nedir? Ne İşe Yarar?” blog yazımızda bilinçli farkındalığın faydalarına da değinmiştik. Psikoloji ve nöroloji alanında yapılan son araştırmalar ise bilinçli farkındalığın büyük bir faydasını daha tespit etmiştir. Bilinçli farkındalığın beyinde yüksek oranda pozitif değişim yarattığı saptanmıştır.

Beyini Dinlendirerek Değişim

Dinlendiğimizi zannettiğimiz çoğu an aslında dinlenemiyoruz. Tatile çıkıp dinlenemeden döndüğünüz anları anımsayın. Sizce bu neden oluyor? Basitçe beyninizi dinlenme noktasına getirmekte zorlanıyorsunuz. Çoğu zaman tatile gitmemiz gerektiği için gidiyoruz. Dinlenmeyi bir zorunluluk olarak görüyoruz. Günümüzde tatil anlayışı yapay bir şekilde oluşturulmuş konseptlerden ibaret olabiliyor. Bir tatil köyünde şezlonga ayağınızı uzattığınızı düşünün. Eğer zihniniz hala geride bıraktığınız yapılacak işlerdeyse aslında beyninizde bir değişim gözlenmiyor. Hala sizi yoran günlük hayatın stresini yanınızda, zihninizde taşıyorsunuz.

Dinlenmek gereklilik ya da planlanmış bir hal aldığında zorlaşabiliyor. Halbuki basit aktiviteler de dinlenme olabilir. İş arasında verdiğiniz derin ve farkındalıklı bir nefes, sabahları işe gelmeden önce 15 dakikalık yürüyüş zihniniz için dinlendirici olabilir.  Kendi dinlenme biçiminizi kendiniz oluşturmanız gerekiyor. Bir işi yapmak için değil zevk aldığınız için yapmak gibi bir durum bu esasında. Araştırmalarında gösterdiği üzere beynimiz gerçekten yapmayı sevdiğimiz aktiviteleri yaptığımızda dinlenmeyi gerçekleştiriyor. Yorucu olarak gördüğümüz aktivitelerin bile sevdiğimiz ve özümsediğimiz zaman bizi zihinsel olarak rahatlattığı gözlemlenmiştir bilim dünyasında. Beyin aktivasyonunda da değişim gözlemlenmiştir. Sevdiğimiz aktiviteleri, anda kalarak yaparken beynin iki lobunun uyumlu bir şekilde aktive olduğu tespit edilmiştir.

Severek yaptığımız ve eylemlerin içinde başka şeyleri düşünmeden akışı sağladığımız aktivitelerin bilinçli farkındalıkla bağlantısı vardır. Bilinçli farkındalık da özünde andaki deneyimi beynin farklı ve engelleyici düşüncelerle bölünmeden tadabilmesidir. Eğer bir aktivite sevdiğimiz bir aktiviteyse bilinçli farkındalığı gerçekleştirmek daha da kolay. Bu aktiviteler de gün içerisinde farkında olmadan yaptığımız, strese ve endişeye yol açan aktivitelerin yoruculuğunu azaltan, dinlendiren bir eylem halini alır. Sonuç olarak beyin dinlenmeye geçtiği için aktivasyon biçiminde pozitif değişim ortaya çıkıyor.

Bilinçli Farkındalık Yoluyla Adım Adım Değişme

Beynin dinginliğini ve stresi azaltmak için de adım adım sevdiğimiz aktiviteler yoluyla bilinçli farkındalık kolayca uygulayabiliriz.

  1. Yaparken sevdiğiniz ve akışta hissettiğiniz aktiviteleri listeleyin.
  2. Her güne bir aktiviteyi yerleştirin.
  3. Mutlaka dinlendirici aktivitelerinizden birine gün içinde zaman ayırın.
  4. Zamanınızın olmadığını düşünüyor olabilirsiniz. Böyle durumlarda ise iş arası verin ve her şeyi bırakın.
  5. Her şeyi bıraktığınız anda 2 dakikalığına birkaç farkındalıklı nefes alın. Bu bilinçli nefes alma uygulaması bile stresinizin dinginleşmesinde etkili olacaktır.

Konu hakkında ayrıntılı bilgi almak için Aba Psikoloji ve Danışmanlık Merkezi‘ne ulaşabilirsiniz.

Read More

Daha önceki blog yazımız “Bilinçli Farkındalık Nedir? Ne İşe Yarar?” yazımızda ayrıntılı olarak açıkladığımız bilinçli farkındalık hali insan beyni için değerli bir kavramdır. Farkındalık söz konusu olduğunda diğer primat ve canlılardan ayrılır insan. Diğer hayvanlardan farklı olarak yaptıkları eylemlerin ve yaşadıkların izidir insan. Diğer canlılar da bir insan gibi geçmiş deneyimlerinden faydalanarak hareket ederler. Fakat insan bu geçmiş deneyimlerinin bilinci içerisindedir. Bilinç insanı diğer canlılardan ayıran en temel farklılıklardan biridir. Bilincimize dair farkındalığımız düşük olduğunda da insan beynini yönetmek zorlaşır. Bundandır ki bilinçli farkındalık uygulaması insan beyni için bir besin niteliğindedir.

Primitif Beyin ve İnsanın Sahip Olduğu Beyin

Primitif ilkel anlamına gelmektedir. Yaşama içgüdüsünü sağlayan, yaşam fonksiyonlarını sürdürmek için gerekli içgüdülerimiz primitif beyine bağlıdır.  Her canlıda bulunan beynimizin  “amigdala” adı verilen bölgesi bu içgüdümüzü oluşturur. Tehlikeden kaçmakla bağlantılı bölge hayata dair risk yaşadığımızda canlıları korumak adına aniden aktive olur. Korku ve endişe hali bu bölgenin aktive olmasıyla oluşur. Ancak diğer canlılardan farklı olarak insan beyni bilinciyle beraber yaşadığı deneyimi tekrar düşünerek tekrardan stres ve kaygı güdebilir.

Örneğin doğada bir kaplanın bir ceylanı yakalayamadığı durumu hayal edin. Sonraki gün kaplanın “Bugün ben bir daha ava çıkmayacağım çünkü dünkü ceylanı yakalayamadım. Kesin yine yakalayamayacağım.” diye düşünmesi imkansızdır. Fakat aksine insan başarısız olduğunda ya da geçmişteki endişesinden ötürü bunu düşüncesine getirerek “bilinçli” olarak eylemlerinden kaçınabilir. İnsan beyni farklı olarak frontal bölge dediğimiz beynin ön bölgesini aktif kullanabilir ve bu bölge gelişmiş bir bölgedir. Farkındalık dediğimiz kavram ise bu bölgeden ötürü ortaya çıkar. Biz insanlar dünün bugünün ve yarının farkında olarak yaşarız. Bunun getirisi olarak da farkındalığımızı sağlıklı bir şekilde yönetebilmemiz hayat kalitemizi yüksek oranda etkiler. Beynin sağlıklı yönetilmesinin de bilinçli farkındalık uygulamalarıyla mümkün olduğu düşünülmektedir.

İnsan Beyni için Bilinçli Farkındalık

İnsan dünü bugünü ve yarını biliyorsa bugüne zarar vermeden dünü ve yarını yanında taşıyabilmelidir. Anda kalmak adı verilen bilinçli farkındalığın temel uygulamalarından birisi yanlış anlaşılabilmektedir. Anda kalmak geçmişi ya da yarını tamamen ortadan kaldırmak ve şuan yaptığınız eyleme odaklanmak değildir. İnsan beyni şuana odaklanırken elbette dünü ve yarını yanında taşıyacaktır. Önemli olan geçmişi ve geleceği unutmak değildir. Geçmişin ve geleceğin endişesini sırtımızda taşımamaktır. Bunun için de bilinçli farkındalık faydalı olacaktır.

Örneğin; ölüm korkusu üzerine düşünelim. İnsan ölümün varlığının farkındayken diğer canlılarsa sadece içgüdüsel olarak ölüm tehlikesinden kaçmaktadır. Düşünce olarak ise bazı insanlar ölüm korkusunu sürekli hayatının her anında yaşarken diğerleri yaşamazlar. Peki bu insanları birbirlerinden ayıran şey nedir? Aslına bakarsanız gelecekteki bu sonu değiştiremeyiz. Ne zaman başımıza geleceğini de bilemeyiz. Halbuki yaşadığımız ana odaklandığımız zaman ölümün varlığını düşünmeden hayattan zevk alabiliriz. Bu noktada bilinçli farkındalık uygulamalarıyla gelecekle ilgili bir negatif olayın farkında olup daha yaşanmadan endişe ve kaygı duymamız engellenebilir.

Özetle burada bilinçli farkındalık olarak değinilen geleceği tamamen unutmak değildir. Gelecekteki ya da geçmişte yaşanmış bir endişeyi şuana taşımamaktır. Gerektiğinde endişeyi tetikleyen beynin amigdala bölgesi yerine mantığımızı yani frontal bölgeyi devreye sokabilmektir. Bilinçli farkındalığın da geçmişi ve dünü dikkate alarak anda kalma metoduyla insan beyni için faydalı olduğu düşünülmektedir.

Konu hakkında detaylı bilgi almak için Aba Psikoloji Danışmanlık Merkezi‘ne ulaşabilirsiniz.

Read More

İnsan beyni diğer canlılardan farklı olarak düşündüğünü bilen ve hatta düşündüğünü düşünebilen bir yapıya sahiptir. Ön lobumuz, prefrontal korteksimiz, gelişmiş olduğundan dolayı biz insanların kendimizle ve etrafımızla ilgili farkındalığımız oldukça yüksektir. Fakat “Bu farkındalık nasıl daha verimli hale getirilebilir? Aslında farkındalık ne demektir?” üzerine düşünülmesi gerekir. Düşünülmediği ya da yanlış anlaşıldığı taktirde farkındalık hali verimliliğini kaybeder.

Aslında farkındalık değil, “bilinçli farkındalık” durumu insana iyi gelecek olan uygulamadır. İngilizce “mindfulness” olarak bilinen bilinçli farkındalık yanlış anlaşılmaya müsait bir kavramdır. Daha önce “Mindfulness Nedir?” adlı blog yazımızda mindfulness kavramından bahsetmiştik. Farkındalık kavramı genelde anda kalmak terimiyle bütünleştirilmiştir. Fakat bilinçli farkındalık sadece bundan ibaret değildir. Şimdi ve burada yaşadığın deneyimi eleştirmeden, yargısız kabul ederek deneyimin tadını çıkarabilmektir. Deneyimlerimizden ders çıkarmaktan tutun kendimizi daha iyi anlayabilmeye, kendimize ve etrafımıza merhamet göstermeye kadar birçok faydası var. Kısaca bilinçli farkındalık hayatlarımızı daha verimli geçirmemize ve iç huzurumuzu yakalamamıza katkı sağlar.

Bilinçli Farkındalık Faydaları

1.     Deneyimlerimizden Ders Çıkarmamızı Sağlar

Yaşadığımız deneyimlerden ders çıkarabildiğimiz müddetçe benzer hataları yapmayı bırakırız. Bilinçli farkındalık yalnızca hoşa giden deneyimleri gözden geçirmek değil hoşumuza gitmeyen deneyimleri de gözden geçirmemizi sağlar. Bu sebepten ötürü, hayatında bilinçli farkındalığı uygulayabilen kişiler hatalarının sebepleri üzerinde yoğunlaşarak kendilerini geliştirme yolunda büyük adımlar atarlar.

2.     Kabullenmeyi Kolaylaştırır

İnsanın uygulamada en çok zorlandığı şeylerden birisi olumsuzlukları kabullenmektir. Bilinçli farkındalık bize kötü deneyimlerimizi ortadan kaldırmaktan ziyade onların farkında olmamızı öğretir. Farkında olarak kabullenmemizi ve olumsuz olarak nitelendirilen deneyimlerimizi aşmamızı sağlayan bir uygulamadır. Kısacası olumsuzlukları engellemek mümkün değil. Hayatta pozitifliklerle beraber negatifliklerin de var olduğunu kabul etmemiz gerekir. Bilinçli farkındalık uygulaması sayesinde kişiler negatif deneyimlerine daha kolay kabullenici ve ders çıkarıcı yaklaşımlarda bulunabiliyorlar.

3.     Duygularımızı ve Kendimizi Anlamayı Kolaylaştırır

Duygularımızı ve kendimizi anlamamız diğer canlılardan farklı olarak insani olarak ihtiyacımızdır. Hem kendimiz ve etrafımız için merhamet göstermemizi kolaylaştırır hem de kendimizle ilgili değişimi ve gelişimi sağlamamız adına gereklidir. Acısıyla tatlısıyla şuan yaşadığınız deneyimi eğer fark edebilirsek kendimizin ne hissettiğini ve duygularımızı daha rahat çözümleyebiliriz. Bilinçli farkındalığın temelinde de şuan yaşanan duygularımızı anlayabilmek ve kabul edebilmek vardır. Bu nedenle bilinçli farkındalık duygularımızı anlama ihtiyacımızı giderecek bir uygulamadır.

4.     Stresi ve Kaygıyı Azaltır

Şimdi, şuan burada yaşanılan deneyimleri kabullenmek stresi ve kaygıyı azaltacaktır. Stres ve kaygı gelecek ya da geçmiş odaklıdır. Ya geçmişte yaşanılan bir olay sizi hala huzursuz etmektedir ya da henüz yaşanmamış bir olayla ilgili kötü düşüncelere sahipsinizdir stresliyken. Bilinçli farkında olma hali yaşadığınız deneyimleri kabul ederek ana odaklanmanızı sağladığı için zihninizi gelecek yerine şimdiye aktarmanızı kolaylaştıracaktır. Acı da olsa deneyimlerin yaşanması gerektiğini yargısız kabul etmeyi sağlayan bilinçli farkında olma hali kötü olarak nitelendirilen deneyimlerden etkilenme oranınızı düşürecektir. Bu uygulama deneyimleri iyi ya da kötü olarak nitelendirmek yerine nötr olarak nitelendirmeyi sağlayacaktır. Bundan dolayı kötü olarak nitelendirilen deneyimlerin sizi sarsacak biçimde etkileme oranı azalarak gereğinden fazla stres ve kaygınız ortadan kalkacaktır.

Bilinçli Farkındalık Nasıl Sağlanır?

İnsan deneyimlerinin bir bütünüdür. Bizi rahatsız eden olaylar tıpkı güzel deneyimlerimiz gibi bizim şimdimizi oluşturur. Davranışlarımız geçmişin izlerini taşır. Bu sebepten ötürü deneyimlerimizin üzerinde bilinçli farkında olma hali ile düşünmemiz iyi gelecektir. Korkular, güvensizlikler, üzüntüler elbette yaşanacaktır. Önemli olan bu duyguların farkında olup onları akıtabilmek ve yolumuza devam edebilmektir. Yargısız kendimizi gözlemleyebilmektir. Bunun tek yolu meditasyon yapmak olarak görülebilir çoğu kişi tarafından ama aslında öyle değil. Her bireyin kendini ve duygularını yansıtma biçimi farklıdır.

Daha kompleks bir zihne sahip bir bireyseniz deneyimlerinizi kağıda akıtmak iyi gelebilir. Fiziksel aktiviteler duygularınızı anlamanıza ve yansıtmanıza daha iyi geliyor olabilir. Bu durumda dans etmek ya da farkındalıklı yürüyüş yapmak bilinçli farkındalık uygulama biçiminiz haline gelebilir. Kendinize iyi gelen duygularınızı yargısız gözlemlemenizi sağlayan ve vücudunuzu ana odaklayabildiğiniz aktiviteyi bulmanız gereklidir. Ardından onu uygularken anın acısıyla tatlısıyla tadını çıkarmak bilinçli farkındalık uyguladığınız anlamına gelir.

Read More

Ödev yapma ve ders çalışma akademik yaşantının bir parçası… Artık, akademik hayat olarak nitelendirdiğimiz okul ve eğitim hayatı 5 yaş civarında başlıyor. Ödev vermek konusundaki yaklaşımlar kurum ve öğretmenlere göre değişiklik gösterse de 1. sınıf itibariyle çocukların görev ve sorumlulukları arasında ödev yapmak yer alıyor. Peki; çocuklarda ödev yapma ve ders çalışma alışkanlığı nasıl kazanılır?  Çocuğuna ders çalışma alışkanlığı kazandırmak isteyen ebeveynler için ne gibi prensipler vardır?

Çocukların sorumlulukları ödev yapmaya başlamak ile değil kabiliyetleri gereği yapabilecek oldukları işlerle başlıyor. Motor kabiliyetleri yeterli ölçüde gelişen bir çocuğun; kendi kendine giyinebilmesi, kendi kendine yemek yiyebilmesi ev içerisindeki iş bölümünde belli görevlerinin olması bu duruma örnek olarak gösterilebilir.

Ders Çalışma ve Ödev Yapma Alışkanlığını Etkileyen Faktörler

Ödev yapma ve ders çalışma alışkanlığı her yaştaki bireyler için söz konusu olan bir sorumluluk ve aynı zamanda yaşanabilen bir problemdir. Peki; hangi yaş dönemlerinde hangi durumlar bu alışkanlığı etkiliyor olabilir?

Az önce de sözünü ettiğimiz gibi henüz oyun çağındaki çocukların akademik hayat için adım atmalarıyla birlikte ödevleri olabiliyor. Ödevlerini yapacağı zaman dilimi hakkında çerçeveleyici şekilde konuşmak ya da çocuğu yönlendirmek zihnen bir sınır koymuş olmak anlamına geliyor ve bu motivasyon konusunda yardımcı olabiliyor. Fakat bunun yalnızca ders ve ödevler konusunda değil günlük yaşamdaki tüm faaliyetler için uygulanıyor olması gerekiyor. Zaman kontrolünün etkili biçimde uygulanması ancak bu şekilde mümkün hale gelebiliyor. Zihnen çizilen sınırın görselleştiriliyor olması önem taşıyor.

Motivasyon Konuşmaları Önem Taşıyor

Eğer çocuğun sorumlulukları konusunda bir problem yaşanıyorsa, bunu durumu ders esnasında ya da ilişkinin gergin olduğu bir zamanda olmamak kaydıyla özel olarak ayrılan bir zaman dilimi içerisinde paylaşmak gerekiyor. Bu durumu paylaşırken baskılayıcı ya da karşılıklı çatışmayı güçlendirecek diyaloglardan kaçınmak önem taşıyor. Özellikle ergenlik dönemindeki gençler için bu noktada dikkatle hareket etmek gerekiyor. Ergenlik dönemindeki bireylere sorumluluk ve ödevlerinin gerekliliğini motivasyon konuşmaları ile anlatmak daha doğru bir yaklaşım olacaktır.

Zaman zaman bu tip konuşmaları bireyin kendi kendine yapması ve motivasyon kaynaklarını keşfetmesi de söz konusu olabiliyor. Uzun vadede neler planlıyor? Bu planlarını yerine getirebilmesi için ona neler yardımcı olabilir? Kimler yardımcı olabilir? Ne tür desteklere ihtiyacı var? Bunun üzerine nasıl bir plan ona yardımcı olacaktır? Hedeflerine ulaşması ve çalışmaları konusunda performansını engelleyen riskler var mı? Bunların önüne nasıl geçebilir, ne tür önlemler alabilir? Bu soruları yanıtlayabiliyor olması, ders çalışma sorumluluğunu yerine getirmesini ve çalışmasını engelleyecek konularda hem kendisine hem çevresine karşı “Hayır!” diyebilmesini sağlayacak önemli faktörler arasında yer alıyor.

Etkili Bir Çalışma İçin Nelere Dikkat Etmek Gerekiyor?

Etkili ve verimli bir ders çalışma için ortam ve düzen önem taşıyor. Motivasyon düşüklüğü ve erteleme davranışını engelleyebilmek için düzen birincil şart… İkinci olarak ders çalışma alışkanlığı olmayan bir kişinin kendisi için doğru ve gerçekçi bir zaman belirlemesi gerekiyor. Aynı anda iki işi birden yapmaya çalışmak verimi düşüren bir durum… Etkili çalışma yöntemlerinde en çok önerilen zamanlama; 25 dakika çalışma ve ardından 5 dakika mola verme şeklinde gerçekleşiyor. Bu durum hafıza ve bilgiyi depolama anlamında da önem taşıyor. Cep telefonunu yakında bulundurmak verimin ve motivasyon düşmesi noktasında en dikkat edilmesi gereken unsurlardan bir tanesi… Çünkü dağılan dikkati toplamak oldukça güç olabiliyor.

Ders çalışma, ödev yapma, öğrenmeye dayalı beceriler, bilgileri uzun süreli hafızaya iletme yöntemleri kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Kendinize özel yöntemleri keşfetmek için test yaptırabilir ya da bu konuda danışmanlık hizmeti alabilirsiniz. Konu hakkında detaylı bilgi ve destek için aba Psikoloji web sitesini ziyaret edebilir, bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Kreş, çocuklar için akademik yaşama adım attıkları önemli bir süreç… Çocuklar bu dönemde sosyalleşir, yeni ilişkiler deneyimler, öğretmen, sınıf gibi kavramları tanır. Ailesinden öğrendiklerinin dışında bazı kural ve düzenlemelere uyum sağlar ve bir gruba dahil olmaya çalışır. Çocuklar kreş ortamında “Ben ve diğerleri” gibi birçok kavramda kendilerini geliştirdikleri önemli bir sürece dahil olurlar. Kreş dönemi, çocukların daha sistemli ve kavramsal anlamda öğrenme sürecine başladığı bir dönem. Aynı zamanda, matematik, türkçe, yabancı dil gibi akademik konular ve okulda alacakları eğitim için bir ön hazırlık niteliğinde…

İdeal Kreş Yaşı Kaç Olmalı?

Kreş, çocuklar için çok önemli bir başlangıç noktası. Peki; ideal kreş yaşı kaç olmalı?

Çocukların gelişim süreçlerinde farklılıklar olabilir. Bu farklılıklar; kişisel-sosyal alandaki becerileri, dil becerileri, sözlü ve sözsüz iletişim becerileri, ince motor – kaba motor kabiliyetleri ve aynı zamanda duygusal gelişim alanlarında gözlenebilir. Bunlar; çocuğu kreşe başlatmama unsuru olabileceği gibi, kreşe başlatma nedenleri içerisinde de yer alabilir. Bu noktada; çocuğun yaşına uygun gelişim sürecinin nasıl olduğuna bakmak gerekir.

Çocukların Gelişim Süreçleri

İlk iki yaşta özbakım veren ile birlikte olan çocuklar, yürümeye başladıklarında kendi kendine var olmayı deneyimler. Özbakım vereninden başka birisi olduklarının, o kişinin bir parçası olmadıklarının farkına varırlar. Özellikle gelişen taklit becerisi, anne babalar için heyecan verici olduğu gibi; uzmanların da gelişim için önemsediği ve gözlemlediği bir yetidir.

Daha sonra “2 yaş sendromu” olarak anılan daha çalkantılı bir döneme girilir. Çocuklar bu dönemde “ben” farkındalığı ile hareket etmeye başlıyor ve birçok işi kendi başlarına yapmak ister. 2-3 yaş döneminde, “paralel oyun evresi” yani çocukların bir arada farklı oyunlar oynamasından çok; birbirleriyle etkileşime girip grup halinde oyunlar oynadıkları dönem başlar.

3 yaş dönemi, şart olmamakla birlikte; ebeveynin gözlem ve fikrine bağlı olarak kreşe başlanabilecek bir dönem… 4 yaşından sonra ise pek çok çocuğun bu konuda uyum sağlayabilmesi söz konusudur. 4 yaş öncesinde tam gün kreş fazla gelebilir. Bu yüzden iyi bir gözlem ve psiko-sosyal gelişim çerçevesinde değerlendirme yapılması gerekir.

Gelişim Farklılıkları

Çocuklar gelişim sürecinde her yeni ayda farklı alanlarda gelişim gösterebilirler. Bazı çocuklarda birtakım gelişim gerilikleri söz konusu olabilir. Peki; böyle durumlarda kreşe başlama kriterleri neler olmalı?

Eğer çocuklar henüz sosyal gelişim göstermemişse ya da tuvalet gibi temel ihtiyaçlarını tek başlarına karşılayamıyorsa, bu süreçleri evde tamamlayıp daha sonra kreşe başlamaları uygun olacaktır. Henüz konuşmaya başlamayan ya da kendi gelişim dönemine uygun kelime haznesine sahip olmayan çocukların; kreş gibi, sosyalleşmesinin mümkün olduğu ve eğitim aldığı bir ortamda bulunmasının dil gelişimi olumlu etkilediği söylenebilir.

Karar Sürecini Etkileyen Diğer Unsurlar

Az önce sözünü ettiklerimiz çocuğun gelişim aşamasına uygun olarak karar sürecinde etkili olabilecek noktalardı. Bunlara ek olarak; özbakım veren kişi, çocuğun okula başlaması ile birlikte kendi yaşamında birtakım değişiklikler planlıyor olabilir. Çalışma hayatına dönmek bu değişiklerden bir tanesi… Böyle bir durumda çocuğun kreşe başlaması ile çalışma hayatına dönme zamanının aynı olmaması gerekir. Çocuğun kreşe daha önce başlaması ve alışma sürecini tamamlaması daha doğru olacaktır. Çocuk kreşe başlarken zorluk yaşadığında yanında olabilmek uygun bir geçiş süreci yaşanmasına olanak verir.

Çocukların akademik yaşama adım attıkları bu süreç büyük önem taşıyor. Kreşe başlanacak döneme doğru karar vermek ve gelişim süreçlerini doğru gözlemlemek gerekiyor. Gelişim dönemleri, kreş, eğitim süreçleri gibi konularda detaylı bilgi almak için aba Psikoloji YouTube kanalına abone olabilir, bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More