Beyin milyarlarca nöron içeren karmaşık bir ağdır ve her bir nöron kendi sinapsları aracılığıyla binlerce farklı nöronla iletişim kurar. Bununla birlikte nöronlar gelen sinyalleri çok sayıda ‘kollar’ aracılığıyla algılar. Bu yapıya dendritik ağaçlar adı verilir.

1949’da Donald Hebb’in öncü çalışması, öğrenmenin, sinapsların gücünü değiştirerek modifiye edilmesiyle oluştuğunu öne sürmüştü. Bugüne kadar bu düşünce kabul ediliyordu. Ancak, nöronal kültürler üzerine yeni kuramsal sonuçlar ve deneyler kullanan Fizik Bölümünden Prof. Ido Kanter ve Bar-Ilan Üniversitesi’ndeki Gonda (Goldschmied) Multidisipliner Beyin Araştırma Merkezi tarafından yönetilen bir grup bilim insanına göre merkezi Öğrenmenin sadece sinapslarda gerçekleştiğine dair yaklaşık 70 yıllık bu bilgi doğru değil.

Scientific Reports dergisinde yayınlanan bir makalede, araştırmacılar öğrenmenin aslında şu anda sinapslara atfedilen yavaş öğrenme mekanizmasına benzer şekilde birkaç dendrit tarafından yapıldığını göstermek için bu geleneksel bilgiye karşı çıkıyorlar.

Araştırma ekibine göre, “Dendritlerde yeni keşfedilen öğrenme süreci, öğrenmenin sadece sinapslarda gerçekleştiğini öne süren eski senaryoya göre çok daha hızlı bir hızda gerçekleşir. Bu yeni dendritik öğrenme sürecinde, sinaptik öğrenme senaryosundaki binlerce küçük ve hassas olanlarına kıyasla nöron başına birkaç uyarlanabilir parametre vardır.”

öğrenmeZayıf sinapslar öğrenmeyi etkiliyor

Çalışmanın bir diğer önemli bulgusu, beynimizin çoğunluğunu oluştursa da, daha önce önemsiz kabul edilen zayıf sinapsların beynimizin dinamiğinde önemli bir rol oynadığı yönünde. Mevcut sinaptik öğrenme senaryosunda öne sürüldüğü gibi, gerçekçi olmayan sabit uçlara zorlamak yerine, öğrenme parametrelerinin salınımlarını uyarırlar.

Yeni öğrenme senaryosu beynin farklı yerlerinde meydana gelir ve bu nedenle bozuk beyin işlevselliği için mevcut tedavilerin yeniden değerlendirilmesini gerektirir. Bu yüzden, Donald Hebb’in 70 yıllık hipotezini özetleyen popüler cümle “birlikte ateş eden nöronlar birbirine bağlanır” artık yeniden ifade edilmelidir. Buna ek olarak, öğrenme mekanizması son gelişmiş makine öğrenimi ve derin öğrenme başarıları temelinde. Öğrenme paradigmasındaki değişim, farklı derinlemesine öğrenme algoritmaları ve beyin işlevlerimizi taklit eden yapay zeka tabanlı uygulamalar için yeni ufuklar açar – ancak gelişmiş özellikler ve çok daha hızlı. Bu yeni bulgular, öğrenme modellerinin yeniden sorgulanması gerektiğinin de işaretçisi olabilir.

Read More

Ergenlik döneminde bir çocuğa sahip ebeveynler genellikle, çocuklarıyla iletişim kurmakta zorlandığından şikayet eder. Tipik bir senaryodan bahsedelim: oğlunuzla ödevlerini yapmaması veya çok fazla oyun oynamasıyla ilgili konuşmak istiyorsunuz. “Biraz konuşabilir miyiz?” diye sorarak konuşmayı başlatıyorsunuz ve “İşte yine başlıyoruz” diyerek gözlerini deviriyor.

Doğrudan konuya girip, “Daha sorunlu olmalısın,” dediğinizde “Evet evet,” diyip umursamadığını belli ediyor. Bir süre sonra sabrınız taşıyor, iki taraf da öfkeleniyor ve belki çocuğunuz kapıyı çarpıp çıkıyor. Bunların hepsi, ergenlik dönemindeki çocukların yaşadığı evlerde olan olaylar. Peki, çocuğunuzda konuşabilmek ve iletişim kurmak için neler yapabilirsiniz?

Şunu söylemekten kaçının: “Konuşalım mı?”

Bir konuşmaya başlamanın en doğal yolu gibi görünse bile, “Konuşalım mı?” dediğiniz zaman çocuğunuzla konuşabilme olasılığınız azalıyor. Bu sözü duyduktan sonra gençler, genellikle kepenkleri kapatır ve iletişim kurmak için gerekli ortamı yaratmamak için ellerinden geleni yaparlar.

Bunun yerine bir şey söylemeden ve istemeden etraflarında dolaşın. Bir süre sonra konuşmayı kendisi başlatabilir ya da siz bir konuşma başlatabilirsiniz.

ergenlik dönemi

Söylemeyin, soru sorun

Onları en iyi şekilde yetiştirmek için çocuklarımıza sürekli nasıl konuşmaları, nasıl davranmaları gerektiğini söylüyor olabiliriz. Halbuki, söylemek yerine sormak çok daha etkili. “Daha fazla ders çalışman gerekir,” demek yerine “Sınav hazırlıkları nasıl gidiyor?” diye sormak gibi.

Ergenlik dönemindeki bir gence ne yapması gerektiğini söylemek büyük olasılıkla geri teper. Daha sakin ve ilgili bir şekilde sorduğunuz zaman kararı onlara bıraktığınız izlenimi veriyorsunuz. Böylece iletişim kurma şansınız artıyor.

İçten yanıt verin

Çocuğunuz açık davranmış ve size sınava hazırlanmadığı için dersten kalma ihtimali olduğundan yakınmış olabilir. Böyle bir durumda öfkelenip “Sana daha çok çalış, demiştim,” gibi bir cevap vermemeniz gerekiyor. Böyle zamanlarda çocuğunuzun sizden beklediği şey kendisiyle empati kurmanız. 

“Düşük not alma ihtimali can sıkıcı, değil mi?” gibi bir sözle onun duygularını anladığınızı gösterin. Gerçekten empati kurduğumuz zaman karşımızdaki kişi suçlu, utangaç ya da yargılanıyor gibi hissetmez. Bu da iletişim kurmanın önemli bir anahtarıdır.

Sen – Ben – Biz yaklaşımını izleyin

Her zaman çocuğumuzla aynı fikirde olamayız. Böyle zamanlarda ağzımızdan çıkan sözlere daha çok dikkat etmemiz gerekir. Sen – Ben – Biz yaklaşımı bu nedenle çok önemlidir. Peki nedir bu yaklaşım:

SENİ dinliyorum ve düşünceni anlıyorum.

BEN de kendi düşüncelerimi ortaya koyuyorum.

Bu konuya BİZ bir çözüm buluruz.

Bu sırayı takip ettiğiniz zaman, çocuğunuz onun düşüncelerine önem verdiğinizi anlayarak kendinin bu iletişimde saygı gördüğünü bilir. Saygı gördüğü bir iletişimi kurmaktan da kaçınmaz.

Read More

Çocukların ders çalışırken belli bir süreden sonra sıkılıp dikkatinin dağıldığını fark etmiş olabilirsiniz. Hatta oyun oynarken bile zaman içinde çocukların dikkati dağılır. Özellikle yeni bir şey öğrenirken odaklanma süreleri çok daha kısa olabilir. Böyle zamanlarda çocukları devam etmeye zorlamak pek verimli sonuçlanmayacaktır.

Çocukların dikkatini toplama süresi, genel olarak 40 dakika civarındadır. Ancak o sırada yapılan işe bağlı olarak bu süre uzayabilir ya da kısalabilir. Bu süre çocuğun yaşına bağlı olarak da değişiklik gösterir. Örneğin, 5-6 yaşındaki çocukların dikkatini bir şeye verme süresi 15 dakika kadar kısadır. Etrafta dikkat dağıtıcı ögeler olduğunda dikkatlerini çok daha zor toplayabilirler. 7 yaşına geldiklerindeyse bu süre yarım saate çıkar.

Mola süreleri de, odaklanma sürelerine bağlı olarak belirlenebilir. Belli bir süre legolarla oynadıktan ya da ders çalıştıktan sonra 5 ila 15 dakika arasında değişen bir mola verebilirsiniz. Mola süresinde çocuğunuzun çalışma ortamını terk ettiğinden emin olun. Bu sürede fiziksel aktivitede bulunan çocukların, tekrar çalışmaya döndüğünde daha iyi odaklandığı da artık bilinen bir gerçek.

odaklanma

Peki, çocuğunuzun odaklanma süresini arttırmak için neler yapabilirsiniz?

Siz odaklandıkça onlar da odaklanır

Çocukların dikkati dağılmadan, olabildiğince uzun süre çalışabilmeleri için sizin de onlarla birlikte odaklanmanız gerekir. Çocuğunuzla birlikte çalışırken, özellikle okul öncesi ve ilkokul yıllarında sürekli tekrar eden basit alıştırmalar sizin için de zor bir göreve dönüşebilir. Bir kelimeyi tekrar tekrar yazması gerektiğinde, bir metni tekrar tekrar okumaları gerektiğinde sıkıldığınızı hissedebilirsiniz.

Ancak onunla birlikte sürece aktif katılım gösterdiğiniz zaman çocuğunuz çok daha kolay odaklanır. Birlikte çalışıyor olmak onları motive eder ve yaptıkları işin önemli olduğunu hissederler. Legolarla oynarken bile çocuklarınızın sizin katılımınıza ihtiyacı var.

Dikkat dağıtıcı ögeleri ortadan kaldırın

Ebeveynlerin çocuklarının kendine has öğrenme ve odaklanma yollarını keşfetmesi çok önemli. Örneğin, bazı çocuklar acıktığı zaman dikkatlerini toplamakta zorlanabilir. Çocuğunuz da böyleyse, çalışmaya başlamadan önce hafif atıştırmalıklar hazırlayabilirsiniz.

Çocuklar, ne kadar enerji dolu görünseler bile dinlenmeye ihtiyaç duyarlar. Okuldan gelir gelmez ödev yapmak pek iyi bir fikir olmayabilir. Biraz dinlendikten sonra ödevlerini yaparken, etrafta dikkatlerini dağıtacak ögeler olmaması gerekiyor. Televizyonun açık olduğu bir odada ödev yapmaya çalışırken dikkati sürekli dağılıyorsa, bu son derece normal. Çocuğunuza tekrar tekrar odaklanmasını söylemek yerine ona daha izole bir çalışma ortamı yaratmayı deneyebilirsiniz.

Read More

Günümüzde insanlar, hayatlarını yaşarken daha aktif ve gerçekten ‘orada’ olmak istiyor. Teknoloji ve modernitenin ortasında sıkışmış hissetmek ve sürekli bir yere koştururken hayatı ıskalamamak için mindful bir zihne sahip olmayı önemsiyorlar. Yoga ve meditasyonun gördüğü ilginin artışı, mindfulness kelimesinin hayatımıza girişi bile yaşanan farkı ortaya koymaya yetiyor. Çünkü mindful zihne sahip olmak, hayatı bizim için daha yaşanabilir hale getiriyor. Kendi hayatımız üzerinde söz hakkımız olmasını sağlıyor.

Peki, mindful insanlar diğerlerine göre neleri farklı yapıyor?

1 – Çevrede olan bitene ilgiyle yaklaşmak

Mindfulness ile birlikte, insanlar çevrelerinde olan bitenlere farklı bir pencereden bakmayı öğreniyor. Mindfulness pratiği yapan kişiler, genellikle sanki hayatlarında ilk kez bir şeyle ilgileniyormuş gibi hissettiğini söylüyor. Duş alırken suyu hissetmek, yemeğin kokusunu hissetmek gibi gündelik şeylerden bahsediyoruz.

Mindfulness’ın böyle bir fark ortaya koymasının temel sebebi, yeni nöral bağlantılar yaratmasıdır. Çevremizde yaşanan olaylara karşı ilgi duyduğumuz zaman, her günden daha fazla keyif alabiliriz.

mindfulness

2 – Kendilerini kolay affetmek

Hayatın engebeli yollardan oluştuğunu herhalde inkar edemeyiz. Bazen hedeflerimize ulaşır, bazen kendi kendimizi hayal kırıklığına uğratırız. Aslında mindfulness pratikleri de bu iniş çıkışlardan nasibini alır. Bazen pratik yapmak için zaman bile ayırmayız, bazen ne kadar uğraşsak da odaklanamayız.

Yine de de mindfulness pratikleri sayesinde yaptıklarımız beklentilerimizi karşılamadığında bunun hata anlamına gelmediğini öğreniriz. Yalnızca o sırada beklediğimiz gibi davranmamışızdır ve kendimize kızmaya değil, kendi bedenimizi ve zihnimizi dinlemeye ihtiyacımız vardır. Bu da kişisel gelişimin önemli bir parçasını oluşturan ‘kendini affetme’ anlamına gelir.

3 – Güzel zamanlara minnet, kötü zamanlara şefkat duymak

Herhangi bir duyguya dikkat ettiğiniz zaman, bu duygunun hareket halindeki bir enerji olduğunu fark edersiniz. Duygular doğası gereği gelir, gider, gezinir, dolaşır. Hareket halindeki duyguyu itip kakmadan izlemek, onları daha kolaylıkla yaşamanıza yardımcı olur. Böylece zor zamanlarda kendinizi sıkışmış hissetmek yerine, bir süreçten geçtiğinizi fark edersiniz.

Mindfulness pratikleri sayesinde, güzel zamanları sahiplenmek kadar olumsuz duyguları da sahiplenmek gerektiğini öğrenirsiniz. Olumsuz duygular içindeyken nelere ihtiyaç duyduğunuzu bilir ve kaybolmadan bu süreci atlatabilirsiniz.

Read More

Oyuncaklar, çocukların yalnızca iyi zaman geçirmesini sağlamıyor, aynı zamanda fiziksel ve zihinsel gelişimini de destekliyor. Farklı yaşlardaki çocukların farklı oyuncaklarla oynamasının sebebi bu. Yaşı ve gelişim seviyesi için uygun oyuncak seçimi ile, çocuğunuzun yaratıcılığını, motor becerileri ve el-göz koordinasyonunu öğrenmesini önemli oranda desteklemiş olursunuz.

Peki, hangi yaşlarda hangi oyuncak seçimi doğru karar?

6 ay – 2 yaş arasındaki çocuklar için oyuncak seçimi

Henüz pek az bilgi ve beceriye sahip olan 6 ay ile 2 yaş arasındaki çocuklarınız için doldurulmuş ayıcıklar, üst üste dizilen bloklar, basit yapbozlar, üzerine binilebilen oyuncaklar, müzikli oyuncaklar doğru oyuncak seçimi olacaktır. Bu oyuncaklar sayesinde entelektüel, dil, sosyal ve fiziksel gelişmeyi destekleyen aktiviteler yapabilirsiniz. Bu yaşlarda, çocuğunuzla birlikte oyun oynamanız ve ona rehberlik etmeniz büyük önem taşır.

3 – 6 yaş arasındaki çocuklar için oyuncak seçimi

Okul öncesi dönem olarak da tanımladığımız bu yıllarda çocuklar, rol yapma oyunlarını çok sever. Yumuşak ayıcıklar, oyuncak bebekler ve aksiyon figürleri ile rol oyunlarını keyifle oynayabilir. Bu yaşlarda sanatsal malzemeler de gelişimi önemli ölçüde destekler. Çocuklarınıza resim yapması ve oyun hamurlarıyla oynaması için gerekli malzemeleri sağlamaya önem verin.

oyuncak seçimi

Daha önce basınca ses çıkaran basit müzikli oyuncaklardan gerçek müzik aletlerine geçiş için de bu yaşlar ideal olacak. Belki profesyonel bir klavye değil ama her tuşunda farklı bir notayı duyacağı büyüklükte bir klavye müzik kulağının gelişimini destekler. Bunların yanı sıra 6 yaşına kadar çocuklarınızın; kum havuzu, oyun evi, salıncak gibi açık hava oyuncaklarıyla oynadığından emin olmanızı öneririz.

6 – 12 yaş arasındaki çocuklar için oyuncak seçimi

Bu yıllarda çocuğunuz okula ve akranlarıyla çok daha fazla zaman geçirmeye başlıyor. Çocuklar bu dönemde birbirlerine özenerek, bir anlamda birbirlerine reklam yapabilirler. Kontrolün sizde olduğunu çocuğunuzun bilmesi gerekiyor.

Oyuncak seçimi konusunda, önemli bir gelişim aşamasında olan 6 yaşın üzerindeki çocuklar için artık biraz daha yönünüzün değişmesi önemli. STEM (bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik) alanında bilgi ve beceriler kazandıran oyunlar ve oyuncaklar tercih etmelisiniz. Teknoloji çağını bir avantaja çevirin ve dijital oyunlardan faydalanın. Artık sportif ve sanatsal etkinlere daha ciddi şekilde katılmasını desteklemeyi düşünün. Böylece çocuğunuzun geleceği için önemli bir adım atmış olursunuz.

Read More

Her çocuk, fiziksel, duygusal, sosyal ve entelektüel anlamda benzersiz bir kişiliğe sahiptir. Aynı şekilde, her çocuğun algı düzeyi ve baskın zeka türleri de birbirinden apayrıdır. Kimisi kendisini en iyi ifade etmek için resim yaparken kimisi kelimelere ya da müziğe başvurur. Kimisi haritaları ezberlemekten, kimisi hesaplamalar yapmaktan hoşlanır. Bu nedenle, her çocuk, gelişim süreçleri boyunca, kendilerine özgü yetileriyle ele alınmalıdır. 

Öğrenme süreçlerinde de bu durumu dikkate almak, çocukların kendilerini güçlü bir şekilde ifade ettikleri yolları bulmaları ve bilişsel becerilerini en iyi şekilde geliştirmeleri açısından önem taşır. Bu aşamada farklı zeka testleri faydalı olabilir.

“Her insan eşsiz bir zeka birleşimine sahiptir. Eğitimin önündeki en temel zorluk budur.”

Howard Gardner

Farklı zeka türleri

Harvard Üniversitesi profesörü, çoklu zeka kuramcısı Howard Gardner’a göre çocuklarda toplamda 8 farklı zeka türüne rastlanabilir. Bu zeka türleri şöyle sıralanabilir;

  • Sosyal zeka, empati yeteneğinin varlığına işaret eder. 
  • İçsel zeka, iç benliğin, duygu ve düşüncelerin farkındalığını yansıtır.
  • Kinestetik zeka, kordinasyon becerilerinin yüksek olduğu; dans ve ritmik jimnastik gibi sporlarla uğraşan kişilerde görülür.
  • Müziksel zeka, enstrüman çalma becerisi ve şarkılara mırıldanma veya tempo tutma isteğini birlikte getirir.
  • Uzamsal zeka, yön duygularının kuvvetli olmasını sağlayarak görsel detayların başarılı bir şekilde fark edilmesini sağlar.
  • Mantıksal-matematiksel zeka, soyut problemlerin, hesaplamaların, matematik işlemlerinin kolayca yapılmasını destekler.
  • Sözel zeka, konuşma, okuma ve yazmanın erken öğrenilmesini, kelimelerle aranın iyi tutulmasını sağlar.
  • Doğasal zeka, doğayı anlama ve üzerine düşünme merakını yansıtır.

farklı zeka türleri

Tüm bu zeka çeşitlerinin gelişimi, sınıf içerisinde çocukların algı düzeylerinin farklı olmasına sebep olur. Doğru yaklaşım ve doğru takip sayesinde çocuklar, kendi kapasitelerini açığa çıkaracaktır. Peki, çocukların öğrenmelerini kolaylaştırmak için ebeveynler olarak neler yapabilir?

Ebeveynlere tavsiyeler

  1. Yaşıtlarıyla onun arasında kıyaslamalarda bulunmaktan kaçınılmalısınız.
  2. Kimi zaman onun dilinden konuşup onu anladığımızı gösterirsek, onlarla daha kolay arkadaş olur ve onlar hakkında birçok şey öğrenebileceğimiz değerli paylaşımlarda bulunabiliriz.
  3. Kimse emirleri sevmez, çocuklar bir şeyi yapmak istemiyorsa onları yapmaları için zorlamak pek anlam ifade etmez. Neyi neden ve ne için yapması gerektiğini bilen çocuklar, öğrenirken keyif alır ve öğrenmeye de daha çok meraklı olurlar.
Read More

Metacognition diğer bir adıyla üstbiliş, eğitim alanında son yıllarda hızla gelişmeye başlamış bir yöntem olarak karşımıza çıkıyor. Metacognition yönteminin bu kadar çok kabul görmesinin en önemli sebebi, aktif bir öğrenme sürecinin gerçekleştirilmesinde önemli rol oynaması. Böylece bu yöntem kullanılarak öğrencilere, planlama ve değerlendirme becerileri kazandırılıyor ve sonunda öğrenme süreci güçlendirilebiliyor.

Son zamanlarda yapılan araştırmaların sonuçlarına göre de, metacognition stratejilerinin öğrencilere pek çok beceriyi kazandırdığı bilimsel olarak kabul ediliyor. Çünkü, öğrencilerin aktif düşünmesini sağlarken iyi bir öğrenme deneyimi sunuyor.

Metacognition nedir?

En genel tanımıyla;

  • öğrencinin bilişsel süreçlerini yönlendirmesi,
  • bir sorun karşısında buna yönelik planlama yapması,
  • izleme ve değerlendirme yöntemlerini kullanabilmesi ve
  • kendi bilişsel yapısına ilişkin farkındalık kazanması temeline dayanan öğrenme stratejisidir.

Metacognition yöntemiyle öğrenen çocukların özgüven düzeylerinin daha yüksek ve öğrenme motive oldukları ortaya çıkıyor. Bunun sonucunda akademik performanslarının da daha iyi olduğunu görüyoruz. Bu yönleriyle, bu yöntem öğrenme sürecini destekleyip güçlendiriyor.

metacognition

Metacognition Yöntemiyle Öğrenme

Metacognition yöntemi ile öğrenme, bireylerin üstbilişsel düşünmesini sağlama ve üst düzeyde düşünme becerisi kazandırma yönünden oldukça etkili bir stratejidir. Bireyin bilgiyi kazanma ve onu işlemesinin farkında olmasına yardımcı olur. Örneğin, bireyin en etkili öğrenme süreçlerinin hangi zaman diliminde olduğu noktasında bunu keşfini sağlar. Sabahları zihinsel performansının daha iyi olduğunu keşfeden öğrenci, daha etkili ve verimli bir öğrenme için bunu kullanır.

Metacognition yöntemi, öğrencinin iş, ödev ve diğer görevlerinde ihtiyaç duydukları hakkında farkındalık kazanmasına yardımcı olur. Örneğin, hikaye kitabının özeti ve proje ödevi olan öğrenci, hangi çalışmanın zorluğunu ve ne kadar zaman alacağını hesaplayarak çalışmalarını bu doğrultuda yönlendirir. Aynı şekilde, işyerinde farklı türden görevleri olan bir çalışan, görevlerin zorluğu, görevlerin alacağı zaman gibi faktörleri düşünerek en iyi performansını göstermeye çalışır.

Bu yöntem bireyin öğrenmeye ilişkin stratejilerinin ne zaman ve nerede kullanacağı ile ilişkili bilgi sunar. Örneğin, dil öğrenmeye çalışan bir kişi nerede, hangi koşullarda, hangi yöntemlerle, hangi eğiticilerle ve hangi uygulamalarla nasıl bir yol izleyeceğine dair tasarım oluşturur. Tüm bu metabilişsel yöntemler öğrenme sürecinin zamanlanması, planlanması, öğrenme deneyiminin kazandırılması ve güçlendirilmesi noktasında destek olmaktadır.

Read More

Hayata hazırlanmak için yıllarımızı okula giderek, öğrenmeye çalışarak geçiriyoruz. Bu nedenle akademik başarı, hayattaki şanslarımızı en yakından etkileyen faktörlerden biri. İşte akademik başarıyı arttırmanın 5 yolu.

Öğrenme motivasyonunuz üzerine düşünün

Okulu, öğrenmeyi otomatik süreçler olarak görmek yerine; ne için öğrenmeniz gerektiği, daha da önemlisi sizin ne için öğrenmek istediğiniz üzerine düşünün. Söz konusu çocuğunuz ise, onun düşünmesine aracı olun. Buradan bir motivasyon kaynağı doğabilir.

Gerçekleştirmek istediğiniz bir amaç, varmak istediğiniz bir nokta için düşünmek sizi motive ederek akademik başarıyı arttırır. Elbette bu amaç küçük yaşta belli olmayabilir. Ancak önemli olan her yaşta motivasyon sağlayacak bir kaynak bulabilmek.

Öğrenmeyle olumlu bir bağ kurun

Akademik başarının yolu öncelikle etkili bir şekilde öğrenmeden geçiyor. Öğrenme, en iyi olumlu duygularla beraber gerçekleşir. Gereken olumlu duyguları sağlayabilmek için çalışma ortamının huzurlu ve güvenli olması gerekir.

Özellikle ilkokul öğrencilerinde öğretmenle kurulan olumlu bağ çok önemlidir. Öğrenmeyi motive etmeyi başaran insanlarla bir arada bulunmak akademik başarıyı arttırır.

akademik başarı

Öğrenme şeklinizi keşfedin

İnsanların kişilikleri gibi öğrenme özellikleri de birbirinden farklı. Görsel, işitsel, dokunsal hafıza öğrenme şeklimizde belirleyici oluyor. Öğrenme şekli çeşitli testlerle ortaya çıkarılabilir.

Öğrenme şeklinizi keşfettiğinizde ve kullandığınızda çok daha kalıcı öğrendiğinizi görürsünüz. Yetenekleriniz doğrultusunda bir çalışma ortamı yaratmak artan bir akademik başarıyı da beraberinde getirir.

Planlı ve programlı olun

Akademik başarı yolundaki pedagojik engelleri aştıktan sonra gelen bir faktör de düzenli çalışmak. Öğrendiklerinizi daha da kalıcı hale getirebilmek için planlı ve programlı çalışmalı, akademik sorumluluklarınızı yerine getirmelisiniz.

Sorumluluk sahibi olmak, hayatta çoğu konuda olduğu gibi akademik başarıda da olumlu etki yaratan bir faktör. Bu konuda kendinizi geliştirmelisiniz.

Sınav kaygısıyla başa çıkın

Akademik başarının tek belirleyicisi sınav sonuçları değil. Ancak eğitim sistemimizde öğrendiklerini sınavda gösterebilmek önemli bir yer tutuyor. Bu nedenle sınav başarısı, bir ölçüt kabul ediliyor.

Akademik başarının sınava yansıyabilmesinin önündeki en büyük engel sınav kaygısı. Öğrenmek isteme ve düzenli çalışmaktan sonra sınavda başarılı olabilmenin yolunu bulmak gerekiyor. Gevşeme egzersizleriyle sınav kaygısı sorununu çözmek mümkün.

Read More

Kendi düşündüklerimizin farkında olup bildiklerimizi düzenleme ve kontrol edebilme yeteneğini kazanmak için zihnimiz belirli stratejilere ihtiyaç duyar. Bu sayede en etkili zihinsel işlemleri gerçekleştirir. Üstbilişsel kontrol ya da diğer bir tanımıyla üstbilişsel stratejiler de, zihinsel işlemleri kapsayan üstbilişsel süreci stratejik bir biçimde kullanabilme yeteneğini ifade eder.

Üstbiliş alanında yapılan araştırmaların birçoğu bu stratejiler üzerinedir. Üstbilişsel kontrolün şimdiye kadar üzerinde yoğunlaştığı 4 temel üstbilişsel beceri bulunur. Bunlar:

1 – Tahmin

Üstbiliş süreci, daha çalışmaya koyulmadan, yapacaklarımızla ilgili kendimize soru sormamızla başlar. Hedeflediğimiz şeylere ulaşmak için ne kadar zaman ve uğraş gerektiği üzerine bir tahminde bulunmak, katedilecek yol hakkında bize fikir verir. Lucangeli ve Cornoldi (1997), belirli bir işten önce yapılan ve tetiklenen tahminlerin öğrenmeyi etkilediğini belirtiyor.

Tahmin etme becerisi, öğrenenlerin karşılaştıkları görevlerin ya da durumların zorluklarını önceden görebilmelerini sağlar. Buna ek olarak, görevin zor ya da kolay olmasına göre o görev üzerinde çalışma biçimlerini (hızlı ya da yavaş) ayarlama imkânı da verir. (Desoete ve Roeyers, 2002)

Bu süreçte sorulan sorular arasında: “Bu iş için ne kadar zamana ihtiyacım var?”, “Bu konuda neler biliyorum?” soruları vardır.

üstbilişsel kontrol

2 – Planlama

Çalışma performansımızın artması ve olumlu sonuçlar elde etmemiz için stratejileri uygun bir şekilde seçmemiz ve var olan kaynakları doğru bir şekilde kullanmamız gerekir.

Düşünsel anlamda bir çalışma taslağı hazırlamak için sorulan sorular arasında: “İlk olarak ne yapmalıyım?”, “Bunu yapmaktaki amacım ne?”, “Nasıl bir çalışma sırası izlemeliyim?”, “Bana fayda sağlayacak kaynaklar neler ve onları nasıl kullanmalıyım?” soruları bulunur.

3 – İzleme

Bilişsel süreç içerisinde kendi performansımızın gidişatının farkında olmamız, emin adımlarla ilerlememize olanak tanıyacaktır. “Doğru ilerliyor muyum?”, “Bundan sonra ne yapmalıyım?”, “Neyi değiştirmeliyim?” gibi sorular, bu sürece destek sorulardır.

4 – Değerlendirme

Son aşama, “Neler öğrendim?” “Öğrendiklerim ne kadar etkili?”, gibi sorular sorarak, yapılmış olanı tekrar ele alıp değerlendirmeyi, verimliliği denetlemeyi ve hatta kullanılan stratejileri geliştirmek için değerlendirmede bulunmayı kapsar.

Üstbilişsel kontrol yeteneği her öğrenen için düşünce kontrolü ve verimliliği açısından değerli olduğu kadar öğrencilerin okullardaki öğrenme süreçlerine pozitif katkı sağlaması açısından da oldukça önem taşır.

Read More

Sanatla gelen yaratıcılık bir sadece bir eser vermekle değil, aynı zamanda kendinizi tanımanız için çok önemli bir yol bulmakla da sonuçlanır. Sahip olduğu sağlık sorunlarına rağmen, resim yaptığı sırada varoluşsal keşif yolculuğuna çıkarak acılarını duyumsamadığını söyleyen ressam Frida Kahlo, bizlere çok özel bir şeyi kanıtlamıştır: yaratıcılık sürecinin büyüsünü! Sanat terapisi ise bundan çok daha fazlasını sunar.

Sanat terapisi ile yapıcı çözümler

Sanat terapisi çeşitli teknik ve yöntemler ışığında farklı sanat malzemelerinin kullanımı ile gerçekleşir. Katılımcılara, kendi ifade ve yaratıcılık becerilerini deneyimlemeleri için özgür fakat bir o kadar da güvenli ve verimli bir ortam sunar. Kendi ifade ve yaratıcılık gücünü arttırma, şüphesiz, günlük yaşamda karşılaşılan tıkanıklıklara karşı yenilikçi ve yapıcı çözümler getirmenin önünü açar.

Farkındalık kazanma

Bilinçaltımıza kayıtlı, kimi olumsuz ve sınırlayıcı inanç ve görüşler, kendi potansiyelimizi açığa çıkarmamız konusunda engelleyicidir. Hayatımızın her anını kapsayan kişisel keşif yolculuğumuz bu bilinçaltı kirliliğinden olumsuz etkilenir. Sanat terapisi, kendi kişisel güçlerini keşfetme ve hayata geçirmesi konusunda katılımcılarını donanımlı kılarak “bilinçli farkındalık” sürecini hızlandırır. Böylece kendinizi keşfetme süreciniz başlamış olur.

sanat terapisi

Çatışan duyguları farklı şekillerde ifade etme özgürlüğü

Konuşma dilinde kullandığımız kelimeler her zaman için kendimizi keşfetme konusunda yeterli olmayabilir. Sanatta kullanılan ifadeler ise duyguları ifade etmede daha esnek bir alan sunar. Duyguların karmaşıklığı kelimelere yansıyamadığı kadar bir fırça darbesine veya kullanılan bir renge yansıyabilir. Kafa karıştırıcı ve paradoksal unsurların ortaya çıkmasına izin vererek, adeta benliğimizi oluşturan duyguları gözlemleme imkanı buluruz. Sanat terapisinde katılımcılar, kendilerini yansıtan “duygusal ayna” çalışmalarını görmekten hem keyif duyarlar hem de bir rahatlama hissine kavuşurlar.

İçsel benliğimize açılan bir kapı

Keşfetme süreci içerisinde, kendini ifadede açık olmak, duygularını saklamaya çalışmamak önemlidir. Sanat, tıkanıklık oluşturan duyguları tahliye etmeye mucizevi bir şekilde yardımcı olur. Kelimeler gibi net ifadeleri olmaması büyük bir kolaylık sunar. Sanat terapisinde ortaya çıkan çalışmaların her biri, “eşsiz ifadeler” taşıyabilir. Dolayısıyla da, kendimizi her defasında özgün bir şekilde ifade etme şansına sahip oluruz. Ve tüm bu yaratıcılık süreci, içten gelen bir şifalanmanın kaynağıdır!

Read More