Mutluluk hayat boyu hepimizin peşinden koştuğu şey diyebiliriz. Neyin bizi mutlu edeceğini bulmak kolay görünmeyebilir fakat aslında cevabı içimizde saklıdır. Her şey kendimizi tanıyarak başlar. Kendimizi bilirsek ve nelerden hoşlandığımızın farkında olursak mutluluk kapıları bizim için aralanacaktır. İçinizden ben hala nelerin beni mutlu ettiğini çözemiyorum diyorsanız sizin için buradayız. Blog yazımızı okuyarak kendinizi keşfetmeye hazır olun! Biraz mutluluktan, mutlu olanların ortak özelliklerinden, daha mutlu ve kaliteli bir hayat yaşamanın yollarından bahsedeceğiz.

Mutluluk ve Mutlu İnsanlar

Öncelikle mutluluk ve mutlu insanlardan söz edelim. Mutluluğu aramanın bile aslında yanlış bir şey olduğu bir gerçektir. Eğer bu duygunun peşine sıkça düşerseniz mutluluğu bulamayabilirsiniz. Bu bir duygudur ve duygular değişkendir. Maalesef her zaman mutlu olamayız. Fakat maksimum huzur seviyesine ulaşmak, genel olarak mutlu bir hayat sürdürmek bizi mutlu edeceğini bildiğimiz eylemleri sıkça yaparak mümkün. Hayatlarında maksimum mutluluğu yakalamış olanlar kendilerini iyi tanıyan, kendilerine neyin iyi geldiğini bilenlerdir. Bunun dışında insanların çoğunu mutlu eden şey sevdikleri insanlarla vakit geçirmektir. Neyin beni mutlu edeceğini bilmiyorum diyorsanız öncelikle basit düşünün. Mutluluğu uzakta aramayın. Etrafınızdaki sevdiğiniz kişilerle vakit geçirmek kadar basit bir eylemin bile size iyi geleceği gerçeğini unutmayın.

Hayatta Bizi Neyin Mutlu Edeceğini Nasıl Buluruz? Mutluluk Seçimlere Bağlıdır

Kendinize “Neden bunlar hep benim başıma geliyor.”, “Ben neden mutlu olamıyorum.” diyor olabilirsiniz. Aslında mutluluk bir seçimdir ve mutlu edeceğini bildiğiniz eylemleri yapmak sizin elinizdedir. Hayatta seçimlerimiz yoluyla sevdiğimiz eylemleri ve aktiviteleri yapmayı arttırabiliriz. Hayatı kendiniz ve zevkleriniz için yaşamanız mutluluğunuzu arttıracaktır. Çoğu insanın sevdiği aktiviteleri yapamamasındaki engel başkalarını kendinden çok düşünmesi ve kendiyle ilgili farkındalığının zayıf olmasıdır. Kendinizi tanıma yolunda atacağınız ilk adım “özgür seçimler” yapmanız olacaktır. En basitinden başkalarından bağımsız hangi yemeği nerede yemekten hoşlandığınızı bilmek bile mutlu olma oranınızı arttıracaktır. Eğer kendinizi, zevklerinizi hala tanıyamadıysanız. Keşfe çıkın. Bol bol deneyin ve sevmediğiniz bir şeyi istisnalar dışında bir daha tercih etmeyin. “Ben neleri sevmiyorum?, Ben neleri seviyorum? ” listesi yapmak seçimlerinizi kaliteli hale getirecek ve neyin sizi mutlu edeceğini bulmanızı sağlayacaktır.

Değişime Ayak Uydurmak Mutluluğu Zinde Tutar

Beni neyin mutlu edeceğini bulamıyorum diyenlerin bir diğer problemi de eski alışkanlıklardan vazgeçememe olabilir. Sürekli yaptığınız eylemlere bağlılık gösterip yeni şeyler denememek de mutluluğa engeldir. Zaman zaman değişime ihtiyaç duyarız. Önceden yapmayı çok sevdiğiniz bir şey konusunda direnç göstermenin anlamı yok. O an sizin için ne anlama geliyor? Bunu düşünün. İnsanın anlık düşünceleriyle bile neyin mutlu edeceği değişebilir. O an en sevdiğiniz etkinlik dışında başka bir aktivite de sizi mutlu edebilir ya da artık en sevdiğiniz aktivite mutlu etmiyor bile olabilir. Özellikle hobileriniz konusunda kendinize zorlayıcı davranmamaya çalışın. Bu aralar canınız piyanonun başına geçip çalmak istemiyorsa bırakın çalmayın. Anlık değişiminize ayak uydurarak, kendinize “Şuan ben ne istiyorum?” diye sorarak mutlu eden aktiviteleri yapma oranınızı arttırabilirsiniz.

Kararsızlık Yüzünden Neyin Mutlu Edeceğini Bilmeme

Seçimleriniz konusunda kararsızlık yaşamanız da mutluluğunuza ket vuruyor olabilir. Doğru kararlar vermek insana zor gelebilmektedir. Kararın sonuçları üzerine odaklanmak karar vermeyi zorlaştırır. Sonuçları düşünmek yerine yaparken sizi mutlu edeceğini düşündüğünüz eylemlere odaklanın. Eğer istekleriniz hayatınızı yüksek oranda değiştirmeyecek ve etkilemeyecekse ilk aklınıza geldiği an gözü kapalı tercih ettiğiniz kararları uygulamaya çalışın. Ertelemeden yaparsanız, üzerinde defalarca düşünmek yerine bir kere düşündükten sonra  eyleme geçerseniz mutlu olduğunuzu fark edeceksiniz. Eğer bir kere bunu denerseniz aslında sizi neyin mutlu edeceğini içten içe bildiğinizi göreceksinizdir. Bunca zaman sizi mutlu edeceğini düşündüğünüz eylemlerden korkular ve gelecek kaygıları sebebiyle belki de kaçtınız. Kararsızlıklarla iç içe kalıp sonradan vazgeçtiniz. Sizi sizden iyi kimse tanıyamaz. İçten içe kendinizi biliyorsunuz ama sizi mutlu eden şeyleri gözden geçirmek için yüzeye, farkındalık düzeyine çıkarmaya ihtiyacınız var.

Konu hakkında detaylı bilgi almak için Aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Ayrıca bilgilendirici videolara ulaşmak için Doç. Dr. Gamze Sart’ın YouTube kanalını takip edebilirsiniz.

Read More

Nöropsikoloji nedir? Nöropsikoloji, beynin ve sinir sisteminin diğer kısımlarının bir kişinin bilişini ve davranışlarını nasıl etkilediğiyle ilgilenen bir psikoloji dalıdır. Davranışın ve bilişin beyin işlevinden nasıl etkilendiğini anlamayı amaçlayan ve nörolojik bozukluklar ve bunların davranışsal ve bilişsel etkilerinin tanı ve tedavisi ile ilgilenen hem deneysel hem de klinik bir psikoloji alanıdır. Daha da önemlisi, bu psikoloji dalındaki profesyoneller genellikle beyindeki yaralanmaların veya hastalıkların bilişsel işlevleri ve davranışları nasıl etkilediğine odaklanır.

Klasik nöroloji, sinir sistemi patolojisine odaklanır; klasik psikoloji ise büyük ölçüde ondan ayrılmışken, nöropsikoloji, nörolojik bozukluklar ve bunlara sahip olan hastaları inceleyerek beynin zihinle nasıl bir ilişki kurduğunu keşfetmeye çalışır. Bu noktada zaman zaman nöropsikolojik testler devreye girebilir. Bulguları, kavramları ve endişeleri nöropsikiyatri ve genel olarak davranışsal nöroloji ile paylaşır.

Nöropsikoloji Nedir? Nöropsikolojinin Tarihi

Nöropsikoloji nedir?” sorusunu yanıtladık. Peki; nöropsikoloji kavramı ne zamandır kullanılıyor? Nöropsikoloji, psikoloji alanında diğerlerine oranla yeni bir disiplin sayılabilir. Bu alanı tanımlayan ilk ders kitabı, Kolb ve Whishaw tarafından “İnsan Nöropsikolojisinin Temelleri” adıyla 1980 yılında yayınlandı. Tarihe bakıldığında; toplumların farklı organların işlevlerini ne zaman değerlendirmeye başladığına dair çok fazla tartışma olduğu görülmektedir. Yapılan birçok araştırma, antik dönemden itibaren yüzyıllar boyunca beynin gerçek işlevinin ne olduğunun anlaşılamadığı, işe yaramadığının düşünüldüğü ve genellikle otopsiler sırasında incelenmediğini göstermektedir. Yüzyıllar boyunca beyin bedenin merkezi olarak görülmemiştir. Beynin, insan bedeniyle ve davranışlarıyla olan ilişkisinin anlaşılması yüzlerce yıllık çalışmalar neticesinde anlaşılabilmiştir.

Deneysel Nöropsikoloji

Deneysel nöropsikoloji, sinir sistemi ile bilişsel işlev arasındaki ilişkiyi ortaya çıkarmak için deneysel psikolojiden yöntemler kullanan bir yaklaşımdır. Araştırmacıların küçük bir kısmı hayvan deneyleri yapabilse de, çalışmaların çoğu laboratuvar ortamında sağlıklı insanları incelemeye yönelir. Deneysel nöropsikoloji alanındaki bu araştırmalar genellikle; nöroanatomi ve psikolojik işlev arasında bağlantılar kurmak için sinir sisteminin belirli özelliklerinden yararlanır.

Klinik Nöropsikoloji

Klinik nöropsikoloji, nöropsikolojik bilginin, nörobilişsel sorunlara neden olan hastalık veya yaralanma yaşayan kişilerin değerlendirilmesine yönetimine ve rehabilitasyonuna uygulanmasıdır. Özellikle, bu tür bir hastalık ve yaralanmanın psikolojik faktörleri nasıl etkileyebileceğini ve bunlardan nasıl etkilenebileceğini anlamak için tedaviye psikolojik bir bakış açısı getirirler.

Nöropsikoloji Nedir? Bilişsel Nöropsikoloji

Bilişsel nöropsikoloji ise hem klinik nöropsikoloji hem de deneysel nöropsikolojinin tamamlayıcı yaklaşımlarının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Beyin hasarı veya nörolojik hastalık geçirmiş insanları inceleyerek zihni ve beyni anlamaya çalışır. İyileştirilmiş nörogörüntüleme tekniklerinden yararlanarak fonksiyonel ilişkilerin araştırılması ve sinir sisteminin incelenmesi gibi konularla ilgilenir.

Nöropsikoloji nedir?” sorusu hakkında daha fazla bilgi edinmek, nöropsikoloji ve nöropsikolojik testler hakkında farklı içeriklere ulaşmak için aba Psikoloji web sitesini ziyaret edebilirsiniz. Psikolojiye dair daha fazla içerik için YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

Bağımlılıklardan nasıl kurtulabileceğimiz karmaşık bir konudur. Çoğu kişi bağımlılıklarından kurtulmak istemesine rağmen bu davranışın önüne geçmekte zorlanır. Diğer davranışlarımızdan farklı olarak bağımlılık dediğimiz şeyin biyolojik ihtiyaç haline dönüştüğü gözlemlenmektedir. Esasında bağımlılık terimi de bir “maddeye” bağımlı olmaktan gelir. Vücudun kendi kendine ürettiği hormonların dışarıdan alınan madde yoluyla afallamasıyla, hatta bir nebze bozulmasıyla bağımlılıklar meydana gelir diyebiliriz. Sonucunda biyolojisi bozulan kişiler dışarıya bağımlı hale gelirler. Bunun kötü tarafı ise basit görünen bir alışkanlığın büyük tehlikelere yol açabileceği gerçeğidir. Bağımlıların hayattan koptuğu,  ilişkilerinin bozulduğu, depresyona girdikleri, intihar ettikleri ya da aldıkları yüksek doz yüzünden hayatlarını yitirdikleri sıkça görülür.

Bağımlılıklardan Nasıl Kurtuluruz? Bağımlılığınızı Kabul Edin

Her şeye başlamadan önce bağımlılığın farkında olmak öncelikli adımdır. Diyelim ki çok sevdiğiniz bir yakınınızı bağımlılıklardan nasıl vazgeçireceğiniz üzerinde kafa patlatıyorsunuz fakat kendi bağımlılığını kabul etmiyor. Bu durumda değişim için adım atılamayacaktır. Özellikle internet bağımlılığı söz konusu olduğunda gün içerisinde aktif kullanılması, ihtiyaç haline gelmesi nedeniyle insanlar bunu bir bağımlılık olarak görmemektedir. Çoğu kişi internette ne kadar çok vakit geçirdiğinin farkında bile değildir. İçki, uyuşturucu ya da sigara söz konusu olduğunda inkar evresiyle karşılaşma ihtimalimiz yüksektir. Aslında kişiler bağımlı olduklarını içten içe bilirler ama bunu kabul edemez, kendilerine bile itiraf edemezler. Her şeyin başı kişinin bağımlılığını bilmesi, kabul etmesinden başlar. Kabul etme evresini genelde bırakma isteği de takip edecektir. Çünkü kişi bağımlı olduğunu itiraf edebildiğine göre bunun kendisine zarar verdiğini de kabul etmiş sayılır. Bu noktada değişim için çalışmak mümkün hale gelir.

Bağımlılığınızın Nedeninin Keşfedin

Kabul evresinden sonra “Bağımlılıklardan nasıl vazgeçeceğim?” sorusundan önce neden bu bağımlılığa sahibim üzerine çalışılmalıdır. Bir bağımlılığa sahip olma sebepleri göründüğünden daha komplekstir. Altında yatan nedeni bulmak için düşünmek gerekir. Bağımlılıkların altında yatan nedenler ya da başlamasına neden olan faktörler sıklıkla duygusal ve psikolojik faktörlerdir. Örneğin alkol bağımlılığının en sık görülen sebeplerinden biri sosyal ortamlardaki utangaçlığı kırmak, sosyalleşmektir. Alkol aldıktan sonra daha rahat konuşabildiklerini gören kişiler içmeye utangaçlıklarını kırmak için başlarlar ancak sonra işler değişir. İçilen miktara karşı gün geçtikçe direnç kazanılır ve tekrardan rahatlama etkisini elde etmek için kişi gün geçtikçe miktarı arttırır. Alınan doz ve süreç arttıkça bağımlılık haline gelmeye başlar. Mutsuz hissetmek, çözülemeyen problemler, yoksulluktan gelen çaresizlik hissi gibi faktörler diğer bağımlılığı tetikleyici duygusal ve psikolojik faktörlerdendir. Burada önemli olan kişinin kullanımında tetikleyici olanı bulmasıdır. Neyin kullanıma sebep olduğu bulunursa problemi çözmek kolaylaşacaktır.

Alışkanlıklarınızı Değiştirin

Neyin kullanıma sebep olduğunu öğrendiğimize göre bu yıpratıcı alışkanlığı değiştirmek için son adıma geçebiliriz. Bağımlılıklardan nasıl kurtulacağımın cevabı alışkanlıklarınızı değiştirmekte gizlidir. Bu noktada iki şeye odaklanmak gerekir. Bu alışkanlığınıza sürükleyen tetikleyiciyi başka yollarla tatmin etmek ve bağımlılığı anımsatan ipuçlarından uzaklaşmak önemlidir. Sigara bağımlısı bir birey üzerinden düşünelim. Farz edelim ki bağımlılığını tetikleyen/başlatan neden stresli bir iş hayatına sahip olması. Her stresli olduğunda bu kişi sigara arayışına girecektir. Stresli dönemlerinde de kullanımını arttıracaktır. Bu koşullarda tetikleyicisi ,stresi, dindirmek için başka, sağlıklı yollar bulması etkili olacaktır. Örneğin stres anında sigara içmek yerine spor yapmaya yönelmek kişiye hem iyi gelecektir hem de kişi sigara içmekten uzaklaşacaktır. Sigara içmenin yerine spor yapmak gibi sağlıklı bir alışkanlık koyarak alışkanlıklarını değiştirmek etkili bir çözümdür. Öte yandan kişiye hala bağımlılığını hatırlatan ipuçları olabilir. Örneğin kahveyle sigara içme alışkanlığı olan birinin her kahve içtiğinde canı sigara ister. Bu durumda sigarayı anımsatan kahveyi azaltması faydalı olacaktır.

Konu hakkında detaylı bilgi almak için Aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Ayrıca farklı konular hakkında özenle hazırlanmış videolara ulaşmak için Doç. Dr. Gamze Sart’ın YouTube kanalına ulaşabilirsiniz.

Read More

Sanat terapisi ve sanat terapisi eğitimi nedir? Hayatımıza nasıl yön verir? Bireye nasıl bir fayda sağlar? Günlük yaşantımızda pek çok sorunla mücadele etmek zorunda kalabiliyoruz. Çoğunlukla, zamanın hızlı akışında iç dünyamıza bakma ve hislerimize odaklanma fırsatı bulamıyoruz. Yoğun stres ya da geri plana ittiğimiz küçük sorunlar zaman içinde daha büyük problemler olarak karşımıza çıkabiliyor. Tam da bu noktada sanat terapisi devreye giriyor.

Sanat Terapisi Nedir?

Sanat terapisi, görsel sanatlar aracılığıyla kişinin duygularını ifade etmesine olanak veren bir yöntemdir. İnsanların kendilerini ve anlatmak istediklerini daha doğru ifade edebilmesine ve başkalarıyla iletişim kurabilmelerine yardımcı olur. Özellikle sözlü iletişim kurma konusunda zorluk yaşayan kişiler için alternatif bir psikoterapi yöntemidir. Elbette yalnızca sözlü iletişim problemi olanlara uygulanmaz; herkes için etkili ve keyifli bir terapi yöntemidir.

Görme, işitme, duyma gibi duyuların tamamı bu terapi tekniğinde aktarım aracı olarak kullanılır. Sanat terapisinin amacı bir sanat eseri ya da sanatsal nitelikli bir ürün ortaya çıkartmak değildir. Önemli olan sanat yoluyla duyguları dışa vurabilmektir. Bu sebeple terapiye katılan kişilerin sanatsal yeteneği olması gerekmez ve katılımcılar estetik bir beğeniye göre yargılanmazlar.

Sanat Terapisi ile bireylerin bilinçaltına inilmesi mümkün olur. Bastırılan problemler ve travmalar bu yöntemle ortaya çıkartılabilir. Böylelikle problemlerin çözüm konusunda daha sağlam atılması söz mümkün olabilir.

Sanat Terapisi Eğitimi Nedir?

Sanat terapisi elbette herkes tarafından uygulanabilecek bir yöntem değildir. Sanat terapisi uzmanlık ve çeşitli eğitimler gerektiren bir alandır. Sanat terapisi eğitimi, duyguların dışavurumunu sağlamak, farklı bakış açıları kazandırmak, kişinin iletişim yeteneklerini arttırmak, endişe ve korkularla yüzleşmesini sağlamak noktasında çeşitli teknikler kullanmaya olanak verir.

Sanat Terapisi ve Sanat Terapisi Eğitimi Hayatımıza Nasıl Yön Verir?

Aslında günlük koşuşturmacalar ve yoğun stres altında en çok ihtiyaç duyduğumuz şey duygularımıza kulak vermek ve kendimizi ifade edebilmektir. Sanat terapisi tam da bu noktada devreye girer ve sanatın gücünden faydalanarak kendimizi daha iyi tanımamıza, ihtiyaçlarımızın farkına varmamıza, çevremizdekilerle daha iyi iletişim kurmamıza ve dolayısıyla kendimizi daha iyi hissetmemize olanak verir.

Sanat Terapisinin Faydaları Nelerdir?

Sanat terapisi, stres, anksiyete, panik atak, bipolar bozukluk, travma sonrası stres bozukluğu gibi pek çok problemle mücadelede kullanılan bir yöntemdir. Kişinin bu problemlerle başa çıkma becerisinin artmasına yardımcı olur. Özgüvenin artmasına ve sosyal becerilerin gelişmesine katkı sağlar. Katılımcıların karar mekanizmalarının gelişmesi söz konusudur. Odaklanma güçlüğü, konuşma bozukluğu gibi problemlerin önüne geçilmesine yardımcı olur.

Sanat Terapisi, sanat terapisi eğitimi, farklı terapi yöntemleri, panik atak, anksiyete ve psikolojik problemlerle mücadele gibi konularda bilgi ve destek almak için aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Psikoloji hakkında daha fazla içeriğe ulaşmak için YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

“Bilinçli Farkındalık Nedir? Ne İşe Yarar?” adlı blog yazımızda farkındalığın ne olduğundan ve öneminden bahsetmiştik. Özetle bilinçli farkındalık kazanan bireylerin kendi tercihlerinin merkezi olmaya başladığını ve kendilerini daha mutlu eden seçimlerle olumsuzlukları da kabullendiklerini söyleyebiliriz. Bunu deneyimlemek için hayatımızın farklı alanlarımda uygulamalar yapmaya ihtiyaç duyarız. Çok boyutlu farkındalığı sağlamak için beş basamak aşılmalıdır. Kişinin kendisinden başlayıp çevresel ve evrensel algıyla devam eder. Kişinin önce kendisi ve duygularıyla ilgili farkındalık kazandıktan sonra çevresine olan algısının değişebileceği düşünülmektedir.

1.    Basamak Fiziksel Farkındalık

Duyu organlarımız aktif bir şekilde çalışır. İç dünyamızı tanımlamak duyu organlarımızla algıladıklarımızla başlar. Hangi kahveyi sevdiğimiz hangi mekanlarda oturmaktan hoşlandığımız duyularımızla algılayarak yaşadığımız deneyimlerle yaptığımız seçimlerdir. Gün içerisinde yaptığımız eylemler konusunda tercihlerimizin olması hayatımızı kaliteli kılacaktır. Sevdiğimiz şeyleri sevmediklerimiz arasından ayırmak için duyusal deneyimlerimize kulak vermeliyiz. Fiziksel farkındalık dört duyu organımızla hissettiklerimizi fark etmemizi sağlar. Yoğun hayat biçimimiz nedeniyle bazı zevk aldığımız şeylerin tadına varamıyoruz. Sevdiğimiz bir yemeğin tadına varmadan yiyoruz çoğu zaman. Aklımız yaptığımız eylemde değil düşüncelerde olabiliyor. Sevdiğiniz yemekleri yavaşça ve ağzınızda dağılmasını hissederek yemeye çalışın. Sanki daha önce hiç yememişsiniz de ilk kez tadına varıyormuşsunuz gibi tada odaklanın. Her gün geçtiğiniz yolda yürürken bu kez etrafınıza odaklanın çevrenizi görmeye ve işitmeye çalışın.

 

2.  Basamak Duygusal Farkında Olma Hali

Fiziksel farkındalığın bizde uyandırdığı hisleri duygusal farkındalık yoluyla algılarız. Size neyin nasıl hissettiğini bilmeniz tercihlerinizi değiştirecektir. Duygularınızı anlamanız ve tanımlamanız farkındalığın diğer adımları için kritiktir. Zaman zaman üzgün hissederiz ama nedenini bilmeyiz. Bunun nedeni duygusal farkındalığımızın zayıflığıdır. Eğer duygularımızın değiştiği süreci takip edebilirsek neden değiştiğini algılamamız da daha kolay olur. Duyguları fark etme için yapılabilecek bir diğer pratik ise. Bugün neler yaptım ve bana nasıl hissettirdi diye düşünmektir. Fiziksel ve duygusal farkındalığı birleştirerek bir pratik yapmak da harika bir fikir olabilir. Örneğin hiç gitmediğiniz bir kafeye giderek kafeyi gözlerinizle tarayın ve yediğiniz tatlıyı farkındalıklı yiyin. Beğendiniz mi? Kafedeki neler hoşunuza gitti ya da gitmedi.

3.    Basamak Düşüncesel Farkındalık

Düşüncesel farkındalık duyguların düşüncemize yansımasıyla ilgilidir. Biz insanlar sıklıkla olumsuz duyguları örtmeye meyilliyiz. Ancak olumsuz duyguların da içimizde birikmemesi için yaşanması gerekmektedir. Aksi taktirde bu duygular düşüncelerimize yansır ve düşüncesel farkındalık zedelenir. Büyük öfke duyduğunuz ama öfkenizi yansıtamadığınız birisini düşünün. O öfkeyi belki kendi içinizde bastırdınız belki de karşıdakiyle yüzleşme fırsatınız olmadı. Eğer bu kişi hali hazırda hayatınızın bir parçası ise düşüncelerinizi güzel bir dille yansıtın. Olayın üzerinden zaman geçse bile “Ben sana çok kızmıştım.” demeniz karşınızdakinin sizi anlaması için çok önemli. Bu kişi hayatınızda değilse illa bu duyguyu karşınıza aktarmanız gerekmiyor. Fakat bu kişiyi hayal edebildiğinize göre hala duygularınızdan sıyrılamamışsınız demektir. Duygunuzu fark ederek o kişiye söylemek istediklerinizi aynanın karşısına geçip söyleyin ya da yazın. Yazmak düşünsel farkındalık için en değerli araçlardandır. Yazarken duygularımızı düşünerek aktarırız ve düşünceden çıkarlar.

4.    Basamak Sosyal Farkında Olma Hali

Önceki üç basamakla kendimizle  ilgili farkındalığımızı arttırdığımıza göre sıra etrafımıza geldi. Başkalarının duygularının ve düşüncelerinin ne kadar farkındayız? Başka insanların ne düşündüğünü, neyi istediklerini rahatlıkla fark etmemiz sosyal hayatımızı kolaylaştıracaktır. İnsanların ihtiyaçlarının sizden farklı olabileceğini bilmek farklı bireyleri kabul etmekten geçer. Sosyal farkındalık çevremizin bizden farklı düşünebileceğini algılayabilme gücüdür. Bizden farklı insanları yargılama eğiliminde bulunabiliriz. Sosyal farkındalığımızı güçlendirmek için yargılamadan önce anlamayı seçin. Her birey kendine özgüdür. Sizden farklı koşullarda büyümüş ve gelişimini tamamlamış birinden bahsediyoruz. Sizden farklılaştığı düşünceler elbette ki olacaktır. Bu farklılıkla yüzleşerek kabul etmeliyiz. Başkalarına karşı empati yeteneği kurabildiğimiz zaman hayat daha da kolaylaşacaktır. Arkadaşınız sizden farklı düşündüğü için ondan uzaklaşmak yerine sizden farklı görüşleri de algılayarak bakış açınızı geliştirmek de bir seçenektir.

5.    Evrensel Farkındalık

Son adım evrensel farkındalık bize evrende büyük bir şeyin küçük bir parçası olduğumuzu öğretir. Tüm canlılar bir bütün olarak evreni oluştururlar. Yaptığımız eylemler çevreyi etkilemektedir. Büyük evrende küçük bir parça olarak yaptığımız eylemlerin iz bıraktığını algılayın. Evrende var olmamızın bir nedeni vardır diyebiliriz. Herkesin kendine göre seçtiği bir neden hayatı anlamlı kılacaktır. Kendimiz ve etrafımızla ilgili farkındalığımızı geliştirdikten sonra evrensel bakış açımızı belirleyebiliriz. “Benim evrene fayda sağlayacak hayat amaçlarım nelerdir?” sorusunun cevabı farkındalığın dört basamağının ardındaki son basamakta gizlidir.

Read More

Bazı detayları çaba göstermeden hatırlarken, unutmamak için çabaladığımız bir takım bilgiler aklımızdan uçup gidebiliyor. Hiç bunun sebebini düşünmüş müydünüz? Bilişsel psikoloji buna benzer zihinsel süreçlerle ilgili araştırmalar yapan bir alandır. Bu alanda çalışanlar gördüklerimizi nasıl algıladığımız, düşünce biçimimiz, hafıza, dikkat, dil, öğrenme ve problem çözme gibi konuların zihinsel süreçlerini araştırırlar. Yeni sayılan bir alan olmasına rağmen psikolojinin en gözde alanlarından biridir. Bilişsel psikolojiyle yapılan araştırmalar sayesinde hayatımızı kolaylaştıran birçok uygulama da ortaya çıkmıştır. Zihnimizi hedeflerimize yönelik daha verimli çalıştırmak için bilişsel psikoloji bulguları faydalı olmuştur.

Bilişsel Psikoloji Araştırmaları ve Uygulamaları

Kısaca bilişsel psikoloji “Çeşitli eylemleri gerçekleştirirken insan beyni nasıl çalışır?” sorusunun cevabını araştırır. Daha çok bilimsel araştırmalara yönelik bir alan olsa da yapılan araştırmaların sonuçları sayesinde birçok uygulama mevcuttur. Örneğin beynin nasıl öğrenmeyi gerçekleştirdiği bilgisi sayesinde öğrenmeyi kolaylaştıracak metotlar bulunmuştur. Araştırmalarla yalnızca insanların nasıl düşünerek bilgiyi süreçlendirdiği konusunda bilgi edinmemizi sağlamamıştır. Aynı zamanda psikolojik zorluklar yaşayan bireyler için psikologların daha faydalı yollar izlemesinde etkili olmuştur. Örneğin dikkatin seçici ve sınırlı olduğu bilişsel psikoloji araştırmaları sonucunda elde edilen bir bilgidir. Bu bilgiye dayanarak psikologlar dikkat güçlüğü çeken kişilerin odaklanmalarını ve konsantrasyonlarını geliştirmek üzerine çözümler üretmeye çalışmışlardır.

Bilişsel Psikoloji ve Çalışma Alanları

Çoğu bilişsel psikoloji alanında çalışanlar üniversitelerde araştırma görevlisidirler. Fakat azınlıkta da olsa klinik odaklı, bireysel çalışmalar yapan bilişsel psikologlar da vardır. Klinik alanındaki bilişsel psikologlar bazı bilişsel süreçlerde zorluk çeken bireylerle ilgilenirler. Hastanelerde, zihinsel sağlık merkezlerinde ya da özel bir klinikte çalışma alanları vardır. Gerek araştırma görevlisi olanlar gerek pratik odaklı çalışanlar fark etmeksizin genelde bir alan üzerine odaklanırlar. Örneğin hafıza üzerine odaklanan bir bilişsel psikolog düşünelim. Konuyla ilgili üniversitede çeşitli araştırmalar yapabilirken demans hastalığı olan bireylerin bilişsel becerilerini geliştirmek üzerine de çalışabilir.

Bilişsel Psikoloğa Danışılabilecek Konular

1.      Alzheimer hastalığı, demans ve hafıza kaybı

2.      Beyin travması tedavisi

3.      Öğrenme güçlüğü için müdahaleler

4.      Algısal ve duyusal problemler

5.      Çeşitli psikolojik rahatsızlıklar için bilişsel terapi

6.      Konuşma ve dil bozuklukları için terapi

Zihinsel Sağlık için Bilişsel Psikoloji

Daha çok araştırma alanında yer alan bilişsel psikoloji zihinsel sağlık alanına büyük katkılarda bulunmuştur. 1970’lerden önce bireysel terapilerde ve zihinsel sağlık alanında davranışçı, psikanalitik ya da hümanisttik yaklaşımla müdahaleler mevcuttu. Bilişsel psikolojinin oluşumuyla birlikte yaklaşımlarda değişiklikler ortaya çıkmıştır. Zihinsel süreçlerin nasıl gerçekleştiğinin araştırılması bir çok psikolojik rahatsızlığın tedavisinde yeni yaklaşımlar ortaya çıkarmıştır. Bu alanda yapılan araştırmalar sonucunda depresyon, anksiyete, fobiler ve benzeri rahatsızlıklara yeni tedavi yöntemleri geliştirilmiştir. Bilişsel terapi ya da bilişsel davranışçı terapi adı verilen terapi metotları oluşturulmuştur. Bilişsel sürecin insan davranışında etkili olduğu anlayışı 1970’lerden sonra kabul edilen bir anlayış olmuştur.

Read More

Sosyal psikoloji insanların sosyal çevrelerindeki düşünceleri, duyguları, inançları ve hedeflerini inceleyen bilim dalıdır.  Muhtemelen önceden de insanların davranışlarının sosyal ortamlarda değiştiğini fark etmişsinizdir. Yalnızkenki davranışlarınızla etrafınızda birileri varkenkileri kıyasladığınızda arada bazı farklar göreceksinizdir. Verdiğiniz kararlar, duygularınız, inançlarınız ve davranışlarınız etrafınızda birileri olduğunda değişiyor olabilir. Bunun dışında yalnızca etrafınızda birileri olmasıyla ilgili değil yanınızda olan kişiye göre de davranışlarınız değişiklik gösterir. Mesela, iş arkadaşlarınızlayken farklı biri gibiyken yakın arkadaşlarınızla olduğunuzda tavırlarınız bambaşkadır.

Peki bu davranış farklılıkları neden ortaya çıkıyor? Sosyal psikoloji yapılan deneylerle çevremizdeki insanlar düşüncelerimizi, duygularımızı, hissettiklerimizi, davranışlarımızı, bakış açımızı şekillendirdiğini bulmuştur. Diğerlerinin etrafımızda olması seçimlerimizde ve davranışlarımızda değişimlere sebep olabilir. Yapılan deneylerden örnekler vermemiz olayı kafanızda somutlaştırmanızı sağlayacaktır. Davranış değişikliklerini daha iyi anlamanız için Asch’in uyum deneyini örnek verebiliriz. 1953’te yapılan deney sosyal ortamlarda çoğunluğa uyma eğilimi gösterdiğimizi gösterir. Deneyde katılımcılar basit bir soruya çoğunluk başka bir cevap verdiği için çoğunluğun verdiği cevabı vermeyi tercih eder. Örneğin bu deney verdiğimiz cevapların ve davranışların çoğunluğun yanıtına göre değişebildiğini gösteren bir deneydir.

Sosyal Psikoloji Araştırma Alanları

Sosyal ortamın etkisinin insan üzerinde yarattığı değişimi incelenirken bir çok farklı araştırma soruları ortaya çıkabilir. Sosyal etkileşimi içinde barındıran bir çok farklı alandan konu sosyal psikolojinin içerisinde yer alabilir. Örnek vermek gerekirse tavırların nasıl oluştuğu ve değiştiği konusunda araştırmalar bu alanın konularından biridir. Diğer konular şiddet, önyargılar ve ayrımcılığın nedenleri, kişilik ve grup içi davranışlar, sosyal etkiler, kişiler arası iletişim ve benzeri içeriklerden oluşmaktadır. Sosyal ortamdaki davranışları içeren her türlü araştırma konusu sosyal psikoloji alanının altında incelenebilir.

Neden Bu Alan Önemlidir?

Sosyal psikolojinin sosyal ortamların insanlar üzerindeki etkisini araştırması bilimsel bir kazançken başka faydaları da vardır. Sosyal psikoloji toplumsal problemler üzerinde de etkilidir. Bu alan bireysel iyi oluş, toplumsal sağlık, madde kullanımı, suç işleme, domestik şiddet, zorbalık, agresif davranışlar ve önyargılar üzerine odaklanır. Sosyal psikologlar zihinsel sağlık alanında doğrudan çalışmazlar. Fakat bu alanda yapılan araştırmalar sosyal faktörlerin etkisindeki davranışlara nasıl müdahale edilebileceği konusunda fikir vermektedir. Toplum sağlığı programları çoğunlukla ikna tekniklerine bağlıdır. İkna teknikleri ise sosyal psikoloji alanından türetilmiş bir tekniktir. İnsanlarda sağlıklı davranışları arttırarak tehlikeli olanlardan sakınmak için üretilen tekniklerdir. Diğer bir yandan insanların toplum içindeki davranışları hayatını etkilemektedir. Sosyal psikoloji alanında yapılan araştırmalar davranışları anlamakta da faydalıdır.

Konu hakkında daha detaylı bilgi almak için Aba Psikoloji ile iletişime geçebilir, Aba Psikoloji YouTube kanalını ziyaret edebilirsiniz.

Read More

İnsanların her biri kendine özgün niteliklere sahiptir. Bu özgünlük olayları kavrama ve anlama becerimize de yansır. Hepimiz için en iyi öğrenme şekli farklılık gösterebilir. En doğru öğrenme biçimi olarak sayılabilecek tek bir öğrenme biçimi yoktur. Daha önceki blog yazımız “Öğrenme Psikolojisi ile Öğrenme Biçiminizi Keşfederek Başarıyı Yakalayın”da öğrenme biçimlerinden söz etmiştik. Farklı duyu organlarına hitap eden öğrenme biçimlerinden söz etmiştik. “Duyu organlarınızın hangisi yoluyla daha rahat öğreniyorsunuz?” diye sormak en iyi öğrenme şeklinizi bulmak için ipucu olabilir ama yeterli değil. Bu blog yazımızda sorular yoluyla sizin için en iyi öğrenme biçimini keşfetmenize yardımcı olmaya çalışacağız.

En İyi Öğrenme Şekli Hangisi? Görsel Öğrenme

Görselliği kuvvetli olan bireyler görerek bir şeyleri daha iyi öğrenirler. Bu bireyler için en iyi öğrenme şekli çizim yapmak, tablolar ve grafiklerle öğrenmeye çalışmaktır. Bu bireylerin okuyarak ve yazarak tekrarlar yapması yerine grafikler oluşturarak onları incelemesi faydalı olacaktır. Acaba görsel öğrenmeye yatkın olabilir misiniz? Bunu öğrenmek için aşağıda vereceğimiz birkaç soruyu cevaplamanız etkili olacaktır. Evet yanıtınız fazlaysa görsel öğrenme biçiminin size hitap ettiğini söyleyebiliriz.

  • Sanat, güzellikler ve estetik sizin için önemli midir?
  • Bir bilgiyi hatırlamanız için zihninizde onu görselleştirmek etkili bir yöntem midir?
  • İnsanlarla iletişim halindeyken beden diline odaklanır mısınız?
  • İzlediklerinizi hatırlamak sizin için oldukça kolay mı?

En İyi Öğrenme Şekli Hangisi? İşitsel Öğrenme

İşitsel odaklı bireyler duyduklarını daha iyi öğrenirler. İşitsel bireyler için en iyi öğrenme şekli dersi dinleyerek öğrenmektir. Ses kayıtlarından faydalanarak, bilgileri şarkı haline getirerek öğrenmek işitsel bireylerin öğrenmesini kolaylaştıracaktır. Acaba işitsel öğrenmeye yatkın birisi misiniz? Bunu öğrenmek için aşağıda vereceğimiz birkaç soruyu cevaplamanız etkili olacaktır. Evet yanıtınız fazlaysa işitsel öğrenme biçimi sizin için daha etkili olabilir.

  • Şarkı sözlerini kolayca hatırlar mısınız?
  • Sesli okuyarak tekrar yapmak öğrendiklerinizi daha iyi hatırlamanızı sağlar mı?
  • Kitaptan okumak yerine dersi dinlemek size daha mı kolay geliyor?
  • Sizin için ses kayıtlarını ya da podcastleri dinleyerek tekrar yapmak ders notlarıyla tekrar yapmaktan daha mı kolay?

Okuyarak ve Yazarak Öğrenme

Okuyarak ve yazarak öğrenmekten verim alanlar öğrendiklerini kelimeler ve cümlelerle bütünleştirmekten verim alanlardır. Ders esnasında not almak, sonrasında notları okuyarak tekrar etmek bu öğrenme biçimine sahip olanlar için en iyi yöntemi sayılabilir. Okuyarak ve yazarak öğrenmeye yatkınlığınızın olduğunu mu düşünüyorsunuz? Bunu öğrenmek için aşağıdaki soruları cevaplamanız etkili olacaktır. Evet yanıtınız fazlaysa okuyarak ve yazarak öğrenme biçiminin sizin için daha cazip bir öğrenme biçimi olduğunu söyleyebiliriz.

  • Listeler yapmaktan, tanımları okumaktan ve sunum yapmaktan hoşlanır mısınız?
  • Yeni şeyler öğrenirken mutlaka ders kitabını da okuma ihtiyacı duyar mısınız?
  • Kitap okurken ya da ders esnasında notlar alma alışkanlığınız var mıdır?
  • Öğrendiğiniz ya da okuduğunuz bilgilerin yazarak özetini çıkarmayı tercih eder misiniz?

Dokunsal (Kinestetik) Öğrenme

Dokunsal (kinestetik) öğrenme metodunun etkili olduğu bireyler dokunarak ve eyleme geçerek öğrenmekten verim alırlar. Örneğin bu öğrenme biçimine yatkın olanlar biyoloji dersinde insan maketlerine dokunarak iç organları öğrenmeyi en iyi öğrenme şekli olarak göreceklerdir. Dokunsal (kinestetik) öğrenmek sizin için en iyi öğrenme şekli olabilir mi? Bunu öğrenmek için aşağıdaki soruları cevaplamanız etkili olacaktır. Evet yanıtınız çoğunluktaysa dokunsal (kinestetik) öğrenmenin sizin için daha makul bir öğrenme biçimi olduğunu söyleyebiliriz.

  • Resim çizmek, yemek yapmak, spor yapmak gibi aktivitelerde iyi misinizdir?
  • Bir şeyi öğrenmek için yapmaya ihtiyaç duyar mısınız?
  • Yaşanan, deneyimlediğiniz olayları hatırlamak sizin için daha kolay mıdır?
  • Uzun süre oturmak sizin için zor mudur?

Konu hakkında daha detaylı bilgi almak için Aba Psikoloji ile iletişime geçebilir, Aba Psikoloji YouTube kanalını takip edebilirsiniz.

Read More

Otizm testi çeşitleri, otizme sahip olan çocuklarda erken teşhise imkan tanıyan testlerdir. Otizm erken teşhis sonucunda kontrol edilebilen bir durumdur. Bu nedenle erken teşhise yönelik olarak uygulanan testler, rahatsızlığın kontrol altına alınmasına imkan tanımaktadır. Otizm normal şartlarda, bireyin sosyal yaşamında birtakım sorunlara yol açabilmektedir. Ayrıca iletişim sorunları da otizmli bireylerde görülmektedir. Çocukların otizmli olup olmadıkları ilk yıllarda ortaya çıkmaktadır.

Bu noktada, ebeveynlerin çocuklardaki bazı davranışları gözlemlemesi gerekmektedir. Herhangi bir belirti varsa, uzman eşliğinde otizm tanısı için bazı testler çocuklara uygulanmaktadır. Otizmin pek çok sebebi olduğu bilinmektedir. Yapılan çalışmalar otizm için kesin bir neden ortaya koyamazken, genetik ve çevresel faktörleri önemli etkenler olarak nitelendirmiştir.

Otizm Testi Çeşitleri Kesin Sonuç Sağlar Mı?

Otizm testi çeşitleri, erken tanı koymada uzmanlara yardımcı olmaktadır. Erken tanı, rahatsızlığın olumsuz etkilerini minimum düzeye indirmek için gerekli tedavilere başlanmasına yardımcıdır. Otizm durumunun varlığının teşhisinde yardımcı olan PEP 3 testi, bu anlamda oldukça işlevseldir. PEP 3 testi, 6 ay ve 7 yaş aralığındaki çocukların davranışlarını değerlendirmeye imkan tanımaktadır.

Grafiksel olarak sonuçları gösteren PEP 3, çocuklardaki becerileri ve gelişimsel süreçleri göstermesi bakımından faydalı olmaktadır. Test süreci 45 ile 90 dakika arasında uygulanmaktadır. Ayrıca 3 yaş ile 5 yaş arasındaki engelli çocukların davranışlarının değerlendirilmesi bakımından da tedavi sürecine katkı sağlayan sonuçlar sağlamaktadır.

PEP 3 Testi İçeriği Nedir?

PEP 3 testi, 3 bileşik puan ve 10 farklı performansa dayalı testi içermektedir. Testler şunlardan oluşmaktadır:

Etkileyici dil, bilişsel sözel, net motor, alıcı dil, brüt motor, duygusal ifade, görsel motorlu imitasyon, sosyal karşılıklılık, karakteristik motor davranışları ve karakteristik sözel davranışlar. Test kapsamında çocuğun gelişim düzeyi hakkında bilgi veren bakıcı raporu da düzenlenmektedir. Elde edilen rapor doğrultusunda çocukların sosyal gelişimleri gözlemlenebilmektedir.

Erken teşhis sayesinde çocukların gelişim aşamaları kontrollü bir şekilde yürütülmektedir. Bu noktada ebeveynlere düşen görev çocuklarında otizmle ilgili bir belirtiye rastladıklarında PEP 3 testini ya da diğer otizm testlerini çocukları için yaptırmalarıdır. Otizm testi çeşitleri, otizm için son derece önemli olan erken teşhise ve erken tedaviye imkan tanıyan testlerden oluşmaktadır.

Konu hakkında daha detaylı bilgi almak için Aba Psikoloji ile iletişime geçebilir, Aba Psikoloji YouTube kanalını takip edebilirsiniz.

Read More

Pandemide okulların açılması çocuklarımızın psikolojisi üzerinde önemli etkiler oluşturabilir. Daha önce farklı bir sınıf ortamında ders gören çocuklarımız, pandemi nedeniyle kontrollü bir eğitim alacaklar. Okula girişlerinde ateşleri ölçülecek olan çocuklar, ders aralarında eskisi gibi arkadaşları ile yakın mesafede bulunamayacaklar. Okula ilk girişte ve sınıfa girişlerinde dezenfektan kullanarak ellerini temizleyecekler.

Okulda maske takarak dersleri dinleyecek olan çocuklarımız, eski eğitim düzeninden bir hayli farklı şekilde öğrenim görecekler. Sonuç olarak bu durum çocuklarımızı psikolojik olarak da yakından etkileyecek. Pandemi döneminde çocuklarımızın pek çoğunun okulları özlediklerini görmekteyiz. Normal şartlarda okula gitmek istemeyen çocukların bile bu süreçte okula hasret çektiklerine tanık olmaktayız.

Pandemide Okulların Açılması Çocuklarımızı Mutlu Edecek Mi?

Pandemide okulların açılması pek çok çocuğu mutlu edecekken belli bir kesimi de tedirgin etmektedir. Sosyal kaygılar ve performans kaygıları bazı çocukları endişeye sürüklemektedir. Bunun dışında, çocukların geneli itibarıyla arkadaşlarını ve beraber oynadıkları oyunları özledikleri görülmektedir. Pandemi sürecinin uzaması ile birlikte çocukların da bu sürece adapte oldukları ve maske takmaya alıştıkları gözlemlenmektedir.

Çocukların pek çoğunda virüs bulaşma endişesi olsa da önlem aldıkları için bu durumdan etkilenmeyeceklerini de düşündüklerine tanık olmaktayız. Bu süreçte çocukların yakın temastan kaçınarak dikkatli olmaları, virüsün bulaşmasını önlemede en büyük etken gibi görünüyor. Çocuklarımızın bu süreçte eski oyun düzenlerinin de değişecek olması, bu döneme uygun oyunların ortaya çıkacağını göstermektedir.

Çocuklarımız Bu Süreçten Psikolojik Olarak Etkilenecekler Mi?

Çocuklarımızın pandemi dönemine ve dönemin gerekliliklerine adapte olduklarını görmekteyiz. Bu nedenle sürecin ilk başına göre şimdiki endişe seviyesinin çocuklarımızda azalmış olduğu söylenebilir. Bu süreçte gerekli önlemlere riayet edilirse çocuklarımızın sosyalleşme anlamında psikolojilerinin daha iyiye gideceği düşünülmektedir. İstisnai durumlar dışında genel anlamda çocuklarımızın psikolojisinin süreçten olumlu etkileneceği beklenmektedir.

Normal şartlarda online derslerin çocuklara pek çok katkısı göz ardı edilmemekle birlikte, sosyalleşme anlamında bazı çocukların evde kaldıkları dönemde yalnızlık hissine kapıldıkları da görülen durumlar arasında yer almıştır. Pandemide okulların açılması psikolojik anlamda çocuklarımıza olumlu olabileceği düşünülmekle birlikte alınan tedbirlere uyulması da sürecin yararlı olup olmadığını yakın zamanda gösterecektir.

Konu hakkında daha detaylı bilgi almak için Aba Psikoloji uzman kadrosu ile iletişime geçebilir, Aba Psikoloji Youtube sayfasını ziyaret edebilirsiniz. Bu süreçte psikolojik desteğe ihtiyaç duyan çocuklarımıza her türlü desteği Aba Psikoloji olarak sağlamaktayız.

Read More