Tatil döneminden sonra okula tekrar başlamakta zorlanan ve hatta okula gitmek istemeyen çocuklar ebeveynler tarafından günümüzde sık sık görülür. Tatil boyunca daha geç saatlerde uyanmak, sabah erkenden okul kıyafetlerini giymemek, sürekli derslere girmemek gibi etkenlerden sonra tekrar bunlara dönmeyi kabul etmek istemeyebilirler. Bu stresle birlikte çocuklarda endişe ve heyecandan ötürü mide bulantıları, baş ağrıları ve ishal görülebilir.

Bu süreçte ebeveynler ne yapmalıdır?

Tatil döneminde genel rutinlerinden çok uzaklaşmamaları için çocuğunuzun güne erken başlamasını ve güzel bir kahvaltı yapmasını sağlayın. Daha sonra gün içinde dilediğini yapmasını ödev ve ders tekrarları da yapması koşuluyla belli sürelerle izin verin. Bu sayede çocuğunuz okul düzenini devam ettirirken kendine özel zaman da ayırabilir, tatilin tadını çıkarabilir. Özellikle sömestr gibi kısa süreli tatillerde kontrolü tamamen bırakmamak gereklidir. Aksi takdirde geç uyuyup, geç kalkan ve derslerden tatil boyunca tamamen uzaklaşan çocuklarda tekrar okul temposuna geçmede zorluklar yaşanabilir.

Eğer çocuğunuzda bu süreçte okula karşı ciddi isteksizlik durumları gözlemliyorsanız mutlaka okul rehberlik servisinden yardım alın. Okuldan yardımcı fikirler mutlaka gelecektir. Bununla birlikte problemin çözümünde farklı kişilerin de bulunması sorunun daha etkili bir şekilde çözülmesini sağlar.

cocugunuz-okula-gitmek-istemiyor

Çocuğunuza okulu nasıl sevdirebilirsiniz?

Çocuğunuza güç gösterisi yaparak okula gitmesi gerektiği konusunda baskı yapmanız okuldan nefret etmesine sebep olabilir. Baskı yapmamaya özen gösterin. Ayrıca, aşağıdaki 4 temel adımın çocuğunuza okulu sevdirmenize yardımcı olacağını düşünüyoruz.

Empati kurun. Ona neyin yardımcı olabileceğini anlamak için kendinizi onun yerine koyun. Ebeveynlerinin kendisini anladığını bilen bir çocuk onları üzmekten kaçınmayı tercih edecektir.

Güvende hissettirin. Çocuklar genellikle sınıfta kalabalık içine kontrollerini yitirmekten ve kendilerini ifade edememekten dolayı korku yaşarlar. Çocuğunuz bu problem yüzünden okula gitmek istemeyebilir. Çözüm olarak, okuldaki öğretmenleri ile görüşerek ona kendini iyi hissetmek için gidebileceği güvenilir bir alan belirlemelerini isteyin.

Sabırlı olun. Bunun bir süreç olduğunun farkına varın, bu zaman boyunca çocuğunuzu çok fazla zorlamayın ve aceleye getirmeyin.

Pozitif olun. Unutmayın ki depresif hissettiğiniz bir zaman içinde yapacağınız her eylemin başarısızlıkla sonuçlanacağını düşünürsünüz. Bu konuda çocuğunuza karşı pozitif olun, onu motive edin.

Bu konuda daha fazla bilgi edinmek için konuyla ilgili bir diğer yazımızı okuyabilir ya da bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Yirminci yüzyılın ortalarından itibaren Avrupa ve Amerika’da yaygınlaşmaya başlayan sanat terapisi, profesyonel bir alan olarak tanımlanıyor ve geleneksel psikoterapiye bir alternatif olarak karşımıza çıkıyor. Bu iki terapi yöntemi de temelde danışanın farkındalığını ve içsel sorunlarının çözümünü hedefliyor. Ancak geleneksel terapiyle sanat terapisi arasında bazı temel farklar var.

Geleneksel Psikoterapi

Psikoterapi, konuya derli toplu yaklaşım tarzını ilk kez ortaya koyan Freud’dan beri yaygın biçimde kullanılıyor. Freud’un psikodinamik yaklaşımının en temel ürünü olan geleneksel psikoterapi genellikle danışan ve psikoterapistin diyaloglarına dayalıdır.

Terapist, güven ilişkisi içinde danışanı yönlendirerek onun ruhsal süreçlerini yürütmesine yardımcı olur. Bu durumda terapi süreci konuşma yoluyla gerçekleştirilir. Yani danışan, duygularını ve düşüncelerini tanımlayabildiği ölçüde doğrudan kelimelerle ifade edebilir.

Psikoterapistler de psikoterapinin biçimine göre yine konuşma yöntemiyle, bazen de ilaç takviyesiyle danışanın duygusal karışıklıklarını çözmesi yolunda tavsiyeler verebilir.

sanat terapisi

Sanat Terapisi

1940’larda uygulanmaya başlayıp 1960’lardan beri profesyonelleşmeye başlayan sanat terapisinde ise danışan üzerinde genellikle bir sanat eğitmeni ve terapist birlikte çalışır. Sanatın iyileştirici gücüne olan inanca dayanan bu yaklaşımda çoğunlukla resim, bazen de diğer plastik sanatlar kullanılır. Günümüzde sanat terapisinin ne ifade ettiğini daha önce paylaştığımız yazımızda daha detaylı görebilirsiniz.

Engelli çocuklara birtakım yaşamsal becerileri kazandırma amaçlı uygulanan bazı terapilerde müzik ve danstan da faydalanılabilir. Sanat terapisinde danışan, kendi iç dünyasını sanat araçlarıyla ortaya çıkarır. Böylece dışavurumcu bir terapi yöntemi uygulanmış olur. Sanat terapisinin konuşmanın aksine iletişimin soyut kanallarına yönelmesi, danışanın sözle ifade edemeyeceği bilinçdışı faktörleri ortaya çıkarabilir.

Özgür bir yaratım sürecine dahil olmak danışanın konuşarak halledemediği sorunlarının üstesinden gelmesine yardım edebilir. Ayrıca yaratım sürecinde zihnini meşgul eden sorunun kendisinden uzaklaşıp bir an için de olsa kişisel gücüne tekrar kavuşabilir.

Literatürde geleneksel psikoterapiyle ve onun çeşitli uygulanma biçimleriyle ilgili yapılan çalışmalar yöntemin köklü olması neticesiyle daha fazladır. Yaygın olarak başvurulan bir terapi çeşididir. Sanat terapisi ise, psikoterapideki en güncel yaklaşımlardan biridir. Bu nedenle sanat terapisi hakkındaki akademik çalışmaların sayısı da gün geçtikçe artıyor. Danışanın soyut süreçlerini merkeze alması özelliği dolayısıyla da git gide daha sık tercih edilmeye başlanan bir terapi yöntemidir.

Read More

Günümüz çocukları, birçoğumuzdan farklı şekilde sürekli çok sayıda ekrana maruz kalıyor. Özellikle tatil zamanlarında bilgisayar, tablet ya da televizyon başında geçen saatler artabiliyor. Böyle zamanlarda çocuklar yeni oyunlar ve uygulamaların heyecanını yaşayadursun anne ve babalar, durumla nasıl baş edeceklerine dair kaygılanabiliyor. Bu yazıyı tam da bu nedenle hazırlamaya karar verdik.

Çocukların teknolojiyle ilişkisi sıklıkla araştırmalara ve çalışmalara konu oluyor. Böyle çalışmalar ebeveynlerin karar verme süreçlerine destek olacak sonuçlar ortaya çıkarıyor. Bu sonuçlara birlikte bakalım.

Teknoloji fırsatları ve riskleri birlikte getiriyor

UNICEF yakın zamanda dünyanın her yerinden çocukların ve gençlerin online deneyimlerine dair bir araştırmanın sonuçlarını açıkladı. Sonuçlar gösteriyor ki, ergenlik dönemindekiler ve gençler en çok online olan jenerasyonuyken 18 yaşın altındaki çocuklar dünyada internet kullanıcılarının 3’te 1’ini oluşturuyor. Bunun illa kötüye işaret olması gerekmiyor. Çünkü dijital kaynaklar eğitimin de önemli bir bölümünde yer alıyor.

çocuk-teknoloji

Ancak yine de cinsel tacizden akran zorbalığına kadar çok sayıda ciddi zararın da internetten gelebileceğini unutmamak gerekiyor. Günümüzde internet kullanımı ile kaygı ve depresyon gibi ruh sağlığı sorunları arasında direkt bağlantı olduğu kanıtlanmış durumda. Ancak, yalnızca bu bilgiye odaklanarak çocuğunuzu teknolojiden azade yetiştirmek yerine ebeveyn kontrolü olan cihazlar sunmaya çalışmak gerekiyor.

Çocuğunuzun çağı yakalaması önem taşıyor. Bu nedenle, online olduğu sıralarda çocuğunuzun ne yaptığını bilmek için önleminizi alın ve teknolojiyi faydalı şekilde kullanması için onu yönlendirmeye çalışın.

Çocuklarda sorunlu biçimde teknoloji kullanımı

Çocukların teknolojiyle kurdukları ilişkinin sorunlu olup olmadığını değerlendirmek her zaman çok kolay olmayabilir. Bu nedenle uzmanlar ebeveynlere yardımcı olmak için bir araştırma gerçekleştirdi. Araştırma kapsamında 4 ila 11 yaşları arasında çocukları olan ebeveynlerle çocuklarının medya ve genel ruh sağlıkları üzerine görüşmeler yapıldı.

Verilen cevaplar arasında sıklıkla şunlar yer aldı:

  • “Çocuğumu ekranın karşısından kaldırmak neredeyse imkansız.”
  • “Çocuğum kötü bir gün geçirdiği zaman internet daha iyi hissetmesine yardımcı olabilen tek şey.”
  • “Çocuğumun ekran karşısında geçirdiği zaman ailemiz için sorunlara sebep oluyor.”
  • “Çocuğumun ekran karşısında geçirmek istediği süre sürekli artıyor.”
  • “Çocuğum gizli gizli online mecraları kullanıyor.”

Siz de çocuğunuz için bu ifadelerden bazılarını kullanıyorsanız, çocuğunuzun teknolojiyle ilişkisinde sorun olma olasılığı yüksek görünüyor.

Read More

Mindfulness, bireyin içinde bulunduğu anın tam anlamıyla farkında olması olarak tanımlanıyor. Mindfulness eğitimleri, kişiye ana odaklanabilmek, duyguları kontrol altında tutabilmek gibi yetiler kazandırıyor. Bu eğitimle farkındalığın arttırılmasının, öğrencilerin akademik gelişimine de katkı sağladığı yönünde araştırmalar mevcut.

Beyin aktivitelerini bütünsel bir süreç olarak algılamamızı sağlayan bilimsel gelişmeler, duygu ve düşüncenin birbirinden çok da ayrı kavramlar olmadığını gösteriyor. Bu çalışmalara göre, duygular iyi kontrol edilmediğinde düşünme ve öğrenme süreci de baltalanabiliyor.

Akademik başarı için yüksek farkındalık

Ülkelerin eğitim sistemlerini verimli hale getirmeyi amaçladığı reformlar, öğrenen bireyin ruhsal durumunun da en az eğitim araç gereçleri kadar önemli olduğuna dikkat çekmeye başladı. Bu bütünsel bakışı benimseyen eğitim metodlarına göre, öğrencilerin öğrenme kapasitesinin arttırılması, akademik başarı yolunda bir anahtar. Doğal ortamlarda gerçekleştirilebilecek birtakım dikkat egzersizleri ve nefes kontrolleriyle başlanan mindfulness eğitimleri, öğrencinin ruhsal dengesini sağlamasına yardımcı olma amacı taşıyor.

İçlerinde bulunduğu ana odaklanabilmeyi öğrenmek, gençlerin öğrenme motivasyonunu ve dikkatini güçlendiriyor. Dikkat kapasitesi, doğuştan gelen bir özellik olmaktan ziyade egzersizlerle geliştirebilir bir nitelik. Mindfulness eğitimi de dikkati ve odaklanmayı sağlıyor. Öğrencinin beynini öğrenmekte olduğu o ana odaklayarak bilgiyi işleme kapasitesini azami seviyeye çıkarıyor. Öğrenme anına odaklanan öğrencinin daha sonra çalışırken de bilgiyi sindirmesi kolaylaşıyor.

mindfulness-akademik-başarı

Stresle baş etmek için mindfulness

Stres, akademik başarının en büyük düşmanlarından biri. Öğrencilerin öğrendiğini uygulayabilmesini olumsuz etkileyen öncelikli faktör stres. Mindfulness eğitimi, bireye içinde bulunduğu anda sakin kalma becerisi kazandırarak stresi kontrol etmeye yardımcı oluyor. Akademik hayatında daha özgüvenli ve motive öğrenciler ortaya çıkarıyor.

Ayrıca mindfulness eğitimi, öğrenciler arasında yaygın bir sorun olan erteleme huyunu da engellemeyi amaçlıyor. Gençlerin anlık farkındalığını arttırarak onlara zamanı verimli kullanmayı öğretiyor. Sorumlulukları zamanında yerine getirmeyi öğrenen öğrenciler, akademik hayatını kolayca düzene sokabiliyor.

Kişisel sorunlar özellikle ergenlik döneminde bireyin hayatında büyük yer kaplıyor ve akademik hayatı ikinci plana itebiliyor. Mindfulness eğitimi sayesinde, genç bireyler sorunlara pozitif bakabiliyor, sorunlarla sakince baş edebilmeyi öğreniyor. Bu eğitim sayesinde duygusal bir istikrara ulaşabilen gençler, etkili öğrenme ve düzenli çalışmayla akademik hayatlarında istedikleri yere gelebiliyor.

Read More

Çocukluk fizyolojik ve psikolojik gelişimin en hızlı yaşandığı dönemdir. Çocukların iletişim kurma biçimleri doğal olarak yetişkinlerden farklıdır. Her çocuğun kendini ifade etme şekli yaşına, karakterine ve yetiştiği aile ortamına bağlı olarak değişebilir. Bu yüzden, ailelerin çocukların gelişimini ve yaşadığı çeşitli problemleri çocuk terapistleri eşliğinde takip etmesi çocuğun duygusal ve ruhsal gelişimi açısından oldukça faydalı olacaktır.

Terapinin çocuğa sağladığı faydalar

Çocuk terapisi, çocuğun gelişim sürecinde olağandışı bir durum söz konusu olmadığında bile çocuğa olumlu katkı sağlar. Terapide kendini iyi ifade edebilen çocuğun özgüveni yükselir. Terapi, çocuğun kurduğu insan ilişkilerindeki olası çatışmaları engeller. Çocuk daha kolay arkadaş edinir ve çevresiyle daha uyumlu bir birey olur. Çünkü etrafındaki insanlarla sakin ve sağlıklı bir şekilde iletişim kurmayı öğrenir.

Örneğin, bir çocuk kendini yeteri kadar ifade edemediği bir ortamdaysa, yakınları tarafından dinlenmediğini hissediyorsa derdini öfke patlamalarıyla anlatmaya çalışabilir. Çocuk terapisi bu noktada çocuğa duygularını ve düşüncelerini oyun, etkinlik gibi keyifli araçlarla ifade etme fırsatı tanır. Böylece olası öfke nöbetlerini dizginler. Aynı zamanda ailenin çocuğun tepkilerini tanıyıp sağlıklı biçimde değerlendirebilmesine de yardımcı olur.

cocuk-terapisi

Çocuk Terapisi Çocuğun kendini tanımasına yardımcı olur

Ailenin çocuğu tanımasından daha kritik olan nokta, çocuğun kendisini tanımasıdır. Kendi kendinde anlamlandıramadığı süreçleri terapi sayesinde fark etmeye başlayan çocuk, eski problemlerini belli bir mantık örgüsüne oturtarak kendi içinde çözme becerisi kazanabilir. Korkularını kendi içinde getirdiği mantıksal çözümlerle yenebilir.

Çocuk terapisiyle ayrıca, çocukların bazen farkında bile olmadan bilinçdışına itelediği travmatik deneyimlerin erken yaşta çözülmesi ve erişkinlik hayatına taşınmaması hedeflenir. Bu da ilerleyen yaşlarda görülme ihtimali artan olası psikolojik sorunları engeller.

Çocuk terapisinin bir diğer hayati önemi de ortaya çıkma potansiyeli olan gelişim problemlerinin fark edilmesini sağlamasıdır. Çocukta zeka geriliği, öğrenme güçlüğü, otizm gibi beklenmedik bir gelişim sorunu varsa bunun erken teşhis edilmesi hayat kurtarıcı olabilir. Terapide çizilen yola göre tedavi yöntemleri geliştirilebilir. Bu tarz özel durumların erken fark edilip tedaviye yönlendirilmesi terapinin çocuğun hayatında yapabileceği en hayati değişikliktir.

Read More

Doğumdan itibaren hızla gelişmeye başlayan bebekler, daha bir yaşına gelir gelmez el ve konuşma becerilerini büyük oranda tamamlarlar. Bununla birlikte davranışlarında da değişimler olur. Çocuklar her yaş döneminde farklı hareketler sergilerler. Okula başlayana dek çocukların gelişimini en iyi şekilde desteklemek hayat boyu fayda sağlamak anlamına gelir. 

Okul öncesi dönemde doğru adımları atmak için çocukların gelişim sürecini bilmek gerekiyor. Bu nedenle gelin önce çocukların farklı yaşlardaki gelişimine birlikte göz atalım.

Yaş aralıklarına göre çocuk gelişimi

Bir yaşını dolduran bebekler inatçı davranışlar göstermeye başlar. Örneğin, annenin yapma dediği şeyi bebek ciddiye almaz ve zevk alınacak bir aktivite olarak algılar. Ancak kararlılıkla olumsuz davranışı uyarmanızla bebeğiniz bunun önemli olduğunu anlar ve davranışını düzeltir.

Araştırmalara göre 3 ila 5 yaş aralıklarındaki çocukların öğrenme yeteneği bir profesörünkinden 2,5 kat daha hızlıdır. 3 yaşında bir çocuğun beyni ise bir yetişkinden 2,5 kat daha fazla çalışır. Bu noktada çocuğun en verimli olabileceği ve temelini oluşturacağı okul öncesi dönemini uygun değerlendirmek çok önemli.

Okul öncesi dönemde çocuklar ilköğretime, öğrenmeye, dayanışma ve sosyalleşmeye aileleri, çevreleri ve okul öncesi eğitim veren kurumlarla hazırlanır. Öğrenme potansiyellerinin en yüksek olduğu bu dönemde uygun fiziksel ve sosyal çevre koşullarına ulaştırılabilen çocuklar daha sağlıklı ve başarılı bir gelişim gösterir.

çocuk-gelişiminde-okul-öncesi

2,5 yaşına gelen çocuklar fizyolojik olarak hızla gelişmeye başlar. Bu yüzden bu dönemde çocuklarda dengesizlik, kararsızlık ve olumsuzluk görülür. Aslında tamamen kendi bağımsızlıklarını kurmaya çalıştıkları dönemdir. Her şeyi kendi başlarına yapmak isterler. Bu yaş döneminde çocuklar tuvalet eğitimi ile tanıştırılır. Ebeveynler için en iyi yardım ise bu dönemlerinde çocuklarına bol sevgi vermek ve sabretmek olacak.

3 ila 6 yaş aralığı çocukta pek çok gelişimsel değişimin yaşandığı aralıktır. Çocuk benlik duygusunu öğrenir, motor gelişimleri tamamlanmıştır. Bilişsel gelişimleri ise daha yoğun bir eğitime başlamaya hazır kapasiteye gelmiştir.

Çocuğu ilkokul eğitimine en iyi hazırlayan kurumlar; okul öncesi eğitim kurumları 3-6 yaş aralığında çok kritik ve önemli. Çocuğun soyut ve somut düşünme yetisini interaktif bir şekilde geliştirdiği, deneyerek öğrenmeyi gerçekleştirdiği yer olan bu kurumlarda eğitimlerini alan çocukların birinci sınıfta daha başarılı oldukları biliniyor.

Read More

Meditasyonun etkileri büyük oranda sorgulanmaya devam ededursun, bilim dünyası da büyük değişim yarattığı iddia edilen bu pratiği incelemeye başladı bile. Çok kolay olduğunu söyleyemesek de basit bir pratik olarak çok sayıda insanın ilgisini çelen meditasyonun etkilerini yaşam pratiklerinin yanı sıra beyinde görmek dahi mümkün. Bu etkileri konuşmaya başlamadan önce gelin, meditasyonun ne olduğunu bir açıklığa kavuşturalım.

Meditasyon nedir?

Meditasyon genel anlamda nefes, bedendeki hisler, bir nesne gibi belli bir şeye odaklanarak zihnin en sade şekilde karmaşık düşüncelerden çıkmasına yardımcı olur. Bu aşamada etrafınızda ve bedeninizde olan bitene müdahale etmeksizin var oluşlarını izlemek gerekir. Düzenli olarak yapılması önerilen meditasyon bir noktadan sonra bir alışkanlık haline gelerek, zihin kaybolduğu yollara girdikçe ona yol gösterecek kapasiteye ulaşır.

Meditasyonun beyinde yarattığı etkiler

Meditasyonun etkileri bir ölçüde kolayca kabul edilebilir durumdaydı. Ancak modern teknolojinin ilerleyişiyle birlikte yapılan araştırmalar, meditasyon sonucunda beyinde gerçekleşen değişimlere dair detayları görmemizi sağladı. Sonuçlar çoğu kişiyi şaşırtacak düzeyde oldu.

Gerçekleşen temel değişim, beynin normalde olduğu kadar aktif bir şekilde bilgi üretmeyi durdurmasıydı. Çünkü 20 dakikalık meditasyonun bile, beyindeki beta dalgalarını önemli ölçüde azalttığı ortaya çıktı. Şimdi meditasyon sonrası beyinde gerçekleşenlere daha detaylı bakalım:

meditasyonun beyne etkisi

Ön lob: Bu kısım beynin en çok evrim geçiren bölümü olarak mantık, planlama, duygular, öz-bilinç farkındalığından sorumludur. Meditasyon sırasında ön korteks bir anlamda çevrimdışı oluyor.

Yan lob: Beynin bu kısmı, bedenimizi çevreleyen dünyayla ilgili duyusal bilgiyi bizi zaman ve mekanda yönlendirmek üzere işler. Meditasyon sırasında yan lobun aktivitesi yavaşlar.

Talamus: Duyular için gözetim görevlisi olan bu organ, bazı duyusal verileri beynin derinliklerine inerek ve izindeki diğer sinyalleri durdurarak dikkatinizi yoğunlaştırır. Meditasyon ise, gelen bilginin akışını yavaşlatır.

Retiküler oluşum: Beynin nöbetçisi olarak, bu yapı gelen uyarıları alır ve beyni yanıt vermeye hazırlanması için uyarı verir. Meditasyon uyaran sinyalini geri çevirir.

Kısacası, meditasyon yaptığımız zaman nöral bağlantıyı zayıflatırız. Bu da her zamanki gibi güçlü tepkiler vermeyeceğimiz anlamına gelir. Bu negatif anlamda bir bağlantı kopuşu değildir. Meditasyon sonunda olumsuz duyguların etkisi altına girmektense onları belli bir mesafeden izleyebiliriz. Böylece mantıklı tepkiler verme olasılığımız ve dolayısıyla yaşam kalitemiz artar.

Read More

Hem yetişkinler hem çocuklar için mindfulness, hayatı değiştiren bir pratik olarak günümüzün dikkat çeken yöntemlerinden biri halini aldı. Yetişkinler mindfulness’ın faydalarının farkında olarak kendilerini bu konuda alışkan kazanmaya ikna edebilirken, çocuklar için durum oldukça farklı. Bu nedenle çocuklara mindfulness alışkanlığı kazandırmak için onlara destek olmak ve motive etmek gerekiyor.

Mindfulness’ın çocuklara 5 önemli faydası

  • Özgüvenlerini ve motivasyonlarını arttırır.
  • Empati, duygusal kontrol ve iyimserlik gibi olumlu davranışları teşvik eder.
  • Akademik öğrenmeyi destekler ve bilişsel kontrolü geliştirir.
  • Anksiyete ve depresyon belirtilerini azaldır, zihin sağlığını güçlendirir.
  • Akran baskısını azaltır ve çelişkileri çözme becerisi kazandırır.

Peki, bir çocuk bu alışkanlığı nasıl kazanabilir? Aşağıdaki 12 adımı, çocuklarınızın mindfulness ile hayatlarını değiştirmesine destek olmak için kullanabilirsiniz.

Örnek olun

1. Adım: Kendiniz de bu alışkanlığı edinin

Eğer mindfulness sizin günlük rutininiz içinde yer alırsa çocuğunuzun bu davranışı kazanması çok daha kolay olacaktır.

2. Adım: Kısa süreli odaklarla başlayın

Yetişkinler için bile uzun süre odaklanmak zorken, çocuğunuzun uzun seanslara odaklanmasını beklemeyin. Bir – iki dakikalık farkındalık çalışmaları iyi bir başlangıç olacak.

3. Adım: Basit alıştırmalar yapın

Küçük çocuklar için mindfulness anlaması ve uygulaması zor bir pratiktir. Bu nedenle etrafta neler olduğunun farkında olmak ve hislerini fark etmek üzere basit konuşmalarla başlayın.

4. Adım: Tüm aileyi işin içine katın

Mindfulness’ın gereklerinden biri de kendi duygularını fark etmektir. Çocuğunuza bu beceriyi kazandırmak için her gün akşam yemeğinde her bir aile bireyin o gün hissettiği güzel bir duyguyu paylaşmasını alışkanlık edinebilirsiniz.

Mindful oyunlara giriş

5. Adım: Yaratıcı olun

Çocuklarınızı resim yapmaya, dikiş dikmeye, üretmeye teşvik edin. Kumaşlarla mı, boyalarla mı yoksa Legolarla mı oynamak istediğini sorun.

6. Adım: Aktif olun

Çocuğunuzdan zıplamasını ve sonrasında ellerini kalbinin üstüne koymasını isteyin. Kalbi nasıl atıyor, nefes alış ve verişi nasıl? Bu basit ve aktif oyun bedenini tanımasına yardımcı olur.

7. Adım: Dinleyin

Bir zil çalın ve çocuğunuzdan bunu dinlemesini isteyin. Sesi artık duymak istemediğinde ise ellerini havaya kaldırmasını söyleyin. Zil sesini kapatınca ortamın sesini bir dakika boyunca dinleyin. Sonunda neler duyduğunuzu ve nasıl hissettirdiğini konuşun.

çocuklar için mindfulness

Evde günlük mindfulness pratiği

8. Adım: Dokunun

Çocuğunuzun sevdiği eşyalar ve nesneler hakkında konuşun. En sevdiği oyuncak nasıl bir his veriyor? Parmak boyası ve kum çizimi gibi aktiviteleri de bu adıma dahil edebilirsiniz.

9. Adım: 30 saniyede kuru üzüm yiyin

Kuru üzümü yemeden önce çocuğunuzdan üzümün şekli, rengi, kokusu ve dokusunu incelemesini isteyin. Peki tadı nasıl? Çiğnerken nasıl bir his veriyor?

Dışarıda mindful anlar

10. Adım: Koklayın

Çocuğunuza çimlerin, çiçeklerin ya da sokakların nasıl koktuğunu sorun. Bu koku hoşuna gidiyor mu yoksa gitmiyor mu? Her bir nefeste nasıl hissettiklerini düşünmeye teşvik edecek sohbetler edin.

11. Adım: Mindful turlar düzenleyin

Yürüyüş yaparken farklı dış etkenlerle karşılaştığınız, manzaralı, farklı sesler duyabileceğiniz ya da kokular alabileceğiniz rotalar oluşturmayı deneyin.

12. Adım: Mindfulness ile çocuğunuzu sakinleştirmeyi deneyin

Yalnızca rutin aktiviteler olarak değil, işlevsel duygu kontrolü için de mindfulness yöntemini kullanın. Örneğin, öfkelendiği zaman çocuğunuzdan öfkeliyken vücudunda nasıl değişiklikler olduğunu görmesini isteyin. Kalbi ne hızda çarpıyor? Elleri nasıl hissediyor? Yüz kaslarını sıkmış mı yoksa serbest mi? Sorduğunuz sorularla zihnini bedenine döndürmesine yardımcı olun.

Read More

Çocukların da yetişkinler gibi duygularını yaşamaya ihtiyacı vardır. Ancak bazen bu duyguların ağırlığından çıkamayabilirler. Öfke bu duyguların başında gelir. Gözle görülür şekilde öfkeli oldukları zaman ebeveynlerin harekete geçip onları rahatlatması gerekir. Bazen sözlerle bazen de bir kucaklamayla. Ama en önemlisi çocuklara kendi kendilerine sakinleşmeyi öğretmektir.

Stresle, öfkeyle, hayal kırıklığıyla ya da anksiyeteyle baş etmek belli başlı beceriler gerektiriyor. Bu noktada ebeveynlerin devreye girmesi ve çocuklarının bu becerileri edinmesine yardımcı olması büyük önem taşıyor. Akademik ve atletik becerilerin önemi çok büyük olsa da, çocuğunuz duygularıyla baş etmeyi öğrenmedikçe başarıya ulaşmakta zorluk çekebilir.

Gelin iki farklı yaş grubuna göre çocuğunuza öfkeyle baş etmeyi nasıl öğretebileceğinize bir bakalım:

Okul öncesi: “Dur ve pizzayı kokla”

Yavaş ve derin nefesler vücudu rahatlatarak öfke duygusunu azaltır. Okul öncesi yaşlardaki çocuğunuza nefes egzersizi yaptırmak için bu sözleri kullanmak pek işinize yaramayabilir. bu nedenle ona durup pizzayı ya da o sırada kolayca ulaşabileceğiniz ne varsa onu koklamayı öğretebilirsiniz.

Çocuğunuzu karşınıza alın ve sanki pizza kokluyormuş gibi burnundan nefes almasını isteyin. Daha sonra pizzayı soğuktan için ağzından yavaşça nefes vermesini söyleyin. Bu nefes egzersizini birkaç kez tekrarlamak bile büyük fark yaratacaktır.

Okul çağı: “Kanalı değiştir”

Çocuğunuza 30 saniye boyunca bir beyaz bir ayıyı düşünmesini isteyin, ister bir kutup ayısı ister pelüş bir ayıcık. Sessiz kalarak çocuğunuzun hayal etmesine izin verin. Zaman dolunca durmasını ve sonraki saniye boyunca beyaz ayı dışında herhangi bir şeyi düşünmesini isteyin. Sonrasında neler düşündüğünü sorun. Genellikle çocuklar, beyaz ayıyı akıllarından çıkarmakta zorlandığını söylerler. Eğer beyaz ayıyı aklından çıkarabilmişse nasıl yaptığını konuşabilirsiniz.

Sonrasında çocuğunuzu tamamen oyalayacak bir görev verin. Örneğin, iskambil kartlarının tamamını küçükten büyüğe doğru sıraya dizmek olabilir. Görevin sonunda bu işle uğraşırken beyaz ayıyı hiç düşünüp düşünmediğini sorun.

Peki, tüm bu alıştırmalar ne işe yarıyor?

Eğer çocuğunuz öfkeli ya da gerginse, zihnini farklı bir uğraşla meşgul etmek daha iyi hissetmesini sağlayabilir. Sizden bunu neden yaptığınızı açıklamanızı isterse, şöyle anlatabilirsiniz: televizyon izlerken sıkıldığımız bir program karşımıza çıkarsa kanalı değiştiririz. Hayatta da bizi sıkan şeyler olduğunda kanalı değiştirmeyi öğrenmek için bu alıştırmaları yapmak faydalı olabilir.

Read More

21. Yüzyılda Sanat Terapisi Ne Anlama Geliyor?

Sanat aslında her zaman terapötik etki yaratmasıyla biliniyordu. Tarihte sanat; zihni dinlendirme ve rahatlatma için kullanılan bir yöntem olarak genel bir kabul görmüştü. Bu yazının başlığını özellikle 21. yüzyılda sanat terapisi olarak belirledik. Çünkü eski dönemlerden bu yana, bir terapi olarak sanat olmanın ötesinde “sanat terapisi” profesyonel bir alan olarak ortaya çıktı. Diğer taraftan baştaki anlayış da varlığını sürdürmeye devam ediyor.

Terapi olarak sanat dediğimiz zaman sanat yapmanın kendi içinde terapötik olduğu fikrini ve yaratıcı sürecin gelişimi destekleyen bir deneyim olduğunu ifade ediyoruz. Diğer taraftan sanat terapisi, terapiyle uyumlu bir hedefe sahiptir. Örnek vermek gerekirse, sanat terapisi, terapi olarak sanatın aksine engelli çocuklar, azınlık gruplar, zihinsel geriliğe sahip bireyler gibi kişiler için çözüm geliştirmek için kullanılabilir.

Sanat terapisi dediğimizde, sanatın bir sembolik iletişim biçimi olduğunu, karakteri, duyguları ve diğer insani deneyimler ifade etmenin bir yolu olduğunu kabul ediyoruz. Esasında sanatsal ifadeler sözel iletişimi zenginleştirmek için terapist ve danışan arasında bir dil olarak kullanılıyor. Peki 21. yüzyılda sanat terapisinin yeri nedir? Sanat terapisi günümüzde nasıl bir önem taşıyor?

sanat terapisi

Günümüzde sanat terapisini önemi

Sanat terapisi günümüzde her yaştan danışan için terapötik bir ilişki içinde psikososyal, fiziksel, bilişsel, zihinsel sağlığı desteklemek, sürdürmek ve geliştirmek için görsel sanatlar ve yaratıcı süreçlerden faydalanıyor. Temelde tarihsel süreçte gördüğümüz gibi sanatın sağlığı ve yaşam kalitesini zenginleştiren bir pratik oluşuna dayanıyor.

Sanat terapistlerinin, bu alanda uzmanlaşmış, sanata dayalı yaklaşımları çocuklara, yetişkinlere, gruplara ve ailelere uygulacak düzeyde kişilerin olması gerekiyor. Bu kişiler yetkinlikleri sayesinde genel sağlığı, fiziksel, duygusal ve bilişsel işlerliği, kişilerarası iletişim becerilerini, kişisel gelişimi ve yaşam kalitesini geliştirmeye yardımcı oluyor.

Bu alan özellikle son zamanlarda sanat ve beyin hakkındaki bulgularla desteklenerek daha kapsamlı bir hale geldi. Sanat temelli yaklaşımların; stresi ortadan kaldırma, travmatik anıların entegrasyonu, Alzheimer hastalığının tedavisi, acı ve bitkinlik hissini azaltma ve belli engel ve hastalıklarla bağlantılı olarak yaşam kalitesini arttırma konusunda büyük bir yardımcı olduğu araştırmalarla kanıtlandı. Bu bağlamda sanat terapisi 21. yüzyılın öne çıkan ve gelişmeye devam eden uygulamalarından biri olmaya devam ediyor.

Read More