AP sınava hazırlık sürecinde motivasyonu korumak sınav başarısını beraberinde getirecek etkenlerdendir. Güzel sonuçlar getirecek bize fayda sağlayacak konularda çabalamayı bazen istemeden bırakabiliyoruz. Öğrencilerin motivasyonlarının arada bir düşmesini doğal karşılamak gerekir. Her yaşta motivasyon düşüklüğü zaman zaman yaşadığımız bir deneyimdir. Önemli olan uzun vadede bize zarar vermesine izin vermeden motivasyonumuzu geri kazanarak motivasyon düşüklüğünün önüne geçebilmektir. AP sınavları söz konusu olduğunda ise diploma alabilmek amaçtır. Bunu başarabilmek için alınan en az 3 dersten başarılı olmak gerekir ve bunun için en az üç derse çalışma motivasyonunun belli bir oranda tutulması gerekir. Bugünkü blog yazımızda AP belgesine (diplomasına) sahip olabilmek için motivasyonumuzu nasıl aktif tutabileceğimizden bahsedeceğiz.

Sınava Hazırlanırken Motivasyonumuz Neden Düşer?

Sıklıkla sınav çalışmalarında motivasyonu korumak konusunda sıkıntılar yaşanması beklenen bir şeydir çünkü insan zihni pasif eylemler yapmaya alışık değildir . İnsanın gün içerisinde aktif olarak, hareket ederek bir şeyler yapmaya ihtiyacı vardır. Sınav hazırlıkları pasiflik içermektedir. Saatlerce oturup çalışmak gerekir. Bu nedenle insanın arada bir sınavlara karşı motivasyonun düşmesi oldukça normal ve beklenilen bir şeydir. Durumu normal karşılamak gerekir. Ancak bu durumla baş edebilmek adına kişinin sınav dönemlerinde belli oranlarda mola verecek şekilde, çalışma düzeni oluşturulması gerekir. Bu molaların hareket içermesi de önerilendir. Yani kısa yürüyüşler ya da spor molaları sınav döneminde motivasyonu koruyabilmek için ekstradan önem kazanıyor denilebilir. Her gün düzenli olarak hareket etmek ve düzenli molalar motivasyonunuzun baştan daha az sıklıkla düşmesi adına etkili olacaktır.

AP için Motivasyonu Korumak

AP sınavına çalışırken motivasyonu korumak adına mola zamanlarının düşünülerek ayarlanması gerekir. 40 dakikadan uzun süre aynı yerde sabit durarak kesintisiz bir şeylere odaklanmak zihnimize aykırı bir durumdur. AP çalışma sürecinde öğleden önce ve sonra her 40 dakikada bir 10 dakikalık mola vermeniz daha iyi odaklanmanızı sağlayacaktır. Öğlenleri de tazelenmek adına bir saatlik uzun mola vermeniz önerimizdir. Bu uygulamanın hem gün içi motivasyonunuza hem de uzun vadede motivasyon düşüklüğünüze etkisi olacaktır. Bunun haricinde haftada bir günü boş bırakarak o gün çok sevdiğiniz bir şeyi yapmanız da tekrardan motive şekilde çalışmaya ger, dönmeyi kolaylaştıracaktır. Düzenli olarak molalar verdiğiniz ve kendinize ne gereğinden fazla ne de az özgür zamanlar tanımanız doğrultusunda motivasyonunuzun korunması sağlanacaktır. Yani aslında çoğu kişinin çelişkili bulacağı bir sonuç ortaya çıkıyor. AP için motivasyonu koruyabilmek söz konusu olduğunda çalışma sürecinin başından beri düzenli molalar verilmesi uzun vadede en etkili çözümdür.

Konu hakkında detaylı bilgi almak için aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Psikoloji ile ilgili videolara ulaşmak için aba Psikoloji YouTube kanalına abone olabilirsiniz.

 

Read More

AP müfredatı yoğunluğundan dolayı öğrencileri endişelendirebiliyor. Ancak düzenli çalışma prensibi ve doğru planlamayla AP müfredatı korkusunu dengeleyebiliriz. Bir yandan öğrenciler nereden başlamaları gerektiği konusunda kaygı yaşayabiliyor. Diğer yandan öğrenciler konu yoğunluğu sebebiyle konu çalışmalarını nasıl tamamlayacakları konusunda endişe yaşayabiliyorlar. Bu gibi korkuları yenmek adına neler yapılabilir? Öğrencilerin AP konusundaki korkularına karşı psikolojik bir yaklaşımla ders programı hazırlayarak destek olunabilir. Sınava hazırlık sürecinde stres azaltıcı aktivitelere de yer verilen bir program korkulan yoğun sınav müfredatını hafifletecektir.

AP Müfredatı Çalışma Planı

AP müfredatı için düzenli bir çalışma planı oluşturulmalıdır. Yoğun konu çalışması gerektiren sınavlar için tüm müfredatın aylara göre bölünmesi sonra haftalara ardından da günlere bölünmesi gerekmektedir. Böylelikle konular konusunda sıkışma yaşanmamış olur. Mutlaka çalışma planınız için B planınız bulunmalıdır. Aylık planınızı o ay içerisinde kesin bitirmeniz hedefiniz olmalıdır. Ancak haftalık plan için böyle sıkı bir yaklaşım stresinizi arttıracaktır. Haftalık planda bazı günler yavaş olabilir bazı günler daha hızlı ilerliyor olabilirsiniz. Bir gün motivasyonunuz ya da hızınız düştüyse ilerleyen bir diğer günde normalde planladığınızdan daha fazla çalışmaya özen gösterin.

AP müfredatı konusunda programınızı hazırladıktan sonra günlük düşünmeye çalışın. Bir sonraki gelecek konuyu ya da daha çok fazla konunuz olduğunu düşünmek sizi daha fazla korkutacaktır. Böyle durumlarda kendinize konulara göre planlamayı yaptığınızı hatırlatın. Planınıza göre şu an yapmanız gereken şeyi uygularsanız yetişecek konularınız. Bu nedenle o günkü planınıza odaklanmanız çok önemli. Ayrıca planınızı yaparken son ayı boşluk bırakmanız da etkili olacaktır. O ayı planladığınız gibi yetişmeme durumlar için kalan konuları tamamlamaya ayırabilirsiniz. Planladığınız gibi çalışabilme durumunda ise o ayı sadece AP denemeleri çözmekle geçirebilirsiniz.

Yoğun AP müfredatı nedeniyle oluşan korkunuzdan arınmak adına bazı stres azaltıcı aktiviteleri her gün yapmaya özen gösterin. Bu aktiviteler spor, hareket, meditasyon gibi eylemler içerirse etkisi daha yüksek olacaktır. Hava almanın, yarım saatlik yürüyüşlerin bile stres hormonunuzun dengelenmesinde katkısı olacaktır. Hareket içeren aktivitelerin mutluluk hormonu salgıladığına dair pek çok bilimsel araştırma bulunmaktadır. Çok fazla hareketsiz kalmanız stresinizi tetikliyor bile olabilir. AP sınava hazırlık sürecinde test çözerken ya da konu çalışırken hep oturmanız gerekiyor. Arada bir ayağa kalkıp evin içinde gezinmek bile faydalıdır. Molalar vererek bu molalarda biraz ayağa kalkmaya özen gösterin. Stresinizin azalması açısından basit görünen ama etkili bu tarz uygulamaları günlük rutininize adapte ettiğinizde kendinizdeki farkı göreceksiniz.

AP müfredatı hazırlık sürecinde stres yaşıyorsanız aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Psikoloji ile ilgili videolara ulaşmak için aba Psikoloji YouTube kanalına abone olabilirsiniz.

Read More

Gelişimsel sorunlarda genetiğin rolü ve ne ölçüde etkili olduğu hala önem bir tartışma konusu olarak karşımıza çıkıyor. Günümüzde yapılan araştırmaların ve teknolojik gelişmelerin de etkisiyle davranışlarımızın pek çoğunun genetik etmenler çerçevesinde şekillendiğini biliyoruz. Ancak aynı zamanda çevresel koşulların da gelişimsel sorunlar üzerinde önemli bir role sahip olduğu düşünülüyor. Bu nokta dikkat çeken konulardan bir tanesi “epigenetik” kavramı… Biyolojide kullanılan epigenetik kavramı, DNA dizisindeki değişikliklerden kaynaklanmayan ancak ırsi olarak ortaya çıkan gen ifadesi değişikliklerini tanımlamak için kullanılıyor. Yani; genler kendilerini ifade edebilmek amacıyla belirli çevresel koşullar geliştiriyor ve tıbbi olarak buna müdahale etme olanağı bulunuyor.

Gelişimsel Sorunlarda Genetiğin Rolü: Çevresel Koşullar Etkili Olabiliyor

Çevresel koşullardan söz edildiğinde sosyal bilimlerle ilgilenenler tarafından daha çok psiko-sosyal çevreden bahsedildiği düşünülse de biyoloji bilimiyle uğraşanlar için genin etrafındaki diğer genler dahi çevre olarak değerlendiriliyor. Genin ürettiği proteinler, anne rahmindeki fiziksel koşullar, annenin kanındaki kimyasal koşullar biyologlar tarafından çevre olarak değerlendiriliyor. Stresli bir hamilelik geçiren bir kadını ele aldığımızda; çocuğunun beyninde stres hormonlarının varlığından ve bu hormonların çocuğun beyin gelişimi üzerindeki olumsuz etkisinden söz etmemiz mümkün hale geliyor. Yani çevresel faktörlerin etkisi doğumdan önce anne karnındayken başlıyor ancak; doğumdan sonra daha etkili oluyor. Çünkü; insan beyni doğumdan sonra da gelişimini uzun bir süre devam ettiriyor. Dolayısıyla genetik ve çevresel faktörler birbirine karışabiliyor ve birbirini etkileyebiliyor.

Gelişimsel sorunlarda genetiğin rolü söz konusu olduğunda, gelişimsel sorunlar ve gelişim ile ilgili süreçleri yalnızca genetik ile açıklama düşüncesi tartışmalı bir konu olarak karşımıza çıkıyor. Hatta genetikçilere kuşku ile yaklaşılması söz konusu olabiliyor. Burada dikkat çekici bir nokta; genetik bilimiyle uğraşan kişilerin de çevresel koşulların etkilerini göz ardı etmemesi hatta pek çok gelişimsel problemi çevresel koşullar çerçevesinde açıklamasıdır.

Bütünlüklü Bir Yaklaşıma İhtiyaç Duyuluyor

Genom Projesinden söz edilmeye başlanan ilk dönemlerde her şeyin açıklanabileceği ve tüm hastalıkların önlenebileceği düşünülüyordu. Fakat bunun gerçekçi bir düşünce olmadığı zaman içinde ortaya çıktı. Benzer bir şekilde genlerin üretildiği proteinlerin bir şeması çıkartıldığında hastalıkların çaresinin de bulunacağına inanılıyordu. Ancak süreç içerisinde bunun da gerçekliğinin olmadığı görüldü. Kısacası; ulaşılan her yeni bilgi aslında araştırılması ve anlaşılması gereken pek çok yeni bilgiyi de beraberinde getiriyor. Gelişimsel sorunları tam anlamıyla açıklayabilmek için karşılıklı bir etkileşim ve kopmazlığa ihtiyaç duyuluyor. Hem gelişimsel bozukluklara yaklaşım anlamında hem de gelişim süreçleri anlamında bunu anlamak gerekiyor. Kişiler arasındaki farklara saygı göstermek, genetik farkları önemsemek, gelişimsel bozukluklar ile ilgili genetik temelleri göz önünde bulundurmak bütünlüklü bir yaklaşım için en önemli noktayı oluşturuyor.

Gelişimsel sorunlarda genetiğin rolü ile ilgili daha detaylı bilgiye ulaşmak için aba Psikoloji web sitesini ziyaret edebilirsiniz. Desteğe ihtiyaç duyuyorsanız ya da sorularınız varsa bizimle iletişim kurabilirsiniz. Psikoloji ile ilgili daha fazla içeriğe ulaşmak için YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

Kendini tanıma, psikolojide karşımıza çıkan bir kavramdır. Kendini tanıma süreci, öz farkındalık ve öz-bilinç kavramlarıyla ilişkilendirilebilir. Bireyin kendini tanıması kendini gerçekleştirmesinin de ilk adımı olarak görülür. Aynı zamanda benlik kavramının da bir bileşeni olarak kabul edilebilir. Benlik, öz varlık, bir bireyi diğer bireylerden ayıran temel unsur ya da kendilik şeklinde tanımlanabilir. Benlik kavramı, bilişsel, yönetici ve duygusal benlik olmak üzere üç ana konu etrafında şekillenir. Kendini tanımanın daha çok bilişsel benlik ile ilgili olduğu düşünülmektedir. Bilişsel benlik hem fiziksel betimlemeleri hem de kişilik, değerler ve inançları kapsar.

Farkında Olma İhtiyacı Bireyleri Kendini Tanıma Arayışına Yönlendirir

Bireyler süreç içinde kendileri hakkında verilere ulaşma, farkında olma ve yorumlama ihtiyacı hissederler. Bu sebeple kendini tanıma arayışına girerler. Kendini geliştirme ihtiyacı, doğruluk ve tutarlılık, bireyi bu süreçlere yönlendiren üç temel güdü olarak kabul edilir.

Birçok kültürde öz değer kavramı bireyin kendisini yetenekli, başarılı ve diğer bireylerden farklı hissetmesiyle ilişkilendirilir. Bu nedenle bireyler kendini geliştirme ihtiyacı hisseder. Bu durum, bireylerin olumlu duygusal süreçleri yaşama ve olumsuz duygusal süreçlerin önüne geçebilme isteğiyle de açıklanabilir.

Kendini Doğrulama Teorisi

Doğruluk ve tutarlılık kavramları da kendini tanıma ile doğrudan ilişkilidir. Her iki kavram da öz değer duygusunu önemli oranda arttırmaktadır. Bu durum kendini doğrulama teorisi ile açıklanmıştır. Kendini doğrulama teorisi Texas Austin Üniversitesi’nde görev alan William Swann tarafından 1983 yılında geliştirilmiştir. Teoriye göre; bireyler kendileri hakkında bir kez fikir geliştirir ve bu fikre eşlik eden bilgileri doğrulamaya çalışırlar. Diğer bireylerin, söz konusu bireyi kendisini gördüğü şekilde görmesi daha rahat ve güvende hissetmesine neden olur. Böylelikle sosyal ilişkilerin daha sorunsuz yürütülebileceğine inanılır.

Mindfullnes (Bilinçli Farkındalık)

Bireyin deneyimlerini ve hedeflerini doğru biçimde şekillendirmesi ve nihayetinde kendini gerçekleştirebilmesi ancak kendini tanımasıyla mümkün olabilir. Akademik başarı ve kariyer başarısı da doğrudan bu kavramla ilişkilidir. Bireyin kendini tanıyabilmesi noktasında yardımcı olabilecek yollardan biri de mindfulness yani bilinçli farkındalıktır. Bilinçli farkındalık, yaşanılan anın farkına varılmasına yardımcı olan bir yöntemdir. An içinde var olmak, duygu ve düşünceleri yargılayıcı olmayan bir tavırla algılamayı temel alan bu yöntem bireyin kendini tanıması noktasında da son derece etkilidir. Kişisel gelişim anlamında da bireye katkı sunan mindfulness tepkileri kontrol etme, planlı ve tutarlı davranma, öz farkındalık ve sorumluluk alma noktalarında da bireye yardımcıdır.

Kendini tanıma ve bilinçli farkındalık kavramları hakkında daha detaylı bilgi almak için aba psikoloji web sitesini ziyaret edebilirsiniz. Sorularınız varsa ya da desteğe ihtiyaç duduyorsanız bizimle iletişime geçebilirsiniz. Psikolojiye dair daha fazla içeriğe ulaşmak için aba psikoloji ve Doç. Dr. Gamze Sart’ın YouTube kanallarına abone olabilirsiniz.

Read More

Psikiyatrist ve psikanalist John Bowlby ve gelişim psikologu Mary Ainsworth tarafından geliştirilen bağlanma teorisi, insanlar arasındaki ilişkilerle ilgili psikolojik, evrimsel ve etolojik bir teoridir. Teorinin en önemli ilkesi; küçük çocukların normal sosyal ve duygusal gelişim için en az bir birincil bakıcıyla ilişki geliştirmesi gerektiğidir.

Bağlanma teorisine göre bağlanma ile ilişkili bebek davranışı, öncelikle stresli durumlarda bir bağlanma figürüne yakınlık arayışı şeklinde ortaya çıkar. Bebekler, kendileriyle sosyal etkileşimlerde bulunan ve altı aydan iki yaşına kadar olan dönemde yanlarında olan ve gereksinimleri karşılayan yetişkinlere bağlanır. Bu dönemde çocuklar için bağlama figürü güvenli bir üs olarak kabul edilebilir. Bu süreçte ebeveyn tepkileri bağlanma kalıplarının gelişmesine yol açabilir. Bağlanma figürünün kaybı söz konusu olduğunda ayrılık anksiyetesi, depresyon gibi davranışlar ortaya çıkabilir.

Bağlanma Teorisi ve Gelişimi

Gelişim psikoloğu Mary Ainsworth, 60’lı ve 70’li yıllarda yaptığı araştırmalar neticesinde bir dizi bağlanma örüntüsü teorisi geliştirdi. Bunlar güvenli bağlanma, kaçınan bağlanma ve endişeli bağlanma olarak sıralanabilir. Daha sonra dördüncü bir örüntü olarak, düzensiz bağlanma kavramını tanımladı. 80’li yıllarda teori yetişkinleri de kapsayacak biçimde genişletildi. Her yaştaki akran ilişkileri, romantik ilişkiler, cinsel ilişkiler, bebek veya hastaların bakıma ihtiyaç duydukları dönemler incelendi.

John Bowlby ise süreç içinde erken bağlanmaların doğasına dair kapsamlı bir teori formüle etmek için evrimsel biyoloji, nesne ilişkileri teorisi, kontrol sistemleri teorisi ve etoloji ve bilişsel psikoloji alanlarını içeren bir dizi alanı araştırdı. Teorinin gündeme geldiği ilk dönemlerde, akademik psikologlar John Bowlby’yi ağır şekilde eleştirdi ve psikanalitik doktrinlerden ayrılmakla suçladı ancak; bağlanma teorisi o dönemden günümüze dek erken sosyal gelişimi anlamada ve çocukların yakın ilişkilerinin oluşumuna yönelik araştırmalarda önemli bir role sahip oldu.

Bağlanma Teorisinin Yaşamımız Üzerindeki Etkileri

Bağlanma teorisi çerçevesinde yapılan araştırmalara göre; erken yaşlarda güvenli bağlanan çocuklar, diğer yaşıtlarına oranla daha az bağımlı ve daha özgüvenli olabiliyorlar. Bunun neticesinde, keşfetmeye hevesli ve çevrelerine karşı daha ilgili olabildikleri düşünülüyor. Güçlükler karşısında sorumluluk almadan kaçınmıyor ve kendilerine inanıyorlar. İlişki kurmakta ve ilişkileri yönetmekte daha başarılı olabiliyorlar. Güvensiz bağlanma söz konusu olduğunda ise ilgisizlik ve çekingen tavırlar ortaya çıkabiliyor. 0-6 yaş döneminde güvenli bağlanan çocukların diğer yaşıtlarına göre sosyal beceriler anlamında daha başarılı oldukları, akademik hayata daha rahat uyum sağladıkları düşünülüyor.

Araştırmalara göre güvenli bağlanan çocuklar güvensiz bağlanan yaşıtlarına oranla kendilerini daha az yalnız hissediyor. Güvenli bağlanmanın odaklanma ve öğrenme süreçleriyle de ilişkili olduğu düşünülüyor. Derslerinde daha yüksek başarı elde edebilmelerinin yanı sıra, ekip çalışmasına ve işbirliğine yatkın olmaları söz konusu olabiliyor. Akademik yaşantılarında ve ilerleyen süreçte iş yaşantılarında görev ve sorumluluk almaya hazır, başarıya odaklı, özgüvenli olabiliyorlar. Bununla birlikte ruh sağlığı üzerinde olumsuz etkileri bulunan güvensiz bağlanma durumunun aksine; güvenli bağlanma olumsuz duyguları kontrol edebilme ve güçlüklere karşı dirençli olma noktasında bireyleri destekliyor.

Bağlanma Teorisi hakkında daha fazla bilgi edinmek için aba Psikoloji web sitesini ziyaret edebilirsiniz. Desteğe ihtiyaç duyuyorsanız ya da sorularınız varsa bizimle iletişime geçebilirsiniz. Psikolojiye dair daha fazla içeriğe ulaşmak için YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

 

Read More

Sınavlara hazırlanma dönemleri stres yaşanan önemli bir dönemlerdir. Bu dönemlerde stres yönetimini bilmek ve doğru uygulamak başarının anahtarı olmaktadır. Sınavın türünün ne olduğu aslında yaşananlar açısından çok da fark etmemektedir. AP sınav sürecinde 12.sınftaki öğrencilerimizin ciddi anlamda stres yaşadıklarına tanık oluyoruz. Çünkü 12.sınıftaki öğrencilerin AP sınavlarından aldıkları yüksek puanlar sayesinde, eğitim alacakları üniversitelerin şartlarını sağlamaları mümkün olacaktır.

Bu tarz önemli bir durumun söz konusu olması öğrencilerin stres seviyesini ciddi anlamda artırmaktadır. Örneğin yakın zamanda UC Berkeley’den kabul alan iki öğrencimiz oldu. Bu öğrenciler hazırlık sürecinde zaman yönetiminde sıkıntı yaşayan, süreci sürekli sorgulayan ve ciddi anlamda stres yaşayan öğrencilerden olmuştur. Ancak tüm bunlara rağmen önemli bir başarı elde etmişlerdir.

Sınavlara Hazırlanma Süreci Stresli Olabiliyor

Sınavlara hazırlanma dönemi öğrenciler için stresli geçen zorlu bir dönem olabilmektedir. Bu süreçte pek çok öğrenci psikopatolojik anlamda sıkıntı yaşayabilmektedir. Bu durumlar geçici olarak görülmektedir. Bunun sonucunda mide bulantısı, gece uyuyamama sorunları, tikler ortaya çıkmaktadır. Bu tarz kaygıya sebebiyet veren durumlar öğrenciler için üstesinden gelinmesi kolay olmayan durumlardır. Bilindiği gibi her sınav bir heyecan ve heyecan noktasıdır. Yani hangi sınava girilirse girilsin, kaç yaşında olunursa olunsun sınav heyecanı muhakkak yaşanmaktadır. Bu durum sınavların her insana baskı oluşturan bir yapıya sahip olduğunu göstermektedir.

Pandemi Dönemi Eğitimi de Etkiledi

Pandemi dönemi ile birlikte eğitim de ciddi anlamda değişikliğe uğramıştır. Bu durum eğitim sisteminin tümüyle değişmesine neden olmuştur. Bu süreçte College Board tarafından yapılan çalışmalar her ne kadar eleştirilse de bu çalışmaların takdir edilmesi gerekmektedir. Bu dönemde açık kitap, açık kaynak sunarak öğrencilere destek olmak, eğitim adına önemli bir adımdır. Ancak her ne olursa olsun sınav her zaman sınavdır. Sınav kağıdına isim soy isim yazıldıktan sonra sınavı olumlu bir sonuca götürmek önemlidir. Bir konuyu bilmek sınavdaki soruyu da bilmek anlamına gelmemektedir. Öğrencilerin bu aşamada görülen en büyük eksiklikleri soru üzerinden kendilerine yeterince simülasyon yapmamış olmalarıdır. Bu nedenle soruların üzerinden giderek çalışmak, öğrencilerin sınav kaygılarını da azaltacaktır.

Sınavlara hazırlanma konusunda bilgi ve destek almak için aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Farklı konularda bilgilendirici videolara ulaşmak için Doç. Dr. Gamze Sart’ın YouTube kanalına abone olabilirsiniz.

Read More

Pandemi dönemiyle birlikte pek çok alışkanlarımız değişmiştir. Eskiden topluluk içerisinde rahat bir şekilde yaptığımız aktiviteler artık yerini daha bireysel aktivitelere bırakmıştır. Pandemi dönemi ders çalışma yöntemlerini de etkilemiştir. Her şeyden önemlisi var olan sorunları görebilmek gerekmektedir. Mevcut sorunları görerek bunları kabul etmemiz sorunun çözümünü kolaylaştıracaktır. Durumları değerlendirerek hakikat ne ise onu görmek en doğru olandır.

Yani herhangi bir durum ne kadar vahimse, romantik davranarak bu durumun olduğundan daha iyi olduğunu düşünmek yanlış bir davranıştır. Mevcut durumu kabul etmek gerekmektedir. İnsanlar için en önemli şey fiziksel sağlıktır. Bu nedenle insanlar fiziksel sağlık seviyelerini yüksek tutmalarına dikkat etmeleri gerekmektedir. Çünkü fiziksel sağlık, insanların psikolojik durumlarını da yakından etkilemektedir.

Pandemi Dönemi Ders Çalışmak İçin Doğru Yöntemler Tercih Edilmeli

Pandemi döneminde ders çalışmak için uzaktan eğitim metotları tercih edilmektedir. Eskiden sınıf ortamında sosyalleşerek ders dinleyen öğrenciler, artık tablet ya da bilgisayarları ile yeni bilgiler öğrenmeye çalışmaktadır. Bu dönemde yüz yüze eğitimin sonuçlarından biraz farklılık gösterebilmektedir. Günümüzde internet ortamında pek çok bilgiye ulaşılması öğrencilerin kaynak ihtiyaçlarını karşılamaktadır. Bu dönemde öğrencilerin ders dışında, ev içinde kendi sağlıklarını korumaları da son derece önemlidir. Bunun için ev içerisinde dengeli beslenmeye, bol su tüketmeye ve spor yapmaya zaman ayırmak gerekmektedir. Ev içinde günde 2000-3000 adım atabilmek spor yapmak anlamında fiziksel sağlığa katkı sağlamaktadır.

Online Dersler Önemli

Bu dönemde online derslere katılmak yeni bilgi edinmek adına önemlidir. Gün içerisinde çok uzun sürelerde ve ara vermeden ders çalışmak önerilmemektedir. Evdeyken konu tekrarları ihmal edilmemeli, konuyla ilgili soru çözümleri de belirli bir program dahilinde yürütülmelidir. Bu dönemde psikolojik anlamda sağlıklı olmak için fiziksel sağlığın korunması önemlidir. Ders dışında da ev ortamında yapılabilecek aktiviteler ihmal edilmemelidir. Bulunduğumuz ortamları belirli aralıklarla havalandırmak sağlığımız açısından dikkat edilmesi gerekenler arasında bulunmaktadır. Bu dönemin de geçici bir süreç olduğu unutulmadan mevcut imkanlarla ders çalışma faaliyetlerine devam edilmelidir.

Pandemi döneminde ders çalışma yöntemleri hakkında bilgi edinmek için aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Yurt dışında eğitim almak için gerekli sınavlar hakkında bilgi edinmek amacıyla aba Yurt Dışı Eğitim YouTube kanalını takip edebilirsiniz. Farklı konularda bilgilendirici videolara ulaşmak için Doç. Dr. Gamze Sart’ın YouTube kanalına abone olabilirsiniz.

Read More

Zaman yönetimi her alanda bireyler tarafından uygulanması gereken bir husustur. Doğru zaman yönetimi ile yaşam başarısını artırmak mümkündür. Öğrenciler için başarının önemli bir kriteri sınavlar olduğu için, zaman yönetim ile sınavlarda başarılı olmak hedeflenmektedir. Zamanın doğru bir şekilde yönetilmesi ile sınavlardan yüksek puan almak mümkündür.

Zaman yönetimi aslında ajanda yönetimi ile paralel giden bir konu olmaktadır. Zaman yönetimi ile bir öğrencinin günü, gün içerisinde yer alan saatleri ve dakikalarını iyi hesaplaması sağlanmaktadır. Öğrenci bu hesaplamaları doğru bir şekilde yaparak planlamalıdır. Planlama kapsamında ders çalışma saatleri arasında yapılacak aktivitelerin neler olduğunu belirlemesi de gerekmektedir. Ders dışındaki aktivitelerin kalitesinin artırılması için nasıl bir yol alınması gerektiği de doğru ayarlanmalıdır.

Doğru Zaman Yönetimi Nasıl Yapılmalı?

Zaman yönetimi örnek olaylar incelendiğinde, her başarılı olayda zamanın tüm yönleriyle dikkate alınarak olayların o şekilde planlandıkları görülmektedir. Öğrencilerin zaman yönetimi kapsamında; yıllık, aylık, haftalık, saatlik hatta dakikalık plan hazırlamaları, sınav içerisindeki zaman yönetimlerini de etkilemektedir. Öğrencilerin sınava girdiklerinde sınav süreçlerini nasıl yönettikleri son derece önemlidir.

Yani öğrenci yalnızca sınav öncesinde değil sınav döneminde ve sınav anında da zamanını doğru bir şekilde yönetebilmelidir. İnsan beyni, yapısı gereği planlamaya uygundur. Yani takvimle ya da zaman planlamaları ile beynin etkili bir şekilde çalıştığı görülmektedir. Kariyer çalışmalarında da 21 günlük tekrar süreleri bu anlamda oldukça önemlidir. 21 gün boyunca tekrar edilen bir eylemin alışkanlık haline dönüştüğü kanıtlanmıştır. Öğrencilerimizin kariyer planlarını yaparken aylık, 3 aylık, 6 aylık, yıllık ve 6 yıllık kariyer planları yapmaktayız.

Zaman Yönetiminde 24 Saatin Önemi

Doğru zaman yönetimi söz konusu olduğunda insan yapısının 24 saatlik bir süreye uygun yapıda olduğunu söylemeliyiz. Bu süre güneşin doğmasından batmasına kadar geçen 24 saatlik dilimi anlatmaktadır. Yapılan araştırmalarda güneşi görmeyen insanların dahi 24 saatlik zaman dilimlerine göre hareket ettikleri görülmüştür. Bu süreç yapısal bir süreçtir. Bazı öğrenciler gece öğrenmeyi alışkanlık haline getirmiştir. Bazıları da sabah erken saatlerde ders çalışmayı sevmektedir. Öğrencilerin başarıları da kendi yapılarına göre değişebilmektedir. Öğrenciler hangi saatlerde daha verimli ders çalıştıklarına inanıyorlarsa o saatlerde çalışmalıdır.

Doğru zaman yönetimi konusunda bilgi ve destek almak için aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Yurt dışında eğitim almak için ihtiyaç duyulan sınavlar hakkında bilgi edinmek için aba Yurt Dışı Eğitim YouTube kanalına abone olabilirsiniz. Farklı konularda bilgilendirici videolara ulaşmak için Doç. Dr. Gamze Sart’ın YouTube kanalını takip edebilirsiniz.

Read More

Çoklu zeka kuramı 1983 yılında ortaya atılan bir modeldir. Kuramla ilgili çalışmalar Howard Gardner tarafından yapılmıştır. Howard Gardner’a göre zeka tek ve dominant olan bir yetenek olarak kabul edilmemelidir. Zeka, farklı ve özel boyutlardan meydana gelen bir yapıya sahiptir. Bilişsel yeteneklerin geniş bir yelpazeye sahip olduğu belirtilmektedir. Bilişsel yetenekler arasında sanıldığı gibi güçlü bir ilişki bulunmamaktadır.

Bilişsel yetenekler arasında zayıf bir korelasyonun olması, bir yeteneğe sahip olan kişinin diğer kabiliyete de sahip olmayabileceğini göstermektedir. Çarpım tablosunu çok iyi yapan bir çocuk başka bir işte başarılı olmayabilir. Bu durum o çocuğun başarısız olduğu ya da zekasının yetersiz olduğu anlamına gelmez. Bu kuram Gardner tarafından ortaya atıldığından beri çok ciddi eleştirilere maruz kalmıştır.

Çoklu Zeka Kuramı Neden Eleştirilmiştir?

Çoklu zeka kuramı bilişsel yetenekler arasında ilişki olmadığını belirttiğinden dolayı eleştirilen bir kuram olmuştur. ÇOKLU Zeka KURAMI Öğretim İlke ve Yöntemleri mevcut zeka testlerinden elde edilen sonuçlarla farklı bir seyir izlemektedir. Elde edilen psikometrikler de Gardner’ın öne sürdüğü kuramdan farklı sonuçlar vermektedir. Mevcut zeka testleri ile elde edilen sonuçlara göre bilişsel yetenekler arasında yüksek bir ilişki bulunmaktadır. Ancak pek çok eğitimciye göre kuramın uygulamalı değerinin yüksek olduğundan bahsedilmektedir. Gardner’a göre her insanın kendi zekasını farklı bir biçimde kullanma yeteneği bulunmaktadır.

Kuramda Görsel Zeka İle İlgili Açıklamalar Önemli

Kuramda anlatılan hususlar doğru bir noktayı açıklamaktadır. Kuramda görsel zeka ile ilgili verilen bilgiler son derece önemlidir. Yetenek ve İlgi, kuram kapsamında karıştırılan hususlardandır. Örneğin bir insanın dil beceresi olmayabilir ancak insanın bu konuya ilgisi olabilir. İlgisi olan insanın dil becerilerine yönelme durumu görülebilir. Bir bireyin herhangi bir konuda hem ilgisi hem de yeteneği bulunuyorsa bu ideal bir durum olmaktadır. Bu durumdaki birey, ilgi ve yeteneğinin olduğu alanda müthiş işler çıkarabilmektedir. Bir insanda;

  • Genetik miras olan kabiliyet,
  • Eğitim ile elde edilen ihtisaslaşma,
  • Zaman yönetimi ve iletişim sonucunda oluşan beceriler,
  • İlgi alanları bulunabilir.

Bu dört farklı unsurun hepsine birden sahip olan insanlar mevcut alanda çok önemli konumlara ulaşabilmektedir. Leonardo da Vinci olmak için alandaki bu dört farklı özelliğe birden sahip olmak gerekmektedir.

Çoklu Zeka Kuramı uygulama örnekleri hakkında daha detaylı bilgi almak için aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Psikoloji ile ilgili bilgilendirici içeriklere ulaşmak için aba Psikoloji blog sayfasına göz atabilirsiniz. Farklı konularda eğitici videolara ulaşmak için Doç. Dr. Gamze Sart’ın YouTube kanalına abone olabilirsiniz.

Read More

2 yaş krizi çocuklar için oldukça önemli sayılan bir dönemdir. Çocuklar bu dönemde bebeklikten çıkarak kendilerini ailesine birey olarak kabul ettirmektedirler. Bu dönemin aileler için yorucu bir dönem olduğunu söylemek doğrudur. Ayrıca bu durum çocuklar için de yorucu bir dönemin habercisidir. Bu dönemi, çocuklar için bireyselleşmenin başlangıcı olarak belirtmek mümkündür. Çocuklar bu dönemde ergenlik dönemi gibi farklı davranışlar sergilemektedir.

Bu dönemde çocukların; öfke, sinir, inat, hiçbir şeyi kabul etmeme gibi davranışlarda bulunduklarına tanık olmaktayız. 2 yaş sendromu yaşayan anneler bu süreci dikkatli bir şekilde yürütmelidir. Çocuklar bu dönemde kendilerini çevreye kanıtlama çabası içerisine girmektedir. Bunun için anne ve babanın kontrolünden çıktıkları görülmektedir.

2 Yaş Krizi Sürecinde Nasıl Davranılmalı?

Bu sendrom süresince çocuklarda ciddi anlamda saldırgan tavırlar görülmektedir. Anne ve baba bu dönemde çocuklarının şımardıklarını düşünerek sinirlenebilmektedir. Çocuk da kendi davranışlarına karşılık bir öfke gördüğünde daha da saldırgan davranabilmektedir. Bu süreç çocuğun karakteri ya da kalıcı olarak sergilediği bir davranış değildir. Aileler tarafından bu sürecin geçici bir süreç olduğu bilinmelidir. Ailelerin bu dönemde çocuklara doğru davranışlarla yaklaşmaları gerekmektedir. Çocukların bu dönemdeki bazı hareketleri tolere edilebilirken bazı davranış kalıpları için de kesin sınırlar çizilmelidir. 2 yaş sendromu ne yapılmalı sorusuna bu sürecin geçici bir süreç olduğu ve ailelerin paniğe kapılmamaları gerektiği cevabı verilebilir.

Artı İki Yaş Krizi Ne Anlama Gelir?

Artı iki yaş krizi insanların hayatlarında her 7 yıllık gelişim dönemlerine sahip oldukları, bu gelişim döneminin üzerine iki yaş eklendiğinde insanların bu yaşlarda kriz yaşadıklarını anlatmaktadır. Çocukların 0-7 yaş arasında fiziksel anlamda gelişim gösterdikleri görülmektedir. Yeni doğan bir çocuğun iki yıl sonra 2 yaş krizi yaşadığı görülmektedir. Bu sürece 7 yıl eklendiğinde de farklı bir kriz dönemi olan 9 yaş dönemi yaşanmaktadır. Her yedi yıl artı iki yıl kriz dönemleri olarak insan hayatına ve gelişimine etki etmektedir.

2 yaş sendromu ve artı iki yaş krizi hakkında detaylı bilgi ve destek almak için aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Farklı konularda bilgilendirici videolara erişmek için Doç. Dr. Gamze Sart’ın YouTube kanalına abone olabilirsiniz. Psikoloji ile ilgili içeriklere ulaşmak için aba Psikoloji blog sayfasını takip edebilirsiniz.

Read More