Eğitim-öğretim döneminin yaklaşması ile birlikte pek çok veli çocuğu için ideal ilkokulu aramaya başladı. Ülkemizde hem devlet okulları hem de özel okullar velilere pek çok farklı imkân sunarken bu kadar çeşitli bir ortamda çocuğunuz için en doğru ilkokulu nasıl seçebileceğinizi 10 maddede inceleyelim. 

1 – Eğitim Anlayışı

Dünya’da çok farklı eğitim anlayışları ve sistemleri mevcut. Fakat her ekol velilere ve çocuklara farklı tarzlarda ve anlayışlarda eğitim sunmakta. Bu yüzden çocuğunuz için seçeceğiniz okulda bu ekollerden hangisine göre eğitim verildiğini araştırmanızda fayda var. Seçeceğiniz okulun köklü bir eğitim sisteminden gelip gelmediğini ve eğitime ne kadar yatırım yaptığını araştırmanız çocuğunuzu emin ellere teslim etmenizi sağlayacaktır. 

2- Dil Eğitimi

Psikologlar ve çocuk gelişim uzmanları ikinci ve üçüncü dil eğitiminin çok küçük yaşlardan itibaren çocuklara verilmesini öneriyorlar. Hatta geçtiğimiz aylarda BBC Türkçe’de yayımlanan bir habere göre, Amerikalı uzmanlar bir yabancı dili kusursuz konuşabilmek için yaş sınırının 10 olduğunu düşünüyorlar. Bu yüzden çocuklarınızı çift dille eğitim veren okullara göndermenizin onların dil gelişimine çok büyük yararı olacaktır. 

3- Teknolojik İmkânlar

Endüstri 4.0’ın, nesnelerin internetinin konuşulduğu bir çağda tabii ki çocuklarınızı eğitim ile teknolojinin birlikte yürütüldüğü, akıllı sınıfların olduğu bir okula göndermeniz, onları geleceğin dünyasına ve mesleklerine hazırlayacaktır. Ayrıca günümüzde pek çok okul kodlama eğitimini çok küçük yaşlardan itibaren vermekte. Çocuğunuzu böyle bir okula göndererek ona geleceğin dilini öğrenmesinde yardımcı olabilirsiniz. 

4- Öğretmen Kadrosu

Çocuğunuz için seçeceğiniz okulda alanında uzman, tecrübeli ve daha önce farklı yerlerde deneyimleri olmuş ve başarılı öğrenciler yetiştirmiş öğretmenlerin olmasına dikkat ediniz. 

5- Başarı

Seçeceğiniz okulun hatırı sayılır bir başarısının olup olmadığını ve mezunlarının hangi işlerle meşgul olduklarını muhakkak araştırınız. 

6- Geleneksel Değil, Modern

Seçeceğiniz okulun geleneksel eğitim sistemi yerine çağdaş ve öğrenci merkezli bir eğitim sistemi olmasına dikkat ediniz. Örneğin, bilgileri teoriyle değil daha çok deneyle ve pratikle öğreten, öğrenciye eleştirel düşünceyi aşılayan ve öğrencilere grup çalışmaları ile kendilerini daha iyi ifade etmesini sağlayan okulları listenizin en başına yazınız. 

7- Psikolojik Destek

Çocuklarınızın zihinsel ve davranışsal gelişimlerinin takip edilmesi ve arkadaşlarıyla yaşayabilecekleri sorunların kolayca çözülebilmesi için seçeceğiniz okulda güçlü bir psikolojik danışmanlık ve rehberlik servisi olmasına dikkat ediniz. 

8- Sağlık İmkânları

Çocuklar çok hareketli oldukları için okulda sık sık küçük kazalar yaşayabilirler veya hasta olabilir. Bu gibi durumlara anında müdahale için seçeceğiniz okulda sağlık servisi olup olmadığını muhakkak araştırınız. 

9- Kampüs ortamı

Seçeceğiniz okulda çocuğunuzun yararlanabileceği spor salonu, yüzme havuzu, kütüphane, müzik odası, laboratuvarlar, oyun odaları olmasına ve öğrencilerin doğayla buluşabileceği küçük de olsa bir yeşil alan olmasına dikkat ediniz.

10- Heterojen Sınıflar

Çocuğunuzun yaşadığı toplumu daha yakından tanıması için farklı sosyal çevrelerden gelen ailelerin gittiği okulları tercih edebilirsiniz. Ayrıca seçeceğiniz okulda yabancı öğretmenlerin veya öğrencilerin olması da çocuğunuzun farklı kültürleri ve ülkeleri tanımasına yardımcı olacaktır.

Kaynakça

http://ftp.iza.org/dp8371.pdf 

https://www.egitimpedia.com/bir-egitim-ortami-nasil-olmali/ 

https://www.sabah.com.tr/galeri/egitim/10-maddede-dogru-okul-secimi

https://alternatifanne.com/ilkokul-secerken-nelere-dikkat-ettim/ 

https://okul.com.tr/ilkokul/makaleleri/ozel-ilkokul-tercih-ederken-44 

https://www.teachthought.com/learning-models/the-characteristics-of-a-good-school-great-school/ 

https://www.thoughtco.com/characteristics-of-a-quality-school-8341 

https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-43963764 

Read More

Disleksi, zihinsel süreçlere bağlı olarak ortaya çıkan gelişimsel okuma bozukluğudur. Genellikle okul hayatının ilk yıllarında fark edilir, oldukça yaygın görülür. Doğum sırasında plesenta anormalileri, geçirilen ateşli bir hastalık ya da gebelik döneminde yetersiz ve dengesiz beslenme disleksiye sebep olabilmektedir. Ayrıca kalıtımsal olarak da disleksi ortaya çıkabilmektedir.  Disleksi bir zekâ geriliği değildir. Özel eğitim ve kaynaştırma yöntemiyle disleksi tanısı konulan çocuklar sınıf ortamına adapte edilebilir. Disleksi problemine aritmetik bozukluğu (discalculi), yazılı anlatım bozukluğu (discrafi), dikkat bozukluğu, hiperaktivite de eşlik edebilmektedir.

Disleksi ile İlgili İlk Görüşler

Disleksi ile ilgili ilk bulgular 1896 yılında Pringle Morgan adında bir İngiliz doktor tarafından keşfedilip British Medical Journey’de yayınlandı. Pringle Morgan makalesinde 14 yaşında Percy adında bir erkek çocuğundan bahsediyordu. Percy’nin sosyalleşme, akıl yürütme becerileri ve fiziksel gelişim konusunda yaşıtlarıyla eşdeğer olduğu görülüyordu ancak Percy okumada güçlük çekiyordu. Harflerin yerlerinin karıştırılması, benzer harflerin yanlış okunması ve tersten algılanmasıyla ilgili olarak başlarda disleksinin görme sistemine bağlı bir rahatsızlık olabileceği düşünüldü ve bu yönde tedaviler uygulandı. (1) Ancak daha sonra dil sistemiyle ilgili bir okuma bozukluğu olabileceği fikri öne atıldı. Son dönemlerde ise en çok kabul gören yaygın tanım ise merkezi sinir sisteminin işleyişiyle ilgili bir bozukluk olduğudur.

Disleksi Tanısı Konan Bir Çocuğun Davranışları

Disleksi problemine sahip bir çocuğun özellikleri şöyle sıralanabilir:

  • Eş anlamlı veya benzer anlamdaki kelimeleri birbiri yerine kullanma. (teyze-hala / halı-kilim vb.)
  • Harflerin öncelik ve sonralık sırasını karıştırma (kot-tok)
  • Zaman ve yön kavramlarını ayırt edememe (sağ-sol / dün-yarın)
  • Noktalama işaretlerini kullanımda zorlanma
  • Bir iş yaparken kullanılacak el konusunda belirgin bir seçim yapamama
  • Harfleri yazarken ters yazma (b/d) ve benzer sesleri ayırt etmede zorlanma, birbiri yerine kullanma (b/m)
  • Şekil ve sembolleri karıştırma (+/x)
  • Uzaklık ve derinlik kavramlarını algılamada zorlanma
  • Görsel ve işitsel hafızanın zayıflığı
  • Dikkat bozukluğu
  • Soyut kavramları algılamada problem yaşama

Disleksi Tanısı Konan Bir Çocuğa Nasıl Davranılmalı?

Disleksi tanısı konan bir çocuk uzmanlar tarafından özel eğitimle desteklenmeli, yaşıtlarına ve sınıf ortamına adapte edilmelidir. Disleksi sorunu yaşayan bir çocuk kendini yaşıtlarından geride görüp, anormal, yanlış ve eksik olduğunu düşüneceği için bu aşamada çocuğun özgüvenini sağlamlaştırmak adına yapamadıkları değil, yapabildikleri ve yetenekleri üzerinden hareket edilmeli, kıyaslama yapılmamalıdır. Bunun yanında, sosyal faaliyetlere yönlendirilmeli ve yapıldıkları takdir edilmelidir. Her koşulda disleksinin bir zekâ geriliği olmadığı unutulmamalı ve çözüm odaklı ilerlenmelidir.

Kaynakça

(1): https://www.bmj.com/content/313/7065/1096

https://www.zicev.org.tr/disleksimakale

http://akademidisleksi.com/uzman/disleksi-nedir/

http://www.wiki-zero.co/index.php?q=aHR0cHM6Ly90ci53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvRGlzbGVrc2k

 

Read More

Öğrenme güçlüğü nörolojik temelli bir bozukluk olup çeşitli anlama ve kavrama gibi süreçlerde sorun yaşanmaktır. Genellikle çocuklarda ve gençlerde görüldüğü için erken yaşta belirtilerini görmek ve müdahale etmek mümkündür.

Erken Yaş Belirtileri

Bu belirtiler genelde 0-6 yaşlar arasında görülen ve bozukluğun tespit edilebilmesini kolaylaştıran belirtilerdir.

  • Konuşmaya başlamakta büyük oranda gecikme,
  • Kelimeleri telaffuzda, algılamada ve öğrenmede yavaşlık,
  • Motor becerilerde gerilik; bunlar taşırmadan boya yapamamak, ayakkabı bağcıklarını bağlayamamak, çatal kaşık tutamamak şeklinde görülebilir.
  • Renkleri, yönleri, benzerlikleri algılayamamak.

İlköğretim Dönemi Belirtileri

Bu belirtiler öğretim yıllarının başlangıcında kendini göstermeye başlar ve çocuğun okul hayatında, diğer çocuklarla olan iletişiminde, sosyal aktivitelerinde sorunlar yaşamasına neden olur. 

  • Derslerinde yaşına göre beklenenden daha geride kalma,
  • Okurken ve bazı harfleri telaffuz ederken güçlük çekme,
  • Yazım yanlışları yapma, çoğu zaman tersten yazma,
  • Alfabe ve çarpım tablosunu ezberlemede sorun yaşama,
  • Tarih ve zamanı algılamada zorluk çekme,
  • Yeni beceriler edinmede zorlanma,
  • Yüksek sesle okumaktan kaçınma,
  • Rutinlere uyum sağlamakta zorlanma,
  • Daha önce öğrenilenleri hatırlamada ve bunlardan sonuç çıkarmada güçlük çekme,
  • Yaşıtlarla geçinememe, onlara kaba ve ölçüsüz davranma.

Öğrenme Güçlüğü Belirti Tarama Testi

Öğrenme güçlüğü belirtileri çoğu zaman açık ve kolayca tespit edilebilir olsa da ebeveynlerin kolayca ulaşabilecekleri öğrenme güçlüğü tarama testleri de mevcuttur.

Bu testlerde çocuğun akademik başarısı, okuma, işitme, yazma ve görsel algı becerisi, aritmetik yetenekleri, yönelimleri, çalışma alışkanlıkları, motivasyon durumu vb. başlıklar altında sıralanmış sorularla ilk teşhis yapılabilir. Ancak bu testlerden kesin yargılar çıkarmamak, belirtileri gösteren çocukları uzman bir doktora, klinik değerlendirmeye yönlendirmek daha doğru olacaktır. 

Bu belirtileri gösteren, kesin teşhis konmuş çocuklara destek olmak çok önemlidir. Tarih, öğrenme güçlüğü yaşayan ve buna rağmen büyük isimlere dönüşmüş insanlarla doludur. 

Kaynakça:

Read More

Disleksi dil bazlı bir öğrenme bozukluğudur. Genelde çocuklarda görülen bu rahatsızlığa sahip çocuklar akıcı ve doğru konuşurken problem yaşar. Ayrıca okuduğunu anlama ile yazma sorunları olabilir. Çocuklarda keşfedilen disleksi erken aşamalarda tespit edildiğinde doğru yönlendirme ile çocukları başarı kılabilir. (1)

Disleksiyi çocuk okula başlamadan tespit etmek oldukça güç olabilir, fakat bazı göstergeler hastalığın varlığı hakkında ipucu verebilir. Çocuk okula başlama çağına gelince öğretmeni bu rahatsızlığı fark eden ilk kişi olabilir. Hastalığın yaygın tespiti ise çocuklar okumayı öğrenirken gerçekleşir.

Disleksinin temel sebepleri belli olmasa da bazı genlerin beyindeki okuma ve dil süreçlerini etkilediği bilinmektedir. Bunun yanı sıra çevresel etkiler de bir etken olabilir. Ailedeki erken doğum ve hastalık geçmişi risk faktörlerini artırır.

Disleksi Belirtileri

Okul Öncesi

Bir çocuğun disleksi taşıyıp taşımadığını gösteren bazı belirtiler mevcuttur. Bunlar; geç konuşma, yeni kelimeleri öğrenme yavaşlığı, kelimeleri doğru telaffuz etme güçlüğü, isimleri, rakamları, renkleri hatırlamada yaşanan güçlük, ninnileri hatırlama güçlüğü.

Çocuk bu gibi belirtilere sahipse profesyonel yardım almak gerekir.

Okul Çağı

Çocuk okul çağına ulaştığı zaman disleksi belirtileri daha belirgindir. Yaşına göre düşük okuma becerisi, duyduğunu yorumlama problemleri, sorulara verilebilecek doğru kelimeleri bulma güçlüğü, birbirine yakın kelimeleri ayırma güçlüğü, alışılmadık kelimeleri telaffuz etme güçlüğü, yazma ve okuma aktivitelerini geç tamamlama, okuma içeren aktivitelerden kaçınma bu belirtiler arasında gösteriliyor. 

Gençler ve Yetişkinler

 Disleksi çocuklarda olduğu kadar gençler ve yetişkinlerde de görülebilir. Bazı ortak belirtiler şunlardır: Okumada ve özellikle sesli okumada güçlük, yavaş yazma, telaffuzda güçlük, hafıza güçlüğü, matematik problemlerini çözme güçlüğü, yabancı dil öğrenme güçlüğü, “Çantada keklik” gibi ifade ve deyimleri anlama güçlüğü, hikâye özetleme güçlüğü. 

Çocuklar genelde anaokulu veya kreş seviyesinde okumayı öğrense de disleksili çocuklar görsel grafikleri yorumlamada zorluk yaşayabilirler. Çocukların okuma seviyeleri düşükse doktorla konuşmakta fayda vardır. Eğer disleksi erken teşhis edilmezse veya tedaviye başlanılmazsa, okuma zorlukları yetişkinliğe kadar devam eder.

Ebeveynler ya da öğretmenler bir çocuğun disleksisi olduğunu düşünüyorsa çocuktan profesyonel bir değerlendirme testi çözmesi istenebilir. Bu test sayesinde çocuğun sorun yaşadığı durumlar çözülmezse, birkaç farklı rahatsızlığa sebep olabilir. (2)

Problemler:

  • Öğrenme zorluğu: Gerekli desteği görmeyince disleksili çocuklar akranlarına kıyasla hayatın her bölümünde öğrenme zorluğu yaşarlar.
  • Sosyal problemler: Erken tespit edilemezse disleksiye sahip kişilerde düşük özgüven, davranış problemleri, anksiyete ve çevresinden izole olma eğilimi gözlemlenebilir.
  • ADHD: Disleksisi olan kişilerin ileride dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (ADHD)’e yakalanma olasılığı olmayanlara göre daha fazladır. (3)

Disleksi olan kişilerin erken teşhisi doğru bir yönlendirme ile hayat kalitesi artar. Disleksi korkulacak bir rahatsız değildir ve disleksi olan kişiler destek ile hayatlarını rahatlıkta sürdürebilir.

Kaynakça: 

1-) https://dyslexiaida.org/dyslexia-basics/

2-) https://www.medicalnewstoday.com/articles/186787.php

3-) https://www.nhs.uk/conditions/dyslexia/symptoms/

 

Read More

Üniversite tercihlerini yapmadan önce her aday kendi yeteneklerinin ve kişiliğinin farkında olursa bölüm ve meslek tercihinde daha rahat kararlar verebilir. Fakat eğitim sisteminden ve okulların müfredat içeriğinden dolayı pek çok öğrenci ve üniversite adayı kendi isteklerinin ve yeteneklerinin farkında olmadan tercih döneminde bilinçsiz tercih yapabiliyor ya da herkes tarafından seçilen popüler bölümlere yönelebiliyor. Peki, kendi yeteneklerinizi ve ilgilerinizi nasıl öğrenebilirsiniz? Bunlar kişilik testleriyle ablaşılabileceği gibi aynı zamandakişinin kendi davranışlarını ve karakterini tanımasıyla da öğrenilebilir.

Öncelikle kendinizi analiz edin 

Bir bölüm ve meslek tercihi yapmadan önce üniversite adaylarının kendilerine sorması gereken pek çok soru var. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:

Öncelikle ofis insanı olup olmadığınıza karar verin. Sahada mı yoksa ofis içinde masa başında mı çalışmak istiyorsunuz? Bu soru meslek tercihinizde size çok büyük kolaylık sağlayacaktır. 

İkinci olarak ise insanlarla çalışmaktan zevk alıyor musunuz, bu soru önemli. Pek çok meslek insanlarla birlikte çalışmayı gerektiriyor fakat eğer insanlarla iyi bir iletişim kuramıyorsanız sürekli insanlarla birlikte çalışacağınız mesleklerden uzak durmalısınız.

Üçüncü olarak ise bir takımla çalışmaktan mı yoksa bireysel çalışmaktan mı hoşlanıyorsunuz? Günümüzde pek çok şirket ve işveren grup hâlinde çalışabilen insanlara ihtiyaç duyuyor fakat bireysel olarak yapılabilecek işler de hâlâ mevcut. Bu yüzden meslek ve bölüm seçimi yapmadan bireysel mi yoksa bir takımla birlikte mi çalışmayı mı tercih ettiğinizi belirlemeniz doğru bir tercih yapmanıza yardımcı olacaktır.  

Dördüncü olarak ise ideallerinizi bölüm tercih ederken göz önünde bulundurmanız doğru bir tercih yapmanızı kolaylaştıracaktır. “Gelecekte kendinizi nasıl hayal ediyorsunuz, ne yapmaktan hoşlanıyorsunuz?” gibi sorular kişinin meslek seçiminde yol gösterici nitelikte olabilir. Tabii ki, bu ideallerde biraz gerçekçi olmakta da yarar var. Örneğin sayısal derslerde başarılı değilseniz yazılım alanına yönelmeniz daha sonra size büyük bir hüsran yaşatabilir. 

Kişilik testleri 

Kişilik testleri de kişiliğinizi belirlemede başvurabileceğiniz metotlardan biri. Bu testler belirli sorulardan oluşarak bireylerin kişilik özelliklerini belirlemede kullanılır. Bu testler sayesinde güçlü ve zayıf yönlerinizi ve hangi mesleklere uygun bir kişiliğe sahip olduğunuzu da öğrenebilirsiniz. Pek çok internet sitesinde kişilik testleri mevcut. Aba Psikoloji bünyesinde katılabileceğiniz Kişilik Testi bunlardan bir tanesi. 2-2,5 saat süren bu testlerin sonuçlarını 2-3 hafta içerisinde öğrenebilir ve kişiliğinizi, karakterinizi ve ilgi alanlarınızı belirlemede bu testlerden yararlanabilirsiniz.

Read More

Lise, bir insanın geleceğini şekillendiren en önemli dönemlerden biridir. Uygun bir lise tercihi, öğrencinin eğitim sonrası hayatına bir adım önde başlamasını sağlarken, yanlış bir tercih ile öğrencinin potansiyeli boşa harcanabilir. Bu yüzden, lise seçmeden önce bütün seçenekler değerlendirilmeli ve öğrencinin istek ve yeteneklerine uygun bir tercih yapılmalıdır.

Liselerin Özellikleri

Lise tercihindeki en önemli koşul elbette tercih edilebilecek liselerin özellikleridir. 2018 yılında tercih sisteminde yapılan değişikliklerle beraber, öğrencinin evi ile lise arasındaki uzaklık oldukça önemli hâle gelmiştir. Öğrenciler hem sınavla hem de yerel yerleştirmeyle liselere yerleşebilmektedir. Ancak sınavla yerleşilen liselerin de eve ve şehrin geri kalanına olan uzaklığı, tercih sistemini etkilemese de öğrencinin hayatını etkileyeceği için oldukça önemlidir. Seçilen lisenin ev ve potansiyel dershanelere uygun uzaklıkta olması veya ulaşım ağı bulunması, öğrencinin lisenin son yıllarında daha rahat etmesini sağlayacaktır.

Elbette lise tercihi yapmak sadece mesafe ile bitmiyor. Bazen, iyi bir lise için öğrenciler evden oldukça uzağa gitmeyi göze alabilir. Sınavla alan liseler arasında fen liseleri, sosyal bilimler liseleri, üst düzey anadolu liseleri ve yatılı liseler oldukça revaçta. Öğrencinin böyle liselere puanının yetmesi durumunda eğitim kalitesi, eve olan mesafeden daha önemli bir etken hâline gelebilir. Bu tür liseler arasında seçim yaparken en önemli özellikler okul türü, yabancı dil eğitimi, üniversiteye yerleştirme başarısı ve fiziki imkânlar olur.

Lisede hangi yabancı dilin ağırlıkta olduğu ve ikinci yabancı dil için seçeneklerin neler olduğunu önceden araştırmak gerekir. Çoğu zaman ağırlıklı yabancı dil İngilizce, ikinci yabancı dil de Almanca olarak belirlenir ancak bazı okullarda ağırlıklı yabancı dil Almanca veya Fransızca olabilir. İkinci yabancı dil de okulun imkânları doğrultusunda değişebilir. Üniversiteye yerleştirme başarısı, okulun öğrencileri ve öğretmenleriyle ilgili bilgi sağlar. Üniversiteye yerleştirme oranı yüksek olan bir okulun öğrencilerinin üniversite sınavında da başarılı olduğu sonucuna varılabilir.

Özel liseler için de benzer koşullar geçerlidir. Sınavla alan özel liseler arasında Robert Kolej, Saint Joseph, Üsküdar Amerikan Koleji gibi okullar, puanları oldukça yüksek olmakla beraber yabancı dil ve üniversiteye yerleştirme açısından başarılı ve kapsamlıdırlar. Ayrıca bu okullardan mezun olan çoğu öğrenci, IB veya Fransız Bakaloryası sahibi olup yurt dışında üniversite okuyabilmektedir. Bu okullarla ilgili tercih yaparken, her okulun kendine özgü bir tarihi, kültürü ve müfredatı olduğu unutulmamalıdır. Her özel okulun öğretmenleri ve eğitimde öncelik verdikleri ilkeler birbirinden farklı olacaktır. Seçim yaparken bunların araştırılması ve öğrenci için en uygun koşulların seçilmesi oldukça önemlidir.

Öğrencinin Tercihi

Liseyi okuyacak olan asıl kişi öğrencinin kendisi olduğu için, öğrencinin bireysel özellikleri lise seçiminde büyük önem taşır. Fen grubu derslerini sevmeyen bir öğrenciyi fen lisesine gitmeye zorlamak yanlış bir yaklaşımdır. Öğrenciye, kendi istek ve hedefleri doğrultusunda seçim yapma hakkı tanınmalıdır. Öğrencinin ilgileri ve yetenekleri ile puanı doğrultusunda seçebileceği en iyi okulların kesiştiği yerde, kendi isteğinin de örtüştüğü bir okulu tercih etmek, hem öğrenci hem de veli için en iyisi olacaktır.

Read More

Otizm spektrum bozukluğunun kesin ve kalıcı bir tedavisi yoktur ancak erken tanı, bir ömür boyu sürecek ve tedaviyi destekleyecek eğitim süreci için büyük önem taşımaktadır. Üç yaşından önce teşhis konulan çocuklarda, özel eğitime bir an önce başlama imkânı vardır. Bu özel eğitimler haftada 20 ila 35-40 saatlik sürede olabilir. 

Otizm tedavisinde en etkili yöntemler özel eğitimler, davranış tedavileri, alternatif ve destekleyici tedaviler ve de gerekli görülürse ilaç tedavisidir.

Özel Eğitimler

Otizmli çocukların kendilerine özgü ihtiyaçları ve bu sebeple özel öğrenme gereksinimleri vardır. Özel eğitimler de, bu özel ihtiyacı karşılamaya yönelik en uygun çözümü sunar. Bu eğitimlerin etkisi çocuğun yaşına göre de değişkenlik gösterir. 

Erken çocukluk döneminde verilen eğitimler genelde bir eğitmen ile anne babasının ortak çalışması ile sağlanır. Dersler ilgili kurumlarda ya da gerekli görülürse evde devam ettirilir. Okul öncesi dönemde verilecek eğitimler genelde özel eğitim ana sınıflarında yapılır. İlkokul döneminde ise özel eğitim ihtiyacı olan çocuklar için bir istisna söz konusudur. 66 aylık zorunlu okula başlama yaşı, bu çocuklar için 78 aydır. 

Çocukluk döneminde gerekli eğitimleri alan çocuklar, genellikle lise döneminden sonra kaynaştırma programlarına dâhil edilirler. Bu programlar ile çocukları kendi yaşıtları ile aynı ortamda bulunması, iletişim yeteneklerini, sosyal becerilerini geliştirmeleri hedeflenmektedir.

Davranış Tedavileri

Davranış tedavileri alanında en yaygın yaklaşım uygulamalı davranış analizi, birçok araştırma ile desteklenen bilimsel kaynaklı bir yaklaşımdır. Bu uygulamaların en bilinenlerinden biri, otizm spektrum bozukluğu yaşayan birçok çocukta başarılı sonuçlar veren erken yoğun davranışsal uygulamadır. Bunun yanında oyun temelli, gömülü ve temel tepki öğrenimi kapsayan doğal öğretim yöntemi de vardır. 

Bu programların temel amacı, erken çocukluk döneminden başlayarak çocuklar için yaratılan pozitif öğrenme alanında, eğlenerek, keyif alarak öğrenim görmelerini sağlamaktır.  

Alternatif ve Destekleyici Tedaviler

Otizm tedavisinde bilimsel açıdan etkileri kanıtlanmamış olsa da alternatif yöntemler de kullanılmaktadır. Bunlar arasında, vücutta bulunmaması durumunda alınan tepkilere göre oluşturulmuş tedaviler vardır. 

Bazı araştırmalar bebeklik döneminde sıkça tüketilen buğday, arpa ve yulaftaki glüten ile sütteki kazein proteinlerinin otizme sebep olduğu iddiasını ortaya atmıştır. Bu sebeple alternatif yöntem olarak glüten/kazein diyeti uygulanmaktadır.

Varsayımdan öteye geçememiş olsa da kurşun, civa, alüminyum gibi ağır metallerin de otizme yol açtığı iddiası vardır. Ağır metallerden arındırma tedavisinde de vücut, erken çocukluk döneminde yapılan kızamık, kabakulak ve kızamıkçık aşılarının içinde bulunan ağır metallerden gerek bitkisel, gerek kimyasal yöntemlerle arındırılmaya çalışılır. 

Bunlara ek olarak otizmli çocukların bağırsak sistemlerinin hassas olması ve beslenmede çok seçici olmaları göz önünde bulundurularak başvurulan bir diğer tedavi yöntemi de vitamin ve mineral desteğidir. Bağırsak sağlığı ile beyin fonksiyonları arasındaki bağlantı da deneysel olarak kabul gördüğü için bu tedaviye de başvurulmaktadır.

İlaç Tedavisi

Günümüzde çok rağbet görmeyen bir yöntem olarak ilaç tedavisi de, sonuçları bilimsel olarak kanıtlanmamış bir tedavi yöntemidir. Ancak ilaçla kontrol altına alınabilecek dikkat bozukluğu, hiperaktivite, öğrenme ve davranış problemleri gibi durumlarda bu yöntem kullanılmaktadır.

Kaynakça:

  1. https://www.otizmvakfi.org.tr/
  2. https://www.cdc.gov/ncbddd/autism/treatment.html
  3. https://www.zicev.org.tr/905
  4. https://www.autismspeaks.org/what-autism/treatment/complementary-treatments-autism
Read More

Hayatımızın her dönemi ve geçirdiğimiz her yıl elbette birbirinden farklı ve değerlidir. Ancak çocukluktan yetişkinliğe geçme sürecinde, yani ergenlik dönemi diye adlandırdığımız dönemde kişide hem fiziksel hem de ruhsal değişimler görülür. Ebeveynler çocuklarını tanıyamaz hale gelebilir. Bu yazımızda çalkantılarla dolu bu dönemi sağlıklı bir şekilde geçirmek için neler yapılması ve nelerden kaçınılması gerektiğini ele alacağız.

Ergenlik Dönemi Nedir? Çocuğu Nasıl Etkiler?

Ergenlik dönemi 12-13 yaşında başlayan, çocuğun birey olmaya başladığı ve yirmili yaşlara kadar devam eden bir gelişim sürecidir. Fiziksel ve zihinsel olarak değişimler yaşanır. Dış görünüş daha önemli hale gelir, beğenilme ve kabul görme arzusu artar. Çocuk bir sosyal çevrede yaşadığının farkına varır ve bu farkındalıkla arkadaş ortamında yer edinme, kendini kabul ettirme çabasına girebilir; zaman zaman yanlış arkadaşlıklar kurabilir. 

Arkadaşlarıyla daha çok vakit geçirme ve onlarla daha fazla paylaşımda bulunma eğiliminde olunur. Aileyle iletişimi ve paylaşımı azalabilir. 12-13 yaşına kadar onlara karşılıksız güven duyan çocuk, bu dönemde aileyle daha çok çatışmaya girebilir, onları eleştirmeye ve başka ailelerle kıyaslamaya başlar. Olumsuz tepkiler verme eğiliminde olabilir.

Mutlu Bir Ergenlik Dönemi için Aileye Düşen Görevler

Ergenlik çağına giren çocuk bedensel ve duygusal değişimlerle baş etmekte zorlanabilir. Bu noktada sağlıklı ve mutlu bir ergenlik dönemi için her şeyden önce aile desteği çok önemlidir. Bu dönem ebeveynler öncelikle çocuğa birey olma bilincini kazandırmalıdır. Çocuğun özgüvenli ve kendi ayakları üzerinde durabilen bir karaktere sahip olmasını sağlayabilmelidirler. 

1. Çocuğunuzun arkadaş çevresine doğrudan müdahale etmeyin

 Bu dönemde çocuk farklı arkadaş çevrelerine adapte olmaya çalışacağından, bu sosyal çevre içinde yanlış arkadaşlıklar kurabilir. Ebeveynler bu durumda çocuğu eleştirmemeli, arkadaşlarını kötülememelidir. Çocuğa arkadaşlık ilişkilerinde yasaklar koymak, seçimlerine karışmak daha da olumsuz sonuçların doğmasına sebep olacaktır. Çünkü bu dönemde beğenilme ve kabul görme arzusunda olan çocuk için arkadaş grupları, kurduğu arkadaşlık ilişkileri her şeyden önemli olacaktır. Bu yüzden yasak koymak ve çocuğu kısıtlamak yerine ne için endişelendiklerini dürüstçe açıklamalı ve çocuğa arkadaşlığına dair farklı bir bakış açısı kazandırmayı hedeflemeli, çocuğun doğruyu görmesine izin vermelidirler.

2. Çocuğunuzun yetişkin bir birey olmaya ilk adımları attığını unutmayın

 Çocuk için bir diğer önemli konu da birey olma çabasıdır. Çocuk kendini yalnızlaştırabilir, aileden daha kopuk bir hayat sürdürmeye meyilli olabilir. Bu noktada çocuğun özel alanına ve mahremiyetine saygı gösterilmeli, hala küçük bir çocukmuş gibi himaye altına alınmaya çalışılmamalıdır. Ayrıca sorumluluk almasına izin verilmeli ve özgüvenini zedeleyecek davranışlarda bulunulmamalıdır. Çünkü ergenlik dönemindeki çocuk zaten duygusal olarak karmaşa ve hassasiyet içinde olacağı için, özgüven zedeleyici en küçük davranış bile çocuğun duygusal dünyasını altüst edebilir. 

3. Gerekirse profesyonel destek almaktan kaçınmayın

Ergenlikte karşılaşılan depresyon ciddi bir psikolojik rahatsızlıktır. Ergenlik dönemindeki bir bireyle yetişkin bir bireyin depresyon belirtileri farklılıklar gösterir. Bu depresyon vakalarında kendine zarar verme davranışları, madde kullanımı, istenmeyen hamilelikler ve intihara teşebbüsler görülebilmektedir.

Ergenlikte depresyon belirtileri şunlardır:

  • Üzüntü, ağlamaklı ruh hali, anlam verilemeyen ağlamalar 
  • En ufak meselelerde bile öfke patlaması yaşamak 
  • Huzursuzluk- durmaksızın hareket halinde olmak ya da fiziksel olarak yavaşlamak 
  • Olağan aktivitelere karşı ilgi ve zevk kaybı 
  • Her zaman ilişki içinde olduğu insanlardan, gruplardan kendini soyutlamak ya da kavgalı olmak 
  • Değersizlik hisleri, kendini suçlamak ve eleştirmeye odaklanmak
  • Reddedilmeye tahammülsüzlük, abartılmış bir güven arayışı 
  • Yavaşlayan düşünme, karar verme mekanizmalarında ve hafızada bozulmalar 
  • İntihar düşünceleri, söylemleri (Ölüm düşüncesi içeren her türlü söylem ciddiye alınmalıdır, şaka dahi olsa!)
  • Kendine zarar verme davranışları (Kesme, yaralama, yakma) 

Bu tür durumlarda aile her zaman çocuğa açıkça destek olacağını belirtmeli, çok soru sormaktan kaçınmalı ve en önemlisi tedavi ve yardım alma konusunda çocuğun yanında olmalıdır.

Kaynakça:

http://www.pudra.com/anne-cocuk/ergenlik-donemi/ergen-cocuklarin-aileleri-nelere-dikkat-etmeli-18778.htm

https://www.bengisemerci.com/cocuklarimizin-arkadaslari-ve-biz/

https://bilgihanem.com/ergenlik-nedir/

http://www.hurriyetaile.com/ergenlik/psikolojik-gelisim/ergenlikte-surekli-ofkeli-olmak-depresyon-belirtisi_20692.html

Read More

Tam adıyla otizm spektrum bozukluğu, halk arasında bilinen adıyla otizm, bireyin doğuştan sahip olduğu ya da hayatının ilk yıllarında ortaya çıkan oldukça karmaşık bir nörogelişimsel bir bozukluktur. 

Sebepleri Nelerdir?

Otizm, günümüzde ortalama 120 çocuktan birinde kendini gösteren, yaygın bir bozukluktur. Bu sebeple bilim insanları da bu bozukluğun psikolojik mi yoksa genetik sebeplerden ötürü mü görüldüğü üzerine yoğun araştırmalar yapmaktadırlar. 

1943 yılında ilk kez Leo Kanner tarafından tanımlanan otizmin sebebi, o dönemlerde psikolojik faktörlere dayandırılıyordu. Ancak sonrasında yapılan çalışmalarda görüldü ki çoğu vakanın kaynağının belli değildi. Otizm tanısı konan bireylerin sadece yüzde 5 ila 10’unda kesin bir tıbbi neden teşhis edilebiliyordu. 

İlerleyen zamanlarda otizmin, beyin hücrelerinin normal olmayan bir çalışma biçimine geçişten, hücreler arası iletişimin kurulamamasından kaynaklandığı belirlendi. Bu, genetik bozuklukların yol açabileceği bir durum olduğu gibi, çevresel etmenlerden de kaynaklanıyor olabilir. Bu sebeple araştırmacılar, tanı koydukları bireyler için her iki seçeneğe dair olasılıkları değerlendirmektedirler.

Belirtileri ve Tanısı

Otizm günümüzde kesin olmamakla birlikte henüz anne karnında teşhis edilebilen, genellikle erken çocukluk çağında tam tanısı konabilen, nadir olarak 2 yaşından sonra da belirtilerini gösterebilen bir bozukluktur. Bu belirtiler kendini sosyal yetersizlikler ve tekrar eden davranışlar olarak gösterir.

Sosyal yetersizlik belirtileri arasında; sözlü ve sözsüz iletişimde zorlanma, basit ifadeleri oluşturmada yetersiz kalma, yaşıtlarla ilişki kurmakta güçlük çekme, çevresindeki insanlarla duygu paylaşımında bulunamama, jest ve mimiklerin kullanımında yetersiz kalma ve bunları algılayamama, davranışlara ya da olaylara tepkisizlik ve ilgisizlik, sadece özel ilgi duyulan alana yönelme gösterilebilir. 

Tekrar eden davranışlar ise; rutin olaylara sıkı sıkıya bağlı olma, tekrar eden ve kolay kolay vazgeçilmeyen motor hareketler ile beden hareketleri, değişkenlik gösteren hareketlere ve olaylara karşı aşırı tepkiler, nesnelere olan aşırı takıntı.

Amerikan Psikiyatri Birliği’ne göre otistik spektrum bozuklukları içinde yer alan otizmin kesin tanısı için bireyin sayılan belirtilerden en az altısını gösteriyor olması gerekmektedir. Ayrıca en az bir belirtinin en az 3 yıllık bir süre boyunca kendini göstermiş olması beklenir. 

Otizm Tedavisi Nasıl Olur?

Otizm spektrum bozukluğunun kesin ve kalıcı bir tedavisi olmamakla birlikte doğru yaklaşım ve eğitimlerle, bireylerin hayat kalitesini artırmak mümkündür. Bu eğitim süreçlerinde ailenin çok iyi bir şekilde bilgilendirilmesi, kişiye özel eğitim programlarının seçilmesi, bu programların haftada en az 20-40 saatlik sürelerle uygulanması, psikiyatristler yardımıyla eğitim hedeflerinin belirlenip ona göre bir rota çizilmesi gerekmektedir.

Otizm dernekleri de tedavi aşamalarında ve eğitimlerde aileye ve otizmli bireye destek olabilmektedir. Ailelere yol haritası çizen bu dernekler otizmle yaşamanın nasıl bir şey olduğunu ve nasıl üstesinden gelinebileceğini öğretirler.

Birleşmiş Milletler, nisan ayını Otizm Farkındalık Ayı, 2 Nisan’ı da Otizm Farkındalık Günü ilan etmiştir ve bu günde, otizm konusunda toplumsal bilinçlendirme çalışmaları yapılmaktadır.

Kaynakça:

  1. https://iancommunity.org/introduction-autism
  2. https://www.otizmvakfi.org.tr/otizm-belirtileri/
  3. https://www.cdc.gov/ncbddd/autism/treatment.html
  4. https://www.autismspeaks.org/what-autism/world-autism-awareness-day
Read More

Otizm, nörolojik bir gelişimsel bozukluktur. Otizm spektrum bozukluğu olarak da bilinir. Genellikle yaşamın ilk üç yılı içinde ortaya çıkar ve hayat boyu devam eder. Otizmli bir birey; sosyal hayatta, göz teması kurmada, sözel ve sözel olmayan iletişimde sıkıntılar yaşar. Bunun yanı sıra dili kullanma ve anlama güçlüğü, arkadaş edinme konusunda sıkıntı yaşama, olaylar arasında ilişki kurma zorluğu da otizmli bireylerde görülebilecek diğer özelliklerdir. 

Otizmde Erken Teşhis ve Otizm Testi

Doğru uygulanan otizm testi, erken teşhis için çok önemlidir; buna bağlı olarak otizmli olduğu tespit edilen çocuklarda erken yaşlarda özel eğitime başlanır. Çocuğun gelişimiyle ilgili sıra dışı bir durum söz konusu olduğunda, çocuk erken müdahale için bir uzmana yönlendirilmeli ve durumu değerlendirilmelidir. Bu değerlendirmeler m-chat gibi otizm teşhisine yönelik testleri de içermelidir. 

M-Chat (Otizm Testi) Nedir?

M-chat çocuk hakkında bilgi edinmek için, çocuğun ailesine yöneltilen soruların olduğu bir otizm testidir. 10-15 dakika sürer; 23 maddeden oluşur, çocuk 18 aylık olduktan sonra uygulanır. Soruların yanıtları çocuğun genel durumuna göre verilir. Çocuk o davranışı nadiren yapıyorsa yapmıyormuş gibi yanıtlanır. 

Sorulardan bazıları:

  • Çocuğunuz merak ettiği bir şeyi (sormak amacıyla) işaret parmağıyla gösterir mi?
  • Çocuğunuzla 1-2 saniyeden uzun süreli göz teması (gözünüzün içine bakması) kurabiliyor musunuz?
  • Çocuğunuz küçük oyuncakları (araba, lego gibi) ağzına almadan, fırlatıp atmadan veya elinde sallamadan (amacına uygun) oynar mı?
  • Çocuğunuz yüzünün önünde parmaklarıyla anlaşılmaz hareketler yaparak ellerini seyreder mi?
  • Çocuğunuz ismiyle çağırdığınızda size yanıt verir mi?
  • Çocuğunuz eşyalara (örneğin koltuk, kütüphane) ve benzeri şeylere tırmanmayı sever mi?
  • Çocuğunuz bazı şeyleri (eşyalar, oyuncaklar gibi) göstermek için size getirir mi?

gibi çocuğu tanımaya yönelik cevaplar arar. 

Otizm Testi Nasıl Uygulanmalı?

Ebeveynlerin soruları bir uzman (pedagog/ pdr uzmanı ya da psikolog) yardımıyla yanıtlamaları, otizm testinin kesin sonuç verebilmesi açısından daha faydalı olacaktır. Ebeveynler çocuklarını çok yakından tanıdıklarını düşünseler bile, bir uzmanın dışardan bakışı kişisel gözleme göre çok daha net bir sonuç verir.

Teşhis konulmamış olsa bile, 18-36 ay arası her çocuğun gelişimsel süreci rutin bir şekilde yakından takip edilmelidir. Otizm şüphesi olduğunda test yeniden uygulanmalı ve çocuğun sosyal hayattaki iletişim becerileri ve genel durumları gözlem altında tutulmalıdır.

Otizm Hakkında Kitaplarımız;

Kaynakça

Read More