Romantik akım, peşine düştüğü bireysel duygu ve düşüncenin gücü için yönünü doğaya çevirir. Özgür zihin ve yaratıcılığın; doğanın uyandırdığı duygularda, akılcı ve kurallar çerçevesinde bir bakış açısındansa el değmemiş doğada bulunabileceğine dair inanışın tarihi son derece uzun bir geçmişe dayanır.

Bugün, insanların büyük çoğunluğunun kapalı alanlarda ve online bir hayat yaşadığı düşünüldüğünde bu konuya bir kez daha vurgu yapmak gerekiyor. Son çalışmalar da beynimizin ve bedenimizin sağlıklı kalması için doğayla daha yakın ilişkide olmamız gerektiğini ortaya koyuyor.

Doğada olmak beynimizi ve vücudumuzu olumlu etkiliyor

Doğanın en önemli katkıları arasında anksiyete, saplantılar, stres gibi hayatı zorlaştıran durumları azaltması sayılabilir. Bu sayede kendimizi gerçekleştirmemizi, yaratıcılığımızı geliştirmemizi ve insanlarla kurduğumuz ilişkileri güçlendirmemizi sağlıyor.

Utah Üniversitesi’nden araştırmacı David Strayer, “İnsanlar, Thoreau’dan John Muir’e, diğer birçok yazara kadar geçen 100’lerce yıl boyunca doğadaki derin deneyimlerini tartışıyorlar,” diyor. “Şimdi ise beyinde ve vücutta değişiklikler yarattığını görüyoruz ve bu da doğayla etkileşime girdiğimizde fiziksel ve zihinsel olarak daha sağlıklı olduğumuzu gösteriyor,” diye devam ediyor.

Bu sonuçlara göre doğanın sağlığımızı koruduğu ortaya çıksa da, insanların- özellikle de çocukların – kapalı alanlarda çok daha fazla zaman harcadıkları bir dönemde yaşıyoruz. Doğanın beynimizi nasıl geliştirdiğine ilişkin bulgular, gerek doğal gerekse kentsel alanların korunması çağrısını destekliyor. Çünkü, bir şekilde, doğada daha fazla zaman geçirmemiz gerekiyor.

Yapılan bir araştırma kapsamında, kentsel bir ortamda ve doğal bir ortamda yürüyen katılımcılar, yürüyüş sonrasında azalmış ruminasyon göstermişler. Ayrıca beynin depresyon ve kaygı ile ilgili bölgesi olan subgenual prefrontal kortekste aktivitenin arttığını gösterdiler. Bu bulgular, doğanın ruh hali üzerinde önemli etkileri olduğunu fiziksel olarak da gösteriyor.

Teknolojiyi kullanırken bilişsel süreçlerimizin farkında olmamız gerekiyor

Bugün, dikkatimizi çekmek için tasarlanmış ve her yerde bulunan teknolojiyle yaşıyoruz. Ancak pek çok bilim insanı beynimizin bu tür bilgi bombardımanı için yapılmadığına ve normal, sağlıklı bir duruma geri dönmek için “zihin onarımı” gerektiren zihinsel yorgunluk, aşırılık ve tükenmişliğe yol açabileceğine inanıyor.

Buna karşılık, doğada olmanın, yaratıcılığa ve problem çözmeye daha açık olmamıza yardımcı olabilecek dikkat devrelerini yenilediğini düşünülüyor. Strayer’e göre, “Cep telefonu ile konuşurken, yazı yazarken, fotoğraf çekerken veya cep telefonunuzla yapabileceğiniz diğer şeyler sırasında, prefrontal kortekse dokunarak bilişsel kaynaklarda azalmaya neden oluyoruz.”

Read More

Zeka testlerindeki esasen bölümlerden oluşan bir formül kullanılarak hesaplandı. Bu yüzden, zeka katsayısı veya IQ skorları olarak biliniyorlardı. Hala IQ terimini kullansak bile, zeka testi skorları artık eski formüle dayanmıyor. Bunun yerine, bir öğrencinin testteki performansı, aynı yaş grubundaki diğer katılımcıların performansıyla karşılaştırarak değerlendirilir.

100 puan ortalaması, testteki ortalama performansı gösteriyor: Bu puana sahip öğrenciler, aynı yaştaki arkadaşlarının yarısından daha iyi performans göstermiş olurlar. 100’ün altındaki puanlar, testteki ortalama performansın altında olduğunu; 100’ün yukarısındaki puanlar ortalamanın üstünde bir performansı gösteriyor.

Zeka testleri ile okul başarısı arasında belirgin bir bağlantı var

Modern zeka testleri, Binet‘in orjinal amacını paylaşır: bireysel olarak öğrencilerin sınıfta ve benzeri durumlarda ne derece iyi performans göstereceğini tahmin etmek. Araştırmalar art arda zeka testlerinin performansının okul başarısı ile korele olduğunu gösteriyor.

Ortalama olarak, yüksek IQ puanına sahip çocuklar, standart başarı testlerinde de daha başarılı olmanın yanı sıra daha yüksek okul notlarına ve daha yüksek eğitim seviyesine sahip. Başka bir deyişle, IQ puanları bazen sapmalar olsa da okul başarısını öngörebilir.

Bunların yanı sıra zeka denildiğinde, aşağıdaki üç temel bilgi unutulmamalıdır.

Akademik Başarıya

Zeka mutlaka bir başarıya neden değil; onunla bağıntılıdır.

Yüksek IQ’lu öğrenciler genellikle okulda iyi performans gösterse de, sonuç olarak yüksek başarı, zekanın bir sonucudur diyemeyiz. Zeka, muhtemelen okul başarısında önemli bir rol oynamaktadır, ancak diğer pek çok faktör – motivasyon, eğitim kalitesi, aile kaynakları, ebeveyn desteği, akran grubu beklentileri ve benzeri faktörlerin rolü de yadsınamaz.

IQ puanları ile başarı arasındaki ilişkide birçok istisna vardır.

Çeşitli nedenlerle, yüksek IQ puanı olan bazı öğrenciler, sınıfta iyi performans göstermez ve diğer öğrenciler yalnızca IQ puanlarını göz önünde bulundurarak tahmin ettiğimizden daha yüksek seviyelere ulaşırlar.

IQ puanlarının sınırlı bir “raf ömrü” vardır.

IQ puanları, öğrencilerin okul başarılarını kısa bir süre öngörmek için makul bir iş çıkarabilir. Örneğin bir ya da iki yıl için. Özellikle okul öncesi dönemde veya erken ilköğretim yıllarında değerlendirilmişse, bu puana dayanarak uzun vadede başarı tahmininde bulunmanız önerilmez.

Read More

Bir çocuk size trafik ışıklarının neden kırmızı, sarı ve yeşil renkte olduğunu sorduğunda, “bilmiyorum” diyerek susturabilir, “kırmızı dur, yeşil geç anlamına gelir,” gibi bir açıklama yapabilirsiniz. Bu iki cevap da farklı bir yol çizer. Susturulan çocuk araştırma ve merak etmeye karşı cesaretini kaybederken, kendisine açıklama yapılan çocuk sormaya devam eder.

Yapabilecekleriniz bunlarla sınırlı değil. Soruyu ona geri çevirerek cevabı bulması için cesaretlendirebilirsiniz. Evet, çocukların çok fazla sorduğunu ve her zaman bu sorulara cevap verecek zamanınız olmadığını biliyoruz. Bunun için kendinizi kötü hissetmeniz gerekmiyor. Yine de elinizden gelenin en iyisini yaptığınızdan emin olun.

Başarının tanımını değiştirmemiz gerekiyor

Birçok anne ve baba çocuğunun geleceği konusunda endişeli. Türlü sınav sonuçlarına göre çocuklarının ne kadar başarılı olduğunu anlamaya çalışıyor ve gerekli gördükleri durumlarda onları kurslara gönderiyor. Fakat mesele şu ki, sınavlardan yüksek puanlar almaları onların en iyi işe girmelerini garantilemiyor ve onları müthiş insanlara dönüştürmüyor.

Çocukları bilgisayar geliştirir gibi yetiştirdiğimizi inkar edemeyiz. Üstelik birçok konuda bilgisayardan daha iyi olamayacaklarını bilmemize rağmen… Ancak insanlar sosyalleşen, ilişki geliştiren, toplulukta yer alan varlıklar ve bu nedenle başarı ile kastettiğimiz şeyin çalışan bir kod yazmak olmadığından emin olmamız gerekiyor. İnsan olmak bundan çok daha karmaşık.

İşbirliği

Eğer akıllı çocuklar yetiştirmek istiyorsanız, onlara çarpım tablosu ezberletmekten çok daha fazlasını öğretmeniz gerekecek. Her şeyden önce işbirliği yapmayı bilen, topluluk içinde yaşarken çeşitliliği kutsayan insanlar yetiştirmeye çalışın. Çünkü okulda ya da evde yaptığımız her şey bu bilginin etrafında temelleniyor.

İletişim

Öğrenilmesi gereken bir sonraki bilgi iletişim ve iletişimin önemi. İletişim için ihtiyacımız olan beceriler konuşma, yazma, okuma ve dinleme. Dinleme kısmının altını iki kez çizmekte fayda var. Çünkü bize iletişim kuracak kimse yokken iletişimin imkansız olduğunu hatırlatıyor.

İçerik

İçerik, iletişim kapsamındadır. İletişim kurmak için aktarılması gereken bir mesaja ihtiyacımız vardır ve bu mesajın bir bağlam içerisinde olması önemlidir. Yani, herhangi bir ses çıkararak anlaşılma olasılığımız sıfır değilse de, oldukça düşük.

Eleştirel düşünce

Eleştirel düşünce içeriğe ihtiyaç duyar. Elimizdeki içerik üzerine özgün bir algı yaratmamız ve bir bilgi topluluğunu kafamızda anlamlandırarak belli bir şekilde yönlendirmemiz gerekir.

Yaratıcı inovasyon

Aldığımız içeriği eleştirel düşünce süzgecinden geçirdikten sonra elimizde bazı bilgiler kalır. İşte, yaratıcı inovasyon bu bilgileri kendimize özgü bir şekilde kullanmamız anlamına gelir.

Özgüven

Son olarak da güvenli riskler almak için belli bir ölçüde özgüvene ihtiyacımız var. Hata yapmaksızın başarıya ulaşan hiç kimse yoktur. Çocuklarımıza bu bunu öğretmeli ve başarıya ulaşmak için cesur olmalarına destek vermeliyiz.

Read More

Yoga ve meditasyonun an içinde daha rahat hissettirmek dışında pek çok faydası olduğundan sıkça bahsedilmeye başladı. Yoganın kalp ritmi, anksiyete, depresyon, uyku problemleri gibi konularda ciddi anlamda fark yarattığı artık biliniyor. Yapılan yeni bilimsel çalışmaların sonuçlarına bakılırsa bunlar ve benzeri mindfulness egzersizleri stresle alakalı genlerde bile değişikliğe sebep olabiliyor.

Bu kapsamda farklı kişiler tarafından gerçekleştirilen 18 farklı çalışmanın sonuçları incelendi. Buna göre zihin – beden egzersizleri yapan 846 kişinin meditasyon, yoga ve nefes tekniklerine bedensel tepkilerine dair veriler elde edildi. Bu araştırma, zihin – beden egzersizlerinin iltihaba sebep olan genleri baskıladığını ortaya çıkardı.

İltihap, genel olarak vücudu enfeksiyonlara karşı koruyor olarak bilinse de stresin genellikle psikolojik olduğu günümüz toplumlarında, bedenin iltihaplanması kronik olabilir. Üstelik fiziksel ve zihinsel sağlığı olumsuz etkileyebilir. İşte, yoga ve meditasyon son bulgulara göre bunun önüne geçmenize yardım ediyor.

Bu egzersizleri düzenli olarak sürdürmek önemli

Aslına bakarsak, oturarak yaptığımız meditasyon, yumuşak ve geçişli hareketlerle yaptığımız yoga ve diğer egzersizler birbirinden oldukça farklı. Ortak yanları ise, hepsinde zihin ve bedenin aynı anda aktif hale getirilmesi. Bu faydaları sağlamak için en hareketli olanı tercih etmek değil, düzenli olarak bu egzersizleri uygulamak gerekiyor.

Bunun görece yeni bir araştırma alanı olduğunu söyleyebiliriz. Henüz çok detaylı bilgi sahibi olmasak da bu bilgiler aslında pek çok şeye ışık tutabilir. Örneğin, sağlıklı beslenme ve egzersiz gibi yaşam tarzı değişikliklerinden benzer yararlar elde edilebilir.

Günde 15 dakikanızı sağlıklı genlere ayırın

Gerçekleştirilen çalışmaların sonuçlarına göre, zihin-beden müdahaleleri beynimiz DNA süreçlerini iyileştiren bir yol boyunca yönlendirme becerisine sahiptir. Diğer taraftan, bu araştırmalarla birlikte miras edilen genler statik olmadıkları gibi ve DNA etkinliğinin insanların kontrol edebileceği şeylere bağlı olabileceği de ortaya çıkıyor.

Tüm bu bilgiler gösteriyor ki, her geçen gün sağlıklı alışkanlıklar seçerek, sağlığımız için daha faydalı bir gen etkinlik kalıbı oluşturabiliriz. Tercih ettiğimiz ve ilgimizi çeken mindfulness pratiğini her gün yalnızca 15 dakika uyguladığımız zaman bile önemli sonuçlar elde edebiliriz.

Read More

Çocukların her biri, kendine has pek çok yeteneğe sahip. Ancak ne yazık ki, açığa çıkarılmayan bu yetenekler zamanla köreliyor ve yok oluyor. Çocuklarınızın potansiyellerini çıkarmanıza ve onları başarıya giden yolda desteklemenize ihtiyaçları var. İşte, bu nedenle çocuklar için dizayn edilmiş olan The Wechsler Intelligence Scale for Children®–Fifth Edition ya da kısaca WISC-V çocuklarınızın yeteneklerini zamanında keşfetmenize yardımcı oluyor. Şimdi gelin, biraz WISC-V’ten bahsedelim.

Çocuğunuza özel başarıya giden yolu keşfedin

Çocukları tanımak ve onlara kişisel çözümler sunmayı hedefleyen WISC-V kapsamında sözlü anlama, görsel uzam, akışkan zeka, kısa süreli hafıza ve işleme hızı gibi değerlendirmelere yer veriliyor. Testin sonuçları analiz edilerek çocukların bilişsel özelliklerinin bir haritası çıkarılıyor. Sonrasında yapılması gereken tek şey, bu harita üzerinde doğru yolu bulmak oluyor.

Başarılı bir akademik ya da profesyonel gelecek kurmak için herkes için izlenecek biricik ideal bir yol ne yazık ki yok. Bu nedenle kişiye özel hedefler ve kişilerin becerilerine uygun yöntemler çocuklara mutlu bir gelecek vadedebilir. Bu da sadece kişinin kendine has özelliklerinin, yeteneklerinin ve beklentilerinin gerçek anlamda anlaşılmasıyla mümkün olur. WISC-V, yeteneklerin keşfedilmesi yönünde dünya çapında en güvenilir test olarak görülüyor.

WISC-V ile öğrenme güçlüklerinin tanısı konabiliyor

Farklı öğrenme güçlüklerinden birine sahip olan kişiler, hem çocukluklarında hem de yetişkin dönemlerinde türlü sorunlarla karşılaşabilir. Oysa bunu yaşamamaları için gerekli olan tek şey, bu güçlüklerin tanısının zamanında konulması. Böylece, çocuklarınız ihtiyacı olan sosyal ve akademik plan çerçevesinde, yaşadığı zorlukların farkında olarak ve bunlara çözümler üreterek başarılı bir geleceğe sahip olabilir.

WISC-V sonunda bir puan değerine ulaşılır

Çocukların yeteneklerinin ve bilişsel özelliklerinin keşfedilesinde kullanılan WISC-V sonucunda 70 ile 160 arasında bir puan değeri ortaya çıkar. Ancak kariyer yönetiminin en iyi şekilde yapılması için, sonuçların analiz edilmesi ve profesyonel kişiler tarafından bir stratejiye dönüştürülmesi gerekiyor. Bu stratejinin, her bir çocuğun kendi sosyo-ekonomik durumunu ve kültürel çevresini göz önünde bulundurarak ona özel olarak hazırlanması çok önemli. Siz de profesyonel destek alarak çocuğunuz için WISC-V testi yaptırabilir ve onun hayallerine kavuşmasına destek olabilirsiniz.

Read More

Yaz tatili başlıyor. Ortalama üç ay sürecek olan tatilin nasıl geçirilmesi gerektiği ise anne ve babalar için büyük bir soru işareti olmaya devam ediyor.

Bir taraftan bütün yıl boyunca yoğun bir tempoyla okula ve diğer faaliyetlere katılan çocuğunuzun yaz boyunca dinlenmesini isterken diğer taraftan bilgilerini pekiştirmesi ve unutmaması için düzenli olarak çalışması gerektiğini düşünüyorsanız, yalnız değilsiniz. Bu pek çok ebeveyn için zor bir durum.

Büyük olasılıkla çocuklar, bütün gün oyun oynamak, TV karşısında oturmak ve sokakta arkadaşlarıyla zaman geçirmek isteyecekler. Ancak, ebeveynlerin sorumluluğu alması ve çocukların zamanlarını en iyi şekilde yönetmesi gerekiyor. Nasıl mı?

Yaz tatilinde de hayatın devam ettiğini unutmayın

Yaz tatilinde çocuklar diğer mevsimlerdeki rutinlerinin dışına çıkarak yenilenir ve deşarj olur. Bu aşamada çocukların bir molaya ihtiyaç duyduğunu unutmamak gerekiyor. Buna karşın yaz tatilini hayata bir “dur” komutu verilmiş gibi yaşamak yerine, tatili hayatın bir parçası olarak geçirmek gerekiyor. Herkesin görev ve sorumlulukları yaz tatilinde de devam ediyor.

Çocuklar yaz tatilinde hiç ders çalışmazlarsa öğrendikleri bilgiler zayıflayabilir ve hatta bu bilgileri tamamen unutabilirler. Bu nedenle bilgileri yazın da kullanmaya devam etmeleri gerekiyor. Yaz tatilinde yeni bir bilgi öğrenmeye kısa bir ara verseler bile halihazırda öğrenmiş olduklarını tekrar etmeleri ve kendilerini geliştirmeleri önemli.

Çalışma ve eğlenme saatlerini planlayın

Yazın elbette çocuğunuzdan bütün gün masa başına oturup ders çalışmasını istemeyin. Diğer taraftan çalışacağı saatleri gelişigüzel ve anlık olarak belirlemesine de izin vermeyin. Yaz tatili için çalışma saatlerini tatilin en başından planlayın. Eğer farklı kurslara ve aktivitelere katılacaksa programına bunları da dahil edin.

Bu aşamada çocuğunuzla aktif bir iletişim halinde olmaya özen gösterin. Kararları ona bırakmasanız bile zamanını planlarken ona da fikirlerini sormayı unutmayın.

Bir ders programı oluşturun

Yaz tatilindeki çalışma saatlerini daha verimli ve işlevsel kılmak için çocuğunuzun hangi konulara çalışması gerektiğini de önceden belirleyin. Pekiştirmesi gereken ve anlamakta zorlandığı konulara ağırlık vermesini sağlayın. Böylece yaz tatilinin onlar için ilerlemenin ve öğrenmenin bir parçası olmasına yardımcı olabilirsiniz..

Read More

Meditasyonun ve mindfulness adı verilen yöntemin öğrenme üzerine etkisinden daha önce de bahsetmiştik. Bu kez Harvard Medical School’dan nörobilimci Sara Lazar’ın bu konudaki bulgularından yola çıkarak, bu iki metodun beyin hücrelerine olan etkisinden bahsedeceğiz. Bu iki metot benzer yollardan giderek bir sonuca ulaştığı için zaman zaman birbirinin yerine kullanılabiliyor.

Meditasyonun, rahatlatıcı ve sakinleştirici etkisini artık herkes biliyor. Diğer taraftan mindfulness sayesinde kişilerin kendi zamanını ve duyguları üzerine kontrolü artıyor. Böylece, kendini tanımak ve kendinin farkında olmak, kişisel gelişimi en iyi şekilde tamamlamak için doğru adımları atmak mümkün hale geliyor.

Bilişsel süreci durdurarak beyninizi dinlendirin

Şaşırtıcı olan ise Sara Lazar’ın meditasyonun beyin hücrelerini değiştirecek kadar güçlü olduğuna dair bulguları. Mindful olduğumuz zamanlarda odağımızı nefesimize, içinde bulunduğumuz ana çekeriz ve bilişsel sürece kısa bir ara veririz. Böylece duyularımız daha aktif hale gelir.

Sara Lazar kendi araştırmasına nasıl başladığını şöyle anlatıyor: “İlk çalışmada, bir kontrol grubu ile uzun zamandır meditasyon kişileri inceledik. Uzun zamandır meditasyon yapan kişilerin insula ve duyu bölgelerinde, işitme ve duyu korteksinde artan miktarda gri maddeye sahip olduklarını tespit ettik,” ve devam ediyor; “ Ayrıca frontal kortekste daha fazla gri madde bulunduğunu gördük. Bu işler bellek ve yönetimsel karar verme ile alakalı kısım.

Normal şartlarda yaşımız ilerledikçe korteksimizde küçülme görülür. Yaşlandıkça bir şeyleri hatırlamamızı zorlaştıran şey de budur. Ancak 50 yaşındaki meditasyon yapan kişilerin, tıpkı 25 yaşındakilerle aynı miktarda gri maddeye sahip olduğu görülüyor.

Meditasyon ve mindfulness pratikte nasıl bir fark yaratır?

Uzun zamandır bu konu üzerine çalışan ve kendisi de 20 yıldır meditasyon yapan Lazar; “Mindfulness tıpkı egzersiz gibi. Gerçekten zihinsel bir egzersiz biçimi olduğunu söyleyebiliriz. Nasıl ki egzersiz sağlığımızı güçlendiriyor, o da stresle daha iyi baş etmemize yardımcı olur ve ömrü uzatır. Meditasyon da benzer şekilde etki eder.”

Bilimsel olarak henüz ne sıklıkla meditasyon yapılması gerektiğine dair bir kesinlik yok. Yine de her gün en az 10 dakika meditasyonun yapmak ciddi anlamda fark yarattığı biliniyor.

Read More

Northwestern Üniversitesi’nde görev yapan bir biyolog olan Nina Kraus, seslerin beyin üzerinde nasıl bir etkiye sahip olduğuna dair uzun bir araştırma yaptı. Kraus’a göre, “Ses görünmez olabilir, ancak çok güçlü bir etkiye sahip. İyi ya da kötü yönde beyni ve öğrenme biçimimizi etkiliyor.”

Yapılan araştırmaya detaylı olarak bakacak olursak, öncelikle kulaktan içeri çeşitli sesler gönderildiğinde mikrosaniyeler içinde beynin ses tepki verdiği ortaya çıktı. Bu beyin dalgaları büyük ölçüde ses dalgalarına benziyordu. Seslerden bir anlam yaratmak, beynin sahip olduğu sayısal olarak en kompleks özelliklerden biri. Otizm de dahil olmak üzere dili ilgilendiren pek çok rahatsızlığın sesin beyindeki işleyişiyle ortaya çıkmasının sebebi de bu olarak görülüyor. Yani, beynin ses verdiği tepkiler beynin sağlığı ve öğrenme becerisi hakkında bilgi veriyor.

Kraus, bu tür bilgilerden yola çıkarak öğrenmeyi destekleyecek bir ses ortamının oluşturulabileceği sonucuna varıyor ve bu konuda bazı önerileri var.

Sessiz ortam sağlayın

Kronik uğultu birçok duyma ve öğrenme problemiyle alakalı olabilir. Beynin sese karşı duyarlılığı azalarak duyma gelişimini yavaşlatabilir. Yapılan araştırmalar, otobana bakan bir penceresi olan sınıfın, sessiz bir sınıfa göre öğrenmeyi negatif yönde etkilediğini gösteriyor.

Sesli okuma yapın

Çocuklar kendi kendilerine okumaya başlamadan önce diğerlerinden duydukları hikayeler aracılığıyla kelime dağarcıklarını ve işler belleklerini geliştirir. Bir hikayeyi anlamak için dinleyicinin sıralı olarak söylenenleri hatırlaması gerekir. Bu aşamada çocuklara okumayı öğrendikten sonra bile sesli okuma yapmak büyük önem taşıyor. Çünkü rutinlerinden çıkarak farklı bir dünya kurmalarını kolaylaştırıyor.

Çocukları enstrüman çalmaya yönlendirin

Müzik yapmak ve dil becerilerini geliştirmek arasında önemli bir bağlantı var. Çocuklara müzik eğitimi vermek bilişsel, duygusal ve eğitimsel sağlıklarını destekliyor. Örneğin, iki yıllık enstrüman eğitiminin sonunda beynin sesi algılayışına dair biyolojik değişimler görülüyor ve bu da dil gelişine katkı sağlıyor.

İkinci dil eğitimine yönlendirin

İki dilli bir çevrede yetişmek çocukların aynı anda iki dili de başarılı şekilde öğrenmesine yardımcı oluyor. İki farklı dil yapısını anlamlandırma becerisi beynin odaklanmasını güçlendiriyor.

Beyaz gürültüyü engelleyin

Çocukların uyumasına yardımcı olmak için bazı aileler, farklı sesler çıkaran araçlardan yararlanmayı tercih edebiliyor. Ancak bu araçlar anlamsız sesler çıkararak beynin sesi algılama devrelerinin gelişimine engel olabilir. Çünkü çocukların beyni sürekli olarak anlam arar ve anlamsız sesler beynin gelişimini olumsuz etkiler.

Read More

Anne ve babalar çocuklarının hayal dünyalarının, dillerinin gelişmesi için onlara kitap okurken bir taraftan da öğrenmeyi sevmelerine yardımcı olurlar. Birlikte yapılan aktiviteler genellikle çocukların en sevdiği şeyler arasında yer alarak, davranışları üzerinde olumlu etki sağlar.

Ancak çocukların meraklı hallerinin yetişkin olduklarında da devam etmesi için biraz daha fazla çabaya ihtiyaç olabilir. Özellikçe okul çağında öğrenmenin notlar ve okul başarısı olarak geri dönüyor olması, çocukların öğrenmenin eğlenceli kısmını gözden kaçırmasına ihtiyaç duyar. Bu nedenle öğrenme sonuna, yüksek not almak gibi bir hedef koymak yeterince motive etmeyebilir.

Peki, çocukları öğrenmeye motive etmek için ne yapmak gerekir?

Kendi tutkulu olduğunuz konulardan bahsedin

Çocuklarınız için en önemli örnek sizsiniz. Bu nedenle, öğrenmekten zevk aldığınız şeyler hakkında çocuğunuzla konuştuğunuz zaman öğrenmeye bakışını değiştirebilirsiniz. Sevdiğiniz şey, spor, edebiyat, tarih, çiçek yetiştirme gibi herhangi bir şey olabilir. Bunu yapmayı neden sevdiğinizi, öğrenmek için nasıl yollar izlediğinizi anlatın ve onun fikirlerini alın. Öğrenme sürecine farklı bir pencereden bakmasına yardımcı olun.

Onları kitap okumaya yönlendirin

Harvard Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre, kitaba erişimi kolay olan çocuklar okumayı daha çok seviyor. Bu nedenle evinizde çocuğunuzun da okuyabileceği dergiler, gazeteler, kitaplar bulundurmaya özen gösterin. Sadece resimlerine baktığını bilseniz bile yatağının yanına, mutfak tezgahına, tuvalete, yani erişebileceği pek çok yere kitaplar bırakın. Aktif katılım imkanı onu mutlaka motive edecek.

Çocuğunuzun ilgi alanlarını keşfedin

Çocuğunuza sürekli kendi sevdiğiniz şeyleri empoze etmeye çalışmanız onun öğrenmeyi sevmesi için yeterli değil. Bunun için çocuğunuzu mutlaka gözlemlemeli ve ilgisini çeken konuları keşfetmelisiniz. Onda diğer çocuklar gibi ya da kendiniz gibi olmasını beklemeksizin ilgi alanlarına saygı duyun ve ona imkan sağlayın. Futbol oynayan bir kız çocuğu ya da dans etmeyi seven bir erkek çocuğu, sevdiği şeyleri yapmaya devam ederek özgüvenini ve motivasyonunu arttırdığında öğrenmeyi daha çok sevecek.

Doğru soruları sorun

Sorular sormak hem yetişkinler hem de çocukların farkındalık geliştirmesi için çok önemli bir yöntem. Ona doğru soruları sorarak hayal dünyasını geliştirebilir ve ne kadar fazla şeyi öğrenme şansı olduğunu fark ettirin. Üstelik bunların birçoğu okul başarısıyla direkt alakalı değil! Örneğin, “Neden kuşlar hep aynı yere konuyor sence?” gibi bir soru hayvanlara bakış açısını değiştirerek onlar hakkında daha fazla şey öğrenme isteği uyandırabilir.

Read More

Metacognition ya da diğer bir deyişle üstbiliş, öğrencilerin kendi öğrenme davranışlarını planladığı, izlediği, değerlendirdiği ve değişiklikler yaptığı süreçleri tanımlıyor. Metacognition ’ın genellikle, metacognitive (üstbilişsel) bilgi ve metacognitive  düzenleme olmak üzere iki farklı boyuta sahip olduğu kabul edilir.

Metacognitive bilgi, öğrencilerin öğrenme hakkında bildiği şeyleri ifade eder. Daha detaylı açıklamak gerekirse; öğrencinin kendi bilişsel yeteneklerine ilişkin bilgisi (ör. “Tarih dersinde en çok tarihleri ​​hatırlamakta zorlanıyorum”), öğrencinin belirli görevleri hakkındaki bilgisi (ör. “Bu bölümdeki karmaşık ifadelere yer veriliyor”), öğrencinin kendisine sunulan farklı stratejiler bilgisi (ör. “Önce metni tararsam genel anlamı anlamama yardımcı olur”) gibi örnekler kullanılabilir.

Metacognitive düzenleme ise, öğrencilerin öğrenmeyle ilgili yaptığı şeyleri ifade eder. Öğrencilerin bilişsel süreçlerini nasıl izlediklerini ve kontrol ettiklerini açıklar. Örneğin, öğrenci belirli bir stratejinin istediği sonuca ulaşamadığını fark edebilir ve sonrasında farklı bir strateji denemeye karar verir.

Süreç toplam üç aşamadan oluşur

  1. Planlama bu süreç için en önemli aşamalardan biridir. Bu aşamada öğrenciler öğretmenin belirlediği öğrenme hedefini değerlendirir ve göreve nasıl yaklaşacaklarını ve hangi stratejileri kullanacaklarını düşünürler. Bunu yaparken öğrencilerin kendilerine şu soruları sormaları yararlıdır:

“Yapmam istenen şey ne?”

“Hangi stratejileri kullanacağım?”

“Daha önce kullanmış olduğum, faydalı olabilecek herhangi bir strateji var mı?”

  1. İzleme aşamasında, öğrenciler planlarını uygulamaya başlar ve öğrenme hedeflerine yönelik olarak yaptıkları ilerlemeyi izlerler. Öğrenciler, gerekli durumlarda, kullandıkları stratejileri değiştirmeye karar verebilirler.
  2. Değerlendirme aşamasında, öğrenciler, kullandıkları stratejinin öğrenme hedeflerine ulaşmalarında ne kadar başarılı olduklarını belirler. Değerlendirme aşamasında şu sorular öğrencilere yardımcı olabilir:

“Ne kadar iyi yaptım?”

“Nasıl sorunlarla karşılaştım?”

“Bir dahaki sefer ne yapabilirim?”

“İyi stratejileri başka ne tür sorunlar için uygulayabilirim?”

Metacognitive

Metacognition, öğrenme üzerinde pozitif bir etkiye sahiptir

Metacognitive uygulamalar, öğrencilerin kendi ilerlemelerini izlemelerine ve sınıfta okurken, yazarken ve problem çözerken öğrenme süreçlerini kontrol etmelerine yardımcı olur. Sahip oldukları kısıtlamaların üstesinden gelebilen çocuklar, metacognitive stratejileri kullanarak potansiyellerini sonuna kadar kullanabilir ve daha fazlasını başarabilirler.

Read More