Bugün içinde yaşadığımız dünya çok sayıda dikkat dağıtıcı unsuru barındırıyor. Başarılı olmak için bu unsurlardan sıyrılmak ve yapılan işe odaklanmak büyük önem taşıyor. Profesyonel veya akademik çalışmalar, başarılı sonuçlar doğurmak için pratik ya da stratejik becerileri gerektiriyor. Gelin bu becerilere birlikte göz atalım.

Odaklanma ve konsantrasyon becerisi

Son yıllarda meditasyona verilen önemin artmasının sebebi, büyük ölçüde artan dikkat dağıtıcı unsurlar. Çünkü böyle bir dünyada başarılı olmak için, odaklanmak ve yapılan işe bütün konsantrasyonu vermek gerekiyor. Bunun yolu, en iyi odaklanma ortamını ve zamanını keşfetmekten geçiyor. Bu süreçte meditasyon, dağılan zihnin toparlanmasına yardımcı oluyor.

Problem çözme becerisi

Eldeki işe baktığında, çözülmesi gereken problemleri hızla fark edebilen kişiler çok daha başarılı oluyor. Bu zamanın iyi yönetilmesi ve enerjinin verimli kullanılması için çok önemli. Problem çözme becerisinin, diğer kişilerle birlikte çalışma ve işbirliği geliştirmeyi de kapsadığını da hatırlatalım. Her şeyi kendiniz çözmek zorunda değilsiniz. Elinizdeki problemi çözmek için yetkin kişileri tespit etmek de problem beceriniz olduğunu gösterir.

basari-beceri

Kaliteli bilgiyi tanıma becerisi

Teknoloji çağında, bilgi önem kazandı. Ancak, kaliteli olmayan bilgiler de büyük bir hızla dolaşıma girdi. Başarılı olmak için zaman yönetimi çok önemli ve zamanı iyi yönetmek için de kaliteli bilgiyi görünce tanımayı öğrenmeniz gerekiyor. Elinizdeki işi tamamlamak için hangi bilgilere ihtiyacınız olduğunu bilirseniz, bilgiye ulaşmanız da daha kolay olur.

Bilgiyi sentezleme becerisi

Farklı kaynaklardan elde edeceğiniz bilgileri, mevcut bilgilerinizle nasıl sentezleyeceğinizi biliyorsanız başarılı olmanız o kadar mümkün. Çünkü bilgiler birbirinden bağımsız şekilde salınırken bir çıkarım sağlamaz. Çıkarımı sağlayacak ve bu bilgileri belli bir bakış açısına göre değerlendirecek olan sizin senteziniz olacak. Bunun için detayların birbiriyle nasıl ilişkilendiğini görmeye çalışın.

Eleştirel düşünce becerisi

Eleştirel düşünme, yeni bir ürün ya da fikir elde etmek için olmazsa olmaz bir beceridir. Geçmişteki ortaya konmuş bilgileri edinmek ne kadar önemli olsa da, başarılı olmak için kendi bakış açısınızı katmanız gerekir. Bu, verilen bilgiyi olduğu gibi almak ve kabul etmek değil, bu bilginin neden kabul edilebilir olduğunu araştırmak anlamına gelir. Uzun süreli öğrenme için, “nedir?” sorusuna cevap aramanın ötesinde “neden?” sorusuna da bir cevap bulmak önemlidir.

Read More

Daha mutlu bir dünya mümkün mü? Bu soru pek çok kişinin aklını kurcalayadursun, UC Berkeley’in Greater Good Magazine’i mutluluk sırlarını uzmanlara sordu. Bilimsel temellere dayanan mutluluk pratiklerini anlatan bilim insanları ve araştırmacıların verdikleri yanıtlar, mutluluğun pek çok yolu olduğunu bize gösteriyor.

Jane Dutton, Michigan Üniversitesi’nde işletme ve psikoloji profesörü:

En sevdiğim araştırma temelli mutluluk pratiğim, gün boyunca diğer insanlarla yaptığım yüksek kaliteli bağlantılara karşı tetikte olmaktır. Bir yabancı olsa bile, etkileşimde canlılık ve yaşam belirtisi hissettiğimde yüksek kaliteli bir bağlantı olduğunu hissediyorum. Benim uygulamam, içimde beni güçlendiren vitaminler gibi çalışan bu bağlantıları farketmek, tatmak, detaylandırmak ve hatırlamak.

Laurie Santos, Yale Üniversitesi’nde psikoloji ve bilişsel bilim profesörü:

Şefkat meditasyonu. Bu meditasyon türünü diğer, nefes tabanlı meditasyonlardan çok daha kolay buluyorum ve ne zaman beni nasıl dengeli hissettirdiğini fark etsem şaşırıyorum. Ayrıca bu uygulamanın insanlarla etkileşimlerimde ve kendi zayıf yönlerime karşı sabrımdaki etkilerini de görmeyi çok seviyorum.

Judson Brewer, Massachusetts Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde doçent:

Şefkat! Bu pratiğin ne kadar tatlı olduğunu fark etmek yıllarımı aldı. Psikiyatri uzmanlık eğitimim sırasında, tam anlamıyla iş başındayken öğrendim: Bisikletle işe giderken önüme çıkan şoförlere nezaket göstererek başladım ve hastaneye gittiğimde, bu şoförlere öfkeli olmak yerine, huzurlu ve mutlu olduğumu keşfettim. Hayatı değiştiren uygulama.

Kristin Layous, East Bay, California State Üniversitesi’nde psikoloji profesörü:

Memnuniyet pratikleri. Memnuniyet ifadeleri çok etkili olabilir, ama aynı zamanda hayatınızda neyin iyi olduğuna dair not almanın oldukça güçlü olduğunu düşünüyorum (mutluluk saymak gibi). Ben mutluluklarımın bir günlüğünü tutmuyorum, ama bazen aklım karıştığında ya da negatif yönde ilerlediğinde, hayatımdaki güzel şeylere yeniden odaklanmaya çalışıyorum ve bu da benim kötü tarafta kalmamama yardımcı oluyor.

mutluluğun sırrı

Elizabeth Dunn, British Columbia Üniversitesi’nde psikoloji profesörü:

Egzersiz. Gerçekten meşgul olsam bile, koşmak, yüzmek, bisiklete binmek veya yoga yapmak için her gün bir saatimi ayırırım. İlgili araştırmaları okumanın yanı sıra, kendi ruh halimi izledim ve bu uygulamanın benim mutluluğum için büyük bir fark yarattığını keşfettim.

Hedy Kober, Yale Üniversitesi’nde psikiyatri ve psikoloji profesörü:

Meditasyon, memnuniyet, fiziksel egzersiz. Birlikte, beni esnek ve güçlü tutarlar. Zihnimi açık, kalbimi açık ve vücudumu etkin tutuyorlar.

Michael Norton, Harvard Business School’da işletme yönetimi profesörü:

Chris Hsee’nin aşırı edinim konusundaki araştırmaları, zevk almayı unutacak kadar birikime saplantılı olduğumuzu gösteriyor. Çoğu zaman bunu aklımda tutuyorum ve yaşamda biriktirme değer olanın ne olduğunu ve ne olmadığını düşünüyorum.

Tim Kasser, Knox Kolej’de psikoloji profesörü:

Araştırmalar kişisel gelişim, bağlılık ve toplum duygusu için içsel hedefleri takip eden insanların para, görüntü ve statü için dışsal hedeflere odaklananlardan daha sağlıklı olduğunu gösteriyor. Bu yüzden piyano çalmak, bahçede çalışmak, eşimle ve çocuklarla sohbet etmek, gönüllülük yapmak gibi şeylere daha çok ve alışveriş yapmaya veya diğer insanların hakkımda ne düşündükleri konusunda endişelenmeye daha az zaman ayırıyorum.

Read More

Meditasyon hakkında yanlış algıların hala yaygın olduğunu görüyoruz. Ancak meditasyonun insan psikolojisine ve sağlığına olumlu etkileri artık bilimsel olarak da ortaya konuyor. Bunun yanı sıra meditasyon algılanandan öte öyle yalnızca ‘belirli bir sınıf’ insanın yapabildiği bir şey de değil. Herkes için her yerde meditasyon mümkün!

Günlük hayatımızın hızlı seyrinde bir nefes almak kadar yakın ve faydalı bir yerde duruyor. Belki ilk adım olarak bu yargıları kırarak başlayabiliriz. Yine de, ancak içselleştirerek süreci kendimize ait hissettiğimiz bir iç dünya yolculuğu haline getirebiliriz.

Bilim meditasyonunun faydalarını onaylıyor

Meditasyonun faydalarına dair bilimsel birçok araştırma var. Meditasyon popülerleştikçe Harvard Tıp gibi önemli kurumlarca meditasyonun faydalarını anlamak için birçok bilimsel araştırmalar yapıldı. Yapılan araştırmalarda meditasyonun;

  • stresi azalttığı,
  • strese bağlı yaşlanmayı yavaşlattığı,
  • mutluluk seviyesini yükselttiği,
  • öğrenme ve hafızayı geliştirdiği,
  • kalp sağlığı ve yüksek tansiyonu olumlu yönde etkilediği kanıtlandı.

Yapılan bu araştırmalarda meditasyonun anksiyete ve depresyon bölgelerinde onarıcı etkisinin olduğu hemen hemen her araştırmada görülüyor.

meditasyon

Meditasyonun gündelik hayata etkileri

Peki bu olumlu etkiler ve onarıcı etki gündelik hayatta insana nasıl yansıyor? Güçlenen anatomimiz ve onarılan hasarlarımız gündelik motivasyonumuzu nasıl şekillendiriyor?

Yapılan araştırmalara bakılırsa, meditasyonun etkileri hem bilincimiz açıkken hem de uyku sırasında bilincimiz kapalıyken onarıma devam ediyor. Meditasyonun etkileri biz uykudayken günlük yaşamımızı temelden etkileyen ‘Farkındalık’ ve ‘Hedef Koyma’ bölgelerine direkt etki ediyor. Meditasyon yapan ve yapmayan insanlar arasında ‘Empati’ ile ilgili beynin bölgelerindeki farklılık bize meditasyonun hayat motivasyonumuzu en derinden nasıl etkileyebileceğini gösteriyor.

İnsanlara ve olaylara karşı tahammül seviyemizi yükseltmek istiyor, hayatı daha iyi anlamak istiyorsak meditasyon yapmalıyız. Ayrıca meditasyon yapan insanlarda alfa dalgalarındaki yüksek oran hayata karşı bakış açımızın pozitif olmasını sağladığını gösteriyor. Yaşamı, insanları, olayları daha pozitif bir yerden kendimize zarar vermeden yorumlamak istiyor kısacası bardağın dolu tarafından hayata bakmak istiyorsak meditasyon yapmalıyız sonucunu net bir şekilde görüyoruz.

Daha önceki yazılarımızda meditasyonun gri bölgeyi azalttığından bahsetmiştik. Gri bölgesi azalan beyin; zihnimizi daha mutlu, stressiz, dinamik ve güçlü yönelendirecektir. Günlük motivasyonumuzda grilerin yerini renklere vermek istiyorsak bu iç yolculuk fırsatını kaçırmamız gerekiyor.

Read More

Kızınıza mavi kıyafetler alıyor musunuz? Oğlunuza hiç barbie bebek aldınız mı? Kızınızla tamir aletleri oyuncak seti almayı denediniz mi? Oğlunuz evcilik setinden hoşlanır mı? Cevaplar hayır ise sanırım çocuk yetiştirirken cinsiyet ayrımı yapmadan çocuk yetiştirmek konusunda bilgi edinmek faydalı olabilir.

Ebeveynler çoğunlukla cinsiyet ayrımı yaptıklarının farkına varmazlar. Fakat bazı durumlarda farkına varmadan ayrımcı tavırları olabilirler ve bu çocukların kimliklerini ve kendilerini inşa ederlerken karşılarına engel olarak çıkabilir.

Basit bir konu olarak görülen oyuncak seçimi çocuğun gelişimi açısından o kadar da basit bir konu değildir. Çünkü çocuklar için oyuncaklar sadece boş zaman aktivitesi değil, aynı zamanda da birer eğitim materyalidir. Başlı başına oyuncak seçimi çocuk gelişimi açısından oldukça önemli bir konu. Çocukların yaş ve gelişimine uygun seçilen oyuncaklar çocukların özgüvenleri ve insanlar ile olan iletişimini etkiler. Kendilerini oyuncaklar ve onlarla yarattıkları dünya ile ifade eden çocuklar için oyuncaklar önemli bir yer kaplar.

oyuncak secimi

Oyuncakların cinsiyeti var mıdır?

Evet, oyunların ve oyuncakların toplumsal birtakım cinsiyetleri vardır. Ve bu kadar masum görülen bu alan çocuklarımızın kendi kimliklerini inşa ederken önlerine birer engel olarak gelebilir. Pembe, mavi renklerin bu kadar cinsiyetlendirilmiş oluşu, bize cinsiyet ayrımı yapmadan çocuk yetiştirmeyi neredeyse imkansız hale geldiğini gösteriyor. Renklerden oyuncak seçimine kadar bu ayrım, çocuklar arasında bir cinsiyet hiyerarşisine dönüşebileceği için tehlikelidir. Oyuncaklar çocukların duygularını etkileyen ve diğer insanlarla iletişimlerini şekillendiren araçlardır.

Doğru oyuncak seçimi nasıl olmalı?

Oyuncaklar çocuklar için böylesine önemli bir noktadayken ve toplumsal cinsiyet rolleri her alanda olduğu gibi burada da pusudayken ebeveynler ne yapmalı?

Çocukların kendi dünyalarında cinsiyet ayrımı yoktur. Ayrımı yetişkin dünya kurmuştur ve çocukların aklını bulandırmak için öylece beklemektedir. Ebeveynler çocuklarına her renkten ve türden oyuncağı almalı, onların tercihlerine sunmalıdır. Tek yapmaları gereken budur. Çocuklar ilgi alanlarına göre ve keyifle oynayacakları oyuncakları kendileri seçecektir. Kendi tercihi ile bir oyuncağı seçebileceğini gören çocuğun gelişiminde bu özgürlüğün olumlu yansımaları görülür. Çevresinde hiçbir çocukla arasında ayrım olmadığını gören çocuk mutlu olur. Bu şekilde hem kendi cinsiyetini hem de diğer cinsiyeti kendi içinde ayrımcı bir yere koymaz.

Read More

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB), özellikle çocukları ve ergenleri etkileyen; ancak yetişkinlerde de görülebilen bir durumdur. DEHB’nin başlıca belirtileri, tepkilerini kontrol edememek ve odaklanmada zorluk olarak sıralanabilir. Bu belirtiler, okul ve ev yaşantılarını zorlaştırabilir.

Kız çocuklarıyla kıyaslandığında erkek çocuklarda daha sık görülür. Genellikle erken okul çağında teşhis konur. Çünkü çocuğun derslerde odaklanma zorluğu yaşaması bu belirtinin fark edilmesine imkan sağlar.

DEHB Hayatı Nasıl Etkiler?

DEHB’li insanların çoğu, diğer insanlar gibi başarılı ve mutlu bir hayat sürer. Özellikle erken yaşlarda başlanan tedavi ile toplumsal hayata adaptasyon sağlanabilir. Bu aşamada semptomları dikkatle incelemek ve doktorla düzenli olarak görüşmek büyük önem taşır. Çünkü tedavi yönteminin zaman içinde değiştirilmesi gerekebilir.

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, akademik anlamda bazı zorluklara sebep olabilir. Zeka ve beceri anlamında herhangi bir yoksunluk olmadığı durumlarda, DEHB’li çocukların akademik performansındaki düşüklüğün nedeni büyük oranda dikkat eksikliğidir. Öğrenciler genellikle; yönlendirmeleri izlemede, öğrendiklerini hatırlamada, sınıf ortamına ayak uydurmada zorlanır.

Sosyal anlamda ise, DEHB’li kişiler tepkilerini kontrol etmede zorlanacağı için agresif davranışlar sergileyebilir. Odaklanmada ve diğerleriyle ilgilenmede sorun yaşadıkları için diğer insanlarla sosyal aktivitelere katılmada zorlanabilirler. Bazen bu durum dışlanmalarıyla sonuçlanır. Çünkü bir anlamda oyunu kurallarına göre oynamayı reddederler.

DEHB Bir Öğrenme Güçlüğü Değildir

Yukarıda sözünü ettiğimiz zorluklara karşın, DEHB bir öğrenme güçlüğü değildir. Öğrenmede, dolaylı olarak güçlüğe sebep olabilir. Ancak; DEHB’li çocuklarla ilgili yapılan araştırmalar DEHB’li çocukların yüzde 50’sinin aynı zamanda bir öğrenme güçlüğünden de mustarip olduğunu gösterir. 

Öğrenme güçlüğü olmayan durumlarda, öğretmen konuşurken önemli detayları gözden kaçırmak, verilen ödevi tam olarak hatırlayamamak veya diğer öğrenciler konuşurken onları dinlememek öğrenme sürecinin verimli geçmemesinin temel sebepleri arasında yer alır. Çünkü DEHB’li çocuklar tek bir şeye odaklanmak yerine çevrelerinde olup biten her şeye eşit oranda dikkat verirler. 

Diğer tarafta hiperaktivite nedeniyle sınıfta uzun süre sabit oturmada zorlanan bu çocukların okuldan soğumamaları için erken yaşta teşhis ve tedavi büyük önem taşır. Bu çağlarda öğretmenlerin ve ebeveynlerin özeni çocuğun tüm hayatını olumlu yönde etkiler.

Hiperaktivite Nedir ve Nasıl Anlaşılır? > >> https://youtu.be/4VmfZdxRSqI

Read More

Çocuğunuz büyürken onu yönlendirmek ve yetiştirmek için öncelikle onu anlamanız gerekiyor. Onun ihtiyaçlarını fark etmek ve giderebilmek için çocuğunuzun kendine özgü bir karakteri olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Küçük yaşlarda kendini bir yetişkin gibi ifade edemezken bile, bu karakteri çözümlemek ve çocuğunuzu anlamak sizin ebeveyn olarak görevleriniz arasında yer alıyor.

Çocukları anlamanın en temel yolu gözlem yapmaktır. Çünkü çocuklar kendilerini sözel olarak tam anlamıyla ifade edemez ve duygularını, ihtiyaçlarını davranışları yoluyla dışa vururlar. Onları uyurken, yemek yerken ya da oynarken gözlemleyin. Sürekliliği olan davranışlarını araştırın. En çok nelerden hoşlanıyor, ne zaman sıkılıyorlar?

Çocuklarınızla sohbet edin

Gözlem yapmanın yanı sıra çocuklarınızla konuşmak için zaman ayırmak, onlar hakkında bilgi almak ve bakış açılarını öğrenmek için çok değerli. Onlara sorular sorarak sizinle duygu ve düşüncelerini paylaşmalarına yardımcı olabilirsiniz. Bu hem aranızdaki bağı güçlendirir hem de çocuğunuzu daha iyi anlamanızı sağlar.

Detaylı bilgi alabilmek için çok genel sorulardansa biraz daha detay sorabilirsiniz. Örneğin, bugün okulda ne yaptığını değil, resim dersinde nasıl bir resim çizdiğini sorabilir ve bu resimle ilgili konuşabilirsiniz.

çocuğu anlamak

Diğerleriyle iletişimini gözlemleyin

Çocuğunuzun bulunduğu ortamda nasıl davrandığı, mevcut duygu durumuna ve karakterine dair pek çok şey söyler. Bunun için akrabalarınıza, arkadaşlarına, öğretmenlerine, hayvanlara karşı nasıl davrandığını inceleyin. Örneğin, çocuğunuz bir arkadaşına karşı agresif tavırlar sergiliyorsa, bu agresif tavrın altında yatan asıl sebebi bulmaya çalışabilirsiniz. Böylece çocuğunuzun yetiştirirken ileri dönük fayda sağlayabilirsiniz.

Çocuğunuzun gelişimini ve kendine öğrenme yöntemini anladığınız zaman, ona daha iyi fırsatlar sunabilirsiniz. Gelişiminin bir sonraki aşamasına geçmede daha büyük katkılarda bulunabilir ya da bir özel desteğe ihtiyacı varsa erkenden fark edebilirsiniz. Bunların yanı sıra beklentilerinizi ve sınırları çocuğunuzla konuşabilmek için de bu bilgilere ihtiyacınız var.

Her ebeveyn çocuğunu en iyi şekilde yetiştirmek ister. Bu konuda her ne kadar genel önerilerde bulunabilsek de her çocuk kendine özgüdür. Anne ve babalara düşen ise, çocuğu anlamak ve ona uygun iletişimi geliştirmektir. Ancak bu şekilde çocuğunuzu en iyi şekilde yetiştirebilir ve tüm ihtiyaçlarını karşılayabilirsiniz.

Read More

“Biliyorum ama sınavlarda yapamıyorum.” Bu cümleyi duyduğumuz çok sayıda öğrenci var. Bu ifade aslında öğrencilerin öğrenme yöntemlerine dair iki eksiği ortaya çıkarıyor. Birincisi öğrencilerin tekrarla öğrenmeye çok fazla bağlı olması, ikincisiyse öğrenme konusunda kendilerini değerlendirme konusunda yeterince başarılı olmamaları. Özellikle ikincisi metacognition öğrenmenin önemini ortaya koyuyor.

İlk eksikliğe kısaca bakacak olursak, tekrar ezberleme ve örüntü eşlemeyi amaçlayan pratik ya da tekrarlayan bir uygulamadır. Bu uygulamalar, yüzeysel öğrenmeye yol açar. Öğrenciler bilgileri alır ve benzer problemlerle karşılaştıklarında çözüm üretebilirler. ancak problem farklı göründüğünde sorun yaşarlar.

Bilgiyi yalnızca ezbere bilmek, bu bilgiyi kullanmak için yetersizdir. Örneğin, Almanca kelimeleri ve gramer kurallarını ezberleyebilirsiniz; ancak Almanca konuşmak bu bilgilerden daha fazlasını gerektirir. Yani, ezberlenen bilgi yetersizdir.

Kendi becerilerini doğru değerlendirmenin önemi

İkinci eksiklik olan kendini yanlış değerlendirme, eğitim süreci için son derece önemlidir. Çünkü kişiye uygun olmayan öğrenme yollarının kullanılmasıyla sonuçlanarak verimi düşürür. Öğrenciler, bilgiye sahip olmalarına rağmen sınavlarda başarısız olmaktan şikayet ederler. Peki, bilgiye sahip olduklarını nereden biliyorlar? Kendilerini doğru değerlendiriyorlar mı?

metacognition üstbiliş

Bilgiyi edindiğine inanan öğrencilerin çoğu, aslında ödevlerini yaptığını, denemeler çözdüğünü, konu tekrarı yaptığını vs söylemek ister. Burada yanlış değerlendirilen nokta şudur: öğrenciler bu yöntemlerle genellikle kavramlara aşina olsa da bu kavramların nasıl kullanılacağını öğrenmezler. Öğrenciler, aşinalıkla öğrenmeyi karıştırabilir. Marilla Svinicki (2004) bunu Anlama Yanılsaması (Illusion of Comprehension) olarak adlandırır ve diğerleri buna akıcılığın yanılsaması demişlerdir.

Başa dönüp metacognition’a nasıl başlanmalı sorusuna cevap arayacak olursak, yukarıda sözünü ettiğimiz iki eksikliği odağımıza almak doğru bir karar olabilir. Metacognition, düşünme sürecimize dair bilgi ve düzenlemeyi ifade eder. Daha derin bir anlayış oluşturma stratejileri hakkındaki bilgimiz ve Anlama Yanılması’na dair farkındalığımız üstbilişsel (metacognitive) bilginin içeriklerini oluşturur.

Öğrencilerin üstbilişsel gelişimini nasıl destekleriz?

Düşüncemizi (öğrenme) düzenleme ve uygun öğrenme stratejileri uygulama yeteneğimiz, eleştirel olarak, özellikle üstbilişsel izleme ve değerlendirmede, öğrenme seviyemizin ve öğrenme süreçlerimizin doğru öz değerlendirmesine bağlıdır. Öyleyse, bu alanlarda öğrencilerimizin üstbilişsel gelişimini nasıl destekleyebiliriz?

Öğrencilerin daha geniş bir yelpazedeki öğrenme stratejilerini bilmelerine ve kullanmasına yardımcı olmak için bunları yeni stratejilerle tanıştırıp onlara bunları uygulama fırsatı verebiliriz. Daha derinlemesine öğrenmek için, öğrencilerin prova stratejilerinin ötesine geçmelerine yardım etmeliyiz. Daha derin bir öğrenme, bildiğimiz şeyleri genişletip birleştirmeyi gerektirir ve ayrıntılı ve örgütsel öğrenme stratejileriyle kolaylaştırılır.

Read More

Çocukların ders çalışırken belli bir süreden sonra sıkılıp dikkatinin dağıldığını fark etmiş olabilirsiniz. Hatta oyun oynarken bile zaman içinde çocukların dikkati dağılır. Özellikle yeni bir şey öğrenirken odaklanma süreleri çok daha kısa olabilir. Böyle zamanlarda çocukları devam etmeye zorlamak pek verimli sonuçlanmayacaktır.

Çocukların dikkatini toplama süresi, genel olarak 40 dakika civarındadır. Ancak o sırada yapılan işe bağlı olarak bu süre uzayabilir ya da kısalabilir. Bu süre çocuğun yaşına bağlı olarak da değişiklik gösterir. Örneğin, 5-6 yaşındaki çocukların dikkatini bir şeye verme süresi 15 dakika kadar kısadır. Etrafta dikkat dağıtıcı ögeler olduğunda dikkatlerini çok daha zor toplayabilirler. 7 yaşına geldiklerindeyse bu süre yarım saate çıkar.

Mola süreleri de, odaklanma sürelerine bağlı olarak belirlenebilir. Belli bir süre legolarla oynadıktan ya da ders çalıştıktan sonra 5 ila 15 dakika arasında değişen bir mola verebilirsiniz. Mola süresinde çocuğunuzun çalışma ortamını terk ettiğinden emin olun. Bu sürede fiziksel aktivitede bulunan çocukların, tekrar çalışmaya döndüğünde daha iyi odaklandığı da artık bilinen bir gerçek.

odaklanma

Peki, çocuğunuzun odaklanma süresini arttırmak için neler yapabilirsiniz?

Siz odaklandıkça onlar da odaklanır

Çocukların dikkati dağılmadan, olabildiğince uzun süre çalışabilmeleri için sizin de onlarla birlikte odaklanmanız gerekir. Çocuğunuzla birlikte çalışırken, özellikle okul öncesi ve ilkokul yıllarında sürekli tekrar eden basit alıştırmalar sizin için de zor bir göreve dönüşebilir. Bir kelimeyi tekrar tekrar yazması gerektiğinde, bir metni tekrar tekrar okumaları gerektiğinde sıkıldığınızı hissedebilirsiniz.

Ancak onunla birlikte sürece aktif katılım gösterdiğiniz zaman çocuğunuz çok daha kolay odaklanır. Birlikte çalışıyor olmak onları motive eder ve yaptıkları işin önemli olduğunu hissederler. Legolarla oynarken bile çocuklarınızın sizin katılımınıza ihtiyacı var.

Dikkat dağıtıcı ögeleri ortadan kaldırın

Ebeveynlerin çocuklarının kendine has öğrenme ve odaklanma yollarını keşfetmesi çok önemli. Örneğin, bazı çocuklar acıktığı zaman dikkatlerini toplamakta zorlanabilir. Çocuğunuz da böyleyse, çalışmaya başlamadan önce hafif atıştırmalıklar hazırlayabilirsiniz.

Çocuklar, ne kadar enerji dolu görünseler bile dinlenmeye ihtiyaç duyarlar. Okuldan gelir gelmez ödev yapmak pek iyi bir fikir olmayabilir. Biraz dinlendikten sonra ödevlerini yaparken, etrafta dikkatlerini dağıtacak ögeler olmaması gerekiyor. Televizyonun açık olduğu bir odada ödev yapmaya çalışırken dikkati sürekli dağılıyorsa, bu son derece normal. Çocuğunuza tekrar tekrar odaklanmasını söylemek yerine ona daha izole bir çalışma ortamı yaratmayı deneyebilirsiniz.

Read More

Ergenlik döneminde bir çocuğa sahip ebeveynler genellikle, çocuklarıyla iletişim kurmakta zorlandığından şikayet eder. Tipik bir senaryodan bahsedelim: oğlunuzla ödevlerini yapmaması veya çok fazla oyun oynamasıyla ilgili konuşmak istiyorsunuz. “Biraz konuşabilir miyiz?” diye sorarak konuşmayı başlatıyorsunuz ve “İşte yine başlıyoruz” diyerek gözlerini deviriyor.

Doğrudan konuya girip, “Daha sorunlu olmalısın,” dediğinizde “Evet evet,” diyip umursamadığını belli ediyor. Bir süre sonra sabrınız taşıyor, iki taraf da öfkeleniyor ve belki çocuğunuz kapıyı çarpıp çıkıyor. Bunların hepsi, ergenlik dönemindeki çocukların yaşadığı evlerde olan olaylar. Peki, çocuğunuzda konuşabilmek ve iletişim kurmak için neler yapabilirsiniz?

Şunu söylemekten kaçının: “Konuşalım mı?”

Bir konuşmaya başlamanın en doğal yolu gibi görünse bile, “Konuşalım mı?” dediğiniz zaman çocuğunuzla konuşabilme olasılığınız azalıyor. Bu sözü duyduktan sonra gençler, genellikle kepenkleri kapatır ve iletişim kurmak için gerekli ortamı yaratmamak için ellerinden geleni yaparlar.

Bunun yerine bir şey söylemeden ve istemeden etraflarında dolaşın. Bir süre sonra konuşmayı kendisi başlatabilir ya da siz bir konuşma başlatabilirsiniz.

ergenlik dönemi

Söylemeyin, soru sorun

Onları en iyi şekilde yetiştirmek için çocuklarımıza sürekli nasıl konuşmaları, nasıl davranmaları gerektiğini söylüyor olabiliriz. Halbuki, söylemek yerine sormak çok daha etkili. “Daha fazla ders çalışman gerekir,” demek yerine “Sınav hazırlıkları nasıl gidiyor?” diye sormak gibi.

Ergenlik dönemindeki bir gence ne yapması gerektiğini söylemek büyük olasılıkla geri teper. Daha sakin ve ilgili bir şekilde sorduğunuz zaman kararı onlara bıraktığınız izlenimi veriyorsunuz. Böylece iletişim kurma şansınız artıyor.

İçten yanıt verin

Çocuğunuz açık davranmış ve size sınava hazırlanmadığı için dersten kalma ihtimali olduğundan yakınmış olabilir. Böyle bir durumda öfkelenip “Sana daha çok çalış, demiştim,” gibi bir cevap vermemeniz gerekiyor. Böyle zamanlarda çocuğunuzun sizden beklediği şey kendisiyle empati kurmanız. 

“Düşük not alma ihtimali can sıkıcı, değil mi?” gibi bir sözle onun duygularını anladığınızı gösterin. Gerçekten empati kurduğumuz zaman karşımızdaki kişi suçlu, utangaç ya da yargılanıyor gibi hissetmez. Bu da iletişim kurmanın önemli bir anahtarıdır.

Sen – Ben – Biz yaklaşımını izleyin

Her zaman çocuğumuzla aynı fikirde olamayız. Böyle zamanlarda ağzımızdan çıkan sözlere daha çok dikkat etmemiz gerekir. Sen – Ben – Biz yaklaşımı bu nedenle çok önemlidir. Peki nedir bu yaklaşım:

SENİ dinliyorum ve düşünceni anlıyorum.

BEN de kendi düşüncelerimi ortaya koyuyorum.

Bu konuya BİZ bir çözüm buluruz.

Bu sırayı takip ettiğiniz zaman, çocuğunuz onun düşüncelerine önem verdiğinizi anlayarak kendinin bu iletişimde saygı gördüğünü bilir. Saygı gördüğü bir iletişimi kurmaktan da kaçınmaz.

Read More

Beyin milyarlarca nöron içeren karmaşık bir ağdır ve her bir nöron kendi sinapsları aracılığıyla binlerce farklı nöronla iletişim kurar. Bununla birlikte nöronlar gelen sinyalleri çok sayıda ‘kollar’ aracılığıyla algılar. Bu yapıya dendritik ağaçlar adı verilir.

1949’da Donald Hebb’in öncü çalışması, öğrenmenin, sinapsların gücünü değiştirerek modifiye edilmesiyle oluştuğunu öne sürmüştü. Bugüne kadar bu düşünce kabul ediliyordu. Ancak, nöronal kültürler üzerine yeni kuramsal sonuçlar ve deneyler kullanan Fizik Bölümünden Prof. Ido Kanter ve Bar-Ilan Üniversitesi’ndeki Gonda (Goldschmied) Multidisipliner Beyin Araştırma Merkezi tarafından yönetilen bir grup bilim insanına göre merkezi Öğrenmenin sadece sinapslarda gerçekleştiğine dair yaklaşık 70 yıllık bu bilgi doğru değil.

Scientific Reports dergisinde yayınlanan bir makalede, araştırmacılar öğrenmenin aslında şu anda sinapslara atfedilen yavaş öğrenme mekanizmasına benzer şekilde birkaç dendrit tarafından yapıldığını göstermek için bu geleneksel bilgiye karşı çıkıyorlar.

Araştırma ekibine göre, “Dendritlerde yeni keşfedilen öğrenme süreci, öğrenmenin sadece sinapslarda gerçekleştiğini öne süren eski senaryoya göre çok daha hızlı bir hızda gerçekleşir. Bu yeni dendritik öğrenme sürecinde, sinaptik öğrenme senaryosundaki binlerce küçük ve hassas olanlarına kıyasla nöron başına birkaç uyarlanabilir parametre vardır.”

öğrenmeZayıf sinapslar öğrenmeyi etkiliyor

Çalışmanın bir diğer önemli bulgusu, beynimizin çoğunluğunu oluştursa da, daha önce önemsiz kabul edilen zayıf sinapsların beynimizin dinamiğinde önemli bir rol oynadığı yönünde. Mevcut sinaptik öğrenme senaryosunda öne sürüldüğü gibi, gerçekçi olmayan sabit uçlara zorlamak yerine, öğrenme parametrelerinin salınımlarını uyarırlar.

Yeni öğrenme senaryosu beynin farklı yerlerinde meydana gelir ve bu nedenle bozuk beyin işlevselliği için mevcut tedavilerin yeniden değerlendirilmesini gerektirir. Bu yüzden, Donald Hebb’in 70 yıllık hipotezini özetleyen popüler cümle “birlikte ateş eden nöronlar birbirine bağlanır” artık yeniden ifade edilmelidir. Buna ek olarak, öğrenme mekanizması son gelişmiş makine öğrenimi ve derin öğrenme başarıları temelinde. Öğrenme paradigmasındaki değişim, farklı derinlemesine öğrenme algoritmaları ve beyin işlevlerimizi taklit eden yapay zeka tabanlı uygulamalar için yeni ufuklar açar – ancak gelişmiş özellikler ve çok daha hızlı. Bu yeni bulgular, öğrenme modellerinin yeniden sorgulanması gerektiğinin de işaretçisi olabilir.

Read More