Öğrenme yöntemleri farklı metotların kullanılması ile öğrenme sürecine katkı sağlayan yöntemler bütününü ifade etmektedir. Çocuklarımızın öğrenme yetenekleri, algılama kapasiteleri ve verilen bilgiyi süzgeçlerinden geçirme biçimleri birbirinden farklıdır. Sevgili ebeveynler, çocuklarımız farklı öğrenme süreçlerine sahip oldukları için çocuklarımıza uygun olan öğrenme metotlarını belirlemek son derece önemlidir. Her çocuğa aynı yöntemde bilgi aktarılmaya çalışıldığında, elde edilen sonuç, istenen seviyeden oldukça farklı olacaktır. Mevcut eğitimde pedagojik anlamda bu tarz bir eksiklik ile karşı karşıya bulunmaktayız. Son dönemde dijital pedagojinin de devreye girmesi ile çocuklarımızın nasıl öğrendiklerini bilmemekteyiz. Etkili öğrenme ve öğretme yöntemleri çocuklarımızın nasıl bir öğrenme yöntemini daha iyi benimsediğini anlamakla ortaya çıkmaktadır.

Doğru Öğrenme Yöntemleri Nasıl Belirlenir?

Öğrenme yöntemleri çocuklarımızın görsel, işitsel ya da dokunsal olarak hangi yöntem ile daha etkili sonuçlar elde ettiğinin tespiti ile anlaşılabilir. Görsel anlamda daha çabuk öğrenen bir çocuğa işitsel ağırlıklı bir eğitimin verilmesi, elde edilen verimliliği oldukça düşürecektir. Çocuklarımızın tek bir öğrenme yöntemi ile eğitim almaları doğru değildir. Çocuklarımızın ikili hatta üçlü parametrelere dayalı olarak öğrenme biçimlerini ortaya çıkarmamız gerekmektedir.

Görsel-işitsel ya da görsel-işitsel-dokunsal gibi birden fazla parametreye dayalı olarak öğrenme biçimlerinden hangisinin daha etkili olacağı tespit edilmelidir. En kolay öğrenme yöntemleri çocuklarımızın sahip oldukları yeteneklerine yönelik olarak verilen eğitim yöntemi ile gerçekleşmektedir. Bunun yanı sıra, uygulanan birtakım testlerle çocuklarımızın ‘kapalı ortamda mı yoksa açık ortamda mı’ daha verimli öğrenebileceği anlaşılmaktadır. Işığın yoğun olduğu alanlarda bazı çocukların öğrenme düzeyleri daha yüksek olabilirken, bazılarının da ışığın az olduğu ortamda öğrenme kapasiteleri artmaktadır.

Ders Çalışmak İçin Masa Başında Olmak Önemli Midir?

Öğrenme yöntemleri pek çok etkene bağlı olarak farklı sonuçlar ortaya çıkarmaktadır. Bazı çocuklar masa başında ders çalışmayı sevmeyebilir. Hatta bu nedenle masa başında ders çalışarak verimli sonuçlar elde edemeyebilir. Bize gelen pek çok veliden bu yönde bir serzeniş duymaktayız. “Benim çocuğum masa başında bir türlü oturmuyor” tarzındaki ifadeler ne yazık ki doğru bir öğrenme metoduna yol açmamaktadır.

Çocuklarımızın hepsi de masa başında çalışarak verimli olacak bir yapıya sahip olmayabilir. Böyle bir durumun ebeveyn tarafından bilinmemesi ve çocuğa sürekli olarak masa başında ders çalışması yönünde baskı yapılması, ebeveyn ile çocuk arasındaki olumlu ilişkiyi bozmaktadır. Bilgi öğrenme yolları klasik öğrenme ve çalışma yöntemlerinden oldukça farklıdır. Bazı çocuklarda dikkat eksikliği durumu da mevcut olabilir. Bu anlamda doğru öğrenme yöntemleri ve çocuklarımızın mevcut durumları tespit edilerek çocuklarımızın verimli bir şekilde öğrenmeleri sağlanmalıdır.

Read More

Zaman zaman ebeveynlerin aklında çocukların kreşe başlama yaşı konusunda soru işaretleri olabiliyor. “Çocuğu kreşe ne zaman vermeli?” , “Uyum sağlayabilir mi?”, “Erken mi?”, “Geç mi?” gibi pek çok soruyla karşılaşıyoruz. Çocuklar kreşe başladıkları dönemde sosyalleşir ve yeni ilişkiler deneyimler. Aynı zamanda; akademik yaşantıları bu dönemde başlar. Akademik hayatta tanıyacakları matematik, türkçe, yabancı dil gibi alanlarda ön hazırlık yapma fırsatı bulurlar.  Yeni kurallara adapte olmayı, bir gruba dahil olmayı bu dönemde öğrenir ve öğretmen sınıf gibi kavramları tanırlar. Kreşe başlayan çocuklar daha sistemli bir öğrenme sürecine girerler. Bir bütünün parçası olmayı deneyimler ve yönergelere uyum sağlamayı öğrenirler. Aynı zamanda kreş ortamında yürüttükleri faaliyetler, “ince motor” ve “kaba motor” gibi becerilerinin pekişmesine katkı sunar.

Kreşe Başlama Yaşı: Gelişim Süreçleri Farklılık Gösterebilir

Peki; kreşe başlama yaşı kaç olmalı? Çocukların gelişim süreçleri farklılık gösterebilir. Her çocuğun sosyal becerileri, duygusal becerileri, sözlü ve sözsüz iletişim becerileri, motor becerileri aynı dönemde gelişmeyebilir. “Çocuğu kreşe ne zaman vermeli?” sorusunun cevabı aslında bu gelişim süreçlerinde gizlidir. Çocuğunuz kreşe başlatıp başlatmama kararını gelişim süreçleri doğrultusunda verebilirsiniz. Bu noktada; çocuğunuzun yaşına uygun şekilde gelişim gösterdiğinden emin olmanız önem taşır.

Çocuğunuzun Yaşına Uygun Gelişim Süreci Nasıl Olmalıdır?

Çocuklar 2 yaş dönemine kadar temel bakım verenle birliktedir. 2 yaş dönemine gelen çocuklar, özellikle yürümeye başladıktan sonra bireyselleşmeye başlarlar. Bir birey olduklarının ve temel bakım veren kişinin bir parçası olmadıklarının farkına varırlar. Bu süreçte gelişen taklit yeteneği, gelişimin gözlenmesi için oldukça önemlidir.

2-3 yaşındaki çocuklar için, “paralel oyun evresi” olarak adlandırılan dönem başlar. Çocuğunuz bu dönemde, diğer çocuklarla etkileşeme girer ve etkileşim halinde oyun oynamayı deneyimler. 3 yaş; şart olmamakla birlikte kreşe başlama yaşı olarak uygundur. Ancak; tam gün kreş zorlayıcı olabilir. 4 yaşından itibaren ise pek çok çocuk kreşe rahatlıkla uyum sağlayabilir. 3-4 yaşındaki çocuklar için bu karar; iyi bir gözlem yapılarak ve psiko-sosyal gelişim göz önünde bulundurularak verilmelidir.

Çocuğunuzun Temel İhtiyaçlarını Karşılayabiliyor Olması Gerekir

Eğer çocuğunuzda birtakım gelişim gerilikleri gözlemliyorsanız; örneğin, tuvalet alışkanlığını henüz kazanmadıysa, iletişim konusunda belli güçlükler yaşıyorsa kreşe başlaması için acele etmemek yararınıza olacaktır.  Çocuğunuzun kreş ortamına uyum sağlayabilmesi için; temel ihtiyaçlarını karşılıyor olması ve sosyal gelişim göstermiş olması oldukça önemlidir. Aksi halde; temel ihtiyaçları konusundaki eksiklerini evde tamamlayıp daha sonra kreşe göndermek daha uygundur.

Kreşe başlama yaşı ile ilgili aklınıza takılan sorular varsa ya da daha detaylı bilgi almak isterseniz aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Psikoloji hakkında merak ettiğiniz her şey için web sitemizi ziyaret edebilir, YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

Kadına şiddet toplumu büyük oranda etkileyen bir konuyken çözüm getirmekte de zorlandığımız bir konudur. Şiddet başlı başına bireylere zarar veren bir unsurken“ Neden kadınlar şiddete daha çok maruz kalır?” sorusu da akılları kurcalamaktadır. Kadına yönelik şiddetin altında yatan bireysel ve toplumsal birçok sebep bulunmaktadır. Şiddetin ana nedenini bulmak da aslında oldukça zordur. Fakat şiddeti tetikleyen nedenlerin farkında olmak şiddete maruz kalındığının da farkında olmak demektir. Şiddet anında kişinin kendini korumaya alması için bir fırsattır nedenleri anlamak.

1.    Kadına Şiddet: Şiddet Öğrenilmiş Bir Davranıştır

Şiddetin her türü öğrenilmiş bir davranış biçimidir. Hepimizin içinde yatan öfke ve sinir duygusu var. Ancak bunun şiddete dönüşmesi için önceden şiddete maruz bırakılmış ya da şiddeti tanık olunmuş olması gerekir. Kadına şiddet konusu da genelde böyledir. Çocukluğunda şiddete maruz kalmış ya da babası annesine şiddet uygulayan bireylerin kadınlara şiddet uygulama ihtimali artmaktadır. Özellikle kadınlara şiddet uygulanan bir çevreden geliyorsa kişi bunun olağan hatta olması gereken bir şey olduğu algısına kapılır.

2.    Manipülasyon

Başkalarını kontrol etmek ve isteneni almak için şiddet uygulanabilir. Şiddete maruz kalan kişiler de ne yapacaklarını bilemedikleri için yaşadıkları şiddet sona ersin diye karşıdakinin istediklerini gerçekleştirebilirler.  Şiddet uygulayan bireyler de davranışlarının sonucunda istediklerini elde ettikleri için şiddet davranışını sürdürmeye devam ederler. Kadına şiddet olaylarında manipülasyon sıkça görülmektedir. Davranışın dışında fiziksel şiddet uygulanacağına dair sözel tehditlerin de psikolojik şiddet olarak kullanıldığı sıkça görülmektedir. Tehditlerden korkan bireyler ne yapacaklarını bilemeden karşıdakinin istediklerini yerine getirmek zorunda kalırlar.

3.    Kadına Şiddet: Yetiştirilme Biçimi

Kadına şiddet uygulama eğiliminin en büyük sebeplerinden birisi yetiştirilme biçimidir. “Erkek ne derse o yapılacak, kadınlar erkeklere hizmet etmek için vardır.” gibi düşüncelerin baskın olduğu aile yapısından gelmek bir risktir. Bu aile yapısındaki kadınlar da erkeklerin söylediklerini doğru kabul etme eğilimi gösterebilir ve erkeklerin çizdiği sınırlar altında yaşayabilirler. Erkeklerin kadının birey olarak haklarının olduğunu bilmeden yaşama ortamı oluşturulur. İstedikleri her şeyi yaptırabilme hakkına sahip oldukları düşüncesine giren erkekler psikolojik ve fiziksel şiddeti normalleştirilebilirler.

4.    Psikolojik Rahatsızlıklar ve Alkol Tüketimi

Bazı psikolojik rahatsızlıklar ve alkol tüketimi kişinin şiddet uygulama dürtülerini daha aktif bir hala getirebiliyor. Bu faktörler genelde diğer faktörlerin de etkisiyle oluşan sebeplerden birisidir. Her alkol tüketenin ya da her psikolojik rahatsızlığa sahip olan kişinin şiddete meyilli olduğunu söyleyemeyiz. Fakat kadına şiddet konusunda başkalarından görerek öğrenilmiş davranış olması ya da yetiştirilme biçimi gibi sebeplerle birleşince durum değişebiliyor. Kontrolsüz alkol tüketicileri zaten içlerinden atamadıkları bir öfke varken öğrenilmiş davranış olarak dışa vurmakta daha rahat olabiliyor. Benzer şekilde psikolojik rahatsızlığı olan bireyler de iç güdüsel davranışlara eğilimli oldukları için düşünmeden öğrendikleri şiddeti uygulayabiliyorlar. Eğer çevrelerinde daha önce kadına şiddet uygulayan varsa şiddetleri daha çok kadınlara yansıyabiliyor.

Read More

Otizm nedir?” sorusunu sıkça yanıtlıyoruz. Peki; “Otizm ne değildir?” Otizm hakkında yanlış bilinenlere gelin birlikte göz atalım.

Otizm Nedir? Ne Değildir?

Otizm nedir? Bir hastalık mıdır? Otizm hakkında yanlış bilgilerden bir tanesi; otizmin bir hastalık olduğu, değişmez olduğu yargısıdır. Otizm şiddeti hafiften ağıra kadar değişkenlik gösterebilen bir durum… Hafif olarak nitelendirilen formların bazıları otizmli olmayan insanların özellikleri ile çakışmaktadır. Hatta otizmli olmayan insanların içerisinde otizm özellikleri taşıyan pek çok kişi var. Otizmin tamamen düzelebileceği konusunda da yanlış bir inanç var. Otizm özelliklerinin pek çoğu ortadan kalksa da temel bazı belirtiler, başkasının zihnini anlamakta zorluklar, empati sorunları dirençli olabilir. Otizmin kendisi düzelse bile başka tip hastalıklara dönüşebilir. Dikkat eksikliği-hiperaktivite bozukluğu ve öğrenme bozukluğu; otizmin dönüşebileceği hastalıklar arasında en yaygın görülenler arasında yer alıyor.  Depresyon ve anksiyete atakları ile karşılaşmak da söz konusu olabilir.

“Otizm ne değildir?” diye sorarsak; otizm zihinsel engellilik değildir. Zihinsel engellilik ile birlikte görülebilir ve bu durumlarda daha çok nörolojik ve genetik bazı semptomlar söz konusudur. Zihinsel geriliğe eşlik eden bulgular mevcuttur. Fakat; otizmin kendisi üstün zekâlı kişilerde de karşımıza çıkabilir.

Çevresel etkenler otizmde önemlidir. Bu anlamda; yapılan araştırmalarda, anne karnında iken ortamdaki bazı yabancı maddelerin, bazı enfeksiyonların etkisi, özellikle annenin bağışıklık sisteminin etkisini gösteren bulgulara rastlanıyor.

Otizm Tedavisi Sırasında Nelere Dikkat Edilmeli?

Tedavi sırasında yapılmaması gereken şeyler sorusu bence en iyi sorulardan bir tanesi. Verilen ilaçları aniden kesmemek gerekiyor. Otizmdeki en önemli konulardan biri ilaçlar ile otizm tedavisi yapılamaması fakat otizmin şiddetini arttıracak sorunların ilaçlarla azaltılmasının mümkün olması… Yan etkilerinin olması nedeniyle bazı ailelerin güvensizlik duyması, arzulanan etkiyi yaratmadığında güvensizlik duyarak ilaçları aniden kesmeleri, çok büyük sakıncalar yaratabiliyor.

Bugün klasik olarak bütün kitaplarda otizm tedavisi için tek yolun özel eğitim olduğu söyleniyor ve bu bilgi doğru… Erken dönemde başlamış davranışçı terapilerin etkin olduğu biliniyor.  Fakat terapi konusunda ailelerin bilinçli olması gerekiyor. Uygun terapistleri bulması gerekiyor. Eğitimin önemini reddetmek de yapılan yanlışlardan bir tanesi.

Otizmi Bir İnsan Özelliği Olarak Ele Almalıyız

Bir yol haritası ve bir çerçeve çizmek gerekiyor. Otizmi bir hastalık olmaktan çıkartıp otizmi bir durum, bir insan özelliği olarak ele almayı öğrenmek gerekiyor. Otizmli çocukları iki gruba ayırabiliriz. Bir tanesi aykırı ve uyumsuz ama yaratıcı olabilen grup; diğeri ise tutunamayan grup… Tutunamayan gruba destek olmak gerekiyor. Ayrıntılı testler yapılırken üstün ve zayıf yönlerinin belirlenmesi ve yetenekli oldukları alanlarda desteklenmeleri gerekiyor.

Mücadeleci tavrı bırakmamak, gerçekçi bir iyimserliği korumak, iyi bir ekip çalışması yapmak, kendinizi ve çocuğunuzu tanımak, çocuğunuzun üstün özelliklerini belirlemek, yaşam kalitesini yükseltmeye çalışmak ve çocuğunuzun kendi ayakları üzerinde durmasına yönelik faaliyetleri artırmak otizm yolculuğunuzda en doğru adımlar olacaktır.

Otizm nedir? Ne değildir?” sorularını sizler için yanıtlamaya çalıştık. Otizm hakkında daha detaylı bilgi ve merak ettikleriniz için aba Psikoloji ile iletişime geçebilir. Prof. Dr. Barış Korkmaz’ın, “Ah Şu Otizm” adlı kitabına buradan ulaşabilirsiniz.

Read More

“Bilinçli Farkındalık Nedir? Ne İşe Yarar?” adlı blog yazımızda farkındalığın ne olduğundan ve öneminden bahsetmiştik. Özetle bilinçli farkındalık kazanan bireylerin kendi tercihlerinin merkezi olmaya başladığını ve kendilerini daha mutlu eden seçimlerle olumsuzlukları da kabullendiklerini söyleyebiliriz. Bunu deneyimlemek için hayatımızın farklı alanlarımda uygulamalar yapmaya ihtiyaç duyarız. Çok boyutlu farkındalığı sağlamak için beş basamak aşılmalıdır. Kişinin kendisinden başlayıp çevresel ve evrensel algıyla devam eder. Kişinin önce kendisi ve duygularıyla ilgili farkındalık kazandıktan sonra çevresine olan algısının değişebileceği düşünülmektedir.

1.    Basamak Fiziksel Farkındalık

Duyu organlarımız aktif bir şekilde çalışır. İç dünyamızı tanımlamak duyu organlarımızla algıladıklarımızla başlar. Hangi kahveyi sevdiğimiz hangi mekanlarda oturmaktan hoşlandığımız duyularımızla algılayarak yaşadığımız deneyimlerle yaptığımız seçimlerdir. Gün içerisinde yaptığımız eylemler konusunda tercihlerimizin olması hayatımızı kaliteli kılacaktır. Sevdiğimiz şeyleri sevmediklerimiz arasından ayırmak için duyusal deneyimlerimize kulak vermeliyiz. Fiziksel farkındalık dört duyu organımızla hissettiklerimizi fark etmemizi sağlar. Yoğun hayat biçimimiz nedeniyle bazı zevk aldığımız şeylerin tadına varamıyoruz. Sevdiğimiz bir yemeğin tadına varmadan yiyoruz çoğu zaman. Aklımız yaptığımız eylemde değil düşüncelerde olabiliyor. Sevdiğiniz yemekleri yavaşça ve ağzınızda dağılmasını hissederek yemeye çalışın. Sanki daha önce hiç yememişsiniz de ilk kez tadına varıyormuşsunuz gibi tada odaklanın. Her gün geçtiğiniz yolda yürürken bu kez etrafınıza odaklanın çevrenizi görmeye ve işitmeye çalışın.

 

2.  Basamak Duygusal Farkında Olma Hali

Fiziksel farkındalığın bizde uyandırdığı hisleri duygusal farkındalık yoluyla algılarız. Size neyin nasıl hissettiğini bilmeniz tercihlerinizi değiştirecektir. Duygularınızı anlamanız ve tanımlamanız farkındalığın diğer adımları için kritiktir. Zaman zaman üzgün hissederiz ama nedenini bilmeyiz. Bunun nedeni duygusal farkındalığımızın zayıflığıdır. Eğer duygularımızın değiştiği süreci takip edebilirsek neden değiştiğini algılamamız da daha kolay olur. Duyguları fark etme için yapılabilecek bir diğer pratik ise. Bugün neler yaptım ve bana nasıl hissettirdi diye düşünmektir. Fiziksel ve duygusal farkındalığı birleştirerek bir pratik yapmak da harika bir fikir olabilir. Örneğin hiç gitmediğiniz bir kafeye giderek kafeyi gözlerinizle tarayın ve yediğiniz tatlıyı farkındalıklı yiyin. Beğendiniz mi? Kafedeki neler hoşunuza gitti ya da gitmedi.

3.    Basamak Düşüncesel Farkındalık

Düşüncesel farkındalık duyguların düşüncemize yansımasıyla ilgilidir. Biz insanlar sıklıkla olumsuz duyguları örtmeye meyilliyiz. Ancak olumsuz duyguların da içimizde birikmemesi için yaşanması gerekmektedir. Aksi taktirde bu duygular düşüncelerimize yansır ve düşüncesel farkındalık zedelenir. Büyük öfke duyduğunuz ama öfkenizi yansıtamadığınız birisini düşünün. O öfkeyi belki kendi içinizde bastırdınız belki de karşıdakiyle yüzleşme fırsatınız olmadı. Eğer bu kişi hali hazırda hayatınızın bir parçası ise düşüncelerinizi güzel bir dille yansıtın. Olayın üzerinden zaman geçse bile “Ben sana çok kızmıştım.” demeniz karşınızdakinin sizi anlaması için çok önemli. Bu kişi hayatınızda değilse illa bu duyguyu karşınıza aktarmanız gerekmiyor. Fakat bu kişiyi hayal edebildiğinize göre hala duygularınızdan sıyrılamamışsınız demektir. Duygunuzu fark ederek o kişiye söylemek istediklerinizi aynanın karşısına geçip söyleyin ya da yazın. Yazmak düşünsel farkındalık için en değerli araçlardandır. Yazarken duygularımızı düşünerek aktarırız ve düşünceden çıkarlar.

4.    Basamak Sosyal Farkında Olma Hali

Önceki üç basamakla kendimizle  ilgili farkındalığımızı arttırdığımıza göre sıra etrafımıza geldi. Başkalarının duygularının ve düşüncelerinin ne kadar farkındayız? Başka insanların ne düşündüğünü, neyi istediklerini rahatlıkla fark etmemiz sosyal hayatımızı kolaylaştıracaktır. İnsanların ihtiyaçlarının sizden farklı olabileceğini bilmek farklı bireyleri kabul etmekten geçer. Sosyal farkındalık çevremizin bizden farklı düşünebileceğini algılayabilme gücüdür. Bizden farklı insanları yargılama eğiliminde bulunabiliriz. Sosyal farkındalığımızı güçlendirmek için yargılamadan önce anlamayı seçin. Her birey kendine özgüdür. Sizden farklı koşullarda büyümüş ve gelişimini tamamlamış birinden bahsediyoruz. Sizden farklılaştığı düşünceler elbette ki olacaktır. Bu farklılıkla yüzleşerek kabul etmeliyiz. Başkalarına karşı empati yeteneği kurabildiğimiz zaman hayat daha da kolaylaşacaktır. Arkadaşınız sizden farklı düşündüğü için ondan uzaklaşmak yerine sizden farklı görüşleri de algılayarak bakış açınızı geliştirmek de bir seçenektir.

5.    Evrensel Farkındalık

Son adım evrensel farkındalık bize evrende büyük bir şeyin küçük bir parçası olduğumuzu öğretir. Tüm canlılar bir bütün olarak evreni oluştururlar. Yaptığımız eylemler çevreyi etkilemektedir. Büyük evrende küçük bir parça olarak yaptığımız eylemlerin iz bıraktığını algılayın. Evrende var olmamızın bir nedeni vardır diyebiliriz. Herkesin kendine göre seçtiği bir neden hayatı anlamlı kılacaktır. Kendimiz ve etrafımızla ilgili farkındalığımızı geliştirdikten sonra evrensel bakış açımızı belirleyebiliriz. “Benim evrene fayda sağlayacak hayat amaçlarım nelerdir?” sorusunun cevabı farkındalığın dört basamağının ardındaki son basamakta gizlidir.

Read More

Bazı detayları çaba göstermeden hatırlarken, unutmamak için çabaladığımız bir takım bilgiler aklımızdan uçup gidebiliyor. Hiç bunun sebebini düşünmüş müydünüz? Bilişsel psikoloji buna benzer zihinsel süreçlerle ilgili araştırmalar yapan bir alandır. Bu alanda çalışanlar gördüklerimizi nasıl algıladığımız, düşünce biçimimiz, hafıza, dikkat, dil, öğrenme ve problem çözme gibi konuların zihinsel süreçlerini araştırırlar. Yeni sayılan bir alan olmasına rağmen psikolojinin en gözde alanlarından biridir. Bilişsel psikolojiyle yapılan araştırmalar sayesinde hayatımızı kolaylaştıran birçok uygulama da ortaya çıkmıştır. Zihnimizi hedeflerimize yönelik daha verimli çalıştırmak için bilişsel psikoloji bulguları faydalı olmuştur.

Bilişsel Psikoloji Araştırmaları ve Uygulamaları

Kısaca bilişsel psikoloji “Çeşitli eylemleri gerçekleştirirken insan beyni nasıl çalışır?” sorusunun cevabını araştırır. Daha çok bilimsel araştırmalara yönelik bir alan olsa da yapılan araştırmaların sonuçları sayesinde birçok uygulama mevcuttur. Örneğin beynin nasıl öğrenmeyi gerçekleştirdiği bilgisi sayesinde öğrenmeyi kolaylaştıracak metotlar bulunmuştur. Araştırmalarla yalnızca insanların nasıl düşünerek bilgiyi süreçlendirdiği konusunda bilgi edinmemizi sağlamamıştır. Aynı zamanda psikolojik zorluklar yaşayan bireyler için psikologların daha faydalı yollar izlemesinde etkili olmuştur. Örneğin dikkatin seçici ve sınırlı olduğu bilişsel psikoloji araştırmaları sonucunda elde edilen bir bilgidir. Bu bilgiye dayanarak psikologlar dikkat güçlüğü çeken kişilerin odaklanmalarını ve konsantrasyonlarını geliştirmek üzerine çözümler üretmeye çalışmışlardır.

Bilişsel Psikoloji ve Çalışma Alanları

Çoğu bilişsel psikoloji alanında çalışanlar üniversitelerde araştırma görevlisidirler. Fakat azınlıkta da olsa klinik odaklı, bireysel çalışmalar yapan bilişsel psikologlar da vardır. Klinik alanındaki bilişsel psikologlar bazı bilişsel süreçlerde zorluk çeken bireylerle ilgilenirler. Hastanelerde, zihinsel sağlık merkezlerinde ya da özel bir klinikte çalışma alanları vardır. Gerek araştırma görevlisi olanlar gerek pratik odaklı çalışanlar fark etmeksizin genelde bir alan üzerine odaklanırlar. Örneğin hafıza üzerine odaklanan bir bilişsel psikolog düşünelim. Konuyla ilgili üniversitede çeşitli araştırmalar yapabilirken demans hastalığı olan bireylerin bilişsel becerilerini geliştirmek üzerine de çalışabilir.

Bilişsel Psikoloğa Danışılabilecek Konular

1.      Alzheimer hastalığı, demans ve hafıza kaybı

2.      Beyin travması tedavisi

3.      Öğrenme güçlüğü için müdahaleler

4.      Algısal ve duyusal problemler

5.      Çeşitli psikolojik rahatsızlıklar için bilişsel terapi

6.      Konuşma ve dil bozuklukları için terapi

Zihinsel Sağlık için Bilişsel Psikoloji

Daha çok araştırma alanında yer alan bilişsel psikoloji zihinsel sağlık alanına büyük katkılarda bulunmuştur. 1970’lerden önce bireysel terapilerde ve zihinsel sağlık alanında davranışçı, psikanalitik ya da hümanisttik yaklaşımla müdahaleler mevcuttu. Bilişsel psikolojinin oluşumuyla birlikte yaklaşımlarda değişiklikler ortaya çıkmıştır. Zihinsel süreçlerin nasıl gerçekleştiğinin araştırılması bir çok psikolojik rahatsızlığın tedavisinde yeni yaklaşımlar ortaya çıkarmıştır. Bu alanda yapılan araştırmalar sonucunda depresyon, anksiyete, fobiler ve benzeri rahatsızlıklara yeni tedavi yöntemleri geliştirilmiştir. Bilişsel terapi ya da bilişsel davranışçı terapi adı verilen terapi metotları oluşturulmuştur. Bilişsel sürecin insan davranışında etkili olduğu anlayışı 1970’lerden sonra kabul edilen bir anlayış olmuştur.

Read More

İnsanların her biri kendine özgün niteliklere sahiptir. Bu özgünlük olayları kavrama ve anlama becerimize de yansır. Hepimiz için en iyi öğrenme şekli farklılık gösterebilir. En doğru öğrenme biçimi olarak sayılabilecek tek bir öğrenme biçimi yoktur. Daha önceki blog yazımız “Öğrenme Psikolojisi ile Öğrenme Biçiminizi Keşfederek Başarıyı Yakalayın”da öğrenme biçimlerinden söz etmiştik. Farklı duyu organlarına hitap eden öğrenme biçimlerinden söz etmiştik. “Duyu organlarınızın hangisi yoluyla daha rahat öğreniyorsunuz?” diye sormak en iyi öğrenme şeklinizi bulmak için ipucu olabilir ama yeterli değil. Bu blog yazımızda sorular yoluyla sizin için en iyi öğrenme biçimini keşfetmenize yardımcı olmaya çalışacağız.

En İyi Öğrenme Şekli Hangisi? Görsel Öğrenme

Görselliği kuvvetli olan bireyler görerek bir şeyleri daha iyi öğrenirler. Bu bireyler için en iyi öğrenme şekli çizim yapmak, tablolar ve grafiklerle öğrenmeye çalışmaktır. Bu bireylerin okuyarak ve yazarak tekrarlar yapması yerine grafikler oluşturarak onları incelemesi faydalı olacaktır. Acaba görsel öğrenmeye yatkın olabilir misiniz? Bunu öğrenmek için aşağıda vereceğimiz birkaç soruyu cevaplamanız etkili olacaktır. Evet yanıtınız fazlaysa görsel öğrenme biçiminin size hitap ettiğini söyleyebiliriz.

  • Sanat, güzellikler ve estetik sizin için önemli midir?
  • Bir bilgiyi hatırlamanız için zihninizde onu görselleştirmek etkili bir yöntem midir?
  • İnsanlarla iletişim halindeyken beden diline odaklanır mısınız?
  • İzlediklerinizi hatırlamak sizin için oldukça kolay mı?

En İyi Öğrenme Şekli Hangisi? İşitsel Öğrenme

İşitsel odaklı bireyler duyduklarını daha iyi öğrenirler. İşitsel bireyler için en iyi öğrenme şekli dersi dinleyerek öğrenmektir. Ses kayıtlarından faydalanarak, bilgileri şarkı haline getirerek öğrenmek işitsel bireylerin öğrenmesini kolaylaştıracaktır. Acaba işitsel öğrenmeye yatkın birisi misiniz? Bunu öğrenmek için aşağıda vereceğimiz birkaç soruyu cevaplamanız etkili olacaktır. Evet yanıtınız fazlaysa işitsel öğrenme biçimi sizin için daha etkili olabilir.

  • Şarkı sözlerini kolayca hatırlar mısınız?
  • Sesli okuyarak tekrar yapmak öğrendiklerinizi daha iyi hatırlamanızı sağlar mı?
  • Kitaptan okumak yerine dersi dinlemek size daha mı kolay geliyor?
  • Sizin için ses kayıtlarını ya da podcastleri dinleyerek tekrar yapmak ders notlarıyla tekrar yapmaktan daha mı kolay?

Okuyarak ve Yazarak Öğrenme

Okuyarak ve yazarak öğrenmekten verim alanlar öğrendiklerini kelimeler ve cümlelerle bütünleştirmekten verim alanlardır. Ders esnasında not almak, sonrasında notları okuyarak tekrar etmek bu öğrenme biçimine sahip olanlar için en iyi yöntemi sayılabilir. Okuyarak ve yazarak öğrenmeye yatkınlığınızın olduğunu mu düşünüyorsunuz? Bunu öğrenmek için aşağıdaki soruları cevaplamanız etkili olacaktır. Evet yanıtınız fazlaysa okuyarak ve yazarak öğrenme biçiminin sizin için daha cazip bir öğrenme biçimi olduğunu söyleyebiliriz.

  • Listeler yapmaktan, tanımları okumaktan ve sunum yapmaktan hoşlanır mısınız?
  • Yeni şeyler öğrenirken mutlaka ders kitabını da okuma ihtiyacı duyar mısınız?
  • Kitap okurken ya da ders esnasında notlar alma alışkanlığınız var mıdır?
  • Öğrendiğiniz ya da okuduğunuz bilgilerin yazarak özetini çıkarmayı tercih eder misiniz?

Dokunsal (Kinestetik) Öğrenme

Dokunsal (kinestetik) öğrenme metodunun etkili olduğu bireyler dokunarak ve eyleme geçerek öğrenmekten verim alırlar. Örneğin bu öğrenme biçimine yatkın olanlar biyoloji dersinde insan maketlerine dokunarak iç organları öğrenmeyi en iyi öğrenme şekli olarak göreceklerdir. Dokunsal (kinestetik) öğrenmek sizin için en iyi öğrenme şekli olabilir mi? Bunu öğrenmek için aşağıdaki soruları cevaplamanız etkili olacaktır. Evet yanıtınız çoğunluktaysa dokunsal (kinestetik) öğrenmenin sizin için daha makul bir öğrenme biçimi olduğunu söyleyebiliriz.

  • Resim çizmek, yemek yapmak, spor yapmak gibi aktivitelerde iyi misinizdir?
  • Bir şeyi öğrenmek için yapmaya ihtiyaç duyar mısınız?
  • Yaşanan, deneyimlediğiniz olayları hatırlamak sizin için daha kolay mıdır?
  • Uzun süre oturmak sizin için zor mudur?

Konu hakkında daha detaylı bilgi almak için Aba Psikoloji ile iletişime geçebilir, Aba Psikoloji YouTube kanalını takip edebilirsiniz.

Read More

Otizm testi çeşitleri, otizme sahip olan çocuklarda erken teşhise imkan tanıyan testlerdir. Otizm erken teşhis sonucunda kontrol edilebilen bir durumdur. Bu nedenle erken teşhise yönelik olarak uygulanan testler, rahatsızlığın kontrol altına alınmasına imkan tanımaktadır. Otizm normal şartlarda, bireyin sosyal yaşamında birtakım sorunlara yol açabilmektedir. Ayrıca iletişim sorunları da otizmli bireylerde görülmektedir. Çocukların otizmli olup olmadıkları ilk yıllarda ortaya çıkmaktadır.

Bu noktada, ebeveynlerin çocuklardaki bazı davranışları gözlemlemesi gerekmektedir. Herhangi bir belirti varsa, uzman eşliğinde otizm tanısı için bazı testler çocuklara uygulanmaktadır. Otizmin pek çok sebebi olduğu bilinmektedir. Yapılan çalışmalar otizm için kesin bir neden ortaya koyamazken, genetik ve çevresel faktörleri önemli etkenler olarak nitelendirmiştir.

Otizm Testi Çeşitleri Kesin Sonuç Sağlar Mı?

Otizm testi çeşitleri, erken tanı koymada uzmanlara yardımcı olmaktadır. Erken tanı, rahatsızlığın olumsuz etkilerini minimum düzeye indirmek için gerekli tedavilere başlanmasına yardımcıdır. Otizm durumunun varlığının teşhisinde yardımcı olan PEP 3 testi, bu anlamda oldukça işlevseldir. PEP 3 testi, 6 ay ve 7 yaş aralığındaki çocukların davranışlarını değerlendirmeye imkan tanımaktadır.

Grafiksel olarak sonuçları gösteren PEP 3, çocuklardaki becerileri ve gelişimsel süreçleri göstermesi bakımından faydalı olmaktadır. Test süreci 45 ile 90 dakika arasında uygulanmaktadır. Ayrıca 3 yaş ile 5 yaş arasındaki engelli çocukların davranışlarının değerlendirilmesi bakımından da tedavi sürecine katkı sağlayan sonuçlar sağlamaktadır.

PEP 3 Testi İçeriği Nedir?

PEP 3 testi, 3 bileşik puan ve 10 farklı performansa dayalı testi içermektedir. Testler şunlardan oluşmaktadır:

Etkileyici dil, bilişsel sözel, net motor, alıcı dil, brüt motor, duygusal ifade, görsel motorlu imitasyon, sosyal karşılıklılık, karakteristik motor davranışları ve karakteristik sözel davranışlar. Test kapsamında çocuğun gelişim düzeyi hakkında bilgi veren bakıcı raporu da düzenlenmektedir. Elde edilen rapor doğrultusunda çocukların sosyal gelişimleri gözlemlenebilmektedir.

Erken teşhis sayesinde çocukların gelişim aşamaları kontrollü bir şekilde yürütülmektedir. Bu noktada ebeveynlere düşen görev çocuklarında otizmle ilgili bir belirtiye rastladıklarında PEP 3 testini ya da diğer otizm testlerini çocukları için yaptırmalarıdır. Otizm testi çeşitleri, otizm için son derece önemli olan erken teşhise ve erken tedaviye imkan tanıyan testlerden oluşmaktadır.

Konu hakkında daha detaylı bilgi almak için Aba Psikoloji ile iletişime geçebilir, Aba Psikoloji YouTube kanalını takip edebilirsiniz.

Read More

Pandemide okulların açılması çocuklarımızın psikolojisi üzerinde önemli etkiler oluşturabilir. Daha önce farklı bir sınıf ortamında ders gören çocuklarımız, pandemi nedeniyle kontrollü bir eğitim alacaklar. Okula girişlerinde ateşleri ölçülecek olan çocuklar, ders aralarında eskisi gibi arkadaşları ile yakın mesafede bulunamayacaklar. Okula ilk girişte ve sınıfa girişlerinde dezenfektan kullanarak ellerini temizleyecekler.

Okulda maske takarak dersleri dinleyecek olan çocuklarımız, eski eğitim düzeninden bir hayli farklı şekilde öğrenim görecekler. Sonuç olarak bu durum çocuklarımızı psikolojik olarak da yakından etkileyecek. Pandemi döneminde çocuklarımızın pek çoğunun okulları özlediklerini görmekteyiz. Normal şartlarda okula gitmek istemeyen çocukların bile bu süreçte okula hasret çektiklerine tanık olmaktayız.

Pandemide Okulların Açılması Çocuklarımızı Mutlu Edecek Mi?

Pandemide okulların açılması pek çok çocuğu mutlu edecekken belli bir kesimi de tedirgin etmektedir. Sosyal kaygılar ve performans kaygıları bazı çocukları endişeye sürüklemektedir. Bunun dışında, çocukların geneli itibarıyla arkadaşlarını ve beraber oynadıkları oyunları özledikleri görülmektedir. Pandemi sürecinin uzaması ile birlikte çocukların da bu sürece adapte oldukları ve maske takmaya alıştıkları gözlemlenmektedir.

Çocukların pek çoğunda virüs bulaşma endişesi olsa da önlem aldıkları için bu durumdan etkilenmeyeceklerini de düşündüklerine tanık olmaktayız. Bu süreçte çocukların yakın temastan kaçınarak dikkatli olmaları, virüsün bulaşmasını önlemede en büyük etken gibi görünüyor. Çocuklarımızın bu süreçte eski oyun düzenlerinin de değişecek olması, bu döneme uygun oyunların ortaya çıkacağını göstermektedir.

Çocuklarımız Bu Süreçten Psikolojik Olarak Etkilenecekler Mi?

Çocuklarımızın pandemi dönemine ve dönemin gerekliliklerine adapte olduklarını görmekteyiz. Bu nedenle sürecin ilk başına göre şimdiki endişe seviyesinin çocuklarımızda azalmış olduğu söylenebilir. Bu süreçte gerekli önlemlere riayet edilirse çocuklarımızın sosyalleşme anlamında psikolojilerinin daha iyiye gideceği düşünülmektedir. İstisnai durumlar dışında genel anlamda çocuklarımızın psikolojisinin süreçten olumlu etkileneceği beklenmektedir.

Normal şartlarda online derslerin çocuklara pek çok katkısı göz ardı edilmemekle birlikte, sosyalleşme anlamında bazı çocukların evde kaldıkları dönemde yalnızlık hissine kapıldıkları da görülen durumlar arasında yer almıştır. Pandemide okulların açılması psikolojik anlamda çocuklarımıza olumlu olabileceği düşünülmekle birlikte alınan tedbirlere uyulması da sürecin yararlı olup olmadığını yakın zamanda gösterecektir.

Konu hakkında daha detaylı bilgi almak için Aba Psikoloji uzman kadrosu ile iletişime geçebilir, Aba Psikoloji Youtube sayfasını ziyaret edebilirsiniz. Bu süreçte psikolojik desteğe ihtiyaç duyan çocuklarımıza her türlü desteği Aba Psikoloji olarak sağlamaktayız.

Read More

Psikolojik öksürük kronik öksürüğe neden olan faktörler dışarıda bırakıldığında ortaya çıkan bir öksürüktür. Aslında bilim dünyasında ‘psikojenik öksürük’ olarak adlandırılmakla birlikte halk arasında ‘psikolojik’ ifadesi ile dile getirilmektedir. Bu tür öksürüğün bazı özellikleri bulunmaktadır. Öncelikle kuru bir öksürük yapısına sahiptir. Kişide birden çok kez görülen bu öksürük, her defasında bir önceki öksürüğe benzemektedir.

Bu tür öksürük uzaktan dahi rahatlıkla duyulabilecek bir seviyede olabilmektedir. Öksürüğün sıklığı bazı durumlarda kişinin günlük yaşantısını dahi etkileyebilmektedir. Ayrıca kişinin mutlu olduğu anlarda bu öksürük tipinin azaldığı da gözlemlenmiştir. Bu öksürüğe sahip olanlarla yapılan terapilerde, genellikle kendilerinin öksürüğün görülme öncesinde soğuk algınlığı geçirdiğine dair bir hikaye anlattıkları görülmektedir.

Psikolojik Öksürük Ne Şekilde Görülmektedir?

Psikolojik öksürük günlük yaşam içerisinde sıklıkla görülmektedir. Kişide genellikle uyku sırasında görülmemekle birlikte, uyku sırasında rastlanılan durumlar da olmaktadır. Çocuklarda görülen durumlarda, çocukların anne, baba ya da doktor gözetiminde olduklarında öksürüğün daha sık yaşandığı görülmektedir. Çocukların okula gitmek istemedikleri durumlarda ve anne ya da babanın dikkatini çekmek istediklerinde de öksürük sıklığının arttığına tanık olunmaktadır.

Bu öksürüğe türüne sahip olan kişilerde sürekli olarak boğazı temizleme ihtiyacı bulunmaktadır. Duygusal tetikleyiciler yani olumsuz durumlar karşısında öksürüğün arttığı da görülmektedir. Öksürükle ilgili kişinin hikayesi dinlendiğinde genellikle geçmişte ya da şimdiki zamanda yaşanan olumsuz bir durumla karşılaşılmaktadır. Normal öksürüğü iyileştirici özelliği bulunan ilaçların, psikojenik öksürüğün tedavisinde işlevsiz olduğu da tespit edilmiştir.

Psikojenik Öksürük Nasıl Tedavi Edilir?

Bu durumu yaşayanların sahip olduğu öksürük tedavi edilmediğinde, kişinin uzun yıllar boyunca öksürükten mustarip oldukları görülmektedir. Durumun tedavisi için çok çeşitli tedavi yöntemleri önerilmektedir. Tedavinin ilk aşaması, öksürüğe neden olan herhangi bir medikal durumun olup olmadığının tespitine yöneliktir.

Çocuğun ve ailesinin psikolojik sorunlar karşısında rahatlatılması ve çocuğa zarar veren durumların ortadan kaldırılması gerekmektedir. Durum, aileden kaynaklı bir neden dolayı ortaya çıkmışsa aile terapisine başvurulması çözümü kolaylaştıracaktır. Durumun çözüme kavuşturulması için;

  • Telkin terapisi,
  • Hipnoz yöntemi,
  • Konuşma tedavisine başvurulmaktadır. Psikolojik öksürük olgusunu ortadan kaldırmak üzere uygulanan bu yöntemlerin olumlu sonuçlandığına ilişkin çok sayıda sonuç bulunmaktadır.

Konu hakkında daha detaylı bilgi almak için Aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Ayrıca Aba Psikoloji Youtube kanalını takip ederek bu ve benzeri durumlar karşısında neler yapılması gerektiğine dair bilgi edinebilirsiniz.

Read More