Kendinizi genellikle yüksek motivasyonlu bir birey olarak mı tanımlarsınız yoksa olaylara karşı ilgisiz ve düşük motivasyonlu olarak mı? İçsel motivasyonun az oluş hali klinik psikoloji dünyası tarafından “ davranışsal apati” olarak tanımlanmıştır. Apati ilgisizlik ve alakasızlık anlamına gelmektedir. Kendini motive etme gücü az olan insanlara genelde “tembel” etiketi konulmaktadır. Fakat bunun değiştirilmeyecek bir özellik olarak algılanması ve insanları “tembel” olarak etiketlemek pek de doğru değildir. Siz de kendinizi motivasyonu düşük ve tembel olarak tanımlıyorsanız “Ben böyleyim.” “Bu değişmeyecek.” “Huyum bu işte.” gibi cümleleri kurduğunuzu duyar gibiyim. Bilim dünyası tarafından beynin nöronlarında esneklik olduğu kanıtlanmış bir gerçek. Bu sebeple kişiliğinizin dış faktörler ve bazı kişisel uygulamalar yoluyla değişebilme ihtimali imkansız değil!

Belki de siz tembel değilsiniz sadece “davranışsal apati”niz var ve her psikolojik rahatsızlık gibi gerekli koşullar sürdürüldüğü taktirde apatinizden kurtulabilirsiniz!

Apati Durumunda Beynin Aktivasyonu

Oxford Üniversitesi’nde yapılan beyin araştırmaları sonucunda apati ve beynin karar verme mekanizması arasında beklenmeyen bir bağlantı tespit edilmiş. İlk olarak araştırmaya katılan katılımcıların apatileri (isteksizlikleri) mi var yoksa motivasyonları yüksek mi diye tespit edilmiştir. Sonrasında katılımcılar düşünce ve ilgi gerektiren bir oyun oynarlarken tüm süreç boyunca aktive olan beyin bölgeleri incelenmiş. Beyinde harekete geçmemize karar verirken aktifleşen bölge (premotor korteks) apati duygusu yüksek olan (motivasyonu düşük olan) insanlarda oyun sırasında karalar verirken daha fazla aktifleşmiş. Kısaca karar verme aşamasında apati duygusu fazla olan insanların beyinlerinin premotor bölgesi daha çok enerji harcıyor. Tersine ilgisiz ve motivasyonları düşük olan apati sahibi bireylerin beynin karar verme mekanizmasını az kullandıkları düşünülürken böyle bir sonuçla karşılaşmak araştırmacıları hayrete düşürmüş.

Fakat bu bulgular sayesinde araştırmacı psikologlar konuya yeni bir yorum getirmişlerdir:

Apatik (isteksiz, motivasyonu düşük) insanlar için kararları aksiyona çevirmek motivasyonu yüksek olanlara göre beyin enerjilerini daha fazla harcamalarını gerektirmektedir!

 Özetle, motivasyonu düşük insanlar karar verme mekanizmalarını az kullanmak yerine gereğinden fazla kullanıyorlar. Haliyle işlerini tamamlama ve yapma motivasyonları aksiyona dönüşmüyor. Onun yerine düşüncede takılı kalıyor. Bu bulgunun sonucunda araştırmacıların önerisi: “Karar verirken çok düşünmeden, ertelemeden kararlarınızı uygulamaya dökün” olmuştur. Beyindeki nöronların esnekliği sayesinde bunu sürekli uygulamanız durumunda zihninizin artık değişeceği düşünülmektedir. Değişimin sonucunda ise artık kalıcı olarak motivasyonunuzun artacağı düşünülmektedir.

Siz de eğer yapacağınız işleri düşünüp uygulamaya dökemiyorsanız hala umut var! Farkındalığınızı yüksek tutup kendinizi kontrol ederek yüksek motivasyona sahip olabilirsiniz. Hayattan yüksek haz almanın en sağlam yolu yüksek motivasyona sahip olmaktır. Ki araştırma sonuçlarının da gösterdiği gibi bu sandığınız kadar zor ya da imkansız değil! Kendinizi değiştirebilirsiniz. Motivasyon düşüklüğü kalıtsal ve değişmeyecek sizinle bütünleşmiş bir özellik değildir.

 

 

Read More

Stresin çalışmaya olan motivasyonumuzu arttırdığını söylesek şaşırır mıydınız?

Stresli olmak sanıldığı gibi olumsuz bir şey değildir. Hayatımızda bizi zorlayan ve kısıtlayan durumlara verdiğimiz tepkiye stres denir. Bu tepkinin hayatımız için önemli bir işlevi vardır. Yeterli kadarı bizim yaptığımız işi önemsediğimizi ve o işle ilgili endişelerimiz olduğunu gösterir. Hatta bu duyulan endişe bizi daha iyi çalışmaya yöneltir. Fakat çoğu kişi stresin gereğinden fazlasını yaşar. Böyle bir durumda stres hayatımız için faydalı bir etkenken hayatımızın işleyişini engelleyen olumsuz bir tepkiye dönüşür. Bu olumsuzlaşan duyguyu yönetmek özellikle profesyonel hayatımız için oldukça önemlidir. İş hayatında başarıyı sağlayan insanların çoğu sanıldığı gibi stres oranı az olan insanlar değil stres yönetimi güçlü olan insanlardır.

İş hayatında stresle başa çıkmanın yollarını konuşmadan önce iş hayatındaki stres olmamızın sebeplerini bilmek önemli:

  • Uzun çalışma saatleri
  • Kısıtlı son teslim tarihleri
  • Görev değişiklikleri
  • Sıkıcı işler
  • İşe karşı yeteneğe sahip olmamak ya da yetersiz hissetmek
  • Uygunsuz iş ortamı
  • İş arkadaşlarıyla iletişim problemleri

Yukarıda verilen sorunlarla başa çıkmak için aşağıda listelediğimiz bilişsel-davranışsal terapi yöntemlerini uygulamanın büyük faydasını göreceksiniz.

Gevşeme Teknikleri: Gereğinden fazla stres hissettiğiniz durumlarda “ savaş ya da kaç” içgüdünüz uyanacaktır. Bu oldukça ilkel bir içgüdüdür. Beynin sizi olası tehdit durumlarından korumak için devreye soktuğu bir tepkidir. Fakat günlük hayatımızdaki stres kaynakları genellikle yüzleşmemiz gerekenlerdir. İşinizi yapmadan işten kaçmanız günümüz şartları için uygun bir çözüm değildir. Savaşmak bir çözüm olabilir fakat doğru yönetildiğinde. Savaşma içgüdüsü doğru yönetilmediğinde panikle hareket ederek işin hakkını veremeyip işleri berbat edebilirsiniz. Bu içgüdünün modern hayat biçimimize uyarlanması ve doğru bir şekilde yönetilmesi için üretilen teknikler “gevşeme teknikleri” dir.

Örneğin progresif kas gevşetme tekniği stresin getirdiği kas ağrılarını azaltmak için üretilen bir tekniktir.

Ayaklarınızı yukarı kaldırın. 10 saniye gergin, 20 saniye gevşek tutarak kaslarınızı sistematik olarak gerin ve gevşek bırakın. Kaslarınızı her gevşettiğinizde içinizden kendinize “sakin ol” deyin. Kaslarınızı gererken nefes alırken kaslarınızı gevşetirken nefes vermeye başlayın.

Bu uygulama ve buna benzer gevşeme teknikleri endişe, kaygı ve stresinizi azaltmanıza katkı sağlayacaktır.

Problem Çözme: Problem çözme tekniği kullanmak stresle etkili baş etme yöntemlerinden biridir. Size zorluklarla karşılaştığınızda hangi adımları atmanız gerektiğini öğretecek bir tekniktir.

Bu yöntem problemi tanımlamaktan başlayıp beyin fırtınasıyla potansiyel çözüm   yollarını bulmaya yöneltir. Daha sonra aksiyon planı ve seçilen çözümü test etmeyle devam eder.

  • Sizi strese sokan problemi tanımlayıp yazın
  • Çözüm yolları düşünün
  • Çözüm yollarını sıralayarak listeleyin
  • Çözüm yollarını problem çözülene kadar sırasıyla deneyin

Sorunlar aklımızda dolanırken gözümüzde büyümektedirler. Bunları yazılı hale getirip çözümle ilgili planlar yapıp ardından planları aksiyona dökmek stresinizi azaltacak ve sizi rahatlatacaktır..

Mindfulness:  Mindfulness anda kalabilmek, şu ana odaklanabilmek anlamına gelmektedir. Stres gelecek ya da geçmiş odaklıdır. Geçmiş odaklı streste, geçmişte yaşadığınız bir deneyim yüzünden şuan yaşanan problem size çözülmesi zor gelmektedir. Gelecek odaklı streste ise gelecekte ne yapacağınızı düşünerek şuana odaklanamazsınız ve ne yapacağınızı düşünmekten sorunu çözmek için herhangi bir aksiyonda bulunmazsınız.

Mindfulness becerisi sizin bu anda kalamama alışkanlığınıza ket vuracaktır. Mindfulness becerinizi pratik yaparak güçlendirebilirsiniz. Bir rehber eşliğinde meditasyonlar yapmak ve yaptığınız eylemlerin farkına vararak yapmak (farkındalıklı bir şekilde yürüyüş yapmak gibi) sizi bu konuda geliştirecektir. Ayrıca bu konuda bir çok telefon uygulaması bulunmaktadır ya da mindfulness’la ilgili uzmanlaşmış hocalardan destek alabilirsiniz.

Aba Psikoloji olarak uyguladığımız mindfulness odaklı terapide ise depresyon ve anksiyete semptomlarınızı azaltmaya yönelik uygulamalar gerçekleştirmekteyiz.

Olumsuz düşünceleri tekrar gözden geçirmek: Stres ve endişesi kronikleşmiş kişi otomatik olarak olayları negatif yorumlamaya meyillidir. Kişi herhangi bir kanıt olmadığı halde olumsuz sonuçlara varabilir (“Patronum yetersiz olduğumu düşünüyor”) ve gerekenleri yerine getiremediği zaman gerçekleşecek olumsuzlukları düşünebilir (“Bu işi yeterince iyi yerine getiremezsem kovulurum.”).

Gerçekleşmemiş varsayımlarda bulunduğunuzun farkına varın. Olumsuzlukların gerçekleşme ihtimali varken neden olumluların da gerçekleşme ihtimali olmasın? Olumlu olasılıkları da düşünün ve gözden geçirin. Her şeyin olabileceğini ama bunun sizden bir şey kaybettirmeyeceğinin farkına varmaya çalışın.

Herhangi bir durumda yaşadığınız stresi kontrol edemiyor ve panik atağa dönüştüğünü hissediyorsanız, YouTube videomuzu izlemenizi tavsiye ederiz.

 

 

Read More

Sınav anında heyecanlanmanıza şaşmamalı. Önemsediğiniz bir konu üzerine deneniyorsunuz. Bununla ilgili heyecan duymak oldukça doğal. Fakat heyecanınızdan sınav öncesi çalışmakta zorlanma, sınav anında terlemeler ve konsantrasyon problemi yaşadınız mı hiç? Öyleyse heyecanınız “sınav kaygısı”na dönüşmüş diyebiliriz. Sınav kaygısı semptomları kendini farklı şekillerde göstermektedir. Kişilerde sınav stresine bağlı olarak kolayca dikkatin dağılması ya da dış uyaranlara karşı rahatsızlık duyma, mide bulantısı, titreme, huzursuzluk, isteksizlik, strese bağlı tırnak yeme , uykusuzluk ve endişe gibi davranışsal semptomlar görülebilmektedir.

Sınav kaygınızı azaltacak fikirleri sizin için derledik:

1. Semptomlarınızı Belirleyin

Yukarda belirttiğimiz gibi sınav kaygısının bir çok belirtisi olabilir. Hangi belirtileri      yaşadığınızı belirlemek sorunu çözmek için oldukça önemlidir. Endişenizi tetikleyen arttıran ya da endişelendiğinizde ortaya çıkan fiziksel hassasiyetlerinizi, düşüncelerinizi ve davranışlarınızı inceleyin. Sınava yakın dönemlerinizi ve sınav anındaki düşüncelerinizi gözden geçirin. Mesela sınavlardan önce genelde kendinizi baygın ve yorgun hissediyor olabilirsiniz. Ardından aklınıza “Kesin başarısız olacağım”, “Yapamayacağım.”, “Çok zor olacak ve başarısız olacağım.”, “Daha önce neyi başardım ki zaten.”  Gibi cümleler geliyor olabilir. Bu gelecekle ilgili olumsuz varsayımlarınız ve kendinize güvensizlikleriniz düşüncelerinize yansıyor demektir. Son olarak sınav anında  başkalarını inceleyip onların yapabildiğini bir tek sizin yapamadığınızı düşünüyor olabilirsiniz. Bunlar sınav kaygısının gözle görülür semptomlarından bazılarıdır. Kendinizde belirtileri keşfettikten sonra onları en aza indirmek veya kontrol altına almak için ilk adımı atmışsınız demektir.

2. Semptomları Ortadan Kaldırmak için Sağlıklı Stratejiler Belirleyin

Her birey kendine özgüdür. Bir stratejinin herkesin işine yarayacağını söylemek pek de mantıklı değildi. Bu yüzden kişilerde beliren belirtileri saptamak endişenin altında yatan sebepleri anlamak için oldukça önemlidir. Sınav kaygısı yaşayan bireylerin farkında olmasalar da gelecek kaygıları da yüksektir. Bu gelecek kaygısının verdiği olumsuz ya da endişeli düşünceler sınav kaygısının yaşanmasını tetikler. Düşüncelerinizi değiştirmek ya da düşüncelerinize karşı pozitif argümanlar oluşturmak tamamen düşüncelerinizin sebebini bilmekten geçer. Kişiler ancak düşüncelerinin sebebini bildiği zaman strateji oluşturabilirler.

3. İmajinasyon (Görselleştirme) Teknikleri Kullanın

Sınava yakın dönemlerde rahat bir pozisyonda sakince kendinizi sınava girmiş gibi hayal edin. Güvendiğiniz ortamda bunu yapmanız  beyninizin sınavı “tehdit” olarak görme eğilimini azaltacaktır. Orta beyin bölgesi beynimizin “savaş ya da kaç”  tepkisini yönetmektedir. Beyniniz bir olayı ya da durumu tehdit olarak gördüğünde orta beyin bölgesi aktive olur. Tehlike hissettiğimiz anlarda beynin uyarısıyla birlikte vücudumuz adrenalin salgılar. Salgılanan adrenalin aslında iyi bir şeydir. Bizi tehlikelere karşı dinç, aktif ve dikkatli tutar. Fakat sınav kaygısı ve stres bu adrenalinin çok fazla salgılanmasıyla oluşur. Vücudumuz fiziksel, biyolojik ve psikolojik olarak aşırı tepki verir ve bu da olumsuz sonuçlanır. Görselleştirme tekniği adrenalin salgılamanızı ve “savaş ya da kaç” tepkisini fonksiyonel bir şekilde kullanabilmeniz için oldukça faydalı olacaktır.

4.  Kendinize Karşı Anlayış ve Şefkat Geliştirin

Endişe ve kaygı beslediğiniz durumlarda kendinizle konuşmalarınızda olumsuz cümleler geçmesi oldukça beklenen bir durumdur.

“Ben başarısızım.”

“Aptal olduğum için yapamıyorum.”

“Yeterince zeki değilim bu yüzden kötü notlar alıyorum ve almaya devam edeceğim.”

Gibi cümleler sizi sadece daha kötü hissettirecek ve endişenizi tetikleyecektir. Endişenizin tetiklenmesi de potansiyelinizin altında bir performans göstermenize sebep olacaktır. Çoğu sınav stresi yaşayan insanların tatmin etmeyen sonuçlar almaları streslerinden ötürüdür. Sınav stresi yaşıyorsanız muhtemelen çok başarılı bir insansınız. Başarılı olduğunuz için sınavın sizin üzerinizdeki etkisini önemsiyorsunuz fakat gereğinden fazla düşünüp endişeleniyor, kendinizi strese sokuyorsunuz.

Yukarıdaki cümleleri kurmak yerine kendinizle olumlu konuşmayı deneyin.

“ Kendimle gurur duyuyorum.”

“ Sınav için yeterince çaba gösterdim.”

“Sınav notum beni ve kim olduğumu tanımlamaz.”

“Bir kerelik ölçülen performansım başarısızlığımı simgelemez.”

Gibi cümleler kurmayı kendinize alışkanlık haline getirin. Bunun dışında size güvenen insanları düşünüp kendinizi onların inançlarıyla desteklemek ve geçmiş başarılarınızı düşünmek de kendinize olan güveninizi yerine getirecektir.

5. Sınava Bakış Açınızı Değiştirin

Bir durumu nasıl gördüğümüz tepkilerimizi ve duygularımızı etkilemektedir. Sınavın geleceğiniz üzerinde büyük ve değişmeyecek etkiler yaratacağını düşünmek sizi daha fazla kaygılandıracaktır. Sınavı deneyim ve bir macera olarak görün. Tek bir durumun sizi başarılı ya da kaybeden olarak tanımlamayacağının farkına varın. Her başarı hikayesi kendini farklı şekilde gösterir belki de bugün yaşadığınız başarısızlık sizi daha büyük başarılara götürecektir. Kayıpların kazanca dönüşeceği konusunda umudunuzu kaybetmeyin. Unutmayın hayatta telafi edilemeyecek hiçbir şey yoktur.

6. Psikolojik Destek Almaktan Çekinmeyin

Eğer kaygınızla tek başınıza baş etmekte zorlanıyorsanız destek almaktan çekinmeyin.

Sınav kaygısı Aba Psikoloji ekibimizin özel ilgi alanlarından biridir. Bu konuda yaşadığınız sıkıntılarınız için uzmanlarımız eşliğinde size uygun metotları keşfederek yardımcı oluyor, sınavlarınızın yoğunlaştığı stresli dönemlerinizde sizi yalnız bırakmıyoruz.

Read More

Otizm Nedir?

Otizm, doğuştan veya üç yaşından önce başlayan, beynin gelişimini engelleyen bir nöro-biyolojik hastalıktır. Her çocukta farklı evrelerden geçen otizm, birçok farklı sendromla da ilişkilendirilebilmektedir. Asperger sendromu, Rett sendromu veya Otistik spektrum bozuklukları gibi. Otizm belirtileri genellikle çocuklarda iletişim bozuklukları ile görülür. Konular veya olaylar karşısında tepkisiz kalma yada konuşurken göz teması kurmama, farklı şeylerle ilgilenip konu dışında konuşmak gibi sıkça görülen belirtiler söz konusu olabilmektedir. Bazı otizm nedenlerinde ise, doğum esnasında annenin aşırı zorlanması veya hamilelik esnasında geçirdiği bir hastalıktan dolayı çocuğun otizm olma ihtimalinin olduğu yönündedir. Bu nedenlerden biri de genetik olabilmektedir. Erkek çocuklarında bu oran kız çocuklarına göre 4,3 kat daha fazladır. 1980’lerden itibaren otizm teşhisleri artmıştır. Nedeni ise, teşhislerin birbirinden farklılığı ve tanı koyma tekniklerinin git gide gelişmesidir.

Görülen Belirtiler şunlardır;

  1. Sosyal iletişimde bozukluklar
  2. Yaşıtları ile oynayabileceği oyunlardan uzak kalmak (içe kapanıklık)
  3. Oyuncakları ile nasıl oynayacağını bilememek
  4. Konuşma becerisinin gerilemesi veya aksaması
  5. Söylenen şeyleri sanki duymuyor gibi davranmak ve bazen tepki vermemek
  6. Sık sık gözlerin sabit bakması
  7. İsmi söylendiğinde bakmamak
  8. Bazı cümleleri sık sık tekrar etmek
  9. Eşyaları üst üste dizmek veya yerlerini değiştirmek gibi takıntılı davranışlar
  10. Bazı konulara aşırı tepki vermek veya tepkisiz kalmak

Bu gibi belirtiler çocuklarda otizm başlangıcı olarak görülebilmektedir. Ancak gerçek tanı, doktor kontrolünden geçerek gerekli tetkiklerin yapılması ile mümkün olmaktadır. Ebeveynler çocuklarının davranışlarını takip ederek, ilgi alanlarını veya isteklerini dikkate alarak takip etmelidir. Erken tanı da hastalığın ilerlemesi önlenebilmektedir. En önemli tedavi yöntemi ise, uygulamalı davranış analizidir. Bu analiz ile çocuk dinleme ve taklit yeteneği gibi basit adımlarla kendini geliştirebilmektedir. Erken yaşlarda başlandığı zaman, uygulanan yoğun terapiler ile otizm semptomları büyük ölçüde azalmalar görülebilmektedir.

Anne ve Babalara Düşen Görevler ise;

  1. Çocuklarını iki yaşından itibaren gelişimini takip etmek
  2. Çocuğun ilgi alanlarını ve isteklerini anlamaya çalışarak yardımcı olmak
  3. Hissedilen farklı davranışlarda çocuğun gerekli analizlerini erkenden yaptırmak

Unutulmaması gereken şey, otizm çoğunlukla çocuklarda hayat boyu devam eden bir rahatsızlık olabilir. Bu sebeple, çocuğun gerekli eğitimlerinin başlaması ve devamlılığını sağlayarak, mevcut hayata adapte etmeye çalışmak önemlidir.

Önemli: Otizmle ilgili hazırlanan bu yazı, yalnızca bilgi amaçlıdır. Teşhis konulması veya tedavi amaçlı bilgiler için kullanılmamalıdır!

Otizm ile ilgili daha fazla bilgi edinmek için Prof. Dr. Barış Korkmaz’ın videosuna göz atabilirsiniz.

Read More

Tüm dünyayı büyük riskine sürükleyen Corona virüsü (COVID-19) ile ilgili her kafadan farklı sesler çıkmakta. Dünyayı kasıp savuran bu virüsle ilgili fikri olmayan ya da beyan etmeyen birini bulamazsınız. Gördüğünüz ve duyduğunuz her bilgiye inanmamakta fayda var. Aba Psikoloji ekibi olarak gerçek ve güvenilir bilgi vermeye yüksek oranda özen göstermekteyiz. Dünya Sağlık Örgütü(WHO), Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezleri (CDC), Akıl Sağlığı Vakfı (MHF)  ve Amerikan Psikoloji Birliği (APA)’ nden edindiğimiz bilgiler  ve makaleler doğrultusunda sizi en iyi şekilde bilgilendirmek için hassas konunun üzerinde durarak araştırmalar yaptık.

Bu kritik dönemde birer birey olarak hem kendimizi, hem de etrafımızı korumak için gerekli ve doğru önlemleri almamız gerekiyor.

Dünya sağlık kuruluşlarının ve araştırmaların önerdiği önlemler:

1. Gözünüze, burnunuza ve ağzınıza dokunmaktan kaçının

Neden? Gün içerisinde ellerimizi aktif olarak kullanıyoruz. Ellerle bir çok yüzeye dokunuyoruz. Her ne kadar ,durumum hassasiyeti doğrultusunda, gün içerisinde ellerinizi oldukça az kullansanız da ya da düzenli olarak yıkasanız da fark etmeden bir yerlere dokunmuş olabilirsiniz. Göz, burun ve ağız yoluyla virüsün vücudunuza girme ihtimali oldukça yüksektir.

2. Ellerinizi Sıklıkla Yıkayın

Ellerinizi sıkılıkla, her yıkamada en az 20 saniye sabun ve suyla yıkayın. Özellikle dışardan geldiğinizde, burnunuzu sildiğinizde, hapşırdığınızda ve öksürdüğünüzde mutlaka ellerinizi yıkayın. Eğer sabun ve su yakınlarınızda yoksa en az %60 alkol içeren el dezenfektanı kullanın. El dezenfektanınızı  ellerinizi birbirine ovuşturarak kullanın. İki elinizin her yerine sürdüğünüzden emin olun.

3. Solunum hijyeni uygulayın

Solunum konusunda hijyen ve hassasiyet gösterin. Öksürdüğünüzde ya da hapşırdığınızda ağzınızı elinizle değil bükülmüş dirseğinizin iç tarafıyla kapatın. Kağıt mendil kullanmayı tercih ettiğinizde bir kez kullanılmış mendilinizi tekrar kullanmayın ve kullandıktan sonra hemen atın.

Neden? Solunum yoluyla virüsü başkasına geçirme ihtimaliniz oldukça yüksektir. Virüsün sizde olmadığını düşünseniz bile bu konuyla ilgili kesin konuşamazsınız. Virüs henüz etkilerini göstermemiş olabilir ya da  fark etmeyerek normal bir nezleniz olduğunu düşünebilirsiniz. Etrafınızı korumak için önlem almakta fayda var.

4. Yakın temastan kaçının

Hastalık belirtisi gösterdiğinizde etrafınızdakilerden uzak durun. Genel olarak insanlarla fiziksel temas kurmamaya özen gösterin. Selamlaşırken bile tokalaşmak ya da öpmekten kaçının.

5. Hastalık belirtisi gösteriyorsanız maske takın

Eğer herhangi bir hastalık belirtisi gösteriyorsanız özellikle etrafınızda başkaları varken maske takın.

Eğer hasta değilseniz maske takmanıza gerek yok. Hasta ve çeşitli sebeplerden maske takamayan (solunumda ekstrem zorlanma gibi sebeplerden)  birisine bakıyorsanız maske takmanız gerekmektedir.

6. Eğer ateşiniz, öksürmeleriniz ve nefes almakta zorlanmalarınız varsa hemen tıbbi önlemler alın

Eğer kendinizi iyi hissetmiyorsanız evde kalın. Eğer öksürük, nefes almakta zorlanma veya ateş belirtileri gösteriyorsanız tıbbi yardım alın ve öncelikli olarak bir sağlık kuruluşunu arayın. Yerel sağlık kurumunuzun tavsiyelerini ve tedavi önerilerini dikkate alın.

Neden? Ulusal ve yerel kurumlar yaşadığınız çevreyi dikkate alarak size verilebilecek en güncel bilgiyi vereceklerdir. Önceden aramanız sağlık kuruluşunun sizi doğru sağlık yönlendirmeleri yapmalarını kolaylaştıracaktır. Bu sizi koruyarak virüsün ve diğer enfeksiyonların yayılma ihtimalini azaltacaktır.

7. Sağlık kuruluşlarıyla irtibat halinde olup tavsiyelerini takip ederek uygulayın

COVID-19 ile ilgili son gelişmeleri takip ederek haberdar olun. Ulusal ve lokal sağlık kuruluşlarının ve yetkililerin verdiği tavsiyelere uyun.

Neden? Ulusal ve lokal yetkililer virüsün bulunduğunuz bölgedeki yayılma oranı ve riskiyle ilgili en güncel bilgiye sahiptirler. Onlar bulunduğunuz bölge doğrultusunda kendinizi ve etrafınızı nasıl korumanız gerektiğiyle ilgili en iyi önerileri vereceklerdir.

8. Eğer uzun süreli sağlık problemleriniz varsa ve 60 yaş üzeriyseniz dikkat edin

Araştırmalar ve ölüm oranları yoluyla risk altındaki insanlar tespit edilmiştir:

*60 yaş üzeri bireyler

Aşağıda listelenenlere benzeyen ciddi medikal problemleri olanlar:

*Kalp rahatsızlığı olanlar

*Diyabet hastaları

*Akciğer hastaları

Eğer bu risk gruplarına dahilseniz normal bir vatandaşa göre ekstra önlem almanız sizin ve etrafınızdakilerin sağlığı için önemlidir.

Read More

Eğitim hayatıyla birlikte sorumluluklarımız da oluşmaya başlar. Öğrencilik ve iş hayatımız boyunca yapmamız gereken bir sürü görevimiz ve sorumluluğumuz vardır. Birer yetişkin olduğumuzda , özellikle finansal özgürlüğümüze kavuştuğumuzda, ise kendi ayaklarımızın üzerinde durmamız gerekir. Sorumluluklarımız gün geçtikçe, yaş aldıkça artar. Bu sorumlukları anlamlı kılmak hayatımızı etkili ve mutlu bir şekilde sürdürebilmemiz için oldukça önemlidir.

Sorumluluklarımızı anlamlı kılmamız  motivasyona sahip olmamıza bağlıdır.

Motivasyon yaptığımız işleri ve hedeflerimizi, dışsal ya da içsel faktörler yoluyla bir sebebe bağlayarak isteyerek yapmaktır. Eylemi yapmak için arzuya sahip olmaktır.

Motivasyon kendi içinde ikiye ayrılmaktadır:

Dışsal Motivasyon

Dışsal motivasyon dış faktörlerin etkisiyle bir aktiviteyi gerçekleştirme arzusudur. Genellikle bir ödül almak ya da cezadan kaçmak  çin edinilmiş bir motivasyon biçimidir.

Cezadan kaçmak için olanlar

Sınıfı geçmek için çalışmak

Kovulmamak için fazladan mesaiye kalmak

 Ödül almak için olanlar

Bir dersten en yüksek notu almak için çalışmak

Maaşın yükselmesi için fazladan mesaiye kalmak

İçsel Motivasyon

İçsel motivasyon adıyla paralel olarak kişinin içinden gelmektedir. Dışsal motivasyona göre çok daha etkilidir. Zevk aldığınız konu üzerine ve sevdiğiniz meslek alanlarında çalıştığınızda motive olmanız her zaman daha kolaydır. Kendi isteğiniz doğrultusunda ve zorunda hissetmeden yaptığımız eylemler tartışılmaz yapmaktan en çok hoşlandıklarımızdır. İçsel motivasyona sahip olduğumuzda eylemlerin sonuçları değil eylemin yapıldığı süreç zevk vermektedir.

Motivasyonun Öğrenciler ve Çalışanlar için Önemi

Hayatımızın çoğunluğu öğrenciysek okulda, çalışansak iş yerinde geçmektedir. Eğer okula ve işe gitmeye yeterince motivasyonumuz olmazsa hayatı anlamsız bulmamız kaçınılmazdır. Sorumluluklarımızla ilgili yüksek motivasyona sahip olmak hayatı anlamlı bulmamızı sağlayacaktır. Neden işe gittiğinin ya da okula gittiğinin sebebini kendi içinde çözememiş bir birey gün içerisinde okulda ve iş yerinde yaptığı eylemleri anlamsız ve sıkıcı bulacaktır.

Bu yüzden yaptığımız işlere ve sorumluklarımıza karşı yüksek motivasyona sahip olmak yaşam kalitemizi olumlu yönde etkilemektedir. Depresyon, kaygı ve stres gibi psikolojik duygu bozukluğu problemlerinin temelinde motivasyon eksikliği yatmaktadır.

Motivasyon ve Başarı Arasındaki ilişki

Çocukluktan itibaren yüksek motivasyona sahip olmak çocukken ve ileride kişinin hayatta başarılı olmasını sağlayacaktır. Bu başarı devam ettikçe kişinin motivasyonu artacak başarının sürekliliği sağlanmış olacaktır.

Örneğin matematiği sevdiği için içsel motivasyona sahip olan bir çocuk düşünelim:

Başarılı oldukça motivasyonun artması, motivasyon arttıkça başarılı olmak pozitif bir döngü olarak devam edecektir. Öğrencilik hayatından itibaren edinilen bu döngünün iş hayatında da devam etmesi çok daha kolay olacaktır.

Read More

Son zamanlarda anksiyete, kaygı bozukluğu, bipolar gibi çokça duyduğumuz ve zamanla etrafımızdaki insanlarda da gördüğümüz psikolojik bir hastalık olan tükenmişlik sendromu.

1974 yılında Herbert Freudenberger tarafından güç ve enerji kaybı, yıpranmışlık, bireyin özgüven eksili hissetmeye başlaması, hedef koyamama ve hedeflerine ulaşamama, iştahsızlık, başarısızlık gibi duyguların bütününe verdiği isimdir tükenmişlik sendromu. Bu hastalığın tanısını koymak için ilgili araştırmalarda bulunan Christina Maslachb, genellik iş hayatında aktif rol oynayan, yüz yüze iletişimin hakim olduğu pozisyonlarda isteklerin, taleplerin sonunun gelmediği ve bunun sonunca duygusal taleplere de maruz kalan bireylerde görünen psikolojik aynı zamanda fiziksel bir bitkinlik hatta aşılamayan uzun süreli bir yorgunluk olarak da adlandırılabilir. Sürekli negatif düşünmenin, çaresiz hissetmenin, umutsuzluk duygularının sürekli yaptığı işlere de yansıması ile oluşan bir sendrom olarak tanımlanır. Dünya Sağlık Örgütü tarafından Uluslararası Hastalık Sınıflandırması listesine alınmıştır.

İş hayatında bulunan bir bireye gereğinden fazla sorumluluk yüklenmesi sonucu, çalışan kişilerin yaptıkları işe karşı mutsuz, stresli bir bireye dönüşmesi olağandır. Bu süreçte ayakların üzerinde durarak hala görev alıyor olması ve zamanla ona sorumlulukların kar topu gibi büyümesiyle beraber bireyin git gide depresyona girmesi, sorumlulukların altın ezilmesi, bu koşulları altında çalışmak zorunda olmasının verdiği bir sonuçtur. Bu sürecin sonunda bireyler tükenmiş, mutsuz, ümitsiz bir çalışan haline gelmektedirler. Hastalık buraya bireyi bulur ve git gide aşağı çeker. Doğru yönlendirilmemesi sonucu tükenmişlik sendromuna girerler.
Günümüz çalışma şartlarına ayak uydurmakta zorlanan bireyler ile beraber bilinirliği artan bu psikolojik rahatsızlık gündeme bazı ünlü isimlerin aracılığıyla gelmiştir.

Tükenmişlik sendromu belirtileri nelerdir?

  • Bedensel tükenmişlik hissi
  • Duygusal tükenmişlik hissiyatı
  • Kişiyi esir alan olumsuz düşünceler
  • Karamsarlık
  • Basit işleri bitirmekte zorlanma
  • İşten soğuma
  • Umutsuzluk
  • Kendini değersiz hissetme
  • Azalmış mesleki özgüven
  • Unutkanlık ve dalgınlık
  • Sürekli yorgunluk ve bitkinlik hissiyatı
  • Dikkat dağınıklığı
  • Uyku problemleri
  • Kabızlıkve ishal gibi sindirim sistemi düzenine ilişkin bozukluklar
  • Kalp çarpıntısıve solunum güçlüğü
  • Baş, sırt ve bacaklar olmak üzere vücudun belirli bölgelerinde ağrılar

Tükenmişlik sendromu tedavi yöntemleri nelerdir?

Tedavisi sonucunda normal hayata dönmelerinin yüzdesi oldukça yüksek olan tükenmişlik sendromunun tedavisi oldukça kolay ve etkilidir. Tedavi süreci çinde bulunduğu sendromun ilerlemişlik durumuna göre değişkenlik gösterebilmektedir.

İlerlemeyen durumlarda birey kendi kendine durumu kontrol altına alabilir, iş hayatında ve sosyal hayatında yapacağı köklü değişlikler ile sendromu atlatabilir. Profesyonel olarak destek almak isteyen bireyler ise mutlaka testlerden geçmeli, sorunun kaynağına inmeli ve doğru tedavi için doktorun yönlendirmelerine sadık kalmalıdır. Sendromu ilerlemiş, sosyal ve iş hayatına sağlıklı olarak devam edemeyen bireyler ise profesyonel bir destek alırken doktorunun tavsiyesi üzerine verilen ilaçları kullanmaları gerekmektedir.

Profesyonel desteklerin yanında bireyler bu süreçte kendilerine bol bol zaman ayırmalılar. Hobiler edinebilir, spora başlayabilir, yüzme veya ilgili kurslara yazılabilir, sevdikleri ile zaman geçirebilir, kısacası psikolojik olarak ona iyi gelecek tüm aktiviteleri hayatında barınması gerekmektedir. İş hayatını ise mesai saatleri içerisinde bırakması, evde ise kendisine, ailesine zaman ayırması gerekmektedir. Uyku saatlerini düzenlemek, beslenme düzenini programlamak ve dinlenmek için kaliteli zamanlar geçirmek tedavi sürecine yardımcı olan durumlardır.
Kendinizde veya bir yakınınızda tükenmişlik sendromu olduğunu düşünüyorsanız her hastalık gibi erken teşhiste hastanın tedavi süreci daha kısa sürmektedir. Tedavi olunmaması durumunda ilerler ve sendromun olumsuz yönlerini her alanda hissedeceğiniz gibi iş, okul ve sosyal alanda başarısızlık silsilesi biz daha derin bir depresyona götürebilir.

Read More

Özgüven sahibi kişi kendisini olduğu gibi kabullenme ve kendisiyle barışık olma özelliklerini taşır. Kişinin kendisi hakkında olumlu düşüncelere sahip olması ve gerçekçi hedefler koyarak güçsüz yanlarını geliştirmek istemesi özgüvenli bir davranışa örnek olabilir. Kendini tanıyabiliyor olmak ve kendini diğerleriyle bir rekabete sokmak yerine kendi kapasitesine uygun emin adımlarla ilerleyebilmek kişisel gelişim için oldukça önemlidir.

Okul veya iş hayatında özgüveni yüksek kişiler fikirlerini belirtmekten ve kendilerini göstermekten kaçınmazken, özgüven eksikliği yaşayan insanlar ise konuşmaktan çekinir, fikirlerini dile getirmez ve sessiz kalmayı seçebilirler. Etraftaki insanları kendinden daha başarılı, yetenekli veya dış görünüşlerini kendilerine kıyasla daha güzel görmek; kendilerini ise yetersiz, başarısız, değersiz hissetmek özgüven eksikliği yaşayan insanların yaşadığı zor ve gerçek dışı yargılardan yalnızca birkaçı. Bu negatif düşünceler kişinin karar verme ve sosyal ortamlarda öne çıkabilme eylemlerini olumsuz olarak etkiler ve başarısız olma, etrafındaki insanlar tarafından yargılanma korkusu kişinin kapasitesinin önüne geçer. Okul ve kariyer hayatında özgüven eksikliği yaşayan insanlar sunum yapmakta ve herkesin içinde konuşmakta zorlanırlar, diğer bireylerle göz teması kuramazlar ve kendilerini ifade edemeyebilirler.

Özgüven kişinin çocukluk zamanları itibariyle şekillenmeye başlar ve ailenin tavrı kişinin özgüven geliştirebilmesi açısından önemli rol oynar, aile içi davranışlar çocuğun özgüvenine güçlü bir zemin inşa edebilir. Çocukluk yıllarından itibaren söz hakkı verilen ve yaptığı küçük şeyler için dahi takdir edilen çocuklar daha özgüvenli bireyler haline geliyor.

Çocukluk döneminde ihmal edilmiş olmak, aile için şiddete maruz kalmak, dış görünüşü ile barışık olmamak, taciz, ailenin büyük beklentileri ise bireyin özgüvenini sarsan bazı olaylardır. Lütfen şiddetin her türlüsü ve taciz için destek almaktan çekinmeyin.

Özgüven insanın hayatının farklı dönemlerinde farklı seviyelerde olabilir. Ergenlik döneminde içine kapanık bir kişi, lise ve üniversite zamanlarında kendisine çok daha güvenen birine dönüşebilir. Dönemsel bazı başarısızlıklar yaşayan birinin, akranlarıyla aynı zamanda meslek sahibi olamayan bir üniversite mezununun ya da etrafındakilerden daha düşük sınav notları alan bir öğrencinin kendisine olan özsaygısı o dönem epey azalabilir. Özgüven kazanmanın yollarından bazıları şöyledir:

  • Gerçekçi hedefler koymak ve bunları başardığında kendini tebrik etmek
  • Gerçekten ne istediğini bilmek
  • Sabretmek ve gayretmek, hedefe odaklanmak
  • Kendine karşı çok katı olmamak ve zorlamamak
  • Başarısızlık korkusunu unutmak
  • Kendini olduğu gibi kabul etmek
  • Kendini başkalarıyla kıyaslamamak
  • Yapıcı olmayan eleştirileri kabul etmemek

Özgüven eksikliği, gelişimi ve özgüven kazanmanın yolları ile ilgili daha fazla bilgi almak için YouTube videomuza göz atabilirsiniz.

Read More

Motivasyonunuzu güçlü tutmanız için bazı pratik stratejilere geçmeden önce bilmeniz gereken önemli bir şey var.

Nasıl ki bir ev sağlam temelleri olmayan bir araziye yapılırsa uzun süre dayanmayacağı gibi hedefiniz belli olmazsa izleyeceğiniz yöntemin hiçbir anlamı olmayacaktır. Motivasyonu yüksek tutmakla ilgili yöntemler uygulamadan önce ulaşmak istediğiniz hedefler konusunda net ve kararlı olmanız gerekmektedir. Aksi taktirde uygulanan yöntemlerin size hiçbir faydası olmayacaktır.

Önceliklerinizle bağlantılı hedefler seçip bu hedeflere ulaşmak için izleyeceğiniz yolları belirlemeye çalışın. Kendinize birkaç soru sorarak hedefleriniz konusundaki kararlılığınızı kendinize kanıtlayabilir, yanlış seçimler yapmadığınız konusunda ikna olabilirsiniz.

Sorular

Neden bu hedef sizin için doğru ya da iyi bir hedef?

Neden bu hedefe ulaşmalısınız?

Bu hedefe ulaşmak neden önemli ya da ilgi çekici?

 

Şimdi hedeflerinizi sağlam temellere dayandırdığımıza göre hedefe ulaşma süreciniz boyunca motivasyonunuzu yüksek tutmanın yollarına geçelim:

 

1. Hedeflerinizi Yazıya Dökün

Ne istediğinizi tanımlayın ve yazın. Bu konuyla ilgili hem somut (ölçülebilen, hesaplanabilen) hem de soyut (duygusal) beklentilerinizi yazın. Bu beklentileriniz ve hedefiniz doğrultusunda yapmanız gerekenleri not edin. Düşünceler havada kalır. Duygularınızı ve beklentilerinizi kağıda dökmek iyi gelecektir. Planlarınızı yazmak  uygulamanızı kolaylaştıracaktır.

 

2. Dikkatinizi Kontrol Altına Alın

Dikkatimiz dağıldığı zaman ilerlemekte zorlanır ve yerimizde saymaya başlarız. Günlük yapılacak işleri organize etmek dikkatimizi daha rahat toplayabilmemizi sağlayacaktır. Hedefinize giden yolda ilerlemenizin durduğunu fark ettiğiniz her an kendinizi gözlemleyin. Neden yerinizde saydığınızı inceleyin. Sizin düzeninizi bozan dikkatinizi dağıtan faktörü tespit edip buna engel olun. Öncelikleriniz doğrultusunda oluşturduğunuz hedefinizi düşünerek motivasyonunuzu tekrar eski haline getirebilirsiniz.

3. Potansiyel Zorlukların Farkında Olun

Hedefe doğru ilerlerken elbette bazı bedeller ödememiz gerekmektedir. Bizi yoran yollar ve tırmanması zor yokuşlar mutlaka karşımıza çıkacaktır. Önemli olan bu zorluklara karşı pes etmemek. Pes etmemek için motivasyonumuzu yüksek tutmamız şart. Eğer potansiyel zorlukların yola çıkmadan önce farkına varırsanız pes etmemeniz kanısına daha rahat varırsınız.

 

Potansiyel zorlukları bir yere not edin. Not ettikten sonra kontrol edemeyeceğiniz zorluklara ayrı bir işaret koyun. Bazı şeyler potansiyelimizi aşabilir. İşaret koyduğunuz zorlukların sizin kontrolünüz dışında olduklarını fark edince onlar üzerinde durmamaya çalışın. Savaşamayacağınız ve değiştiremeyeceğiniz şeyler için boşa enerji harcamayıp yolunuza devam edin. Böylelikle motivasyonunuz kırılmayacaktır.

 

4. Pozitifi Kucaklayın

Kendinizle pozitif konuşun. “Ben başarılıyım, ben elimden geleni yapıyorum, hedefime ulaşma gücüne sahibim.” demek sizi daha güçlü kılacak ve motivasyonunuzu taze tutacaktır.

 

Sizi mutlu eden aktivitelere zaman ayırmayı ihmal etmeyin. Mutlu olmak motivasyonumuzu zinde tutacaktır. Unutmayın kendimizle olan olumsuz konuşmalar ve gereğinden fazla kendimizi eleştirmeniz hedefinizi gerçekleştirmeye olan motivasyonunuzu düşürecektir. Bu sebeple onun yerine kendinizle pozitif konuşmalar yapın ve kendinize karşı geliştirici eleştiriler de bulunun.

 

5. Kendinizi Ödüllendirin

Ödüller insanı mutlu eder. Üzerimizde pozitif etki yaratması için ödüllerin illaki büyük ödüller olması gerekmez. Bazen yoğun temponuz arasında mola vermek bile ödül olabilir. Kendinize tatlı yeme ödülü vermek, sevdiğiniz bir aktiviteyi yaparak ödüllendirmek vb. motivasyonunuzun yüksek kalmasını sağlayacaktır. Hedefinize giden yolu göründüğünden daha az yorucu ve eğlenceli hale getirecektir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Read More

Her ebeveynin hayali çocuğunun özgüvenin yüksek ve ayakları yere basan bir birey olmasıdır. Özgüven konusunda her ne kadar çocuğun kişiliği büyük oranda etkili olsa da ebeveynlerin yetiştirme tarzının da büyük etkisi vardır. Bu konuda ebeveynlerin olumlu dokunuşları ve destekleri çocukların özgüvenlerinde gözle görülür değişiklere yol açacaktır.

İşte ebeveyn olarak uygulayabileceğiniz birkaç yöntem:

1.Özgün olduğunu hissettirmek

Çocuğunuzun özel olduğunu ona hissettirin. Herkesin başarılı olduğu konular farklıdır. Çocuğunuz başarılı olduğu alanı bulmaya çalışırken bir çok kez yenilebilir, başarısız olabilir. Bunun önemli olmadığını önemli olmanın “denemek” olduğunu ve herkesin farklı alanlarda başarılı olabileceğini ona anlatın ve hissettirin. Hiç kimsenin mükemmel olmadığını söyleyin.

2. Çocuğunuzu olduğu gibi kabul edin

Ebeveynleri olarak çocuğunuzun her alanda başarılı olamayacağını kabul etmeye çalışın. Ebeveynler çocukları için en iyisini ve en mükemmelini isterler her zaman. Bir çok konuda başarılı bir çocuğa sahip olmak büyük önem arz eder. Fakat çocuğunuzu sahip olduğu yeteneklerle kabul etmeye çalışın. Çocuğunuz yapamadığı ve başarısız olduğu konularda sizden ,en yakınları olan ebeveynlerinden, negatif enerji aldığında kendini güvensiz ve yetersiz hissedecektir.

3.Destekleyici Davranın

Onu başarılı olduğu konular konusunda destekleyin. Çocuğunuzun ilgi alanlarına ağırlık vererek o konuda kurslara ve etkinliklere katılmasını sağlayın. Eğlenerek öğrenecek ve başarısına başarı katacaktır. Özgüveni bu yolla epeyce yükselecektir.

4. Başarısızlıklarla baş etmeyi öğretin

Her zaman başarılı olamayabiliriz. Eğer başarısızlıklar çocuğunuza ümitsizlik aşılıyorsa ve çocuğunuz bunu özelden genele aktarıyorsa bu özgüven eksikliği yaratacaktır.

“Zaten ben neyde başarılı oldum ki!”

 “Hep başarısız olacağım.”

“Başarısız birisiyim”

Gibi cümleler çocuğunuzun özgüvensizliğini gösterir. Bir alanda ya da bir kere başarısız olmak o alanda her zaman başarısız olunacağı anlamına gelmez. Başaramamanın bir öğrenme biçimi olduğunu ona öğretin. Başarısız deneyimlerimiz olmazsa neyi yapıp neyi yapamayacağımızı anlayamayacağımızı anlatın. Bazen de çalışma gerektiren konularda  başarısız olmamızın sebebinin hayatın bize “daha çok çalışmalısın.” deme biçimi olduğunu açıklayın. Sorunu kişiselleştirmemesi gerektiğini bir çok farklı alanda başarılarının olduğunu  hatırlatarak ona destek olun.

5.Onun yerine her şeyi yapmayı bırakın

Çocuğunuzun düşmesine izin verin! Eğer her konuda yardımcı olursanız çocuğunuz her konuda başarılı olacağını düşünebilir. İyi ebeveynler olacağız diye bazen sınırı aşabiliyoruz. Çocuğumuzun üzülmesine dayanamayıp istediği her şeyi mümkün kılmaya çalışıyoruz. Fakat çocuğunuzun kaybetmesine izin vermezseniz hayatta çok zorlanacaktır ve özgüven sorunları olması da kaçınılmaz olacaktır. Hayatta her zaman arkasını toplayan anne ve babası olamaz ne yazık ki. Kaybetmenin verdiği doğal süreci yaşamasına izin verin. Destek olmak ve müdahale etmeyi birbirine karıştırmamaya çalışın. Çocuğunuz kendi kendine mücadele etmeyi ve bir şeyleri elde etmek için savaşması gerektiğini öğrenmeli. Öğrenmeli çünkü yetişkinler olarak hepimizin bildiği gibi gerçek hayat mücadele gerektirir. Mücadeleye hazır olmak için çocuğunuzun buna alışık olması gereklidir.

 

 

Read More