Hayatınız boyunca, ‘mutlu’, ‘mutluluk’ kelimelerini kim bilir kaç kez kullanmışsınızdır. Ancak, mutluluğu tanımlamakta hepimiz zorlanırız. ‘Hiçbir şeyi kafaya takmamak’, ‘sevdiklerinizle birlikte olmak’… Hiçbiri mutluluğu tanımlamak için yetmiyor. Diğer taraftan bilim de mutluluğun çok daha derin anlamları olduğunu söylüyor.

Hepimiz hayatımızın en az bir döneminde mutluluğun en değerli duygu olduğunu düşünmüşüzdür. Kızgınlık, hayal kırıklığı, korku, acı gibi duygularsa genellikle zayıf olmanın işareti sayılır. Daha küçük yaşta bu bilgiyi içselleştirmeye başlarız. Bu nedenle de mutlu olma sorumluluğunu hissederek, mutsuz olduğumuz zamanlar için kendimizi suçlayabiliriz. Oysa, tarihte mutluluk bir norm değil, şans olarak tanımlanıyordu.

‘Mutluluk’ ile aslında neyi kastediyoruz?

Günümüzde mutluluk arayışı hiç olmadığı kadar yaygınlaştı. Artık mutluluğu sahip olduğumuz eşyalar, etiketler ve başarılar üzerinden tanımladığımız bir kültürde yaşıyoruz. Diğer taraftan daha yalnız yaşıyoruz, birlikte iş yapma becerilerimiz azaldı ve başarısızlık ihtimali bizi çok daha fazla kaygılandırıyor.

Bir yandan da bilim bu konuyla daha fazla ilgilenmeye başladı. Davranışsal ve nörolojik durumun mutluluk üzerine etkisi bilimin ele aldığı ve araştırdığı öncelikli konulardan biri haline geldi.

Yapılan araştırmalara göre insanlar, neyin mutlu edeceği ya da etmeyeceğini tahmin etme konusunda pek başarılı değil. Örneğin, insanlar yeni bir şey aldıklarında hissedecekleri memnuniyetin uzun süreceğini düşünebiliyor. Cansiperane bir şekilde ‘ideal mutluluğun’ peşinden gidenler kendine –bazen ulaşılmaz seviyede- yüksek standartlar belirleyerek mutsuzluk ve hayal kırıklığı için gerekli ön hazırlıkları tamamlamış oluyor.

UC Berkeley’den Psikoloji alanında çalışan Doçent Doktor Iris Mauss’e göre aşırı yüksek beklentilerin olmaması biraz olsun mutlu olmak için anahtar rol oynuyor. Birçok bilim insanı mutlu kelimesinin tanımlanması zor ve karmaşık olmasından dolayı ‘öznel refah’ gibi ifadeleri tercih edebiliyor. Aslında burada söylenmeye çalışılan bireyin hayattan aldığı memnuniyet seviyesi. Pozitif Psikoloji’nin babası sayılan Martin Seligman da bu bilim insanları arasında. Bu yeni bakış açısına göre refah ya da orijinal deyişle ‘well-being’i beş ana bölüme ayırıyor: pozitif duygu, hayata katılım, anlamlandırma, pozitif ilişkiler ve üstesinden gelme.

Kendi mutluluk yolunuzu bulun

Farklı bilim insanları ise daha farklı kategorilerle karşımıza çıkabiliyor. Fakat birçoğunda ortak olan tek şey kategoriler ne olursa olsun daha iyi hissetmek için başkalarıyla olan ilişkiler ve koyulan hedeflerden kaynaklanan duygular ile hazsal duyguların dengeli olması büyük önem taşıdığı.

Nasıl tanımlarsak tanımlayalım, genetik kalıtım ve yaşam koşullarını çıkardığımız zaman bireysel mutluluk seviyemizin %40’ı bizim kontrolümüz altında. Bu potansiyeli kullanabilmek için herkesin kendine özel yolunu bulması gerekiyor. Bu nedenle kendine dönmek ve kendini tanımak mutluluk için olmazsa olmaz. Daha iyi hisseden bir insan olmak için hedeflerinize ulaşmayı beklemektense, daha iyi hissettiğiniz şeyleri keşfederek hedeflerinize ulaşmayı keyifli hale getirebilirsiniz. Böylece hedeflerinize ulaşmak için hissettiğiniz duygu kendiliğinden kaygıdan çok heyecana dönüşecek.

Read More

Psikolojide öz olumlama dediğimiz pratik, zihninizin kendini tanımasını sağlayarak performans gelişimini destekliyor. Peki ama, öz olumlama ya da ‘self-affirmation’ nedir ve ne işe yarar? Önce bundan bahsedelim.

Öz olumlama sıklıkla öz saygı ile karıştırılsa da aslında aralarında önemli farklar var. Öz olumlama, kişinin merkeze koyduğu gerçekleri oluşturan değerleri ve konuları kendine hatırlatma süreci olarak tanımlanabilir. ‘Mindfulness’ ile pek çok ortak noktası olan bu pratik, kim olduğunuzun ve neleri önemsediğinizin sürekli farkında olmanıza yardımcı olur.

Bulgulara göre öz olumlamanın yararları kaygıyı azaltmanın yanı sıra benzer koşullar altında gerçekleşen gelişimi de olumlu yönde etkiliyor.

Bu olumlu etkinin sebebi ne olabilir?

Öz olumlama yoluyla, savunma mekanizmalarının ve kaygının ardına gizlenmektense eğitim sürecine daha aktif bir katılım sağlanabiliyor. Aktif katılımın yanı sıra kendi becerilerinin farkında olan öğrenciler, negatif geri bildirimlere açık oluyor. Bu nedenle yeni şeyler denemekten çekinmiyor.

Böyle koşullar altında ve kendine güvenle öğrenme sürecine katılan bir öğrenci, hatalara ve eleştirilere değer veriyor. Deneyimle öğrenerek sürekli kendini sürekli olarak geliştiriyor. Diğer bir deyişle, öz olumlama akademik başarıda özellikle öğrenmeye açık olma ve özgüvenli olma yoluyla olumlu bir etkiye sahip.

Öz olumlamanın bir diğer etkisi de hata yapıldığı zaman kişinin kendi kendine net bir şekilde geri bildirim göndermeyi başarabilmesi. İstediklerinin ve kendisi için önemli olan şeylerin farkında olan bir kişi, yaptığı hatalar arasında kaybolmaktansa yeni yollar denemeyi seçer. Çünkü asıl önemli olanın hedefleri olduğunu bilir. Bu da hataların motivasyonu düşürmektense öğretici bir deneyim olarak algılanmasına yol açar. Sonuç olarak öz olumlama ve yüksek farkındalık akademik performans artışını direkt olarak olumlu yönde etkiler.

Beyninizi öğrenmeye hazır hale getirin

Öz olumlamanın etkili olması için beyin aracılık eder. Nasıl mı? Bir hata yapıldığında hissedilen endişenin seviyesi artar. Belli bir seviyedeki endişe öğrenme için ihtiyacınız olan güdülenmeyi sağlar. İlk bakışta endişeliyken öğrenmenin gerçekleşmesi daha zor gibi gözükse de araştırmalar endişenin ve belli bir oranda stresin faydalı olduğunu ortaya koyuyor.

Read More

Yapılan son çalışmalar gösteriyor ki, aceleyle yemek yiyip tekrar çalışmaya dönmektense rahatlatıcı bir öğle molası vermek konsantrasyonu arttırıyor.

Çalışma saati olarak belirlenen blokların arasına belli bir süre mola koymanın faydaları ortaya çıkalı uzun zaman oldu. Bilimsel araştırmalar da daha verimli çalışmak ve daha iyi hissetmek için çalışmaya ara vermenin gerekli olduğu görüşünü destekliyor. Yaptığınız iş her ne olursa olsun iyi bir iş çıkarmak ve başarılı olmak için iyi hissetmeniz önemli.

Yine de uygulamaya gelince oldukça ihmal edilen bu molalar size de tanıdık geliyorsa, bu konuya biraz daha dikkat etmekte fayda olabilir. Yemek yerken bile çalışmaya devam etmek, zihni dinlendirmeden hızlıca yemek yiyip tekrar çalışmaya dönmek ilk bakışta zaman kazandırıyor gibi gözükse de oldukça yanlış bir yaklaşım.

Molaların efektif olması için ne yapmak gerekiyor?

Ne kadar yoğun olursanız olun molaların bir boş zaman geçirmek değil, zihniniz ve bedeninizin çalışmaya devam etmesi için gerekli bir süreç olduğunu fark etmekle işe başlayabilirsiniz. Çalışma saatlerini kesintisiz bloklara dönüştürmek veya yetersiz molalar vermek çözüm değil.

Çalışırken sürekli ekrana bakmak, aynı konu üzerine uzun süre düşünmek ya da sürekli konuşmak zorunda kalmak vücudunuzu yorarak performansınızın düşmesine neden olur. Bu aşamada tekrar modunuzu ve enerjinizi yükseltmek, uzun vadede sağlığınızı korumak ve verimliliğinizi arttırmak için rahatlatıcı bir öğe molası vermeniz şart.

Çalışmaya ara verdiğiniz zaman öncelikle bu sürenin zihninizi dinlendirmesi gerektiğini unutmayın. Herkesin kendince farklı yöntemleri olabilse de hemen hemen herkes için etkili olan bazı rahatlama yöntemleri var. Örneğin, kısa bir yürüyüş yapmak. Öğle yemeğinizi bitirdikten sonra mümkünse bir parkta yürüyüş yapmak günün devamı için konsantrasyonunuzu arttırırken, stresinizi ve yorgunluğunuzu alır.

Toplamda yalnızca 15 dakika harcayarak bile bütün bir öğleden sonrayı verimli geçirmek için yapabileceğiniz şeylerden biri de kendinize sakin bir köşe bulup kısa bir meditasyon olabilir. Hatta sadece kulaklıklarınızı takıp en sevdiğiniz müziği dinleyerek hayaller kurmak bile zihninizin dinlenmesi ve tekrar çalışmak üzere kendini yenilemesi için etkili olacaktır.

Read More

Aba Psikoloji olarak benimsediğimiz yöntemlerden biri olan mindfulness, son zamanlarda bilinirliğini büyük bir hızla arttırmaya başladı. Özellikle motivasyonunuzun veya kendinize güveninizin azaldığı anlarda heyecanınızı ve hevesinizi arttıran bu yöntemi siz de hayatınıza kolayca uygulayabilirsiniz.

Hayallerinizin peşinde koşmak için harcayacak enerjiniz olmadığını düşünüyorsanız, öncelikle yalnız olmadığınızı hatırlayın. Bu pek çok insanın başına gelir. Zaman zaman motivasyonunuz düşebilir ve kendinizi başarısız hissedebilirsiniz.

Bu anlarda hayatın akışına katılmak ve daha üretken olmak için kendinize kısacık bir zaman ayırın ve kendinize şu soruları sorun:

Böyle hissetmemin sebebi isteklerimin gerçekleşmemiş olması mı?

Motivasyonumuzu kaybetmemizin başlıca sebeplerinden biri istediğimiz şeylerin beklediğimiz kadar hızlı gerçekleşmiyor olmasıdır. Sizin için de durumun böyle olduğunu düşünüyorsanız sonuçla ilgilenmek yerine bu şeyi istemenizin nedenini kendinize hatırlatın. Her zaman isteklerimizi gerçekleştiremeyebiliriz ve başka alternatifler düşünmemiz gerekebilir.

Mevcut durumum gelişimime fayda sağlamıyor mu?

Gelişmek ve yeni şeyler öğrenmek motivasyonumuzu arttırır. Gelişmeyi bıraktığımız zaman huzursuz ve sıkılmış hissederiz. Böyle bir durumdaysanız kendinize meydan okumaya ihtiyacınız olabilir. Kendinize başka neler yapabileceğinizi ve potansiyelinizi genişletmek için nasıl yollar deneyeceğinizi araştırın.

Beklentilerim gerçekçi değil mi?

Gerçekçi olmayan beklentiler gelişmemizi engeller. Sürekli hayal kırıklığına uğramak motivasyonu yüksek tutmayı zorlaştırır. Konfor alanımızda kalmak içi beynimiz bizi bu tür beklentilere soksa bile aynayı kendimize çevirmek önemlidir. Egonuz sizi koruma altına almaya çalışırken yerinizde saymanıza neden olabilir. Bu soruyu kendinize sormak, sizi özgürleştirirken yaratıcılığınızı ve üretkenliğinizi arttıracak.

Kendim için ne yapıyorum?

Düşük motivasyon kendimize zaman ayırmamak ve başkaları için gereğinden fazla özveride bulunduğunuza işaret edebilir. Şöyle, oturup arkanıza yaslanın ve dikkatinizi kendinize çevirin. Bedeniniz son zamanlarda nasıl hissediyor? Duygularınızda nasıl dalgalanmalar var? Ilık bir duş, sevdiğiniz müzik, taze meyveler sizi tekrar canlandırmaya yetebilir.

Kendimi başkalarıyla karşılaştırıyor muyum?

Kendinizi başkalarıyla karşılaştırmanız çizdiğiniz yolda ilerlemeye çalışırken sürekli ayağınıza takılacak bir engele dönüşür. Kendiniz için belirlediğiniz hedefler, pek çok açıdan sizi yansıtır ve size özeldir. Bunun kendi yolculuğunuz olduğunu unutmayın ve kendinize dönün. Bunun için profesyonel destek almayı da tercih edebilirsiniz.

Read More

Son zamanlarda çocuklar üzerine yapılan araştırmalar çocukların fiziksel bakımlarından öte, duygusal ve zihinsel gelişimlerine dair daha detaylı bulgulara ulaşıyor. Bu bulgulardan biri de, çocukların diğer insanların farklı düşünceleri, inançları ve bakış açıları olabileceğini öğrendiğinde beyninde gerçekleşen değişimleri ortaya çıkardı.

Her ne kadar birçok insana göre öyle olmasa da çocuklar için dördüncü yaş çok önemli. Bu yaşlarda çocuklar diğer insanların kendilerinden farklı olabileceğini fark ediyor.

Araştırmacılara göre bu dönemi önemli yapan şeylerden biri de çocukların kendi fikirlerinin yanlış olabileceğini ya da alternatif fikir geliştirmeyi öğrendiği yıllar olması. Çünkü bu yıllarda çocuklar kendi fikirlerini de geliştirmeye ve çeşitlendirmeye başlıyor. Örneğin, bir oyunda arkadaşına oyunun nasıl oynanacağını anlatmak ya da ebeveynine kendisini ifade etmek konusunda daha açıklayıcı oluyor.

Bu tam olarak zihnin gelişmesi anlamına geliyor. Artık çocuğunuz fikirleri, bakış açısı ya da yönelimleri açısından kendini diğerlerinden farklı bir birey olarak fark etmeye başlıyor.

Daha bilimsel olmak gerekirse ‘zihin kuramı’ bu yıllarda şekillenmeye başlıyor. İnsanlar arası etkileşim, sosyal beceriler, ahlak yapısı ileriki yılları etkileyecek şekilde yapılanıyor.

Beyindeki değişimler karakteri kalıcı hale getiriyor

Araştırma kapsamında 43 çocuk üzerinde inceleme yapılıyor ve beynin mesaj ileten sinirleriyle ilgili bilgiler araştırılıyor. İncelenen yapıyı önemli kılan sebeplerden biri de nöronik mesajların hızını etkileyen miyelin adlı yapının inceleniyor olması.

Araştırma bir fare, boş bir kutu ve şekerle dolu bir çantadan oluşuyor. Fare dışarı çıkarılıyor ve araştırmacılar şekeri çantadan alıp kutuya koyuyor. Fare tekrar sahneye geldiğinde üç yaşındaki çocukların çoğu farenin kutuya gideceğini düşünüyor. Diğer taraftan dört yaşındaki çocuklar farenin çantaya yönelebileceğini, çünkü hala şekerlerin çantada olduğunu sanabileceğini düşünüyor.

Yani birçok kişi için belki de üç ve dört yaş arasındaki gelişim fark edilmese de çocuklar bu yaşlarda alternatif fikirler geliştirme becerisi kazanıyor.

Bu değişiklik bir dönüm noktası

Zihin kuramı, insanı diğer hayvanlardan ayıran özelliğimizi bize katar. Merhamet ve bağışlama, işbirliği yapma, birlikte çalışma, mantık yürütme bu özelliklerimizden bazıları. Başkalarının nasıl düşündüğünü ve hissettiğini kavramamızı sağlayan empati becerimiz de bizi insan yapan farklılıklarımız arasında yer alıyor.

Read More

Yaz ayları yaklaşırken siz de çocuklarınız için satranç kampı, sanat okulu, yemek kursları, tenis dersleri gibi pek çok seçenek arasında mı kaldınız? Belki de hepsine birden göndermeyi planlıyorsunuz. Nasıl olsa çocuğunuzun hiç olmadığı kadar zamanı var. Siz yine de karar vermekte çok acele etmeyin. Çünkü psikologlar, çocukların yaz tatilinde biraz boş zaman geçirmeye ihtiyacı olduğunu düşünüyor.

Yazın çocukların vaktini geçirmesi ve yeni şeyler öğrenmesi için pek çok kurs ve belki de siz işteyken onlarla ilgilenmek için pek çok okul var. Bu okulların pek çok açıdan faydalı olduğunu inkar etmek zor. Ancak yine de çocuklar için bir yaz planı yaparken, onlar için planlanmamış zaman ayırmanın önemi psikologlar tarafından ısrarla vurgulanıyor. Çünkü yoğun bir program hem yaz tatilindeki çocuğun ihtiyacı olmayan bir şey hem de bu yoğunluk onların kendini keşfetmesi önünde ciddi bir engel.

Ebeveynlerin bir çoğu bazen tüm fırsatları değerlendirmenin çok önemli olduğunu düşünebiliyor. Tüm fırsatları değerlendirmeye çalışmak belli bir odağın olmaması anlamına gelebileceği için dikkatli olmakta fayda var.

Ebeveynlerin görevi çocuklarını toplumda yer edinmeye hazırlamaktır. Bunu yaparken çocuklar için boş zaman yaratarak kendi sevdikleri şeyleri keşfetmelerine izin vermek gerekiyor.

Sıkılmak ile yaratıcılık arasındaki bağı fark edin

Sıkılarak geçirdiğimiz zamanın en önemli faydalarından biri de ‘iç uyaranları’ aktif hale getirerek yaratıcılığı geliştiriyor olması. Hiçbir şey yapmadan geçirdiğimiz zaman internetin hayatımıza girişiyle epey azalmış da olsa uzun zamandır boş zamanın önemi araştırılıyor. Adam Phillips’in de söylediği gibi ailelerin yapması gereken çocuklarının bir şeyle ilgilenmelerini sağlamaktan ziyade, ilgilenecekleri şeyi bulmaları için gerekli zamanı sağlamak.

Sıkılarak geçirilen zamanın boşa geçen zaman olmadığını fark etmek çok önemli bir adım. Sıkılmakta hiçbir sorun yok. Sıkıldıkça çocuklar bir şeyler yapmak için daha fazla motive oluyor. Pek çok konuda fikirlerinden hala faydalanılan düşünür Bertrand Russell, 1930 yılında ‘The Conquest of Happiness’ adlı kitabında şöyle der:

“Bir çocuk, genç bir bitki gibi, aynı topraklarda rahatsız edilmediğinde en iyi gelişir. Çok fazla seyahat, çok fazla sayıda izlenim, gençler için iyi değildir ve geliştikçe verimli monotonluğa katlanamamalarına neden olur.”

Read More

Etkin öğrenmenin sağlanabilmesi için öğrencilerin yalnızca hafızalarını ve içselleştirdikleri dil becerilerini kullanmaları yeterli olmaz. Öğrenme sürecinin tam anlamıyla başarılı bir şekilde tamamlanması öğrencilerin kendilerine has öğrenme biçimlerini geliştirmeleriyle mümkün olur. Öğrenmeyi öğrenen kişiler sürecin kontrolünü ellerine almış olurlar. Bu da zihinsel süreçlerini etkili bir şekilde yönetme becerisi geliştirmelerini sağlar. İşte bu yolda izlenecek olan yöntememetacognition’ adı veriliyor.

Metacognition öğrenmeye nasıl yardımcı olur?

Metacognition sayesinde öğrenciler öğrenme sürecine daha aktif bir katılım sağlayarak başarılı bir deneyim için tüm kaynaklarını kullanmayı başarır. Bunun için nasıl öğrendiklerini bilmeleri ve bilgi edinme, problem çözme ve görev tamamlama olmak üzere izlenecek yolun farkında olmaları gerekiyor.

Sözlük anlamı olarak baktığımız zaman metacognition terimini düşünmeyi düşünme olarak tanımlamamız mümkün. Peki, bu ne anlama geliyor? Bir örnek üzerinden gidecek olursak, iyi bir okuyucu olmak için kişinin okuyacağı metinin kendisine ne düşündüreceği üzerine düşünmek için kendine zaman tanıması öneriliyor. “Bu metin sonunda ne edinmiş olacağım?” Bu soruyu sormak metni okurken faydalı olan bilgileri öğrenmeyi hızlandıracak. Metacognition başlığı altında buna benzer pek çok yöntem öğrenme sürecini hızlandırıyor.

Kendi bilişsel ve zihinsel sürecinin farkında olmak olarak düşünebileceğimiz metacognition örneklerini çoğaltalım. Örneğin, bilgileri hatırlamak için kendi kendinize keşfedeceğiniz yöntemler, en iyi öğrenme biçiminizin ne olduğunu fark etmeniz, problem çözmek için en etkili stratejileri bulmak metacognition yönteminin parçaları olarak görülebilir.

Metacognition

Çocukların biricik becerilerini keşfetmesini sağlayın

Çocuklar kendi güçlü ve zayıf yönlerini keşfettikçe kendi öğrenmeleri üzerinde daha fazla etkili oluyor. Çünkü güçlü yönlerini kullanarak zayıf yönlerini geliştirmek için kendilerine has yöntemler bulma fırsatı buluyorlar. Bu da öğrenme sürecini yönetmek için kendi biricik becerilerini kullanmak anlamına geliyor.

Metacognition, özetle bir öğrenme sürecinden önce, süreç boyunca ve sonrasında düşünme ve ona uygun davranmayı içerir. Metacognition, bir görevi tamamlamak üzerine düşünmeye başlandığı zaman başlar. Bu sayede en etkili stratejilerin seçilmesi sağlanır ve sonuçların tatmin edici olup olmadığının düşünülmesine kadar uzun bir süreci içine alır. Bu sürecin verimli geçmesi için çocukların alternatifler denemeye ve yeni fikirler ortaya atmaya cesaret etmeye teşvik edilmesi gerekir.

Read More

Stratejik yetenek yönetimi ve kariyer danışmanlığı, özellikle son zamanlarda gelişen bilgi ve beceri testleri sayesinde daha da önemli bir konu haline geldi. Artık detaylı veri elde etmemizi sağlayan çok sayıda test ile öğrencilerin bireysel bilgi, ilgi ve becerilerinin bir haritasını çıkarabiliyoruz. Bu harita sayesinde, öğrencileri genellemeler arasında köreltmeden kendine en uygun kariyer için yönlendirme şansı buluyoruz.

Stratejik Yetenek Yönetimi Nedir?

Stratejik yetenek yönetimi, adından da anlaşılabildiği üzere yeteneklerin ve yetkinliklerin yönetilmesi anlamına gelir. İnsanların gelişmesini sağlamak, hedeflerine ulaşmasına yardımcı olmak ve en iyi performansa ulaşmaları için yönlendirmek gibi çalışmalar stratejik yetenek yönetimi sürecinin parçalarıdır.

Başta WISC-V olmak üzere 8 farklı psikolojik testten oluşan stratejik yetenek yönetimi uygulaması sonunda, kişiye özel bir stratejik plan oluşturulur. Öğrencilerin sosyo – ekonomik ve kültürel çevrelerini de değerlendirilerek oluşturulan plan, 3, 6, 12 ve 24 aylık hedefleri ve öngörüleri kapsar.

Öğrencinin kendine has özellikleriyle uyumlu akademik hedefler belirlemek için psikologlar ve eğitimciler birlikte çalışır. Bu sayede katılımcı hakkındaki veriler hiçbir şeyi gözden kaçırmadan analiz edilir ve tüme varım yöntemiyle hedefler belirlenir. Daha sonra bu hedeflere ulaşması için kişinin özelliklerine en uygun yol çizilir.

Stratejik Yetenek Yönetimi Neden Önemli?

Stratejik yetenek yönetimi sayesinde kişiler, kendini keşfetme fırsatı yakalar. Böylece gençler doğru bölümleri ve üniversiteleri tercih ederek kendine en uygun akademik kariyer planı gerçekleştirir. Doğru kişilerin doğru bölüm ve okullarda olması, eğitim yıllarının verimli geçmesinin yanı sıra tüm akademik ve profesyonel hayatın mutlu geçmesi anlamına gelir.

Stratejik yetenek yönetiminin en önemli katkılarından biri de küresel ve bilimsel bir bakış açısıyla kişilerin eğilimlerinin değerlendirilebilmesidir. Stratejik yetenek yönetimi süreci, en doğru ve net analiz imkanları sunması sayesinde öğrencileri güçlendiren bir uygulama olarak kullanılır. Bireysel amaçları gerçekçi bir plana dönüştürmesi nedeniyle akademik başarı için büyük önem taşır.

Read More

Türkçeye ‘farkındalık’ olarak çevirebileceğimiz ‘Mindfulness’ her yaştan öğrenci için akademik başarının kapılarını aralıyor. Kişilere performans artışı, motivasyon artışı, stresle baş etme, özgüvenli yaklaşım gibi katkılarda bulunan Mindfulness, bu sayede öğrenme sürecine direkt etki ediyor. Odaklanma sorunu ve sınav stresine karşı öğrenciyi güçlendirmeyi amaçlayan bu yöntem, temelde dikkat dağıtan etkenlerdense hedefinize ve görevlerinize odaklanmanızı sağlıyor.

“Mindfulness Akademik Gelişime Olumlu Etki Ediyor”

Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, farkındalık – ya da mindfulness öğrencilerin performansına ciddi oranda yardımcı oluyor. Sosyal ve duygusal öğrenmeyi destekleyen bir programın test edildiği bir araştırma, mindfulness ile zenginleştirildi. Bu araştırmanın sonunda öğrencilerin matematik soruları, sosyal davranış, agresif davranışlar gibi konularda olumlu yönde bir değişim gösterdiği ortaya çıktı. Bilişsel (metakognitif) kontrol, stres seviyesi, duygusal kontrol, empati, dikkatlilik açısından analiz edilen çocuklar akranlarına göre çok daha iyi performans elde etti.

Bu performans artışının en büyük sebeplerinden biri, mindfulness yönteminin istediğimiz yere istediğimiz zaman odaklanabilmemiz için zihnimizi güçlendirmesi. Mindfulness, duygularımızı gözlemlememizi, onların farkında olmamızı ve bilinçli olarak kontrol etmemizi sağlıyor. Böylece öğrenciler dış koşullardan bağımsız olarak zihinlerini rahatlatırken dengeli bir duygu durumuna kavuşuyor.

Mindfulness, çocuğunuza stres yönetimini öğretiyor

Mindfulness, insanları olumlu duyguların arttırılması ve bazı yeteneklerin geliştirilmesi gibi hayata çok önemli dokunuşlarda bulunabilen bir yöntem. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi bu alanda yapılan ilk araştırmalar, hızla yaygınlaşan yöntemin akademik başarıyı çeşitli şekillerde desteklediğini gösteriyor.

Özellikle sınavlardan önce duygusal gelişimi artıracak ve akademik performansı geliştirebilecek bir destek, stresle baş etmelerine yardımcı oluyor. Gençlerin stres yönetimini öğrenmesi her zaman ilk hedef değilse de hedeflere ulaşmak için büyük önem taşıyor. Bu nedenle, mindfulness’ın stres yönetimi konusundaki becerileri geliştirerek akademik hedeflere ulaşmakta direkt bir etkiye sahip olduğu çok açık.

2013 yılında UC Santa Barbara’dan araştırmacıların elde ettiği sonuçlar da mindfulness’ın zihnin dağılmasını önlediğini ve bunun da GRE gibi sınavların okuma-anlama bölümünde puanların arttırdığını gösteriyor.

Kaygı ve negatif düşüncelerden arınmış öğrencilerin daha iyi odaklandığı ve bilişsel kaynaklarını daha aktif kullanabildiği de bir başka araştırmanın sonucu olarak eğitim dünyasında mindfulness’ın önemini bir kez daha kanıtlıyor.

Read More

Yaptığı iş ne olursa olsun, o işte başarılı olan insanların davranışları ve süreçleri incelendiğinde ortaya çıkan gerçek ilk bakışta sıradan gözüküyor: pratik yapmak yetenekten çok daha önemli. Bu bilgiyi şaşırtıcı hale getiren şey ise buradan sonrası. Çünkü burada bahsedilen ‘pratik’ topa iyi vurmak için 10.000 kez vurmak değil, davranışın ve gelişimin farkında olarak gerçekleşen bir öğrenme süreci olarak pratik. Yani, diğer bir deyişle topa her bir vuruşunuzda neyi, neden, nasıl yaptığınızı sorgulayarak pratik yapmak başarının anahtarı.

Çocuğunuza ihtiyacı olan uzmanı desteğini sağlayın

Bu tür bir pratiği, işlevsiz ve yalnızca tekrardan ibaret olan pratikten ayıran en önemli özellikleri spesifik hedefler belirleme, bu hedefleri doğru şekilde tanımlama ve kişisel gelişimi odağa alma olarak sayılabilir. Tam da bu nedenle satranç, dans ya da müzik gibi herhangi bir alanda uzmanlaşmak isteyen çocuğunuza yardımcı olmak istiyorsanız ilk yapmanız gereken ona sürekli doğru geri bildirimi verebilecek bir danışman bulmak olacak.

Bir uzman kontrolünde ve hedef odaklı yapılan pratik, ev içinde, aile yanında olduğundan farklı olarak konfor alanı dışında gerçekleşeceği için çok daha verimli sonuçlar almanızı sağlar.

Çocuğunuzu sistemli bir şekilde pratiğe yönlendirmelisiniz

Muhteşem başarılara ulaşmış kişilere baktığımız zaman, bu mükemmelliğe ulaşmanın yolunun pratikten geçtiği sonucu, genetik determinizmden çok daha makul. Buna karşın aileler sıklıkla çocuklarının doğal yeteneklerine vurgu yaparak, pratik konusunu gözden kaçırma eğilimindedir. Oldukça sık karşılaştığımız hatalardan biri de bu eğilimden kaynaklanır. Çocuğun ‘yeteneği varsa kendiliğinden öğrenebileceği’ ya da ‘zaten bu işin çocuğuna göre olmadığı’ fikri, çocukların küçük yaşta sistemli bir şekilde pratik yapmasına engel olur.

Her yaş öğrenme için uygun yaş olsa da genç yaşta alınan eğitimin kişiyi daha ileri taşıdığını ve daha kalıcı olduğunu uzun zamandır biliyoruz. Genç yaşta başlanan sistemli pratik, yetişkin çağdaki performansı direkt olarak etkiler. Bunun sebebi çocuklarda beynin belli bölgelerinin gelişimi ile bu öğrenmenin eş zamanlı olarak ilerlemesi ve birbirine uyum sağlamasıdır. Yani, erken yaşta öğrenmeye başlamak beyninizin yapısını değiştirir!

Ancak bunu yaparken çocuklarınızı saatler süren pratiklere değil, etkili çalışmanın önemine ikna etmelisiniz. Çocuklarınızı bir uzman yardımıyla pratiklerde karşılaşacağı zorlukları aşma konusunda desteklemeli ve yol haritası çizmelerine yardımcı olmalısınız. İşte, bu şekilde çocuklarınızın başarısı için elinizden gelenin en iyisini yapmış olursunuz.

Read More