Sınavların ve okul seçimlerinin yoğunlaştığı ortaokul ve lise dönemi eğitim hayatı için kritik dönem olarak görülmektedir. Fakat aslında eğitim sanıldığından çok daha erken başlayan bir süreçtir. Eğitim çocuğun doğduğu andan itibaren başlarken ölümüne kadar uzanan bir süreci kapsamaktadır. Okul eğitimi bittiği zaman iş hayatında çalışarak kendi üstlerimizden deneyimler edinerek yeni şeyler öğrenmemiz de bir çeşit eğitimdir. Hayatımız eğitimle ve öğrenmekle geçer. Yaşam boyu sürekli devam eden bir süreçtir.

0-3 Yaş Dönemi Eğitim Süreci

0-3 yaş en temel eğitimin başladığı zamandır. Anne ve çocuk arasındaki bağın en kuvvetli olduğu dönem 0-3 yaştır. Bu hassas periyot çocuğun anneyle olan bağı hayatındaki diğer insanlarla ve nesnelerle olan bağı konusunda belirleyicidir. Yani gelecekteki öğretmenlerinden tutun arkadaş çevresine, özel ilişkilerine ve iş arkadaşlarına kadar tüm bağları, anneyle olan sağlıklı bağlanmadan olumlu ya da sağlıksız bağlanmadan olumsuz etkilenecektir. Kısacası bu dönem için insan ilişkileri eğitiminin başladığı dönem denilebilir.

Anaokulu Eğitimi

Anaokulu döneminde çocuklar ilk kez annelerinden bağımsız hareket etmeyi öğrenmektedir. Çevrenin sadece kendinden ibaret olmadığını kendi dışında bireylerinde var olduğunu öğrenme dönemidir 3-7 yaş dönemi. Anaokuluna gitmek de sosyal çevrenin gelişmesinin ilk basamağıdır. Çocuklar deneme yanılma yoluyla yeni şeyler öğrenmeye başlarlar. Bir puzzle parçasını birleştirirken yanlış yaparak öğretmenlerinin ya da arkadaşlarının desteğiyle doğruyu öğrenirler. Ekip çalışması ve deneme-yanılma yoluyla öğrenme bu dönemde başlar. Çocukların geleceklerini etkileyecek iki önemli yeti bu dönemde gelişir:

 

  1. Deneme-yanılma yoluyla öğrenme hayatları boyunca kullanacakları bir yöntemdir. Matematik öğrenme sürecinde de deneme yanılma yoluyla öğrenme gerçekleşir. Bu yetiye sahip olmak için anaokulundan bunu pratik etmeleri eğitimlerinin önemli bir parçasıdır.

 

  1. Bu dönemde çocuğun sembolik oyunlar oynama dönemidir. Evcilik gibi oyunlarla ev hayatını ve günlük yaşamı öğrenmeye başlayan çocuklar gündelik yaşam eğitimine bu dönemde başlarlar. Günlük yaşamdaki becerilerin edinimi bu dönemde gerçekleşir.

İlkokul Eğitimi

Bu dönemde çocuklar “başarı” kavramını öğrenirler. “Ben başardım.” hissinin yani “özgüvenin” temellerinin atıldığı dönemdir. Bu anlamda doğru ilkokul öğretmenlerinin seçilmesi çocuğun hayatını büyük oranda etkileyecek özgüveni için önemlidir. Başarılı olduğu halde özgüven eksikliğinden başarısını gösteremeyen bir çok öğrenciyle karşılaşıyoruz. Bunların büyük bir oranı ilkokul döneminde öğretmenlerinin ya da ailelerinin ağır eleştirilerinden ve başarısız hissettirmelerinden kaynaklandığı tespit edilmektedir. Özetle bu dönemin eğitim için önemi temel matematik fen, sosyal bilimler yetisi öğrenmekten öte özgüven kazanmaktır.

Ortaokul ve Lisede Eğitim

Bu dönemde ise iki önemli ders alanı olan matematik ve fen alanlarında olan başarının etrafın getirdiği yargılar sebebiyle etkilenebileceği bir dönemdir. Bir arkadaş başarısıyla kıyaslanma, öğretmen ya da aile faktörleri sebebiyle çocuklar matematik ve fen alanlarında kendilerini başarısız hissedebilirler. Başkalarının eleştirisinden ötürü yeteneği olmadığını düşünerek başarısız olabilirler.

Bu konuyla ilgili daha fazla bilgi edinmek için aşağıdan “Anaokulu ve İlkokul Döneminde Nelere Dikkat Edilmeli?” adlı Youtube videomuzu aşağıdan izleyebilirsiniz.

Read More

Beyin temelli eğitim nedir? Beyin gelişimi ne anlama geliyor? Beyin gelişiminde eğitim etkili mi? Beyin gelişiminde eğitimin önemi nedir? Reşit olma yaşı neden 18 olarak belirlenmiştir? Bu soruların yanıtlarına gelin birlikte göz atalım…

İnsan beyni çok önemli bir özelliğe sahip… Beynin gelişimi doğumdan sonra uzunca bir süre devam ediyor. Belki de insanı pek çok canlıdan ayıran önemli noktalardan bir tanesi bu… Bu durum “öğrenmenin yaşı olmaz” şeklinde bir deyişle de ifade ediliyor. Bu sosyal etkiler ve öğrenme süreçlerinin başlıcalarını; doğar doğmaz anne ile kurulan ilişki, daha sonra baba, aile, ebeveynlerin yetiştirme biçimi oluşturuyor. Daha sonra okul öncesi eğitim ve okul eğitimi ile süreç devam ediyor. Bilindiği kadarıyla beyin, gelişiminin temel özelliklerini 18 yaşa gelene kadar devam ettiriyor. Reşit olma yaşının 18 olarak belirlenme nedeni sadece hukuki değil… Bu durumun biyolojik bir arka planı da var. Davranışları organize etmek, davranışlardan sorumlu olmak, özgür iradenin oluşmuş olması, beyindeki bazı bölgelerin olgunlaşması gibi pek çok unsur bu yaşta tamamlanıyor. Reşit olma yaşının 18 olmasının biyolojik arka planını bu şekilde açıklayabiliyoruz.

Beyin Temelli Eğitim

Bu noktada önemli olan unsurlardan bir tanesi; eğitimin kendisini beyin temelli bir eğitime dönüştürebilmek diyebiliriz. Başlıca hedeflerden bir tanesinin bu olması gerekir. Peki; bu ne anlama geliyor? Beyin temelli eğitim ile neyi kastediyoruz?  Beyin temelli eğitim, kişilerin özelliklerine uygun ve elbette beynin genel çalışma prensiplerine uygun bir yöntemi geliştirmeyi ifade ediyor. Eğitim yöntemlerini ve eğitimi bu doğrultuda daha rafine hale getirmek anlamına geliyor. Yani kastedilen eğitim bilimlerini nörolojik bilimlere indirgemek değil.

Eğitimsel Nörobilim

İnsan bir makine değil. Ancak; insan sadece biyolojik bir varlık da değil. İnsan sosyal bir varlık. Etkileşimsel bir varlık. Sosyal, biyolojik ve psikolojik etkilerin hepsi insanda bir araya geliyor. Dolayısıyla eğitim sırasında kullanılacak tekniklerin insan beyninin nasıl öğrendiği bilgisi ile birleşmesinin olumlu sonuçlar doğuracağı düşünülüyor. Bu durum aynı zamanda artık kendini ispatlamış olan “Eğitimsel Nörobilim”in de konusu olacaktır. İngilizce’de “Educational Neuroscience” olarak anılan bu alanın daha ön planda olması söz konusu olacaktır. Beyin üzerine edindiğimiz bilgiler arttıkça diğer bilgileri anlamsız kılmak değil, biyoloji dışındaki bilgileri daha anlamlı kılmak için bir yol haritası çizmek hem bu alanın hem de uzmanların temel hedefleri arasında yer almalıdır.

Beyin gelişimi, beyin gelişiminde eğitim etkisi, beyin temelli eğitim ve benzeri konularda daha detaylı bilgi ve sorularınız için aba Psikoloji ile iletişime geçebilir, web sitemizi ziyaret edebilirsiniz

Read More

Son dönemlerin en çok konuşulan ve merak edilen konusu “ disleksi nedir ” sorusudur. Disleksi, son derece önemli bir konudur. Bu önemi şuradan kaynaklanıyor; özel ve normal eğitimin bir parçası olan özel öğrenme güçlüğü olan çocuklarla uğraşmak ayrıca bir birikim istiyor. Bu çocukların sayısı sanıldığından daha fazla ama gördükleri ilgi ve farkındalık o düzeyde değil. Belki de diyebiliriz ki toplum ve devlet tarafından en az engellilerden bir tanesi öğrenme güçlüğü olan çocuklardır.

Disleksi Ne Demek? Öğrenme Güçlüğü Nedir, Türleri Nelerdir?

Öğrenme güçlüğü deyince ne anlıyoruz? Öğrenme güçlüğünden söz etmek için çocuğun normal zekâsının olduğunu varsayıyoruz. Ama okuma yazmayı hesaplama yetisinin yeterli olmadığını görüyoruz. Hatta okuma sorunu için disleksi dense de bazen yanlış olarak disleksi bütün öğrenme bozukluklarını kapsayacak tarzda kullanılır. Halbuki, yazı bozukluklarını disgrafi veya agrafi,  hesaplama bozukluklarına diskalkuli denir. Ayrıca yine öğrenme bozuklukları kapsamında değerlendirebileceğimiz birkaç konu daha vardır. Sözel olmayan öğrenme bozukluğu diye. İnce motor koordinasyon dediğimiz el becerileri de öğrenilen yetilerdir. Onları ait sorunlar söz konusudur. Fakat ağırlığı daha çok okuma bozukluğu çeker disleksi dediğimiz kısımdır.

Türkçe Dili Üzerinde Disleksi Eğitimi Araştırmaları

Disleksi tanısı aynı zamanda kültürel bazı özellikler gösteriyor. Yani henüz Türkçeye yönelik olarak yapılmış disleksi çalışmaları yeterli düzeyde değildir. Halbuki Türkçe dil olarak diğer dillerden daha farklı bir yapıya sahip ve diğer dillerde gördüğümüz okuma sorunları veya biçimleri Türkçede daha farklı biçimler alabiliyor.

Bunu için bu alanda hem araştırma yapılması gerekiyor hem devletçe bazı çocukların sorunlarına yönelik tedbirler alınması gerekiyor. Aynı zamanda toplum farkındalığının artırılması gerekiyor. Çünkü okuma yazma becerileri Uygar bir birey olmanın en önemli taşlarından mihenk taşlarından birini oluşturuyor.

Disleksi Nedir? Disleksi Belirtileri Nelerdir?

Disleksi nedir ve kendini nasıl belli ediyor? Okuma güçlüğü çocuğun okuduğuna anlayamaması gördüğü sözcükleri sese dönüştürememesi ya da imla hataları tarzında karşımıza çıkıyor. Bu harflerin ya da sözcüklerin karıştırılması tarzında bazen erken dönemde aynı hayali dediğimiz yazı yazması yani tersinden yazması tarzında olabiliyor. İşte yazı bozuklukları kendini okunmaz yazı, kağıdı düzgün kullanamamak, harf hataları, harflerin söylenmemesi veya ek bazı harfler eklenmesi tarzında karşımıza çıkıyor.

Disleksi Olan Ünlüler

Popüler bir niteliğe sahip dünyaca ünlü pek çok kişide okuma sorunu disleksi dediğimiz sorun vardır.  Bunların başında Einstein gelir Tom Cruise ve Jül Sezar gelir. Bunlar gibi aynı şey söyleyen çok sayıda tarihi ve bilimsel şahsiyet bu sorunlara rağmen bunları aşmayı becermiş liderlerdir. Ama herkes bu kadar şanslı değil. Buna istinaden daha güzel bir filmden de söz etmek istiyorum. Tarih zaman fare diye bir Hint filmi; bu tarz güçlü olan çocuk farklı bir öğretmen ve eğitim anlayışı ile karşılaştığında Harikalar yaratmıştır.

Dolayısıyla en verimli sonuçlarının alınabileceği engel gruplarından biri olduğu için üzerinde çok durulması gerektiği düşünülmektedir. Toplumsal farkındalığın artırılması mini ve yoğun çalışmalar yapılması gerektiği de açıktır.

Read More

Kreş, çocuklar için akademik yaşama adım attıkları önemli bir süreç… Çocuklar bu dönemde sosyalleşir, yeni ilişkiler deneyimler, öğretmen, sınıf gibi kavramları tanır. Ailesinden öğrendiklerinin dışında bazı kural ve düzenlemelere uyum sağlar ve bir gruba dahil olmaya çalışır. Çocuklar kreş ortamında “Ben ve diğerleri” gibi birçok kavramda kendilerini geliştirdikleri önemli bir sürece dahil olurlar. Kreş dönemi, çocukların daha sistemli ve kavramsal anlamda öğrenme sürecine başladığı bir dönem. Aynı zamanda, matematik, türkçe, yabancı dil gibi akademik konular ve okulda alacakları eğitim için bir ön hazırlık niteliğinde…

İdeal Kreş Yaşı Kaç Olmalı?

Kreş, çocuklar için çok önemli bir başlangıç noktası. Peki; ideal kreş yaşı kaç olmalı?

Çocukların gelişim süreçlerinde farklılıklar olabilir. Bu farklılıklar; kişisel-sosyal alandaki becerileri, dil becerileri, sözlü ve sözsüz iletişim becerileri, ince motor – kaba motor kabiliyetleri ve aynı zamanda duygusal gelişim alanlarında gözlenebilir. Bunlar; çocuğu kreşe başlatmama unsuru olabileceği gibi, kreşe başlatma nedenleri içerisinde de yer alabilir. Bu noktada; çocuğun yaşına uygun gelişim sürecinin nasıl olduğuna bakmak gerekir.

Çocukların Gelişim Süreçleri

İlk iki yaşta özbakım veren ile birlikte olan çocuklar, yürümeye başladıklarında kendi kendine var olmayı deneyimler. Özbakım vereninden başka birisi olduklarının, o kişinin bir parçası olmadıklarının farkına varırlar. Özellikle gelişen taklit becerisi, anne babalar için heyecan verici olduğu gibi; uzmanların da gelişim için önemsediği ve gözlemlediği bir yetidir.

Daha sonra “2 yaş sendromu” olarak anılan daha çalkantılı bir döneme girilir. Çocuklar bu dönemde “ben” farkındalığı ile hareket etmeye başlıyor ve birçok işi kendi başlarına yapmak ister. 2-3 yaş döneminde, “paralel oyun evresi” yani çocukların bir arada farklı oyunlar oynamasından çok; birbirleriyle etkileşime girip grup halinde oyunlar oynadıkları dönem başlar.

3 yaş dönemi, şart olmamakla birlikte; ebeveynin gözlem ve fikrine bağlı olarak kreşe başlanabilecek bir dönem… 4 yaşından sonra ise pek çok çocuğun bu konuda uyum sağlayabilmesi söz konusudur. 4 yaş öncesinde tam gün kreş fazla gelebilir. Bu yüzden iyi bir gözlem ve psiko-sosyal gelişim çerçevesinde değerlendirme yapılması gerekir.

Gelişim Farklılıkları

Çocuklar gelişim sürecinde her yeni ayda farklı alanlarda gelişim gösterebilirler. Bazı çocuklarda birtakım gelişim gerilikleri söz konusu olabilir. Peki; böyle durumlarda kreşe başlama kriterleri neler olmalı?

Eğer çocuklar henüz sosyal gelişim göstermemişse ya da tuvalet gibi temel ihtiyaçlarını tek başlarına karşılayamıyorsa, bu süreçleri evde tamamlayıp daha sonra kreşe başlamaları uygun olacaktır. Henüz konuşmaya başlamayan ya da kendi gelişim dönemine uygun kelime haznesine sahip olmayan çocukların; kreş gibi, sosyalleşmesinin mümkün olduğu ve eğitim aldığı bir ortamda bulunmasının dil gelişimi olumlu etkilediği söylenebilir.

Karar Sürecini Etkileyen Diğer Unsurlar

Az önce sözünü ettiklerimiz çocuğun gelişim aşamasına uygun olarak karar sürecinde etkili olabilecek noktalardı. Bunlara ek olarak; özbakım veren kişi, çocuğun okula başlaması ile birlikte kendi yaşamında birtakım değişiklikler planlıyor olabilir. Çalışma hayatına dönmek bu değişiklerden bir tanesi… Böyle bir durumda çocuğun kreşe başlaması ile çalışma hayatına dönme zamanının aynı olmaması gerekir. Çocuğun kreşe daha önce başlaması ve alışma sürecini tamamlaması daha doğru olacaktır. Çocuk kreşe başlarken zorluk yaşadığında yanında olabilmek uygun bir geçiş süreci yaşanmasına olanak verir.

Çocukların akademik yaşama adım attıkları bu süreç büyük önem taşıyor. Kreşe başlanacak döneme doğru karar vermek ve gelişim süreçlerini doğru gözlemlemek gerekiyor. Gelişim dönemleri, kreş, eğitim süreçleri gibi konularda detaylı bilgi almak için aba Psikoloji YouTube kanalına abone olabilir, bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Öğrenme psikolojisi üzerine yapılan araştırmalar öğrenmenin birçok farklı biçimi olduğunu göstermektedir. Eğitim sistemi genellikle bizi tek yönlülüğe doğru götürmektedir. Örneğin siz yapı olarak daha çok dokunarak ve hareketler yoluyla öğrenmeye yatkın bir bireyseniz geleneksel eğitim hayatı sizi zorlayabilir. Bunun sebebi okulların eğitim sisteminde duyusal ve görsel materyalleri öğrenme yöntemi olarak kullanmalarıdır. Eğitim sürecinde yetkinlik konusu da oldukça önemlidir.

Ne yazık ki kendi öğrenme biçimlerine uygun bir yol izlenmediği için öğrenciler kendilerini başarısız olarak görebiliyorlar.  Okulun yapınıza uygun olmayan yollarla bilgiyi aktarması sizi caydırmamalı. Kısacası bu blog yazımızla öğrenme çeşitlerinin üzerinde duracağız. Aba Psikoloji ekibi olarak kendi öğrenme biçiminizi keşfetmenizi sağlayarak sizi başarıya bir adım daha yaklaştırmak istiyoruz.

Öğrenme Psikolojisi: Öğrenme Stilleri

Öğrenmenin birden farklı yönden incelenmesi mümkün. Birçok farklı öge öğrenme psikolojisini etkiyebilir. Biz öğrenme stillerini 4 farklı alt başlık yoluyla inceleyeceğiz. Bu alt başlıklar yoluyla size uygun öğrenme metotlarını kullanarak çalışmalarınızı zenginleştirebilirsiniz.

Algısal Öğrenme Çeşitleri

·         İşitsel

Duyarak öğrenmeye yatkın olan insanların dersi dinlemeleri yeterli olabilir. İlla yazmaları gerekmez. İşitsel yönü güçlü olanların derslere düzenli gitmeleri öğrenmelerine katkı sağlayacaktır. Ses kayıtlarını tekrar dinleyerek ya da sesli okuyarak çalışmak çalışmalarını etkili hale getirecektir.

·         Görsel

Görselliği güçlü olanların öğrenme psikolojisinin önerdiği gibi video ve grafik çizerek, resimlendirerek öğrenmelerini kolaylaştırmak mümkün. Bu kişilerin not alırken de grafiksel ve renkli kalemlerle not almaları çok daha faydalı olacaktır.

·         Dokunsal (Kinestetik)

Dokunsal bireyler fiziksel temas yoluyla becerilerini kullanarak öğrenmeye daha yatkınlardır. Okumalarında parmakla takip etmeleri, örneğin biyoloji çalışırken maketler yoluyla öğrenerek maketlere temas etmeleri öğrenmeleri için pozitif yönde etkili olacaktır.

Çevresel Faktörler

Çevresel faktörler kişinin öğrenmesi üzerine etkili olabilir. Ses, ısı ve ışık oranı öğrenmenizi etkileyecek çevresel etkenlerdendir. Kimisi yüksek sesli ortamlarda daha rahat çalışırken diğer bir kişi sessizlikte daha rahat odaklanabiliyor olabilir. Işık ve ısı oranları da ses gibi kişiye göre değişiklik gösterir. Öğrenme psikolojisi çevresel faktörler konusunda da kişiye özel bir plan çizilmesini önerir. Her bireyin kendini öğrenmeye açık hissettiği ortamlar birbirinden farklıdır. Kendinizi gözlemleyerek hangi çevresel faktörlerle daha rahat çalışabildiğinizi tespit etmeniz tavsiyemizdir.

Öğrenme Psikolojisi: Fizyolojinin Etkisi

Fizyolojik koşullar da öğrenmeniz üzerinde değişimlere yol açacaktır. Genelde sabah çalışılması önerilir. Zihin daha dinç ve açık olduğu için. Fakat burada da aslında esneklik gösterilmesi gerekir. Bireylerin kendini daha öğrenmeye açık hissettiği zamanlar farklılık gösterebilir. Günün hangi saatleri zihninizin öğrenmeye açık olduğunu tespit etmek çalışma saatlerinizi o zamana göre ayarlamak öğrenmenizi etkili hale getirecektir.

Sosyolojinin Etkisi

Öğrenme psikolojisinin bir diğer önerisi ise sosyolojik faktörlerin etkileri üzerine. Hangi sosyal ortamlarda çalışmalarınızın daha verimli olduğunu bilerek o ortamları çalışmak için seçmeniz öğrenme sürecinizde faydalı olacaktır. Kendiniz üzerinde düşünün: Yalnız mı çalışmaktan hoşlanıyorsunuz yoksa eşli mi? Küçük gruplar mı daha verimli oluyor sizin için yoksa büyük gruplar mı?

Aba Psikoloji olarak verdiğimiz hizmetler arasında çeşitli testler yoluyla size uygun olan öğrenme biçimlerinizi araştırarak  özel çalışma planı ayarlamak da var. Randevu alarak başarınızı arttırmak ve çalışma düzeni sağlamak için hizmetimizden yararlanabilirsiniz.

Öğrenme Psikolojisi üzerine yaptığımız çalışmaları daha iyi anlamak için kurucumuz Doç. Dr. Gamze Sart ve Psikoloğumuz Merve Nural’ın “Öğrenciler İçin En İyi Öğrenme Yöntemi Nedir? Hangi Testler Yapılmalı?” adlı Youtube videosunu aşağıdan izleyebilirsiniz.

Read More

Ödev yapma ve ders çalışma akademik yaşantının bir parçası… Artık, akademik hayat olarak nitelendirdiğimiz okul ve eğitim hayatı 5 yaş civarında başlıyor. Ödev vermek konusundaki yaklaşımlar kurum ve öğretmenlere göre değişiklik gösterse de 1. sınıf itibariyle çocukların görev ve sorumlulukları arasında ödev yapmak yer alıyor. Peki; çocuklarda ödev yapma ve ders çalışma alışkanlığı nasıl kazanılır?  Çocuğuna ders çalışma alışkanlığı kazandırmak isteyen ebeveynler için ne gibi prensipler vardır?

Çocukların sorumlulukları ödev yapmaya başlamak ile değil kabiliyetleri gereği yapabilecek oldukları işlerle başlıyor. Motor kabiliyetleri yeterli ölçüde gelişen bir çocuğun; kendi kendine giyinebilmesi, kendi kendine yemek yiyebilmesi ev içerisindeki iş bölümünde belli görevlerinin olması bu duruma örnek olarak gösterilebilir.

Ders Çalışma ve Ödev Yapma Alışkanlığını Etkileyen Faktörler

Ödev yapma ve ders çalışma alışkanlığı her yaştaki bireyler için söz konusu olan bir sorumluluk ve aynı zamanda yaşanabilen bir problemdir. Peki; hangi yaş dönemlerinde hangi durumlar bu alışkanlığı etkiliyor olabilir?

Az önce de sözünü ettiğimiz gibi henüz oyun çağındaki çocukların akademik hayat için adım atmalarıyla birlikte ödevleri olabiliyor. Ödevlerini yapacağı zaman dilimi hakkında çerçeveleyici şekilde konuşmak ya da çocuğu yönlendirmek zihnen bir sınır koymuş olmak anlamına geliyor ve bu motivasyon konusunda yardımcı olabiliyor. Fakat bunun yalnızca ders ve ödevler konusunda değil günlük yaşamdaki tüm faaliyetler için uygulanıyor olması gerekiyor. Zaman kontrolünün etkili biçimde uygulanması ancak bu şekilde mümkün hale gelebiliyor. Zihnen çizilen sınırın görselleştiriliyor olması önem taşıyor.

Motivasyon Konuşmaları Önem Taşıyor

Eğer çocuğun sorumlulukları konusunda bir problem yaşanıyorsa, bunu durumu ders esnasında ya da ilişkinin gergin olduğu bir zamanda olmamak kaydıyla özel olarak ayrılan bir zaman dilimi içerisinde paylaşmak gerekiyor. Bu durumu paylaşırken baskılayıcı ya da karşılıklı çatışmayı güçlendirecek diyaloglardan kaçınmak önem taşıyor. Özellikle ergenlik dönemindeki gençler için bu noktada dikkatle hareket etmek gerekiyor. Ergenlik dönemindeki bireylere sorumluluk ve ödevlerinin gerekliliğini motivasyon konuşmaları ile anlatmak daha doğru bir yaklaşım olacaktır.

Zaman zaman bu tip konuşmaları bireyin kendi kendine yapması ve motivasyon kaynaklarını keşfetmesi de söz konusu olabiliyor. Uzun vadede neler planlıyor? Bu planlarını yerine getirebilmesi için ona neler yardımcı olabilir? Kimler yardımcı olabilir? Ne tür desteklere ihtiyacı var? Bunun üzerine nasıl bir plan ona yardımcı olacaktır? Hedeflerine ulaşması ve çalışmaları konusunda performansını engelleyen riskler var mı? Bunların önüne nasıl geçebilir, ne tür önlemler alabilir? Bu soruları yanıtlayabiliyor olması, ders çalışma sorumluluğunu yerine getirmesini ve çalışmasını engelleyecek konularda hem kendisine hem çevresine karşı “Hayır!” diyebilmesini sağlayacak önemli faktörler arasında yer alıyor.

Etkili Bir Çalışma İçin Nelere Dikkat Etmek Gerekiyor?

Etkili ve verimli bir ders çalışma için ortam ve düzen önem taşıyor. Motivasyon düşüklüğü ve erteleme davranışını engelleyebilmek için düzen birincil şart… İkinci olarak ders çalışma alışkanlığı olmayan bir kişinin kendisi için doğru ve gerçekçi bir zaman belirlemesi gerekiyor. Aynı anda iki işi birden yapmaya çalışmak verimi düşüren bir durum… Etkili çalışma yöntemlerinde en çok önerilen zamanlama; 25 dakika çalışma ve ardından 5 dakika mola verme şeklinde gerçekleşiyor. Bu durum hafıza ve bilgiyi depolama anlamında da önem taşıyor. Cep telefonunu yakında bulundurmak verimin ve motivasyon düşmesi noktasında en dikkat edilmesi gereken unsurlardan bir tanesi… Çünkü dağılan dikkati toplamak oldukça güç olabiliyor.

Ders çalışma, ödev yapma, öğrenmeye dayalı beceriler, bilgileri uzun süreli hafızaya iletme yöntemleri kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Kendinize özel yöntemleri keşfetmek için test yaptırabilir ya da bu konuda danışmanlık hizmeti alabilirsiniz. Konu hakkında detaylı bilgi ve destek için aba Psikoloji web sitesini ziyaret edebilir, bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Tükenmişlik sendromu; gün içerisinde yaşadığımız yoğunluk, kişinin sorumluluklarının kişiyi yıpratması ve bu durumun kişiyi rahatsız etmesi gibi durumlarla ortaya çıkmaktadır. Kişi, sahip olduğu iş yoğunluğu sonucunda artık isyan etme noktasına bile ulaşabilmektedir. Kişinin karşı karşıya kaldığı sorunlar kişinin sahip olduğu enerjisini tüketmeye başlamıştır. Bu sendrom, kısa olmayan bir süre boyunca süregelen yüksek seviyedeki stres durumuna yönelik olarak ortaya çıkan; fiziksel, zihinsel ve duygusal bitmişlik tepkisi olarak ifade edilebilmektedir. Tanımdan da anlaşılacağı üzere; kişi, bütün yönlerden kuşatılmış durumdadır. Kişi bu durumdayken, gittikçe yaşamına ait olan sorumlulukları yerine getiremez ve verilmesi gereken tepkileri veremez hale gelmektedir. Bu durumdaki bir kişinin yaşama dair işlevselliği de yok olmaya başlamıştır.

Tükenmişlik Sendromu Belirtileri Nelerdir?

Tükenmişlik sendromu fiziksel belirtileri şunlardır:

  • Kişinin kendisini aşırı yorgun ve enerjisiz hissetmesi,
  • Kişide mide şişkinliğinin olması ve kalp çarpıntılarının görülmesi,
  • Kişide çok sık bir şekilde kabızlık durumlarının gözlemlenmesi ve hastalanmaların oluşması,
  • Kişinin uyku problemleri yaşaması, uyumakta zorluk çekmesi,
  • Kişide zaman zaman solunum güçlüklerinin yaşanması,
  • Kişinin vücudunun farklı bölgelerinde ağrıların ortaya çıkması.

Sendromun zihinsel belirtileri de şu şekildedir:

  • Kişinin eskiden keyif aldığı faaliyetlerden artık keyif almaması,
  • Kişide unutkanlık ve zihin dağınıklığı durumlarının yaşanması,
  • Dikkat dağınıklığı durumlarının gözlemlenmesi,
  • Kişide karar verme güçlüklerinin yaşanması,
  • Karar verme güçlüklerinin yanı sıra kişinin kararlarını erteleme eğilimine de sahip olması.

Sendromun duygusal belirtileri şunlardan oluşmaktadır:

  • Kişide yaygın bir şekilde görülen ümitsizlik durumu,
  • Kişide özgüven eksikliğinin yaşanması,
  • Hayal kırıklığı gibi duyguların ağır olarak görülmesi.

Dr. Ballard’a göre tükenmişlik sendromu için 10 belirti göze çarpmaktadır:

  • Kişinin kendisini aşırı derece yorgun hissetmesi,
  • Kişide motivasyon eksikliğinin olması,
  • Kişide negatif duyguların sıklıkla görülmesi,
  • Zihinsel süreçlerde bazı olumsuz durumların ortaya çıkması,
  • Kişinin çalışma performansında azalmaların görülmesi,
  • Sosyal ilişkilerde olumsuz tavırların sergilenmesi,
  • Kötü alışkanlıkların bu dönemde edinilmesi,
  • İş yerinde değilken bile işle ilgili olayların zihinde yer edinmesi,
  • İş ve hayat tatmininin genel olarak düşmesi,
  • Önemli rahatsızlıkları görülmesi.

Tükenmiş Sendromu Tedavisi Nelerdir?

Tükenmiş sendromu belirtileri kişide görülüyorsa kişiye bu konuda bazı öneriler verilebilmektedir. Öncelikle kişinin kendisini rahatlatmaya zaman tanıması gerekmektedir. Bunun için; meditasyon yapma, müzik dinleme, kitap okuma, yürüyüşe çıkma ya da dostlarla görüşme gibi eylemler, bu süreçte faydalı olmaktadır. Kişinin kendisine gerçekten iyi gelen aktiviteleri bularak, bunlarla vakit geçirmeye dikkat etmesi gerekmektedir. Buradaki amaç, zihnin işle ilgili düşüncelerden arındırılmasıdır. Uykunun yeterli miktarda alınması da bu süreçte olumlu sonuçlar vermektedir. Tüm bunlara rağmen kişinin bulunduğu olumsuz durumun içinden çıkılması sağlanamıyorsa, kişinin profesyonel destek alması kişiye yardımcı olacaktır.

Read More

Diğer duyguların yaşanması ne kadar gerekli ise öfkenin de hissedilmesi ve yaşanması o kadar gereklidir. Öfke kontrolü olan birey kendisini sakinleştirmeli ve duruma uygun miktarda bir öfke ile karşılık vermelidir. Kendini kontrol edemeyenler ise aşırı öfke patlaması ile öfkesini dışarı vurmaktadır. Çocuklarda öfke nöbeti genellikle; tekme atma, bağırma, ağlama ve hatta bazen ısırma davranışları ile de ortaya çıkmaktadır.

Çocuklarda Öfke Nöbeti Nedenleri Nelerdir?

Çocukların kendilerini ifade edebilmeleri yeterince gelişmemişse çocuk kendini kolay bir şekilde ifade edemeyecektir. Böyle durumlarda çocukların tepkilerini dışa vurumları öfke patlamaları şeklinde olabilmektedir. Çocuklarda meydana gelen bağımsızlaşma arzuları da öfke patlamalarını doğurabilmektedir. Öfke patlaması için 2 yaş sendromunun üzerinde durulması önemlidir. 2 yaşındaki bir çocuk, istediği bir düzeyde bağımsızlaşamadığı zaman öfkesini dışarı vurabilmektedir. 2 yaşındaki çocuğun; bilişsel, sosyal, duygusal ve motor gelişiminde bir gecikme yoksa, en fazla öfke patlamalarının yaşandığı dönem bu dönem olmaktadır.

Çocuğun anlaşılmadığını hissetmesi de bu duruma neden olabilmektedir. Ayrıca fizyolojik ihtiyaçlarının sekteye uğraması, çocuğun öfke patlamaları yaşamasına yol açabilmektedir. Örneğin uykusuz olarak işe giden bir yetişkinde de durum aynıdır. Ya da açlık durumunun yetişkinlerde de görülmesi sonucunda verilen tepkiler yetişkinlerde de normalden çok daha fazla olabilir. Aç ve uykusuz bir çocuk fizyolojik eksikler yaşadığı için öfke patlamaları ortaya çıkabilmektedir. Çocukların öfke patlamaları yaşadığı nedenler çok farklı olabilir. Dışarı çıkmak isteyen bir çocuk, bu isteği yerine getirilmediğinde öfke patlaması yaşayabilir.

Öfke Patlamalarını Önlemek İçin Neler Yapılabilir?

Öncelikle buna sebep olan nedenler anlaşılmaya çalışılmalıdır. Bu durum; ne zaman ve nerede olmakta, öfke patlaması öncesinde neler yaşanmakta gibi durumlar gözlemlenmelidir. Bu durumun, sıklıkla kimin yanında ve nerede gerçekleşmektedir. Bu tarz farkındalıklar, durumun çözülmesi için oldukça faydalı olmaktadır. Ayrıca, çocuklarda ortaya çıkan öfke patlamasının adlandırılması yoluna gidilebilir. Çocukta meydana gelen öfke patlamasının neden kaynaklandığı anlaşılarak öfkenin adlandırılması, çocuğa yardımcı olacaktır.

Oyun terapisi uygulanan vakalarla da olumlu sonuçlar elde edilebilmektedir. Bu sayede öfkenin dışarı sağlıklı bir şekilde atılmasına yardımcı olmak mümkündür. Belirli rutinlerin hazırlanması ve sürdürülmesi de öfke nöbetlerinin ortaya çıkmasına yol açabilmektedir. Çocuklara seçme şansı tanınması, çocukların öfke patlaması yaşamasını önlemede yardımcı olmaktadır. Örneğin, dışarı çıkarken mavi ayakkabısını giymek istemediği için öfke patlaması yaşayan çocuk için dışarı çıkmadan önce ona hangi ayakkabıyı giymek istediği sorulabilir. Bu gibi erken önlemler, çocuğun öfke patlaması yaşamasını önleyebilir. Bu konuda dikkat edilmesi gereken en önemli husus, çocuğun bu duygularını bastırmasına kesinlikle izin verilmemesi gerektiğidir. Çocuk öfke patlaması durumu ile kabul edilmelidir.

Read More

Çocuklarda tuvalet eğitimi önemli konular arasında yer almaktadır. Çocukların ilk bireysel eylemi yürüme becerisi ile gerçekleşmektedir. Bu süreci tuvalet alışkanlığı ve konuşma eylemleri izlemektedir. Bu süreci desteklemek ebeveynin görevlidir Çocuğunuzu bağımsız bir birey olarak düşünmeniz ve kazanması beklenen becerilerin doğal bir süreç olduğunu ve bizler için küçük ama çocuğumuzun gelişimi için büyük bir adım olarak kabul etmeliyiz. Çocuklarda pek çok eğitimin önemine dikkat edilmelidir.

Tuvalet eğitimi belirli bir fiziksel ve ruhsal olgunluk gerektirmektedir. Çocukların bezden kurtulabilmesi için öncelikle tuvaletlerini tutabilmesi, kas mesane kontörüne sahip olması daha sonra tuvaletini altına yapma yerine tuvalete yapmanın anlamını fark edebilecek psikolojik olgunluğa erişmesi gerekir. Olgunluk hem iç kasların kontrol edilmesi yeteneğini hem de merkezi sinir sisteminin olgunlaşmasını gerektirir. Bu da genellikle 2 yaşından önce gerçekleşemez. Psikolojik olgunlaşmak, tuvalet eğitiminde en az fiziksel olgunluk kadar önemlidir. Çocuğun bedenini tam olarak tanıması, benlik algısını geliştirmesi, çevre ile etkileşimi tam olarak fark etmesi 2-3 yaş civarında gerçekleşir. Büyüme, ebeveynden bağımsızlaşma, dış dünya ile daha fazla iletişim içinde olma, kendi kendine ihtiyaçlarını karşılama gelişimi ve bir yetenek kazanmış olma arzusu bu dönem belirginleşir.

Çocuklarda Tuvalet Eğitimi: Çocuğun Tuvalet Alışkanlığı Kazanmasını Neler Etkiler?

Çocuğumuzun tuvalet alışkanlığı kazanımında çocuğun bedensel ruhsal olarak tuvalet alışkanlığı hazır olmasın yanı sıra çocuğunuza karşı olan yaklaşım da çocuğun tuvalet alışkanlığını etkilemektedir. Çocukların, 18-36 aylık dönemde gelişimsel tüm ilgi, çocuğunuzun anal bölgesindedir. Bebeklik döneminden itibaren bebeğin altı kirlendiğinde onu kirli bekletmemek, hızlı bir şekilde altını temizlemek tuvalet eğitiminin en önemli ilk adımıdır. Çünkü altının temiz kalmasına alışan çocukların, bezden kurtulmaya da hevesli olduğu görülmektedir. Çocukların sözel olarak ya da davranışı ile tuvaletinin geldiğini belli edebiliyorsa altının ıslak olmasından rahatsız olduğunu ifade ediyorsa 2-3 saat gibi bir süre altını ıslatmamaya, 2-3 saatlik uykusundan kuru uyanabilmeyi başarıyorsa, altı ıslandığında da kirlendiğinde utanıyor ve bunu belli ediyorsa tuvalet eğitimi almak için hazır demektir.

Tuvalet Eğitimi İçin Nelere Dikkat Edilmelidir?

Bu aşamada ailedeki diğer kişilerin tuvaleti kullandığını çocuğa göstermek, tuvalet fonksiyonunu anlatabilmek önemlidir. Başından beri çiş, kaka, bez ilişkisini bilen çocuğun başlangıçta bu bağlantıyı kurması zor olabilir. Bunun için de belirli bir süreye ihtiyaç duyar. Özellikle 2 yaşından önce verilmeye çalışılan tuvalet eğitimi bazı sakıncalar doğurabilmektedir. Bu sürece yeterince hazır olmayan bir çocuğa bu eğitimin verilmeye çalışılması, anne baba için zaman ve enerji kaybına yol açabilmektedir. Bu durum aynı zamanda çocuğun da başarısızlık ve yetersizlik duygusu yaşamasına neden olmaktadır. Erken verilmeye çalışılan tuvalet eğitimi çocuğun kendi bağırsak hareketlerini gizlemeyi öğrenmesini ve bu nedenle de kabızlık problemlerinin yaşanmasına neden olabilmektedir.

Read More

Panik atak nedir sorusu pek çok birey tarafından merak edilmektedir. Bu atak durumu; kişi bedeninde çarpıntı, kalbinin “küt küt” atması, nefes darlığı, terleme, titreme, göğüs ağrısı, göğüste baskı hissi, bunaltı, karın ağrısı, sersemlik, kendini ve çevreyi başka türlü algılama, çıldıracakmış gibi hissetme, ölüm korkusu, ateş basmaları gibi belirtilerle ortaya çıkmaktadır. Ancak dikkat edilmesi gereken husus şudur; görünürde herhangi bir tehlike ya da zarar verici bir unsur olmamasına rağmen sayılan belirtiler görülmektedir. Yoğun korku atağı olarak da nitelendirilebilecek bu durum sırasında, kişi; kalp krizi geçirdiğini ve öleceğini düşünebilir. Bu ataklar 1 ay gibi kısa bir süre içerisinde tekrarlıyorsa, bu durum panik bozukluk olarak ifade edilebilir.

Panik Atak Belirtileri Nelerdir?

Panik atak belirtileri farklı fiziksel belirtilerle kendini göstermektedir. Nabzın kısa sürede belirgin bir şekilde artışı, “nefes alamam” hissinin oluşmasının yanı sıra, bu atak durumundan kaçınmak için kişide de bazı davranışlar ortaya çıkabilir. Bu durumun en belirgin özelliği, atağın nerede ve ne zaman ortaya çıkacağının bilinmemesidir. Yaygın bir anksiyete bozukluğunun bir parçası olarak atak aniden ortaya çıkabilir. Kadınlarda, erkeklere oranla daha fazla gözlenmektedir. Kişi bu tür bir atak yaşadıktan sonra, üzerindeki bu olumsuzluğu uzun süre atamaz. Sürekli olarak korku duyduğu o anı ve bedensel yılıklara karşı bir beklenti taşır. Her an nabzının tekrar yükseleceğini ya da bedenine hakimiyet kuramayacağı durumları tekrar yaşayacağını düşünür. Bu nedenle bedenine hakim olamayacağı durumlardan kendisini korumaya çalışır.

Kişinin Panik Atak Karşısında Tutumu

Panik atak yaşamış olan birisi, tekrar aynı hisseleri yaşamak istemeyecektir. Bu durumu tekrar yaşamamak için kaçınma davranışları olarak adlandırılan çözüm yolları geliştirir. Bu çözüm yolları geçici bir zaman dilimi için işlevsel olsa da uzun vadede kısıtlayıcı bir yaşam döngüsüne zemin hazırlar. Bu beklenti, kişinin yaşam kalitesini ciddi anlamda azaltır. Bu durumu yaşamış olan kişiler sürekli olarak kendini denetler. Bu kişiler nabzını kontrol eder. “Ya atak geçirirsem?” korkusu ile dolu bir halde yaşamına devam eder. Yani bu durum, kişi için bir kısır döngü gibidir.

Bu Durumda Olan Kişiler Nasıl Davranırlar?

Düşünceler, atakla baş etme çabaları ve yaşanan panik durumu kişi için oldukça yorucu bir durumdur. Bu kişiler, kontrol edemeyecekleri durumlarla karşılaşmamak için evlerinden çıkamayacak bir duruma gelebilir. Ayrıca araba kullanmaktan, sosyal ortamlara ya da kalabalık ortamlara girmekten kaçınabilirler. Yaşadıkları bu durumdan dolayı kendi içlerine kapanabilirler. Bu kişiler depresyona girebilir ve bunun sonucunda da başa edemeyeceği bir durumda kendini hissederek intihar düşüncelerine sahip olabilir.

Panik Atak Tedavisi Var Mıdır?

Panik atak tedavisi tıbbı yöntemlere de dayanan bir yönü bulunmakla birlikte ilaç tedavisi kesildiğinde bazı durumlarda tekrar aynı durumun yaşanması ile ortaya çıkabilir. İlaç tedavisinin yanı sıra bu süreçte; gevşeme ve solunum egzersizlerinin faydaları görülür. Birtakım bilişsel müdahaleler ve teknikler içeren terapi yöntemleri ile panik atak tedavisi sürdürülür. Terapi süresince, kişinin yaşadığı endişelerin aslında gerçek olmadığı konuşulmaktadır. Bedene hakim olabilme yöntemleri, sağlıklı telkinler ve bunları kullanma yöntemlerinin uygulanabilir hale gelmesine fırsat tanınır. Bu sürece sadık olunduğu kadar süreçte ilerleme gösterilir. Kişinin günlük hayatında egzersizler yapabilmesi, hormonal dengesinin sağlanmasında yardımcı olmaktadır. Vücutta dengelenmeye destek olacak bir süreç gerekli olduğu için, gerginlik verici hormonların yanı sıra mutluluk verici hormonların salgılanmasına yönelik eylemler gerekmektedir. Uyku düzeninin sağlanması ve kafein alımının azaltılması gibi uygulamalar da bu süreç için oldukça faydalıdır.

Panik atak ile ilgili daha fazla bilgi almak için Aba Psikoloji ve Danışmanlık Merkezi ile irtibata geçebilirsiniz.

Read More