Bireylere bildiklerini dahi unutturan sınav kaygısı, baş edilmesi gereken bir duygu durumudur. Bu kaygı, kişilerin sınavlara yeterince hazırlanamamış olmaları veya sınava yükledikleri aşırı anlam yüzünden ortaya çıkmaktadır. Aile ya da çevre baskısına maruz kalan bireylerde çok daha yüksek oranda görülen sınav kaygısı, mükemmeliyetçi kişiliğe sahip bireylerde daha yoğun olarak gözlenmektedir.

İlkokul çağından başlayan sınav maratonu, istenilen alanda istenilen mevkiye gelene kadar devam etmektedir. İnsan daha çok bilmediği şeyden korkmaktadır. Örneğin; aynı konuda daha önce sınava girmiş biri daha az kaygı duymaktadır. Gerekli durumlarda psikolojik destek almaktan çekinmemek gerekir. Aba psikoloji bünyesinde her türlü soru ve sorunda yanınızda olduğumuzu bilmenizi isteriz.

Sınav Kaygısı Yaşayan Bireylerde Gözlemlenebilen Etkiler Nelerdir?

Ruhsal etkiler yaşanabileceği gibi fizyolojik etkiler de görülebilmektedir. Bunlar; göğüs kafesinde daralma hissi, aşırı terleme, karın ağrısı, algı ve anlama düzeyinde bozukluk, çarpıntı gibi şikayetlerle kendini gösterebilmektedir. Ayrıca psikolojik anlamda da depresyon, anksiyete, dikkat dağınıklığı gibi problemlerle kendini gösterebilmektedir. Bu sorunu göz ardı etmemek ve çözüm yollarına başvurmak bireylerin gelecekleri için atılabilecek en doğru adımlardandır.

Olumsuz düşünceleri ortadan kaldırabilmek için aile desteği ve bireyin birlikte hareket etmesi uygun olacaktır. Sınav kaygısı nedenleri tam olarak belirlendiğinde sonuç almakta daha kolay olacaktır. Sınavdan neden korktuğunuzu bilmek ve olabilecek en kötü senaryoyu düşünüp bunlara karşı antitez üretmek oldukça büyük bir yol kat ettiğiniz anlamına gelir.

Sınav Kaygısıyla Baş Etme Hususunda Yapılması Gerekenler Nelerdir?

Öncelikli olarak düzenli çalışmak, olumsuz bir sonuç aldığınızda bunun hayatın sonu olmadığı bilmek gerekmektedir. Bu sınavın sizin hayattaki yerinizi belirlemediğini, sadece bir sınav olduğunu aklınızdan çıkarmamalısınız. Size sadece aldığınız başarılar sebebiyle değer veren insanların, zaten hayatınızda bir yeri olmaması gerektiğini aklınızdan çıkarmamak, kaygılarınızı azaltmak konusunda yardımcı olacaktır.

Sınav kaygısıyla başa çıkma yöntemleri konusunda yaptığımız öneriler tamamen araştırma verilerine uygun olduğu için, sonuç almanızda etken olacaktır. Bir diğer kaygı sebebi ise özgüven eksikliği olarak karşımıza çıkmaktadır. Kişinin yapabileceğine olan inancının düşük olması, çevrenin bu anlamda “yapamayacaksın zaten” gibi olumsuz telkinleri buna sebep olabildiği gibi, kişinin kendini yetersiz görmesi de neden olabilmektedir. Yine bu kaygı sebepleri arasında suçluluk duygusu da önemli yer tutmaktadır.

Kişinin yeterince çalışmamış olması, çevrenin beklentilerinin yüksek olması buna sebep olabilmektedir. Tüm önerilere ve çabalarınıza rağmen bu duygudan arınamıyorsanız, uyku bozukluğu, depresyon veya anksiyete gibi belirtiler yaşıyorsanız, artık yardım almanız gerektiği anlamına gelmektedir. Aba psikoloji olarak, uzman danışmanlarımızla sizlere yardımcı olabileceğimizi ve bu sorunu birlikte aşabileceğimizi belirtmek isteriz.

Read More

YKS’ de Son Hafta Nasıl Değerlendirilmeli?adlı yazımızda son hafta boyunca gerginlikle nasıl baş edebileceğinizden bahsetmiştik. Bu blog yazımızda daha ayrıntılı şekilde YKS sınav stres kontrolü konusuna değinmek istedik.

 “Kaygılanma başaracaksın!” “Gereksiz stres yapıyorsun. Çalıştın zaten…”

Bu gibi sözler sınava hazırlanan öğrencilerimizde hiçbir etki yaratmaz. Sınav anında kaygı ve stres kaçınılmaz. Stres ve kaygı ortadan kaldırılamaz. Önemli olan kaygıyı ve stresi sınav performansını etkileyemeyecek şekilde kontrol edebilmek.

Kaygılanmak oldukça normaldir. Özellikle çocukların hayatını etkileyen YKS gibi böylesine önemli bir konuda kaygılanmak… Fakat kaygının gereğinden fazlası sorunlar yaratabilir.

Sınav Stresinin Ana Nedenleri

Sınav anında sınav sonucunuzu düşünmek performansınızı etkiler.

“Kısıtlı süreler içerisinde çözmeniz gereken soru kitapçığınız önünüzde. Siz ise “Acaba doğru mu yapıyorum? Denemelerdeki gibi iyi yapamadım sanki. Ya iyi bir şey alamazsam…” gibi düşüncelere kapılıyorsunuz. Önünüzdeki sorulara odaklanamazsanız nasıl doğru yapabilesiniz ki?”

Bu tip problemler yüksek oranda sınav stresi yaşayanlarda görülür. Çoğu birey aslında başarılıyken başarılarını sınav anında göstermekte güçlük çeker. Bunun sebebi çok fazla sonuç odaklı olmaları ve anda kalmakta zorlanmalarıdır. Oldukça anlaşılır bir durum aslında çünkü sınavın sonucuna göre üniversiteye ya da liseye yerleşimleri gerçekleşiyor. Onlar için bir hayli elzem. Yalnızca  sonuca odaklanırken sınav anında zaman kaybediyor ve gerçek performanslarını yansıtamıyorlar. Her yapamadıkları soruda hayal kırıklığına uğrayıp “Başarısız olacağım.” düşüncesine kapılıyorlar.

Sınav Stres Kontrolü İçin Çözümler

Faydalanmak isteyenler için ufak da olsa yazımızda yapabileceğiniz bazı sınav stres kontrolü yöntemlerinden bahsetmek istedik.

Anda Kalma Pratikleri Yapın

Belirttiğimiz gibi en büyük sıkıntı anda kalamamaktan doğuyor. Sınavın yaklaştığı bu dönemlerde anda kalma pratikleri yapmanın tamda zamanı.

Artık öğrencilerimizin bol bol deneme sınavları çözdüğü dönemlerdeyiz. Çözdüğünüz deneme sınavlarında soruları çözüp çözememek üzerine değil elinizden geleni yapmak üzerine odaklanmaya çalışın. Her sınav bitiminizde kendinize “Ben elimden geleni yaptım.” demeyi ihmal etmeyin.

Sınava hazırlanmak dışındaki etkinliklerinizde anda kalmayı bir pusula haline getirmekte fayda var:

  • Yaptığınız işlere kendinizi vererek ve tam konsantre olarak yapmaya çalışın.
  • Bir işi yaparken birden fazla iş yapmamaya çalışın.
  • Şuan dışarı çıkıp yürümek sık sık yapabileceğimiz bir şey değil fakat çıkabildiğiniz zamanlar farkındalıklı yürüyüşler yapmak etkili olacaktır. Yürürken etrafınıza odaklanarak yürüyün.

Sınav Stres Kontrolü: Olumluyu Düşünmek Olumluyu Çağırır

Kaygılanan çoğu öğrencimiz olumsuz düşüncelere kapılmakta, kendilerinin sürekli başarısız oldukları senaryoyu düşünmekteler. Fakat olumlunun olma ihtimali varken neden olumsuzu düşünerek kendimizi üzelim. Olumsuz düşünmek sınava 1-0 geride başlamaya neden olur. Başaramayacağınıza inanmanız başarısız olmanızı sağlar. Düşünceler performansımıza yansır.

  • Geceleri yatmadan önce kendinizi başarmış olarak hayal edin. Böylelikle sabahları uyandığınızda daha enerjik olacaksınız ve güne daha olumlu başlayacaksınız.
  • Evin duvarlarına ve aynalarına “Yaparsın sen! Her şey güzel olacak!” gibi olumlu yazılar yazın. İster istemez yazıları gördükçe kendinize olan güveniniz artacaktır.
  • Kendinize bu sınavın “ölüm kalım meselesi” olmadığını hatırlatın. Evet, YKS oldukça önemli fakat her şey gibi bu da gelip geçecek. Kadere inanmaya çalışın. Başınıza gelen kötü olarak yorumlanan olaylar aslında hayatınızın önemli parçaları ve sizin gelişmenizi sağlıyor. Sizi ilerideki siz yapmak için bazen işlerin istediğiniz gibi gitmemesi gerekebilir.
  • Hiçbir şeyin sizden değerli olmadığını unutmayın. Sınav her ne kadar önemli olsa da sizi tanımlayan tek olgunun sınav sonucu olmadığını hatırlayın. Birçok özgün, güzel ve özel özellikleriniz var. Sınavdan başarısız olmanız hayat boyu başarısız olacağınız anlamına gelmez.
  • Başarısız olacağınıza inandığınızda olumlu özelliklerinizi, geçmiş başarılarınızı aklınıza getirerek olumsuz düşüncelerinizden uzaklaşmaya çalışın.
Read More

İnsan yaşam boyu öğrenen bir varlık olduğu için, ders çalışma teknikleri bilmek yararınıza olacaktır. Gerekli hedefleri koyduğunuz, çalışmak için nedenleriniz olduğunu bildiğiniz halde ve aslında ders çalışma konusunda istekli olduğunuz halde, hala ders çalışma kısmına geçemiyorsanız, tekniklerinizde sorun var demektir. Yeterince istediğinizden ve neden istediğinizden emin olmalısınız. Çünkü bir şeyi ne kadar isterseniz, başarma konusunda sonuca o kadar yakın olursunuz.

Verimli Ders Çalışma Teknikleri Nelerdir?

  • Dikkat etmeniz gereken hususlardan biri, etkili ders çalışma yöntemlerini bilmekten geçmektedir. Bu durum düzenli bir program oluşturmayı gerektirir. Az da olsa her gün aynı saatte aynı şeyi yaparsanız, bir süre sonra zihniniz otomatik olarak sizi uyaracak ve programınıza uymanızı sağlayacaktır. Bu kural etkinliği araştırmalarla kanıtlanmış ve uyulması halinde olumlu sonuçlar alınmıştır.
  • Kendinize ulaşılabilir hedefler koymalısınız. Uzun vadede ki hedefler sizi amaca götürme konusunda uzun süreler gerektirdiği için, bir süre sonra bıkkınlık hissi yaşamanız doğaldır. Hedeflerimizi belirlerken, yakın ve uzak hedefler olarak ikiye ayırmalı ve ilk olarak yakın hedefi gerçekleştirmeye çalışmalıyız.
  • Ders çalışma programları hazırlarken, dikkatinizi dağıtacak şeylerden ortamı temizlemek gerekmektedir. Örneğin; karnınız açsa mutlaka bir şeyler atıştırmalı ve derse öyle oturmalısınız. Mümkünse telefonunuzu kapatmalı veya sessize almak da dikkatinizi toplamak konusunda size yardımcı olacaktır.
  • Aynı anda birden fazla ders düşünmek, konuyu anlamanızı zorlaştıracaktır. Bu sebeple sadece bir derse yoğunlaşıp, daha sonra diğer derse geçmek yararınıza olacaktır. Ayrıca başka bir yardımcı olarak, önce zorlandığınız dersi çalışmalı, daha sonra yorulduğunuzu ve artık anlamadığınızı fark ettiğinizde sevdiğiniz dersi çalışmaya devam edebilirsiniz.
  • Ders çalışma yöntemleri arasında kendine önemli bir yer edinen kurallardan birisi de, kendinize bir çalışma alanı oluşturmak ve bu alanı dikkatinizi dağıtacak her şeyden arındırmaktır. Ayrıca çalışma masanızın ve odanın derli toplu olması motivasyonunuzu artırma konusunda gerekli bir adımdır. Altın kurallardan birisi de masanın derli toplu olduğu gibi, zihni derleyip toparlama konusudur.
  • Verimli ders çalışma teknikleri arasında sayılan bir diğer konu ise not tutmaktır. Yazdığınız veya önemli gördüğünüz yerlerin altını çizmek, tekrar yaparken kolaylık sağlamaktadır.

Küçük Çocuklarda Ders Çalışma ve Çalıştırma Yöntemleri Nelerdir?

Çocuklarda ders çalışma yöntemi olarak kullanılabilecek kurallardan bir tanesi de önce ders sonra oyun kuralıdır. Çünkü bilimselliği kanıtlanmış bu kural, önce oyun oynayan sonra ders çalışan çocuk veya bireylerin, zihinlerinin hala oyunla meşgul olduğunu ve derse adapte olamadıklarını göstermektedir.

Dersin içine oyun katarak öğrenmesine yardımcı olabilirsiniz. Oyunlarla hatta müzikler eşliğinde öğrenmek, küçük çocuklarda daha kalıcı olmaktadır. Okulda bir sonraki gün işlenecek konunun evde önceden en azından göz gezdirilmesi, ders anlatılırken daha iyi anlamaya yardımcı olacaktır.

Bilimsel ders çalışma teknikleri kapsamında, çocuğa uzun süreler boyunca ders çalıştırmak verim almayı engelleyecek bir faktördür. Dikkat süresini tespit ederek belirli bir süre çalışıp aralar vererek yeniden çalışmaya başlamak, konuları daha iyi anlamasına yardımcı olacaktır. Ayrıca ders çalışılan ortamda, televizyon, telefon veya tablet gibi uyaranların olmaması, çocuğun adaptasyonunu olumlu yönde etkilemektedir.

Bunların yanı sıra bol bol kitap okumak gereklidir. Çünkü ne kadar çok okuma yapılırsa, algı o denli gelişir. Okuduğunu anlamak, problemleri çözme becerisini geliştirir. Okuma yapıldıktan sonra çocuğun anladığını anlatmasını istemek, belleğini güçlendirerek akıl yürütmesini ve hafızasının güçlenmesini sağlamaktadır.

Verimli Ders Çalışma Saatleri Nelerdir?

Sabah erken saatlerde zihnin uyanık olması sebebiyle yeni konular çalışmak anlamanıza yardımcı olacaktır. Gün sonunda beynin yorgunluğu ile beden yorgunluğu birleşerek yeni konu anlamakta zorluk çekmenize neden olacaktır. Bunun için uyumadan en az bir saat önce konu tekrarı yapmak daha güzel sonuçlar almanızı sağlayacaktır.

Read More

Her hareketli çocuğun hiperaktif olarak etiketlendiği günümüzde, konunun ne olduğu, nasıl tanı konulduğu gibi hususları sizler için açıklamaya çalışacağız. Aslında bir dürtü bozukluğu olan hiperaktivite çocuğun akranlarından çok daha fazla hareketli olması, tabir yerindeyse yoruldukça hareketlenmesi, düşünmeden davranması ve uzun süre bir işe adapte olamamasına denilmektedir.

Hiperaktif çocuğun zekası normal çocuklara oranla daha yüksek olduğu düşüncesi, yaygın bir kanıdır. Fakat zeka durumunun hiperaktif olma durumu ile alakası yoktur. Bazı hiperaktif çocukların zeki olmalarının hiperaktif olmaları ile ilişkilendirilmesi son derece yanlış bir kanaattir. Özellikle erkek çocuklarının çok daha fazla hareketli olması, daha çok yapıları gereğidir. Büyüme çağındaki çocukların vücudunda biriken enerjiyi atacak ortamları olmadığı taktirde, evlerde koltukların üstüne çıkan, yataklarda zıplayan çocuklar görmek mümkündür. Aynı şekilde okullarda özellikle erkek çocuklarının içlerinde biriken enerjiyi atamamaları sonucu koşmaları, hareketli olmaları da son derece doğaldır.

Psikoloji biliminde bu konuya ait bir çalışma alanı bulunmaktadır. Öncelikle bilinmelidir ki bir çocuğun aşırı hareketli olması tek başına o çocuğa hiperaktivite tanısı koymaya yetmez.

Hiperaktif Çocuk Nasıl Anlaşılır?

Hiperaktivite tanısı genellikle okul çağındaki çocuklarda konulmaktadır. Sınıf düzenini bozan, derse adapte olmayan çocuklar, rehberlik öğretmenleri tarafından veliler bilgilendirilmek suretiyle çocuk ve ergen psikiyatrisi alanına yönlendirilmektedir. Bu noktadan sonra, uzman hekim tarafından veli ve öğretmen gözlemleri de dikkate alınarak belirli testler yapılmaktadır. Ayrıca hiperaktif olan çocuklarla iletişim sırasında dikkat edilmesi gereken hususlar bulunmaktadır.

Hiperaktivite Tanısı Nasıl Konulur?

Çocuğun aşırı hareketli olması, dikkatini yaşıtlarına oranla daha kısa süre toplaması ve odaklanamaması, olur olmadık zamanlarda farklı hareketler yapması, düşünmeden konuşması gibi eylemler, hiperaktivite tanısı koymak için bazı ipuçları vermektedir. Burada dikkat edilmesi gereken konu, bu saydıklarımızın hepsi veya büyük çoğunluğunun bir çocukta toplanması durumudur. Sadece bir tanesi var, diğer belirtiler yoksa hiperaktiftir denilemez.

Genellikle hiperaktivite ve dikkat eksikliği birlikte görülmektedir. Hiperaktif çocuklar sevdikleri bir aktiviteyle ilgilenirken, uzun süre başında durabilmekte fakat sıkıldığı şeyleri yaparken çok daha kısa sürede başka bir şeyle uğraşmaya başlamaktadır. Yetişkinlerde de görülen sevmediği işle uğraşırken sıkılma durumu, hiperaktif çocuklar söz konusu olduğu zaman dürtüyü kontrol edememekten kaynaklanan bir dikkat dağınıklığı ile sonuçlanmaktadır.

Bu durumun kalıtsal olabileceği de göz ardı edilmemesi gereken konuların başında gelmektedir. Evde yapabileceğiniz dikkat süresi uzatma egzersizleri yetersiz kaldığında çocuğun ileriki dönemlerde başarısının etkilenmemesi için yardım almak gerektiğini unutmamak gerekir. Aba psikoloji olarak hiperaktivite nedir? Sorusuna cevap vermeye çalıştık. Daha fazla bilgi edinmek için kanılımızı takip edebilir ve Aba Psikoloji sosyal medya hesaplarından iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Genetik nedir sorusu merak edilen önemli konulardan bir tanesidir. İnsan davranışlarını etkileyen en önemli iki etmen genetik ve çevre faktörüdür. Burada en önemlisi epigenetik denilen kavramdır. Epigenetik; genlerin kendisinde bulunmadığı halde irsi olarak nitelendirilen, kalıtımsal genlerin normal genlerin üzerindeki baskısı sonucu, genin değişmesini inceleyen bilim dalıdır. Çocuğun gelişiminde kalıtımın etkisi konusunu tartışırken, sıklıkla bahsi geçen hamile annenin bebeğinin genlerinin üzerindeki etkisi gibi örnekler verebiliriz. Mesela, çok duygusal bir hamilelik geçiren annenin bebeği daha duygusal olmaktadır. Veya gebelikte depresyon geçirmiş ve bunun tedavisini almamış kişilerin bebeklerinde, doğumdan sonra aşırı huysuzluk ve huzursuzluk hali görülebilmektedir.

İnsanın genetik yapısı tam olarak çözülebilmiş değildir. Gen-çevre etkileşimi iç içe geçmiş iki kavramdır.  Bunu en belirgin şekilde ortaya koyan yine genetik bilimcilerdir. Çünkü genetik bilimciler, bu konuyu en fazla araştıran ve bu konuda en fazla bilgi sahibi olan kişilerdir. Ailelerden geçen genler (kalıtımsal) çözülmesi en fazla zaman alan ve bazı hastalıklar konusunda yön göstericiler olmaktadır. Aynı ailenin çocuğu olan iki kardeşin farklı yapılarda olması, hangisinin anne veya babasından aldığı geni taşıdığı oldukça karmaşık bir konudur. Genetik biliminin ilerlemesiyle hastalıklara çare olabileceği düşünülse de, genetik kodlarımız çözülememiş ve bu konuda hala kesin sonuçlar alınabilmiş değildir.

Genetik Nedir? Gelişimde Kalıtım Neden Önemlidir?

Bebeğin anne karnında maruz kaldığı hormonal ve kimyasal değişimler, çocuklarının ileride yaşayacağı problemlerin başlıca kaynağı olabilmektedir. Örneğin; alkol veya sigara kullanan bir annenin bebeğiyle, bu maddeleri hiç kullanmayan annelerin bebekleri arasında önemli sağlık farklılıkları ortaya çıkmaktadır. Veya annenin hastalıklarının gebelik döneminde bebeğe geçmesini sayabiliriz.

Çevresel faktörler olarak adlandırdığımız olgu, yalnızca bulunduğumuz içinde yaşadığımız ortamı değil, genlerin birbirleriyle olan ilişkilerini de kapsamaktadır. Kişilik gelişiminde genetik ve çevresel faktörlerin etkisi konusunu incelerken görülmektedir ki; Sosyal çevre veya toplumsal çevre kişinin davranışlarına kısmen müdahil olsa bile, genetik çevre çok daha önem arz etmektedir. DNA analizlerinde ortaya konulamayan epigenetik terimi ile adlandırılan kalıtımsal genler, kişilerin yaşamları boyunca hayatlarını etkilemekte olan en önemli faktörlerden biridir.

Gen-Çevre İlişkisi Kontrol Altına Alınabilir Mi?

En azından çevre konusu müdahale etme şansı olan bir alan olduğu için, değiştirilebilir faktörlerdir. Hamile annenin yiyip içtiklerine, kullandığı ilaçlara dikkat etmesi, bulunacağı ortamdaki stres gibi olumsuz faktörlerin azaltılabilmesi mümkündür. Bu anlamda kalıtımsal genlere karşı olmasa bile, çevre faktörüne müdahale edebildiğimiz için, bazı sorunların başlamadan çözülmesini sağlamak mümkündür.

Epigenetik kavramı dahilinde genetik çevreyi açıklamaya çalıştık. Sonuç olarak; genlerin ürettiği proteinler, genlerin maruz kaldığı diğer genetik baskılar gibi faktörlerin, kişinin yaşamı boyunca yanında olacağı ve hastalıklarında veya davranışlarında nasıl ilerleyeceğini ortaya koymaktadır. Genetik faktörlerin de etkilediği insan davranışları ve yetenekleri çocuklarda yapılan psikolojik testler sayesinde ortaya koyulmaktadır. Bu sayede stratejik yetenek yönetimi için gerekli olan veriler elde edilmektedir.

Read More

Dünyanın en güzel duygularından biri olan anne babalık sürecinde,  sağlıklı bir bebek beklerken, bedensel veya zihinsel kısıtlamaları olan bir çocukla karşılaşmak ebeveynler için yıkıcı olabilmektedir. Öncelik çocuğun tedavisine bir taraftan başlamakken bir taraftan da ebeveynleri desteklemek olmalıdır. Engelli bireylerin aileleri ilk başlarda ne yazık ki durumu kavrayabilmek ve kabullenebilmek anlamında büyük sorunlar yaşamaktadır. Engelli bireylere karşı davranışlarda dikkat edilmesi gereken bazı hususlar bulunmaktadır.

Engelli Bireylerin Aileleri ve Geçirdikleri Aşamalar Nelerdir?

Bu durumu ilk öğrendiklerinde aileler; doktorun uzmanlığını sorgulamak, suçlu olarak birilerini görmek gibi olağan tepkiler verebilmektedir. Daha sonra durumu kabullenmek ve tedaviye başlamak sırasıyla ilerleyen bu süreç, bazı ailelerde farklılık gösterse de en sık karşılaşılan tablo bu şekildedir. Ailelerin bu süreçte ilk öğrenmeleri gereken şeyse, beynin kendini tedavi etme ve normale dönmek için çabalayacağıdır.

Bu tarz özel bir çocuğa sahip ailelerin psikolojik destek almaktan çekinmemeleri gerekmektedir. Eğitim ve dış müdahalelerle çok daha iyi bir sonuç alınabileceğini unutmamak gerekir. Maddi ve manevi anlamda zorlu bir süreç olduğunun bilincindeyiz. Fakat şunu da unutmamak gerekir ki, hem devletin bu sorunları yaşayan ailelere desteği, hem de ebeveynlerin aileleri bu süreçte aileye destek veren en önemli iki unsurdur. Ne kadar ağır bir engel olursa olsun, eğitimin ve çocuğun alacağı psikolojik desteğin yardımıyla büyük bir yol kat etmek mümkündür.

Engelli Bir Bebeğe Sahip Ailelerin Yaşadığı Sorunlar Nelerdir?

Fiziksel ya da ruhsal engeli olan bir bebeğe sahip olacağını öğrenen ailelerde ilk olarak öne çıkan problem, eşlerin sık kavga etmeleri ve hatta boşanmaya kadar gidebilmeleri sayılabilir. Çevrenin verdiği olumsuz tepkilerle başa çıkmak, diğer tarafta çocuğun eğitimi ve bakımı gibi zorlu görevlerle ilgilenen aileleri daha fazla yıpratmaktadır. Böyle bir durumda rehberlik hizmeti veren özel veya kamu kuruluşlarından yardım almayı ihmal etmemek gerekmektedir. Ayrıca bunun dünyanın sonu olmadığını bilmek, rutin hayata devam edebilmek gerekir. Unutulmamalı ki, ebeveynler ne kadar güçlü olursa, çocukları o denli bu sorunla baş edebilmektedir.

Ayrıca özel bir çocuğa sahip olmak sizi olduğunuzdan daha da güçlendirecektir. Elbette bir sihirli değnek yok ve çocuğunuzun engeli ortadan kalkmayacak. Fakat gidilebilir en son noktaya ulaşmaya çalışmak için vazgeçilmemelidir. Ne kadar zor bir durumda olursanız olun, arada bir nefes almak için kendinize izin vermeniz gerekmektedir. Bu bir adım geri çekilip iki adım öteye atlamaya benzetilebilir.

Engelli bireylerin ailelerine yönelik rehberlik hizmeti veren Aba Psikoloji her türlü psikolojik problemde olduğu gibi, bu konuda da çocuklara ve ailelerine destek vermektedir. Ayrıca eşlerin engelli çocukları için aralarında nasıl bir problem olursa olsun, birlikte hareket edip doğru kararlar alabilmek için istişare etmeleri gerekmektedir. Engellilik ve aile tutumları çok daha geniş kapsamlı bir konu olsa da kısaca değinmeye çalıştık.  Daha fazla bilgi için Aba Psikoloji sosyal hesaplar veya iletişim numarasından bizlere ulaşabilirsiniz.

Read More

Özgüven; kişinin doğru ve yanlışlarını kabullenmesi, değerinin ve yapabileceklerinin farkında olması demektir. Ergenlikse insan vücudunun yetişkinliğe hazır olmasıyla başlayan, ortalama olarak 12 ila 20 yaşları arasına kadar devam eden bir süreçtir. Bu dönemde inişli çıkışlı duygu durumları değişkenlik gösterebilir. Ergenlikte özgüven ailelerin desteğiyle artırılabilir. Çocuklarınızı boş vaatlerle değil, yapabilecekleri şeyleri destekleyerek onore edebilirsiniz. Ayrıca, özgüven kazanmak için bazı yöntemler bulunmaktadır.

Ergenlikte Özgüven Eksikliği Nasıl Fark Edilir?

 Bazı bireylerde daha çok içe kapanıklık, çekingenlik, başaramama korkusu olarak kendini göstermekteyken, bazı kişilerde ise tam aksine aşırı uyumlu olma, eleştiriden korkma ve aşırı hassasiyet olarak da kendini gösterebilmektedir. Bu durumlarda ailenin veya eğitimcilerin katkısı inkar edilemez. Baskıcı ve zorlayıcı tutum içinde yetişkinler özgüven eksikliği konusunda olumsuz etkiler yaratabileceği gibi, dinleyerek ve anlamaya çalışılarak yardımcı olmaya çalışan yetişkinler, çocukların gelecek hayatları için mükemmel bir yatırım yapmış olurlar.

İç ve dış özgüven olarak kategorize edilen bu konuda, iç özgüven; kişinin kendinden memnun olması ve yaptığı şeyleri tatmin edici bulmasıdır. Dış özgüvense, sosyal çevredeki insanlara karşı kendini yeterli gördüğünü gerek hareket, gerekse sözleriyle belli etmesidir. İlk bakışta dış özgüven önemli gibi görünse de iki durumda birbirini tamamlamaktadır.

Özgüven Eksikliği Oluşumuna Sebep Olan Faktörler Nelerdir?

  • Bu konuda en önemli faktör ailenin tutum ve davranışlarıdır. Bebekliğinden ve ilk çocukluğundan itibaren çocuklara söylenen “sen yapamazsın” “sen beceremezsin” “sen anlamazsın” gibi yaklaşımlar çocuğun özgüvenini olumsuz etkilemektedir. Bu durum ergenlikte ve ilerleyen yaşlarda da kendini göstermektedir.
  • Tüm aileyi etkileyeceği halde çocuklara söz hakkı tanınmaması, onları görmezden gelmek, özgüven eksikliğinde ailenin etkisi maddeleri arasında sayılabilir.
  • Okulda beklenen notu almayan ve hatta 100 puan yerine 95 almış bir çocuğu neden 100 değil diye baskı altına alan ebeveynler, çocuklarda ve ergenlerde başaramama korkusuna sebep olmaktadır.
  • Kişinin kendinin karamsar bir yapıya sahip olması da bu nedenler arasında sayılabilir.
  • Kendi kararlarının olmasına veya bu alınan kararların uygulanmasına izin vermeyen aileler, bireylerde özgüven eksikliği olmasına sebep olmaktadır.
  • Kuşak çatışması denilen, çocukla ebeveynin farklı jenerasyonlara ait olması sebebiyle her çağda yaşanan uyuşmazlık durumudur.

Sonradan da kazanılabilen bu duygu durumu, ailenin ve eğitmenlerin yardımıyla yükseltilebilmektedir. Çocukların iç dünyasına girebilmek için çaba sarf etmek, onun iç dünyasını anlamaya çalışmak, takdir etmek ve olayların içinde onlara söz hakkı vermek bu yardımın maddeleri arasında sayılabilir. Aba psikoloji olarak bu konuda destek almak isteyen bireylere çözümler sunmaktayız.

Read More

WPPSI Testi, ilk olarak  1967 yılında hazırlanan ve daha sonraki yıllarda üç kez yeniden düzenlenmiş, uluslararası standartlara uygun en güvenilir zeka testidir. Okul öncesi dönemde uygulanan bu zeka testi, çocukların zekasını ölçmek amaçlı değil, çocuğun hangi alanlarda daha başarılı olduğunu ve çocuğa uygun okul seçimi yapılabilmesi için uygulanan bir testtir. WPPSI-IV zeka testi dördüncü düzenlemesini aldığı için bu isimle anılmaktadır. Sadece özel yetkili psikologlar tarafından uygulanan bu yöntem, üçüncü bir kişi olmaksızın çocuk ve alanında uzman danışman eşliğinde yapılmaktadır. Yaş grubuna göre değişiklik gösteren test süresi, ortalama olarak 40 dakika ile bir saat arasındadır.

Zeka testi yapılacak ortam, çocuğun kendini baskı altında hissetmemesi için oyuncak vb. materyallerle süslenmektedir. Psikoloji alanında önemli bir yer tutan bu testler 2,5 yaş ile 7.7 yaş aralığındaki çocuklara uygulanmaktadır.

Test Öncesi Yapılması ve Yapılmaması Gerekenler Nelerdir?

  • Öncelikli olarak çocuk mutlaka yemeğini yemiş ve tok karnına olmalıdır.
  • Bir gece öncesinde uykusunu tam olarak alabilmiş ve enerjik olmalıdır.
  • Doğru sonuca erişebilmek adına asla test öncesinde çocuklarla antrenman yapılmamalıdır.
  • Çocuğa böyle bir teste gireceği anlatılsa bile dikkat et vs. gibi baskılar kurulmamalıdır.
  • Çocuk telkin edilmeli, sükuneti sağlanmalı ve güven verilmelidir.

WPPSI-IV Zeka Testi Alt Başlıkları Nelerdir?

  • Çocukların motor gelişimleri ve becerileri gözlenmektedir.
  • Görsel zekası ve dikkat yoğunluğu ölçülmektedir.
  • Sözel anlamda akıl yürütme becerisi, duyduklarını anlayabilme ve akıl yürütme becerisi test edilmektedir.
  • Sayısal anlamda sınıflandırma becerisi incelenmektedir.
  • Konsantrasyon becerisi, objeleri sınıflandırma ve hafıza becerileri gözlenmektedir.

WPPSI-IV zeka testi çocuğun eğitim hayatı için yapılması gerekenleri ölçmeye yarayan bir test olup, ailelerin isteği doğrultusunda, uzman kişiler tarafından yapılmaktadır.

Zeka Testi Sonuçları Nasıl Değerlendirilir?

Yüzdelik dilimde incelenen test sonuçları için, çocuk %50’lik dilime girmişse yaşıtlarıyla eşit olduğunu göstermektedir. Daha üst sıralarda olan çocuklar için ayrıca inceleme yapılmaktadır.

Burada üzerinde hassasiyetle durduğumuz konu ise; TESTLERİN KESİNLİKLE AİLE İZNİ OLMADAN YAPILMADIĞI VE YİNE İZİN VERİLMEDİĞİ TAKTİRDE OKULLARLA PAYLAŞILMAYACAĞI bilgisidir.

Aba Psikoloji bünyesinde uyguladığımız bu testler çocuklarınıza yön verebilmeniz anlamında değerlidir. Bireysel testlerde daha kaliteli sonuç alındığı klinik olarak kanıtlanmıştır. Avrupa’da sıklıkla uygulanan bu yöntem, günümüzde ülkemizde de güvenle uygulanmaktadır. Daha detaylı bilgi almak için kurumumuzla iletişime geçebilir ve aklınıza takılanları sorarak danışmanlarımızdan destek alabilirsiniz.

Read More

Panik atak nedir sorusu pek çok birey tarafından merak edilmektedir. Bu atak durumu; kişi bedeninde çarpıntı, kalbinin “küt küt” atması, nefes darlığı, terleme, titreme, göğüs ağrısı, göğüste baskı hissi, bunaltı, karın ağrısı, sersemlik, kendini ve çevreyi başka türlü algılama, çıldıracakmış gibi hissetme, ölüm korkusu, ateş basmaları gibi belirtilerle ortaya çıkmaktadır. Ancak dikkat edilmesi gereken husus şudur; görünürde herhangi bir tehlike ya da zarar verici bir unsur olmamasına rağmen sayılan belirtiler görülmektedir. Yoğun korku atağı olarak da nitelendirilebilecek bu durum sırasında, kişi; kalp krizi geçirdiğini ve öleceğini düşünebilir. Bu ataklar 1 ay gibi kısa bir süre içerisinde tekrarlıyorsa, bu durum panik bozukluk olarak ifade edilebilir.

Panik Atak Belirtileri Nelerdir?

Panik atak belirtileri farklı fiziksel belirtilerle kendini göstermektedir. Nabzın kısa sürede belirgin bir şekilde artışı, “nefes alamam” hissinin oluşmasının yanı sıra, bu atak durumundan kaçınmak için kişide de bazı davranışlar ortaya çıkabilir. Bu durumun en belirgin özelliği, atağın nerede ve ne zaman ortaya çıkacağının bilinmemesidir. Yaygın bir anksiyete bozukluğunun bir parçası olarak atak aniden ortaya çıkabilir. Kadınlarda, erkeklere oranla daha fazla gözlenmektedir. Kişi bu tür bir atak yaşadıktan sonra, üzerindeki bu olumsuzluğu uzun süre atamaz. Sürekli olarak korku duyduğu o anı ve bedensel yılıklara karşı bir beklenti taşır. Her an nabzının tekrar yükseleceğini ya da bedenine hakimiyet kuramayacağı durumları tekrar yaşayacağını düşünür. Bu nedenle bedenine hakim olamayacağı durumlardan kendisini korumaya çalışır.

Kişinin Panik Atak Karşısında Tutumu

Panik atak yaşamış olan birisi, tekrar aynı hisseleri yaşamak istemeyecektir. Bu durumu tekrar yaşamamak için kaçınma davranışları olarak adlandırılan çözüm yolları geliştirir. Bu çözüm yolları geçici bir zaman dilimi için işlevsel olsa da uzun vadede kısıtlayıcı bir yaşam döngüsüne zemin hazırlar. Bu beklenti, kişinin yaşam kalitesini ciddi anlamda azaltır. Bu durumu yaşamış olan kişiler sürekli olarak kendini denetler. Bu kişiler nabzını kontrol eder. “Ya atak geçirirsem?” korkusu ile dolu bir halde yaşamına devam eder. Yani bu durum, kişi için bir kısır döngü gibidir.

Bu Durumda Olan Kişiler Nasıl Davranırlar?

Düşünceler, atakla baş etme çabaları ve yaşanan panik durumu kişi için oldukça yorucu bir durumdur. Bu kişiler, kontrol edemeyecekleri durumlarla karşılaşmamak için evlerinden çıkamayacak bir duruma gelebilir. Ayrıca araba kullanmaktan, sosyal ortamlara ya da kalabalık ortamlara girmekten kaçınabilirler. Yaşadıkları bu durumdan dolayı kendi içlerine kapanabilirler. Bu kişiler depresyona girebilir ve bunun sonucunda da başa edemeyeceği bir durumda kendini hissederek intihar düşüncelerine sahip olabilir.

Panik Atak Tedavisi Var Mıdır?

Panik atak tedavisi tıbbı yöntemlere de dayanan bir yönü bulunmakla birlikte ilaç tedavisi kesildiğinde bazı durumlarda tekrar aynı durumun yaşanması ile ortaya çıkabilir. İlaç tedavisinin yanı sıra bu süreçte; gevşeme ve solunum egzersizlerinin faydaları görülür. Birtakım bilişsel müdahaleler ve teknikler içeren terapi yöntemleri ile panik atak tedavisi sürdürülür. Terapi süresince, kişinin yaşadığı endişelerin aslında gerçek olmadığı konuşulmaktadır. Bedene hakim olabilme yöntemleri, sağlıklı telkinler ve bunları kullanma yöntemlerinin uygulanabilir hale gelmesine fırsat tanınır. Bu sürece sadık olunduğu kadar süreçte ilerleme gösterilir. Kişinin günlük hayatında egzersizler yapabilmesi, hormonal dengesinin sağlanmasında yardımcı olmaktadır. Vücutta dengelenmeye destek olacak bir süreç gerekli olduğu için, gerginlik verici hormonların yanı sıra mutluluk verici hormonların salgılanmasına yönelik eylemler gerekmektedir. Uyku düzeninin sağlanması ve kafein alımının azaltılması gibi uygulamalar da bu süreç için oldukça faydalıdır.

Panik atak ile ilgili daha fazla bilgi almak için Aba Psikoloji ve Danışmanlık Merkezi ile irtibata geçebilirsiniz.

Read More

Genç olmanın doğasındaki düşünce: “Kimse beni anlamıyor.“ Özgür ruhları anlamak zor gelirken bir de onları kısıtlayarak evde tutmalıyız… Kişilik karmaşalarının içerisinde oradan oraya savrulmak genç olmanın doğasında var. Hadi bir de özel koşullardan ötürü özgür bir ruhun kanadını kestiğimizi düşünelim: “Artık dışarı çıkamıyorsun.”

Onlar için kolay olmadığı kadar evdeki otorite için de kolay değil… Bu durumda ebeveynlerin ne yapması gerektiği oldukça tartışmalı.

“Onunla nasıl baş edeceğiz şimdi?” “Onu zorlamalı mıyım?” “Karışmamam mı gerekir?” “Benimle iletişimi güçlü değil, nasıl iletişim kurmalıyım?” “Odasından çıkmıyor, bizimle iletişime geçmek istemiyor.” “Uyku ve yeme düzeni çok bozuldu bu konuda ne yapmalıyım.”

Maalesef bu soruların tek bir cevabı yok. Her ergenlik çağındaki birey her insan gibi farklı düşüncelere sahiptir. Hepsinde işe yarayacak bir çözüm bulmak imkansız… Fakat fikirlerine, kişiliğine ve durumu algılayış biçimine göre sizi nasıl davranmanız gerektiğiyle ilgili sonuca ulaştırabiliriz!

Farklı Davranış Örüntüleri

Temelinde ergenlik çağındaki bireyler sosyalleşme ihtiyacı duyarlar ve kendilerini kanıtlama iç güdüsü içerisindedirler. Bu sebeple eskiden olsa eve kapanmak her genç bireye zor gelir diyebilirdik.  Yalnız artık durum farklı. Sosyal medyayla iç içe yaşadığımız bu çağda bazısına evde kalmak daha cazip bile gelebilir.

Diğer bir yandan gençlerin geçirdiğimiz döneme bakış açıları da kişisel farklılıklar gösterecektir. Bazı gençler hiç panik yapmazken, bazısı çeşitli sebeplerden korku ve endişe besleyebilir. Örneğin özellikle sosyal yönleri güçlü çocukların: “Zaman kaybediyorum!” diye düşünmesi ya da yarım kalan planlarına üzülme eğilimi göstermesi beklenen bir durumdur.

Ne Düşündüğünü Anlamaya Çalışın

Farklılıkların olması ebeveynleri olarak sizi korkutmasın. Buradaki kilit nokta genç olmanın ortak özelliği “kendilerini kanıtlama iç güdüsü” dür.   Kendilerini değerli hissetme ihtiyacı duyan gençlere ilk uygulamanız gereken taktik durumla ilgili düşüncelerini sormak duygularını anlamaya çalışmak olmalıdır.

 Yargılamayın

Duygularını açıklarken daha çok olumsuz duygular içerisinde olduğunu ve geleceğe ümitsiz baktığını fark edebilirsiniz. Böyle bir durumda yargılamayın. Böyle hissetmek için birçok geçerli nedeni olduğunu anlamaya çalışın. Ergenlik döneminde yapmak istenilen şeyleri yapmak bir ihtiyaçtır. Ergenlik kimlik arayışıdır. Yani gençler yapmak istenilen her türlü etkinliği yaparak özünün neyden beslendiğini bulmaya çalışır bu süreçte. Hareket alanı kısıtlandığı için büyük ihtimalle olumsuz duyguları artacaktır. Onu anlamaya çalışın. Olumsuz duyguları eleştirmek yerine onu anladığınızı ve üzücü bir durum olduğunu belirtin. Ardındansa geleceği ve şuanı kapsayan umut verici cümleler kurmaya çalışın:

“ Her şey düzelecek, merak etme. “

“ Hepimiz yapmak istediklerimizi yapamıyoruz, hepimiz için zaman durdu. Yalnızca sen değil arkadaşlarında aynı durumdalar. ”

“ Güven bana gerekli önlemleri aldığımız sürece bugünleri de sağlıklı bir şekilde atlatacağız.”

Bağlılık, Yeterlilik ve Özerklik İhtiyacını Karşılayın

Bu üç psikolojik ihtiyacı sakın unutmayın. Özellikle gençler bu üç psikolojik ihtiyaca yoğun bir şekilde gereksinim duymaktadırlar.

Bağlılık için aile ruhunu yansıtmanız, çocuğunuzun yanında olduğunuzu hissettirmeniz yetecektir.

Yeterlilik için ona çocuk gibi davranmayın. O artık bir çocuk değil. Basit sorumluluklar konusunda uyarmayın. Mesela ona kalkmasını söylemeyin. Aslında bu süre aynı zamanda onların sorumluluk alıp almadıklarını gözlemlemenizi sağlayacaktır.

Özerklik için gerekli oranda özgürlük alanı sağlayın. Emir verici cümleler kurmayın. Ona günlük planını sorun. Ardından yapması gerektiğini düşündüğünüz bir sorumluluk varsa (örneğin ev işlerine yardım etmesi gibi) planına bunu da ekleyebilir misin diyerek kibarca rica edin. Sorumluluğun içinde onu boğmayın. Fakat  kendi ayaklarının üstünde durmayı öğrenmeye başladığı gençlik döneminde sorumluluk almayı öğrenmesi gerekmektedir. Kolay ve az miktarda, rica yoluyla görevler vermekten çekinmeyin.

Plan Yapması İçin Yönlendirin

Okulun olmaması onu plansızlığa itebilir ve düzeni bozulabilir. O artık yetişkinlik için ilk adımlarını atmış bir birey. Bu yüzden onun planını siz oluşturamazsınız. Bunun yerine onu plan yapmaya yönlendirebilirsiniz. Sabahları ya da akşamları gün içerisinde neler yaptığını sorun, bu onu günlerini düşünerek değerlendirmeye itecektir. Sorumluluklarının yerinde saymadığını hissedecek ve plan yapmaya kendiliğinden yönelecektir.  Örneğin meraklı bir şekilde online derslerinde ya da kendi kendine çalışırken ne çalıştığını, neler öğrendiğini sormak bu bağlamda işe yarayabilir.

Zamanını Sürekli Verimli Geçirmesine Gerek Yok

Gerginlik ve kaygı duyulan süreçlerde ,yaş grubu fark etmeksizin, sürekli kendimizi bir şeyler yapmaya zorlamak doğru değildir. Süreç içinde gençlerin zamanını sürekli verimli geçirmemesi beklenen ve hatta önerdiğimiz bir durum. Ara sıra bırakın ne istiyorlarsa onu yapsınlar. Yalnızca tek yönlü etkinliklere ağırlık vermemesi konusunda dikkatli olun. Özellikle sürekli internetle vakit geçiriyorsa değişik yöntemler uygulamakta fayda var. Her gün ailecek oynayabileceğiniz eğlenceli bir kutu oyunu oynamak güzel bir çözüm olabilir.

Read More