Çocuğunuz büyürken onu yönlendirmek ve yetiştirmek için öncelikle onu anlamanız gerekiyor. Onun ihtiyaçlarını fark etmek ve giderebilmek için çocuğunuzun kendine özgü bir karakteri olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Küçük yaşlarda kendini bir yetişkin gibi ifade edemezken bile, bu karakteri çözümlemek ve çocuğunuzu anlamak sizin ebeveyn olarak görevleriniz arasında yer alıyor.

Çocukları anlamanın en temel yolu gözlem yapmaktır. Çünkü çocuklar kendilerini sözel olarak tam anlamıyla ifade edemez ve duygularını, ihtiyaçlarını davranışları yoluyla dışa vururlar. Onları uyurken, yemek yerken ya da oynarken gözlemleyin. Sürekliliği olan davranışlarını araştırın. En çok nelerden hoşlanıyor, ne zaman sıkılıyorlar?

Çocuklarınızla sohbet edin

Gözlem yapmanın yanı sıra çocuklarınızla konuşmak için zaman ayırmak, onlar hakkında bilgi almak ve bakış açılarını öğrenmek için çok değerli. Onlara sorular sorarak sizinle duygu ve düşüncelerini paylaşmalarına yardımcı olabilirsiniz. Bu hem aranızdaki bağı güçlendirir hem de çocuğunuzu daha iyi anlamanızı sağlar.

Detaylı bilgi alabilmek için çok genel sorulardansa biraz daha detay sorabilirsiniz. Örneğin, bugün okulda ne yaptığını değil, resim dersinde nasıl bir resim çizdiğini sorabilir ve bu resimle ilgili konuşabilirsiniz.

çocuğu anlamak

Diğerleriyle iletişimini gözlemleyin

Çocuğunuzun bulunduğu ortamda nasıl davrandığı, mevcut duygu durumuna ve karakterine dair pek çok şey söyler. Bunun için akrabalarınıza, arkadaşlarına, öğretmenlerine, hayvanlara karşı nasıl davrandığını inceleyin. Örneğin, çocuğunuz bir arkadaşına karşı agresif tavırlar sergiliyorsa, bu agresif tavrın altında yatan asıl sebebi bulmaya çalışabilirsiniz. Böylece çocuğunuzun yetiştirirken ileri dönük fayda sağlayabilirsiniz.

Çocuğunuzun gelişimini ve kendine öğrenme yöntemini anladığınız zaman, ona daha iyi fırsatlar sunabilirsiniz. Gelişiminin bir sonraki aşamasına geçmede daha büyük katkılarda bulunabilir ya da bir özel desteğe ihtiyacı varsa erkenden fark edebilirsiniz. Bunların yanı sıra beklentilerinizi ve sınırları çocuğunuzla konuşabilmek için de bu bilgilere ihtiyacınız var.

Her ebeveyn çocuğunu en iyi şekilde yetiştirmek ister. Bu konuda her ne kadar genel önerilerde bulunabilsek de her çocuk kendine özgüdür. Anne ve babalara düşen ise, çocuğu anlamak ve ona uygun iletişimi geliştirmektir. Ancak bu şekilde çocuğunuzu en iyi şekilde yetiştirebilir ve tüm ihtiyaçlarını karşılayabilirsiniz.

Read More

“Biliyorum ama sınavlarda yapamıyorum.” Bu cümleyi duyduğumuz çok sayıda öğrenci var. Bu ifade aslında öğrencilerin öğrenme yöntemlerine dair iki eksiği ortaya çıkarıyor. Birincisi öğrencilerin tekrarla öğrenmeye çok fazla bağlı olması, ikincisiyse öğrenme konusunda kendilerini değerlendirme konusunda yeterince başarılı olmamaları. Özellikle ikincisi metacognition öğrenmenin önemini ortaya koyuyor.

İlk eksikliğe kısaca bakacak olursak, tekrar ezberleme ve örüntü eşlemeyi amaçlayan pratik ya da tekrarlayan bir uygulamadır. Bu uygulamalar, yüzeysel öğrenmeye yol açar. Öğrenciler bilgileri alır ve benzer problemlerle karşılaştıklarında çözüm üretebilirler. ancak problem farklı göründüğünde sorun yaşarlar.

Bilgiyi yalnızca ezbere bilmek, bu bilgiyi kullanmak için yetersizdir. Örneğin, Almanca kelimeleri ve gramer kurallarını ezberleyebilirsiniz; ancak Almanca konuşmak bu bilgilerden daha fazlasını gerektirir. Yani, ezberlenen bilgi yetersizdir.

Kendi becerilerini doğru değerlendirmenin önemi

İkinci eksiklik olan kendini yanlış değerlendirme, eğitim süreci için son derece önemlidir. Çünkü kişiye uygun olmayan öğrenme yollarının kullanılmasıyla sonuçlanarak verimi düşürür. Öğrenciler, bilgiye sahip olmalarına rağmen sınavlarda başarısız olmaktan şikayet ederler. Peki, bilgiye sahip olduklarını nereden biliyorlar? Kendilerini doğru değerlendiriyorlar mı?

metacognition üstbiliş

Bilgiyi edindiğine inanan öğrencilerin çoğu, aslında ödevlerini yaptığını, denemeler çözdüğünü, konu tekrarı yaptığını vs söylemek ister. Burada yanlış değerlendirilen nokta şudur: öğrenciler bu yöntemlerle genellikle kavramlara aşina olsa da bu kavramların nasıl kullanılacağını öğrenmezler. Öğrenciler, aşinalıkla öğrenmeyi karıştırabilir. Marilla Svinicki (2004) bunu Anlama Yanılsaması (Illusion of Comprehension) olarak adlandırır ve diğerleri buna akıcılığın yanılsaması demişlerdir.

Başa dönüp metacognition’a nasıl başlanmalı sorusuna cevap arayacak olursak, yukarıda sözünü ettiğimiz iki eksikliği odağımıza almak doğru bir karar olabilir. Metacognition, düşünme sürecimize dair bilgi ve düzenlemeyi ifade eder. Daha derin bir anlayış oluşturma stratejileri hakkındaki bilgimiz ve Anlama Yanılması’na dair farkındalığımız üstbilişsel (metacognitive) bilginin içeriklerini oluşturur.

Öğrencilerin üstbilişsel gelişimini nasıl destekleriz?

Düşüncemizi (öğrenme) düzenleme ve uygun öğrenme stratejileri uygulama yeteneğimiz, eleştirel olarak, özellikle üstbilişsel izleme ve değerlendirmede, öğrenme seviyemizin ve öğrenme süreçlerimizin doğru öz değerlendirmesine bağlıdır. Öyleyse, bu alanlarda öğrencilerimizin üstbilişsel gelişimini nasıl destekleyebiliriz?

Öğrencilerin daha geniş bir yelpazedeki öğrenme stratejilerini bilmelerine ve kullanmasına yardımcı olmak için bunları yeni stratejilerle tanıştırıp onlara bunları uygulama fırsatı verebiliriz. Daha derinlemesine öğrenmek için, öğrencilerin prova stratejilerinin ötesine geçmelerine yardım etmeliyiz. Daha derin bir öğrenme, bildiğimiz şeyleri genişletip birleştirmeyi gerektirir ve ayrıntılı ve örgütsel öğrenme stratejileriyle kolaylaştırılır.

Read More

Beyin milyarlarca nöron içeren karmaşık bir ağdır ve her bir nöron kendi sinapsları aracılığıyla binlerce farklı nöronla iletişim kurar. Bununla birlikte nöronlar gelen sinyalleri çok sayıda ‘kollar’ aracılığıyla algılar. Bu yapıya dendritik ağaçlar adı verilir.

1949’da Donald Hebb’in öncü çalışması, öğrenmenin, sinapsların gücünü değiştirerek modifiye edilmesiyle oluştuğunu öne sürmüştü. Bugüne kadar bu düşünce kabul ediliyordu. Ancak, nöronal kültürler üzerine yeni kuramsal sonuçlar ve deneyler kullanan Fizik Bölümünden Prof. Ido Kanter ve Bar-Ilan Üniversitesi’ndeki Gonda (Goldschmied) Multidisipliner Beyin Araştırma Merkezi tarafından yönetilen bir grup bilim insanına göre merkezi Öğrenmenin sadece sinapslarda gerçekleştiğine dair yaklaşık 70 yıllık bu bilgi doğru değil.

Scientific Reports dergisinde yayınlanan bir makalede, araştırmacılar öğrenmenin aslında şu anda sinapslara atfedilen yavaş öğrenme mekanizmasına benzer şekilde birkaç dendrit tarafından yapıldığını göstermek için bu geleneksel bilgiye karşı çıkıyorlar.

Araştırma ekibine göre, “Dendritlerde yeni keşfedilen öğrenme süreci, öğrenmenin sadece sinapslarda gerçekleştiğini öne süren eski senaryoya göre çok daha hızlı bir hızda gerçekleşir. Bu yeni dendritik öğrenme sürecinde, sinaptik öğrenme senaryosundaki binlerce küçük ve hassas olanlarına kıyasla nöron başına birkaç uyarlanabilir parametre vardır.”

öğrenmeZayıf sinapslar öğrenmeyi etkiliyor

Çalışmanın bir diğer önemli bulgusu, beynimizin çoğunluğunu oluştursa da, daha önce önemsiz kabul edilen zayıf sinapsların beynimizin dinamiğinde önemli bir rol oynadığı yönünde. Mevcut sinaptik öğrenme senaryosunda öne sürüldüğü gibi, gerçekçi olmayan sabit uçlara zorlamak yerine, öğrenme parametrelerinin salınımlarını uyarırlar.

Yeni öğrenme senaryosu beynin farklı yerlerinde meydana gelir ve bu nedenle bozuk beyin işlevselliği için mevcut tedavilerin yeniden değerlendirilmesini gerektirir. Bu yüzden, Donald Hebb’in 70 yıllık hipotezini özetleyen popüler cümle “birlikte ateş eden nöronlar birbirine bağlanır” artık yeniden ifade edilmelidir. Buna ek olarak, öğrenme mekanizması son gelişmiş makine öğrenimi ve derin öğrenme başarıları temelinde. Öğrenme paradigmasındaki değişim, farklı derinlemesine öğrenme algoritmaları ve beyin işlevlerimizi taklit eden yapay zeka tabanlı uygulamalar için yeni ufuklar açar – ancak gelişmiş özellikler ve çok daha hızlı. Bu yeni bulgular, öğrenme modellerinin yeniden sorgulanması gerektiğinin de işaretçisi olabilir.

Read More

Ergenlik döneminde bir çocuğa sahip ebeveynler genellikle, çocuklarıyla iletişim kurmakta zorlandığından şikayet eder. Tipik bir senaryodan bahsedelim: oğlunuzla ödevlerini yapmaması veya çok fazla oyun oynamasıyla ilgili konuşmak istiyorsunuz. “Biraz konuşabilir miyiz?” diye sorarak konuşmayı başlatıyorsunuz ve “İşte yine başlıyoruz” diyerek gözlerini deviriyor.

Doğrudan konuya girip, “Daha sorunlu olmalısın,” dediğinizde “Evet evet,” diyip umursamadığını belli ediyor. Bir süre sonra sabrınız taşıyor, iki taraf da öfkeleniyor ve belki çocuğunuz kapıyı çarpıp çıkıyor. Bunların hepsi, ergenlik dönemindeki çocukların yaşadığı evlerde olan olaylar. Peki, çocuğunuzda konuşabilmek ve iletişim kurmak için neler yapabilirsiniz?

Şunu söylemekten kaçının: “Konuşalım mı?”

Bir konuşmaya başlamanın en doğal yolu gibi görünse bile, “Konuşalım mı?” dediğiniz zaman çocuğunuzla konuşabilme olasılığınız azalıyor. Bu sözü duyduktan sonra gençler, genellikle kepenkleri kapatır ve iletişim kurmak için gerekli ortamı yaratmamak için ellerinden geleni yaparlar.

Bunun yerine bir şey söylemeden ve istemeden etraflarında dolaşın. Bir süre sonra konuşmayı kendisi başlatabilir ya da siz bir konuşma başlatabilirsiniz.

ergenlik dönemi

Söylemeyin, soru sorun

Onları en iyi şekilde yetiştirmek için çocuklarımıza sürekli nasıl konuşmaları, nasıl davranmaları gerektiğini söylüyor olabiliriz. Halbuki, söylemek yerine sormak çok daha etkili. “Daha fazla ders çalışman gerekir,” demek yerine “Sınav hazırlıkları nasıl gidiyor?” diye sormak gibi.

Ergenlik dönemindeki bir gence ne yapması gerektiğini söylemek büyük olasılıkla geri teper. Daha sakin ve ilgili bir şekilde sorduğunuz zaman kararı onlara bıraktığınız izlenimi veriyorsunuz. Böylece iletişim kurma şansınız artıyor.

İçten yanıt verin

Çocuğunuz açık davranmış ve size sınava hazırlanmadığı için dersten kalma ihtimali olduğundan yakınmış olabilir. Böyle bir durumda öfkelenip “Sana daha çok çalış, demiştim,” gibi bir cevap vermemeniz gerekiyor. Böyle zamanlarda çocuğunuzun sizden beklediği şey kendisiyle empati kurmanız. 

“Düşük not alma ihtimali can sıkıcı, değil mi?” gibi bir sözle onun duygularını anladığınızı gösterin. Gerçekten empati kurduğumuz zaman karşımızdaki kişi suçlu, utangaç ya da yargılanıyor gibi hissetmez. Bu da iletişim kurmanın önemli bir anahtarıdır.

Sen – Ben – Biz yaklaşımını izleyin

Her zaman çocuğumuzla aynı fikirde olamayız. Böyle zamanlarda ağzımızdan çıkan sözlere daha çok dikkat etmemiz gerekir. Sen – Ben – Biz yaklaşımı bu nedenle çok önemlidir. Peki nedir bu yaklaşım:

SENİ dinliyorum ve düşünceni anlıyorum.

BEN de kendi düşüncelerimi ortaya koyuyorum.

Bu konuya BİZ bir çözüm buluruz.

Bu sırayı takip ettiğiniz zaman, çocuğunuz onun düşüncelerine önem verdiğinizi anlayarak kendinin bu iletişimde saygı gördüğünü bilir. Saygı gördüğü bir iletişimi kurmaktan da kaçınmaz.

Read More

Çocukların ders çalışırken belli bir süreden sonra sıkılıp dikkatinin dağıldığını fark etmiş olabilirsiniz. Hatta oyun oynarken bile zaman içinde çocukların dikkati dağılır. Özellikle yeni bir şey öğrenirken odaklanma süreleri çok daha kısa olabilir. Böyle zamanlarda çocukları devam etmeye zorlamak pek verimli sonuçlanmayacaktır.

Çocukların dikkatini toplama süresi, genel olarak 40 dakika civarındadır. Ancak o sırada yapılan işe bağlı olarak bu süre uzayabilir ya da kısalabilir. Bu süre çocuğun yaşına bağlı olarak da değişiklik gösterir. Örneğin, 5-6 yaşındaki çocukların dikkatini bir şeye verme süresi 15 dakika kadar kısadır. Etrafta dikkat dağıtıcı ögeler olduğunda dikkatlerini çok daha zor toplayabilirler. 7 yaşına geldiklerindeyse bu süre yarım saate çıkar.

Mola süreleri de, odaklanma sürelerine bağlı olarak belirlenebilir. Belli bir süre legolarla oynadıktan ya da ders çalıştıktan sonra 5 ila 15 dakika arasında değişen bir mola verebilirsiniz. Mola süresinde çocuğunuzun çalışma ortamını terk ettiğinden emin olun. Bu sürede fiziksel aktivitede bulunan çocukların, tekrar çalışmaya döndüğünde daha iyi odaklandığı da artık bilinen bir gerçek.

odaklanma

Peki, çocuğunuzun odaklanma süresini arttırmak için neler yapabilirsiniz?

Siz odaklandıkça onlar da odaklanır

Çocukların dikkati dağılmadan, olabildiğince uzun süre çalışabilmeleri için sizin de onlarla birlikte odaklanmanız gerekir. Çocuğunuzla birlikte çalışırken, özellikle okul öncesi ve ilkokul yıllarında sürekli tekrar eden basit alıştırmalar sizin için de zor bir göreve dönüşebilir. Bir kelimeyi tekrar tekrar yazması gerektiğinde, bir metni tekrar tekrar okumaları gerektiğinde sıkıldığınızı hissedebilirsiniz.

Ancak onunla birlikte sürece aktif katılım gösterdiğiniz zaman çocuğunuz çok daha kolay odaklanır. Birlikte çalışıyor olmak onları motive eder ve yaptıkları işin önemli olduğunu hissederler. Legolarla oynarken bile çocuklarınızın sizin katılımınıza ihtiyacı var.

Dikkat dağıtıcı ögeleri ortadan kaldırın

Ebeveynlerin çocuklarının kendine has öğrenme ve odaklanma yollarını keşfetmesi çok önemli. Örneğin, bazı çocuklar acıktığı zaman dikkatlerini toplamakta zorlanabilir. Çocuğunuz da böyleyse, çalışmaya başlamadan önce hafif atıştırmalıklar hazırlayabilirsiniz.

Çocuklar, ne kadar enerji dolu görünseler bile dinlenmeye ihtiyaç duyarlar. Okuldan gelir gelmez ödev yapmak pek iyi bir fikir olmayabilir. Biraz dinlendikten sonra ödevlerini yaparken, etrafta dikkatlerini dağıtacak ögeler olmaması gerekiyor. Televizyonun açık olduğu bir odada ödev yapmaya çalışırken dikkati sürekli dağılıyorsa, bu son derece normal. Çocuğunuza tekrar tekrar odaklanmasını söylemek yerine ona daha izole bir çalışma ortamı yaratmayı deneyebilirsiniz.

Read More

Oyuncaklar, çocukların yalnızca iyi zaman geçirmesini sağlamıyor, aynı zamanda fiziksel ve zihinsel gelişimini de destekliyor. Farklı yaşlardaki çocukların farklı oyuncaklarla oynamasının sebebi bu. Yaşı ve gelişim seviyesi için uygun oyuncak seçimi ile, çocuğunuzun yaratıcılığını, motor becerileri ve el-göz koordinasyonunu öğrenmesini önemli oranda desteklemiş olursunuz.

Peki, hangi yaşlarda hangi oyuncak seçimi doğru karar?

6 ay – 2 yaş arasındaki çocuklar için oyuncak seçimi

Henüz pek az bilgi ve beceriye sahip olan 6 ay ile 2 yaş arasındaki çocuklarınız için doldurulmuş ayıcıklar, üst üste dizilen bloklar, basit yapbozlar, üzerine binilebilen oyuncaklar, müzikli oyuncaklar doğru oyuncak seçimi olacaktır. Bu oyuncaklar sayesinde entelektüel, dil, sosyal ve fiziksel gelişmeyi destekleyen aktiviteler yapabilirsiniz. Bu yaşlarda, çocuğunuzla birlikte oyun oynamanız ve ona rehberlik etmeniz büyük önem taşır.

3 – 6 yaş arasındaki çocuklar için oyuncak seçimi

Okul öncesi dönem olarak da tanımladığımız bu yıllarda çocuklar, rol yapma oyunlarını çok sever. Yumuşak ayıcıklar, oyuncak bebekler ve aksiyon figürleri ile rol oyunlarını keyifle oynayabilir. Bu yaşlarda sanatsal malzemeler de gelişimi önemli ölçüde destekler. Çocuklarınıza resim yapması ve oyun hamurlarıyla oynaması için gerekli malzemeleri sağlamaya önem verin.

oyuncak seçimi

Daha önce basınca ses çıkaran basit müzikli oyuncaklardan gerçek müzik aletlerine geçiş için de bu yaşlar ideal olacak. Belki profesyonel bir klavye değil ama her tuşunda farklı bir notayı duyacağı büyüklükte bir klavye müzik kulağının gelişimini destekler. Bunların yanı sıra 6 yaşına kadar çocuklarınızın; kum havuzu, oyun evi, salıncak gibi açık hava oyuncaklarıyla oynadığından emin olmanızı öneririz.

6 – 12 yaş arasındaki çocuklar için oyuncak seçimi

Bu yıllarda çocuğunuz okula ve akranlarıyla çok daha fazla zaman geçirmeye başlıyor. Çocuklar bu dönemde birbirlerine özenerek, bir anlamda birbirlerine reklam yapabilirler. Kontrolün sizde olduğunu çocuğunuzun bilmesi gerekiyor.

Oyuncak seçimi konusunda, önemli bir gelişim aşamasında olan 6 yaşın üzerindeki çocuklar için artık biraz daha yönünüzün değişmesi önemli. STEM (bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik) alanında bilgi ve beceriler kazandıran oyunlar ve oyuncaklar tercih etmelisiniz. Teknoloji çağını bir avantaja çevirin ve dijital oyunlardan faydalanın. Artık sportif ve sanatsal etkinlere daha ciddi şekilde katılmasını desteklemeyi düşünün. Böylece çocuğunuzun geleceği için önemli bir adım atmış olursunuz.

Read More

Günümüzde insanlar, hayatlarını yaşarken daha aktif ve gerçekten ‘orada’ olmak istiyor. Teknoloji ve modernitenin ortasında sıkışmış hissetmek ve sürekli bir yere koştururken hayatı ıskalamamak için mindful bir zihne sahip olmayı önemsiyorlar. Yoga ve meditasyonun gördüğü ilginin artışı, mindfulness kelimesinin hayatımıza girişi bile yaşanan farkı ortaya koymaya yetiyor. Çünkü mindful zihne sahip olmak, hayatı bizim için daha yaşanabilir hale getiriyor. Kendi hayatımız üzerinde söz hakkımız olmasını sağlıyor.

Peki, mindful insanlar diğerlerine göre neleri farklı yapıyor?

1 – Çevrede olan bitene ilgiyle yaklaşmak

Mindfulness ile birlikte, insanlar çevrelerinde olan bitenlere farklı bir pencereden bakmayı öğreniyor. Mindfulness pratiği yapan kişiler, genellikle sanki hayatlarında ilk kez bir şeyle ilgileniyormuş gibi hissettiğini söylüyor. Duş alırken suyu hissetmek, yemeğin kokusunu hissetmek gibi gündelik şeylerden bahsediyoruz.

Mindfulness’ın böyle bir fark ortaya koymasının temel sebebi, yeni nöral bağlantılar yaratmasıdır. Çevremizde yaşanan olaylara karşı ilgi duyduğumuz zaman, her günden daha fazla keyif alabiliriz.

mindfulness

2 – Kendilerini kolay affetmek

Hayatın engebeli yollardan oluştuğunu herhalde inkar edemeyiz. Bazen hedeflerimize ulaşır, bazen kendi kendimizi hayal kırıklığına uğratırız. Aslında mindfulness pratikleri de bu iniş çıkışlardan nasibini alır. Bazen pratik yapmak için zaman bile ayırmayız, bazen ne kadar uğraşsak da odaklanamayız.

Yine de de mindfulness pratikleri sayesinde yaptıklarımız beklentilerimizi karşılamadığında bunun hata anlamına gelmediğini öğreniriz. Yalnızca o sırada beklediğimiz gibi davranmamışızdır ve kendimize kızmaya değil, kendi bedenimizi ve zihnimizi dinlemeye ihtiyacımız vardır. Bu da kişisel gelişimin önemli bir parçasını oluşturan ‘kendini affetme’ anlamına gelir.

3 – Güzel zamanlara minnet, kötü zamanlara şefkat duymak

Herhangi bir duyguya dikkat ettiğiniz zaman, bu duygunun hareket halindeki bir enerji olduğunu fark edersiniz. Duygular doğası gereği gelir, gider, gezinir, dolaşır. Hareket halindeki duyguyu itip kakmadan izlemek, onları daha kolaylıkla yaşamanıza yardımcı olur. Böylece zor zamanlarda kendinizi sıkışmış hissetmek yerine, bir süreçten geçtiğinizi fark edersiniz.

Mindfulness pratikleri sayesinde, güzel zamanları sahiplenmek kadar olumsuz duyguları da sahiplenmek gerektiğini öğrenirsiniz. Olumsuz duygular içindeyken nelere ihtiyaç duyduğunuzu bilir ve kaybolmadan bu süreci atlatabilirsiniz.

Read More

Çalışmanın önemli bir kısmı neyi ne kadar çalışmanız gerektiğini bilmektir. Bir konuda uzmanlaştığınızda çalışmayı bırakmak ve ihtiyaç duyduğunuz başka konulara odaklanmak zamanı verimli kullanmanızı sağlar. Bunun için de metacognition becerisi gerekir.

Metacognition temel olarak “ne bildiğimizi bilmek” anlamına gelir. Bir konuyu ne kadar bildiğinizi düşündüğünüz ve o konudaki gerçek performansınız arasında yüksek bir korelasyon olması, yüksek bir metacognition becerisine işaret eder. Ancak çalışmalar öğrencilerin bu ayrımı her zaman yapamadığını gösteriyor. İşte, bu becerinizi geliştirmeniz için bazı yollar.

Metni kavradığınızdan emin olun

Okuduğunuz metni iyice kavramanın yollarını bulmalısınız. Araştırmacılar Anderson ve Thiede deney gruplarından çalışma metinlerini okuduktan hemen sonra veya biraz ara verdikten sonra özet çıkarmalarını istemişler. Özeti biraz ara verdikten sonra çıkaranların metacognitive becerilerinin daha yüksek olduğunu gözlemlemişler.

Metne zamanla tekrar bakmak metnin özüne ulaşmakta, anafikri kavramakta yardımcı oluyor. Aksine metni okuduktan hemen sonra geri dönmek küçük detaylara odaklanmaya, böylece metnin özünden kopmaya neden oluyor. Bu pratik, metacognition becerisini ileri taşıyor.

metacognition

Detayları hafızanızın derinliklerinden çıkarın

Hatırlamanın en temel öğrenme yollarından biri olduğu malum. Bilgileri zihinden geri çağırmak öğrenme sürecinde etkili. Ayrıca metacognition becerisini de geliştiriyor. Araştırmalara göre deney gruplarının soruları ne kadar iyi cevaplayabileceklerini tahmin etmeden önce metnin detayları hatırlamalarını istemek, “ne bildiğini bilme” becerisine olumlu katkıda bulunuyor.

Mutlaka geribildirim alın

Geribildirim almak bir şeyin doğrusunu öğrenmek için önemli olduğu kadar, metacognition becerilerini geliştirmek için de kritik. Araştırmacılar Rawson ve Dunlosky, hatırlama pratiğinin ardından soruların doğru cevaplarına dair geribildirim almanın önemini vurguluyor. Böylece öğrenmeye yardımcı olan beceri daha da geliştirilebiliyor.

Öğrencilere sıcağı sıcağına düzeltici cevaplar vermek öğrenmeyi pekiştirmenin yanısıra metacognition becerisi adına da oldukça faydalı. Sonuç olarak, öğrencilerin çalışma sürecini etkili biçimde düzenleyebilmesi için ne bildiğimizi bilmek önemli. Bunu geliştirebilen öğrenciler, iyi bildikleri bir konu üzerinde vakit kaybetmeyecek ya da bir konuyu iyice kavramadan çalışmayı bırakmayacaktır.

Yukarıda sözü edilen üç adımı uygulamak, neyi ne kadar bildiğinize dair farkındalığınızı geliştirecek ve sonuçta daha verimli biçimde çalışmanızı sağlayacaktır.

Read More

Çocuğunuzu ne kadar iyi tanıdığınızı düşünüyorsunuz? En sevdiği yemekler, en çok izlediği filmler ya da en iyi arkadaşları gibi konularda hemen cevap verebilir, onu tanıdığınızı söyleyebilirsiniz. Ancak WISC-V testi ile kişisel seçimleri, geleceğe dair beklentileri ya da en çok zorlandığı derslerin ötesinde çocuğunuzu tanıyabilirsiniz. Bilişsel becerilerini tanıyıp zayıf yönlerinin üzerine giderek çocuğunuzu gerçek anlamda tanıma şansı elde edersiniz.

Her çocuk kendine özgüdür

Her çocuk özeldir ve birbirinden eşsiz özelliklere sahiptir. Çocuğunuzun algı, kavrama ve öğrenme, matematiksel düşünme gibi bilişsel yeteneklerinin farkında mısınız? Çocuk gelişimi evrensel süreçler içerir, her beceri farklı yaşlarda kazanılır. Ancak çocuğunuz ebeveyn olarak sizin bile gözden kaçırdığınız bilişsel beceri eksikleri yaşayabilir.

Anlaşılmamak bu durumun en büyük problemi olarak karşımıza çıkar. Örneğin soyutlama yapabilmesi, konuşması, espri yeteneği gibi beceriler farklı yaşlarda gelişim gösterirken, tam tersine beklenilenden daha yavaş bir seyirde gelişim gösterebilir. Diğer taraftan bazı özellikleri çok güçlü olabilir ve güçlü yönlerinden mümkün olan en fazla faydayı sağlamak için desteğinize ihtiyaç duyabilir.

çocuğunuzu tanıyor musunuz WISC-V

WISC-V ile bilişsel özelliklerini keşfedin

Çocuklar yaşlarına göre, sürekli bir gelişim halindedirler. Çocuklara dünya çapında güvenirliğe sahip WISC-V testi ile bilişsel beceri, zeka ve anlama gelişimlerini, analitik düşünebilme becerilerini detaylı bir şekilde görebilirsiniz.

WISC testlerinin en sonuncusu olan WISC- V; çocuğunuzun bilişsel becerilerinin ölçümlerini en güvenilir şekilde ölçen, kapsamlı bir testtir. Bu test ile çocuğunuzun ihtiyacı olan eğitim desteğini keşfedebilir, nokta atışı eğitimlerle becerilerini aktif hale getirebilirsiniz. Bu noktada da ebeveynlere büyük görev düşüyor. Çocuğunuzun matematiksel, okuma ve yazma, anlama gibi bilişsel becerilerini önceden ölçerek ileride karşılaşacağı büyük problemlerin önüne geçmiş olursunuz.

WISC-V şimdiye kadarki en güçlü ve güvenilir bilişsel yetenek ölçüm testi olarak 6-16 yaş arasındaki bir çocuğun bilişsel düzeydeki performansını, yetenek ve becerilerini ortaya çıkarmak üzere yapılandırılmıştır. Bu test sonucunda çocuğunuzun sizin bile farkında olmadığınız önemli bilişsel problemlerini erkenden tespit edebilir ve daha hızlı bir şekilde çözüme geçebilirsiniz. Elde edeceğiniz detaylı analiz sayesinde çocuğunuzu en doğru şekilde yönlendirebilirsiniz.

Read More

Her çocuk, fiziksel, duygusal, sosyal ve entelektüel anlamda benzersiz bir kişiliğe sahiptir. Aynı şekilde, her çocuğun algı düzeyi ve baskın zeka türleri de birbirinden apayrıdır. Kimisi kendisini en iyi ifade etmek için resim yaparken kimisi kelimelere ya da müziğe başvurur. Kimisi haritaları ezberlemekten, kimisi hesaplamalar yapmaktan hoşlanır. Bu nedenle, her çocuk, gelişim süreçleri boyunca, kendilerine özgü yetileriyle ele alınmalıdır. 

Öğrenme süreçlerinde de bu durumu dikkate almak, çocukların kendilerini güçlü bir şekilde ifade ettikleri yolları bulmaları ve bilişsel becerilerini en iyi şekilde geliştirmeleri açısından önem taşır. Bu aşamada farklı zeka testleri faydalı olabilir.

“Her insan eşsiz bir zeka birleşimine sahiptir. Eğitimin önündeki en temel zorluk budur.”

Howard Gardner

Farklı zeka türleri

Harvard Üniversitesi profesörü, çoklu zeka kuramcısı Howard Gardner’a göre çocuklarda toplamda 8 farklı zeka türüne rastlanabilir. Bu zeka türleri şöyle sıralanabilir;

  • Sosyal zeka, empati yeteneğinin varlığına işaret eder. 
  • İçsel zeka, iç benliğin, duygu ve düşüncelerin farkındalığını yansıtır.
  • Kinestetik zeka, kordinasyon becerilerinin yüksek olduğu; dans ve ritmik jimnastik gibi sporlarla uğraşan kişilerde görülür.
  • Müziksel zeka, enstrüman çalma becerisi ve şarkılara mırıldanma veya tempo tutma isteğini birlikte getirir.
  • Uzamsal zeka, yön duygularının kuvvetli olmasını sağlayarak görsel detayların başarılı bir şekilde fark edilmesini sağlar.
  • Mantıksal-matematiksel zeka, soyut problemlerin, hesaplamaların, matematik işlemlerinin kolayca yapılmasını destekler.
  • Sözel zeka, konuşma, okuma ve yazmanın erken öğrenilmesini, kelimelerle aranın iyi tutulmasını sağlar.
  • Doğasal zeka, doğayı anlama ve üzerine düşünme merakını yansıtır.

farklı zeka türleri

Tüm bu zeka çeşitlerinin gelişimi, sınıf içerisinde çocukların algı düzeylerinin farklı olmasına sebep olur. Doğru yaklaşım ve doğru takip sayesinde çocuklar, kendi kapasitelerini açığa çıkaracaktır. Peki, çocukların öğrenmelerini kolaylaştırmak için ebeveynler olarak neler yapabilir?

Ebeveynlere tavsiyeler

  1. Yaşıtlarıyla onun arasında kıyaslamalarda bulunmaktan kaçınılmalısınız.
  2. Kimi zaman onun dilinden konuşup onu anladığımızı gösterirsek, onlarla daha kolay arkadaş olur ve onlar hakkında birçok şey öğrenebileceğimiz değerli paylaşımlarda bulunabiliriz.
  3. Kimse emirleri sevmez, çocuklar bir şeyi yapmak istemiyorsa onları yapmaları için zorlamak pek anlam ifade etmez. Neyi neden ve ne için yapması gerektiğini bilen çocuklar, öğrenirken keyif alır ve öğrenmeye de daha çok meraklı olurlar.
Read More