Günümüzde psikolojide yaygın olarak kullanılan ebeveynlik tarzları, gelişim psikologu Diana Baumrind’in çalışmalarına dayanmaktadır. Baumrind, okul öncesi çocukların üç farklı davranış şekli sergilediklerini fark etti. Her davranış türü, belirli bir ebeveynlik türüyle yüksek oranda ilişkiliydi. Kapsamlı gözlem, görüşme ve analizlere dayanarak Baumrind, üç ilk ebeveynlik stili tanımladı: yetkili ebeveynlik, otoriter ebeveynlik ve izin veren ebeveynlik. Zamanla alanda yapılan çalışmaların artmasıyla birlikte ebeveynlik stilleri de bugünkü halini aldı. Maccoby ve Martin (1983) bu ebeveynlik stili modelini iki boyutlu bir çerçeve kullanarak genişletmiştir. Baumrind’in izin veren ebeveynlik özelliğini iki farklı türde genişleterek daha fazla ayrım yaptılar: hoşgörülü (izin verici) ebeveynlik ve ihmalkar (haksız) ebeveynlik.

Ebeveynlik stilleri, ebeveynlik davranışının iki boyutuna göre kategorize edilir: Talep etme, ebeveynlerin çocuklarının davranışlarını kontrol etmelerini veya olgunluklarını talep etmelerini sağlar. Duyarlılık, ebeveynlerin çocuklarının duygusal ve gelişimsel gereksinimlerini kabul etme ve ihtiyaç halinde bu gereksinimlere karşı duyarlı olma derecesini ifade eder.

İyi Bir Ebeveyn Olma Yolunda…

Ebeveynlik, hayatın en ödüllendirici arayışlarından biri olabilir. Hayata büyük neşe getirebilir, ancak aynı zamanda zorlu ve ezici de olabilir. Her çocuğun ve ailenin durumu kendine has olduğundan, her ebeveynlik durumunda yapılacak en iyi şeyi bilmek de zor olabilir. Mükemmel ebeveynlik için sihirli bir formül olmasa da, başarılı ebeveynlerin paylaştığı bazı özellikler ve davranışlar vardır.

  • Çocuğunuzu koşulsuz olarak sevin. Kötü davranış için bir ceza olarak sevginizi asla esirgemeyin. Çocuğunuzun olumsuz tercihlerini veya davranışlarını kabul etmeniz gerekmiyorsa, ona söyleyin ve onu olduğu kişi olarak sevdiğinizi ve kabul ettiğinizi gösterin. Ona sevgini ve desteğini her zaman gösterin; iyi zamanlarda da kötü zamanlarda da…
  • Çocuğunuzun olmasını istediğiniz türden bir örnek olun. Ondan beklediğiniz olumlu tutum ve davranışları modelleyin. Çocuklarınız, yaptığınız ve söylediğiniz her şeyin en keskin gözlemcileridir. Kişisel örneğiniz, çocuğunuzun nasıl davrandığı üzerinde büyük bir etkiye sahip olacaktır. En iyi benliğiniz olmaya çalışın ve çocuğunuzun taklit edebileceği biri olun.
  • Olumlu davranışlara mümkün olduğunca odaklanın. Çocuğunuzun olumlu tercihlerini ve davranışlarını tanıyın ve yaptığı iyi şeyler için içten övgülerde bulunun. Çocuğunuzun olumlu davranışını kabul etmek ve ona iltifat etmek onun kişiliğinin güçlenmesine yardımcı olacaktır. Ayrıca çocuğunuzun olumsuz davranışları dikkat çekme yöntemi olarak kullanmasını önlemeye yardımcı olacaktır.

 

References

 

Read More

Mindfulness, tam olarak var olmak için kim olduğumuzu ve nerede bulunduğumuzu hissetmemizi sağlayan bir alışkanlık, bir yöntem… 

Yazımızın devamında Budistler tarafından uygulanan ve yüzlerce yıldır bilinen mindfulnessın ne olduğunu, ruhumuz ile bedenimize olan etkilerini okuyabilirsiniz. 

1. Mindfulness Nedir?

Budistler tarafından uygulanan mindfulness, yüzlerce yıldır bilinen bir yöntemdir. Türkçeye “bilinçli farkındalık” olarak çevrilen mindfulness, yargılama içerisine girmeden veya geçmiş ile geleceği düşünmeden yaşanılan anın farkına varılmasını ön gören bir yöntemdir. Temelinde dikkatli ve farkına varan bir algılamayı esas alan mindfulness, içerisinde bulunulan ana yani olan bitene bilinçli bir şekilde dikkat etmeyi ön görüyor. 

2. Mindfulness Bakış Açısı

Mindfulness, anı ve yaşanılanı eleştirmekten ziyade zihnin yapılan şey ve anın tam olarak içine girmesini sağlıyor. Bir çeşit kabullenme olan mindfulness, bir beklenti içerisinde olmadan ve değişmesini istemeden bilinçli bir şekilde meydana gelen olayları sevgi ile deneyimlemeyi sağlıyor.  Mindfulness, doğuştan gelen fakat zamanla azalan farkındalık yetimizi güçlendiriyor. Empati yeteneğinin kazanılması ve ikili ilişkilerin düzene girmesinde de oldukça fayda sağlıyor. 

3.  Dengeli Bir Yaşam Sunuyor

Mindfulness, depresyon, kaygı, stres, üzüntü gibi olaylar karşısında zihin ile ruhun iyi ve sağlıklı kalabilmesine yardımcı oluyor. Anksiyeteye iyi gelen mindfulness, bağışıklık sistemini güçlendirdiği gibi ruhsal problemlerin yol açtığı fiziksel hastalıklar ve yeme bozukluklarının tedavisinde de işe yarıyor. 

Kişisel gelişim ve özgüven artışına katkıda bulunan mindfulness, duyguların daha dengeli olması ve öz farkındalık için de oldukça yararlı bir yöntem. Mindfulness eğitimi, tepkileri kontrol etmeyi öğrenme, olaylar karşısında yapıcı kararlar verme, esnek olabilme, hedefe ulaşmak için planlı adımlar atabilme ve sorumluluk alabilmeyi öğrenmeyi beraberinde getiriyor. 

4.  Eğitimde Mindfulness

Mindfulness egzersizleri sayesinde bilinçli odaklanma becerisi kazanıldığı için öğrenilen bilgiler de kalıcı hale geliyor ve hafıza güçleniyor. Bu yönüyle özellikle dikkat ve motivasyon konusunda zorluk çeken öğrenciler için oldukça fayda sağlıyor. Ebeveyn eğitimlerinde de tercih edilen mindfulness ile ergenlik dönemindeki çocuklarla hem aile hem de okul ortamında doğru iletişim kurularak onların sağlıklı bir şekilde gelişimleri sağlanıyor.

5. Mindfulness’ı Etkin Hale Getirin

Stres veya baskı anında her şeyden önce hazır olmak ve beklemek gerekiyor. Ardından düşüncelerin zihnimizde akıp gitmesine izin vermek, kontrol etmeye kalkışmamak ve değişim için kendimizi zorlamamak gerekiyor. Nefes almak ve vücutta meydana gelen değişimi fark etmek daha sağlıklı kalabilmek ve düşüncelerin sınırları genişletmek için aynı zamanda en etkili yol gösterici de oluyor. 

Kaynaklar

Read More

Stres vücudumuzun uyarıcı olarak gelen talep ve tehditlere karşı otomatik cevap verme tepkisidir. Kalp atışının hızlanması, olağandışı terleme, hızlı nefes alıp verme, titreme gibi çeşitli fiziksel reaksiyonlara da sebep olan stres vücudumuzu fiziksel ve ruhsal açıdan oldukça yoran duygu değişimleridir. Şehir hayatının keşmekeşi içerisinde işe gidip gelirken, toplantı ve sunum yaparken veya sınavlara hazırlanırken stresten maalesef uzak duramıyoruz.

Ancak stres çok yoğun olup hayatımızı idame ettirmemizi engellemeye başladığında ona dur demeli ve stresi azaltmak için yaşantılarımızı ve düşüncelerimizi değiştirmeye çabalamalıyız. Yazımızın devamında stresi azaltma yolları nelerdir sorusunun cevabına hep birlikte bakalım.

Olumlu Düşünce ve Telkin

Stresin var olduğunu bilmek ve yüzleşmek onunla başa çıkmak atacağınız ilk adım olmalıdır. Sonrasında ise üstesinden gelmekte zorlanacağımızı düşündüğümüz işlere karşı olumlu düşünüp güzel deneyimlerimizi hatırlayarak kendimizi telkin etmek stresi azaltmak için iyi bir yöntem olacaktır. Korku ve endişeden ziyade işimizin sonucunun güzel olacağına yoğunlaşmak, alternatif fikirler üretmek faydalıdır. Negatifliğe dur demek ve gevşemek için gözlerinizi kapatıp kendinizi huzurlu hissettiğiniz bir yeri hayal edebilirsiniz.

Düzenli Uyku

Uyku, beden ve ruhumuzun dinlenip bakımının yapıldığı bir evre olarak düşünülebilir. Hormonların dengeli kalabilmesi her şeyden önce düzenli ve yeterli bir uyuma sayesinde gerçekleşiyor. Stresle başa çıkmak için her gün aynı saatte uyumaya özen gösterilmesi yanında akşam geç saatlerde uykuyu kaçıran kafeinli içeceklerden uzak durmak gerekiyor. Ilık süt içmek, kitap okumak, dinlendirici müzikler dinlemek ise uyku öncesi sakinleşmenize yardımcı olacaktır.

Sağlıklı Beslenme

Stresi azaltma yöntemleri olarak güne kahvaltı ile başlamak bedenen olduğu kadar ruhen de enerji depolamamızı sağlıyor. Gün içerisinde tüketilen kafein ise kan basıncını kısa sürede yükselttiği için stresi de tetikliyor. Kahve yerine yasemin ve melisa gibi çaylar sakinleştirici etkilerinden dolayı öneriliyor. Bunun yanında atıştırmalık olarak şekerli gıdalar yerine muz, avokado, badem, fındık gibi meyve ve kuruyemişleri tüketmenizde de yarar var.

Egzersizler

Spor kendimizi iyi hissetmenin en iyi yollarından biridir. Stresi azaltma egzersizleri için ise özellikle kol ve bacak hareketlerine yoğunluk vermek gerekiyor. Kas gevşetme egzersizleri vücudunuzda strese bağlı olan kasılmaları fark edebime ve gevşetme yetisi kazanmanızı sağlıyor. Zihni dağıtmak, kaygı ve gerginlikten kurtulmak için açık havada yapılan yürüyüş ve koşular oldukça faydalı.  Sporu yaşam rutininiz haline getirmeniz motivasyonunuzun devamlılığı için de önemlidir.

Kaynaklar

Read More

 

Çevresel ve genetik faktörlerin neden olduğu düşünülen dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB) tedavi edilmediği taktide bireylerin çocukluk yıllarından itibaren eğitim ve iş hayatları ile sosyal ilişkilerini olumsuz etkiliyor. 

DEHB Nedir ve Ne Zaman Ortaya Çıkar?

Çocukluk çağında başlayan ve bir nöropsikiyatrik sorun olan (DEHB) belirtileri genellikle okul çağı dönemi ile birlikte 7 ila 8 yaşından önce görülmeye başlıyor. DEHB, ergenlik ve yetişkinlikte de devam edebilen bir sorun olsa da yaygın olarak çocukların %8’inde görülürken bu oran ergenlerde %6 ve yetişkinlerde %4lere kadar düşüyor. 

DEHB, yaşa ve gelişime uygun olmayacak derece aşırı hareketlilik, odaklanma güçlüğü çekme, dürtüsellik veya yetersiz dürtü kontrolü dediğimiz istekleri erteleyememe sorunları ile fark ediliyor. DEHB tanısı konan bireyler birden çok uyarana aynı anda dikkat etmeye çalıştıklarından başladıkları işi yarım bırakıp bir diğerine yöneliyor ya da sevdikleri işe aşırı odaklanma gösterebiliyorlar.  

Erkeklerde kadınlara kıyasla 4 kat daha fazla görülen DEHB için tüm problemlerin bir arada görülmesi de gerekmiyor. Bazen sadece dikkat eksikliği olabildiği gibi sadece hiperaktive belirtileri de ortaya çıkabiliyor.  

DEHB Nasıl Anlaşılır? 

DEHB tanısı konulabilmesi için unutkanlık, dikkati toplayamama ve aşırı hareketli olma halinin ev, okul ve kurs gibi birden çok ortamda gözlenmesi gerekiyor. Ayrıca DEHB belirtilerinin kişinin yaşam kalitesini bozması, günlük işlerini aksatması ve belirtilerin en az 6 ay kadar sürüp sürmediğinin bir başka deyişle sürekliliğinin tespiti gerekiyor. 

DEHB tanısı ise genel olarak okul ortamında gözlemleniyor. Sınıfta yerinde oturamayan, arkadaşları ile ikili ilişkileri ve oyunlarında iletişim problemleri yaşayan, derslerinde akranlarına nazaran daha az performans sergileyen çocuklarda dikkat eksikliği ve hiperaktive sorunu gözlemleniyor.

DEHB tanısı konan bireylerin ayrıca çabuk öfkelendiği gibi strese de daha meyilli oluyor. Karşısındaki kişiyi dinlemiyor gibi görünme, unutkanlık, sürekli bir şeyler kaybetme ve sorumluluk getiren işlerden kaçınma da DEBH tanısı konan kişilerde sık görülen özelliklerden. DEHB özellikle erken yaşta tedavi edilmediği durumlarda kişilik bozukluğuna neden olabildiği gibi ve ergenlikte alkol ve sigara kullanımına, yetişkinlik döneminde ise iş kaybetme, evliliğin bozulması, uyumsuzluk ve dışlanma gibi psikososyal sosyal sorunlarla da neden oluyor.

Dikkat Eksikliği Test İle Ölçülür mü?

Her şeyden önce tedavi için aile, okul ve bir uzman danışmanın birlikte çalışması gerekiyor. DEHB kilink bir tanı olduğundan bu süreçte uzman ile yapılan görüşmeler yanında nörolojik muayene, davranış değerlendirme ölçekleri ve bilişsel testlerden de faydalanılıyor. Nöropsikolojik testler sayesinde sosyal ve çevresel faktörler de göz önüne alınarak davranışsal sorunlar saptanıp analiz yapılabiliyor.

Kaynak

Read More

Ebeveynlik kolay bir iş değildir. Çocuğumuz olmadan bunun ne kadar zor olduğunu anlayamasak da, çok büyük ihtimalle etrafımızdaki anne babalardan ya da kendi ebeveynlerimizden “çocuğun olunca anlarsın” gibi cümleler duymuşuzdur. Geçmiş kuşakların her birinin ailevi sorunlarla baş etmek için kendi yöntemleri vardı. Geçen zamanla birlikte ebeveynliğe yepyeni standartlar, ikilemler ve zorluklar da eklendi. Elbette her şey zorlaşmadı, birçok kolaylık da kazanıldı diyebiliriz. 

Aslında, modern ebeveynlik çeşitli modern nedenlerle birlikte son derece zorlu hissettirebilir. Bazen çok fazla bilgiye sahip olmaktan, çok az tasarrufa, modern ebeveynlerin mücadeleleri gerçekten de var! Durum böyle olunca günümüzde ebeveynliğin ne kadar zor olduğu hakkında çok fazla şey duymamız da şaşırtıcı değil. 

Yaşam maliyeti gittikte yükseliyor.

Benzin fiyatlarından, bir ev sahibi olmanın bedeline, üniversite harç ücretlerinden, gıda ve giyim alışverişine kadar birçok tüketim alanında insanların alım gücü giderek düşüyor. Bugünlerde, her şey daha pahalıya mal oluyor. Maaşların arttığı doğru olsa da, yaşam masrafları ile aynı oranda arttığını söyleyemeyiz. Hayat bugünlerde çok daha pahalı. Bu nedenle, daha fazla insan mali açıdan, özellikle bakması gereken çocukları olan aileler, büyük mücadeleler veriyor. 

Çocuk Bakımının Yüksek Maliyeti

Aynı şekilde, uygun fiyatlı çocuk bakımı bulmak da basit bir iş değildir. Bir defada bir bakıcıya saatte 100-200 TL gibi paralar ödeyebilseniz de, bugünün ebeveynleri sadece işe gidebilmek için bakıcılara azımsanmayacak ücretler öderler. Günümüzde daha fazla ebeveyn ev dışında çalıştığı için çocuk bakımına olan ihtiyaç her zaman mevcut. Hatta eskiye nazaran daha fazla. Kadınların da iş hayatına girmesiyle birlikte bu alanda daha fazla talep olmaya başladı. Dolayısıyla uygun fiyatlı çocuk bakımı bulmak gittikçe zorlaştı.  

  Kadınların/annelerin birçok sorumluluğu üstlenmesi

Özellikle kadınlar hem çocuk bakımı hem de ev işlerinin çoğuyla ilgilenmek zorunda kalıyor. Tam gün işe sahip olan kadınlar için ise bu durum daha zor bir hal alıyor. Annelik ve babalık izinlerinin çok kısa olması, iş yerlerinin çalışanları için kreş imkânı sunmaması gibi sebepler de kadınların omuzlarındaki yükü ağırlaştırıyor. 

Sosyal Medya ve Mükemmel Olma Baskısı

Başkalarının dikkatlice ve özenle filtrelenmiş hayatlarına sosyal medya merceğinden bakıyoruz mükemmel olma baskısını hissediyoruz. Başkalarının güzel, gülümseyen, mükemmel aile anlarını görüyoruz ve eğer bizim gerçekliğimiz onlarınkinden farklıysa kötü ve mutsuz hissedebiliyoruz. Belki de bir şeyleri yanlış yaptığımızı düşünüyoruz. Ve hatta o insanların bizimle aynı günlük sıkıntıları paylaşmadıklarını düşünüyoruz.

References

Read More

Oyun terapisi,  terapistin çocukla içinde özel oyuncakların bulunduğu bir odada çocuk oyun oynarken, o oyuncaklarla veya terapistle konuşurken karşılıklı iletişimin olduğu bir çeşit terapi çeşididir. Buradaki ana fikir, rahat bir ortamda bulunması beklenen çocuğun oyun sırasında onu rahatsız eden her türlü konuda bir konuşma açması ve terapistin bunlara karşılık vermesi beklenir. Duruma göre terapiye anneler ve babalar da dahil olabilir. 

Oyun terapisinin etkili olup olmadığı, büyük ölçüde terapistin becerileri ve hangi disiplini uyguladığı ile belirlenir. Sonuçta, eğer terapist çocukla etkileşime giremezse, alt mesajlar ekleyip onunla yaşamındaki sorunları hakkında konuşamazsa, terapi seansı çocuk için sadece oyuncaklar dolu bir oda olarak kalacaktır. Başlangıçta hem çocuğa hem de terapiste birbirlerini tanımaları için zaman vermek gerekir. 

Oyun terapisi, bir yöntem olarak sınıflandırılmış olsa da, başlı başına bir disiplin değildir.  Başka yöntemlerin uygulanması için bir yoldur. Çocuğunuzu oyun terapisine götürürken terapistin hangi yöntemde ve ekolde uzmanlaştığını mutlaka araştırmalısınız.

Neden oyun?

Son yıllarda giderek artan sayıda akıl sağlığı uzmanı, oyunun insan mutluluğu ve refahı için sevgi ve iş kadar önemli olduğu konusunda hem fikir oldu. Aristoteles ve Platon da dahil olmak üzere tüm zamanların en iyi düşünürlerinden bazıları, oyunun hayatımızda neden bu kadar temel olduğundan eserlerinde bahsetmişlerdir. 

Oyun, benliğimizi ve ruhumuzu rahatlatan ve hayata bakış açımızı aydınlatan eğlenceli bir aktivitedir. Kendini ifade etme, kendini tanıma, kendini gerçekleştirme ve öz yeterliliği geliştirir. Oyun stres ve can sıkıntısı hissini hafifletir, bizi insanlara olumlu bir şekilde bağlar, yaratıcı düşünme ve keşfetmeyi teşvik eder, duygularımızı düzenler ve egomuzu güçlendirir Ek olarak, oyun hayatta kalmak için gereken becerileri ve rolleri öğrenmemizi sağlar. Öğrenme ve gelişme en iyi oyun yoluyla teşvik edilir.

Oyun Terapisi Ne zaman Başvurmalı?

Terapatik oyun, sosyal veya duygusal yetersizlikleri olan çocukların daha iyi iletişim kurmaları, davranışlarını değiştirmeleri, problem çözme becerileri geliştirmeleri ve başkalarıyla olumlu yönde ilişki kurmayı öğrenmelerine yardımcı olur. Ciddi bir hastalık veya hastaneye yatış, aile içi şiddet, istismar, travma, aile krizi veya çevrelerinde rahatsız edici bir değişiklik gibi yaşamlarında stresli olaylara maruz kalan veya bunlara şahit olan çocuklar için uygundur. Oyun terapisi, akademik ve sosyal problemleri, öğrenme engelleri, davranış bozuklukları, anksiyete, depresyon, keder veya öfkenin yanı sıra dikkat eksikliği bozukluğu olan veya otizm spektrumunda olanlara da yardımcı olabilir.

References

Read More

Yeme Bozukluğu Nedir?

Yeme Bozuklukları en genel hali ile düzensiz beslenme alışkanlıkları, vücut ağırlığı veya şekli ile ilgili ciddi sıkıntı ve endişe ile karakterize edilen hastalıklar olarak tanımlanır. Yeme bozuklukları, bir bireyin sağlığına nihai olarak zarar verebilecek yetersiz veya aşırı gıda alımını içerebilir. Yeme bozukluklarının en yaygın biçimleri arasında Anoreksiya Nervoza, Bulimia Nervoza ve “binge eating” yani bir kerede çok fazla miktarda yemek yer alır. Her bir hastalık hem kadınlarda hem de erkeklerde meydana gelebilir.

 Yeme bozuklukları yaşamın herhangi bir aşamasında meydana gelebilir. Ancak genellikle genç yaşlarda veya ilk erişkinlikte görülür. Yeme bozuklukları artık günümüzde tıbbi bir hastalık olarak sınıflandırılır. Uygun tedavi yöntemleri ile yeme bozukluğu tiplerinin çoğunu tedavi etmek mümkündür. Bu durumlar tedavi edilebilir olsa da, semptomlar ve sonuçları ciddi bir şekilde ele alınmazsa zararlı ve ne yazık ki ölümcül olabilir. Yeme bozuklukları sıklıkla anksiyete bozuklukları, maddeleri kötüye kullanım ( uyuşturucu ve ilaçları amaçları dışında kullanmak) veya depresyon gibi diğer durumlarla bağdaşlaştırılır.

Yeme Bozuklukları ve Çocuklar 

Küçük çocuklar için yeme bozuklukları, çocukların o dönemlerinde hızlı gelişmelerini geriye çekebileceği veya durdurabileceği için özellikle tehlikelidir. Küçük çocuklar özellikle hayatlarının ilk 7 yıllarında dönem dönem hızlı büyüme gösterip dönem dönem büyümede ve gelişmede durağan karakteristikler sergiledikleri için bu yıllarda yeme bozukluğu teşhisi yapmak zor olabilir. Yeme bozuklukları, Otizm Spektrum Bozukluğu gibi diğer konulara bağlı olan yemek, yemek zamanında huysuzluk etme veya fiziksel olarak yeme zorlukları ile karıştırılmamalıdır.

Günümüzde ne yiyeceğine, nasıl egzersiz yapılacağına, “obezite krizine”, popüler kültüre dair sosyal medyada bulunan karışık mesajlar birçok çocuğun garip ve baskı altında hissetmesine sebep olabiliyor. Yapılan bir araştırma, yeme bozukluklarından etkilenen çocukların yüzde 20-25’inin erkek olduğu ve çocukluk çağı obezitesi ile ergenlik/yetişkinlikte oluşabilecek yeme bozukluğunun gelişimi arasında bir bağlantı olabileceğini göstermiştir.

Yaşlarına bakılmaksızın, yeme bozuklukları en temelde yemeğin altında yatan duygularla ilgilidir. Çocukta gıda ile meydana gelen davranış değişiklikleri, çocuğun duygusal-sosyal sorunlar, depresyon, alaycılık, zorbalık veya taciz gibi ciddi sorunlar yaşadığını işaret edebilir. Bir çocuğun yeme bozukluğu semptomları göstermesi genellikle hayatında bir şeylerin yolunda gitmediği anlamına gelir. Çocuk ise yemek üzerinden hayatında bir şeyleri kontrol edebilme arzusunu yani bir şeyler üzerinde söz sahibi olma isteğini tatmin etmeye çalışır. 

Nasıl önlenir? Birkaç öneri

  • Yiyecekleri rüşvet, ceza veya ödül olarak kullanmaktan kaçının
  • Yiyecekleri ‘iyi’ veya ‘kötü’ olarak etiketlememeye çalışın. Çünkü ‘kötü’ yiyecekler yenildiğinde çocukta suçluluk ve utanç duygularına yol açabilir.
  • Çocukları çeşitliliği kutlamaya teşvik edin ve belirli bir vücut tipini idealize etmeyin.
  • Çocuğunuzun aç olduklarında yemesine izin verin ve teşvik edin. Doyduklarında ise durmaları gerektiğini anlamalarına çalışın. Tabaklarındaki her şeyi yemeye zorlamayın. 

References

https://www.eatingdisorderhope.com/information/eating-disorder

https://kidshealth.org/en/kids/eatdisorder.html

https://www.eatingdisorders.org.au/eating-disorders/eating-disorders-children-teens-and-older-adults/eating-disorders-a-children

Read More

Kişiler problemleri olduğu zamanlarda duygularını ifade etmede sıkıntı yaşayabilirler. Bu durum onların içe kapanmasına, toplumdan uzaklaşmasına ve duygusal çöküntü halinin artarak devam etmesine neden olabilir. Böyle durumlarda kişinin kendini ifade edebilmesi için sanat terapilerinden yararlanılıyor. Seanslarda, gözlemlenemeyen bilinçaltının dışa vurumu gerçekleştiğinden sanat terapisiyle iyileşmek mümkün.

Duygu dünyalarında güçlük çeken kişilerin iyileşmesine yardımcı olan sanat terapilerinde renkli kâğıt ve kurdelelerden, heykel, drama ve dansa kadar sanatın birçok alanında aktiviteler yapılmaktadır. Yazımızın devamında sanat terapisi uygulama alanları ile terapilerin kişilerin duygularına pencere açarken ruhsal problemlerini iyileştirmede nasıl kullanıldığını hep birlikte inceleyebiliriz. 

1. Duygular Açığa Çıkıyor

Kişi aslında kendinin terapisti olarak kendi duygu dünyasını gözlemleyip kendi tedavi sürecini de belirleyen bir konumdadır. Sanat terapisi nedir sorusunun cevabı aslında çok geniştir. Sanatsal faaliyetler kişinin duygu yoğunluğunun olduğu durumları açığa çıkarması, yüzleşmesi ve üstesinden gelmesi süreçlerinde oldukça etkilidir. Sorunlar sözel ifadenin yanında sembollere, resimlere, heykel, dans ve müziğe dönüşmektedir. Kişi seans dışında da çalışmalarına devam edebilir. Bu da tedaviyi süre ve mekân kısıtlamasından bağımsız hale getirmektedir.

2. Sanat Terapisinde Seanslar

Seans sırasında kişiden öncelikle bir kâğıda figürler çizmesi isteniyor. Bu aktivite kişinin duygusunu konumlandırması ve duyguları hakkında konuşmaya başlaması için oldukça etkili bir çalışmadır. Figürde kullanılan çizgiler ve renkler de kişinin iç dünyasını yavaş yavaş açığa çıkartmasını sağlayan ipuçları oluyor. Sanat terapilerine katılmak için yetenekli olmaya gerek yoktur. Bu terapilerde ana amaç ortaya çıkan sanat eseri değil; sanatı yaratma sürecinde kişinin duygu dünyasını gözlemleyebilmektedir.

3. Öfke Duygusu ve Kaygı Sorunları

Sanat terapisi teknikleri kişinin söylediklerinden yola çıkılarak seansın amacına göre oluşturulur. Danışandaki öfke duygusu dışarı çıkarılmak istenildiğinde kişiden ahşap üzerine çiviler çakarak birtakım şekiller yapması veya vurmalı çalgılarla çalışması istenebilir. 

Kaygı sorunlarını ortaya çıkarmak için kullanılan soyut resim çalışmalarında danışanın tercih ettiği açık ve soft renkler olumlu; kırmızı ve siyah gibi koyu renkler ise negatif duygu ve kaygının göstergeleridir. 

4. Sosyal Fobi ve Travma

Sanat terapilerinde gruba katılan bireyler aynı zamanda kendilerini bir sosyal ortamın içerisinde bulurlar. Farklı kimselerle yapılan sanat terapisi etkinlikleri ve paylaşımlar sosyal fobinin ortaya çıkarılması ve üstesinden gelinmesinde de rol oynayan etkili bir yöntemdir. Özgüven duygusunun gelişmesinde de etkili olan terapilerde yapılan çalışmaların beğenilmesi kişilerin kendine olan güvenlerinin artmasında yardımcı olur. Bireyler travma gibi baş edemeyecekleri durumlarla karşılaştıklarında mücadele etmek için bir yöntem olarak sanattan faydalanmaktadır. 

Kaynaklar

Read More

Destekleyici bir ebeveyn olmak çocuğunuzun ilgi alanlarına içten bir şekilde hakim olmak ve aynı zamanda her zaman onun için orada müsait bulunabilmek, destekleyici ve ilgili olabilmektir. Birkaç örnek vermek gerekirse;

  • Okulla, hobileriyle ve ilgi alanlarıyla alakalı olarak ellerinden gelenin en iyisini yapmaya teşvik etmek,
  • Yargılamadan dinlemek, onların endişelerini ve zorluklarını anlamaya çalışmak
  • Başarılarını kabul etmek ve bu süreçte hatalar ve zorlukları da desteklemek,
  • Kendilerini güvende hissetmelerine ve sonuçları tahmin etmelerine yardımcı olmak için tutarlı beklentilerin belirlenmesi
  • Onları adil bir şekilde yetiştirmek ve güvenilir bir çocuk- ebeveyn ilişkisi geliştirmek.

Destekleyici Anne/Babaya Sahip Olmak Neden Önemlidir?

Çocuğunuz üzerinde sahip olduğunuz etki, ne kadar otorite oluşturduğunuzdan ve ne kadar hayat dersi verdiğinizden çok ne kadar güvenilir ve destekleyici bir ilişki kurduğunuza daha çok bağlıdır. Zaman zaman sizi zorlamaya çalışıyorlar gibi hissedebilirsiniz, ama aslında yaşamda bir yön seçmek ve kendisini bağımsız bir insan olarak tanımlamak için hayattaki kendi yönlerini bulmaya çalışıyorlar. İşte tam da bu kırılma anlarında anne babalık rollerinin ne kadar önemli ve kritik olduğunu fark edersiniz.

Aileden gelen sevgi, destek, güven ve iyimserlik onların kendilerini güvende hissetmelerini sağlar ve akran baskısına, hayatın zorluklarına ve hayal kırıklığına karşı ellerindeki en güçlü savunma malzemeleri de bunlardır aslında. 

Çocuğunuza karşı destekleyici bir ebeveyn olmak için çabalarken bütün kapılar yüzünüze kapanmış gibi hissedebilirsiniz ya da her şeyi berbat ettiğinizi düşünebilirsiniz. Çocuğunuz büyüdükçe ilişkiniz değişiyor ve artık ayrı ayrı daha çok zaman geçirmeye başlıyorsunuz. Ki bu da bir birey olma yolunda sağlıklı bir ayrılmadır diyebiliriz. Fakat bu durum bağlantıda kalamayacağınız ve ihtiyaç duydukları desteği, yepyeni bir insan, bir yetişkin olma sürecinde ona sunmayacağınız anlamına gelmez.

Destekleyici Ebeveyn Olma Yolunda Birkaç Öneri!

Bir anne babanın hayattaki en büyük amacı çocuğu için en iyisini yapmaktır. Amacınız çocuğunuzu güvende tutmak ve ellerinden gelenin en iyisini yapmak için ihtiyaç duydukları temelleri onlara vermektir. Aslında her çocuğun istediği şey temelde aynıdır ve çok basittir; ne olursa olsun sevildiklerini bilmek ve onlara destek olmak için her zaman orada olduğunuzdan emin olmak.  Elbette bazı gerekli durumları onlara sağlayabilmek de çok önemli. Mesela; yaşamak için güvenli ve sağlıklı bir yer, sağlıklı gıda ve okul malzemeleri gibi temel ihtiyaçların ön planda tutulduğu bir ortam.

 

References

http://www.pbs.org/parents/expert-tips-advice/2016/05/emotionally-safe-home/

https://www.minus18.org.au/index.php/articles/item/26-being-a-supportive-parent

Read More

1960lardan sonra duymaya başladığımız jenerasyon kavramı sosyal ve siyasi global olayların yansımalarını taşıyan yaş gruplarını tanımlamak için kullanılmaya başlandı. Nesilleri özellikle psikolojik açıdan anlamamızı ve bir manada kategorize etmemizi sağlayan bu kavram ile ortaya çıkan ilk jenerasyon patlama kuşağı da denilen baby boomers oldu. Onu X ve Y kuşakları izledi. Yazımızın konusu olan Z kuşağı ise milenyum ve sonrası doğan nesilleri ifade ediyor. Z kuşağını anlamak için onların arkadaşlık ilişkilerinin ve sosyal iletişim becerilerinin nasıl olduğunu aşağıda inceleyelim. 

1. Teknoloji Çocukları

Dijital çağın ortasına doğmuş ve internetsiz bir dönemin varlığından habersiz Z nesline, teknolojik bağlıklarını göstermek için Kuşak I, iGen veya Instant Online olarak da isimler veriliyor. Bireysel, bağımsız ve özgüveni yüksek olan bu nesil için imkânsız pek de önemli olmayan bir kavramdır. Analitik ve hızlı düşünüp pratik çözüm üretebilen nesil, toplumsal ve grup bilincinden biraz uzak.

2. Günlük Hayatın Vazgeçilmezi: İnternet

Günlük ortalama olarak internette 7 saatten fazla vakit geçiren Z kuşağı için, sanal dünya bir yaşam alanı. Bilgiye ulaşmak, sosyal ilişkiler kurmak ve eğlenceli vakit geçirmek için interneti kullanan bu jenerasyonun gelişimi noktasında bir önceki nesiller oldukça endişeli. Onlara göre Z nesli, internetin yararından çok zararına maruz kalan psikolojik olarak internete bağımlı bir nesil. Ancak dünyaya ayak uydurma konusunda internetin rolü de yadsınamaz derecede önemli.

3. Küresel ve Dijital Bir Dünya

Network çocukları olan Z kuşağı, bir anlamda yaşadığımız bilgi ve teknoloji çağının da gerçeği ve yansımalarıdır. Zihinsel gelişimleri bir hayli hızlı olan nesil, tüm dünyada olup biten her şeye bir tık uzaklıkta olduğundan sınırlardan bağımsız global bir hayat yaşıyor. Z kuşağını beklentileri doğrultusunda bilginin ve mobilitenin sınırlarının olmadığı bir hayatı tanıyan bu kuşak tüm dünyayı akıllı cihazlarının ardından izleyip deneyimleyebiliyor. 

4. Günümüzün Arkadaşlık İlişkilerinde Sosyallik 

Yemek yerken, uyumadan önce, sabah kalkar kalmaz, yolda yürürken sosyal medya hesaplarını kontrol etmek ve iletilere bakmak Z kuşağının genelinin günlük aktivitelerdendir. Z kuşağı dijital dünyada olan bitenlerden geri kalmama ve her şeyden anında haberdar olma çabası oldukça yüksek bir nesil. Z kuşağı ile iletişim ve onların birbirleri ile arkadaşlık kurma yolu da sosyal medya ile yapılıyor. Ekleme, beğeni yapma, izlenme oranları derken sanal bir iletişim yöntemi tercih ediliyor. 

5. Sosyal Medyanın İlişkilere Etkisi

Sosyal medya, oyunlar ve daha birçok sanal mecralar kişilerin ortak bir paydada bulunmalarını ve onlarda aidiyet duygusunun gelişmesini sağlayan ortamlardır. Paylaşımlar, mesaj yoluyla sohbet etme, birçok fikir ve görüşü okuyup farklı karakterdeki insanlarla tanışma noktasında sanal dünya oldukça faydalı. Tüm bunların neticesi olarak sosyal medyada güçlü iletişim kuran Z kuşağı genç nesil, yüz yüze ilişkilerde de başarılı oluyor. 

Kaynaklar

Read More