Tuvalet eğitimi, çocuklar için önem taşıyan bir süreç. Çocuğun ilk bireyselliği, yürüme becerisi ile gerçekleşir. Bu süreci tuvalet alışkanlığı ve konuşma izler. Bu süreçleri desteklemek ebeveynlerin görevidir. Peki; çocuklarda tuvalet eğitimi nasıl olmalı? Tuvalet alışkanlığı kazandırırken nelere dikkat edilmeli?

Çocukların bağımsız birer birey olduğunu, becerilerin doğal bir süreç içinde kazanıldığını ve tüm bunların yetişkinler için küçük ama çocukların gelişimi için büyük adımlar olduğunu kabul etmek gerekiyor.

Tuvalet Eğitimi Ne Zaman Verilmeli?

Tuvalet eğitimi belirli bir fiziksel ve psikolojik olgunlaşma gerektiriyor. Çocuğun bezden kurtulabilmesi için öncelikle tuvaletini tutabilmesi, kas-mesane kontrolüne sahip olması ve tuvaletini altına değil tuvalete yapmanın anlamını fark edebilecek psikolojik olgunlaşma düzeyine erişmesi gerekiyor. Fiziksel olgunlaşma hem iç kasların kontrol edilmesi yeteneğini hem de merkezi sinir sisteminin olgunlaşmasını gerektiriyor. Bu durum genellikle 2 yaşından önce gerçekleşmiyor.

Tuvalet eğitimi konusunda fiziksel olgunlaşma kadar önemli olan diğer bir durum ise psikolojik olgunlaşma… Çocuğun bedenini tam olarak tanıması, benlik algısını geliştirmesi, çevre ile etkileşimini tam olarak fark etmesi 2-3 yaş döneminde gerçekleşiyor. Büyüme, ebeveynden bağımsızlaşma, dış dünya ile iletişim içinde olma, kendi ihtiyaçlarını karşıma, gelişme ve bir yetenek kazanmış olma arzusu da bu dönemde ortaya çıkıyor.

Tuvalet alışkanlığı için çocuğun gelişiminin yanı sıra ebeveynlerin yaklaşım ve tutumu da önem taşıyor. 18-36 aylık dönemde gelişimsel tüm ilgi çocuğun anal bölgesindedir. Bebeklik döneminden itibaren bebeğin altını kirli bekletmemek, mümkün olduğunca hızlı bir şekilde altını temizlemek tuvalet eğitiminin ilk ve en önemli adımıdır. Çünkü; çocuk altının temiz kalmasına alıştığında bezden kurtulmaya daha hevesli olur.

Çocuk sözel olarak ya da davranışlarıyla tuvaletinin geldiğini ifade ediyorsa, altının kirli olmasından rahatsız olduğunu gösterebiliyorsa, 2-3 saatlik sürelerde ya da 2-3 saatlik bir uykuda altını kuru tutmayı başarabiliyorsa; altı kirlendiğinde utanıyor ve bunu belli ediyorsa, tuvalet eğitimi almaya hazır olduğu söylenebilir. Bu aşamada önemli olan diğer aile bireylerinin de tuvaleti kullandığını çocuğa göstermek ve tuvaletin fonksiyonunu öğretebilmektir. Çocuk bu durumu kavrayabilmek için belli bir süreye ihtiyaç duyar.

Özellikle 2 yaşından önce verilmek istenen tuvalet eğitimi bazı sorunlara yol açabilir. Yeterince hazır olmayan bir çocuğa tuvalet eğitimi verilmeye çalışılması; çocuğun başarısızlık ve yetersizlik duygusu yaşamasına yol açabilir. Çocuğun kendi bağırsak hareketlerini gizlemeyi öğrenmesi ve bu nedenle kabızlık sorunu yaşaması gibi durumlar ortaya çıkabilir. Anne-baba başarısız olan çocuğa kızgınlık duyabilir ve bu da çocukla iletişimlerinin bozulması ya da şiddete yönelme gibi sonuçlar doğurabilir. Erken dönemde tuvalet kontrolüne zorlanan çocukların yaşadıkları kaygı alt ıslatma gibi sorunlara yol açabilir. Zorlayıcı yaklaşım, her alanda olduğu gibi, tuvalet eğitiminde de istenmeyen ve çözümü zor psikolojik problemlerin ortaya çıkmasına neden olabilir.

Tuvalet Eğitiminde Sorun Yaratabilecek Durumlar

Tuvalet eğitiminde sorun yaratabilecek 7 unsur var.

  • Stres Faktörü
  • Yorgunluk
  • Heyecan
  • Ebeveyn Baskısı
  • Konsantrasyon
  • Sıkışma
  • Fiziksel Sorunlar

Çocuğun hayatındaki köklü değişiklikler onu stres altına sokabilir. Tuvalet eğitimi verilen dönem çocuğun çok yorulduğu bir döneme denk gelebilir ve bu bazı becerilerde kontrolün azalmasına sebep olabilir. Çok fazla heyecanlanması çocuğun idrar kesesi üzerinde kontrolünü azaltabilir. Çocuğa baskı yapılması onu zorlayabilir ve sürecin yavaşlamasına neden olabilir. Çocuk başka heyecan verici aktiviteler nedeniyle tuvalet eğitimine konsantre olamıyor olabilir. Tuvaletini fark ettiği halde hızlı hareket edemiyor olabilir. Tüm bunlara ek olarak bazı idrar yolları enfeksiyonları tuvalet eğitimini olumsuz etkiliyor olabilir. Tuvalet eğitimi sırasında tüm bunları dikkatle gözlemlemek gerekir.

Tuvalet Alışkanlığı Kazandırırken Nelere Dikkat Edilmeli

Peki; çocuğa tuvalet alışkanlığı kazandırırken nelere dikkat edilmeli? Ebeveynlerin görevi bu süreçte tüm sorumluluğu üstlenmek değil çocuklara destek olmak ve yüreklendirici davranmak olmalıdır. Çocuğun davranışlarına aşırı tepki vermemek gerekir. Tuvalet eğitimine başlandığında çocuğun tuvaleti olsun olmasın belli aralıklarla lazımlığa oturtmak alışkanlık edinmesini kolaylaştırabilir. Bu süreçte basit bir dille sindirimden ve yiyeceklerin vücuttan nasıl atıldığından söz edilebilir.

Tuvalet alışkanlığını kazandırma sürecinde çocuğun kıyafetlerini kendisinin çıkartması, ışığı yakması, lazımlığa yaptığı çişi tuvalete dökmesi, sifonu çekmesi gibi davranışlara izin verilebilir. Çocuğun sürece katılması, sürecin kendi kontrolünde olduğu hissi uyandırır ve uyumunu arttırır.

Tuvalet eğitiminde çocuğun, tuvaletini bezine yapmıyor olmasını büyük ödüller ya da aşırı tepkiler ile karşılamak; zaman zaman altına kaçırdığında kızmak kadar yanlış. Tuvalet eğitimine başladıktan sonra bez kullanmaya devam etmek eğitim sürecini uzatır. Her çocuk bu süreçte zaman zaman altına kaçırabilir bu durumda kızmak, ayıplamak ya da cezalandırmak gibi tutumlar sergilenmemelidir.

Tuvalet Eğitimi Nasıl Verilmeli?

Peki; çocuklara tuvalet eğitimi nasıl verilir? Tuvalet eğitimi kartlarından yardım alınabilir. Çocuğun sevdiği bir oyuncak bebek ile birlikte tuvalete götürülmesi ve o da tuvaletini yapıyormuş gibi davranılması olumlu etki yaratabilir. Başlangıçta kıyafetli bile olsa çocuğu lazımlığa oturtmak bir süre sonra bunun bir rutin haline gelmesini sağlayabilir. Dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta ise saat… Bazı çocuklar tuvalete düzenli çıkar. Eğer bu durum çocuğunuz için de geçerliyse bu bir avantaj olarak görülebilir.

Bu süreçte, psikolog, anaokulu öğretmeni, hemşire gibi bir otorite figüründen yardım alabilirsiniz. Tuvalet eğitimi için en güzel mevsim hiç şüphesiz bahar ayları ve özellikle yaz mevsimidir. Çünkü bu aylarda salgın hastalık daha azdır. Giyinmek ve soyunmak daha kolaydır. Üşüme olasılığı daha azdır. Yine de çocuğun hazır olduğu düşünüldüğünde mevsim önemli bir kriter olarak görülmeyebilir.

Tüm bu ipuçları tuvalet eğitimine başlamayı düşünen ebeveynler için rehber niteliğinde olacaktır. Çocuklarda tuvalet eğitimi ile ilgili daha detaylı bilgi almak isterseniz Doç.Dr.Gamze Sart ulaşabilir ya da aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Panik atak krizi toplumda her 100 kişiden birinin yaşadığı yaygın olarak nitelendirilen bir rahatsızlıktır. Toplumu büyük oranda etkileyen rahatsızlığı daha önce “Panik Atak nedir? Panik Atak Belirtileri Nelerdir? adlı blog yazımızda anlatmıştık. İstatistiksel verilerle covid döneminin getirdiği eve kapanmalar ve gerginlikler toplumun bir kısmında panik atak krizlerinin artmasına sebep olduğu tespit edilmiştir. Yaşanılan bu durumla daha rahat başa çıkabilmeniz için Aba Psikoloji ekibi olarak tekrardan yanınızdayız. Panik ataktan bahsetmişken panik atak durumunun üstesinden gelmek için yapılabilecekleri es geçmek istemeyiz. Bugünkü blog yazımızda yaşanılan bu panik atak krizi ile baş etmek için yapılabilecek 5 farklı stratejiden bahsedeceğiz.

Panik Atağın Farkında Olun

İlk aşama olarak panik atak yaşadığınızı kabul etmeniz en büyük ve en değerli adımdır aslında. Geçirdiğiniz atak kalp krizi olarak hissettirebilir size kendisini. Fiziksel olarak kalp krizi semptomları gösterebilirsiniz. Kalbiniz hızlı çarpabilir, nefes almakta zorluk çekebilir ya da terlemeye başlayabilirsiniz. Vücudumuz duygu ve düşüncelerimizin aynası gibidir. Duyduğunuz tedirginlik vücudunuzun reaksiyon vermesine sebep olduğu için fiziksel semptomları yaşarsınız. Fakat eğer rahatsızlığınızın temelinde fiziksel değil psikolojik sebeplerin yattığını bilirseniz bunun geçici bir süreç olduğunu algılamanız daha kolay olacaktır. Daha önce panik atak krizi geçirdiyseniz öncekileri de atlattığınızı kendinize hatırlatmanız ataklarla daha rahat başa çıkmanızı ve atakların azalmasını sağlayacaktır.

Nefes Alışlarınızı Düzenlemeye Çalışın

Panik atak halindeyken vücudumuz korku ve endişe durumunda verdiği tepkileri vermeye başlar. Fakat aslında korkmamız gereken somut bir şey olmadığı halde adrenalin oranımız artar. Panik atak krizi anında ise durumu açığa çıkaran en belirgin fiziksel değişiklik nefes alış ve verişlerdir. Korku durumunda kalbimiz hızlı çarparken nefes alış verişlerimiz düzensizleşir.

Panik atakta da aynı duygularla nefesimizin düzeni bozulur. Burnunuzdan derin nefes alarak ağızınızdan nefesinizi verin ve nefesinize odaklanın. Nefes alırken havanın ciğerlerinize doluşunu ve verirken çıkışını hissedin. Nefes alış verişleriniz arasında 4’e kadar sayın. 4 sayıda nefes alıp 4 sayıda nefesinizi geri verin. Nefes egzersizinizi uygularken gözlerinizi kapatmanızı da öneririz. Panik atak durumunun ortamdaki fazla uyarandan da tetiklenmesi mümkündür. Bu nedenle gözlerinizi kapatmak uyaran oranını azaltacaktır ve nefesinize daha rahat odaklanmanızı sağlayacaktır. Basit görünen ama atağınızı azaltmak için faydalı bir uygulama olacaktır.

Mutlu Olduğunuz Bir Yeri Düşünün

Panik atak durumunda gözlerinizi kapatarak mutlu ve huzurlu olduğunuz, güvende hissettiğiniz bir yer düşünün. Bu yer hayali bir yer de olabilir. Önemli olan huzurlu hissedeceğiniz sakin ve dingin bir alan olması. Gözlerinizi kapatarak hayal edin. Ortamdaki detayları düşünün. Sahil kokusundan, ormandaki rüzgarın sesine kadar duyu organlarınıza hitap eden her türlü ayrıntı olabilir. Yanınızda biri varsa yanınızdaki kişiye mekanı tarif edin. Gözlerinizi tekrar açtığınızda vücudunuzdaki rahatlamayı hissedeceksiniz ve krizinizin dizginlendiğini fark edeceksiniz. Vücudunuzun rahatladığını fark edeceksiniz.

Bir Objeye Odaklanın

Etraftan bir obje seçerek odaklanmak dikkatinizi farklı bir alana yöneltmenizi sağlayarak panik atağınızı dizginlenmesine yardımcı olabilir. Odaklandığınız objenin detaylarına odaklanın. Objeyi rengini ve biçimini tarif edin, işlevinden ve boyutundan bahsedin. Bütün dikkatinizin bir anda o objede toplandığını ve panik atak krizi belirtilerinizin azalarak ortadan kaybolduğunu gözlemleyebilirsiniz. Panik atak geçiren bireyler vücutlarındaki değişikliğin farkına varıp endişelenerek fiziksel semptomların artmasına yol açabilirler. Aynı bugün “Çok kötüyüm” diyen birisinin fiziksel olarak da yorgun ve halsiz hissetmesi gibi düşünün. Düşünce gücüyle de endişeye neden olabiliriz ve ruh halimiz fiziksel durumumuza yansıyabilir. Krizin getirdiği semptomlardan korkarak da atağımızın büyümesine yol açabiliriz. Başka şeylere odaklanmak bu sorunu çözecektir.

Kas Gevşetme Teknikleri Uygulayın

Aynı nefesimizin düzensizleştiği gibi fiziksel olarak panik atak halinde kaslarımızı germe eğilimi de gösteririz. Basitçe vücudunuzun farklı parçalarına odaklanarak kaslarınızı gerip gevşetme uygulaması panik atağa iyi gelecektir: Ayak parmaklarınızdan başlayıp kaslarınızı gerip gevşetin. Oradan bacaklara doğru uygulama yapmaya devam adın. Üst bedene geçildiğinde parmaklardan başlayarak omuzlara doğru germe ve gevşetme uygulaması yapmaya devam edin. Panik atak krizi durumunda rahatça yapabileceğiniz kas gevşetme uygulamalarından biridir.

Read More

Asperger Sendromu ya da Yüksek İşlevli Otizm bir otizm formu olarak ele alınabilir. Bu hastalık adını Hans Asperger ‘den almaktadır. Otizmin ilk tanımlandığı 1940’lı yıllarda onu orijinal olarak tanımladığını bildiğimiz kanserden farklı olarak otizmi tanımlamıştır.

Fakat İngilizce konuşan literatüre biraz geç yıllarda girmiş ve biraz daha farklı bir grup otizmli çocuğu ifade etmektedir. Çoğunlukla üstün zekalı, üstün yetenekleri olan, dil gelişimi normal olan, bazı davranışların ortaya çıkabildiği, dar ilgi alanları olan fakat ilgi alanlarında uzmanlaşma eğilimi olan çocukları ifade eden bir sendrom olarak dikkat çekmektedir.

Dolayısıyla bir anlamda bu sendroma Yüksek İşlevli Otizm isminin verilmesinin sebebi de budur. Tabi buna ait sınıflamalarda biraz farklılıklar bulunmaktadır.

Uzmanlara Göre Asperger Sendromu Tanısı Koymak

Uzmanlar açısından Asperger Sendromu tanısı koymada birazcık uyumsuzluk vardır. Yani tipik bir otizm söz konusu olduğunda yüzlerce uzmanın büyük bir çoğunluğu görüş birliği sahip olabilirken yüksek işlevli otizm için aynı görüş birliği sağlanamaz.

Asperger Sendromu: Tarihi Kişilerde Yüksek İşlevli Otizm

Yüksek işlevli otizmin belki de en çarpıcı yanlarından bir tanesi aslında pek çok bilim insanının özellikle matematik dehasının, bazı sanatçıların, ressamların, Beethoven gibi Mozart gibi bestecilerin, Einstein gibi bilim adamlarının bu sendromun özelliklerini taşıdıkları ve bunların fen bilgisi doğa bilimleri alanında üstün yetenekli olup sosyal ilişkileri konusunda sıkıntılar yaşadıkları görülmektedir.

Özellikle sosyal ilişkilerde pragmatik denilen görgü kuralları, nezaket kuralları ve bir çeşit diplomasi yetilerinin olmayışı ile karakterize oldukları düşünülmektedir. Dolayısıyla birazcık otizmin tanımını genişleten, bize otizmi farklı bir insanlık durumu olarak niteleyen bir bozukluk olarak biçimlenmiştir.

Temple Grandin’in Yüksek İşlevli Otizm Hakkındaki Çalışmaları

Yüksek İşlevli Otizm sendromu olan en ünlü isimlerden bir tanesi dünyaca ünlü Amerikalı Zooloji profesörü olan Temple Grandin adlı kişidir. Temple Grandin’in kitapları ve çalışmaları izlendiğinde bu sendroma olan katkıları çok rahat bir şekilde anlaşılır.

Ayrıca 2010 yılında profesörün ismini taşıyan yani Temple Grandin isimli film oldukça ses getirmiş ve profesörün gerçek hayatta bu hastalığa karşı neler yaptığını ve bu hastalıkla nasıl başa çıktığını anlatan oldukça başarılı bir film olmuştur.

Asperger Özelliği ve Bilgisayar Mühendisleri

Pek çok bilgisayar mühendisinin Asperger özelliği gösterdiği düşünülür. Bu yüzden pek çok bilgisayar mühendisi kendisinden Aspi diye bahseder. Silikon Vadisinde, endüstriyelleşmiş bölgelerde Asperger özelliği gösteren kişilerin oldukça fazla olduğu düşünülmektedir.

Dolayısıyla Asperger Sendromu bir hastalık gibi değil de bir durum gibi ele alınmalıdır. Aba Psikoloji resmi internet ve sosyal medya uygulamalarında alanında uzman kişilerden bu ve benzeri konular hakkında bilgi alabilirsiniz.

Ayrıca resmi Aba Psikoloji Youtube kanalından Doç. Dr. Gamze Sart tarafından bu ve benzeri psikolojik durumlar ile ilgili bilgilendirici videolara ulaşabilirsiniz.

Read More

Onurlu, saygın bir evlat yetiştirmek isteyen her ebeveyn çocuğunun yalan söylediğini fark ettiğinde telaşa kapılabilir. Yalan söyleme davranışının bir alışkanlık halini almasından ve çocuklarının karakterinin bir parçası haline gelmesinden endişe duyarlar. Yalan söyleme davranışı karşısında tedirginlik hissiyle ani ve baskılayıcı tepkiler verebilir ya da bir suçlu arayabilirler. Oysa ki; çocukların yalan söyleme davranışı altında farklı sebepler yatıyor olabilir. Peki; çocuklar neden yalan söyler? Çocuğumuzun yalan söylediğini fark ettiğimiz durumlarda ne yapmalıyız?

Çocuklarda hayal gücüne dayalı yalanlarla karşılaşılması söz konusu olabilir. Bunlar “sözde yalanlar” olarak adlandırılır. Bazı çocukların hayal güçleri oldukça geniştir. Yaşadıklarını abartarak, hayal dünyalarına ait olan durumu gerçekte olmuş gibi abartılı biçimde çevrelerine aktarabilirler. Özellikle 3-4 yaşlarındaki çocuklar söz konusu olduğunda bu gibi durumlarla karşılaşmak mümkündür.

Çocuklarda Yalan Söyleme: Ebeveynler Nasıl Davranmalı?

Peki; bu gibi durumlarda ebeveynler nasıl davranmalı? Böyle durumlarda önlem almak isteyen ebeveynlerin ceza yöntemine başvurması ya da herhangi bir yaptırımda bulunması işe yaramayacaktır. Bunun yerine çocuğun neden bu abartılı hayal dünyasına ihtiyaç duyduğunu öğrenmek çözüm üretmek açısından daha olumlu bir yaklaşım olacaktır. İhmal edilen çocuklar ilgi çekmek için yalan söylemeyi tercih edebilir. Aşırı ilgiye alışmış olan çocuklar da benzer bir şekilde ilgisiz kaldıklarını düşündükleri durumda yalana başvurabilir. Yoksunluğunu hissettiği bir kişi ya da durum karşısında yalan söyleyebilir. Örneğin; kaybettiği bir yakını hayattaymış gibi davranabilir ve buna dair hikayeler anlatabilir. Ailesinin beklentilerini karşılayamayan ya da öğretmeni tarafından takdir görmek isteyen çocuklar yalana başvurabilir.

Çocuklarda Yalan Söyleme: Mükemmeliyetçi Olmayın

Çocuklara karşı mükemmeliyetçi bir tavır takınmak doğru değildir. Çocuklar, başarısızlıkları bir bahane veya iftira ile başkalarına fatura ediyor olabilir. Bu gibi davranışlar genellikle aile baskısı sonucu ortaya çıkar. Ebeveynler mükemmeliyetçi tutumlarını bir kenara bıraktığında çocuğun da yalan söylemekten vazgeçmesi mümkün olabilir. Çocuklara koşulsuz sevildiklerini hissettirmek ve başkalarıyla kıyaslamamak oldukça önemlidir. Tehditkar bir tavır takınmak çocuğu yalan söylemeye itebilir. Örneğin; “okuldan eve dönerken gecikirsen kulağını çekerim” demek yerine “okuldan eve gelirken gecikme çünkü seni merak ederim” demek daha iyi bir yöntemdir.

Çocukların hayatta başarılı olabilmesi için özgüven kazanmaları ve zihinsel becerilerini etkin kullanmaları gerekir. Takdir edilmeye, başarma duygusunu yaşamaya ve kendi zeka potansiyelini keşfetmeye ihtiyaç duyarlar. Çocuğun özgüven kazanmasına destek olmak oldukça önemlidir. Bu sayede her ortamda kendilerini rahatça ifade edebilmeleri mümkün olur.

Yalan Sırdaşlığı Yapmayın

Çocuklarla yalan sırdaşlığı yapmak son derece yanlış bir tutumdur. Örneğin; hamburger yememesi gereken bir çocuğa hamburger ısmarlayıp “baban sorduğunda söyleme” gibi cümleler kurmak yalan söylemeyi çocuğun zihninde normalleştirebilir. Bu yüzden ebeveynlerin kendileriyle çelişmeyeceği kurallar koyması önemlidir. Uygulanabilen doğrular kurallar haline geldiğinde gerçekten anlam kazanır.

Asla Şiddete Başvurmayın

Çocuğun herhangi bir yalanı ortaya çıktığında uzun süre sorgulamak yanlıştır. Yalanını itiraf ettiği halde şiddetli bir sorguya maruz kalan çocuk yalanını sürdürme yoluna başvurabilir. Çözüm için asla şiddet kullanılmamalıdır. Öfkelenmenize sebep olan davranışları, kızmak, dövmek gibi şiddet içeren tutumlarla değiştirmeye çalışmak her zaman olumsuz sonuçlar verir. Fiziksel ya da sözlü şiddete maruz kalan çocuk hatalarını yalanla örtmeye çalışacaktır. Oysa ki; çocukların hata yapmaları son derece doğaldır.

Sonuç olarak; böyle bir durumla karşılaşıldığında sakin olmak, iyi bir durum analizi yapmak ve çocuğun kendini rahatlıkla ifade edeceği bir diyalog ortamı oluşturmak gerekir. Unutulmamalıdır ki; yalan söylemenin küçüğü-büyüğü, önemlisi-önemsizi yoktur. Asıl sorun, yalanın alışkanlık halini almasıdır. Bu konuda tedirginlik yaşıyorsanız bir uzmandan destek alabilirsiniz. Bu konuda daha detaylı bilgi almak için aba Psikoloji web sitesini ziyaret edebilir, YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

İnsanlar tik bozukluğu nedir sorusundan önce tik nedir sorusuna cevap bulmalıdır. Bu soruyu insanlar saptarsa tikin yol açtığı bozukluklara da daha rahat cevap verebilir ve verilen cevabı daha rahat anlayabilirler. Dokunma tikim var ya da bana birisi dokunduğu zaman huylanırım gibi davranışlar tik değildir. Tik, istemsiz bir harekettir. Bu yüzden tik Nörolojik hastalıklar arasında gösterilir. Bu konuda birkaç tane önemli nokta bulunmaktadır.

Tik Bozukluğu İçin Karar Vermek

Bunlardan bir tanesi bu durumun önce tik olup olmadığına karar vermektir. Çünkü bazı istemsiz hareketlerden ayrılması oldukça zordur. Bazı nörolojik hastalıkların habercisi olabilen hareketler bulunmaktadır.

Bu hastalıklar tiki taklit edebilirler. Burada farklı bir yaklaşım gerekebilir. Tik tanısı koymak bazen bu konudaki uzman kişiler için bile oldukça sıkıntılı bir süreç olabilmektedir. Ama genellikle kullanılan ölçülerden bir tanesi daha çok yüzde, omuz başında, boyunda olan istemsiz hareketler ile karakterize bir bozukluk olarak dikkat edilir.

Tik bozukluğu için genellikle bu bölgelerdeki hareketlere dikkat edilir. Ayakta ya da gövde de tikten söz etmek oldukça zor bir durum. Buradaki hareketler başka tip durumlara doğru geçmektedir. Dolayısıyla bir hareketin tik olup olmadığı konusunda ilk dikkat edilmesi gereken durumlardan birisi budur.

Tik Gelip Geçici Bir Sorun Mu Yoksa Kalıcı Bir Durum Mu?

Tik konusunda insanların dikkat etmesi gereken bir diğer nokta ise tikin gelip geçici bir sorun olup olmadığı konusunda bir karara varmalarıdır. Bazı gelip geçici tikler üzerinde durmayı pek gerektirmeyebilir. Bazı garip tikler gelip geçici olduğu için üzerinde çok durulmasına gerek konular değildir.

Basit bir ihmal ile ya da basit bir psikolojik danışmanlık ile halledilebilir konular olabilir. Esas önemli olan durumlardan bir tanesi ise tikin bir sendrom haline dönüşmesidir. Bu tarz durumlar insanlarda tikleri kalıcı bir hal almasına sebep olabilir.

Bu durumda ise tiklerin birisi biter iken bir diğeri başlamaktadır. Bazen epizotlar olmaktadır. Belirli epizo dönemlerde tikler yoğunlaşır ve belirli dönemlerde ise az alabilir ya da kaybolabilir. Bazı durumlarda ise tik hareketi ile birlikte küfür etme durumu oluşur.

Karşısındaki kişilerin hareketlerini tekrarlama olabilir. Özellikle tiklere vokalizasyon tikleri eşlik ettiği zaman bu tanıyı koymamız gerekir.

Tik Bozukluğu: Vokalizasyon Tikleri Nedir?

Tik ve tik bozuklukları ile ilgili bir diğer merak edilen nokta ise vokalizasyonun ne olduğudur. Vokalizasyon tiklere örnek vermek gerekirse, boğaz temizleme ya da burun ile geniz temizleme gibi veya farklı tarzda sesler çıkartma vokalizasyon tiklere örnek olarak verilebilir.

Bunların olması biraz daha problemin komplike olduğunu gösterir. Bu durumda oldukça dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta olarak dikkat çekiyor.

Tiklerin Diğer İstemsiz Hareketlerden Farkı

Tikleri diğer istemsiz hareketlerden ayırt etmemizi sağlayan bazı farklar vardır. Bunlardan bir tanesi nörolojik hastalardan görülen istemsiz hareketler bizim istemimize rağmen durdurulamaz. Yani titreme var ise devam eder veya yüzünde, burnunda ya da ağzında çekilmeler var ise de bunları insanlar durduramayabilir.

Ama tik bozukluğu olan kişiler bu hareketleri durdurabilirler. Fakat tikte bu durumları durdurduğu zaman aradan belirli bir süre geçtiğinde hareket fazlası ile ortaya çıkabilir.

Tik Bozukluğu: Tik Neden Yapılır?

Kişilerin tik denilen bu hareketleri neden yaptığı oldukça büyük bir araştırma konusudur. Muhtemelen ise beyindeki biyokimyasal dengelerde bir bozulma meydana gelmiş durumda. Mekanizma olarak ise tik sahibi kişilerin önemli bir bölümü şöyle açıklamalar yapmaktalar “Biz bu hareketi yapmak için gerekli bir uyarı hissediyoruz” diyorlar.

Tiklerin en basiti ve neredeyse en yaygın olanı göz kırpma tikidir. Tiki olmayan insanlar da gözlerini kırparlar. Göz kırpmak her insan için doğal bir şeydir. İnsanlar genellikle gözlerine bir şey kaçtığı zaman gözlerini kırpmaya başlarlar.

Tiki olan kişiler ise “Biz bu hissi duyuyoruz” diyorlar. Bu hisse neden olacak gerçek bir neden ya da gerçek bir etken söz konusu olmadan bu hissi duyduklarını belirtiyorlar. Bu durumda tik bozukluğu için en belirgin özelliklerden bir tanesidir.

Tiklerin Alay Konusu Olması

Tikler okul çağındaki bir çocukta arkadaşları tarafından alay konusu olabileceği için önemli olabilir. Bu durumlar tiki olan çocukların dikkatini dağıtabileceği için dikkat edilmesi gereken bir konu olabilir. Fakat çocuğu bunların farkına vardırmak, bunun farkına varabilecek bir çevrede olmasını sağlamak hatta gerekirse bazen ilaçlar kullanarak tikleri bastırmak son derece faydalı bir etkiye yol açabilir.

Tik Bozukluklarında Nelere Dikkat Edilmelidir?

Dolayısıyla tik konusu hem önemsenmesi gereken hem de çok ciddi bir kaygı taşıması gerekmeyen bir bozukluktur. Normal bir çocuğun gelişimi sırasında da bir çeşit kaçaklar ya da aksamalar olduğunda sinir sistemi kendini tik aracılığı ile belli etmektedir.

Bu durumlar üzerinde çok durmamak gerekmektedir. Esas tik bozukluğu öğrenme bozukluğu, dikkat bozukluğuna ya da davranış bozukluğuna yol açıyor mu, çocuğun kendisinde bir özgüven eksikliğine, sosyal ilişkilerden kaçmasına yol açıyor mu bu durumlar asıl dikkat edilmesi gereken konulardır.

Tik bozukluğu ya da benzer konulardan uzman ekiplerden destek ve bilgi almak için Aba Psikoloji resmi internet sitesinden ya da sosyal medya organlarından yardım alabilirsiniz. Ayrıca Aba Psikoloji resmi YouTube kanalından da uzman kişilerin bu konular hakkındaki açıklamalarını takip edebilirsiniz.

Read More

Lise tercihi üniversite tercihi kadar umursanmayan bir tercih sürecidir. Halbuki 5. ve 8. sınıf aralığında mantıklı düşünme ve alan dersleri görmekle beraber öğrenciler kendilik bilincine ulaşırlar. Bu bilincin iyi yönetilmesiyle sağlanan özgüvenle beraber öğrenciler kişiliklerini oluşturmaya başlarlar. Kişiliklerinin oturduğu dönemin sonunda lise tercihi yaparlar. Bu nedenle kişiliğini kavramış öğrenciler lise tercihlerini daha bilinçli şekilde yapmaktadırlar. Özgüven gelişimini zedelemeden liseye geçiş dönemi olan ortaokul ve lise dönemini atlatan çocuklar hayatları boyunca başarıyı daha rahat yakalayacaklardır. Lisede bilinç seviyesini yükselterek bir takım hedefler edinmiş öğrenciler için hayatlarının ileriki döneminde kendilerine yol haritası çizmek özgüvenle seçimlerini yapmak daha kolay olacaktır.

Lise Tercihi: Lise İçin Ne Zaman Hedef Belirlenmeli?

Lise sınavına girmeden önce 7. Ve 8. sınıfta lise tercihi için hedef belirlemek öğrencilerin motivasyonlarını arttıracaktır ve onları çalışmaya teşvik edecektir. Fakat hiçbir şey için geç değil. Sonuçlar açıklandıktan sonra da hedef belirlemek mümkün. Lise için önemli olan çocuğun kişiliğine, başarılı olduğu ve sevdiği alanlara göre yönlendirilmesidir.

Lise Tercihi Nasıl Yapılmalıdır?

Kişinin temel dersleri öğrendiği ortaokul döneminde hangi alana daha yatkın olduğu ortaya çıkmaktadır. Öğrenci sosyal bilimlere mi fen bilimlerine mi yoksa dil alanına mı daha yatkın bunu anlamak için ortaokul başarısı göz önünde bulundurulabilir. Bu doğrultuda okullar araştırılarak çocuğu yönlendirmek önemlidir. Bunun dışında lise tercihi boyutunda özgüven dikkate alınmalıdır. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi özgüvenin bu dönemde sağlıklı bir şekilde korunması ileriki yılları olumlu yönde etkileyecektir. Bu anlamda öğrencilerin sosyal aktivitelere de önem veren liselere gitmeleri desteklenmelidir. Diğer bir dikkat edilmesi gereken nokta ise lisenin ortamının nasıl olduğudur. Yine özgüvenle örtüşen bir konu lisenin ortamıdır. Kişinin kendini rahat ve özgür hissedeceği bir lise ortamında okuması gelişimine katkı sağlayacaktır. Kendine olan güvenini korumasında etkin rol oynayacaktır.

Lise Tercihinde Velilerin Rolü

Velilerin lise tercihinde üniversite tercihine göre çocuklarına daha çok destek sağlamaları gerekir. Kendi  kişiliklerini, benlik anlayışlarını yeni yeni oturtan ortaokul öğrencileri desteğe ihtiyaç duymaktadırlar. Etraflarında onları en iyi tanıyanlar da anne ve babalarıdır. Çocukların hangi alanlara daha fazla yönelimleri olduğunu, kişilik gelişimlerini en iyi inceleyecek olan bireyler anne ve babalarıdır. Bu nedenle ebeveynlerin özellikle lise tercihi için çocuklarının gidişatlarını incelemeleri ve tercih konusunda önerilerle desteklerini sağlamaları gerekir. Çocukların kendilerini keşfetmeleri için sorular sormaları, ne istedikleri konusunda çocuklara fırsat tanımaları kendilerini keşfederek doğru lise tercihleri yapmaları için etkili olacaktır.

Lise Tercihinde Danışmanlık Almanın Önemi

Liseye geçmeden önce lise tercihi için danışmanlık hizmeti almak öğrencilerin ilerideki eğitim, kariyer hayatı ve sosyal gelişimi için faydalı olacaktır. Aba Psikoloji olarak liseye geçecek öğrencilere verdiğimiz destek daha çok özgüvenlerini korumalarına yöneliktir. Blog yazımızın başında da söz ettiğimiz gibi liseden önce ortaokul döneminde özgüven oluşumu gerçekleşmektedir. Bu nedenle Aba Psikoloji olarak bu dönem özgüveni destekleyici psikolojik destekler vermenin öneminin altını çiziyoruz. Özgüveni destekleyerek kişinin kendini tanımlamasını sağlamanın lise tercihi ve  ileriki yıllardaki gelişim için daha verimli olacağını düşünerek lise öncesi bu alana yönelik destekler vermekteyiz.

Read More

İnsan beyni diğer canlılardan farklı olarak düşündüğünü bilen ve hatta düşündüğünü düşünebilen bir yapıya sahiptir. Ön lobumuz, prefrontal korteksimiz, gelişmiş olduğundan dolayı biz insanların kendimizle ve etrafımızla ilgili farkındalığımız oldukça yüksektir. Fakat “Bu farkındalık nasıl daha verimli hale getirilebilir? Aslında farkındalık ne demektir?” üzerine düşünülmesi gerekir. Düşünülmediği ya da yanlış anlaşıldığı taktirde farkındalık hali verimliliğini kaybeder.

Aslında farkındalık değil, “bilinçli farkındalık” durumu insana iyi gelecek olan uygulamadır. İngilizce “mindfulness” olarak bilinen bilinçli farkındalık yanlış anlaşılmaya müsait bir kavramdır. Daha önce “Mindfulness Nedir?” adlı blog yazımızda mindfulness kavramından bahsetmiştik. Farkındalık kavramı genelde anda kalmak terimiyle bütünleştirilmiştir. Fakat bilinçli farkındalık sadece bundan ibaret değildir. Şimdi ve burada yaşadığın deneyimi eleştirmeden, yargısız kabul ederek deneyimin tadını çıkarabilmektir. Deneyimlerimizden ders çıkarmaktan tutun kendimizi daha iyi anlayabilmeye, kendimize ve etrafımıza merhamet göstermeye kadar birçok faydası var. Kısaca bilinçli farkındalık hayatlarımızı daha verimli geçirmemize ve iç huzurumuzu yakalamamıza katkı sağlar.

Bilinçli Farkındalık Faydaları

1.     Deneyimlerimizden Ders Çıkarmamızı Sağlar

Yaşadığımız deneyimlerden ders çıkarabildiğimiz müddetçe benzer hataları yapmayı bırakırız. Bilinçli farkındalık yalnızca hoşa giden deneyimleri gözden geçirmek değil hoşumuza gitmeyen deneyimleri de gözden geçirmemizi sağlar. Bu sebepten ötürü, hayatında bilinçli farkındalığı uygulayabilen kişiler hatalarının sebepleri üzerinde yoğunlaşarak kendilerini geliştirme yolunda büyük adımlar atarlar.

2.     Kabullenmeyi Kolaylaştırır

İnsanın uygulamada en çok zorlandığı şeylerden birisi olumsuzlukları kabullenmektir. Bilinçli farkındalık bize kötü deneyimlerimizi ortadan kaldırmaktan ziyade onların farkında olmamızı öğretir. Farkında olarak kabullenmemizi ve olumsuz olarak nitelendirilen deneyimlerimizi aşmamızı sağlayan bir uygulamadır. Kısacası olumsuzlukları engellemek mümkün değil. Hayatta pozitifliklerle beraber negatifliklerin de var olduğunu kabul etmemiz gerekir. Bilinçli farkındalık uygulaması sayesinde kişiler negatif deneyimlerine daha kolay kabullenici ve ders çıkarıcı yaklaşımlarda bulunabiliyorlar.

3.     Duygularımızı ve Kendimizi Anlamayı Kolaylaştırır

Duygularımızı ve kendimizi anlamamız diğer canlılardan farklı olarak insani olarak ihtiyacımızdır. Hem kendimiz ve etrafımız için merhamet göstermemizi kolaylaştırır hem de kendimizle ilgili değişimi ve gelişimi sağlamamız adına gereklidir. Acısıyla tatlısıyla şuan yaşadığınız deneyimi eğer fark edebilirsek kendimizin ne hissettiğini ve duygularımızı daha rahat çözümleyebiliriz. Bilinçli farkındalığın temelinde de şuan yaşanan duygularımızı anlayabilmek ve kabul edebilmek vardır. Bu nedenle bilinçli farkındalık duygularımızı anlama ihtiyacımızı giderecek bir uygulamadır.

4.     Stresi ve Kaygıyı Azaltır

Şimdi, şuan burada yaşanılan deneyimleri kabullenmek stresi ve kaygıyı azaltacaktır. Stres ve kaygı gelecek ya da geçmiş odaklıdır. Ya geçmişte yaşanılan bir olay sizi hala huzursuz etmektedir ya da henüz yaşanmamış bir olayla ilgili kötü düşüncelere sahipsinizdir stresliyken. Bilinçli farkında olma hali yaşadığınız deneyimleri kabul ederek ana odaklanmanızı sağladığı için zihninizi gelecek yerine şimdiye aktarmanızı kolaylaştıracaktır. Acı da olsa deneyimlerin yaşanması gerektiğini yargısız kabul etmeyi sağlayan bilinçli farkında olma hali kötü olarak nitelendirilen deneyimlerden etkilenme oranınızı düşürecektir. Bu uygulama deneyimleri iyi ya da kötü olarak nitelendirmek yerine nötr olarak nitelendirmeyi sağlayacaktır. Bundan dolayı kötü olarak nitelendirilen deneyimlerin sizi sarsacak biçimde etkileme oranı azalarak gereğinden fazla stres ve kaygınız ortadan kalkacaktır.

Bilinçli Farkındalık Nasıl Sağlanır?

İnsan deneyimlerinin bir bütünüdür. Bizi rahatsız eden olaylar tıpkı güzel deneyimlerimiz gibi bizim şimdimizi oluşturur. Davranışlarımız geçmişin izlerini taşır. Bu sebepten ötürü deneyimlerimizin üzerinde bilinçli farkında olma hali ile düşünmemiz iyi gelecektir. Korkular, güvensizlikler, üzüntüler elbette yaşanacaktır. Önemli olan bu duyguların farkında olup onları akıtabilmek ve yolumuza devam edebilmektir. Yargısız kendimizi gözlemleyebilmektir. Bunun tek yolu meditasyon yapmak olarak görülebilir çoğu kişi tarafından ama aslında öyle değil. Her bireyin kendini ve duygularını yansıtma biçimi farklıdır.

Daha kompleks bir zihne sahip bir bireyseniz deneyimlerinizi kağıda akıtmak iyi gelebilir. Fiziksel aktiviteler duygularınızı anlamanıza ve yansıtmanıza daha iyi geliyor olabilir. Bu durumda dans etmek ya da farkındalıklı yürüyüş yapmak bilinçli farkındalık uygulama biçiminiz haline gelebilir. Kendinize iyi gelen duygularınızı yargısız gözlemlemenizi sağlayan ve vücudunuzu ana odaklayabildiğiniz aktiviteyi bulmanız gereklidir. Ardından onu uygularken anın acısıyla tatlısıyla tadını çıkarmak bilinçli farkındalık uyguladığınız anlamına gelir.

Read More

Sınav kaygısı neden olur ve niçin bu sıkıntıyı çekeriz bunun sebebini bulmamamız gerekir. Çünkü bu kaygı her öğrencide farklı olur. Sınav sırasında ya da öncesinde olan kaygı insanların başarıya giderken ankistelerin artması sonucu tam anlamı ile sınav kağıdına başarılarını yansıtamaması olarak tanımlanabilir.

Kimi öğrenciler çok mükemmeliyetçi olduğu için kaygısı artar, bir başka öğrencinin dersi iyi çalışamaması sonucu kaygısı artar, bazı öğrenciler özgüven sorunu yaşadığı için kaygılanabiliyor, bir başka öğrencide büyük bir beklentiye girdiği için kaygılanabiliyor.

Kaygı aynı zamanda insanın farkına varamadığı, tanımlayamadığı şekilde gerçek anlamda ellerinin titremesine, konsantrasyonun bozulması dürtüleşmesi ve aynı zamanda görme sıkıntısı, duyma sıkıntısı yaşayacak kadar heyecanlanması, tuvaletinin gelmesi, terlemesi gibi sebeplere yol açabilecek bir psikolojik durum durumdur.

İnsanlar bu durumu ne kadar hazır olursa olsunlar o duygu durumu içinde aşırı baskı altına girdiğinizde hissettiğiniz konulardan bir tanesi olarak karşımıza çıkmakta.

Sınav Kaygısı ve Zaman

Özellikle kaygı tanımı zaman baskısı devreye girdiğinde daha tavan yapabiliyor. Normal bir kaygıya sahip olan bir insan bile yapacağı iş için bir zaman kısıtlaması geldiğinde kaygısı artabiliyor. Bu yüzden kaygı ekosistem ile alakalı bulunan şartların değişmesinin sonucu olarak belli bir neticede kaygı artabilir.

Sınav Kaygısı Oluşturan Diğer Faktörler

Öğrenciler sınav kaygısı konusunda zamanın yanı sıra pek çok sebepten dolayı sıkıntı yaşayabilirler. Bunun çok fazla örnek verilebilir. Örneğin, öğrencilerin kaygısını artıran etkenlerden bir tanesi sınav sırasında takıldıkları bir durum olabilir.

Dışardan dikkatlerini çeken bir sese takılmaları öğrencilerin sınav sırasında kaygısını arttırmaya sebep olabilir. Bunun yanı sıra sıranın gıcırdaması ya da sınav sırasında bir kişinin öksürmesi ya da farklı bir ses çıkarması öğrencilerin kaygısını arttıracak bir etken olabilir.

Bu durumlar Nöropsikolojik anlamda açıklanabilir. İnsan beyni belli bir şekilde belirli bir noktada ya da olayda aşırı derecede risk gördüğü zaman devreye girmekte. Bu da sizin kendinize zarar vereceğini düşündüğü için yaşadığınız durumun fiziksel, duygusal ya da zihinsel anlamda bir problem hissettiği için sizin sakinliğinizi sakinleştirmeye çalışıyor.

Bu sakinleştirme sırasında ise vücutta titreme, terleme ve göz bulantısı gibi durumlar ortaya çıkıyor. Aslında beyin kendini sürdürülebilir kılmak için sizi kendi sistemine devam ettirecek farklı belirtiler göstererek bulunduğunuz ortamda yarattığınız psikolojik ortamdan çıkarmaya çalışmış oluyor.

Ama tabi ki bu durum aslında insanların tamamen iyiliği için yapılmış bir durumda olsa o gün o sınav anında insanlara çok farklılıklar yaşatabiliyor. Yani beyin o koşulda sınavı anlamıyor ve sınava göre hareket etmiyor.

Kaygı İle Alakalı Yapılan Çalışmalar

Bu yüzden sınav da oluşan kaygıyı değil öğrenciler üzerinde sınav kaygısı nedenleri üzerinde çalışmalar yapılıp onun iyileştirilmesi üzerine çalışmalar yapılmakta. Aba Psikoloji çalışanları ve bu konudaki uzmanları bu konuda 2 adet önemli çalışma yapmış durumda.

Bunlardan birincisi sınav sırasında oluşan sınav kaygısı ile ilgili öğrencinin kendisinin güçlenmesi için çalışmalar yapılmakta. Bu çalışma kaygı konusunda oldukça önemli bir nokta. Böylelikle öğrencilerin ya da kaygı yaşayan kişilerin direncini arttırmak konusunda önemli.

Bu konuda 21. yüzyılda kullanılan en büyük ve en önemli tanımlardan bir tanesi çevik ve hemen kavrayan öğrenici. Bu durum göz önüne alınarak Aba Psikoloji uzmanları öğrencinin neyi ne şekilde öğreneceği üzerine bilgilerini arttırmakta.

Bu yaparken de öğrencinin fiziksel, duygusal, sosyal ve zihinsel anlamda inanç bedenini, özgüvenini destekleyici eğitimler vermekte. Bu süreç içerisinde bunun değerlendirilmesini yaparken nedenlerini bulup o ekosistem içerisindeki belirli sıkıntıları dengeleyici bir eğitim anlayışı belirlemiş oluyorlar.

Bu sıkıntılar ailenin getirdiği, okul ile ilgili, arkadaşlar ile ilgili olabilir ve rekabetin getirdiği sıkıntılar olabilir. Bu yüzden oldukça önemli olabilecek noktalar olabilir. Bu önemli noktalar sıradan bırakılmaması lazım.

Kaygı, Özgüven ve Matematik

Oldukça önemli ve oldukça net bir konuda bu durumda belirtilmelidir. Kaygı ile alakalı alınan destek onlarca matematik dersi için alınan destekten oldukça önemli. Neden matematik derseniz, matematik dersinde bu durum oldukça karşılaşılan bir durum.

Öğrencinin eğer özgüveni eksik ise matematik bu öğrenciyi direk olarak etkiliyor. Bu durumlardaki dengeleri korumak ve nöropsikoloji anlamda bu öğrencilerin başarısını arttırmak anlamında kıymetli ve özel gösterilerek yapılacak bir çalışma olarak dikkat çekiyor.

Ayrıca sınavdan önceki birkaç aylık süreç sınav kaygısı ile alakalı çalışma yapmak için oldukça önemli bir zaman. Daha erken yapılması daha iyi sonuçlar tabi ki doğurabilir. Fakat sınava kısa bir süre kala bu çalışmaların yapılması biraz geç olabilir ve buna göre sonuçlar doğurabilir.

Aba Psikoloji resmi İnternet ve YouTube kanalında bu konular ile ilgili daha derin ve çok daha önemli bilgilere ulaşmanız mümkün.

Read More

Anaokulu ve ilkokul dönemleri çocuklar için oldukça önemli zamanlardır. Okul öncesinde bazı veliler okul seçimlerinde, yuvada, ilkokul seçimlerinde psikolojik danışmanlara ve alanında uzman kişilere oldukça fazla başvurmaktadır.

Başvurma sebeplerinden bir tanesi yuvadan sonra hangi ilkokulu seçmeliyiz ya da LGS sisteminde girdikten sonra puana göre hangi liseyi seçeyim gibi oldukça önemli konularda danışma ihtiyacı duymaktalar.

Burada LGS öğrencilerine ayrı bir parantez açmak gerekir. Mutlaka LGS öğrencilerinin uzun vadede iyi planlama yapmak için okul seçimlerinde LGS süreçlerinde mutlaka uzmanlara danışmaları gerekiyor. Çünkü liseye yerleşikten sonra doktorayı da dahil ettiğimiz zaman önlerinde 10 yıllık bir okul dönemi olmaktadır.

Aba Psikoloji danışmanları her yıl 10 binden fazla öğrenciye sınav sonrası yerleşim için yardım etmektedir. Bu konuda Aba Psikoloji içinde oldukça gelişmiş ve yararlı bir sistem bulunmaktadır.

Doğru Anaokulu ve İlkokul Seçimi

Aba Psikoloji uzmanlarına her yıl pek çok kişi doğru yuvayı ve doğru ilköğretimi seçmek için başvurular yaparak danışmanlık istemektedir. Anaokulu ve ilkokul seçimi çocukların hayatlarının sonraki aşamalarını doğru şekillendirmek için oldukça önemli bir seçimdir.

Bu konuda en önemli noktalardan bir tanesi bazen öğrencilerin LGS sınavı gibi bir sınavı önceden baş edemeyeceğini ön görerek o öğrenciye LGS sistemi içerisinde K12 diye adlandırılan okullara yönlendirmek olabiliyor.

K12 ilkokul, ortaokul ve lise geçişi direkt olan okullara verilen bir isimdir. Bu tarz okulların sayısı ilk başlarda ülkemizde oldukça az olsa da son yıllarda ülkemizde K12 okulları oldukça artmış durumda. Bu okullar ailelerin maddi imkanlarına göre değerlendirilmiş okullardır.

Bu anlamda da öğrencinin kişisel, fiziksel, duygusal, zihinsel gelimine göre ve ailenin maddi durumuna göre öğrenciler için doğru bir strateji Aba Psikoloji danışmanları ve uzmanları tarafından oluşturulmaktadır. Doğru bir strateji çocukların gelişiminde oldukça önemli bir rol oynar.

Çünkü aile elindeki maddi imkanlarını ne kadar geç kullanırsa o kadar etkili olmaktadır. Aba Psikoloji içerisinde yer alan ve bu alanda uzman olan Prof. Dr. Gamze Sart bu konuda uzun süreli analizlerini ve araştırmalarını yapan bir öğretmendir.

0 – 3 Yaş En Önemli Eğitim

Prof. Dr. Gamze Sart gibi pek çok alanında uzman öğretmenlerin yaptığı araştırmalar bizlere en önemli eğitim yaş aralığının 0 ve 3 yaş arası eğitim olduğunu göstermektedir. Çocukların o yaş aralığında anneleri ile olan ilişkileri oldukça önemli bir etkiye sahiptir.

3 yaşından sonra yuva eğitimi alıyor olmaları ve hemen ardından da ilkokul dönemleri oldukça önemli bir etkiye sahiptir. Yani 4 ve 8 yaş aralığında öz güven, kendini ezik hissetmemesi gibi konuların yanı sıra matematik ve fen alanlarındaki yetkinliklerini artık olarak geliştirileceği bir dönem olarak dikkat çekiyor.

Daha sonra da üniversiteye geçmeden önceki dönem olan lise dönemi oldukça önemli bir nokta olmaktadır. Özellikle ilk dört yılda çocuklar okumayı, disiplini gibi konuları öğreniyor. Fakat 8. sınıfa kadar olan dönem ilk dört yıl ki eğitimden biraz ayrılmakta.

Ortaokul Döneminin Psikolojiye Etkisi

Anaokulu ve ilkokul döneminden sonra gelen ortaokul dönemi için çocuklarda farklı bir etkiye sahiptir. Çünkü yapılan pek çok psikolojik testler öğrencilerin 5. ya da 6. bir hocadan arkadaş nedeniyle yaşadığı bir travma matematiğe karşı soğumasına, matematik zekası olmasına rağmen uzaklaştığı görülmektedir.

Bu travmaların neredeyse tamamı hep ortaokul dönemine denk gelmektedir. Bu yüzden ortaokul dönemi gerçek anlamda öğrencinin tam savunma mekanizmalarının da olduğu bir dönem olduğu için hem kız hem de erkek çocukların güçlü olmalarının sağlandığı dönemdir.

Bu kritik dönem içerisinde ayrıca bir LGS sınavı olmaktadır. Aba Psikoloji uzmanları bu dönemde LGS sınavını psikolojik anlamda sadece çocukların entelektüel olarak büyümesi için değil aynı zamanda gençlerin duygusal anlamda toplumda etkili olmaları için çalışmalarına önem ve özen göstermektedir.

Pisa Raporları

Bahsettiğimiz bu bilgilerden yola çıkarak Pisa raporlarının neden anaokulu ve ilkokul döneminde değil de bu dönemde alındığını anlayabilirsiniz. OECD ( Organisation for Economic Co – operation and Development) yani Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü ülkelerin Pisa raporlarını inceleyerek aslında o jenerasyonun 10, 20, 40, 50, 70 hatta 80 yıllık potansiyellerini de öngörüş olarak görebilir.

Eğer ortaokul döneminde öğrencilerin özgüvenini kırılırsa o çocuk kendi potansiyeli çerçevesinde kendini geliştiremez. Kız ya da erkek çocuğu fark etmeksizin çocuklar her zaman potansiyellerinin altında kalırlar.

Anaokulu ve İlkokul Dönemi: Anne ve Babaların Dikkat Etmesi Gerekenler

Çocukların anaokulu ve ilkokul döneminden ziyade ortaokul dönemi için anne ve babalar bazı noktalara dikkat etmelidirler. LGS başarısı için değil yaşamdaki ve hayattaki duruşları için daha çok önem vermemeliler.

Gençleri ve çocukları bu konularda kırmaktan uzak durmalılar. Anne ve babalar bu zamanlarda çocuklarını desteklemeli, cesaretlendirmeli ve dirençlerini güçlendirmeliler. Aileler çocuklarına hayat başarısını, hayattaki özgüvenlerini ve hayattaki özsaygılarını şekillendirmek için yatırım yapmalılar.

Anaokulu ve İlkokul Dönemi: Çocuklar İçin Öğretmen

Anaokuluna yeni başlayan çocuğa öğretmen nasıl davranmalı sorusu çok merak edilen bir konudur. Anaokulu ve ilkokul döneminin yanı sıra özellikle ortaokul öğretmenleri gibi tüm öğretmenler öğrencilerine destek vermeli ve cesaretlendirmelidir.

Öğretmenler çocukların her yaş döneminde karşılarına çıkan kişiler olarak olumlu gelişim süreci geçirmesi ve başarılı bir hayat için oldukça önemli etkiye sahip kişilerdir. Öğretmenlerin hangi dönem olursa olsun çocuklara eğitim verirken bu konulara dikkat etmeleri gerekmektedir.

Çocukların Başarısı İçin Ailelerin Desteği

Çocukların başarılı olması için sadece anaokulu ya da ortaokul dönemleri arasındaki dönemlerde ailelerin destek almaları önemli değil. Ayrıca YKS, TYT gibi sınavlara girecek öğrenciler ya da SAT gibi sınavlara girecek olan öğrencilere de aileleri aynı şekilde destek olacak şekilde yaklaşmalıdır.

Yapılan araştırmalar ve çalışmalar zaten hem okul hem de hayatta başarılı olan öğrencilerin arkasında anne ve babalar olduğunu göstermektedir. Bu anlamda okul sistemleri içerisinde anne ve baba desteğini alan gençler çok daha hızlı bir şekilde büyüdükleri görülmektedir.

Sınav Başarısı Her Şeyin Ölçüsü Değildir

Sınav başarısı ya da başarısızlığı çocuklarınız konusunda her konuda sizlere tüm noktaları göstermez. Sınavlar gençlerin ya da çocukların hayatında başarılı olacağını veya olamayacağını belirleyen unsurlar değildir.

İnsanlar bir sınavdan çok daha değerli ve kıymetlidir. Google çağında ezbere dayalı değil gerçekten araştıran sorgulayan, kritik düşünen, yaratıcı, inovasyonu açık, iletişimi doğru yapan kendini anlatan sistemler içerisinde bulunmamız lazım.

Anaokulu ve İlkokul döneminin yanı sıra her yaştan çocuklar için merak edilen ve bilgi almak istediğiniz konular için Aba Psikoloji resmi sitesini ziyaret edebilirsiniz. Ayrıca bu konular hakkındaki öğretici bilgiler için ise Aba Psikoloji YouTube kanalına abone olabilirsiniz.

Read More

Zihinsel sağlık insan sağlığına ciddi anlamda etki eden bir olgudur. Ne ve nasıl sorularının neden sorusundan farkını düşünmüş müydünüz hiç? İnsan düşüncelerine yolculuk yaptığında bir takım sorulara cevap vermeye çalışır. Sorularımızı birbirinden farklı soru anlamı taşıyan kelimelerle oluşturmak mümkündür. Ne, neden, nasıl, mi, mu vb. gibi kelimelerle kurulmuş soruların hiç birbirinden farklılık gösterdiğini fark etmiş miydiniz?

Hepsinin aradığı cevap farklıdır. Peki size eğer bu sorulardan bazılarının bize diğerlerine göre daha iyi geldiğini söyleseydik ne düşünürdünüz? Psikoloji alanında “ne” ve “nasıl” sorularını sormanın zihinsel sağlığımıza “neden” gibi sebep arayan soruları sormamızdan daha iyi geldiği tespit edilmiştir.

Zihinsel Sağlık: Ne ve Nasıl Sorularının Neden Sorusundan Farkı

Daha önceki blog yazımız “Bilinçli Farkındalık Nedir? Ne İşe Yarar?” da bilinçli farkındalığı tanımlamış ve faydalarından bahsetmiştik. Bilinçli farkındalık uygulamasının temelinde de kişiler neden sorusu yerine kendilerine daha çok ne ve nasıl sorularını sorarlar.

  • Nasıl ve ne hissediyorsun?”
  • “Neden böyle hissediyorsun?”

Bu iki soru arasındaki farka odaklandığımızda nasıl ve ne sorularının cevabı  “Kötü hissediyorum” gibi negatif duygular içerebilir. Fakat duyguyu olduğu gibi kabul edersiniz. Ne hissettiğinizi itiraf etmiş olur ve rahatlarsınız. Öte yandan eğer neden böyle hissedildiğine odaklanılırsa kişi sorgulamaya başlar. Neden sorusu kişiye kötü hissettiğinde bunu yaşama özgürlüğü vermez aksine kişiyi kısıtlar. Neden kötü hissettiği ön plana çıktığında kişi kötü hissetmemesi gerektiğini ya da altında yatan nedeni ortadan kaldırması gerektiğini düşünebiliyor. Sanki insan hep mutlu olması gerekirmiş izlenimi verebiliyor kötü hissettiğimizde bize sebebini sorgulatan sorular. Fakat aslında yaşadığımız kötü deneyimleri, olumsuz hisleri de iyileri gibi kabul etmek oldukça değerli ve akıl sağlığımız için önemlidir.

Bunun dışında nasıl sorusu yerine neden sorusu kulağa her zaman ofansif gelecektir. Hepimize aşina gelecek ki soru cümlesinden bunu daha rahat açıklayabiliriz.

  • “Neden böyle düşünüyorsun ki?”
  • “Neden böyle hissettin ki?”

Bu soru cümleleri hepimize benzeri hisleri hissettirir. Sanki öyle hissetmememiz gerekirmişçesine kurulan cümleler… Öyle hissetmemiz için ortada bir neden yokmuşçasına kurulan cümlelerdir bunlar. Yani biri bize davranışlarımızın ya da duygularımızın nedenini sorduğunda kendimizi zan altında hissedebiliyoruz. Neden ve niçin soruları sorgulayıcı sorulardır. Baskı altında hissettirme olasılıkları çok yüksektir.

Ne ve Nasıl Sorularının İyileştirici Gücü

Kendi içsel dünyamızda da aslında kendimize sorular sorarız. Bu soruların da niteliği hayat kalitemizi etkilemektedir. Örneğin düşünün ki sürekli kendinizin ve başkalarının duygularının, davranışlarının nedenlerini sorguluyorsunuz. Aslında farkında olmadan kendinizi yargılıyorsunuz. “Keşke böyle yapmasaydım, yapmasaydı.” düşüncesi de bu sorgulamanın sonucunda doğar. Kötü ya da yanlış olduğunu düşündüğümüz davranışların nedenine inersek yaşananları reddetme eğilimi gösterebiliriz. Ne yazık ki yaşanan bir şeyi değiştiremeyiz. Bunun yerine kendimize ne ve nasıl hissettiğimizi sormamız bize rahat bir alan sağlar. Yaşananları kabul etmemizi kolaylaştırır. Negatif duyguları yaşama özgürlüğü vererek içimizi dökmemizi kolaylaştırır. Duygular yaşandıktan sonra rutinimize daha rahat geri dönebiliriz. Nasıl sorusu sayesinde negatif düşünce ve olaylara takılmadan hayatımızı sağlıklı bir şekilde sürdürmemiz kolaylaşır.

Read More