Tuvalet eğitimi, çocuklar için önem taşıyan bir süreç. Çocuğun ilk bireyselliği, yürüme becerisi ile gerçekleşir. Bu süreci tuvalet alışkanlığı ve konuşma izler. Bu süreçleri desteklemek ebeveynlerin görevidir. Peki; çocuklarda tuvalet eğitimi nasıl olmalı? Tuvalet alışkanlığı kazandırırken nelere dikkat edilmeli?

Çocukların bağımsız birer birey olduğunu, becerilerin doğal bir süreç içinde kazanıldığını ve tüm bunların yetişkinler için küçük ama çocukların gelişimi için büyük adımlar olduğunu kabul etmek gerekiyor.

Tuvalet Eğitimi Ne Zaman Verilmeli?

Tuvalet eğitimi belirli bir fiziksel ve psikolojik olgunlaşma gerektiriyor. Çocuğun bezden kurtulabilmesi için öncelikle tuvaletini tutabilmesi, kas-mesane kontrolüne sahip olması ve tuvaletini altına değil tuvalete yapmanın anlamını fark edebilecek psikolojik olgunlaşma düzeyine erişmesi gerekiyor. Fiziksel olgunlaşma hem iç kasların kontrol edilmesi yeteneğini hem de merkezi sinir sisteminin olgunlaşmasını gerektiriyor. Bu durum genellikle 2 yaşından önce gerçekleşmiyor.

Tuvalet eğitimi konusunda fiziksel olgunlaşma kadar önemli olan diğer bir durum ise psikolojik olgunlaşma… Çocuğun bedenini tam olarak tanıması, benlik algısını geliştirmesi, çevre ile etkileşimini tam olarak fark etmesi 2-3 yaş döneminde gerçekleşiyor. Büyüme, ebeveynden bağımsızlaşma, dış dünya ile iletişim içinde olma, kendi ihtiyaçlarını karşıma, gelişme ve bir yetenek kazanmış olma arzusu da bu dönemde ortaya çıkıyor.

Tuvalet alışkanlığı için çocuğun gelişiminin yanı sıra ebeveynlerin yaklaşım ve tutumu da önem taşıyor. 18-36 aylık dönemde gelişimsel tüm ilgi çocuğun anal bölgesindedir. Bebeklik döneminden itibaren bebeğin altını kirli bekletmemek, mümkün olduğunca hızlı bir şekilde altını temizlemek tuvalet eğitiminin ilk ve en önemli adımıdır. Çünkü; çocuk altının temiz kalmasına alıştığında bezden kurtulmaya daha hevesli olur.

Çocuk sözel olarak ya da davranışlarıyla tuvaletinin geldiğini ifade ediyorsa, altının kirli olmasından rahatsız olduğunu gösterebiliyorsa, 2-3 saatlik sürelerde ya da 2-3 saatlik bir uykuda altını kuru tutmayı başarabiliyorsa; altı kirlendiğinde utanıyor ve bunu belli ediyorsa, tuvalet eğitimi almaya hazır olduğu söylenebilir. Bu aşamada önemli olan diğer aile bireylerinin de tuvaleti kullandığını çocuğa göstermek ve tuvaletin fonksiyonunu öğretebilmektir. Çocuk bu durumu kavrayabilmek için belli bir süreye ihtiyaç duyar.

Özellikle 2 yaşından önce verilmek istenen tuvalet eğitimi bazı sorunlara yol açabilir. Yeterince hazır olmayan bir çocuğa tuvalet eğitimi verilmeye çalışılması; çocuğun başarısızlık ve yetersizlik duygusu yaşamasına yol açabilir. Çocuğun kendi bağırsak hareketlerini gizlemeyi öğrenmesi ve bu nedenle kabızlık sorunu yaşaması gibi durumlar ortaya çıkabilir. Anne-baba başarısız olan çocuğa kızgınlık duyabilir ve bu da çocukla iletişimlerinin bozulması ya da şiddete yönelme gibi sonuçlar doğurabilir. Erken dönemde tuvalet kontrolüne zorlanan çocukların yaşadıkları kaygı alt ıslatma gibi sorunlara yol açabilir. Zorlayıcı yaklaşım, her alanda olduğu gibi, tuvalet eğitiminde de istenmeyen ve çözümü zor psikolojik problemlerin ortaya çıkmasına neden olabilir.

Tuvalet Eğitiminde Sorun Yaratabilecek Durumlar

Tuvalet eğitiminde sorun yaratabilecek 7 unsur var.

  • Stres Faktörü
  • Yorgunluk
  • Heyecan
  • Ebeveyn Baskısı
  • Konsantrasyon
  • Sıkışma
  • Fiziksel Sorunlar

Çocuğun hayatındaki köklü değişiklikler onu stres altına sokabilir. Tuvalet eğitimi verilen dönem çocuğun çok yorulduğu bir döneme denk gelebilir ve bu bazı becerilerde kontrolün azalmasına sebep olabilir. Çok fazla heyecanlanması çocuğun idrar kesesi üzerinde kontrolünü azaltabilir. Çocuğa baskı yapılması onu zorlayabilir ve sürecin yavaşlamasına neden olabilir. Çocuk başka heyecan verici aktiviteler nedeniyle tuvalet eğitimine konsantre olamıyor olabilir. Tuvaletini fark ettiği halde hızlı hareket edemiyor olabilir. Tüm bunlara ek olarak bazı idrar yolları enfeksiyonları tuvalet eğitimini olumsuz etkiliyor olabilir. Tuvalet eğitimi sırasında tüm bunları dikkatle gözlemlemek gerekir.

Tuvalet Alışkanlığı Kazandırırken Nelere Dikkat Edilmeli

Peki; çocuğa tuvalet alışkanlığı kazandırırken nelere dikkat edilmeli? Ebeveynlerin görevi bu süreçte tüm sorumluluğu üstlenmek değil çocuklara destek olmak ve yüreklendirici davranmak olmalıdır. Çocuğun davranışlarına aşırı tepki vermemek gerekir. Tuvalet eğitimine başlandığında çocuğun tuvaleti olsun olmasın belli aralıklarla lazımlığa oturtmak alışkanlık edinmesini kolaylaştırabilir. Bu süreçte basit bir dille sindirimden ve yiyeceklerin vücuttan nasıl atıldığından söz edilebilir.

Tuvalet alışkanlığını kazandırma sürecinde çocuğun kıyafetlerini kendisinin çıkartması, ışığı yakması, lazımlığa yaptığı çişi tuvalete dökmesi, sifonu çekmesi gibi davranışlara izin verilebilir. Çocuğun sürece katılması, sürecin kendi kontrolünde olduğu hissi uyandırır ve uyumunu arttırır.

Tuvalet eğitiminde çocuğun, tuvaletini bezine yapmıyor olmasını büyük ödüller ya da aşırı tepkiler ile karşılamak; zaman zaman altına kaçırdığında kızmak kadar yanlış. Tuvalet eğitimine başladıktan sonra bez kullanmaya devam etmek eğitim sürecini uzatır. Her çocuk bu süreçte zaman zaman altına kaçırabilir bu durumda kızmak, ayıplamak ya da cezalandırmak gibi tutumlar sergilenmemelidir.

Tuvalet Eğitimi Nasıl Verilmeli?

Peki; çocuklara tuvalet eğitimi nasıl verilir? Tuvalet eğitimi kartlarından yardım alınabilir. Çocuğun sevdiği bir oyuncak bebek ile birlikte tuvalete götürülmesi ve o da tuvaletini yapıyormuş gibi davranılması olumlu etki yaratabilir. Başlangıçta kıyafetli bile olsa çocuğu lazımlığa oturtmak bir süre sonra bunun bir rutin haline gelmesini sağlayabilir. Dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta ise saat… Bazı çocuklar tuvalete düzenli çıkar. Eğer bu durum çocuğunuz için de geçerliyse bu bir avantaj olarak görülebilir.

Bu süreçte, psikolog, anaokulu öğretmeni, hemşire gibi bir otorite figüründen yardım alabilirsiniz. Tuvalet eğitimi için en güzel mevsim hiç şüphesiz bahar ayları ve özellikle yaz mevsimidir. Çünkü bu aylarda salgın hastalık daha azdır. Giyinmek ve soyunmak daha kolaydır. Üşüme olasılığı daha azdır. Yine de çocuğun hazır olduğu düşünüldüğünde mevsim önemli bir kriter olarak görülmeyebilir.

Tüm bu ipuçları tuvalet eğitimine başlamayı düşünen ebeveynler için rehber niteliğinde olacaktır. Çocuklarda tuvalet eğitimi ile ilgili daha detaylı bilgi almak isterseniz Doç.Dr.Gamze Sart ulaşabilir ya da aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Panik atak krizi toplumda her 100 kişiden birinin yaşadığı yaygın olarak nitelendirilen bir rahatsızlıktır. Toplumu büyük oranda etkileyen rahatsızlığı daha önce “Panik Atak nedir? Panik Atak Belirtileri Nelerdir? adlı blog yazımızda anlatmıştık. İstatistiksel verilerle covid döneminin getirdiği eve kapanmalar ve gerginlikler toplumun bir kısmında panik atak krizlerinin artmasına sebep olduğu tespit edilmiştir. Yaşanılan bu durumla daha rahat başa çıkabilmeniz için Aba Psikoloji ekibi olarak tekrardan yanınızdayız. Panik ataktan bahsetmişken panik atak durumunun üstesinden gelmek için yapılabilecekleri es geçmek istemeyiz. Bugünkü blog yazımızda yaşanılan bu panik atak krizi ile baş etmek için yapılabilecek 5 farklı stratejiden bahsedeceğiz.

Panik Atağın Farkında Olun

İlk aşama olarak panik atak yaşadığınızı kabul etmeniz en büyük ve en değerli adımdır aslında. Geçirdiğiniz atak kalp krizi olarak hissettirebilir size kendisini. Fiziksel olarak kalp krizi semptomları gösterebilirsiniz. Kalbiniz hızlı çarpabilir, nefes almakta zorluk çekebilir ya da terlemeye başlayabilirsiniz. Vücudumuz duygu ve düşüncelerimizin aynası gibidir. Duyduğunuz tedirginlik vücudunuzun reaksiyon vermesine sebep olduğu için fiziksel semptomları yaşarsınız. Fakat eğer rahatsızlığınızın temelinde fiziksel değil psikolojik sebeplerin yattığını bilirseniz bunun geçici bir süreç olduğunu algılamanız daha kolay olacaktır. Daha önce panik atak krizi geçirdiyseniz öncekileri de atlattığınızı kendinize hatırlatmanız ataklarla daha rahat başa çıkmanızı ve atakların azalmasını sağlayacaktır.

Nefes Alışlarınızı Düzenlemeye Çalışın

Panik atak halindeyken vücudumuz korku ve endişe durumunda verdiği tepkileri vermeye başlar. Fakat aslında korkmamız gereken somut bir şey olmadığı halde adrenalin oranımız artar. Panik atak krizi anında ise durumu açığa çıkaran en belirgin fiziksel değişiklik nefes alış ve verişlerdir. Korku durumunda kalbimiz hızlı çarparken nefes alış verişlerimiz düzensizleşir.

Panik atakta da aynı duygularla nefesimizin düzeni bozulur. Burnunuzdan derin nefes alarak ağızınızdan nefesinizi verin ve nefesinize odaklanın. Nefes alırken havanın ciğerlerinize doluşunu ve verirken çıkışını hissedin. Nefes alış verişleriniz arasında 4’e kadar sayın. 4 sayıda nefes alıp 4 sayıda nefesinizi geri verin. Nefes egzersizinizi uygularken gözlerinizi kapatmanızı da öneririz. Panik atak durumunun ortamdaki fazla uyarandan da tetiklenmesi mümkündür. Bu nedenle gözlerinizi kapatmak uyaran oranını azaltacaktır ve nefesinize daha rahat odaklanmanızı sağlayacaktır. Basit görünen ama atağınızı azaltmak için faydalı bir uygulama olacaktır.

Mutlu Olduğunuz Bir Yeri Düşünün

Panik atak durumunda gözlerinizi kapatarak mutlu ve huzurlu olduğunuz, güvende hissettiğiniz bir yer düşünün. Bu yer hayali bir yer de olabilir. Önemli olan huzurlu hissedeceğiniz sakin ve dingin bir alan olması. Gözlerinizi kapatarak hayal edin. Ortamdaki detayları düşünün. Sahil kokusundan, ormandaki rüzgarın sesine kadar duyu organlarınıza hitap eden her türlü ayrıntı olabilir. Yanınızda biri varsa yanınızdaki kişiye mekanı tarif edin. Gözlerinizi tekrar açtığınızda vücudunuzdaki rahatlamayı hissedeceksiniz ve krizinizin dizginlendiğini fark edeceksiniz. Vücudunuzun rahatladığını fark edeceksiniz.

Bir Objeye Odaklanın

Etraftan bir obje seçerek odaklanmak dikkatinizi farklı bir alana yöneltmenizi sağlayarak panik atağınızı dizginlenmesine yardımcı olabilir. Odaklandığınız objenin detaylarına odaklanın. Objeyi rengini ve biçimini tarif edin, işlevinden ve boyutundan bahsedin. Bütün dikkatinizin bir anda o objede toplandığını ve panik atak krizi belirtilerinizin azalarak ortadan kaybolduğunu gözlemleyebilirsiniz. Panik atak geçiren bireyler vücutlarındaki değişikliğin farkına varıp endişelenerek fiziksel semptomların artmasına yol açabilirler. Aynı bugün “Çok kötüyüm” diyen birisinin fiziksel olarak da yorgun ve halsiz hissetmesi gibi düşünün. Düşünce gücüyle de endişeye neden olabiliriz ve ruh halimiz fiziksel durumumuza yansıyabilir. Krizin getirdiği semptomlardan korkarak da atağımızın büyümesine yol açabiliriz. Başka şeylere odaklanmak bu sorunu çözecektir.

Kas Gevşetme Teknikleri Uygulayın

Aynı nefesimizin düzensizleştiği gibi fiziksel olarak panik atak halinde kaslarımızı germe eğilimi de gösteririz. Basitçe vücudunuzun farklı parçalarına odaklanarak kaslarınızı gerip gevşetme uygulaması panik atağa iyi gelecektir: Ayak parmaklarınızdan başlayıp kaslarınızı gerip gevşetin. Oradan bacaklara doğru uygulama yapmaya devam adın. Üst bedene geçildiğinde parmaklardan başlayarak omuzlara doğru germe ve gevşetme uygulaması yapmaya devam edin. Panik atak krizi durumunda rahatça yapabileceğiniz kas gevşetme uygulamalarından biridir.

Read More

Asperger Sendromu ya da Yüksek İşlevli Otizm bir otizm formu olarak ele alınabilir. Bu hastalık adını Hans Asperger ‘den almaktadır. Otizmin ilk tanımlandığı 1940’lı yıllarda onu orijinal olarak tanımladığını bildiğimiz kanserden farklı olarak otizmi tanımlamıştır.

Fakat İngilizce konuşan literatüre biraz geç yıllarda girmiş ve biraz daha farklı bir grup otizmli çocuğu ifade etmektedir. Çoğunlukla üstün zekalı, üstün yetenekleri olan, dil gelişimi normal olan, bazı davranışların ortaya çıkabildiği, dar ilgi alanları olan fakat ilgi alanlarında uzmanlaşma eğilimi olan çocukları ifade eden bir sendrom olarak dikkat çekmektedir.

Dolayısıyla bir anlamda bu sendroma Yüksek İşlevli Otizm isminin verilmesinin sebebi de budur. Tabi buna ait sınıflamalarda biraz farklılıklar bulunmaktadır.

Uzmanlara Göre Asperger Sendromu Tanısı Koymak

Uzmanlar açısından Asperger Sendromu tanısı koymada birazcık uyumsuzluk vardır. Yani tipik bir otizm söz konusu olduğunda yüzlerce uzmanın büyük bir çoğunluğu görüş birliği sahip olabilirken yüksek işlevli otizm için aynı görüş birliği sağlanamaz.

Asperger Sendromu: Tarihi Kişilerde Yüksek İşlevli Otizm

Yüksek işlevli otizmin belki de en çarpıcı yanlarından bir tanesi aslında pek çok bilim insanının özellikle matematik dehasının, bazı sanatçıların, ressamların, Beethoven gibi Mozart gibi bestecilerin, Einstein gibi bilim adamlarının bu sendromun özelliklerini taşıdıkları ve bunların fen bilgisi doğa bilimleri alanında üstün yetenekli olup sosyal ilişkileri konusunda sıkıntılar yaşadıkları görülmektedir.

Özellikle sosyal ilişkilerde pragmatik denilen görgü kuralları, nezaket kuralları ve bir çeşit diplomasi yetilerinin olmayışı ile karakterize oldukları düşünülmektedir. Dolayısıyla birazcık otizmin tanımını genişleten, bize otizmi farklı bir insanlık durumu olarak niteleyen bir bozukluk olarak biçimlenmiştir.

Temple Grandin’in Yüksek İşlevli Otizm Hakkındaki Çalışmaları

Yüksek İşlevli Otizm sendromu olan en ünlü isimlerden bir tanesi dünyaca ünlü Amerikalı Zooloji profesörü olan Temple Grandin adlı kişidir. Temple Grandin’in kitapları ve çalışmaları izlendiğinde bu sendroma olan katkıları çok rahat bir şekilde anlaşılır.

Ayrıca 2010 yılında profesörün ismini taşıyan yani Temple Grandin isimli film oldukça ses getirmiş ve profesörün gerçek hayatta bu hastalığa karşı neler yaptığını ve bu hastalıkla nasıl başa çıktığını anlatan oldukça başarılı bir film olmuştur.

Asperger Özelliği ve Bilgisayar Mühendisleri

Pek çok bilgisayar mühendisinin Asperger özelliği gösterdiği düşünülür. Bu yüzden pek çok bilgisayar mühendisi kendisinden Aspi diye bahseder. Silikon Vadisinde, endüstriyelleşmiş bölgelerde Asperger özelliği gösteren kişilerin oldukça fazla olduğu düşünülmektedir.

Dolayısıyla Asperger Sendromu bir hastalık gibi değil de bir durum gibi ele alınmalıdır. Aba Psikoloji resmi internet ve sosyal medya uygulamalarında alanında uzman kişilerden bu ve benzeri konular hakkında bilgi alabilirsiniz.

Ayrıca resmi Aba Psikoloji Youtube kanalından Doç. Dr. Gamze Sart tarafından bu ve benzeri psikolojik durumlar ile ilgili bilgilendirici videolara ulaşabilirsiniz.

Read More

Onurlu, saygın bir evlat yetiştirmek isteyen her ebeveyn çocuğunun yalan söylediğini fark ettiğinde telaşa kapılabilir. Yalan söyleme davranışının bir alışkanlık halini almasından ve çocuklarının karakterinin bir parçası haline gelmesinden endişe duyarlar. Yalan söyleme davranışı karşısında tedirginlik hissiyle ani ve baskılayıcı tepkiler verebilir ya da bir suçlu arayabilirler. Oysa ki; çocukların yalan söyleme davranışı altında farklı sebepler yatıyor olabilir. Peki; çocuklar neden yalan söyler? Çocuğumuzun yalan söylediğini fark ettiğimiz durumlarda ne yapmalıyız?

Çocuklarda hayal gücüne dayalı yalanlarla karşılaşılması söz konusu olabilir. Bunlar “sözde yalanlar” olarak adlandırılır. Bazı çocukların hayal güçleri oldukça geniştir. Yaşadıklarını abartarak, hayal dünyalarına ait olan durumu gerçekte olmuş gibi abartılı biçimde çevrelerine aktarabilirler. Özellikle 3-4 yaşlarındaki çocuklar söz konusu olduğunda bu gibi durumlarla karşılaşmak mümkündür.

Çocuklarda Yalan Söyleme: Ebeveynler Nasıl Davranmalı?

Peki; bu gibi durumlarda ebeveynler nasıl davranmalı? Böyle durumlarda önlem almak isteyen ebeveynlerin ceza yöntemine başvurması ya da herhangi bir yaptırımda bulunması işe yaramayacaktır. Bunun yerine çocuğun neden bu abartılı hayal dünyasına ihtiyaç duyduğunu öğrenmek çözüm üretmek açısından daha olumlu bir yaklaşım olacaktır. İhmal edilen çocuklar ilgi çekmek için yalan söylemeyi tercih edebilir. Aşırı ilgiye alışmış olan çocuklar da benzer bir şekilde ilgisiz kaldıklarını düşündükleri durumda yalana başvurabilir. Yoksunluğunu hissettiği bir kişi ya da durum karşısında yalan söyleyebilir. Örneğin; kaybettiği bir yakını hayattaymış gibi davranabilir ve buna dair hikayeler anlatabilir. Ailesinin beklentilerini karşılayamayan ya da öğretmeni tarafından takdir görmek isteyen çocuklar yalana başvurabilir.

Çocuklarda Yalan Söyleme: Mükemmeliyetçi Olmayın

Çocuklara karşı mükemmeliyetçi bir tavır takınmak doğru değildir. Çocuklar, başarısızlıkları bir bahane veya iftira ile başkalarına fatura ediyor olabilir. Bu gibi davranışlar genellikle aile baskısı sonucu ortaya çıkar. Ebeveynler mükemmeliyetçi tutumlarını bir kenara bıraktığında çocuğun da yalan söylemekten vazgeçmesi mümkün olabilir. Çocuklara koşulsuz sevildiklerini hissettirmek ve başkalarıyla kıyaslamamak oldukça önemlidir. Tehditkar bir tavır takınmak çocuğu yalan söylemeye itebilir. Örneğin; “okuldan eve dönerken gecikirsen kulağını çekerim” demek yerine “okuldan eve gelirken gecikme çünkü seni merak ederim” demek daha iyi bir yöntemdir.

Çocukların hayatta başarılı olabilmesi için özgüven kazanmaları ve zihinsel becerilerini etkin kullanmaları gerekir. Takdir edilmeye, başarma duygusunu yaşamaya ve kendi zeka potansiyelini keşfetmeye ihtiyaç duyarlar. Çocuğun özgüven kazanmasına destek olmak oldukça önemlidir. Bu sayede her ortamda kendilerini rahatça ifade edebilmeleri mümkün olur.

Yalan Sırdaşlığı Yapmayın

Çocuklarla yalan sırdaşlığı yapmak son derece yanlış bir tutumdur. Örneğin; hamburger yememesi gereken bir çocuğa hamburger ısmarlayıp “baban sorduğunda söyleme” gibi cümleler kurmak yalan söylemeyi çocuğun zihninde normalleştirebilir. Bu yüzden ebeveynlerin kendileriyle çelişmeyeceği kurallar koyması önemlidir. Uygulanabilen doğrular kurallar haline geldiğinde gerçekten anlam kazanır.

Asla Şiddete Başvurmayın

Çocuğun herhangi bir yalanı ortaya çıktığında uzun süre sorgulamak yanlıştır. Yalanını itiraf ettiği halde şiddetli bir sorguya maruz kalan çocuk yalanını sürdürme yoluna başvurabilir. Çözüm için asla şiddet kullanılmamalıdır. Öfkelenmenize sebep olan davranışları, kızmak, dövmek gibi şiddet içeren tutumlarla değiştirmeye çalışmak her zaman olumsuz sonuçlar verir. Fiziksel ya da sözlü şiddete maruz kalan çocuk hatalarını yalanla örtmeye çalışacaktır. Oysa ki; çocukların hata yapmaları son derece doğaldır.

Sonuç olarak; böyle bir durumla karşılaşıldığında sakin olmak, iyi bir durum analizi yapmak ve çocuğun kendini rahatlıkla ifade edeceği bir diyalog ortamı oluşturmak gerekir. Unutulmamalıdır ki; yalan söylemenin küçüğü-büyüğü, önemlisi-önemsizi yoktur. Asıl sorun, yalanın alışkanlık halini almasıdır. Bu konuda tedirginlik yaşıyorsanız bir uzmandan destek alabilirsiniz. Bu konuda daha detaylı bilgi almak için aba Psikoloji web sitesini ziyaret edebilir, YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

İnsanlar tik bozukluğu nedir sorusundan önce tik nedir sorusuna cevap bulmalıdır. Bu soruyu insanlar saptarsa tikin yol açtığı bozukluklara da daha rahat cevap verebilir ve verilen cevabı daha rahat anlayabilirler. Dokunma tikim var ya da bana birisi dokunduğu zaman huylanırım gibi davranışlar tik değildir. Tik, istemsiz bir harekettir. Bu yüzden tik Nörolojik hastalıklar arasında gösterilir. Bu konuda birkaç tane önemli nokta bulunmaktadır.

Tik Bozukluğu İçin Karar Vermek

Bunlardan bir tanesi bu durumun önce tik olup olmadığına karar vermektir. Çünkü bazı istemsiz hareketlerden ayrılması oldukça zordur. Bazı nörolojik hastalıkların habercisi olabilen hareketler bulunmaktadır.

Bu hastalıklar tiki taklit edebilirler. Burada farklı bir yaklaşım gerekebilir. Tik tanısı koymak bazen bu konudaki uzman kişiler için bile oldukça sıkıntılı bir süreç olabilmektedir. Ama genellikle kullanılan ölçülerden bir tanesi daha çok yüzde, omuz başında, boyunda olan istemsiz hareketler ile karakterize bir bozukluk olarak dikkat edilir.

Tik bozukluğu için genellikle bu bölgelerdeki hareketlere dikkat edilir. Ayakta ya da gövde de tikten söz etmek oldukça zor bir durum. Buradaki hareketler başka tip durumlara doğru geçmektedir. Dolayısıyla bir hareketin tik olup olmadığı konusunda ilk dikkat edilmesi gereken durumlardan birisi budur.

Tik Gelip Geçici Bir Sorun Mu Yoksa Kalıcı Bir Durum Mu?

Tik konusunda insanların dikkat etmesi gereken bir diğer nokta ise tikin gelip geçici bir sorun olup olmadığı konusunda bir karara varmalarıdır. Bazı gelip geçici tikler üzerinde durmayı pek gerektirmeyebilir. Bazı garip tikler gelip geçici olduğu için üzerinde çok durulmasına gerek konular değildir.

Basit bir ihmal ile ya da basit bir psikolojik danışmanlık ile halledilebilir konular olabilir. Esas önemli olan durumlardan bir tanesi ise tikin bir sendrom haline dönüşmesidir. Bu tarz durumlar insanlarda tikleri kalıcı bir hal almasına sebep olabilir.

Bu durumda ise tiklerin birisi biter iken bir diğeri başlamaktadır. Bazen epizotlar olmaktadır. Belirli epizo dönemlerde tikler yoğunlaşır ve belirli dönemlerde ise az alabilir ya da kaybolabilir. Bazı durumlarda ise tik hareketi ile birlikte küfür etme durumu oluşur.

Karşısındaki kişilerin hareketlerini tekrarlama olabilir. Özellikle tiklere vokalizasyon tikleri eşlik ettiği zaman bu tanıyı koymamız gerekir.

Tik Bozukluğu: Vokalizasyon Tikleri Nedir?

Tik ve tik bozuklukları ile ilgili bir diğer merak edilen nokta ise vokalizasyonun ne olduğudur. Vokalizasyon tiklere örnek vermek gerekirse, boğaz temizleme ya da burun ile geniz temizleme gibi veya farklı tarzda sesler çıkartma vokalizasyon tiklere örnek olarak verilebilir.

Bunların olması biraz daha problemin komplike olduğunu gösterir. Bu durumda oldukça dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta olarak dikkat çekiyor.

Tiklerin Diğer İstemsiz Hareketlerden Farkı

Tikleri diğer istemsiz hareketlerden ayırt etmemizi sağlayan bazı farklar vardır. Bunlardan bir tanesi nörolojik hastalardan görülen istemsiz hareketler bizim istemimize rağmen durdurulamaz. Yani titreme var ise devam eder veya yüzünde, burnunda ya da ağzında çekilmeler var ise de bunları insanlar durduramayabilir.

Ama tik bozukluğu olan kişiler bu hareketleri durdurabilirler. Fakat tikte bu durumları durdurduğu zaman aradan belirli bir süre geçtiğinde hareket fazlası ile ortaya çıkabilir.

Tik Bozukluğu: Tik Neden Yapılır?

Kişilerin tik denilen bu hareketleri neden yaptığı oldukça büyük bir araştırma konusudur. Muhtemelen ise beyindeki biyokimyasal dengelerde bir bozulma meydana gelmiş durumda. Mekanizma olarak ise tik sahibi kişilerin önemli bir bölümü şöyle açıklamalar yapmaktalar “Biz bu hareketi yapmak için gerekli bir uyarı hissediyoruz” diyorlar.

Tiklerin en basiti ve neredeyse en yaygın olanı göz kırpma tikidir. Tiki olmayan insanlar da gözlerini kırparlar. Göz kırpmak her insan için doğal bir şeydir. İnsanlar genellikle gözlerine bir şey kaçtığı zaman gözlerini kırpmaya başlarlar.

Tiki olan kişiler ise “Biz bu hissi duyuyoruz” diyorlar. Bu hisse neden olacak gerçek bir neden ya da gerçek bir etken söz konusu olmadan bu hissi duyduklarını belirtiyorlar. Bu durumda tik bozukluğu için en belirgin özelliklerden bir tanesidir.

Tiklerin Alay Konusu Olması

Tikler okul çağındaki bir çocukta arkadaşları tarafından alay konusu olabileceği için önemli olabilir. Bu durumlar tiki olan çocukların dikkatini dağıtabileceği için dikkat edilmesi gereken bir konu olabilir. Fakat çocuğu bunların farkına vardırmak, bunun farkına varabilecek bir çevrede olmasını sağlamak hatta gerekirse bazen ilaçlar kullanarak tikleri bastırmak son derece faydalı bir etkiye yol açabilir.

Tik Bozukluklarında Nelere Dikkat Edilmelidir?

Dolayısıyla tik konusu hem önemsenmesi gereken hem de çok ciddi bir kaygı taşıması gerekmeyen bir bozukluktur. Normal bir çocuğun gelişimi sırasında da bir çeşit kaçaklar ya da aksamalar olduğunda sinir sistemi kendini tik aracılığı ile belli etmektedir.

Bu durumlar üzerinde çok durmamak gerekmektedir. Esas tik bozukluğu öğrenme bozukluğu, dikkat bozukluğuna ya da davranış bozukluğuna yol açıyor mu, çocuğun kendisinde bir özgüven eksikliğine, sosyal ilişkilerden kaçmasına yol açıyor mu bu durumlar asıl dikkat edilmesi gereken konulardır.

Tik bozukluğu ya da benzer konulardan uzman ekiplerden destek ve bilgi almak için Aba Psikoloji resmi internet sitesinden ya da sosyal medya organlarından yardım alabilirsiniz. Ayrıca Aba Psikoloji resmi YouTube kanalından da uzman kişilerin bu konular hakkındaki açıklamalarını takip edebilirsiniz.

Read More

Lise tercihi üniversite tercihi kadar umursanmayan bir tercih sürecidir. Halbuki 5. ve 8. sınıf aralığında mantıklı düşünme ve alan dersleri görmekle beraber öğrenciler kendilik bilincine ulaşırlar. Bu bilincin iyi yönetilmesiyle sağlanan özgüvenle beraber öğrenciler kişiliklerini oluşturmaya başlarlar. Kişiliklerinin oturduğu dönemin sonunda lise tercihi yaparlar. Bu nedenle kişiliğini kavramış öğrenciler lise tercihlerini daha bilinçli şekilde yapmaktadırlar. Özgüven gelişimini zedelemeden liseye geçiş dönemi olan ortaokul ve lise dönemini atlatan çocuklar hayatları boyunca başarıyı daha rahat yakalayacaklardır. Lisede bilinç seviyesini yükselterek bir takım hedefler edinmiş öğrenciler için hayatlarının ileriki döneminde kendilerine yol haritası çizmek özgüvenle seçimlerini yapmak daha kolay olacaktır.

Lise Tercihi: Lise İçin Ne Zaman Hedef Belirlenmeli?

Lise sınavına girmeden önce 7. Ve 8. sınıfta lise tercihi için hedef belirlemek öğrencilerin motivasyonlarını arttıracaktır ve onları çalışmaya teşvik edecektir. Fakat hiçbir şey için geç değil. Sonuçlar açıklandıktan sonra da hedef belirlemek mümkün. Lise için önemli olan çocuğun kişiliğine, başarılı olduğu ve sevdiği alanlara göre yönlendirilmesidir.

Lise Tercihi Nasıl Yapılmalıdır?

Kişinin temel dersleri öğrendiği ortaokul döneminde hangi alana daha yatkın olduğu ortaya çıkmaktadır. Öğrenci sosyal bilimlere mi fen bilimlerine mi yoksa dil alanına mı daha yatkın bunu anlamak için ortaokul başarısı göz önünde bulundurulabilir. Bu doğrultuda okullar araştırılarak çocuğu yönlendirmek önemlidir. Bunun dışında lise tercihi boyutunda özgüven dikkate alınmalıdır. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi özgüvenin bu dönemde sağlıklı bir şekilde korunması ileriki yılları olumlu yönde etkileyecektir. Bu anlamda öğrencilerin sosyal aktivitelere de önem veren liselere gitmeleri desteklenmelidir. Diğer bir dikkat edilmesi gereken nokta ise lisenin ortamının nasıl olduğudur. Yine özgüvenle örtüşen bir konu lisenin ortamıdır. Kişinin kendini rahat ve özgür hissedeceği bir lise ortamında okuması gelişimine katkı sağlayacaktır. Kendine olan güvenini korumasında etkin rol oynayacaktır.

Lise Tercihinde Velilerin Rolü

Velilerin lise tercihinde üniversite tercihine göre çocuklarına daha çok destek sağlamaları gerekir. Kendi  kişiliklerini, benlik anlayışlarını yeni yeni oturtan ortaokul öğrencileri desteğe ihtiyaç duymaktadırlar. Etraflarında onları en iyi tanıyanlar da anne ve babalarıdır. Çocukların hangi alanlara daha fazla yönelimleri olduğunu, kişilik gelişimlerini en iyi inceleyecek olan bireyler anne ve babalarıdır. Bu nedenle ebeveynlerin özellikle lise tercihi için çocuklarının gidişatlarını incelemeleri ve tercih konusunda önerilerle desteklerini sağlamaları gerekir. Çocukların kendilerini keşfetmeleri için sorular sormaları, ne istedikleri konusunda çocuklara fırsat tanımaları kendilerini keşfederek doğru lise tercihleri yapmaları için etkili olacaktır.

Lise Tercihinde Danışmanlık Almanın Önemi

Liseye geçmeden önce lise tercihi için danışmanlık hizmeti almak öğrencilerin ilerideki eğitim, kariyer hayatı ve sosyal gelişimi için faydalı olacaktır. Aba Psikoloji olarak liseye geçecek öğrencilere verdiğimiz destek daha çok özgüvenlerini korumalarına yöneliktir. Blog yazımızın başında da söz ettiğimiz gibi liseden önce ortaokul döneminde özgüven oluşumu gerçekleşmektedir. Bu nedenle Aba Psikoloji olarak bu dönem özgüveni destekleyici psikolojik destekler vermenin öneminin altını çiziyoruz. Özgüveni destekleyerek kişinin kendini tanımlamasını sağlamanın lise tercihi ve  ileriki yıllardaki gelişim için daha verimli olacağını düşünerek lise öncesi bu alana yönelik destekler vermekteyiz.

Read More

Üniversite Bölümleri Neye Göre Seçilmeli?” adlı bloğumuzda bölüm seçiminin meslek seçimi üzerindeki etkisinden bahsetmiştik. Bölümünüzü seçerken mesleğinizi seçme yolunda ilk adımlarınızı atıyorsunuz. Bu nedenle üniversite seçim döneminde kaygılarınızın ve tedirginliklerinizin artması çok normaldir. Fakat endişelenmeyin eğer üzerinde düşünerek seçimler yaparsanız süreci doğru yöneterek gelecek yolunda doğru adımlar atmış olursunuz. Bu kritik seçim sürecinde Aba Psikoloji olarak destek olmak istedik. Öğrenciler meslek seçimi nasıl yapacakları konusunda sık sık kafa karışıklığı yaşadığı için yol gösterici nitelikte bir blog yazısı yazmak istedik.

Meslek Seçimi için Yetenek Analizi

Yeteneklerinizi analiz etmeniz meslek seçimini kolaylaştıracaktır. Biz insanların yetenekli olduğumuz işlerde başarılı, başarılı olduğumuz işlerde yetenekli olma eğilimimiz vardır. Başarılı oldukça da mutluluğunuz ve hayat kaliteniz artacaktır. Kendi sınırlarınızı ve yeteneklerinizi bilmeniz meslek seçimi için önemlidir.

Karakter Analizi

Sadece yetenekleriniz değil karakteriniz de meslek seçimi için gözden geçirilmelidir. Kendine, karakterine uymayan tercihler yaparak seçtikleri alandan pişman olan öğrencileri sıkça duymuşsunuzdur. Bunu engellemek için kişinin kendisini iyi tanıması gerekir. Fakat üniversite tercihlerinin yapıldığı dönem kişiliğin yeni oturduğu 18 yaş dönemine denk gelir. Gençler kendilerini yeni keşfetmeye başlarken aynı zamanda bu zorlu kararı vermeleri istenir. Yaşın verdiği kendini betimlemekte zorlanma yakınların tanımlarıyla daha da netleşebilir. Öğrencilerin etrafındaki kişilerin “Nasıl biridir?” sorusuna cevap vermeleri meslek seçimi konusunda öğrenciye yol gösterici olabilir. Öğrencilerin kendileri üzerinde düşünerek başkalarının da düşüncelerini objektif değerlendirmeyi başararak üniversite tercihlerinde etkili olan meslek seçimini başarıyla gerçekleştirebilirler.

Meslek Seçimi için Acele Etmeyin

Meslek seçimi yapmak üniversite tercihi için önemli desek de mesleğinizin her ayrıntısını seçin demiyoruz. Genel hatlarıyla sahip olmak istediğiniz mesleklere karar vererek seçim yapın. 15 adım ötesini henüz düşünmenin zamanı değil. Bazı öğrenciler kendilerini kısıtlayarak çok spesifik alanlara yönelebiliyorlar. Fakat özellikle 21. yüzyılda geleceğiniz için bunu yapmak pek de mantıklı olmayacaktır. Örneğin elektrik mühendisi mi yoksa inşaat mühendisi mi olmak istediğinizi seçmeniz gerekir bu aşamada. Ancak inşaat mühendisi olup hangi sektörde çalışacağınızı ayrıntılı şekilde belirlemeniz sizi şuan için sınırlayacaktır.

Mesleklere daha genel bir bakış açısıyla yaklaşmaya özen gösterin. Genel hatlarıyla alanın sizin ilginizi çekmesi, o alanda yapılan mesleklerin hoşunuza gitmesi üniversite seçim aşamasında beklenen meslek seçimidir. Örneğin avukat olmayı seçebilirsiniz. Bu seçimi yapmak için de adaleti sağlamaktan hoşlanmanız ve okumaktan hoşlanmanız yeterli olabilir ama ticaret hukuku üzerinde ilerleyen bir avukat olmayı seçmek için çok erken. Alanda derin kararlar almak için daha çok yolunuz var. Bazı şeyler de okurken şekillenecektir. Mesleğin ya da bölümün içerisindeki yöneliminiz bölümünüzü seçtikten sonra süreç içerisinde, üniversite hayatındaki deneyimlerinizle şekillenecektir. 21. Yüzyılda tek bir alana yoğunlaşmak pek de akıllıca olmayacaktır. Gelecek kendi alanını yaratanlarındır. Birden farklı alanla kendinizi beslemeniz her zaman için faydalı olacaktır. Fakat acele etmeyin. Farklı alanlara yoğunlaşabilmek için genelden özele doğru gitmek gerekir. Seçtiğiniz alanın yanında kendinizi nasıl geliştireceğiniz, ne konuda spesifik olarak ilerleyeceğiniz okurken şekillenecektir. Acele etmeyin.

Okul, üniversite seçimi veya meslek seçimi için aklınız karışıksa, kendinizi tanımakta zorluk çekiyorsanız Aba Psikoloji ekibi olarak danışanlarımızın yanındayız. Stratejik yetenek, IQ ve EQ testleri yoluyla mesleki yöneliminizi öğrenebilir; eğitim ve kariyer danışmanlığı yoluyla geleceğinize emin adımlarla şekil verebilirsiniz.

Read More

Disleksi hastalığı ve öğrenme bozuklukları günümüzde oldukça önemli bir konu. Bunun önemi ise şöyle; Öğrenme bozukluğu olan öğrenciler ile uğraşmak normal öğretimin bir parçasıdır. Ayrıca bu hastalığa sahip kişilerin sayısı sanıldığından çok daha fazla.

Ama gördükleri ilgi ve farkındalık bu düzeyde değil. Hatta belki de toplum tarafından ve devlet tarafından en az tanınan engellerden bir tanesi diyebiliriz. Peki, öğrenme güçlüğü bizlere ne ifade ediyor? Öğrenme güçlüğü olan çocukların normal bir zekası olmakta. Fakat okumayı, yazmayı ve hesaplama yetisinin yeterli olmadığı görülmekte.

Disleksi Hastalığı ve Öğrenme Bozukluğu Aynı Şeyler Mi?

Öğrenme bozuklukları ve genellikle disleksi ile karıştırılır. Disleksinin öğrenme bozukluklarının tamamını kapsadığı düşünülür. Fakat disleksi hastalığı sadece okuma sorununa verilen bir isimdir. Ayrıca yazı bozukluğuna disgrafi ya da agrafi, hesap yapma bozukluğu olan kişilere ise diskalkuli isimleri kullanılmaktadır.

Bunlara ek olarak da sözel olmayan öğrenme bozukluğu, ince motor koordinasyon bozukluğu da öğrenme bozuklukları arasında gösterilen hastalıklardan diğerleridir. Ama bu hastalıkların büyük bir kısmı okuma zorluğu yani disleksi sıkıntısını yaşar.

Disleksi Hastalığı Tanısında Kültürel Özelliklerin Etkisi

Türk dili için yapılmış okuma bozukluğu tanımlaması henüz yüksek bir seviyede maalesef değil. Halbuki Türkçe dili diğer dillere göre çok daha farklı bir dil yapısına sahiptir. Ayrıca diğer dillerde görülen okuma bozukluğu sorunları ya da biçimleri Türkçe ’de daha farklı biçimler alabilmekte.

Dolayısıyla bu alanda hep araştırmalar yapılması gerekiyor hem devlet tarafından bu çocukların sorunlarına önlem alınması gerekiyor hem de toplum farkındalığının arttırılması gerekmekte. Çünkü okuma ve yazma becerileri uygar bir birey olmanın en önemli unsurlarından birini oluşturmakta.

Okuma Güçlüğü Kendini Nasıl Belli Eder?

Bu hastalık genel olarak çocukların okuduğunu anlayamaması, gördüğü sözcükleri sese dönüştürememesi, imza hatası tarzında, B’yi D’yi P’yi karıştırma tarzında, bazen küçük yaşlarda ayna yazısı denilen yazıları tersten yazma olarak, okunulamaz derecede yazı yazmak, kağıdı düzgün kullanamamak, harf hataları yapmak, harflerin söylenmemesi veya ek olarak başka harfler eklenmesi gibi birçok şekilde karşımıza çıkmakta.

Öğrenme Güçlüğünün Popüler Niteliği

Öğrenme güçlüğü toplum tarafından oldukça korkulan ve çocuklara çok yanlış bakılmasına sebep olan bir hastalık gibi görünmektedir. Fakat dünya üzerinde bu hastalık ile tarihe adını yazdırmış pek çok sanatçı, devlet adamı ya da bilim adamı bulunmaktadır.

Bu isimlerden ilk akla gelen ise dünyaca ünlü bilim adamı olan Albert Einstein, İtalyan ressam Leonardo Da Vinci, Amerikalı sevilen ve başarılı oyuncu Tom Cruise gibi pek çok isim bu hastalığa sahip kişilerdir. Ayrıca ünlü İmparator Jul Sezar’da bu hastalığa sahip kişilerdendir.

Bu tarihi kişiler bu hastalıkları anlatarak kendilerini kanıtlamışlardır. Fakat her insan bu saydıklarımız ve benzerleri kadar şanslı olmayabilir. Disleksi hastalığı ya da öğrenme bozukluğu yaşayan bir çocuk farklı ve kendisini anlayan bir öğretmen ile karşılaşınca harikalar yaratabilir.

Read More

Otizm hastalığı son dönemlerde tüm dünya üzerinde oldukça artmış bir durumda. Hatta birçok araştırmacı bu duruma oldukça şaşırmış durumda. Otizm zamanında on binde 1 olan bir hastalıktı. İlerleyen yıllarda iki bin beş yüzde 1 oldu. Fakat günümüzde ise her 68 kişiden birinde olabilecek bir hastalık durumuna gelmiş durumda.

Bu konu ile ilgili birçok tartışma bulunmakta. Bilim adamları ve araştırmacılar bu konu üzerinde bölünmüş durumdalar. Bu görüşlerde bir tanesi endüstriyelleşmenin, gıdalarda kullanılan katkı maddelerinin, aşıların, hava kirliliğinin ve bazı vitaminlerin yetersiz alınması sonucu bu hastalığın arttığı görüşüdür.

Fakat yapılan araştırmalar daha çok bu hastalığa ait duyarlılığımızın artmış olması ve bu hastalığın tanınma kriterlerinin gevşemiş olması ile daha bağlantılı olduğunu göstermekte. Otizm hastalığı 1940’lı yıllarda tanımlanmış bir hastalıktır. Fakat tarihi bulgular bu hastalığın daha da önceden olduğunu bize göstermektedir.

Dolayısıyla biz tanıdıkça daha önce zihinsel yetersizlik ya da zihinsel gerilik olan çocuklarda bile bu tanı içerisine girmekteler.

Otizm Hastalığı Artması

Bu konuda bazı uzman kişiler ise bu hastalık ile ilgili daha farklı düşünmekte. Görev söz konusu olduğunda beyindeki bir hastalığı ortaya çıkarmak ya da görünebilir olması daha olanaklıdır. Örnek verilecek olursa disleksi adı verilen okuma sorunu olan bir çocuğu okuma ile alakalı bir görev vermeseniz bu kusur ortaya çıkmayacaktır.

Modern yaşamın sosyal içeriklerinde karmaşıklık, ince nüanslar, getirdiği bazı sorumluluklar artık hafif otizm belirtileri olan kişileri de tanımamıza yol açmıştır. Bu da otizmin son zamanlarda artmasına neden olan olaylardan bir tanesidir.

Geç Yaşta Baba Olmak Otizm Sebebi Olur Mu?

Bu artışlara sebep olan bir diğer konun da artan baba yaşı olarak gösteriliyor. Bu konuda yapılan araştırmalar yaşlı babalarda kaliteli sperm sorunları olmasından dolayı kaynaklanabildiğini belirtmekteler.

Fakat bu konuyla alakalı da karşıt bir görüş bulunmakta. Geç yaşta evlenen erkekler belki otizmi genelini taşıyan, karşısındaki kişi ile ilişki kurma konusunda sıkıntı taşıyan ve bu sıkıntıları yıllar içerisinde tamamlayabildikleri için evlenmiş olan kişiler olabilir.

Dolayısıyla zaten otizm genini hali hazırda taşıyor olabilirler. Ama evlenebiliyor olmaları bununda aktarılıyor olmasına ve bu sayının artmasına neden olabilir.

Farklı Kültürler Arası Evlilikler Otizm Sebebi Olur Mu?

Otizmin artmasına sebep olarak gösterilen bir diğer sebep ise değişik uluslardan olan insanların evlenmesi. Bu durum ise şöyle açıklanıyor. Kendi kültüründe otizm özellikleri ile cazip görünmeyen ya da tuhaf gözükebilen bir kişi başka kültüre ait birisine daha olduğu gibi bir kişi olarak gözüne çarpabilir. Bu yüzden otizmli çocukların doğmasına olanak sağlayan bir sebep olarak gösterilebiliyor.

Otizm Hastalığı İçin Sebep Olan Diğer Etkenler

Otizm ile ilgili yıllardır yapılan araştırmalar bizlere pek çok sonuç çıkarmıştır. Bunun yanı sıra birçok çevresel faktör de yine otizme sebep olduğu bu araştırmalar ile ortaya çıkmış bir durum olarak karşımıza çıkıyor.

Özellikle bağışıklık sistemindeki hasarların otizm belirtilerine yol açtığı bulunmuştur. Enfeksiyonlar da aynı şekilde bu hastalığa sebep olmakta. İlerleyen yıllarda gelişen teknoloji ve elde edilen bilgiler bu hastalığın araştırılması için daha önemli bir hale geliyor.

Otizm Sıklığı

Otizm hastalığı sıklığı ilerleyen zamanlarda daha da artabilir. Bu artış belki de ilerleyen yıllarda her üç kişiden 1’i olarak bile değişebilir. Bu durum aslında hastalığın tanımının belirsizleşmesi ile alakalı bir durum.

Örneğin normal olarak nitelendirdiğimiz insanlar içerisinde bile otizm belirtileri gösteren insanlar bulunmakta. Bu yüzden bu alanda araştırmalar yapan önemli araştırmacılardan bir tanesi otizm spektrum bozukluğu yerine otizm spektrum durumları gibi bir yorum ortaya atmıştır.

Bu yorum otizm hastalık olarak değil bir durum olduğunu ifade etmektedir. Bu ve bunun gibi sebeplerden dolayı otizm hastalığı ilerleyen yıllarda güncelliğini daha da koruyacak bir durum olacaktır.

Otizm sıklığı hem genetik yanlarıyla hem de sosyal sonuçları nedeni ile tüm dünyada üzerinde sıkça durulacak bir konu. Bu yönde yapılan araştırmalar bizlere ilerleyen yıllarda daha farklı ve daha kesin bilgiler ulaştıracaktır.

Read More

Kariyer danışmanlığı birçok kişi tarafından iş hayatına başlamadan önce alınması gereken bir danışmanlık olarak bilinmektedir. Aslında üniversiteye başlamadan önce kariyer danışmanlığı alınması gerekir. Sıklıkla üniversite öğrencileri seçtikleri bölümden ve iş imkanlarından memnuniyetsizlik duymaktadır. Bunu önlemek için üniversiteye gitmeden önce danışmanlık alınmalıdır. Doğru eğitimle doğru zamanda danışmanlık alarak geleceğinizi kendinize uygun yönde şekillendirmek hayat kalitenizi ve mutluluğunuzu arttıracaktır.

Kariyer Danışmanlığı ne Zaman Alınmalıdır?

Kariyer yönetimi lise 1’den itibaren alınması gereken bir danışmanlıktır. Özellikle Lise iki süreci ve lise üçe başlarken ki dönem oldukça önemli. Öğrencilerin kendilerine uygun alan seçimini gerçekleştirmesi gerekiyor. Bu süreçten itibaren öğrencinin kendi yetenekli olduğu alanları tespit etmekle beraber mesleki eğilimini biliyor olması gerekir. Bunun için ise kariyer yönünden danışmanlık gereklidir.

Geç kaldıysanız da ne kadar erken o kadar iyi düşüncesiyle yaklaşmak gerekir. Kariyer yönetimi her zaman alınabilecek bir danışmanlıktır. Eğer üniversite seçim dönemindeki bir öğrenciyseniz de kariyer danışmanlığı almanız bu kritik seçim döneminizde daha sağlıklı tercihler yapmanızı sağlayacaktır.

Meslek Seçimi için Kariyer Danışmanlığı

Kariyer danışmanlığının asıl işlevi kişilerin kendilerini tanımalarını sağlayarak kendilerine uygun mesleği seçmelerini kolaylaştırmaktır. Daha önceki “Üniversite Seçiminden Meslek Seçimine Giden Yol” blog yazımızda mesleğin nasıl seçilmesi gerektiğinden bahsetmiştik. Çoğu kişi kendilerini ve yeteneklerini analiz etmekte zorlanır. Bunun için kişilerin destek alması mühimdir. Bu süreç aslında çeşitli testler ve incelemeler yoluyla yani kariyer için alınan danışmanlık ile kolaylaşabilir.

Üniversite Seçimi için Danışmanlık

Kariyeri etkileyerek bir diğer faktör ise mezun olduğunuz üniversitedir. Çok sevdiğiniz bir alanda okusanız bile üniversitenin eğitim yapısı ve sosyal çevresi geleceğinizi etkileyecektir. Eğer okuduğunuz üniversite karakterinize ve ilgi alanlarınıza uygun değilse mesleki başarınızı etkileyen üniversite başarınız olumsuz etkilenecektir. Doğru üniversiteyi seçmek çevre tarafından tanınan üniversiteyi seçmek değildir. Doğru üniversiteyi seçmek size uygun alanlarda çalışan akademisyenlerin ve kadronun olduğu, üniversite sisteminin karakterinize uygun olduğu üniversiteyi seçmektir. Bu anlamda kariyer yönetimi işinizi kolaylaştıracaktır. Lise döneminde kariyer danışmanlığı alanlar için kariyer danışmanları size uygun olan üniversiteleri de tespit etmektedirler.

Geleceğin Mesleklerine göre Kariyer Danışmanlığı

Kariyer için danışmanlık sadece size uygun olanı seçmekte destek olmaz aynı zamanda geleceğin teknolojisi ve yönelimine uygun seçimler yapmanızı sağlar. Hangi alanda yetenekli olursanız olun eğer ki seçtiğiniz meslek tipi geleceğin yapısına uygun değilse işsiz kalma olasılığınız olacaktır. Teknolojinin hızla ilerlediği dönemlerdeyiz. Birçok insan gücüyle yapılan iş daha şimdiden robotlar yoluyla yapılmaya başladı. Bundan dolayı eğer teknolojinin yönelimini öngörüp eğitim ve kariyer seçimleri yapmazsanız iş bulma sıkıntısı yaşayabilirsiniz. Kariyer danışmanlığı üniversiteden önce size gelecek 30 yılı öngörerek çıkarımlarda bulunur. Böylelikle lisede daha ilerlemek istediğiniz alanı seçmeden geleceğin yöneliminin karakterinizle harmanlanmasıyla doğru, size uygun seçimler yapabilirsiniz. Bu yüzden de üniversiteden önce kariyer danışmanlığı almak geleceğinizi yüksek oranda etkileyecektir.

Read More