Kreş, çocuklar için akademik yaşama adım attıkları önemli bir süreç… Çocuklar bu dönemde sosyalleşir, yeni ilişkiler deneyimler, öğretmen, sınıf gibi kavramları tanır. Ailesinden öğrendiklerinin dışında bazı kural ve düzenlemelere uyum sağlar ve bir gruba dahil olmaya çalışır. Çocuklar kreş ortamında “Ben ve diğerleri” gibi birçok kavramda kendilerini geliştirdikleri önemli bir sürece dahil olurlar. Kreş dönemi, çocukların daha sistemli ve kavramsal anlamda öğrenme sürecine başladığı bir dönem. Aynı zamanda, matematik, türkçe, yabancı dil gibi akademik konular ve okulda alacakları eğitim için bir ön hazırlık niteliğinde…

İdeal Kreş Yaşı Kaç Olmalı?

Kreş, çocuklar için çok önemli bir başlangıç noktası. Peki; ideal kreş yaşı kaç olmalı?

Çocukların gelişim süreçlerinde farklılıklar olabilir. Bu farklılıklar; kişisel-sosyal alandaki becerileri, dil becerileri, sözlü ve sözsüz iletişim becerileri, ince motor – kaba motor kabiliyetleri ve aynı zamanda duygusal gelişim alanlarında gözlenebilir. Bunlar; çocuğu kreşe başlatmama unsuru olabileceği gibi, kreşe başlatma nedenleri içerisinde de yer alabilir. Bu noktada; çocuğun yaşına uygun gelişim sürecinin nasıl olduğuna bakmak gerekir.

Çocukların Gelişim Süreçleri

İlk iki yaşta özbakım veren ile birlikte olan çocuklar, yürümeye başladıklarında kendi kendine var olmayı deneyimler. Özbakım vereninden başka birisi olduklarının, o kişinin bir parçası olmadıklarının farkına varırlar. Özellikle gelişen taklit becerisi, anne babalar için heyecan verici olduğu gibi; uzmanların da gelişim için önemsediği ve gözlemlediği bir yetidir.

Daha sonra “2 yaş sendromu” olarak anılan daha çalkantılı bir döneme girilir. Çocuklar bu dönemde “ben” farkındalığı ile hareket etmeye başlıyor ve birçok işi kendi başlarına yapmak ister. 2-3 yaş döneminde, “paralel oyun evresi” yani çocukların bir arada farklı oyunlar oynamasından çok; birbirleriyle etkileşime girip grup halinde oyunlar oynadıkları dönem başlar.

3 yaş dönemi, şart olmamakla birlikte; ebeveynin gözlem ve fikrine bağlı olarak kreşe başlanabilecek bir dönem… 4 yaşından sonra ise pek çok çocuğun bu konuda uyum sağlayabilmesi söz konusudur. 4 yaş öncesinde tam gün kreş fazla gelebilir. Bu yüzden iyi bir gözlem ve psiko-sosyal gelişim çerçevesinde değerlendirme yapılması gerekir.

Gelişim Farklılıkları

Çocuklar gelişim sürecinde her yeni ayda farklı alanlarda gelişim gösterebilirler. Bazı çocuklarda birtakım gelişim gerilikleri söz konusu olabilir. Peki; böyle durumlarda kreşe başlama kriterleri neler olmalı?

Eğer çocuklar henüz sosyal gelişim göstermemişse ya da tuvalet gibi temel ihtiyaçlarını tek başlarına karşılayamıyorsa, bu süreçleri evde tamamlayıp daha sonra kreşe başlamaları uygun olacaktır. Henüz konuşmaya başlamayan ya da kendi gelişim dönemine uygun kelime haznesine sahip olmayan çocukların; kreş gibi, sosyalleşmesinin mümkün olduğu ve eğitim aldığı bir ortamda bulunmasının dil gelişimi olumlu etkilediği söylenebilir.

Karar Sürecini Etkileyen Diğer Unsurlar

Az önce sözünü ettiklerimiz çocuğun gelişim aşamasına uygun olarak karar sürecinde etkili olabilecek noktalardı. Bunlara ek olarak; özbakım veren kişi, çocuğun okula başlaması ile birlikte kendi yaşamında birtakım değişiklikler planlıyor olabilir. Çalışma hayatına dönmek bu değişiklerden bir tanesi… Böyle bir durumda çocuğun kreşe başlaması ile çalışma hayatına dönme zamanının aynı olmaması gerekir. Çocuğun kreşe daha önce başlaması ve alışma sürecini tamamlaması daha doğru olacaktır. Çocuk kreşe başlarken zorluk yaşadığında yanında olabilmek uygun bir geçiş süreci yaşanmasına olanak verir.

Çocukların akademik yaşama adım attıkları bu süreç büyük önem taşıyor. Kreşe başlanacak döneme doğru karar vermek ve gelişim süreçlerini doğru gözlemlemek gerekiyor. Gelişim dönemleri, kreş, eğitim süreçleri gibi konularda detaylı bilgi almak için aba Psikoloji YouTube kanalına abone olabilir, bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Öğrenme psikolojisi üzerine yapılan araştırmalar öğrenmenin birçok farklı biçimi olduğunu göstermektedir. Eğitim sistemi genellikle bizi tek yönlülüğe doğru götürmektedir. Örneğin siz yapı olarak daha çok dokunarak ve hareketler yoluyla öğrenmeye yatkın bir bireyseniz geleneksel eğitim hayatı sizi zorlayabilir. Bunun sebebi okulların eğitim sisteminde duyusal ve görsel materyalleri öğrenme yöntemi olarak kullanmalarıdır. Eğitim sürecinde yetkinlik konusu da oldukça önemlidir.

Ne yazık ki kendi öğrenme biçimlerine uygun bir yol izlenmediği için öğrenciler kendilerini başarısız olarak görebiliyorlar.  Okulun yapınıza uygun olmayan yollarla bilgiyi aktarması sizi caydırmamalı. Kısacası bu blog yazımızla öğrenme çeşitlerinin üzerinde duracağız. Aba Psikoloji ekibi olarak kendi öğrenme biçiminizi keşfetmenizi sağlayarak sizi başarıya bir adım daha yaklaştırmak istiyoruz.

Öğrenme Psikolojisi: Öğrenme Stilleri

Öğrenmenin birden farklı yönden incelenmesi mümkün. Birçok farklı öge öğrenme psikolojisini etkiyebilir. Biz öğrenme stillerini 4 farklı alt başlık yoluyla inceleyeceğiz. Bu alt başlıklar yoluyla size uygun öğrenme metotlarını kullanarak çalışmalarınızı zenginleştirebilirsiniz.

Algısal Öğrenme Çeşitleri

·         İşitsel

Duyarak öğrenmeye yatkın olan insanların dersi dinlemeleri yeterli olabilir. İlla yazmaları gerekmez. İşitsel yönü güçlü olanların derslere düzenli gitmeleri öğrenmelerine katkı sağlayacaktır. Ses kayıtlarını tekrar dinleyerek ya da sesli okuyarak çalışmak çalışmalarını etkili hale getirecektir.

·         Görsel

Görselliği güçlü olanların öğrenme psikolojisinin önerdiği gibi video ve grafik çizerek, resimlendirerek öğrenmelerini kolaylaştırmak mümkün. Bu kişilerin not alırken de grafiksel ve renkli kalemlerle not almaları çok daha faydalı olacaktır.

·         Dokunsal (Kinestetik)

Dokunsal bireyler fiziksel temas yoluyla becerilerini kullanarak öğrenmeye daha yatkınlardır. Okumalarında parmakla takip etmeleri, örneğin biyoloji çalışırken maketler yoluyla öğrenerek maketlere temas etmeleri öğrenmeleri için pozitif yönde etkili olacaktır.

Çevresel Faktörler

Çevresel faktörler kişinin öğrenmesi üzerine etkili olabilir. Ses, ısı ve ışık oranı öğrenmenizi etkileyecek çevresel etkenlerdendir. Kimisi yüksek sesli ortamlarda daha rahat çalışırken diğer bir kişi sessizlikte daha rahat odaklanabiliyor olabilir. Işık ve ısı oranları da ses gibi kişiye göre değişiklik gösterir. Öğrenme psikolojisi çevresel faktörler konusunda da kişiye özel bir plan çizilmesini önerir. Her bireyin kendini öğrenmeye açık hissettiği ortamlar birbirinden farklıdır. Kendinizi gözlemleyerek hangi çevresel faktörlerle daha rahat çalışabildiğinizi tespit etmeniz tavsiyemizdir.

Öğrenme Psikolojisi: Fizyolojinin Etkisi

Fizyolojik koşullar da öğrenmeniz üzerinde değişimlere yol açacaktır. Genelde sabah çalışılması önerilir. Zihin daha dinç ve açık olduğu için. Fakat burada da aslında esneklik gösterilmesi gerekir. Bireylerin kendini daha öğrenmeye açık hissettiği zamanlar farklılık gösterebilir. Günün hangi saatleri zihninizin öğrenmeye açık olduğunu tespit etmek çalışma saatlerinizi o zamana göre ayarlamak öğrenmenizi etkili hale getirecektir.

Sosyolojinin Etkisi

Öğrenme psikolojisinin bir diğer önerisi ise sosyolojik faktörlerin etkileri üzerine. Hangi sosyal ortamlarda çalışmalarınızın daha verimli olduğunu bilerek o ortamları çalışmak için seçmeniz öğrenme sürecinizde faydalı olacaktır. Kendiniz üzerinde düşünün: Yalnız mı çalışmaktan hoşlanıyorsunuz yoksa eşli mi? Küçük gruplar mı daha verimli oluyor sizin için yoksa büyük gruplar mı?

Aba Psikoloji olarak verdiğimiz hizmetler arasında çeşitli testler yoluyla size uygun olan öğrenme biçimlerinizi araştırarak  özel çalışma planı ayarlamak da var. Randevu alarak başarınızı arttırmak ve çalışma düzeni sağlamak için hizmetimizden yararlanabilirsiniz.

Öğrenme Psikolojisi üzerine yaptığımız çalışmaları daha iyi anlamak için kurucumuz Doç. Dr. Gamze Sart ve Psikoloğumuz Merve Nural’ın “Öğrenciler İçin En İyi Öğrenme Yöntemi Nedir? Hangi Testler Yapılmalı?” adlı Youtube videosunu aşağıdan izleyebilirsiniz.

Read More

Ödev yapma ve ders çalışma akademik yaşantının bir parçası… Artık, akademik hayat olarak nitelendirdiğimiz okul ve eğitim hayatı 5 yaş civarında başlıyor. Ödev vermek konusundaki yaklaşımlar kurum ve öğretmenlere göre değişiklik gösterse de 1. sınıf itibariyle çocukların görev ve sorumlulukları arasında ödev yapmak yer alıyor. Peki; çocuklarda ödev yapma ve ders çalışma alışkanlığı nasıl kazanılır?  Çocuğuna ders çalışma alışkanlığı kazandırmak isteyen ebeveynler için ne gibi prensipler vardır?

Çocukların sorumlulukları ödev yapmaya başlamak ile değil kabiliyetleri gereği yapabilecek oldukları işlerle başlıyor. Motor kabiliyetleri yeterli ölçüde gelişen bir çocuğun; kendi kendine giyinebilmesi, kendi kendine yemek yiyebilmesi ev içerisindeki iş bölümünde belli görevlerinin olması bu duruma örnek olarak gösterilebilir.

Ders Çalışma ve Ödev Yapma Alışkanlığını Etkileyen Faktörler

Ödev yapma ve ders çalışma alışkanlığı her yaştaki bireyler için söz konusu olan bir sorumluluk ve aynı zamanda yaşanabilen bir problemdir. Peki; hangi yaş dönemlerinde hangi durumlar bu alışkanlığı etkiliyor olabilir?

Az önce de sözünü ettiğimiz gibi henüz oyun çağındaki çocukların akademik hayat için adım atmalarıyla birlikte ödevleri olabiliyor. Ödevlerini yapacağı zaman dilimi hakkında çerçeveleyici şekilde konuşmak ya da çocuğu yönlendirmek zihnen bir sınır koymuş olmak anlamına geliyor ve bu motivasyon konusunda yardımcı olabiliyor. Fakat bunun yalnızca ders ve ödevler konusunda değil günlük yaşamdaki tüm faaliyetler için uygulanıyor olması gerekiyor. Zaman kontrolünün etkili biçimde uygulanması ancak bu şekilde mümkün hale gelebiliyor. Zihnen çizilen sınırın görselleştiriliyor olması önem taşıyor.

Motivasyon Konuşmaları Önem Taşıyor

Eğer çocuğun sorumlulukları konusunda bir problem yaşanıyorsa, bunu durumu ders esnasında ya da ilişkinin gergin olduğu bir zamanda olmamak kaydıyla özel olarak ayrılan bir zaman dilimi içerisinde paylaşmak gerekiyor. Bu durumu paylaşırken baskılayıcı ya da karşılıklı çatışmayı güçlendirecek diyaloglardan kaçınmak önem taşıyor. Özellikle ergenlik dönemindeki gençler için bu noktada dikkatle hareket etmek gerekiyor. Ergenlik dönemindeki bireylere sorumluluk ve ödevlerinin gerekliliğini motivasyon konuşmaları ile anlatmak daha doğru bir yaklaşım olacaktır.

Zaman zaman bu tip konuşmaları bireyin kendi kendine yapması ve motivasyon kaynaklarını keşfetmesi de söz konusu olabiliyor. Uzun vadede neler planlıyor? Bu planlarını yerine getirebilmesi için ona neler yardımcı olabilir? Kimler yardımcı olabilir? Ne tür desteklere ihtiyacı var? Bunun üzerine nasıl bir plan ona yardımcı olacaktır? Hedeflerine ulaşması ve çalışmaları konusunda performansını engelleyen riskler var mı? Bunların önüne nasıl geçebilir, ne tür önlemler alabilir? Bu soruları yanıtlayabiliyor olması, ders çalışma sorumluluğunu yerine getirmesini ve çalışmasını engelleyecek konularda hem kendisine hem çevresine karşı “Hayır!” diyebilmesini sağlayacak önemli faktörler arasında yer alıyor.

Etkili Bir Çalışma İçin Nelere Dikkat Etmek Gerekiyor?

Etkili ve verimli bir ders çalışma için ortam ve düzen önem taşıyor. Motivasyon düşüklüğü ve erteleme davranışını engelleyebilmek için düzen birincil şart… İkinci olarak ders çalışma alışkanlığı olmayan bir kişinin kendisi için doğru ve gerçekçi bir zaman belirlemesi gerekiyor. Aynı anda iki işi birden yapmaya çalışmak verimi düşüren bir durum… Etkili çalışma yöntemlerinde en çok önerilen zamanlama; 25 dakika çalışma ve ardından 5 dakika mola verme şeklinde gerçekleşiyor. Bu durum hafıza ve bilgiyi depolama anlamında da önem taşıyor. Cep telefonunu yakında bulundurmak verimin ve motivasyon düşmesi noktasında en dikkat edilmesi gereken unsurlardan bir tanesi… Çünkü dağılan dikkati toplamak oldukça güç olabiliyor.

Ders çalışma, ödev yapma, öğrenmeye dayalı beceriler, bilgileri uzun süreli hafızaya iletme yöntemleri kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Kendinize özel yöntemleri keşfetmek için test yaptırabilir ya da bu konuda danışmanlık hizmeti alabilirsiniz. Konu hakkında detaylı bilgi ve destek için aba Psikoloji web sitesini ziyaret edebilir, bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Tükenmişlik sendromu; gün içerisinde yaşadığımız yoğunluk, kişinin sorumluluklarının kişiyi yıpratması ve bu durumun kişiyi rahatsız etmesi gibi durumlarla ortaya çıkmaktadır. Kişi, sahip olduğu iş yoğunluğu sonucunda artık isyan etme noktasına bile ulaşabilmektedir. Kişinin karşı karşıya kaldığı sorunlar kişinin sahip olduğu enerjisini tüketmeye başlamıştır. Bu sendrom, kısa olmayan bir süre boyunca süregelen yüksek seviyedeki stres durumuna yönelik olarak ortaya çıkan; fiziksel, zihinsel ve duygusal bitmişlik tepkisi olarak ifade edilebilmektedir. Tanımdan da anlaşılacağı üzere; kişi, bütün yönlerden kuşatılmış durumdadır. Kişi bu durumdayken, gittikçe yaşamına ait olan sorumlulukları yerine getiremez ve verilmesi gereken tepkileri veremez hale gelmektedir. Bu durumdaki bir kişinin yaşama dair işlevselliği de yok olmaya başlamıştır.

Tükenmişlik Sendromu Belirtileri Nelerdir?

Tükenmişlik sendromu fiziksel belirtileri şunlardır:

  • Kişinin kendisini aşırı yorgun ve enerjisiz hissetmesi,
  • Kişide mide şişkinliğinin olması ve kalp çarpıntılarının görülmesi,
  • Kişide çok sık bir şekilde kabızlık durumlarının gözlemlenmesi ve hastalanmaların oluşması,
  • Kişinin uyku problemleri yaşaması, uyumakta zorluk çekmesi,
  • Kişide zaman zaman solunum güçlüklerinin yaşanması,
  • Kişinin vücudunun farklı bölgelerinde ağrıların ortaya çıkması.

Sendromun zihinsel belirtileri de şu şekildedir:

  • Kişinin eskiden keyif aldığı faaliyetlerden artık keyif almaması,
  • Kişide unutkanlık ve zihin dağınıklığı durumlarının yaşanması,
  • Dikkat dağınıklığı durumlarının gözlemlenmesi,
  • Kişide karar verme güçlüklerinin yaşanması,
  • Karar verme güçlüklerinin yanı sıra kişinin kararlarını erteleme eğilimine de sahip olması.

Sendromun duygusal belirtileri şunlardan oluşmaktadır:

  • Kişide yaygın bir şekilde görülen ümitsizlik durumu,
  • Kişide özgüven eksikliğinin yaşanması,
  • Hayal kırıklığı gibi duyguların ağır olarak görülmesi.

Dr. Ballard’a göre tükenmişlik sendromu için 10 belirti göze çarpmaktadır:

  • Kişinin kendisini aşırı derece yorgun hissetmesi,
  • Kişide motivasyon eksikliğinin olması,
  • Kişide negatif duyguların sıklıkla görülmesi,
  • Zihinsel süreçlerde bazı olumsuz durumların ortaya çıkması,
  • Kişinin çalışma performansında azalmaların görülmesi,
  • Sosyal ilişkilerde olumsuz tavırların sergilenmesi,
  • Kötü alışkanlıkların bu dönemde edinilmesi,
  • İş yerinde değilken bile işle ilgili olayların zihinde yer edinmesi,
  • İş ve hayat tatmininin genel olarak düşmesi,
  • Önemli rahatsızlıkları görülmesi.

Tükenmiş Sendromu Tedavisi Nelerdir?

Tükenmiş sendromu belirtileri kişide görülüyorsa kişiye bu konuda bazı öneriler verilebilmektedir. Öncelikle kişinin kendisini rahatlatmaya zaman tanıması gerekmektedir. Bunun için; meditasyon yapma, müzik dinleme, kitap okuma, yürüyüşe çıkma ya da dostlarla görüşme gibi eylemler, bu süreçte faydalı olmaktadır. Kişinin kendisine gerçekten iyi gelen aktiviteleri bularak, bunlarla vakit geçirmeye dikkat etmesi gerekmektedir. Buradaki amaç, zihnin işle ilgili düşüncelerden arındırılmasıdır. Uykunun yeterli miktarda alınması da bu süreçte olumlu sonuçlar vermektedir. Tüm bunlara rağmen kişinin bulunduğu olumsuz durumun içinden çıkılması sağlanamıyorsa, kişinin profesyonel destek alması kişiye yardımcı olacaktır.

Read More

Diğer duyguların yaşanması ne kadar gerekli ise öfkenin de hissedilmesi ve yaşanması o kadar gereklidir. Öfke kontrolü olan birey kendisini sakinleştirmeli ve duruma uygun miktarda bir öfke ile karşılık vermelidir. Kendini kontrol edemeyenler ise aşırı öfke patlaması ile öfkesini dışarı vurmaktadır. Çocuklarda öfke nöbeti genellikle; tekme atma, bağırma, ağlama ve hatta bazen ısırma davranışları ile de ortaya çıkmaktadır.

Çocuklarda Öfke Nöbeti Nedenleri Nelerdir?

Çocukların kendilerini ifade edebilmeleri yeterince gelişmemişse çocuk kendini kolay bir şekilde ifade edemeyecektir. Böyle durumlarda çocukların tepkilerini dışa vurumları öfke patlamaları şeklinde olabilmektedir. Çocuklarda meydana gelen bağımsızlaşma arzuları da öfke patlamalarını doğurabilmektedir. Öfke patlaması için 2 yaş sendromunun üzerinde durulması önemlidir. 2 yaşındaki bir çocuk, istediği bir düzeyde bağımsızlaşamadığı zaman öfkesini dışarı vurabilmektedir. 2 yaşındaki çocuğun; bilişsel, sosyal, duygusal ve motor gelişiminde bir gecikme yoksa, en fazla öfke patlamalarının yaşandığı dönem bu dönem olmaktadır.

Çocuğun anlaşılmadığını hissetmesi de bu duruma neden olabilmektedir. Ayrıca fizyolojik ihtiyaçlarının sekteye uğraması, çocuğun öfke patlamaları yaşamasına yol açabilmektedir. Örneğin uykusuz olarak işe giden bir yetişkinde de durum aynıdır. Ya da açlık durumunun yetişkinlerde de görülmesi sonucunda verilen tepkiler yetişkinlerde de normalden çok daha fazla olabilir. Aç ve uykusuz bir çocuk fizyolojik eksikler yaşadığı için öfke patlamaları ortaya çıkabilmektedir. Çocukların öfke patlamaları yaşadığı nedenler çok farklı olabilir. Dışarı çıkmak isteyen bir çocuk, bu isteği yerine getirilmediğinde öfke patlaması yaşayabilir.

Öfke Patlamalarını Önlemek İçin Neler Yapılabilir?

Öncelikle buna sebep olan nedenler anlaşılmaya çalışılmalıdır. Bu durum; ne zaman ve nerede olmakta, öfke patlaması öncesinde neler yaşanmakta gibi durumlar gözlemlenmelidir. Bu durumun, sıklıkla kimin yanında ve nerede gerçekleşmektedir. Bu tarz farkındalıklar, durumun çözülmesi için oldukça faydalı olmaktadır. Ayrıca, çocuklarda ortaya çıkan öfke patlamasının adlandırılması yoluna gidilebilir. Çocukta meydana gelen öfke patlamasının neden kaynaklandığı anlaşılarak öfkenin adlandırılması, çocuğa yardımcı olacaktır.

Oyun terapisi uygulanan vakalarla da olumlu sonuçlar elde edilebilmektedir. Bu sayede öfkenin dışarı sağlıklı bir şekilde atılmasına yardımcı olmak mümkündür. Belirli rutinlerin hazırlanması ve sürdürülmesi de öfke nöbetlerinin ortaya çıkmasına yol açabilmektedir. Çocuklara seçme şansı tanınması, çocukların öfke patlaması yaşamasını önlemede yardımcı olmaktadır. Örneğin, dışarı çıkarken mavi ayakkabısını giymek istemediği için öfke patlaması yaşayan çocuk için dışarı çıkmadan önce ona hangi ayakkabıyı giymek istediği sorulabilir. Bu gibi erken önlemler, çocuğun öfke patlaması yaşamasını önleyebilir. Bu konuda dikkat edilmesi gereken en önemli husus, çocuğun bu duygularını bastırmasına kesinlikle izin verilmemesi gerektiğidir. Çocuk öfke patlaması durumu ile kabul edilmelidir.

Read More

Çocuklarda tuvalet eğitimi önemli konular arasında yer almaktadır. Çocukların ilk bireysel eylemi yürüme becerisi ile gerçekleşmektedir. Bu süreci tuvalet alışkanlığı ve konuşma eylemleri izlemektedir. Bu süreci desteklemek ebeveynin görevlidir Çocuğunuzu bağımsız bir birey olarak düşünmeniz ve kazanması beklenen becerilerin doğal bir süreç olduğunu ve bizler için küçük ama çocuğumuzun gelişimi için büyük bir adım olarak kabul etmeliyiz. Çocuklarda pek çok eğitimin önemine dikkat edilmelidir.

Tuvalet eğitimi belirli bir fiziksel ve ruhsal olgunluk gerektirmektedir. Çocukların bezden kurtulabilmesi için öncelikle tuvaletlerini tutabilmesi, kas mesane kontörüne sahip olması daha sonra tuvaletini altına yapma yerine tuvalete yapmanın anlamını fark edebilecek psikolojik olgunluğa erişmesi gerekir. Olgunluk hem iç kasların kontrol edilmesi yeteneğini hem de merkezi sinir sisteminin olgunlaşmasını gerektirir. Bu da genellikle 2 yaşından önce gerçekleşemez. Psikolojik olgunlaşmak, tuvalet eğitiminde en az fiziksel olgunluk kadar önemlidir. Çocuğun bedenini tam olarak tanıması, benlik algısını geliştirmesi, çevre ile etkileşimi tam olarak fark etmesi 2-3 yaş civarında gerçekleşir. Büyüme, ebeveynden bağımsızlaşma, dış dünya ile daha fazla iletişim içinde olma, kendi kendine ihtiyaçlarını karşılama gelişimi ve bir yetenek kazanmış olma arzusu bu dönem belirginleşir.

Çocuklarda Tuvalet Eğitimi: Çocuğun Tuvalet Alışkanlığı Kazanmasını Neler Etkiler?

Çocuğumuzun tuvalet alışkanlığı kazanımında çocuğun bedensel ruhsal olarak tuvalet alışkanlığı hazır olmasın yanı sıra çocuğunuza karşı olan yaklaşım da çocuğun tuvalet alışkanlığını etkilemektedir. Çocukların, 18-36 aylık dönemde gelişimsel tüm ilgi, çocuğunuzun anal bölgesindedir. Bebeklik döneminden itibaren bebeğin altı kirlendiğinde onu kirli bekletmemek, hızlı bir şekilde altını temizlemek tuvalet eğitiminin en önemli ilk adımıdır. Çünkü altının temiz kalmasına alışan çocukların, bezden kurtulmaya da hevesli olduğu görülmektedir. Çocukların sözel olarak ya da davranışı ile tuvaletinin geldiğini belli edebiliyorsa altının ıslak olmasından rahatsız olduğunu ifade ediyorsa 2-3 saat gibi bir süre altını ıslatmamaya, 2-3 saatlik uykusundan kuru uyanabilmeyi başarıyorsa, altı ıslandığında da kirlendiğinde utanıyor ve bunu belli ediyorsa tuvalet eğitimi almak için hazır demektir.

Tuvalet Eğitimi İçin Nelere Dikkat Edilmelidir?

Bu aşamada ailedeki diğer kişilerin tuvaleti kullandığını çocuğa göstermek, tuvalet fonksiyonunu anlatabilmek önemlidir. Başından beri çiş, kaka, bez ilişkisini bilen çocuğun başlangıçta bu bağlantıyı kurması zor olabilir. Bunun için de belirli bir süreye ihtiyaç duyar. Özellikle 2 yaşından önce verilmeye çalışılan tuvalet eğitimi bazı sakıncalar doğurabilmektedir. Bu sürece yeterince hazır olmayan bir çocuğa bu eğitimin verilmeye çalışılması, anne baba için zaman ve enerji kaybına yol açabilmektedir. Bu durum aynı zamanda çocuğun da başarısızlık ve yetersizlik duygusu yaşamasına neden olmaktadır. Erken verilmeye çalışılan tuvalet eğitimi çocuğun kendi bağırsak hareketlerini gizlemeyi öğrenmesini ve bu nedenle de kabızlık problemlerinin yaşanmasına neden olabilmektedir.

Read More

Beyin gelişimi konusu oldukça merak edilmektedir. Reşit olma yaşının 18 olması, yalnızca hukuki bir belirleme değildir. Bu durumun biyolojik bir arka planı da bulunmaktadır. İnsan beyninin çok önemli bir özelliği vardır. Bu özellik şudur; insan beyni, gelişimini, doğumdan sonra da uzunca bir süre devam ettirmektedir. Bu durum; insanları, diğer insan dışındaki varlıklardan farklılaştıran önemli noktalardandır. Aslında, “öğrenmenin yaşı olmaz.” derken bu konuya vurgu yapılmaktadır. Kişinin gelişebilir olması, esnek olması ve gelişimini sosyal etkiler altında sürdürebilmesi insanın özellikleri arasında yer almaktadır. Bu sosyal etkilerin başlıcalarını; doğumdan itibaren anne ile olan ilişkisi oluşturmaktadır. Sonrasında baba, ebeveynlerin yetiştirmesi, daha sonrasında ise; okul öncesi eğitim ve okul eğitimi ile sürmektedir.

Beyin Temel Gelişimi Hangi Yaşa Kadar Devam Etmektedir?

Beyin ana gelişim sürecini 18 yaşına kadar sürdürmektedir. Bu nedenle, reşitlik yaşının 18 olma nedeni yalnızca hukuki olmamaktadır. Bu durumun insan gelişimi ile de ilgisi bulunmaktadır. Davranışlarımızı organize etmek, onlardan sorumlu olmak, özgür iradenin gelişmiş olması, beyindeki bazı bölgelerin olgunlaşmasının 18 yaşına kadar olgunlaşması gibi nedenler bu süreçte etkili olmaktadır. Burada önemli olan noktalardan bir tanesi; eğitimin, beyin temelli bir eğitime dönüştürülmesini sağlamaktır. İnsanın temel hedeflerinden biri bu olmalıdır.

Bunun anlamı ne demektir? Bunun anlamı; kişilerin özelliklerine uygun, beynin genel çalışma prensiplerine yatkın bir eğitim yöntemi geliştirilmesidir. Eğitim yöntemlerini daha rafine bir hale getirmek gerekmektedir. Bu husus, yoksa eğitim bilimlerini nörolojik bilimlere indirgemek değildir. İnsan robot gibi bir makine olmadığından dolayı durum böyledir. Bunun yanı sıra insan biyolojik bir varlık da değildir. İnsan sosyal bir varlıktır. İnsan etkileşimsel bir varlık olduğu için; biyolojik, sosyal ve diğer unsurlardan etkilenmektedir. Bu nedenle eğitim sırasında kullanılacak tekniklerin, insan beyninin nasıl öğrendiğinin bilgisi ile birleşmesi, çok olumlu sonuçlar doğuracaktır. Eğitim yöntemleri, insan beyninin öğrenme şekline göre belirlenmelidir.

Öğrenme ve Nörobilim

Önümüzdeki dönemlerde beyin temelli öğrenme ve beyin temelli öğretme konuları önemli bir konuma ulaşacaktır. Bu, eğitimsel nörobilimin konusu olacaktır. Beyin üzerine olan bilgilerimiz arttıkça, diğer bilgileri anlamsız kılmak değil, diğer bilgileri daha anlamlı ya da verimli kılmak için bize bir yol haritası çizecektir. Nörobilim yani sinir bilim, sinir sisteminin bilimsel olarak faaliyet göstermesidir. Bu alan çok disiplinli bir sistemi içinde barındırmaktadır. Sinirlerin ve sinirsel devrelerin temel özelliklerini ve ortaya çıkış özelliklerini anlamaya çalışmaktadır. Eğitim yöntemleri ile birleştirilmesi, öğrenmenin daha verimli bir şekilde gerçekleşmesini sağlayacaktır. Bu durum çocukların gelişimi ve eğitimi için de son derece önemlidir.

Read More

Üniversite öğrencileri için yorucu bir maratonu tamamladık şimdi sıra üniversite bölümleri hakkında bilgi sahibi olmakta. ÖSYM’nin sitesinde belirttiği tarihe göre sınavın sonuçlarının açıklanmasına bir aydan az bir süre var (28 Temmuz). Çocukların geleceğini yüksek oranda etkileyen üniversite bölüm seçimi üzerinde düşünülerek yapılmalıdır. Daha önce “Sınav Başarısı, Doğru Üniversite ve Doğru Tercihi Ne Kadar Etkiler?” adlı yazımızda  önce bölüm tercihinin yapılarak bölüme göre üniversite seçilmesinin daha verimli olacağından bahsetmiştik. Sınav sonuçlarının açıklanmasında kalan kısıtlı süreyi göz önünde bulundurarak öğrencilerin daha iyi seçimler yapması için bu konuyla ilgili daha ayrıntılı bilgiler vermek istedik. Bu blog yazımızda üniversite bölümleri seçerken göz önünde bulundurulması gerekenler üzerinde durduk.

Üniversite Bölümleri Meslekler Araştırılarak Seçilmeli

Bölüm seçmek aslında düşünüldüğünden çok daha önemli bir aşamadır. Bölüm seçimi, gelecekte kişinin hayatı boyunca yapacağı mesleği üzerinde etkilidir.. Bundan ötürü önce meslek seçimi yapıp ardından bölüm seçilmelidir. Kişinin karakterine uygun meslekler analiz edildikten sonra karaktere uygun üniversite bölümleri araştırılarak seçilmelidir.  “Hangi bölümü bitirince hangi mesleğe sahip olunuyor?” sorusunun cevabını bilmek gerekir. Doğru seçim yapmak için bölümlerle ilgili araştırmalar yapılarak bölümlerin mesleklerle olan bağlantısı çözülmelidir.

Bölümler Kişinin Karakterine Göre Seçilmeli

Üzerine basa basa söylenmelidir ki aslında bölümünüzü seçerken mesleğinizi seçiyorsunuz. Bu nedenle karakterinize uygun üniversite bölümleri tercih edilmelidir. Size uymayan bir bölümde okumanız hem sıkılmanıza neden olacaktır hem de geleceğinizi kötü etkileyecektir. Bölüm seçimi için kendinizi tanımanız gerekir. Örneğin bir mühendislik bölümü ve tıp arasında fark vardır. Mühendislik bölümlerinden birini seçmeyi düşünenler hesap yapmaktan hoşlanmalıyken tıp alanındakilerin sosyal ilişkilerinin güçlü olması ve insanlara yardım etmekten hoşlanmaları gerekir. Eğer bazı bölümler kafanızı karıştırıyorsa hangi karakterlere ait kişilere hangi bölümler uygundur konusunda bilgi edinmeye çalışın.

Üniversite Bölümleri Üniversiteler Araştırılarak Seçilmeli

İstediğiniz bölümdeki tüm okulları tercih listenizde sıralamanız sizi doğru seçim yapmaktan uzaklaştıracaktır. Genelde bir bölümü bitiren öğrencilerin farklı meslek seçenekleri vardır. Bu meslek seçeneklerine göre üniversiteler de kendilerine eğilim belirlemektedirler. Üniversitesinden üniversitesine değişen, eğitim verirken odaklanılan farklı dersler ve alanlar vardır. Örneğin bir üniversitede mühendislik bölümleri daha çok Ar-Ge çalışmaları üzerinde dururken diğerinde akademik bir eğitim vermeye odaklanmış olabilir. Bir başka örnek olarak, bir üniversitede psikoloji bölümü klinik psikoloji üzerineyken diğerinde daha çok beyin araştırmaları yapmaya odaklanmış olabilir. Özetle üniversite bölümleri seçimi üniversiteden bağımsız düşünülmemelidir. “Daha çok akademik yoldan mı ilerlemek istersiniz yoksa uygulamalı bir alanda mı olmak istersiniz?” bu sorunun cevabını keşfederek daha sağlıklı seçimler yapabilirsiniz.

Read More

In addition to Fiscal Policy, Monetary Policy is another macroeconomic action to stimulate the economy during a recession. It is also a way to initiate an economic slowdown for an overheating economy. Since central banks are able to act quickly to use monetary policy tools, it is an easy and a common policy to implement. Thus, monetary policy has an important role during the coronavirus recession

Monetary Policy Strategies And Responses

Monetary policy essentially involves changing interest rates and controlling the money supply. There are three common tools of monetary policy. The first one is open market operations, in which the central bank buys and sells government-issued securities. These actions increase or decrease liquidity in the market and affect the interest rates. This change in the interest rates affects the aggregate demand in the country. For example if a central bank buys government-issues securities, the money supply in the market increases. This decreases the cost of borrowing and, thus, decreases the interest rates. In macroeconomy, a decrease in the interest rates also leads to a rise in aggregate demand. 

Second and Third Monetary Policy Tools

The second monetary policy tool is changing the reserve requirements, in which the central bank regulates the minimum amount of reserve that a commercial bank must hold. Through regulating the reserves, this policy also changes the money supply in the market like the open market operations. The third tool is the discount rate, which is the interest rate that the banks are charged to borrow from the central bank. All these tools can either be applied as expansionary or contractionary depending on the business cycle. 

Which Monetary Policies Did The Countries Adopt During The Coronavirus Pandemic?

In their article for Financial Times, Ben Bernanke and Janet Yellen stated that to avoid permanent economic damage, “it is important to ensure that credit is available for otherwise sound borrowers who face a temporary period of low income or revenues”1. Thus, until now central banks in many countries adopted policies that drastically lowered the interest rates. This policy mainly aimed to stabilize the markets and support affected businesses, along with slightly stimulating the aggregate demand. 

There have also been rumors that FED may try negative interest rates, a policy that seriously encourages lending to boost businesses and consumer spending. Previously Japan and countries in Europe tried negative interest rates and faced mixed results2. Since “there’s no clear finding that it actually does support economic activity on net, and it introduces distortions into the financial system,” Jerome Powell said the FED will not cut the interest rates to negative3

Another Possible Policy: Yield Curve Control

Yield Curve Control is another policy that can be implemented. With this policy, the central bank targets a longer-term interest rate and pledges to buy or sell bonds to achieve that target. Bank of Japan has been pursuing this policy since 2016 in their fight against deflation. Especially during the recovery period, since many businesses are severely affected, pledging lower interest rates for a longer time might be effective for recovery. According to Brookings, the experience in Japan “demonstrates that credible YCC policy can be more sustainable for central banks than a quantity-based asset purchase program.”4. The effectiveness of such a policy changes from country to country. There are many factors that must be considered if such a policy will be effective such as the level of spending and the debt burden in a country.

Read More

Otizm spektrum bozukluğu farkındalığının giderek arttığı son dönemlerde, en çok merak edilen Otizm Nedir? Sorusunun aslında tam tanımı çok uzun olmakla birlikte, doğuştan gelen nörobiyolojik rahatsızlık çeşidi denilebilir. Tam açılımı otizm spektrum bozukluğu olan bu kavram kısaca otizm olarak anılmaktadır. Bu yazımızda Otizm hakkında bilinmesi gerekenler nelerdir? sorusunu inceleyeceğiz.

Otizm Spektrum Bozukluğu Kalıtsal Mıdır?

Bu konuda yapılan çok sayıda araştırma neticesinde kesinliği kanıtlanmış olan bir konu olan kalıtsallık, hala genetik bilimciler tarafından araştırılmaya devam edilmektedir. Ebeveynlerin soy ağacında karşılaşılması durumunda, çocukların gelişim süreci çok daha sıkı takip edilmeli ve bu seçenek göz ardı edilmemelidir. İlk 18 ayda tanı konulabilse de özellikle üç yaş döneminde çok daha net bir sonuç almak mümkündür.

Otizmin Erkek Çocuklarda Daha Sıklıkla Görüldüğü Doğru Mudur?

Yapılan araştırmalar sonucu erkek çocuklarında kızlara oranla daha sık karşılaşıldığı kanıtlanmış olan bu rahatsızlık, kız çocuklarına oranla 5 kat daha fazla karşılaşılmaktadır. Dünya nüfusunda yoğunluğu %1 oranında olan ve tam olarak nedeni bilinmeyen bu rahatsızlık hakkında, nörolojik ve psikolojik araştırmalar devam etmektedir. X genini daha çok zeka ve davranışları etkilemektedir.  Kadın beyninde çift x kromozomu olduğu halde erkek beyninde tek x kromozomu olması, dolayısıyla bir tanesinin bozuk olması halinde sistemin çökmesi durumu bunun bilimsel açıklamasıdır.

Otizm Spektrum Bozukluğunda Tanı Neden Çok Önemlidir?

Bir önceki yazımızda kısmen de olsa açıkladığımız belirtileri fark ettiğinizde, ne kadar erken tanı konulursa, tedavi süreci o kadar erken başlar. Bu hastalığa eşlik eden zihinsel engellilik sıklıkla karşılaşıldığı için, eğitimin yanı sıra ilaç kullanılması da gerektirmektedir. Bu sebeple her hastalıkta olduğu gibi bu rahatsızlık için de erken tanı oldukça büyük önem arz etmektedir. Ayrıca verilecek eğitimde otizmin derecesi ve hangi çeşidi olduğu da farklılıklar göstereceği için, doğru tanı doğru tedavi için önemli bir yol gösterici olacaktır.

Otizm Spektrum Bozukluğu: Otizm Çeşitleri Nelerdir?

Genel olarak üç kısımda incelenen otizm spektrum bozukluğu klasik otizm, asperger sendromu ve atipik otizm olarak adlandırılmaktadır. Klasik otizmde yaygın olarak zihinsel engellilik görülmektedir. Asperger sendromunda ise; zeka sorunları değil, daha çok davranış bozuklukları görülmekteyken, atipik otizmde iki türden de belirtiler görülebilmekte fakat her iki tipe de tam olarak uymamaktadır. Son yıllarda ismini daha sıklıkla duymaya başladığımız Asperger sendromu tanısı konmuş kişilerin, normal gelişim gösteren bireylerle aralarında çok büyük farklar olmadığını da belirtmek isteriz.

Aba psikoloji olarak otizmle ilgili ailelere ve bireylere destek sağlamaktayız. Otizmle ilgili daha detaylı bilgiye sahip olmak için Prof Dr. Barış Korkmaz’ın “Ah Şu Otizm” kitabını incelemek faydalı olacaktır.

Read More