Beyin temelli eğitim nedir? Beyin gelişimi ne anlama geliyor? Beyin gelişiminde eğitim etkili mi? Beyin gelişiminde eğitimin önemi nedir? Reşit olma yaşı neden 18 olarak belirlenmiştir? Bu soruların yanıtlarına gelin birlikte göz atalım…

İnsan beyni çok önemli bir özelliğe sahip… Beynin gelişimi doğumdan sonra uzunca bir süre devam ediyor. Belki de insanı pek çok canlıdan ayıran önemli noktalardan bir tanesi bu… Bu durum “öğrenmenin yaşı olmaz” şeklinde bir deyişle de ifade ediliyor. Bu sosyal etkiler ve öğrenme süreçlerinin başlıcalarını; doğar doğmaz anne ile kurulan ilişki, daha sonra baba, aile, ebeveynlerin yetiştirme biçimi oluşturuyor. Daha sonra okul öncesi eğitim ve okul eğitimi ile süreç devam ediyor. Bilindiği kadarıyla beyin, gelişiminin temel özelliklerini 18 yaşa gelene kadar devam ettiriyor. Reşit olma yaşının 18 olarak belirlenme nedeni sadece hukuki değil… Bu durumun biyolojik bir arka planı da var. Davranışları organize etmek, davranışlardan sorumlu olmak, özgür iradenin oluşmuş olması, beyindeki bazı bölgelerin olgunlaşması gibi pek çok unsur bu yaşta tamamlanıyor. Reşit olma yaşının 18 olmasının biyolojik arka planını bu şekilde açıklayabiliyoruz.

Beyin Temelli Eğitim

Bu noktada önemli olan unsurlardan bir tanesi; eğitimin kendisini beyin temelli bir eğitime dönüştürebilmek diyebiliriz. Başlıca hedeflerden bir tanesinin bu olması gerekir. Peki; bu ne anlama geliyor? Beyin temelli eğitim ile neyi kastediyoruz?  Beyin temelli eğitim, kişilerin özelliklerine uygun ve elbette beynin genel çalışma prensiplerine uygun bir yöntemi geliştirmeyi ifade ediyor. Eğitim yöntemlerini ve eğitimi bu doğrultuda daha rafine hale getirmek anlamına geliyor. Yani kastedilen eğitim bilimlerini nörolojik bilimlere indirgemek değil.

Eğitimsel Nörobilim

İnsan bir makine değil. Ancak; insan sadece biyolojik bir varlık da değil. İnsan sosyal bir varlık. Etkileşimsel bir varlık. Sosyal, biyolojik ve psikolojik etkilerin hepsi insanda bir araya geliyor. Dolayısıyla eğitim sırasında kullanılacak tekniklerin insan beyninin nasıl öğrendiği bilgisi ile birleşmesinin olumlu sonuçlar doğuracağı düşünülüyor. Bu durum aynı zamanda artık kendini ispatlamış olan “Eğitimsel Nörobilim”in de konusu olacaktır. İngilizce’de “Educational Neuroscience” olarak anılan bu alanın daha ön planda olması söz konusu olacaktır. Beyin üzerine edindiğimiz bilgiler arttıkça diğer bilgileri anlamsız kılmak değil, biyoloji dışındaki bilgileri daha anlamlı kılmak için bir yol haritası çizmek hem bu alanın hem de uzmanların temel hedefleri arasında yer almalıdır.

Beyin gelişimi, beyin gelişiminde eğitim etkisi, beyin temelli eğitim ve benzeri konularda daha detaylı bilgi ve sorularınız için aba Psikoloji ile iletişime geçebilir, web sitemizi ziyaret edebilirsiniz

Read More

Son dönemlerin en çok konuşulan ve merak edilen konusu “ disleksi nedir ” sorusudur. Disleksi, son derece önemli bir konudur. Bu önemi şuradan kaynaklanıyor; özel ve normal eğitimin bir parçası olan özel öğrenme güçlüğü olan çocuklarla uğraşmak ayrıca bir birikim istiyor. Bu çocukların sayısı sanıldığından daha fazla ama gördükleri ilgi ve farkındalık o düzeyde değil. Belki de diyebiliriz ki toplum ve devlet tarafından en az engellilerden bir tanesi öğrenme güçlüğü olan çocuklardır.

Disleksi Ne Demek? Öğrenme Güçlüğü Nedir, Türleri Nelerdir?

Öğrenme güçlüğü deyince ne anlıyoruz? Öğrenme güçlüğünden söz etmek için çocuğun normal zekâsının olduğunu varsayıyoruz. Ama okuma yazmayı hesaplama yetisinin yeterli olmadığını görüyoruz. Hatta okuma sorunu için disleksi dense de bazen yanlış olarak disleksi bütün öğrenme bozukluklarını kapsayacak tarzda kullanılır. Halbuki, yazı bozukluklarını disgrafi veya agrafi,  hesaplama bozukluklarına diskalkuli denir. Ayrıca yine öğrenme bozuklukları kapsamında değerlendirebileceğimiz birkaç konu daha vardır. Sözel olmayan öğrenme bozukluğu diye. İnce motor koordinasyon dediğimiz el becerileri de öğrenilen yetilerdir. Onları ait sorunlar söz konusudur. Fakat ağırlığı daha çok okuma bozukluğu çeker disleksi dediğimiz kısımdır.

Türkçe Dili Üzerinde Disleksi Eğitimi Araştırmaları

Disleksi tanısı aynı zamanda kültürel bazı özellikler gösteriyor. Yani henüz Türkçeye yönelik olarak yapılmış disleksi çalışmaları yeterli düzeyde değildir. Halbuki Türkçe dil olarak diğer dillerden daha farklı bir yapıya sahip ve diğer dillerde gördüğümüz okuma sorunları veya biçimleri Türkçede daha farklı biçimler alabiliyor.

Bunu için bu alanda hem araştırma yapılması gerekiyor hem devletçe bazı çocukların sorunlarına yönelik tedbirler alınması gerekiyor. Aynı zamanda toplum farkındalığının artırılması gerekiyor. Çünkü okuma yazma becerileri Uygar bir birey olmanın en önemli taşlarından mihenk taşlarından birini oluşturuyor.

Disleksi Nedir? Disleksi Belirtileri Nelerdir?

Disleksi nedir ve kendini nasıl belli ediyor? Okuma güçlüğü çocuğun okuduğuna anlayamaması gördüğü sözcükleri sese dönüştürememesi ya da imla hataları tarzında karşımıza çıkıyor. Bu harflerin ya da sözcüklerin karıştırılması tarzında bazen erken dönemde aynı hayali dediğimiz yazı yazması yani tersinden yazması tarzında olabiliyor. İşte yazı bozuklukları kendini okunmaz yazı, kağıdı düzgün kullanamamak, harf hataları, harflerin söylenmemesi veya ek bazı harfler eklenmesi tarzında karşımıza çıkıyor.

Disleksi Olan Ünlüler

Popüler bir niteliğe sahip dünyaca ünlü pek çok kişide okuma sorunu disleksi dediğimiz sorun vardır.  Bunların başında Einstein gelir Tom Cruise ve Jül Sezar gelir. Bunlar gibi aynı şey söyleyen çok sayıda tarihi ve bilimsel şahsiyet bu sorunlara rağmen bunları aşmayı becermiş liderlerdir. Ama herkes bu kadar şanslı değil. Buna istinaden daha güzel bir filmden de söz etmek istiyorum. Tarih zaman fare diye bir Hint filmi; bu tarz güçlü olan çocuk farklı bir öğretmen ve eğitim anlayışı ile karşılaştığında Harikalar yaratmıştır.

Dolayısıyla en verimli sonuçlarının alınabileceği engel gruplarından biri olduğu için üzerinde çok durulması gerektiği düşünülmektedir. Toplumsal farkındalığın artırılması mini ve yoğun çalışmalar yapılması gerektiği de açıktır.

Read More

Kreş, çocuklar için akademik yaşama adım attıkları önemli bir süreç… Çocuklar bu dönemde sosyalleşir, yeni ilişkiler deneyimler, öğretmen, sınıf gibi kavramları tanır. Ailesinden öğrendiklerinin dışında bazı kural ve düzenlemelere uyum sağlar ve bir gruba dahil olmaya çalışır. Çocuklar kreş ortamında “Ben ve diğerleri” gibi birçok kavramda kendilerini geliştirdikleri önemli bir sürece dahil olurlar. Kreş dönemi, çocukların daha sistemli ve kavramsal anlamda öğrenme sürecine başladığı bir dönem. Aynı zamanda, matematik, türkçe, yabancı dil gibi akademik konular ve okulda alacakları eğitim için bir ön hazırlık niteliğinde…

İdeal Kreş Yaşı Kaç Olmalı?

Kreş, çocuklar için çok önemli bir başlangıç noktası. Peki; ideal kreş yaşı kaç olmalı?

Çocukların gelişim süreçlerinde farklılıklar olabilir. Bu farklılıklar; kişisel-sosyal alandaki becerileri, dil becerileri, sözlü ve sözsüz iletişim becerileri, ince motor – kaba motor kabiliyetleri ve aynı zamanda duygusal gelişim alanlarında gözlenebilir. Bunlar; çocuğu kreşe başlatmama unsuru olabileceği gibi, kreşe başlatma nedenleri içerisinde de yer alabilir. Bu noktada; çocuğun yaşına uygun gelişim sürecinin nasıl olduğuna bakmak gerekir.

Çocukların Gelişim Süreçleri

İlk iki yaşta özbakım veren ile birlikte olan çocuklar, yürümeye başladıklarında kendi kendine var olmayı deneyimler. Özbakım vereninden başka birisi olduklarının, o kişinin bir parçası olmadıklarının farkına varırlar. Özellikle gelişen taklit becerisi, anne babalar için heyecan verici olduğu gibi; uzmanların da gelişim için önemsediği ve gözlemlediği bir yetidir.

Daha sonra “2 yaş sendromu” olarak anılan daha çalkantılı bir döneme girilir. Çocuklar bu dönemde “ben” farkındalığı ile hareket etmeye başlıyor ve birçok işi kendi başlarına yapmak ister. 2-3 yaş döneminde, “paralel oyun evresi” yani çocukların bir arada farklı oyunlar oynamasından çok; birbirleriyle etkileşime girip grup halinde oyunlar oynadıkları dönem başlar.

3 yaş dönemi, şart olmamakla birlikte; ebeveynin gözlem ve fikrine bağlı olarak kreşe başlanabilecek bir dönem… 4 yaşından sonra ise pek çok çocuğun bu konuda uyum sağlayabilmesi söz konusudur. 4 yaş öncesinde tam gün kreş fazla gelebilir. Bu yüzden iyi bir gözlem ve psiko-sosyal gelişim çerçevesinde değerlendirme yapılması gerekir.

Gelişim Farklılıkları

Çocuklar gelişim sürecinde her yeni ayda farklı alanlarda gelişim gösterebilirler. Bazı çocuklarda birtakım gelişim gerilikleri söz konusu olabilir. Peki; böyle durumlarda kreşe başlama kriterleri neler olmalı?

Eğer çocuklar henüz sosyal gelişim göstermemişse ya da tuvalet gibi temel ihtiyaçlarını tek başlarına karşılayamıyorsa, bu süreçleri evde tamamlayıp daha sonra kreşe başlamaları uygun olacaktır. Henüz konuşmaya başlamayan ya da kendi gelişim dönemine uygun kelime haznesine sahip olmayan çocukların; kreş gibi, sosyalleşmesinin mümkün olduğu ve eğitim aldığı bir ortamda bulunmasının dil gelişimi olumlu etkilediği söylenebilir.

Karar Sürecini Etkileyen Diğer Unsurlar

Az önce sözünü ettiklerimiz çocuğun gelişim aşamasına uygun olarak karar sürecinde etkili olabilecek noktalardı. Bunlara ek olarak; özbakım veren kişi, çocuğun okula başlaması ile birlikte kendi yaşamında birtakım değişiklikler planlıyor olabilir. Çalışma hayatına dönmek bu değişiklerden bir tanesi… Böyle bir durumda çocuğun kreşe başlaması ile çalışma hayatına dönme zamanının aynı olmaması gerekir. Çocuğun kreşe daha önce başlaması ve alışma sürecini tamamlaması daha doğru olacaktır. Çocuk kreşe başlarken zorluk yaşadığında yanında olabilmek uygun bir geçiş süreci yaşanmasına olanak verir.

Çocukların akademik yaşama adım attıkları bu süreç büyük önem taşıyor. Kreşe başlanacak döneme doğru karar vermek ve gelişim süreçlerini doğru gözlemlemek gerekiyor. Gelişim dönemleri, kreş, eğitim süreçleri gibi konularda detaylı bilgi almak için aba Psikoloji YouTube kanalına abone olabilir, bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Öğrenme psikolojisi üzerine yapılan araştırmalar öğrenmenin birçok farklı biçimi olduğunu göstermektedir. Eğitim sistemi genellikle bizi tek yönlülüğe doğru götürmektedir. Örneğin siz yapı olarak daha çok dokunarak ve hareketler yoluyla öğrenmeye yatkın bir bireyseniz geleneksel eğitim hayatı sizi zorlayabilir. Bunun sebebi okulların eğitim sisteminde duyusal ve görsel materyalleri öğrenme yöntemi olarak kullanmalarıdır. Eğitim sürecinde yetkinlik konusu da oldukça önemlidir.

Ne yazık ki kendi öğrenme biçimlerine uygun bir yol izlenmediği için öğrenciler kendilerini başarısız olarak görebiliyorlar.  Okulun yapınıza uygun olmayan yollarla bilgiyi aktarması sizi caydırmamalı. Kısacası bu blog yazımızla öğrenme çeşitlerinin üzerinde duracağız. Aba Psikoloji ekibi olarak kendi öğrenme biçiminizi keşfetmenizi sağlayarak sizi başarıya bir adım daha yaklaştırmak istiyoruz.

Öğrenme Psikolojisi: Öğrenme Stilleri

Öğrenmenin birden farklı yönden incelenmesi mümkün. Birçok farklı öge öğrenme psikolojisini etkiyebilir. Biz öğrenme stillerini 4 farklı alt başlık yoluyla inceleyeceğiz. Bu alt başlıklar yoluyla size uygun öğrenme metotlarını kullanarak çalışmalarınızı zenginleştirebilirsiniz.

Algısal Öğrenme Çeşitleri

·         İşitsel

Duyarak öğrenmeye yatkın olan insanların dersi dinlemeleri yeterli olabilir. İlla yazmaları gerekmez. İşitsel yönü güçlü olanların derslere düzenli gitmeleri öğrenmelerine katkı sağlayacaktır. Ses kayıtlarını tekrar dinleyerek ya da sesli okuyarak çalışmak çalışmalarını etkili hale getirecektir.

·         Görsel

Görselliği güçlü olanların öğrenme psikolojisinin önerdiği gibi video ve grafik çizerek, resimlendirerek öğrenmelerini kolaylaştırmak mümkün. Bu kişilerin not alırken de grafiksel ve renkli kalemlerle not almaları çok daha faydalı olacaktır.

·         Dokunsal (Kinestetik)

Dokunsal bireyler fiziksel temas yoluyla becerilerini kullanarak öğrenmeye daha yatkınlardır. Okumalarında parmakla takip etmeleri, örneğin biyoloji çalışırken maketler yoluyla öğrenerek maketlere temas etmeleri öğrenmeleri için pozitif yönde etkili olacaktır.

Çevresel Faktörler

Çevresel faktörler kişinin öğrenmesi üzerine etkili olabilir. Ses, ısı ve ışık oranı öğrenmenizi etkileyecek çevresel etkenlerdendir. Kimisi yüksek sesli ortamlarda daha rahat çalışırken diğer bir kişi sessizlikte daha rahat odaklanabiliyor olabilir. Işık ve ısı oranları da ses gibi kişiye göre değişiklik gösterir. Öğrenme psikolojisi çevresel faktörler konusunda da kişiye özel bir plan çizilmesini önerir. Her bireyin kendini öğrenmeye açık hissettiği ortamlar birbirinden farklıdır. Kendinizi gözlemleyerek hangi çevresel faktörlerle daha rahat çalışabildiğinizi tespit etmeniz tavsiyemizdir.

Öğrenme Psikolojisi: Fizyolojinin Etkisi

Fizyolojik koşullar da öğrenmeniz üzerinde değişimlere yol açacaktır. Genelde sabah çalışılması önerilir. Zihin daha dinç ve açık olduğu için. Fakat burada da aslında esneklik gösterilmesi gerekir. Bireylerin kendini daha öğrenmeye açık hissettiği zamanlar farklılık gösterebilir. Günün hangi saatleri zihninizin öğrenmeye açık olduğunu tespit etmek çalışma saatlerinizi o zamana göre ayarlamak öğrenmenizi etkili hale getirecektir.

Sosyolojinin Etkisi

Öğrenme psikolojisinin bir diğer önerisi ise sosyolojik faktörlerin etkileri üzerine. Hangi sosyal ortamlarda çalışmalarınızın daha verimli olduğunu bilerek o ortamları çalışmak için seçmeniz öğrenme sürecinizde faydalı olacaktır. Kendiniz üzerinde düşünün: Yalnız mı çalışmaktan hoşlanıyorsunuz yoksa eşli mi? Küçük gruplar mı daha verimli oluyor sizin için yoksa büyük gruplar mı?

Aba Psikoloji olarak verdiğimiz hizmetler arasında çeşitli testler yoluyla size uygun olan öğrenme biçimlerinizi araştırarak  özel çalışma planı ayarlamak da var. Randevu alarak başarınızı arttırmak ve çalışma düzeni sağlamak için hizmetimizden yararlanabilirsiniz.

Öğrenme Psikolojisi üzerine yaptığımız çalışmaları daha iyi anlamak için kurucumuz Doç. Dr. Gamze Sart ve Psikoloğumuz Merve Nural’ın “Öğrenciler İçin En İyi Öğrenme Yöntemi Nedir? Hangi Testler Yapılmalı?” adlı Youtube videosunu aşağıdan izleyebilirsiniz.

Read More

Ödev yapma ve ders çalışma akademik yaşantının bir parçası… Artık, akademik hayat olarak nitelendirdiğimiz okul ve eğitim hayatı 5 yaş civarında başlıyor. Ödev vermek konusundaki yaklaşımlar kurum ve öğretmenlere göre değişiklik gösterse de 1. sınıf itibariyle çocukların görev ve sorumlulukları arasında ödev yapmak yer alıyor. Peki; çocuklarda ödev yapma ve ders çalışma alışkanlığı nasıl kazanılır?  Çocuğuna ders çalışma alışkanlığı kazandırmak isteyen ebeveynler için ne gibi prensipler vardır?

Çocukların sorumlulukları ödev yapmaya başlamak ile değil kabiliyetleri gereği yapabilecek oldukları işlerle başlıyor. Motor kabiliyetleri yeterli ölçüde gelişen bir çocuğun; kendi kendine giyinebilmesi, kendi kendine yemek yiyebilmesi ev içerisindeki iş bölümünde belli görevlerinin olması bu duruma örnek olarak gösterilebilir.

Ders Çalışma ve Ödev Yapma Alışkanlığını Etkileyen Faktörler

Ödev yapma ve ders çalışma alışkanlığı her yaştaki bireyler için söz konusu olan bir sorumluluk ve aynı zamanda yaşanabilen bir problemdir. Peki; hangi yaş dönemlerinde hangi durumlar bu alışkanlığı etkiliyor olabilir?

Az önce de sözünü ettiğimiz gibi henüz oyun çağındaki çocukların akademik hayat için adım atmalarıyla birlikte ödevleri olabiliyor. Ödevlerini yapacağı zaman dilimi hakkında çerçeveleyici şekilde konuşmak ya da çocuğu yönlendirmek zihnen bir sınır koymuş olmak anlamına geliyor ve bu motivasyon konusunda yardımcı olabiliyor. Fakat bunun yalnızca ders ve ödevler konusunda değil günlük yaşamdaki tüm faaliyetler için uygulanıyor olması gerekiyor. Zaman kontrolünün etkili biçimde uygulanması ancak bu şekilde mümkün hale gelebiliyor. Zihnen çizilen sınırın görselleştiriliyor olması önem taşıyor.

Motivasyon Konuşmaları Önem Taşıyor

Eğer çocuğun sorumlulukları konusunda bir problem yaşanıyorsa, bunu durumu ders esnasında ya da ilişkinin gergin olduğu bir zamanda olmamak kaydıyla özel olarak ayrılan bir zaman dilimi içerisinde paylaşmak gerekiyor. Bu durumu paylaşırken baskılayıcı ya da karşılıklı çatışmayı güçlendirecek diyaloglardan kaçınmak önem taşıyor. Özellikle ergenlik dönemindeki gençler için bu noktada dikkatle hareket etmek gerekiyor. Ergenlik dönemindeki bireylere sorumluluk ve ödevlerinin gerekliliğini motivasyon konuşmaları ile anlatmak daha doğru bir yaklaşım olacaktır.

Zaman zaman bu tip konuşmaları bireyin kendi kendine yapması ve motivasyon kaynaklarını keşfetmesi de söz konusu olabiliyor. Uzun vadede neler planlıyor? Bu planlarını yerine getirebilmesi için ona neler yardımcı olabilir? Kimler yardımcı olabilir? Ne tür desteklere ihtiyacı var? Bunun üzerine nasıl bir plan ona yardımcı olacaktır? Hedeflerine ulaşması ve çalışmaları konusunda performansını engelleyen riskler var mı? Bunların önüne nasıl geçebilir, ne tür önlemler alabilir? Bu soruları yanıtlayabiliyor olması, ders çalışma sorumluluğunu yerine getirmesini ve çalışmasını engelleyecek konularda hem kendisine hem çevresine karşı “Hayır!” diyebilmesini sağlayacak önemli faktörler arasında yer alıyor.

Etkili Bir Çalışma İçin Nelere Dikkat Etmek Gerekiyor?

Etkili ve verimli bir ders çalışma için ortam ve düzen önem taşıyor. Motivasyon düşüklüğü ve erteleme davranışını engelleyebilmek için düzen birincil şart… İkinci olarak ders çalışma alışkanlığı olmayan bir kişinin kendisi için doğru ve gerçekçi bir zaman belirlemesi gerekiyor. Aynı anda iki işi birden yapmaya çalışmak verimi düşüren bir durum… Etkili çalışma yöntemlerinde en çok önerilen zamanlama; 25 dakika çalışma ve ardından 5 dakika mola verme şeklinde gerçekleşiyor. Bu durum hafıza ve bilgiyi depolama anlamında da önem taşıyor. Cep telefonunu yakında bulundurmak verimin ve motivasyon düşmesi noktasında en dikkat edilmesi gereken unsurlardan bir tanesi… Çünkü dağılan dikkati toplamak oldukça güç olabiliyor.

Ders çalışma, ödev yapma, öğrenmeye dayalı beceriler, bilgileri uzun süreli hafızaya iletme yöntemleri kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Kendinize özel yöntemleri keşfetmek için test yaptırabilir ya da bu konuda danışmanlık hizmeti alabilirsiniz. Konu hakkında detaylı bilgi ve destek için aba Psikoloji web sitesini ziyaret edebilir, bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Dünyanın en güzel duygularından biri olan anne babalık sürecinde,  sağlıklı bir bebek beklerken, bedensel veya zihinsel kısıtlamaları olan bir çocukla karşılaşmak ebeveynler için yıkıcı olabilmektedir. Öncelik çocuğun tedavisine bir taraftan başlamakken bir taraftan da ebeveynleri desteklemek olmalıdır. Engelli bireylerin aileleri ilk başlarda ne yazık ki durumu kavrayabilmek ve kabullenebilmek anlamında büyük sorunlar yaşamaktadır. Engelli bireylere karşı davranışlarda dikkat edilmesi gereken bazı hususlar bulunmaktadır.

Engelli Bireylerin Aileleri ve Geçirdikleri Aşamalar Nelerdir?

Bu durumu ilk öğrendiklerinde aileler; doktorun uzmanlığını sorgulamak, suçlu olarak birilerini görmek gibi olağan tepkiler verebilmektedir. Daha sonra durumu kabullenmek ve tedaviye başlamak sırasıyla ilerleyen bu süreç, bazı ailelerde farklılık gösterse de en sık karşılaşılan tablo bu şekildedir. Ailelerin bu süreçte ilk öğrenmeleri gereken şeyse, beynin kendini tedavi etme ve normale dönmek için çabalayacağıdır.

Bu tarz özel bir çocuğa sahip ailelerin psikolojik destek almaktan çekinmemeleri gerekmektedir. Eğitim ve dış müdahalelerle çok daha iyi bir sonuç alınabileceğini unutmamak gerekir. Maddi ve manevi anlamda zorlu bir süreç olduğunun bilincindeyiz. Fakat şunu da unutmamak gerekir ki, hem devletin bu sorunları yaşayan ailelere desteği, hem de ebeveynlerin aileleri bu süreçte aileye destek veren en önemli iki unsurdur. Ne kadar ağır bir engel olursa olsun, eğitimin ve çocuğun alacağı psikolojik desteğin yardımıyla büyük bir yol kat etmek mümkündür.

Engelli Bir Bebeğe Sahip Ailelerin Yaşadığı Sorunlar Nelerdir?

Fiziksel ya da ruhsal engeli olan bir bebeğe sahip olacağını öğrenen ailelerde ilk olarak öne çıkan problem, eşlerin sık kavga etmeleri ve hatta boşanmaya kadar gidebilmeleri sayılabilir. Çevrenin verdiği olumsuz tepkilerle başa çıkmak, diğer tarafta çocuğun eğitimi ve bakımı gibi zorlu görevlerle ilgilenen aileleri daha fazla yıpratmaktadır. Böyle bir durumda rehberlik hizmeti veren özel veya kamu kuruluşlarından yardım almayı ihmal etmemek gerekmektedir. Ayrıca bunun dünyanın sonu olmadığını bilmek, rutin hayata devam edebilmek gerekir. Unutulmamalı ki, ebeveynler ne kadar güçlü olursa, çocukları o denli bu sorunla baş edebilmektedir.

Ayrıca özel bir çocuğa sahip olmak sizi olduğunuzdan daha da güçlendirecektir. Elbette bir sihirli değnek yok ve çocuğunuzun engeli ortadan kalkmayacak. Fakat gidilebilir en son noktaya ulaşmaya çalışmak için vazgeçilmemelidir. Ne kadar zor bir durumda olursanız olun, arada bir nefes almak için kendinize izin vermeniz gerekmektedir. Bu bir adım geri çekilip iki adım öteye atlamaya benzetilebilir.

Engelli bireylerin ailelerine yönelik rehberlik hizmeti veren Aba Psikoloji her türlü psikolojik problemde olduğu gibi, bu konuda da çocuklara ve ailelerine destek vermektedir. Ayrıca eşlerin engelli çocukları için aralarında nasıl bir problem olursa olsun, birlikte hareket edip doğru kararlar alabilmek için istişare etmeleri gerekmektedir. Engellilik ve aile tutumları çok daha geniş kapsamlı bir konu olsa da kısaca değinmeye çalıştık.  Daha fazla bilgi için Aba Psikoloji sosyal hesaplar veya iletişim numarasından bizlere ulaşabilirsiniz.

Read More

Özgüven; kişinin doğru ve yanlışlarını kabullenmesi, değerinin ve yapabileceklerinin farkında olması demektir. Ergenlikse insan vücudunun yetişkinliğe hazır olmasıyla başlayan, ortalama olarak 12 ila 20 yaşları arasına kadar devam eden bir süreçtir. Bu dönemde inişli çıkışlı duygu durumları değişkenlik gösterebilir. Ergenlikte özgüven ailelerin desteğiyle artırılabilir. Çocuklarınızı boş vaatlerle değil, yapabilecekleri şeyleri destekleyerek onore edebilirsiniz. Ayrıca, özgüven kazanmak için bazı yöntemler bulunmaktadır.

Ergenlikte Özgüven Eksikliği Nasıl Fark Edilir?

 Bazı bireylerde daha çok içe kapanıklık, çekingenlik, başaramama korkusu olarak kendini göstermekteyken, bazı kişilerde ise tam aksine aşırı uyumlu olma, eleştiriden korkma ve aşırı hassasiyet olarak da kendini gösterebilmektedir. Bu durumlarda ailenin veya eğitimcilerin katkısı inkar edilemez. Baskıcı ve zorlayıcı tutum içinde yetişkinler özgüven eksikliği konusunda olumsuz etkiler yaratabileceği gibi, dinleyerek ve anlamaya çalışılarak yardımcı olmaya çalışan yetişkinler, çocukların gelecek hayatları için mükemmel bir yatırım yapmış olurlar.

İç ve dış özgüven olarak kategorize edilen bu konuda, iç özgüven; kişinin kendinden memnun olması ve yaptığı şeyleri tatmin edici bulmasıdır. Dış özgüvense, sosyal çevredeki insanlara karşı kendini yeterli gördüğünü gerek hareket, gerekse sözleriyle belli etmesidir. İlk bakışta dış özgüven önemli gibi görünse de iki durumda birbirini tamamlamaktadır.

Özgüven Eksikliği Oluşumuna Sebep Olan Faktörler Nelerdir?

  • Bu konuda en önemli faktör ailenin tutum ve davranışlarıdır. Bebekliğinden ve ilk çocukluğundan itibaren çocuklara söylenen “sen yapamazsın” “sen beceremezsin” “sen anlamazsın” gibi yaklaşımlar çocuğun özgüvenini olumsuz etkilemektedir. Bu durum ergenlikte ve ilerleyen yaşlarda da kendini göstermektedir.
  • Tüm aileyi etkileyeceği halde çocuklara söz hakkı tanınmaması, onları görmezden gelmek, özgüven eksikliğinde ailenin etkisi maddeleri arasında sayılabilir.
  • Okulda beklenen notu almayan ve hatta 100 puan yerine 95 almış bir çocuğu neden 100 değil diye baskı altına alan ebeveynler, çocuklarda ve ergenlerde başaramama korkusuna sebep olmaktadır.
  • Kişinin kendinin karamsar bir yapıya sahip olması da bu nedenler arasında sayılabilir.
  • Kendi kararlarının olmasına veya bu alınan kararların uygulanmasına izin vermeyen aileler, bireylerde özgüven eksikliği olmasına sebep olmaktadır.
  • Kuşak çatışması denilen, çocukla ebeveynin farklı jenerasyonlara ait olması sebebiyle her çağda yaşanan uyuşmazlık durumudur.

Sonradan da kazanılabilen bu duygu durumu, ailenin ve eğitmenlerin yardımıyla yükseltilebilmektedir. Çocukların iç dünyasına girebilmek için çaba sarf etmek, onun iç dünyasını anlamaya çalışmak, takdir etmek ve olayların içinde onlara söz hakkı vermek bu yardımın maddeleri arasında sayılabilir. Aba psikoloji olarak bu konuda destek almak isteyen bireylere çözümler sunmaktayız.

Read More

WPPSI Testi, ilk olarak  1967 yılında hazırlanan ve daha sonraki yıllarda üç kez yeniden düzenlenmiş, uluslararası standartlara uygun en güvenilir zeka testidir. Okul öncesi dönemde uygulanan bu zeka testi, çocukların zekasını ölçmek amaçlı değil, çocuğun hangi alanlarda daha başarılı olduğunu ve çocuğa uygun okul seçimi yapılabilmesi için uygulanan bir testtir. WPPSI-IV zeka testi dördüncü düzenlemesini aldığı için bu isimle anılmaktadır. Sadece özel yetkili psikologlar tarafından uygulanan bu yöntem, üçüncü bir kişi olmaksızın çocuk ve alanında uzman danışman eşliğinde yapılmaktadır. Yaş grubuna göre değişiklik gösteren test süresi, ortalama olarak 40 dakika ile bir saat arasındadır.

Zeka testi yapılacak ortam, çocuğun kendini baskı altında hissetmemesi için oyuncak vb. materyallerle süslenmektedir. Psikoloji alanında önemli bir yer tutan bu testler 2,5 yaş ile 7.7 yaş aralığındaki çocuklara uygulanmaktadır.

Test Öncesi Yapılması ve Yapılmaması Gerekenler Nelerdir?

  • Öncelikli olarak çocuk mutlaka yemeğini yemiş ve tok karnına olmalıdır.
  • Bir gece öncesinde uykusunu tam olarak alabilmiş ve enerjik olmalıdır.
  • Doğru sonuca erişebilmek adına asla test öncesinde çocuklarla antrenman yapılmamalıdır.
  • Çocuğa böyle bir teste gireceği anlatılsa bile dikkat et vs. gibi baskılar kurulmamalıdır.
  • Çocuk telkin edilmeli, sükuneti sağlanmalı ve güven verilmelidir.

WPPSI-IV Zeka Testi Alt Başlıkları Nelerdir?

  • Çocukların motor gelişimleri ve becerileri gözlenmektedir.
  • Görsel zekası ve dikkat yoğunluğu ölçülmektedir.
  • Sözel anlamda akıl yürütme becerisi, duyduklarını anlayabilme ve akıl yürütme becerisi test edilmektedir.
  • Sayısal anlamda sınıflandırma becerisi incelenmektedir.
  • Konsantrasyon becerisi, objeleri sınıflandırma ve hafıza becerileri gözlenmektedir.

WPPSI-IV zeka testi çocuğun eğitim hayatı için yapılması gerekenleri ölçmeye yarayan bir test olup, ailelerin isteği doğrultusunda, uzman kişiler tarafından yapılmaktadır.

Zeka Testi Sonuçları Nasıl Değerlendirilir?

Yüzdelik dilimde incelenen test sonuçları için, çocuk %50’lik dilime girmişse yaşıtlarıyla eşit olduğunu göstermektedir. Daha üst sıralarda olan çocuklar için ayrıca inceleme yapılmaktadır.

Burada üzerinde hassasiyetle durduğumuz konu ise; TESTLERİN KESİNLİKLE AİLE İZNİ OLMADAN YAPILMADIĞI VE YİNE İZİN VERİLMEDİĞİ TAKTİRDE OKULLARLA PAYLAŞILMAYACAĞI bilgisidir.

Aba Psikoloji bünyesinde uyguladığımız bu testler çocuklarınıza yön verebilmeniz anlamında değerlidir. Bireysel testlerde daha kaliteli sonuç alındığı klinik olarak kanıtlanmıştır. Avrupa’da sıklıkla uygulanan bu yöntem, günümüzde ülkemizde de güvenle uygulanmaktadır. Daha detaylı bilgi almak için kurumumuzla iletişime geçebilir ve aklınıza takılanları sorarak danışmanlarımızdan destek alabilirsiniz.

Read More

Panik atak nedir sorusu pek çok birey tarafından merak edilmektedir. Bu atak durumu; kişi bedeninde çarpıntı, kalbinin “küt küt” atması, nefes darlığı, terleme, titreme, göğüs ağrısı, göğüste baskı hissi, bunaltı, karın ağrısı, sersemlik, kendini ve çevreyi başka türlü algılama, çıldıracakmış gibi hissetme, ölüm korkusu, ateş basmaları gibi belirtilerle ortaya çıkmaktadır. Ancak dikkat edilmesi gereken husus şudur; görünürde herhangi bir tehlike ya da zarar verici bir unsur olmamasına rağmen sayılan belirtiler görülmektedir. Yoğun korku atağı olarak da nitelendirilebilecek bu durum sırasında, kişi; kalp krizi geçirdiğini ve öleceğini düşünebilir. Bu ataklar 1 ay gibi kısa bir süre içerisinde tekrarlıyorsa, bu durum panik bozukluk olarak ifade edilebilir.

Panik Atak Belirtileri Nelerdir?

Panik atak belirtileri farklı fiziksel belirtilerle kendini göstermektedir. Nabzın kısa sürede belirgin bir şekilde artışı, “nefes alamam” hissinin oluşmasının yanı sıra, bu atak durumundan kaçınmak için kişide de bazı davranışlar ortaya çıkabilir. Bu durumun en belirgin özelliği, atağın nerede ve ne zaman ortaya çıkacağının bilinmemesidir. Yaygın bir anksiyete bozukluğunun bir parçası olarak atak aniden ortaya çıkabilir. Kadınlarda, erkeklere oranla daha fazla gözlenmektedir. Kişi bu tür bir atak yaşadıktan sonra, üzerindeki bu olumsuzluğu uzun süre atamaz. Sürekli olarak korku duyduğu o anı ve bedensel yılıklara karşı bir beklenti taşır. Her an nabzının tekrar yükseleceğini ya da bedenine hakimiyet kuramayacağı durumları tekrar yaşayacağını düşünür. Bu nedenle bedenine hakim olamayacağı durumlardan kendisini korumaya çalışır.

Kişinin Panik Atak Karşısında Tutumu

Panik atak yaşamış olan birisi, tekrar aynı hisseleri yaşamak istemeyecektir. Bu durumu tekrar yaşamamak için kaçınma davranışları olarak adlandırılan çözüm yolları geliştirir. Bu çözüm yolları geçici bir zaman dilimi için işlevsel olsa da uzun vadede kısıtlayıcı bir yaşam döngüsüne zemin hazırlar. Bu beklenti, kişinin yaşam kalitesini ciddi anlamda azaltır. Bu durumu yaşamış olan kişiler sürekli olarak kendini denetler. Bu kişiler nabzını kontrol eder. “Ya atak geçirirsem?” korkusu ile dolu bir halde yaşamına devam eder. Yani bu durum, kişi için bir kısır döngü gibidir.

Bu Durumda Olan Kişiler Nasıl Davranırlar?

Düşünceler, atakla baş etme çabaları ve yaşanan panik durumu kişi için oldukça yorucu bir durumdur. Bu kişiler, kontrol edemeyecekleri durumlarla karşılaşmamak için evlerinden çıkamayacak bir duruma gelebilir. Ayrıca araba kullanmaktan, sosyal ortamlara ya da kalabalık ortamlara girmekten kaçınabilirler. Yaşadıkları bu durumdan dolayı kendi içlerine kapanabilirler. Bu kişiler depresyona girebilir ve bunun sonucunda da başa edemeyeceği bir durumda kendini hissederek intihar düşüncelerine sahip olabilir.

Panik Atak Tedavisi Var Mıdır?

Panik atak tedavisi tıbbı yöntemlere de dayanan bir yönü bulunmakla birlikte ilaç tedavisi kesildiğinde bazı durumlarda tekrar aynı durumun yaşanması ile ortaya çıkabilir. İlaç tedavisinin yanı sıra bu süreçte; gevşeme ve solunum egzersizlerinin faydaları görülür. Birtakım bilişsel müdahaleler ve teknikler içeren terapi yöntemleri ile panik atak tedavisi sürdürülür. Terapi süresince, kişinin yaşadığı endişelerin aslında gerçek olmadığı konuşulmaktadır. Bedene hakim olabilme yöntemleri, sağlıklı telkinler ve bunları kullanma yöntemlerinin uygulanabilir hale gelmesine fırsat tanınır. Bu sürece sadık olunduğu kadar süreçte ilerleme gösterilir. Kişinin günlük hayatında egzersizler yapabilmesi, hormonal dengesinin sağlanmasında yardımcı olmaktadır. Vücutta dengelenmeye destek olacak bir süreç gerekli olduğu için, gerginlik verici hormonların yanı sıra mutluluk verici hormonların salgılanmasına yönelik eylemler gerekmektedir. Uyku düzeninin sağlanması ve kafein alımının azaltılması gibi uygulamalar da bu süreç için oldukça faydalıdır.

Panik atak ile ilgili daha fazla bilgi almak için Aba Psikoloji ve Danışmanlık Merkezi ile irtibata geçebilirsiniz.

Read More

Dijital ortamda eğitim son dönemlerde iyice yaygınlaştı. Hayatımızın büyük bir kısmını içine alan sınavlar, hep bir koşuşturma ve telaş içerisinde geçmektedir. Sınavlara hazırlanma süreçleri, öğrenilenlerin pekiştirilmesi, stres sebebiyle bildiklerini yapamamak gibi bir çok sorunu da beraberinde getirmektedir. Böyle durumlarda kişilerin kendilerine özgü çözümleri bulunmakla beraber, asıl sorun kaygı problemini ortadan kaldırmaktır.

Dijital Ortamda Eğitim: Dijital Ortam Desteği Nedir?

Sadece bireyin kitaplar üzerinden giderek değil, internet üzerinden konuları dinleyerek, soru çözümleri yaparak, anlamadığı yerleri tekrar tekrar dinleme imkanı sunan bu ortamın dikkatle kullanılması gerekmektedir. Videolar, yazılı araştırmalar ve soru çözümleri yaparken yanlış yaptığınız soruyu anında görebilmek oldukça değerlidir. Eğitimcilerin de bu alanda varlıklarını göstermeleri sebebiyle, hocaya direk ulaşmak, aynı uygulamaları kullanarak süreci daha iyi yönetebilmenizi sağlamaktadır.

Dijital Ortamın Sunduğu Avantajlar Nelerdir?

Evin rahatından ayrılmadan en azından belirli kıyafet giyme zorunluluğu olmadan, üstelik anlamadığınız yerleri tekrar dinleme imkanı sunduğu için oldukça yararlıdır. Sınav kaygısına yol açan etkenlerden bir tanesinin sınıf ortamı olduğu düşünülürse, evde sınav soruları çözmek bu kaygıyı azaltacaktır. Ayrıca başınızda bir gözetmen olmayışı sebebiyle çok daha özgür hissedebilmek başka bir avantajı da beraberinde getirmektedir.

Dijital Ortamda Eğitim: Evde YGS’ye Çalışmak Nasıl Olmalıdır?

Özellikle lise giriş sınavlarının yaklaşmasıyla daha çok sorulmaya başlanılan bu sorunun cevabı niteliğinde önerilerimiz olacak. Zaman kalmadıysa son bir tekrar yapmaya uğraşmak vakit kaybına yol açacaktır. Bunun için özellikle online sınav soruları çözmek işinizi daha da kolay bir hale getirecektir. Yanlış olan soruların cevaplarına anında ulaşabilmek, eksik olduğunuz konulara göz atma anlamında yardımcı olacaktır.

Evde Sınava Hazırlanmak ve Bu Süreçte Karşılaşılan Sorunlar Nelerdir?

İster lise, ister üniversite ve ister başka bir sınava hazırlanıyor olun, süreci başarıyla yönetmeniz gerekmektedir. Gamze Sart hocamızın söylediği “Konuyu bilmek, soruyu bilmek anlamına gelmiyor.” cümlesi oldukça önemlidir. Çünkü soru pratiği yapmadığınızda, salt bilgi sınavlarda çok da yardımcı olmayacaktır.

Başka bir sorun olan ev ortamının verdiği aşırı rahatlık sebebiyle, kişinin kendini tamamen rahat bırakması ve konsantrasyondan uzaklaşmasıdır. Bazı bireylerin avantaj olarak gördüğü ev ortamında hazırlanma konusu, bazı bireylerde ise dezajantaj olarak karşımıza çıkmaktadır. Fakat yaşadığımız çağda, özellikle içinden geçtiğimiz süreç sonrasında eğitimin tamamen dijital ortamlar vasıtasıyla devam ettirilebileceği gündemdedir. Bu sebeple dijital ortamda eğitim ve dijital ortamda sınava hazırlanmak konusu oldukça önem taşımaktadır.

Sınav Kaygısı Sürecinde Aile Desteği Nasıl Olmalıdır?

Sınavlara evde hazırlanan bireylerin ilk olarak sessiz ve derli toplu bir alana ihtiyacı vardır. Bu bağlamda aile desteği ön plana çıkmakta ve sınava hazırlanan kişiye yardım etme açısından bu ortamı kişilere sunmaları oldukça önemlidir. Zaten sınav kaygısı yaşayan, “acaba başarabilecek miyim?” gibi korkularla baş etmeye çalışan bireylere, ailelerin baskı kurması, üzerilerinde daha büyük sorumluluklar eklemesi negatif sonuçlar almaya sebep olacaktır. Sınav kaygısıyla nasıl başa çıkılır isimli videomuzu izlemek izlenecek yöntemler hakkında daha detaylı bilgi sahibi olmanız konusunda yardımcı olacaktır.

Sınava hazırlanan bireyler kadar, ailelerinin de desteğe ihtiyacı vardır!

Kaygı bozuklukları konusunda, çocuklar kadar ailelerde -haklı olarak- sınav kaygısı yaşamaktadır. Özellikle günümüzde hayatımızı sınavların yönettiği gerçeği düşünülürse, istedikleri yerleri kazanamayacakları korkusu aileleri de sarmaktadır. Burada önemli olan kendi kaygılarını çocuklarına yansıtmamaları gerektiğinin bilincinde olmaktır.

Aba Psikoloji olarak sadece LGS veya Üniversite sınavına hazırlanan bireylere değil, bu tarz kaygılar yaşayan ailelere de Psikolojik Destek hizmeti sunmaktayız. Kaygı bozukluğu sorununu halleden bireylerin, sınavlarında çok daha yüksek başarılar aldığı kanıtlanmıştır. Bu yüzden bu problemi aşabilmek için destek almak, sınav başarısını katlayacak bir yöntemdir.

Read More