Otizm çeşitleri konusu oldukça tartışmalı bir konu ve henüz bir sonuca varılmış değil. Fakat, otizm bozuklukları çok çeşitli mekanizmalar üzerinden farklı nedenlerle ortaya çıkabiliyor. Otizm çeşitleri, otizm testleri ve otizm aşamaları hakkında bilmemiz gerekenlere gelin birlikte göz atalım.

Yüksek İşlevli ve Düşük İşlevli Otizm

En önemli ayrımlardan bir tanesi; zihinsel geriliğin eşlik ettiği form ile zihinsel yetilerin ve zekanın normal ya da üstün olduğu form arasında… Bu bağlamda otizm çeşitleri; “yüksek işlevli otizm” ve “düşük işlevli otizm” olarak farklılık gösteriyor. “Otistik regresyon” denilen bir fenomen var. Bu da; ayrı bir alt tipi olacağının düşünülmesi gerektiği ve çocuklarda normal bir gelişimi takiben otizmin ortaya çıkabileceğini ifade ediyor.  Her ne kadar bazı çevreler tarafından ortaya çıkış nedeninin anne-babanın ayrılığı, taşınma, aşı gibi kaynaklara dayalı olduğuna inanılsa da bu durumun da genetik bir nedeni olduğu düşünülüyor. Otizm çeşitlerinin daha çok sayıda olması muhtemel ve otizm araştırmalarının en önemli hedeflerinden birini oluşturuyor.

Otizmde, epilepsi %30 oranında görülüyor. Epilepsi görülen tipler ve görülmeyen tipler arasında bir fark olması muhtemel… Otizm oldukça sık rastlanan bir hastalık. Erkeklerde görülme sıklığı ise daha fazla. Dolayısıyla otizm çeşitleri cinsiyetlere göre farklılık gösteriyor demek de mümkün. Henüz bilim bu konuda net bir cevap vermiyor. Fakat; otizmi anlamak için otizm çeşitleri hakkında bilgi sahibi olmak şart.

Otizm Çeşitleri: Otizm Gelişmekte Olan Bir Beyinde Ortaya Çıkıyor

Otizm aşamaları konusuna gelecek olursak; ilk olarak otizmin gelişmekte olan bir beyinde ortaya çıktığını söylemek gerekiyor. Henüz doğmadan, beyin gelişimi sırasında bazı aksamalarla ortaya çıktığı düşünülüyor. Farklı otizm çeşitleri, farklı mekanizmalar üzerinden, farklı semptomlarla ortaya çıkıyor olabilir. Gelişimsel aşamalar genellikle çocuğun yaşına göre tespit ediliyor. İlk 8 aylık dönemde otizm belirtileri hakkında fikir sahibi olmak mümkün. 18 aylıkken bilimsel taramalar yapılabiliyor. Kesin tanı ise 3 yaşında konuyor. Bunun sebebi ise çocuğun konuşmaya başlamasının otizm konusunda ayırt edici bir özellik taşıması ve beyin gelişiminin 3 yaşına kadar hızlı bir gelişim göstermesi.

Otizm Çeşitleri: Otizm Testleri

Otizm testleri konusunda ise ne yazık ki tanı için kesin bir test yok. Biyolojik ya da psikolojik bir test yok. Yine de kullanılan ve güvenilen bazı testler mevcut. Bu testler klinik gözlemlere yardımcı oluyor. Hem bilimsel çalışmaların ilerleyişi açısından hem de çocuklardaki gelişimleri ölçmek açısından önem taşıyor. En çok kullanılan otizm testleri ise CARS (The Childhood Autism Rating Scale) ve ADOS (Autism Diagnostic Observation Schedule).

Otizm Tedavisi

Otizmin tedavisi yok. Yani beyindeki anormalliklerin tamamen düzeltilmesi mümkün değil. Ancak; bu durum çocukların adaptasyon yetisinin gelişmeyeceği ya da otizm belirtilerinin kendiliğinden ortadan kalkmayacağı anlamına gelmiyor. Otizmde %20 oranında hatta bazen daha yüksek oranlarda düzelmeler söz konusu olabiliyor. Bu da erken dönemde teşhis ve uygulanan terapilerle mümkün olabiliyor. Bazı formları aşma konusunda beynin kendi esnekliği, kendi özellikleri de etkili olabiliyor. Otizm tedavisinde zaman zaman ilaç terapileri uygulanabiliyor. Bunlar özellikle otizme eşlik eden uykusuzluk, saldırganlık, iştahsızlık, kendine zarar verici davranışlar üzerinde etkili oluyor. Ancak; otizmde ilaç tedavisinden ziyade otizmi kavramak ve bir yol haritası çizmek gerekiyor. Buna ek olarak otizmin seyri konusunda bilinçli olmak gerekiyor. Otizm çeşitleri, testleri ve aşamaları hakkında daha detaylı bilgi almak için aba Psikoloji web sitesini ziyaret edebilir, YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

Günümüzde hiperaktivite kavramı ile sıkça karşılaşıyoruz. Hareketli olan hemen her çocuk için “Bu çocuk çok hiperaktif!” cümlesini sıkça duyuyoruz. Peki; hiperaktivite nedir? Bu konuda neler yapılabilir?

Genellikle bu kavram ve dikkat eksikliği birlikte anılıyor. Ancak; “hiperaktivite ve dürtüsellik” ya da yalnızca “dikkat eksikliği” olarak da karşımıza çıkması söz konusu olabiliyor. Dikkat eksikliği yaşayan bireyler çok sık hata yapıyor, dinlemekte zorluk çekiyor, eşyalarını sık sık kaybedebiliyor ya da bıraktıkları yeri unutabiliyorlar. Dikkat eksikliği yaşayan bireyler için organize olmak ya da programlama yapmak oldukça zor olabiliyor. Dış uyaranlara karşı dikkatlerini sürdürmekte de güçlük yaşayabiliyorlar ya da dış uyaranlar ile dikkatleri kolaylıkla dağılabiliyor.

Hiperaktivite Tanısı ve Uygulanan Testler

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğuna sahip bir kişinin, akademik yaşantısının başlaması ile birlikte, okul ve aile ilişkilerinde problemler yaşaması sonucu bir uzmana yönlendirilmesi söz konusu olabiliyor. Ardından gözlem ve birtakım testlerle birlikte uzmanlar tanı koyabiliyor ve tedavi sürecini şekillendirebiliyor. Hiperaktivite Bozukluğu tanı sürecinde ya da derecelendirmesinde, “çeldirici” olarak adlandırılan uyaranlar içeren testler, envanterler, başarı testleri veya bilişsel performansı ölçen zekâ testleri uygulanıyor ve bu testler çocukların bu süreçte durumunu anlamak adına büyük bir fayda sağlıyor. Dikkat aynı zamanda duygusal süreçlere göre dalgalanma gösterebilen bir durum olduğu için; kaygı, depresyon gibi durumları da değerlendiriyor olmak büyük önem taşıyor.

Yetişkinler Hiperaktiviteden Nasıl Etkileniyor?

Peki; hiperaktivite bozukluğu yetişkinlik döneminde hayatı nasıl etkiliyor? Yetişkinlerde, uykuda düzensizlik görülmesi söz konusu olabiliyor. Hareketlilik, çabuk sıkılma, kendilerini doğru ifade edememe, anlaşılmadıklarını düşünme gibi durumlarla karşılaşılabiliyor. Öfke problemleri yaşanabiliyor, küçük tartışmalar kavgaya dönüşebiliyor. Duygusal iniş çıkışlar söz konusu olabiliyor.

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğuna birtakım tanılar eşlik edebiliyor. Erişkin dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olanlarda; depresyon, manik depresif bozukluk, kaygı bozukluğu, tik bozuklukları, Turet (Tourette) Sendromu, uyku bozuklukları, öğrenme güçlüğü ve kişilik bozuklukları ile karşılaşılabiliyor.

Tedavi Süreci Nasıl Gerçekleşiyor?

Peki; tanı sürecinin ardından dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu tedavisi nasıl gerçekleşiyor? Genel olarak, ilk adımda ilaç tedavisinin uygulanması tercih ediliyor. Tanı sürecinin ardından kişinin hayat koşulları ve durumuna bağlı olarak uzman doktorlar ilaç tedavi sürecini başlatıp takip ediyorlar. İlaç tedavisinin yanı sıra hayatı etkileyen durumlar ve yaşanan güçlüklere ilişkin; zaman yönetimi, planlama, organizasyon, sosyal beceri eğitimlerini içeren bireysel cognitive davranışçı terapiler ve grup terapileri uygulanabiliyor. Terapi süreci boyunca iş yaşamında, iş ilişkilerinde ve sosyal ilişkilerindeki problemlerle baş etme becerilerini geliştirmeleri ve farkındalık kazanmaları amaçlanıyor.

Hiperaktivite Bozukluğu kişinin tüm yaşamını ve ilişkilerini etkileyen bir problem. Özellikle çocuklarda dikkat eksikliği ve hiperaktivite belirtileri gözlemliyorsanız bir uzmandan destek almak doğru olacaktır. Bu konu hakkında daha detaylı bilgi almak için aba Psikoloji web sitesini ziyaret edebilir ya da YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

Kardeş kıskançlığı sıkça karşılaştığımız bir konu… Kıskançlık öfkeli bir kaygı halidir. Kardeşi olan her çocuk yaşına ve kişilik özelliklerine göre kabullenme sürecini farklı biçimde yaşar. Kıskançlık bu süreçte meydana gelen doğal bir duygudur. Sevilen kişinin bir başkasıyla paylaşılmasından ve temelde güvensizlik kaynaklı bir duygu olduğundan söz edilir. Kardeşi olana kadar kendine yöneltilen ilgi ve dikkatin bir anda kardeşine yöneltildiğini gören çocuklar bu durumdan rahatsızlık duyabilir.

Kardeşinin dünyaya gelmesi ile birlikte kendisine ayrılan zamanın azalması, kardeşine karşı gibi görünen fakat aslında siz ebeveynlerine karşı olan kırgınlık kızgınlık gibi duyguların gelişmesine neden olabilir. Çocuğunuz bu dönemde kendisini terk edilmiş hissedebilir. Desteksizlik ve güvensizlik duygusuna kapılabilir.

Kardeş Kıskançlığı Belirtileri

Kardeş kıskançlığı ile birlikte, çocuğunuzun davranışlarında farklılıklar meydana gelebilir. Çocuğunuz kardeşini kıskanıyorsa bazı belirtiler gözlemeyebilirsiniz. Büyük çocuğunuz bebek gibi davranıp, emekleme, biberonla süt içme gibi gerileme davranışları gösterebilir. Kardeşinin doğumuyla birlikte sizden uzaklaşıp içine kapanabilir. Yemek yememeye, zayıflamaya başlayabilir. Büyük tuvaletini tutuyor ya da altına kaçırıyor olabilir. Bunlar kardeş kıskançlığı söz konusu olduğunda görülebilen belirtilerden bazıları olarak karşımıza çıkıyor.

Çocuklar Neden Kıskanır?

Peki çocuklar neden kıskanır? Yeni doğan bebek aile içi dengeleri tamamen değiştirir. İkinci çocuğunuzun dünyaya gelişi evin ilgi odağı olan ilk çocuğunuz için işlerin farklılaşmasına neden olabilir. İlk çocuğunuz her konuda evde ilk ve tek olmaya alıştıysa kardeşinin doğumuyla birlikte ailenin merkezindeki konumunun sarsıldığı hissine kapılabilir. Yeni doğan bebek kendisinden fazla ilgi görürse bu durum onu tedirgin edebilir.
Tabi ki kıskançlık her zaman büyük kardeşin küçük kardeşi kıskanması şeklinde gerçekleşmeyebilir. Tam tersi durumlarla da sıkça karşılaşıyoruz. İlk çocuğun ilk göz ağrısı olma durumu, ebeveynler tarafından daha özel bir yere sahip olduğu düşüncesi küçük kardeşin abla ya da abisini kıskanmasına sebep olabilir.

Rekabeti Arttıran Tutumlardan Kaçınmak Gerekiyor

Bu konuda ebeveynlerin tutumu büyük önem taşır. Kardeşler arası ayrımı pekiştiren tutumlardan kaçınmak gerekir. Anne-babanın ilgisi kardeşler arasında her zaman rekabeti arttıran bir konudur. Bu konuda çocuğunuzun bireysel özellikleri de elbette önem taşır. İletişimi daha güçlü olan kardeş daha fazla ilgi görebilir ya da daha başarılı olan çocuğunuz ilgi odağı konumuna gelebilir. Anne-baba olarak kardeşleri olumlu ve olumsuz yönlerine göre birbirleri ile kıyaslamanız hiçbir zaman doğru bir tavır olmayacaktır. Böyle bir tutum karşısında kardeş kıskançlığı daha ciddi problemlere evrilebilir. Kardeşler arasındaki ilişkiyi dengelerken rekabeti arttıracak davranışlardan kaçınılmalıdır.

Kardeş Kıskançlığı konusunda daha detaylı bilgi edinmek isterseniz aba Psikoloji web sitesini ziyaret edebilir, sorularınız için bizimle iletişime geçebilirsiniz. Psikolojiye dair diğer videolarımıza ulaşmak için YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

2 yaş sendromu, 18 ve 36. aylar arasında görülen bir durum. Hem çocuklar, hem de anne-babalar için zorlu bir dönem. 2 yaş, çocuğunuzun motor beceriler, duygusal ve sosyal anlamda değişiklikler yaşadığı bir dönem. Bu dönem, bebeklikten çocukluğa geçiş dönemi olarak da değerlendirilebilir. Çocuğunuz bu dönemde, bireyselliğini, kendini ve dünyayı keşfetmeye başlar.

2 yaş döneminde çocuğunuz sıkça, “Ben yaparım”, “Ben giyerim” gibi cümleler kurar. Motor beceriler anlamında isteklerini karşılayabileceği yetenekleri tam olarak gelişmemiş olsa da bireysellik kazanmak ister. Bu süreçte duygu durumunda dalgalanmalar yaşanması söz konusu olabilir. Bir an daha uyumlu ve neşeliyken bir anda sinirlenebilir. Bu durumun en temel sebebi; dürtü, duygu ve vücudu üzerinde kontrolü sağlamakta zorlanmasıdır.

Çocuğunuzun davranışlarının size yönelik olmadığını bilmeli ve bu dönemi ergenliğe benzer bir dönem olarak değerlendirmelisiniz. Sabırlı, açıklayıcı ve anlayışlı olmalısınız. Böylelikle çocuğunuz anlaşıldığını hissedecektir.

2 Yaş Sendromu Belirtileri Nelerdir?

Peki; 2 yaş sendromu ne gibi belirtilerle kendini gösterir. Biraz bundan bahsedelim. Hırçınlık, aniden ortaya çıkan öfke nöbetleri, her şeye itiraz etme, kendi isteğini yerine getirebilmek için diretme, aşırı hareketlilik, dürtüsel tepkiler, ağlama nöbetleri, her şeyi tek başına yapmak isteme 2 yaş sendromu yaşayan çocuklarda en çok görülen belirtilerdir.

Ebeveynler Nasıl Davranmalı?

İstediği yapılmadığında inatlaşan çocuğa aynı şekilde karşılık verme yanlış bir tutumdur. Çocuğunuzun yapmayı arzuladığı şeyi kısa bir süre sonra unutacağını bilerek dikkatini hoşlanabileceği bir yöne çekmek daha doğru bir yaklaşım olacaktır.  Anne-baba olarak bilmeniz  gereken ilk şey; bu davranışların dönemsel olduğu ve yaşanan sorunların uzamadan çözülebileceğidir. Bilişsel gelişimin duayenlerinden Psikolog Vygotsky; çocuk gelişimini, “krizler ve devinimler”süreci şeklinde ifade eder.

Eğer çocuğunuzun yapmak istedikleri kendisine ve çevresine zarar vermiyorsa, karşı çıkmayarak onunla aynı fikirde olduğunuz hissini çocuğunuza aşılayabilir; bu dönemi daha rahat atlatabilirsiniz. Çocuğunuzun olumsuz davranışlarını görmezden gelip onu idare edebilir hatta bir süre ilgisiz kalabilirsiniz. Sinirlendiği zaman dikkatini oyuncaklara ya da ilgisini çeken başka bir şeye yöneltebilirsiniz.

Bu dönemde “Sen bilirsin.” cümlesini kurmaktan çekinmemelisiniz. Bu cümle hem çocuğunuzun istek ve itirazlarına saygı gösterdiğinizin bir göstergesidir, hem de çocuğunuzun enerjisini atabilmesine fırsat verir. Kıyafetleri ya da yapmak istedikleri konusunda ona seçme hakkı sunarak, büyüdüğünü hissetmesini sağlayabilirsiniz. Küçük görevler vererek kendisini önemli hissetmesini sağlayabilirsiniz. Aktivite planlayarak motor, bilişsel, emosyonel ve davranışsal durumlarına katkıda bulunabilirsiniz.

Beraber Hangi Aktiviteler Yapılabilir?

Sanat materyalleri ile duygularını dışa vurması konusunda yardımcı olabilirsiniz. İstediği oyuncaklarla oynayıp, istediği karakterleri, istediği biçimde yönetebilirsiniz. Böylece bireysellik anlamında çocuğunuzu desteklemiş olursunuz. Kartona renk isimlerini yazıp, çocuğunuzdan eşleştirme yapmasını isteyebilirsiniz ya da beraber parmak boyama etkinliği yapabilirsiniz. Böylece mukayese becerileri ve renk algısının gelişmesine katkı sağlayabilirsiniz.

Beraber tohum ekip, çiçek sulayabilirsiniz. Çatal kaşıkları yerleştirerek sınıflandırma becerisine katkı sunabilirsiniz. aba Psikoloji, “Eğlenerek Öğreniyorum” kitapları eşliğinde beraber vakit geçirebilirsiniz. 2 yaş sendromu ve 2 yaş için uygun aktiviteler konusunda detaylı bilgi almak ya da soru sormak için aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Psikoloji hakkında daha fazla bilgi almak isterseniz, YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

Bu yazımızda sizler için, “Uyku Nedir?”, “Çocuklara uyku eğitimi nasıl ve ne zaman verilmeli?” “Uyku sorunlarının çözümü için neler yapılmalı?” gibi soruları yanıtlamaya çalışacağız. Öncelikle; “uyku nedir?” sorusuyla başlayalım…

Uyku; bilincin dış uyaranların bir kısmını ya da tamamını algılamadığı, tepki gücünün zayıfladığı ve vücudumuzdaki pek çok organın etkinliğinin büyük ölçüde azaldığı dinlenme durumu olarak tanımlanabilir. Uyku sırasında pek çok organ sistemi yavaşlar. Beyin ise tam bir durgunluk ya da dinlenme durumuna geçmese de etkinlik türünün değiştiği düşünülmektedir.

Uyku Sorunu Neden Ortaya Çıkar?

Bazı bebekler, tıpkı bazı yetişkinler gibi uykuya dalma konusunda çok daha yeteneklidir. Bazıları ise uykuya dalmayı öğrenmek için yardıma ihtiyaç duyarlar. Peki; bebeğiniz neden uykuya dalamıyor olabilir? Bebeğinizin henüz uykusu gelmemiş olabilir. Her bebeğin kendine has uyku saati vardır ve bazı bebekler uykuya daha çok ihtiyaç duyarken; bazıları ise daha az ihtiyaç duyar. Fazla uyaran olması bebeğinizin uykuya geçişini etkiliyor olabilir. Karanlık ve sakin bir odada uyumak, aydınlık ve gürültülü bir odada uyumaktan daha rahattır.

Bebeğiniz fiziksel temasa ihtiyaç duyuyor olabilir. Kucağınıza almanız ya da yanında yatmanız uykuya geçişini kolaylaştırabilir. Bebeğiniz kucağınızda ağlayarak stresini atmaya ihtiyaç duyuyor olabilir. Anne-baba olarak sizin gergin oluşunuz bebeğinizin uykuya geçişini etkiliyor olabiliyor. Bu sebeple kendinizi rahatlatmanız önem taşır. Bebeğiniz, 2 yaş sendromu yaşıyorsa söylenenleri yapmak isteyebilir, uyumaya itiraz edebilir.

Uyku Eğitimi Hangi Ayda Başlamalı?

Uzmanlar, bebeğin gelişimine göre 4-6 aydan sonra uyku eğitimi verilmesini öneriyor. Uyku sorunları konusunda tek bir doğru bulunmuyor. Her bebek ve her aile için çözüm yolları farklı olabiliyor. Buna rağmen;  çok kullanılan 2 yöntemi sizlerle paylaşmak istiyoruz.

Uyku Eğitimi: Ferber Yöntemi

İlk yöntem “Ferber Yöntemi”. Bu yöntem; bebeğin kendi kendine uykuya geçmesini ve yalnız yatmayı öğrenmesini hedefler. Ferber Yöntemi, 7 aydan büyük bebekler için uygulanabilir. Uygulama sistemli ve programlı yapılmalıdır. Aile büyüklerinin de bu yönteme destek vermesi önem taşır.

Bu yöntemi uygulamaya karar verirseniz öncelikli olarak uyku ritüelleri oluşturmalısınız. Bu noktada;  ılık bir banyo, ninni ya da hafif bir masaj uygun olabilir. Bu ritüelleri, uyguladıktan sonra çocuğunuzu yatağına koyup ve odadan dışarı çıkmalısınız. 3 dakikalık aralarla odaya girip bebeğe orda olduğunuzu hissettirmeli, kucağınıza almamalı, konuşmamalı ve ilgi göstermemelisiniz. Odaya girme süreniz zaman geçtikçe daha aralıklı hale gelmeli. Yaklaşık 10 günlük bir süreç içerisinde bebeğinizin kendi kendine uykuya geçme davranışını gösterdiğini göreceksiniz. Bu süreçte eğer isterse oyuncağıyla uyumasına izin verebilirsiniz.

Co-Sleep Yöntemi

Co-Sleep Yöntemi, güven ortamı sağlanarak, çocuğa kendi kendine uyumayı öğretmeyi hedefler. Çocuklar ne kadar küçük yaşta olursa bu yöntem o kadar etkili olur. Bu yöntemi her yaştaki çocuklar için uygulayabilirsiniz. Çocuğunuza zorlayıcı, ısrarcı ya da cezalandırmaya yönelik bir tutumla yaklaşmamanız her yöntemde olduğu gibi burada da önemlidir.

Bu yöntem için de tıpkı Ferber Yöntemi’nde olduğu gibi uyku ritüelleri oluşturmak gerekiyor. Bu ritüelleri sadece uykudan önce yapmak çocuğunuza uyku vaktinin geldiğinin ipucunu verecektir. Ritüellerin ardından, çocuğunuzu yatağına koyup, yanına oturun. Çok fazla ten teması kurmadan ona telkinler verin ve uyuyana kadar bekleyin. Uyuduğunu hissettiğinizde odadan uzaklaşın. Bu adımları en az 5 gece tekrar edin. 5. Geceden sonra odanın kapısına yakın bir noktada bekleyin. Yaklaşık 15 günün sonunda çocuğunuza iyi geceler dileyip odasından ayrılmanız yeterli olacaktır.

Uyku eğitimi söz konusu olduğunda doğru yöntem ya da kesin doğrular yoktur. Önemli olan anne-baba olarak sizlerin en uygun uyku metodunu bulabilmenizdir. Bahsettiğimiz yöntemlerden birini kullanmak isterseniz, tüm adımları eksiksiz biçimde yerine getirdiğinizden emin olmalısınız. Uyku eğitimi konusunda sorularınız varsa aba Psikoloji ile iletişime geçebilir, daha fazla bilgi için YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

Sınav öncesi çocuklarımız için oldukça kritik ve önemli bir süreçtir. Çocuklarımızın bu dönem içerisinde neler yapacağı oldukça merak edilmektedir. Aileler bu süre zarfında neler yapacağı konusunda uzmanlara çok fazla soru sormaktadır. Çocuklarımız sınavlardan önceki dönemlerde ders mi çalışmalıyım yoksa dinlenmeli miyim diye çok fazla düşünmektedir.

Ya da bunun dışında, “son tekrarlarımı nasıl yapayım” gibi sorular çocuklarımızın zihnini çok fazla karışmaktadır. Bu dönemde en başarılı ya da en çok çalışan öğrenciler bile son haftalarda çok fazla stres yapmakta ve kendilerini sıkıntıya sokmaktadır. Çünkü çocuklarımızın sınav dönemi yaklaştıkça stres ve gerginlik oranları artmaya başlar. Peki, bu stres ile nasıl başa çıkabiliriz?

Sınav Yaklaştıkça Neden Çocuklarımız Gerilir?

Sınav öncesi ailelerin ilk olarak bilmesi gereken konu çocuklarımızın neden bu kadar gerildiğidir. Aileler çocuklarının neden gerildiğini ya da stres yaptıklarını anlaması bu konuda çocuklarına yaklaşımlarının daha düzgün ve doğru olmasına sebep olacaktır. Bunun en baş sebebi ise öğrencilerin yıllarca süren emeğinin karşılığını alacak olmalarıdır.

Çocuklarımız YKS sınavı gibi sınavlara yıllarca emek verdiler. Sınav ile çocuklarımız artık bu emeklerinin karşılığını alacaklar. Bir tarım işçisi gibi çocuklarımızın yıllarca ekip biçtiği eğitimlerinin filizlenmesini ve meyvesini vermelerini beklemeleri sırasında heyecanlanmaları gerilmeleri oldukça normaldir. Özellikle yıllarca süren bu emeğin tek bir gün ve belli bir saat içerisinde sonuçlanacak olması çocuklarımız için oldukça heyecanlandıracak bir durum olmaktadır.

Sınav Öncesi Son 21 Gün Stres Nasıl Giderilir?

Sınav öncesi stres nasıl giderilir diye merak ediyorsanız sizler için Aba Psikoloji olarak bir liste hazırladık. Sınavlardan önceki dönemlerde gerginliğinizi kontrol altına almanız bu süreç içerisinde oldukça önemli olacaktır. Bu yüzden ihtiyaçlarınızı atlamadan son dönemi en faydalı şekilde geçirmeniz sizler için en faydalısı olacaktır. Bu anlamda çocuklarımızın olduğu kadar velilerimizin de dikkat etmesi gereken bazı noktalar bulunmaktadır.

1 – Son Hafta Uykusuzluğa Dikkat

Son haftalarda çocuklarımızın tekrar yapması ve deneme çözerek bildiklerini tekrar etmesi oldukça önemlidir. Fakat özellikle son 1 hafta çocuklarımız dinlenmeye ihtiyaç duymaktadır. Bu anlamda molalar vermesi onlar için çok faydalı olacaktır. Genel olarak öğrenciler son haftalarda kendilerini daha fazla çalışmaya zorlayarak yıpratabilirler.

Öğrenciler konu yetiştirmek ya da daha fazla soru çözmek için uykularından feragat edebilirler. Fakat çocuklarımızın uykusuz kalması onların gerginliğinin ve stresinin daha fazla artmasına sebep olacaktır. Bu yüzden öğrenciler uykuları geldiği zaman kendilerini daha fazla yormadan direk uyumaları gerekir.

2 – Sınav Öncesi Son 21 Gün: Sınav Öncesi Beslenme Düzeninin Önemi

Sınavdan önce rahatlamak için çocuklarımızın pek dikkat etmediği konulardan bir tanesi beslenmektir. Bu stres ve telaş içerisinde çocuklarımız sağlıklı beslenmeyi ikinci plana atabilirler. Fakat son haftalarda besin değerlerinin yüksek olması çocuklarımızın daha iyi performans göstermesine sebep olmaktadır.

Çocuklarımızın çalıştıklarını işleme sokan mekanizma beyindir. Beyinin bu anlamda iyi çalışması ve tam performans göstermesi için çocuklarımız bu dönemlerde beslenmelerine çok dikkat etmelidir. Fazla şekerden ve karbonhidrattan uzak durmak ve yumurta gibi bol proteinli besinler ile beslenmeleri çocuklarımız için en iyi sonuçları doğuracaktır.

Buna ek olarak sınavdan önceki dönemlerde çocuklarımızın su tüketimine çok dikkat etmemiz gerekmektedir. Su tüketimi konusunda çocuklarımızı uyarmalı ve bol bol su içmelerini sağlamalıyız. Su da diğer besinler gibi beynin çalışmasında oldukça önemli bir etkiye sahiptir.

3 – Dinginlik Arttırıcı Aktiviteler Çocuklarımıza İyi Gelir

Bu zorlu zamanı çocuklarımız yoga, yürüyüş ya da dinlendirici müzikler dinleyerek zihinlerini ve psikolojilerini koruyabilirler. Bu anlamda bedenin ve zihnin bir bütün olduğu gerçeğini bilmemiz gerekir. Son hafta stresi çocuklarımızın bedenine yansıyacaktır. Bedensel dinginlik sağlayacak aktiviteler bedeni dinlendirdiği kadar zihni de dinlendirecektir.

4 – Düşen Netler Canınızı Sıkmasın

Öğrencilerin büyük bir çoğunluğu sınav öncesi netlerinin düştüğünü fark eder. Bu sizleri sakın olumsuz etkilemesin. Daha önceden de sizlere söylediğimiz gibi yıllarca süren emeğin karşılığını alacağınız için oldukça doğal bir gerginlik durumu yaşayabilirsiniz. Bu gerginlik özellikle sınav yaklaştıkça sizleri daha fazla rahatsız edebilir.

Doğal olarak da sizlerin bu gerginliği sosyal hayatınıza yansıyacağı gibi aynı zamanda netlerinize de yansıyabilir. Bu durumda net düşüşlerinin gerginlik ve stres odaklı olduğunun farkına varmanız çok önemlidir. Daha sonra ise netlerinizi arttırmaktan önce son hafa sınav kaygınızı azaltmaya yönelmeniz gerekmektedir. Aba Psikoloji gibi bu alanda uzman kuruluşlardan yardım alabilir ve bu dönemi daha sağlıklı geçirebilirsiniz.

5 – Sınav Öncesi Son 21 Gün: Doğaya Karışın

Açık havalarda yürümek, eğer imkânınız var ise ormanlık ya da yeşil alanda vakit geçirmek sınava girecek çocuklarımızın rahatlaması için oldukça önemli bir etkiye sahiptir. Çıplak ayak ile toprağa basarak kendinize topraklama yapabilirsiniz. Bu sizin çok basit gelebilir. Fakat yaptıkça etkisini kendiniz hissedeceksiniz.

Sınav öncesi yapılması gerekenler listesinde kendinizi topraklamayı hiç hafife almayın. Dünyada doğaya ait olmayan canlı yoktur. Çocuklarımız özellik sınav süresince doğadan çok ayrı kalmaktadır. Topraklama ile çocuklarımız bedenlerini fiziksel ve zihinsel olarak dengelemek için bir bağ kuracaklardır.

Read More

Her duygu gibi öfke de hissedilmesi ve yaşanması gereken bir duygu… Bireylerin bazı durumlar karşısında sinirlenmesi doğal bir davranıştır. Öfke kontrolü olan birey öfkelendiği durumlar karşısında kendini sakinleştirmeyi ve uygun miktarda öfke ile karşılık vermeyi başarabilir. Birey kendini sakinleştiremiyorsa öfke nöbeti ya da öfke kontrolü bozukluğu gibi problemler yaşanabilir.

Öfke nöbeti, yetişkinlerde görüldüğü gibi çocuklarda da görülebilir. Öfke nöbeti, kontrol dışı sinir ve kızgınlık patlaması olarak ifade edilebilir. Çocuklarda, daha çok; tekme atma, bağırma, ağlama hatta bazen ısırma şeklinde de görülebilir.

Öfke Nöbeti Hangi Durumlarda Ortaya Çıkar?

Çocukların kendilerini ifade edebilecekleri alanlar yeteri kadar gelişmemişse; örneğin, dil gelişiminde problemler varsa, çocuk kendini ifade etmekte zorlandığı için, dışa vurumları öfke patlamaları şeklinde görülebilir. Çocuklardaki bağımsızlaşma arzusu öfke patlamalarına neden olabilir.

Örneğin; 2 yaş sendromundaki çocuk bilişsel olarak henüz gelişmemiştir. Bağımsızlaşma isteğinin karşılık bulmaması, onun, öfkesini daha sert biçimde dışa vurmasına sebep olabilir. Burada 2 yaş sendromuna ayrıca odaklanmak gerekir. Eğer çocuğun bilişsel, sosyal, duygusal ve motor gelişiminde bir gecikme ya da sorun yoksa, öfke patlamalarını en fazla yaşadığı dönem 2 yaş dönemidir.

Çocuğun, anlaşılmadığını hissetmesi de, öfke patlamasının bir başka nedeni olabilir. Çocuğun fizyolojik ihtiyaçlarının karşılanmaması halinde öfke patlamaları yaşaması olası bir durumdur. Bir yetişkin olarak uykusuz bir şekilde işe gittiğinizde sabır katsayınız ve toleransınız azalır. Aç olduğunuzda ve işinizle ilgili bir sorun yaşadığınızda negatif tepki verme olasılığınız daha fazla olabilir. Öfke problemlerinin sebeplerinin fizyolojik olabileceğinin farkına varıldığında sakinleşmek daha kolay olur. Ancak; bir çocuk aç ve uykusuz olduğunda bir yetişkin gibi bu durumun farkına varamaz. Arkadaşları ile yaşadığı küçük bir problem öfke patlamasıyla sonuçlanabilir. Hissettiği bir duyguyu bastırması daha sonra öfke patlaması olarak kendini gösterebilir.

Çocukların sınırlar ve kurallar ile yüzleşmesi ya da istediği bazı şeylerin gerçekleşmemesi öfke patlamasına neden olabilecek diğer unsurlar… Buna ek olarak; dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu da çocukların duygularını ölçülü bir şekilde ifade edemeyip öfke patlaması yaşaması için bir etken olabilir. Otizm spektrum bozukluğu, asperger sendromu gibi patolojik durumlarda dışavurumun bir patlama şeklinde olması mümkün…

Öfke Patlamalarını Önlemek İçin Neler Yapılabilir?

Peki; öfke patlamalarını önlemek için neler yapılabilir? Öncelikle öfke problemlerine neden olan sebepleri anlaşılmaya çalışmak büyük önem taşıyor. Ne zaman oluyor? Öfke nöbeti öncesinde ve sonrasında neler oluyor? Sıklıkla kimin yanında ve nerede oluyor? Bu gibi soruların yanıtlarını aradığınızda ve durumu gözlemlediğinizde, çocuğun öfke nöbeti süreçleri ve nedenleri hakkında farkındalığa ulaşmak mümkün olacaktır. Öfke kaynağı fark edildiğinde, öfkeyi ve durumu adlandırarak yardımcı olmak doğru olacaktır.

Öfke patlamaları sırasında olmamak kaydıyla, kendini ifade etmesi için alternatif çözümler önerilebilir. Örneğin; yastığa vurmak, yazmak, kâğıt yırtmak gibi… Belirli rutinleri hazırlamak ve sürdürmek de öfke nöbetinin oluşmasına sebep olabilir. Çocuğa seçme şansı tanımak bu noktada oldukça önemlidir. Örneğin; dışarı çıkarken mavi ayakkabısını giymek isteyen bir çocuğa hangi ayakkabıyı girmek istediği sorulabilir. Bunun gibi erken önlemler öfke patlamalarının önüne geçilmesine yardımcı olabilir.

Öfke Patlaması Sırasında Nasıl Davranmak Gerekir?

Peki, öfke patlaması sırasında çocuğa nasıl davranmak gerekir? Her şeyden önce sakin olmak gerekir. Öfke patlaması yaşarken göz teması kurmak doğru değil. O an aldırmıyormuş gibi görünüp, sakinleştiği zaman tekrar iletişim kurulabilir. Sakinleşmesi için güvenli alanlar yaratmak önem taşır. Öfke nöbeti sırasında açıklama yapmak ya da çocuğa öğüt vermek olumlu sonuçlanmaz. Aksine çocukta öfke artmasına sebep olabilir. Yapılacak en büyük hatalardan biri öfke nöbeti yaşarken çocuğa kızmak ya da bağırmaktır. İnatlaşmak ya da cezalandırmak öfke patlamasının şiddetinin artmasına sebep olabilir. Çocuk sakinleştiğinde sevildiğini hissettirerek davranışının yanlış olduğu anlatılabilir ve onu sinirlendiren sebepler hakkında konuşulabilir. Çocuklar, öfke duyduklarında ya da öfke patlaması yaşadıklarında kendilerini kontrol edemezler. Böyle durumlarda sarılmak çocuğun sakinleşmesine yardımcı olabilir.

Öfke patlamalarını nasıl kontrol altına alabileceğinizi öğrenmek ve uygulamak zaman alabilir. Eğer çocuğunuz günde üç kereden fazla ve uzun süreli öfke nöbetleri yaşıyorsa ve yatışmakta güçlük çekiyorsa bir uzmandan yardım almanız doğru olacaktır. Aynı şekilde; çocuğunuz öfke nöbeti sırasında duygularını kontrol edemiyor ve ona nasıl yaklaşmanız gerektiğini bilmiyorsanız bir uzmana başvurabilirsiniz. Öfke, öfke patlaması ya da öfke nöbeti ile ilgili sorularınız varsa ya da psikoloji hakkında daha fazla bilgi edinmek istiyorsanız aba Psikoloji ile iletişime geçebilir, YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

Sanat terapisi nedir sorusuna cevap olarak, bu yöntemle bağdaştırılan pek çok usulün olduğunu söylemek doğru olacaktır. Farklı sanat dalları, sanat terapisi sırasında oldukça işlevsel olmaktadır. Bu yöntem, sözlü iletişimde zorluk yaşayan kişiler için kullanılabilen alternatif terapi metotları arasında yer almaktadır. Geleneksel terapi yöntemlerinde yalnızca sözlü olarak yapılan iletişim önemli iken, sanat terapisinde farklı materyallerle yapılan sanatsal üretim yolu ile aktarım hedeflenmektedir. Görme, dokunma, işitme gibi duyulara hitap eden tüm sanat dalları, bu terapi yönteminde kullanılabilmektedir. Fotoğraf, kolaj, heykel, ebru ve seramik gibi alanlar görsel sanatlarda kullanılmaktadır. Pastel boya, sulu boya, kuru boya, dergiler ve yağlı boya gibi malzemeler bu terapi yönteminde etkindir. Bu yöntemlerdeki farklılıklar Sanat terapisi çeşitleri ortaya çıkarmaktadır.

Çocuklarda Görsel Sanatla ve Müzikle Sanat Terapisi Nedir?

Çocuklar, çizdikleri resimlerle karşısındakilerle iletişime geçebilmektedir. Çocuk, aile içerisinde yaşadığı şiddeti ve çatışmayı resmederek kendi aile dinamiklerini; oradaki sevgiyi, şiddeti ve benzeri duyguları resimlerinde çevresine yansıtmaktadır. Çocuğun çizdiği resimlerde; aile bireylerini çizdiği boyut, yer ve diğer unsurlar çocuktaki aile dinamikleri hakkında aydınlatıcı bilgiler sunmaktadır. Dışavurumcu sanat terapisi bu anlamda oldukça önemlidir. Çözüm için, resimlere dayalı olarak aile dinamikleri değerlendirilerek aile bireyleri ile görüşmeler gerçekleştirmekteyiz.

Görüşmeler sonucunda çocuğa sunulan terapi destekleri ile davranış probleminin altında yatan nedenler çözüme ulaştırılmaktadır. Örneğin, resim çizimi sırasında ailenin yanında kardeşe resimde yer verilmemesi gibi bir durum, çocuğun kardeşini kıskandığını yansıtabilmektedir. Bu tür yorumları yaparken son derece dikkatli bir yaklaşım sergilenmelidir. Bu anlamda, psikoloğun uzmanlaşmış bir şekilde Sanat Terapisti hüviyetinde, duruma yaklaşması gerekmektedir. Sanat Terapisti Nasıl Olunur sorusu için, ancak bu alanda uzman olan psikologların sorunun çözümünde faydalı sonuçlar elde edebileceği şeklinde bir cevap vermek doğru olacaktır.

Bu Yöntemler Yalnızca Çocuklarda Mı Etkili Olmaktadır?

Görsel sanatlarla ve müzikle sanat terapisi nedir sorusu kadar bu yöntemlerin yalnızca çocuklarda mı işe yaradığı konusu da merak edilmektedir. Aslında bu yöntemler, yalnızca çocuklarda değil, kendilik algısı ile ilgili problemler yaşayan yetişkinlerde de oldukça faydalı sonuçlar sağlamaktadır. Örneğin, şizofreni sahibi bireylerden, ilk seanslarda resim çizmeleri istendiğinde bu çizimlerin parçalı, bozuk formlarda ve canavarsı figürlerle çizildikleri görülmektedir. Yapılan terapilerde, kişilerin çizdikleri resim sonrasında kişinin çizime ve kendine dair duygularını paylaşması istenmektedir. Başlangıçtaki çizimlerle arasındaki değişimden yola çıkarak kendiliğini algılaması ve birinci tekil şahıs perspektifinde gelişim göstermesi de beklenmektedir. Kişinin, kendilik algısındaki değişim doğrudan çizime yansımaktadır. Sanat terapisi nedir sorusu için geniş açıklamalar yapılabilmektedir.

Read More

Tuvalet eğitimi, çocuklar için önem taşıyan bir süreç. Çocuğun ilk bireyselliği, yürüme becerisi ile gerçekleşir. Bu süreci tuvalet alışkanlığı ve konuşma izler. Bu süreçleri desteklemek ebeveynlerin görevidir. Peki; çocuklarda tuvalet eğitimi nasıl olmalı? Tuvalet alışkanlığı kazandırırken nelere dikkat edilmeli?

Çocukların bağımsız birer birey olduğunu, becerilerin doğal bir süreç içinde kazanıldığını ve tüm bunların yetişkinler için küçük ama çocukların gelişimi için büyük adımlar olduğunu kabul etmek gerekiyor.

Tuvalet Eğitimi Ne Zaman Verilmeli?

Tuvalet eğitimi belirli bir fiziksel ve psikolojik olgunlaşma gerektiriyor. Çocuğun bezden kurtulabilmesi için öncelikle tuvaletini tutabilmesi, kas-mesane kontrolüne sahip olması ve tuvaletini altına değil tuvalete yapmanın anlamını fark edebilecek psikolojik olgunlaşma düzeyine erişmesi gerekiyor. Fiziksel olgunlaşma hem iç kasların kontrol edilmesi yeteneğini hem de merkezi sinir sisteminin olgunlaşmasını gerektiriyor. Bu durum genellikle 2 yaşından önce gerçekleşmiyor.

Tuvalet eğitimi konusunda fiziksel olgunlaşma kadar önemli olan diğer bir durum ise psikolojik olgunlaşma… Çocuğun bedenini tam olarak tanıması, benlik algısını geliştirmesi, çevre ile etkileşimini tam olarak fark etmesi 2-3 yaş döneminde gerçekleşiyor. Büyüme, ebeveynden bağımsızlaşma, dış dünya ile iletişim içinde olma, kendi ihtiyaçlarını karşıma, gelişme ve bir yetenek kazanmış olma arzusu da bu dönemde ortaya çıkıyor.

Tuvalet alışkanlığı için çocuğun gelişiminin yanı sıra ebeveynlerin yaklaşım ve tutumu da önem taşıyor. 18-36 aylık dönemde gelişimsel tüm ilgi çocuğun anal bölgesindedir. Bebeklik döneminden itibaren bebeğin altını kirli bekletmemek, mümkün olduğunca hızlı bir şekilde altını temizlemek tuvalet eğitiminin ilk ve en önemli adımıdır. Çünkü; çocuk altının temiz kalmasına alıştığında bezden kurtulmaya daha hevesli olur.

Çocuk sözel olarak ya da davranışlarıyla tuvaletinin geldiğini ifade ediyorsa, altının kirli olmasından rahatsız olduğunu gösterebiliyorsa, 2-3 saatlik sürelerde ya da 2-3 saatlik bir uykuda altını kuru tutmayı başarabiliyorsa; altı kirlendiğinde utanıyor ve bunu belli ediyorsa, tuvalet eğitimi almaya hazır olduğu söylenebilir. Bu aşamada önemli olan diğer aile bireylerinin de tuvaleti kullandığını çocuğa göstermek ve tuvaletin fonksiyonunu öğretebilmektir. Çocuk bu durumu kavrayabilmek için belli bir süreye ihtiyaç duyar.

Özellikle 2 yaşından önce verilmek istenen tuvalet eğitimi bazı sorunlara yol açabilir. Yeterince hazır olmayan bir çocuğa tuvalet eğitimi verilmeye çalışılması; çocuğun başarısızlık ve yetersizlik duygusu yaşamasına yol açabilir. Çocuğun kendi bağırsak hareketlerini gizlemeyi öğrenmesi ve bu nedenle kabızlık sorunu yaşaması gibi durumlar ortaya çıkabilir. Anne-baba başarısız olan çocuğa kızgınlık duyabilir ve bu da çocukla iletişimlerinin bozulması ya da şiddete yönelme gibi sonuçlar doğurabilir. Erken dönemde tuvalet kontrolüne zorlanan çocukların yaşadıkları kaygı alt ıslatma gibi sorunlara yol açabilir. Zorlayıcı yaklaşım, her alanda olduğu gibi, tuvalet eğitiminde de istenmeyen ve çözümü zor psikolojik problemlerin ortaya çıkmasına neden olabilir.

Tuvalet Eğitiminde Sorun Yaratabilecek Durumlar

Tuvalet eğitiminde sorun yaratabilecek 7 unsur var.

  • Stres Faktörü
  • Yorgunluk
  • Heyecan
  • Ebeveyn Baskısı
  • Konsantrasyon
  • Sıkışma
  • Fiziksel Sorunlar

Çocuğun hayatındaki köklü değişiklikler onu stres altına sokabilir. Tuvalet eğitimi verilen dönem çocuğun çok yorulduğu bir döneme denk gelebilir ve bu bazı becerilerde kontrolün azalmasına sebep olabilir. Çok fazla heyecanlanması çocuğun idrar kesesi üzerinde kontrolünü azaltabilir. Çocuğa baskı yapılması onu zorlayabilir ve sürecin yavaşlamasına neden olabilir. Çocuk başka heyecan verici aktiviteler nedeniyle tuvalet eğitimine konsantre olamıyor olabilir. Tuvaletini fark ettiği halde hızlı hareket edemiyor olabilir. Tüm bunlara ek olarak bazı idrar yolları enfeksiyonları tuvalet eğitimini olumsuz etkiliyor olabilir. Tuvalet eğitimi sırasında tüm bunları dikkatle gözlemlemek gerekir.

Tuvalet Alışkanlığı Kazandırırken Nelere Dikkat Edilmeli

Peki; çocuğa tuvalet alışkanlığı kazandırırken nelere dikkat edilmeli? Ebeveynlerin görevi bu süreçte tüm sorumluluğu üstlenmek değil çocuklara destek olmak ve yüreklendirici davranmak olmalıdır. Çocuğun davranışlarına aşırı tepki vermemek gerekir. Tuvalet eğitimine başlandığında çocuğun tuvaleti olsun olmasın belli aralıklarla lazımlığa oturtmak alışkanlık edinmesini kolaylaştırabilir. Bu süreçte basit bir dille sindirimden ve yiyeceklerin vücuttan nasıl atıldığından söz edilebilir.

Tuvalet alışkanlığını kazandırma sürecinde çocuğun kıyafetlerini kendisinin çıkartması, ışığı yakması, lazımlığa yaptığı çişi tuvalete dökmesi, sifonu çekmesi gibi davranışlara izin verilebilir. Çocuğun sürece katılması, sürecin kendi kontrolünde olduğu hissi uyandırır ve uyumunu arttırır.

Tuvalet eğitiminde çocuğun, tuvaletini bezine yapmıyor olmasını büyük ödüller ya da aşırı tepkiler ile karşılamak; zaman zaman altına kaçırdığında kızmak kadar yanlış. Tuvalet eğitimine başladıktan sonra bez kullanmaya devam etmek eğitim sürecini uzatır. Her çocuk bu süreçte zaman zaman altına kaçırabilir bu durumda kızmak, ayıplamak ya da cezalandırmak gibi tutumlar sergilenmemelidir.

Tuvalet Eğitimi Nasıl Verilmeli?

Peki; çocuklara tuvalet eğitimi nasıl verilir? Tuvalet eğitimi kartlarından yardım alınabilir. Çocuğun sevdiği bir oyuncak bebek ile birlikte tuvalete götürülmesi ve o da tuvaletini yapıyormuş gibi davranılması olumlu etki yaratabilir. Başlangıçta kıyafetli bile olsa çocuğu lazımlığa oturtmak bir süre sonra bunun bir rutin haline gelmesini sağlayabilir. Dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta ise saat… Bazı çocuklar tuvalete düzenli çıkar. Eğer bu durum çocuğunuz için de geçerliyse bu bir avantaj olarak görülebilir.

Bu süreçte, psikolog, anaokulu öğretmeni, hemşire gibi bir otorite figüründen yardım alabilirsiniz. Tuvalet eğitimi için en güzel mevsim hiç şüphesiz bahar ayları ve özellikle yaz mevsimidir. Çünkü bu aylarda salgın hastalık daha azdır. Giyinmek ve soyunmak daha kolaydır. Üşüme olasılığı daha azdır. Yine de çocuğun hazır olduğu düşünüldüğünde mevsim önemli bir kriter olarak görülmeyebilir.

Tüm bu ipuçları tuvalet eğitimine başlamayı düşünen ebeveynler için rehber niteliğinde olacaktır. Çocuklarda tuvalet eğitimi ile ilgili daha detaylı bilgi almak isterseniz Doç.Dr.Gamze Sart ulaşabilir ya da aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Panik atak krizi toplumda her 100 kişiden birinin yaşadığı yaygın olarak nitelendirilen bir rahatsızlıktır. Toplumu büyük oranda etkileyen rahatsızlığı daha önce “Panik Atak nedir? Panik Atak Belirtileri Nelerdir? adlı blog yazımızda anlatmıştık. İstatistiksel verilerle covid döneminin getirdiği eve kapanmalar ve gerginlikler toplumun bir kısmında panik atak krizlerinin artmasına sebep olduğu tespit edilmiştir. Yaşanılan bu durumla daha rahat başa çıkabilmeniz için Aba Psikoloji ekibi olarak tekrardan yanınızdayız. Panik ataktan bahsetmişken panik atak durumunun üstesinden gelmek için yapılabilecekleri es geçmek istemeyiz. Bugünkü blog yazımızda yaşanılan bu panik atak krizi ile baş etmek için yapılabilecek 5 farklı stratejiden bahsedeceğiz.

Panik Atağın Farkında Olun

İlk aşama olarak panik atak yaşadığınızı kabul etmeniz en büyük ve en değerli adımdır aslında. Geçirdiğiniz atak kalp krizi olarak hissettirebilir size kendisini. Fiziksel olarak kalp krizi semptomları gösterebilirsiniz. Kalbiniz hızlı çarpabilir, nefes almakta zorluk çekebilir ya da terlemeye başlayabilirsiniz. Vücudumuz duygu ve düşüncelerimizin aynası gibidir. Duyduğunuz tedirginlik vücudunuzun reaksiyon vermesine sebep olduğu için fiziksel semptomları yaşarsınız. Fakat eğer rahatsızlığınızın temelinde fiziksel değil psikolojik sebeplerin yattığını bilirseniz bunun geçici bir süreç olduğunu algılamanız daha kolay olacaktır. Daha önce panik atak krizi geçirdiyseniz öncekileri de atlattığınızı kendinize hatırlatmanız ataklarla daha rahat başa çıkmanızı ve atakların azalmasını sağlayacaktır.

Nefes Alışlarınızı Düzenlemeye Çalışın

Panik atak halindeyken vücudumuz korku ve endişe durumunda verdiği tepkileri vermeye başlar. Fakat aslında korkmamız gereken somut bir şey olmadığı halde adrenalin oranımız artar. Panik atak krizi anında ise durumu açığa çıkaran en belirgin fiziksel değişiklik nefes alış ve verişlerdir. Korku durumunda kalbimiz hızlı çarparken nefes alış verişlerimiz düzensizleşir.

Panik atakta da aynı duygularla nefesimizin düzeni bozulur. Burnunuzdan derin nefes alarak ağızınızdan nefesinizi verin ve nefesinize odaklanın. Nefes alırken havanın ciğerlerinize doluşunu ve verirken çıkışını hissedin. Nefes alış verişleriniz arasında 4’e kadar sayın. 4 sayıda nefes alıp 4 sayıda nefesinizi geri verin. Nefes egzersizinizi uygularken gözlerinizi kapatmanızı da öneririz. Panik atak durumunun ortamdaki fazla uyarandan da tetiklenmesi mümkündür. Bu nedenle gözlerinizi kapatmak uyaran oranını azaltacaktır ve nefesinize daha rahat odaklanmanızı sağlayacaktır. Basit görünen ama atağınızı azaltmak için faydalı bir uygulama olacaktır.

Mutlu Olduğunuz Bir Yeri Düşünün

Panik atak durumunda gözlerinizi kapatarak mutlu ve huzurlu olduğunuz, güvende hissettiğiniz bir yer düşünün. Bu yer hayali bir yer de olabilir. Önemli olan huzurlu hissedeceğiniz sakin ve dingin bir alan olması. Gözlerinizi kapatarak hayal edin. Ortamdaki detayları düşünün. Sahil kokusundan, ormandaki rüzgarın sesine kadar duyu organlarınıza hitap eden her türlü ayrıntı olabilir. Yanınızda biri varsa yanınızdaki kişiye mekanı tarif edin. Gözlerinizi tekrar açtığınızda vücudunuzdaki rahatlamayı hissedeceksiniz ve krizinizin dizginlendiğini fark edeceksiniz. Vücudunuzun rahatladığını fark edeceksiniz.

Bir Objeye Odaklanın

Etraftan bir obje seçerek odaklanmak dikkatinizi farklı bir alana yöneltmenizi sağlayarak panik atağınızı dizginlenmesine yardımcı olabilir. Odaklandığınız objenin detaylarına odaklanın. Objeyi rengini ve biçimini tarif edin, işlevinden ve boyutundan bahsedin. Bütün dikkatinizin bir anda o objede toplandığını ve panik atak krizi belirtilerinizin azalarak ortadan kaybolduğunu gözlemleyebilirsiniz. Panik atak geçiren bireyler vücutlarındaki değişikliğin farkına varıp endişelenerek fiziksel semptomların artmasına yol açabilirler. Aynı bugün “Çok kötüyüm” diyen birisinin fiziksel olarak da yorgun ve halsiz hissetmesi gibi düşünün. Düşünce gücüyle de endişeye neden olabiliriz ve ruh halimiz fiziksel durumumuza yansıyabilir. Krizin getirdiği semptomlardan korkarak da atağımızın büyümesine yol açabiliriz. Başka şeylere odaklanmak bu sorunu çözecektir.

Kas Gevşetme Teknikleri Uygulayın

Aynı nefesimizin düzensizleştiği gibi fiziksel olarak panik atak halinde kaslarımızı germe eğilimi de gösteririz. Basitçe vücudunuzun farklı parçalarına odaklanarak kaslarınızı gerip gevşetme uygulaması panik atağa iyi gelecektir: Ayak parmaklarınızdan başlayıp kaslarınızı gerip gevşetin. Oradan bacaklara doğru uygulama yapmaya devam adın. Üst bedene geçildiğinde parmaklardan başlayarak omuzlara doğru germe ve gevşetme uygulaması yapmaya devam edin. Panik atak krizi durumunda rahatça yapabileceğiniz kas gevşetme uygulamalarından biridir.

Read More