Çocuklar etraflarındaki dünyayı keşfetmeye ve olup bitenleri anlamlandırmaya başladıkları andan itibaren soru sormaya başlarlar. Merak ve öğrenme dürtüsünden ileri gelen sorular çocuğun gelişimi için oldukça önemlidir. Bazen çocuğun sürekli soru sorması ebeveynlerinin bunalmasına neden olabilir. Ancak çocuğun soru sorması onun konuşma becerisinin gelişmesi ve zihinsel kapasitesinin artmasını sağlamaktadır. Bu nedenle sorular ne kadar sık gelse de çocukların merak duygusunun körelmemesi ve öğrenmeye olan hevesinin bitmemesi için her sorusu yanıtlanmalıdır. Yazımızda çocukların sordukları ilginç sorulara nasıl cevap verilmesi gerektiğini hep birlikte öğrenebiliriz. 

1. Kısa Açıklamalar Yapılmalıdır

Çocuğunuzun sorduğu soruya detaylı ve uzun uzadıya bir açıklama yapmak yerine kısa bir cevap vermeniz daha iyidir. Çocukların ilgisi kolayca dağılabildiğinden uzun bir açıklamayı dinlemek onu sıkabilir. Ayrıca detaylı cevaplar çocuğun bağlamdan kopmasına ve kafasının karışmasına da neden olur. 

2. Her Soruya Cevap Verilmeli Midir?

Çocuklar genellikle o an yaşadıkları korku, sevinç, heyecan gibi duygular neticesinde soru sorarlar. Bu gibi durumlarda bir cevap bulmak yerine bu duyguyu neden yaşadığını ve neler hissettiğini öğrenmeye çalışmak daha iyi olacaktır. Bu durum onu anladığınızı gösterecektir. 

3. Soru Sorması Teşvik Edilmelidir

Çocuğun çok soru sorması durumunda “yine mi soru, artık yeter, işim var veya nereden çıktı şimdi bu” demek yerine onu doğrulayıp destekleyecek açıklamalar yapılmalıdır. Bu durum çocukların özgüvenlerinin gelişimi için gereklidir. Hatta merak ettiklerinden yola çıkarak siz de ona sorular yöneltip bir sohbet ortamı yaratabilirsiniz. Böylece aranızdaki iletişim de güçlenmiş olur.

4. Ses Tonunuz ve İfadeniz Yumuşak Olmalıdır

Özellikle çocuğun cinsellik soruları ile karşılaştığınızda onu azarlamak veya başınızdan savmak yerine “küçükken ben de merak etmiştim” ile başlayan cümleler kurmanız onu desteklediğinizi, onla aynı süreçleri yaşadığını göstermenizi sağlar. Bu gibi durumlarda yaşına uygun açıklamalar yapmalısınız. Ayrıca ses tonunuz ve ifadeleriniz de çocuğunuzu korkutmamak ve sorduğu soruların doğal olduğunu ona yansıtmanız adına her zaman yumuşak ve sakin olmalıdır. 

5.  Dürüst Olmak Tüm Sorulara Doğru Cevap Vermek Değildir

Çocuğun sorduğu sorular özellikle ölüm gibi travmatik olaylar üzerineyse yetişkin insanların bildiği şekliyle doğru cevaplar vermek onu korkutup çıkmaza ve sıkıntıya sokacağı gibi psikolojisi için de uygun olmaz. Bu nedenle bu tür sorulara yerine göre tatmin edici ancak içerisinde mizahi ögeler olacak ve çocuğu da rahatsız etmeyecek şekilde cevaplar verilmelidir. 

6. Çocuklara Suçluluk Yükleyen Cevaplardan Kaçınılmalı

Çocuklar kötü bir olayın nedeni hakkında soru sorduklarında “yaramazlık yapmış, yemeğini yememiş, oyuncaklarını toplamamış da ondan böyle olmuş” gibi cevaplar verilmemelidir. Bu tür yanıtlar çocuklarda suçluluk duygusunun oluşmasına ve hatta onların içe kapanık hale gelmelerine neden olur. 

Kaynaklar

Read More

Konuşma ve iletişim zorlukları neden meydana gelir?

Çocuklarda meydana gelen dil ve konuşma bozukluklarını kapsamlı şekilde anlamak için öncelikle ayrı ayrı dil, iletişim ve konuşma kavramlarını ele almak gerekir.  Dili belli kurallara dayalı semboller sistemi olarak tanımlayabiliriz. Dilin öğrenilmesi bilişsel bir süreçtir. Bir dilin öğrenilmesiyle ilgili otorite olarak kabul edilen bilim insanlarının birçok kuramları vardır. Ancak biz bu yazımızda kuramlara ayrıntılı olarak değinmeyeceğiz. Dilin öğrenilmesi zihinsel birtakım yeterlilikler gerektirdiği için zihinsel gerilik yaşayan çocukların dili pratik bir şekilde kullanması akranlarına kıyasla daha fazla zaman alabilir. Yine de her çocuğun kendi gelişim yolunu o çocuğa özel olarak ele almakta fayda var. Zira bireysel farklılıkları görmezden gelmek çocukla ilgili gözlem yaparken bizi yanıltabilir. İletişim ise insanlar arasındaki duygu, düşünce ve yaşantıların sözlü ya da sözsüz olarak ifade edilmesidir.  Son olarak konuşma kavramı ise insanların dili kullanarak sözlü iletişim kurma yöntemidir. Konuşma, dildeki seslerin ve konuşma organlarının (Dudak, dil, çene, yumuşak damak, ses telleri gibi..) akustik sinyaller haline getirilmesidir. Dili öğrenmek zihinsel bir süreç iken konuşmak ise motorik bir süreçtir. 

Peki konuşma ve dil bozukluklarına neler sebebiyet verebilir?

Doğuştan gelen engeller ( işitme engelli olmak, zihinsel engelli olmak vs) dil ve konuşma bozukluğunda birincil sebepler olarak sıralanabilir. İşitme engelli bireyler sesleri duyamadıkları için konuşma organlarının normal gelişimi gerçekleşemez ve bu da bozukluklara yol açar. 

Konuşmayla ilgili organlardaki yapısal bozukluklar da dil ve konuşmada rötardasyona sebep olabilir. Örnek olarak yarık damak/ yarık dudak ve dişlerin yapı bozukluğu verilebilir. Bu tür sorunlar genelde erken dönemlerde fark edilir ve erken müdahale yapılırsa en az zararla atlatılabilir. Erken müdahale bu noktada oldukça kritik bir öneme sahiptir. Zira erken müdahale yapılmazsa ileride tedavi daha zor bir hal alır. 

Son olarak nörolojik nedenleri sıralayabiliriz. Beyinde dil ve konuşmayı yöneten bölgelerin doğum sırasında ya da doğumdan sonra hasar görmesi de çeşitli dil ve konuşma bozukluklarına sebep olabilir. 

Bütün bunların yanı sıra, bir dizi çevresel faktör sıralamak da mümkün. Örnek vermek gerekirse beslenme yetersizliği, eğitim olanaklarının kısıtlılığı, çocuğa bakım veren kişilerin (bu kişi genelde anne babadır) çocukla yeteri kadar iletişim kurmaması ve son olarak iki dil konuşulan evlerde büyüyen çocuklarda da bazı dil ve konuşma bozuklukları görebilmek mümkün.

Çözüm olarak

Yukarıda da bahsettiğimiz gibi erken tanı ve erken müdahale oldukça kritik bir öneme sahip. Bu tür durumlarla başa çıkarken daime her çocuğun kendi gelişim yolu olduğunu, her çocuğun gelişimini kendi hızında ve tarzında tamamladığını hatırlamalıyız. Erken yaşlardan itibaren çocuklarla temiz, akıcı ve kibar bir dille konuşmaya özen göstermeliyiz. Bebek gibi konuşmak kulağa hoş gelse de çocuğun dil gelişimine bir katkısı olduğunu söyleyemeyiz.

Referanslar

http://tbssmhnf.blogcu.com/dil-ve-iletisim-bozuklugu-olan-cocuklar-ve-egitimleri/12875418

http://orgm.meb.gov.tr/alt_sayfalar/DilveKonusmaGelisimi.html

Read More

Zihinsel gelişim süreçlerini en basit haliyle beyindeki düşünce ve düzenleme sistemlerinin gelişimi olarak tanımlayabiliriz. Bu sistemler şöyle sıralamak mümkün: Dil gelişimi, hafıza, muhakeme, problem çözme, düşünme, hayal kurma ve yaratıcılık. Çocuğunuzun sağlıklı bir zihinsel gelişime sahip olmasını istiyorsanız bu sistemlerin hepsinin gelişimini desteklemelisiniz. Zira bu sistemlerde olabilecek herhangi bir problem diğer sistemlerin de olumsuz etkilenmesine neden olabiliyor. Zihinsel gelişim elbette genetik faktörler ve çevresel faktörler tarafından şekilleniyor.  Bir çocugun zihinsel gelişiminin sağlıklı seyrettiğini nasıl anlayabiliriz? Özellikle erken yaşlardan bahsetmek gerekirse, çocugun sürekli oyunda kalması ve etrafıyla ilgili keşfetme isteği güdmesi zihinsel gelişimin sağlıklı gittiğinin en belirgin iki özelliğidir. 

Çocugun yerine getirmesi gereken en büyük “işi” oyundur. Çocuklar oyun aracılığıyla sosyalleşme ve duygularını ifade edebilme ortamı bulurlar. Bir yetişkin için “iş” ne kadar önemli ise çocuk için de “oyun” o kadar önemli. Okulöncesi döneminin ilk zamanlarında genellikle tek başlarına oyun oynarlar, daha sonra ise diğer çocukları seyretmeye başlarlar ve onların oynadıkları oyunları taklit etmeye çalışırlar. Bir sonraki aşamada ise etrafındaki çocuklarla oynamaya ve malzemelerin paylaşmaya başlar.Oyunun en gelişmiş versiyonu diğer çocuklarla aynı amaçlar doğrultusunda ve belli kurallar içinde oynanan oyundur.Oyunun önemli bir parçası olan kural kavramı çocuk yaş aldıkça gelişir.Oyun oynarken çocuklar günlük hayata dair bir çok şeyi öğrenme ve uygulama fırsatı bulurlar. Uzlaşmak, paylaşmak, hayal kırıklığını yaşamak, sırasını beklemek gibi hayata dair birçok duygu ve kavramı ancak oyun yoluyla öğrenirler. 

Yapılandırılmamış veya az yapılandırılmış materyaller

Yapılandırılmamış veya az yapılandırılmış materyaller kullanarak hayal aleminde kalmak zihinsel gelişimi desteklemenin en kritik yoludur diyebiliriz. Yapılandırılmamış veya yarı yapılandırılmış materyaller derken neyi kast ediyoruz? İşlevini çok belli etmeyen, birçok farklı amaç için kullanılabilen, sınırları çok belli olmayan oyuncaklar… birkaç basit örnek vermek gerekirse; bir odun parças dürbün olarak da tekerlek olarak da kılıç olarak da kullanıbilir. Veya bir tuvalet kadıgı rulosu da aynı şekilde. İlk yıllarda çocukların beyinleri gördükleri her şeyi alabilme yeteneğine sahiptir. Bu yüzdendir ki iyi bir zihinsel gelişim için yapılandırılmamış materyaller önerilir.

 Sağlıklı zihinsel gelişimi desteklemek için

Her şeyden önce sağlıklı beslenme beyin gelişimi ve zihinse gelişim için olmazsa olmaz bir faktördür. Çocugunuzla düzgün ve güzel cümleler kurarak konuşabilirsiniz, resim, sanat, spor, müzik ve doğa içeren aktivitelere katılarak ya da kendiniz yaratarak kaliteli vakit geçirebilirsiniz. Beraber yemek yapabilirsiniz. Böylece çocuğunuzun süreci gözlemlemesine fırsat vermiş olursunuz. 

References

https://www.childcarequarterly.com/pdf/winter13_eci.pdf

https://www.childrenscourtyard.com/blog/2017/09/promoting-healthy-cognitive-development-in-your-child/

https://www.mentalup.net/blog/cocuklarda-beyin-ve-zeka-gelisimi

Read More

Yeme Bozukluğu Nedir?

Yeme Bozuklukları en genel hali ile düzensiz beslenme alışkanlıkları, vücut ağırlığı veya şekli ile ilgili ciddi sıkıntı ve endişe ile karakterize edilen hastalıklar olarak tanımlanır. Yeme bozuklukları, bir bireyin sağlığına nihai olarak zarar verebilecek yetersiz veya aşırı gıda alımını içerebilir. Yeme bozukluklarının en yaygın biçimleri arasında Anoreksiya Nervoza, Bulimia Nervoza ve “binge eating” yani bir kerede çok fazla miktarda yemek yer alır. Her bir hastalık hem kadınlarda hem de erkeklerde meydana gelebilir.

 Yeme bozuklukları yaşamın herhangi bir aşamasında meydana gelebilir. Ancak genellikle genç yaşlarda veya ilk erişkinlikte görülür. Yeme bozuklukları artık günümüzde tıbbi bir hastalık olarak sınıflandırılır. Uygun tedavi yöntemleri ile yeme bozukluğu tiplerinin çoğunu tedavi etmek mümkündür. Bu durumlar tedavi edilebilir olsa da, semptomlar ve sonuçları ciddi bir şekilde ele alınmazsa zararlı ve ne yazık ki ölümcül olabilir. Yeme bozuklukları sıklıkla anksiyete bozuklukları, maddeleri kötüye kullanım ( uyuşturucu ve ilaçları amaçları dışında kullanmak) veya depresyon gibi diğer durumlarla bağdaşlaştırılır.

Yeme Bozuklukları ve Çocuklar 

Küçük çocuklar için yeme bozuklukları, çocukların o dönemlerinde hızlı gelişmelerini geriye çekebileceği veya durdurabileceği için özellikle tehlikelidir. Küçük çocuklar özellikle hayatlarının ilk 7 yıllarında dönem dönem hızlı büyüme gösterip dönem dönem büyümede ve gelişmede durağan karakteristikler sergiledikleri için bu yıllarda yeme bozukluğu teşhisi yapmak zor olabilir. Yeme bozuklukları, Otizm Spektrum Bozukluğu gibi diğer konulara bağlı olan yemek, yemek zamanında huysuzluk etme veya fiziksel olarak yeme zorlukları ile karıştırılmamalıdır.

Günümüzde ne yiyeceğine, nasıl egzersiz yapılacağına, “obezite krizine”, popüler kültüre dair sosyal medyada bulunan karışık mesajlar birçok çocuğun garip ve baskı altında hissetmesine sebep olabiliyor. Yapılan bir araştırma, yeme bozukluklarından etkilenen çocukların yüzde 20-25’inin erkek olduğu ve çocukluk çağı obezitesi ile ergenlik/yetişkinlikte oluşabilecek yeme bozukluğunun gelişimi arasında bir bağlantı olabileceğini göstermiştir.

Yaşlarına bakılmaksızın, yeme bozuklukları en temelde yemeğin altında yatan duygularla ilgilidir. Çocukta gıda ile meydana gelen davranış değişiklikleri, çocuğun duygusal-sosyal sorunlar, depresyon, alaycılık, zorbalık veya taciz gibi ciddi sorunlar yaşadığını işaret edebilir. Bir çocuğun yeme bozukluğu semptomları göstermesi genellikle hayatında bir şeylerin yolunda gitmediği anlamına gelir. Çocuk ise yemek üzerinden hayatında bir şeyleri kontrol edebilme arzusunu yani bir şeyler üzerinde söz sahibi olma isteğini tatmin etmeye çalışır. 

Nasıl önlenir? Birkaç öneri

  • Yiyecekleri rüşvet, ceza veya ödül olarak kullanmaktan kaçının
  • Yiyecekleri ‘iyi’ veya ‘kötü’ olarak etiketlememeye çalışın. Çünkü ‘kötü’ yiyecekler yenildiğinde çocukta suçluluk ve utanç duygularına yol açabilir.
  • Çocukları çeşitliliği kutlamaya teşvik edin ve belirli bir vücut tipini idealize etmeyin.
  • Çocuğunuzun aç olduklarında yemesine izin verin ve teşvik edin. Doyduklarında ise durmaları gerektiğini anlamalarına çalışın. Tabaklarındaki her şeyi yemeye zorlamayın. 

References

https://www.eatingdisorderhope.com/information/eating-disorder

https://kidshealth.org/en/kids/eatdisorder.html

https://www.eatingdisorders.org.au/eating-disorders/eating-disorders-children-teens-and-older-adults/eating-disorders-a-children

Read More

Kişiler problemleri olduğu zamanlarda duygularını ifade etmede sıkıntı yaşayabilirler. Bu durum onların içe kapanmasına, toplumdan uzaklaşmasına ve duygusal çöküntü halinin artarak devam etmesine neden olabilir. Böyle durumlarda kişinin kendini ifade edebilmesi için sanat terapilerinden yararlanılıyor. Seanslarda, gözlemlenemeyen bilinçaltının dışa vurumu gerçekleştiğinden sanat terapisiyle iyileşmek mümkün.

Duygu dünyalarında güçlük çeken kişilerin iyileşmesine yardımcı olan sanat terapilerinde renkli kâğıt ve kurdelelerden, heykel, drama ve dansa kadar sanatın birçok alanında aktiviteler yapılmaktadır. Yazımızın devamında sanat terapisi uygulama alanları ile terapilerin kişilerin duygularına pencere açarken ruhsal problemlerini iyileştirmede nasıl kullanıldığını hep birlikte inceleyebiliriz. 

1. Duygular Açığa Çıkıyor

Kişi aslında kendinin terapisti olarak kendi duygu dünyasını gözlemleyip kendi tedavi sürecini de belirleyen bir konumdadır. Sanat terapisi nedir sorusunun cevabı aslında çok geniştir. Sanatsal faaliyetler kişinin duygu yoğunluğunun olduğu durumları açığa çıkarması, yüzleşmesi ve üstesinden gelmesi süreçlerinde oldukça etkilidir. Sorunlar sözel ifadenin yanında sembollere, resimlere, heykel, dans ve müziğe dönüşmektedir. Kişi seans dışında da çalışmalarına devam edebilir. Bu da tedaviyi süre ve mekân kısıtlamasından bağımsız hale getirmektedir.

2. Sanat Terapisinde Seanslar

Seans sırasında kişiden öncelikle bir kâğıda figürler çizmesi isteniyor. Bu aktivite kişinin duygusunu konumlandırması ve duyguları hakkında konuşmaya başlaması için oldukça etkili bir çalışmadır. Figürde kullanılan çizgiler ve renkler de kişinin iç dünyasını yavaş yavaş açığa çıkartmasını sağlayan ipuçları oluyor. Sanat terapilerine katılmak için yetenekli olmaya gerek yoktur. Bu terapilerde ana amaç ortaya çıkan sanat eseri değil; sanatı yaratma sürecinde kişinin duygu dünyasını gözlemleyebilmektedir.

3. Öfke Duygusu ve Kaygı Sorunları

Sanat terapisi teknikleri kişinin söylediklerinden yola çıkılarak seansın amacına göre oluşturulur. Danışandaki öfke duygusu dışarı çıkarılmak istenildiğinde kişiden ahşap üzerine çiviler çakarak birtakım şekiller yapması veya vurmalı çalgılarla çalışması istenebilir. 

Kaygı sorunlarını ortaya çıkarmak için kullanılan soyut resim çalışmalarında danışanın tercih ettiği açık ve soft renkler olumlu; kırmızı ve siyah gibi koyu renkler ise negatif duygu ve kaygının göstergeleridir. 

4. Sosyal Fobi ve Travma

Sanat terapilerinde gruba katılan bireyler aynı zamanda kendilerini bir sosyal ortamın içerisinde bulurlar. Farklı kimselerle yapılan sanat terapisi etkinlikleri ve paylaşımlar sosyal fobinin ortaya çıkarılması ve üstesinden gelinmesinde de rol oynayan etkili bir yöntemdir. Özgüven duygusunun gelişmesinde de etkili olan terapilerde yapılan çalışmaların beğenilmesi kişilerin kendine olan güvenlerinin artmasında yardımcı olur. Bireyler travma gibi baş edemeyecekleri durumlarla karşılaştıklarında mücadele etmek için bir yöntem olarak sanattan faydalanmaktadır. 

Kaynaklar

Read More

Destekleyici bir ebeveyn olmak çocuğunuzun ilgi alanlarına içten bir şekilde hakim olmak ve aynı zamanda her zaman onun için orada müsait bulunabilmek, destekleyici ve ilgili olabilmektir. Birkaç örnek vermek gerekirse;

  • Okulla, hobileriyle ve ilgi alanlarıyla alakalı olarak ellerinden gelenin en iyisini yapmaya teşvik etmek,
  • Yargılamadan dinlemek, onların endişelerini ve zorluklarını anlamaya çalışmak
  • Başarılarını kabul etmek ve bu süreçte hatalar ve zorlukları da desteklemek,
  • Kendilerini güvende hissetmelerine ve sonuçları tahmin etmelerine yardımcı olmak için tutarlı beklentilerin belirlenmesi
  • Onları adil bir şekilde yetiştirmek ve güvenilir bir çocuk- ebeveyn ilişkisi geliştirmek.

Destekleyici Anne/Babaya Sahip Olmak Neden Önemlidir?

Çocuğunuz üzerinde sahip olduğunuz etki, ne kadar otorite oluşturduğunuzdan ve ne kadar hayat dersi verdiğinizden çok ne kadar güvenilir ve destekleyici bir ilişki kurduğunuza daha çok bağlıdır. Zaman zaman sizi zorlamaya çalışıyorlar gibi hissedebilirsiniz, ama aslında yaşamda bir yön seçmek ve kendisini bağımsız bir insan olarak tanımlamak için hayattaki kendi yönlerini bulmaya çalışıyorlar. İşte tam da bu kırılma anlarında anne babalık rollerinin ne kadar önemli ve kritik olduğunu fark edersiniz.

Aileden gelen sevgi, destek, güven ve iyimserlik onların kendilerini güvende hissetmelerini sağlar ve akran baskısına, hayatın zorluklarına ve hayal kırıklığına karşı ellerindeki en güçlü savunma malzemeleri de bunlardır aslında. 

Çocuğunuza karşı destekleyici bir ebeveyn olmak için çabalarken bütün kapılar yüzünüze kapanmış gibi hissedebilirsiniz ya da her şeyi berbat ettiğinizi düşünebilirsiniz. Çocuğunuz büyüdükçe ilişkiniz değişiyor ve artık ayrı ayrı daha çok zaman geçirmeye başlıyorsunuz. Ki bu da bir birey olma yolunda sağlıklı bir ayrılmadır diyebiliriz. Fakat bu durum bağlantıda kalamayacağınız ve ihtiyaç duydukları desteği, yepyeni bir insan, bir yetişkin olma sürecinde ona sunmayacağınız anlamına gelmez.

Destekleyici Ebeveyn Olma Yolunda Birkaç Öneri!

Bir anne babanın hayattaki en büyük amacı çocuğu için en iyisini yapmaktır. Amacınız çocuğunuzu güvende tutmak ve ellerinden gelenin en iyisini yapmak için ihtiyaç duydukları temelleri onlara vermektir. Aslında her çocuğun istediği şey temelde aynıdır ve çok basittir; ne olursa olsun sevildiklerini bilmek ve onlara destek olmak için her zaman orada olduğunuzdan emin olmak.  Elbette bazı gerekli durumları onlara sağlayabilmek de çok önemli. Mesela; yaşamak için güvenli ve sağlıklı bir yer, sağlıklı gıda ve okul malzemeleri gibi temel ihtiyaçların ön planda tutulduğu bir ortam.

 

References

http://www.pbs.org/parents/expert-tips-advice/2016/05/emotionally-safe-home/

https://www.minus18.org.au/index.php/articles/item/26-being-a-supportive-parent

Read More

1960lardan sonra duymaya başladığımız jenerasyon kavramı sosyal ve siyasi global olayların yansımalarını taşıyan yaş gruplarını tanımlamak için kullanılmaya başlandı. Nesilleri özellikle psikolojik açıdan anlamamızı ve bir manada kategorize etmemizi sağlayan bu kavram ile ortaya çıkan ilk jenerasyon patlama kuşağı da denilen baby boomers oldu. Onu X ve Y kuşakları izledi. Yazımızın konusu olan Z kuşağı ise milenyum ve sonrası doğan nesilleri ifade ediyor. Z kuşağını anlamak için onların arkadaşlık ilişkilerinin ve sosyal iletişim becerilerinin nasıl olduğunu aşağıda inceleyelim. 

1. Teknoloji Çocukları

Dijital çağın ortasına doğmuş ve internetsiz bir dönemin varlığından habersiz Z nesline, teknolojik bağlıklarını göstermek için Kuşak I, iGen veya Instant Online olarak da isimler veriliyor. Bireysel, bağımsız ve özgüveni yüksek olan bu nesil için imkânsız pek de önemli olmayan bir kavramdır. Analitik ve hızlı düşünüp pratik çözüm üretebilen nesil, toplumsal ve grup bilincinden biraz uzak.

2. Günlük Hayatın Vazgeçilmezi: İnternet

Günlük ortalama olarak internette 7 saatten fazla vakit geçiren Z kuşağı için, sanal dünya bir yaşam alanı. Bilgiye ulaşmak, sosyal ilişkiler kurmak ve eğlenceli vakit geçirmek için interneti kullanan bu jenerasyonun gelişimi noktasında bir önceki nesiller oldukça endişeli. Onlara göre Z nesli, internetin yararından çok zararına maruz kalan psikolojik olarak internete bağımlı bir nesil. Ancak dünyaya ayak uydurma konusunda internetin rolü de yadsınamaz derecede önemli.

3. Küresel ve Dijital Bir Dünya

Network çocukları olan Z kuşağı, bir anlamda yaşadığımız bilgi ve teknoloji çağının da gerçeği ve yansımalarıdır. Zihinsel gelişimleri bir hayli hızlı olan nesil, tüm dünyada olup biten her şeye bir tık uzaklıkta olduğundan sınırlardan bağımsız global bir hayat yaşıyor. Z kuşağını beklentileri doğrultusunda bilginin ve mobilitenin sınırlarının olmadığı bir hayatı tanıyan bu kuşak tüm dünyayı akıllı cihazlarının ardından izleyip deneyimleyebiliyor. 

4. Günümüzün Arkadaşlık İlişkilerinde Sosyallik 

Yemek yerken, uyumadan önce, sabah kalkar kalmaz, yolda yürürken sosyal medya hesaplarını kontrol etmek ve iletilere bakmak Z kuşağının genelinin günlük aktivitelerdendir. Z kuşağı dijital dünyada olan bitenlerden geri kalmama ve her şeyden anında haberdar olma çabası oldukça yüksek bir nesil. Z kuşağı ile iletişim ve onların birbirleri ile arkadaşlık kurma yolu da sosyal medya ile yapılıyor. Ekleme, beğeni yapma, izlenme oranları derken sanal bir iletişim yöntemi tercih ediliyor. 

5. Sosyal Medyanın İlişkilere Etkisi

Sosyal medya, oyunlar ve daha birçok sanal mecralar kişilerin ortak bir paydada bulunmalarını ve onlarda aidiyet duygusunun gelişmesini sağlayan ortamlardır. Paylaşımlar, mesaj yoluyla sohbet etme, birçok fikir ve görüşü okuyup farklı karakterdeki insanlarla tanışma noktasında sanal dünya oldukça faydalı. Tüm bunların neticesi olarak sosyal medyada güçlü iletişim kuran Z kuşağı genç nesil, yüz yüze ilişkilerde de başarılı oluyor. 

Kaynaklar

Read More

Türüne bakılmaksızın tüm kariyer testlerinin amacı aslında aynı diyebiliriz. Her biri adayların başarılı olacağı alanları keşfetmeye ve şirketlerin ihtiyacına uygun olan adayları tespit etmeye yardımcı olur. Tek başlarına bir değerlendirme kriteri olarak kullanılmasalar da değerlendirme pastasındaki payları kayda değerdir. Ana amaç ise başarı ve iş tatmininin sağlanmasıdır. Bu iki maddenin sağlanması hem çalışan hem de işveren için kesinlikle karlı bir ortam yaratır.

Bu testleri içerdikleri sorulara göre 3 türe ayırmak mümkün:

*İlgi Alanı Testleri (Interest Tests)

*Yetenek Testleri (Skill Tests)

*Kişilik Testleri (Personality Tests)

İlgi Alanı Testleri (Interest Tests)

İlgi alanı testleri size hangi tür işleri sevebileceğini ve hangi tür işlerde başarılı olabileceğinizi söyler. Bu testlerin algoritması sizin ilgi alanlarınızı belirlemek ve bu ilgi alanlarını belirli mesleklerle eşleştirmeye dayanır. Doğru uygulama ile tutkuyla yapacağınızı mesleği keşfetmeniz, hatta unuttuğunuz ilgi alanlarınızı yeniden hatırlamanız da mümkün. Bu testlerle ilgili önemli nokta ise cevaplayanın belirli seçeneklere zorlanmaması. Örneğin; 3 şıklı bir soruyla karşı karşıya olduğunuzu düşünelim. Sizden 3 meslekten birini seçmeniz bekleniyor ama siz hiçbirisine yakın hissetmiyorsunuz. Sadece cevap vermek zorunda olduğunuz için herhangi birini seçmeniz sizi yönlendirmesi açısından da, firmaları yönlendirmesi açısından da sağlıklı olmaz. Spesifiklik karakterden çok uzaklaşmayan ancak adayları belirli cevaplara yönlendirmeyen testler ilgi alanı kategorisinden en başarılı sonuç veren testlerdir.

Yetenek Testleri (Skill Tests)

İlk seçenekten farklı olarak burada ilgi alanı değil, yetenek sorgulanır. Sorular adayın sahip olduğu becerileri ortaya koymak ve bu becerileri belirli mesleklerle eşleştirmek için kurgulanır. Kesinliği tartışmaya açık olmakla birlikte, yetenek testlerinin ana fikri adayın yetenekli olduğu alanlara ilgisinin de olduğu varsayımıdır. Doğruluğunu kanıtlar nitelikte örnekleriyle de karşılaştığımız bu iç görü kesindir diyemeyiz. Yetenekli olduğu alanlarla ilgilenmekten zevk almayan adaylar da mutlaka olacaktır. Tam da bu nedenle, hiçbir yetenek testi tek başına bir sonuca varamaz. Adayın görüşleri, deneyimleri, başarıları ve hatta başarısızlıkları da onunla ilgili bütünü oluşturan yargının içinde test çıktılarının yanı sıra mutlaka mevcut olmalıdır.

Kişilik Testleri (Personality Tests)

Kişilik testleri kendinizi daha iyi tanımanızı ve izlemek istediğiniz yol ile ilgili farkındalığınızı artırmanızı sağlar. Bu testler temel değerlerinizi, güçlü ve zayıf yönlerinizi keşfetmeye yarar. Kişilik yapılarını belirli bir sayıda kategoriye bölen bu testler hangi kişilik türüne hangi mesleğin uyumlu olduğunu da ortaya çıkarma potansiyeline sahip. Ancak en başta da belirttiğimiz gibi testlerin sonuçlarını planlarınız için birer yol gösterici olarak düşünmeli ancak kesin-net yargılar olarak değerlendirmemelisiniz. Kariyeriniz ve geleceğiniz için son sözün her zaman sizde olduğunu unutmayın.

Read More

Yetenekler bütünü olarak görülen uzamsal akıl yürütme eğitim, iş ve günlük hayatımızın işleyişinde önemli bir etken olarak görülüyor. Metaforları anlamak ve yorumlamak, yol bulmak veya zihinden tahmini hesaplamalar yapmak için uzamsal akıl yürütmeyi kullanıyoruz. Uzamsal sorunlara getirilen bir çözüm olduğu için uzamsal zekâ da deniliyor. Uzamsal zekâ tanımı olarak beynin sağ lopunun birincil işlevi olduğu söylenebilir.

Uzamsal akıl yürütme ve sayı duyusunun arasında paralellik ise oldukça yüksek. Yazımızın devamında uzamsal akıl yürütme nedir ve uzamsal zekâ nasıl geliştirilir gibi soruların cevaplarını bulabilirsiniz. 

Uzamsal Akıl Yürütme Nedir?

Bu konuda birçok farklı tanımlama yapılmış olsa da uzamsal akıl yürütmeyi en basit ve yalın haliyle bir şekli zihnimizde canlandırma becerimiz olarak açıklayabiliriz. Daha detaylı bir tanımlama yapacak olursak uzamsal akıl yürütme için kişinin görsel deneyimini yeniden oluşturabilmesi için çevresindeki görsellikleri algılama ve onlar üzerinde değişiklikler yaparak ilk algıladığından farklı bir şekil yaratma süreci de denilebilir. 

Uzamsal Akıl Yürütmeden Yararlanma

Uzamsal beceriyi kullanabilen kişiler zihinlerindeki görsel görüntü ve nesneleri yeniden düzenlenip dönüştürülebildiğinden STEM denilen bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik alanlarında başarılı işler ortaya çıkarıyorlar. Uzamsal beceride nesneler ve şekiller 2 ve 3 boyutlu uzayda zihinsel olarak düzenleniyor. Uzamsal zekâ ile kişiler renk, çizgi, şekil, uzay ve kendi aralarındaki ilişkiyi yönlendirebiliyorlar. 

Bu duruma mimarlar ve mühendislerin bir yapı tasarlarken, heykeltıraşların bir eser yaparken, modacıların bir kıyafet tasarlarken ve kimyagerlerin molekülleri düşünürken uzamsal becerilerini kullanmaları örnek verilebilir. 

Uzamsal Akıl Yürütmenin Önemi

Kendimizi konumlandırmamız ve uzayda nerede olduğumuzu bilmememizin birçok yönden avantajı var. En basitinden hareket etmek için veya istediğimiz bir noktaya varabilmek için hayalimizde gideceğimiz yolu çizip rotamızı belirlememiz gerekir. Ayrıca en temel ihtiyaçlarımızı karşılamak için araç gereç kullanabilmede de uzamsal yerimizi belirlememiz gerekir. 

Uzamsal Akıl Yürütme Nasıl Geliştirilir?

Zekanın geliştirilebildiği gibi uzamsal zekâ ve akıl yürütme de geliştirilebilmektedir. Uzamsal zekanın genetik ve cinsiyete bağlı olduğuna dair söylemler olsa da doğru egzersizler yapılarak olumlu sonuçlar elde edilebilmekte. Egzersizlikler uzamsal manada döndürebilme, nesneleri karşılaştırabilme ve dikkati yoğunlaştırabilmeyi öğrenmek için ideal. Uzamsal akıl yürütmenin geliştirilmesi bilişsel öğrenme, hafıza ve düşünebilme yetisi gibi beynin birçok alanında gelişmesini sağlıyor.

Uzamsal Akıl Yürütmeyi Geliştirme Yolları

Araç kullanmak uzamsal akıl yürütme becerisini geliştiren bir yöntemdir. Araçla hareket halindeyken çevredeki binaların, ağaçların ve tabelaların boylarına ve birbirlerine olan oranlarına dikkat ederek uzamsal algınızı geliştirebilirsiniz. Zekâ küpü, yapboz, satranç ve tetrisle oynamak veya çizimler yapmak, grafik programları kullanmak da sizi geliştirecektir. 

Kaynaklar

Read More

Hayatta mutlu ve başarılı olmak için çok çalışmak, odaklanmak, hobilere zaman ayırmak, öğrenmeyi asla bırakmamak gibi kriterler sayabiliriz. Ama tüm bunlardan önce sağlıklı bir vücut, bunun için de düzenli uyku şart. Bu yazımızda düzenli ve kaliteli uyku için kolayca uygulayabileceğiniz yöntemleri inceledik.

1- Kafein, Alkol ve Nikotinden Uzak Durun

Kafeinli ürünler uyku kalitesini olumsuz yönde etkiler. Bütün kahve severler kafeinin uyku kaçırma özelliği olduğunu bilir. Uyumadan 4-6 saat öncesinde kafein ve nikotin tüketimini kesmek daha kaliteli bir uyku sağlar. Alkolde ise durum daha farklıdır. Vücuda ilk girişinde uyku getirebilir ancak birkaç saat sonra uyku kaçırıcı bir uyaran olarak devreye girer. Alkol tüketimini maksimum 2 kadehte tutarak uyumadan önce en az 3 saat önce alkol alımını durdurmak daha iyi bir uyku için faydalı. Bu zararları ürünleri hiç tüketmemenin kaliteli bir uyku için çok daha faydalı olduğunu ve vücudu rahatsız eden horlama gibi durumları azalttığını hatırlatalım.

2- Ufak Değişikliklerle Odanızı Kaliteli Bir Uyku İçin Dekore Edin

Sessiz ve fazla ışık almayan ortamlar uykuya dalmanızı kolaylaştırır ve uyku kalitesini artırır. Koyu renkli perdeler, içeriğe ışık girmesini engeller. Koyu renk perde tercih etmiyorsanız göz bandı da kullanabilirsiniz. Ortopedik yatak ve ortopedik yastık kullanımı da vücudunuzun optimum koşullar altında dinlenmesini destekler. Oda sıcaklığını 18-23 derece arasında tutmanız da uykunuzu engelleyebilecek fazla sıcak ya da fazla soğuğa karşı önlem almanızı sağlar. Bilgisayar, televizyon gibi dikkat dağıtıcı objeleri yatak odanızdan uzak tutmanız da oldukça önemli. Bu yöntem sizi geç saatlerde uykunuzdan alıkoyan sürükleyici dizi ve filmlerden uzak tutar.

3- Uykuya Hazırlık Ritüeli Oluşturun

Her gün tekrar edebileceğiniz kolaylıkta bir ritüel oluşturabilirsiniz. Bunu uykudan önce hazırlık niteliğinde tekrarlamanız vücudunuzu uykuya alıştırır ve daha kolay uyumanızı sağlar. Duş, vücut sıcaklığınızı artırıp azaltarak optimum seviyeye getirir ve sizi kaliteli bir uykuya hazırlar. Yatmadan önce okuma ışığında kitap okumak ise gözlerinizi uyku için hazır hale getirir. Yatmadan önce ılık bir duş, birkaç sayfa okuma ve küçük bir bardakta hazırlanmış bitki çayı sizin için kaliteli uykuyu garantiler.

4- Beslenme ve Egzersizin Gücünü Unutmayın

Günlük düzende uygulayacağınız 10-15 dakikalık egzersizler kaslarınızı çalıştırır ve sizi daha sağlıklı bir vücuda kavuşturur. Düzenli beslenme ile desteklenen egzersizin ise uyku düzenlemesinde önemli bir yeri var. Uzun yıllardır uzmanlar kaliteli uyku ve egzersiz arasındaki ilişkiyi somut bir temele dayandırmak için araştırmalarına devam ediyor. Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin araştırması konuyla ilgili şu bulguları sunuyor: Kişiler egzersizin uykuya dalmalarını kolaylaştırdığını, daha derin uyku sağladığını, sabah uyandıklarında kendilerini daha iyi hissettiklerini bildirmişlerdir (2). Özellikle sabah egzersiz yapıldığında ya da akşam geç saatte yapılan ve yoğunluğu fazla olan egzersizle uykunun daha olumlu etkilendiği bildirilmiştir (2). Japonya’da uzun yaşayan insanların yoğun olduğu bir bölgede, 60-93 yaşları arasındaki 788 kişi üzerinde yapılan bir çalışmada (5), egzersiz ve günlük yürüyüşlerin iyi bir uyku için önemli bir faktör olduğu ortaya konmuştur. Ancak bu çalışmalarda elde edilen sonuçların olumlu görülmesinin, egzersizin yorgunluğa yol açmasının aynı zamanda uykuya yol açma şeklinde düşünülüyor olmasından, iyi uyuyan kişilerin ayrıca egzersize daha istekli olmasından ya da egzersiz yapan kişilerin kafein ve sigara kullanımından daha uzak durmalarından da kaynaklanabileceği belirtilmektedir.”

Buradan hareketle uyku ve egzersiz arasında karşılıklı bir ilişki olduğunu söyleyebiliriz.

5- Uyku Saatlerinizi Sabit Tutun

 

Günlük aynı saatte uyuyup uyanmanın uyku düzeni üzerinde doğrudan olumlu etkisi olduğunu söyleyebiliriz. Bu düzen biyolojik saatinizin her gün aynı koşullara göre düzenlenmesini ve dolayısıyla da rahatça uyuyup uyanmanızı sağlar. Vücudunuz bu düzene alıştığında kendiliğinden uykuya dalacak ve hatta sabahları alarm yardımı olmadan kendiliğinden, dinç bir şekilde uyanacaktır.

Kaynak

http://geneltip.org/upload/sayi/46/GTD-00344.pdf 

http://healthysleep.med.harvard.edu/healthy/getting/overcoming/tips 

Read More