Psikolojik, hormonsal ve fiziksel açıdan büyük bir değişim sürecinin yaşandığı ergenlik dönemi, insan yaşamının en önemli dönüm noktalarından biridir. Çocukluğun sonu yetişkinliğin ilk adımı sayılan ergenlik süreci psikolojide hem çalışma alanı hem de danışmanların ergenlerle olan ilişkileri bakımından kendine özgü yaklaşımları olan bir evredir.  

Bu süreçte ergenlerin ilgi alanları ve kişilik özelliklerinin doğru bir şekilde fark edilip ona göre gelecek planlamaları yapmak son derece önemlidir. Yetişkin olmaya hazırlanan bireylerin geleceklerini belirleyen önemli seçimlerden biri ise meslek seçimi ve kariyer planlaması yapmaktır. Bu noktada çocukların sağlıklı kararlar alabilmeleri için geçerli ve etkili sonuçlar veren yetenek ve ilgi testleri oldukça başarılı ölçütler olarak görülmektedir. Yazımızın devamında testlerin önemlerini ve işlevlerini inceleyebiliriz. 

1. Alan Seçimi ve Okul Başarısında Testlerin Önemi

Ergenlik dönemine denk gelen lise çağında hangi okulun tercih edileceği, hangi alan ve seçmeli derslerin alınacağı hem sınavlarda yakalanan başarı hem de kariyer belirlemede önemli rol oynamaktadır.  Yetenek ve ilgi testi, bireylerin sayısal veya sözel alanlardan hangisine yatkın olduğunu belirlemede kullanılarak doğru bir alan seçimi yapılmasını sağlamaktadır. Etkili öğrenmenin gerçekleşmesi ve okul başarısının artması adına bireylerin işitsel, görsel veya davranışsal öğrenme türlerinden hangisine yatkın olduklarının keşfedilmesi de testlerin bir diğer işlevidir.  

2. Meslek Seçiminde Yetenek ve İlgi Testlerinin İşlevleri

Bireylerin yeteneklerinin keşfedilmesi ve mesleki eğilimlerinin belirlenmesi stratejik yetenek yönetimi testi ile ölçülmektedir. Bu test sayesinde çocukların becerileri keşfedilerek ilgili oldukları alanlar saptanmaktadır. Bu durum üniversite seçiminde okul ve bölüm açısından doğru tercih yapılmasını ve bireylerin mutlu bir geleceğe sahip olmasına temel oluşturduğundan son derece mühimdir. Stratejik yetenek yönetimi testi ile ayrıca bireylerin güçlendirilmesi gereken yönlerinin tespit edilmesi de okul yaşamında başarıyı beraberinde getirmektedir. 

3. İlgi ve Yetenek Testlerinin Uygulanması ve Diğer Yansımaları

Genellikle 2 ile 2,5 saat arasında uygulanan testlerin sonuçları da 2 ila 3 hafta arasında açıklanmaktadır. Yapılan test sonucu değerlendirilmesi haricinde danışman eşliğinde yetenek ve ilgilerin odaklandığı noktaların keşfedilmesi doğru yönlendirmeler yapılmasını da sağlamakta. Testlerin uygulama ve analiz edilmesi sonucu devimsel, duyuşsal ve bilişsel becerilerin kazandırılması testin en büyük hedefi olup izleme yolu ile istenilen sonuca ulaşılmaktadır. Tüm bunlar ise ergenlik süreci ve uzun vadede başarılı bir hayatın temel taşlarını oluşturulmaktadır. 

Kaynaklar

Read More

Her çocuğun bedensel gelişiminde olduğu gibi zihinsel gelişiminde de yaşıtlarına göre farklılıklara rastlanır. Ergenlik döneminde çocukların bu zihinsel farklılıklarını saptamak onların yaşamda yönlendirilmesi açısından büyük önem taşır. Psikologlar ergenlerin zihinsel, duygusal ve sosyal gelişimlerini anlayabilmek adına onlara çeşitli testler uygularlar. Bu testler aracılığıyla ergenlerin psikomotor becerileri değerlendirilir; kişiliklerini, becerilerini ve davranışlarını gözlemleyerek bunlar tanımlanabilir hale getirilir. Böylece ergenin zekâ düzeyi ve gelişim özellikleri birey olma yolunda anlam kazanır.

Zekâ Testlerini Gerekli Kılan Özel Durumlar

Zekâ testleri uygulanan her ergene kişiliğini anlama yönünde bir avantaj sağlasa da özel durumdaki bazı bireyler için zekâ testlerinin önemi büyüktür. Özellikle çocukluk döneminde dikkat bozukluğu, hiperaktivite, öğrenme güçlüğü, zihinsel gerilik ya da üstün zekalılık gibi durumları olan ergenlerin klinik bulgularıyla birlikte bu zekâ testlerinin değerlendirilmesi gereklidir. Bu bulgular zekâ testleriyle desteklendiğinde tanı konulması kolaylaşacaktır. Bireyin zihinsel anlamda güçlü ve zayıf yönlerinin analiz edilmesi tedavi ve eğitim süreçlerinde son derece faydalı olmaktadır.

Uygulanan En Yaygın Zekâ Testleri

Ergenlerde zekâ seviyesini belirlemek için kullanılan ve en güvenilir sonuç veren test WISC-4 Zekâ Testidir. 2003 yılında Amerika’da geliştirilmiş olan bu test, 2011 yılında Türkiye’ye uyarlanmış ve uygulanmaya başlanmıştır. Uzun süredir dünyada uygulanan Wechsler zekâ testleri serisinin Türkiye normlarına uyarlanmış en güncel versiyonudur. 

WISC-4 on beş alt testten oluşmaktadır. Bunların beşi yedek test olup esas testlerin uygulanamadığı durumlarda uygulanmaktadır. Bu alt testlerin zihnin dört farklı beceri kümesini ölçmek üzere gruplanmıştır: sözel kavrama, algısal akıl yürütme, çalışma belleği ve işlemleme hızı. Ergenlerin zekâ haritalarının çizilmesinde önemli bir yer edinen bu testi yalnızca WISC-4 uygulama sertifikası bulunan psikologlar uygulayabilmektedir.

Bir labirent testi olan Porteus Zekâ Testi ise ergenlere uygulanan bir diğer testtir. Ergenlerin zekâ kapasitelerinin ölçülmesi için hazırlanmış olan bu testte bireye yönergeler anlatılarak labirentlerde çıkış yollarının bulunması istenir. Kalem ile çizilen çizgiler aracılığıyla çıkışa ulaşılmaya çalışırken çıkmaz yollara girilmemesi, çizgilerin üzerinden geçilmemesi gibi kurallar uygulanır. Her labirent bir yaş labirenti olarak tanımlanır ve ergenler 3 yaş labirentinden başlatılır. Üst üste iki tane yaş labirentini geçemeyen ergenden testi bırakması istenir ve geçtiği son labirente kadarki puanlarından yola çıkılarak ergenin IQ’su hesaplanır. Yine psikologlar tarafından uygulanan bu test ile toplam IQ puanı üzerinden zekâ seviyesi tespit edilir.

Özellikle üstün yetenekli ve zihinsel engel taşıyan çocukların tanınmasında kullanılan Stanford Binet Zekâ Testi, resmileşmiş ilk zekâ testidir. Her yaş grubuna göre ayrı sorular içeren testte ergenler için diğer yaş gruplarından ayrı sorular bulunmaktadır. Zekâ kavramını sayısal olarak ifade etmeyi amaçlayan bu test, ortalama bir zekâya sahip insanın puanını 100 kabul eder. Testi uygulayacak uzman öncelikle testin uygulanmaya başlanacağı yaşı belirler. Bu yaş genellikle ergenin takvim yaşı ya da takvim yaşının bir yaş altıdır. Ergene sorular sorulmaya başlanır, ergen bu yönergelerde başarısız olursa bir alt yaş dilimine inilir. Bütün soruların doğru cevaplandığı yaş dilimi çocuğun temel yaşı kabul edilir. 

Temel yaş bulunduktan sonra üst yaş dilimlerindeki sorular ergene yöneltilir ve çocuğun hiçbir soruyu bilemediği yaş diliminde test son bulur. Ergenin temel yaş üzerine verdiği doğru cevaplar eklenerek çocuğun zekâ yaşı tespit edilmiş olunur. Son olarak takvim yaşı ve zekâ yaşından hareketle ergenin Zekâ Bölümü hesaplanır ve sonuçlar elde edilmiş olur.

 

Read More

Bireysel farklılıklarımızdan dolayı algılama, öğrenme ve öğrendiklerimizi akılda tutma süremiz kişiden kişiye değişkenlik gösteriyor. Aktif bir süreç olan öğrenme aşamasında öğrencilerin bir kısmının dinleyerek, bazılarının dokunarak ve bazılarının ise gördüklerine odaklanarak öğrenmeleri de aynı şekilde karakteristik farklılıklarımızdan kaynaklanıyor. Herkesin öğrenebildiği; ancak bilgiye farklı yollardan ulaştığı düşüncesinden doğan öğrenme biçimleri de bu farklılıklar üzerine yoğunlaşan bir alan. 

Bu alanda çalışan teorisyenlerden Dr. Rita Dunn ve Dr. Kenneth Dunn tarafından ortaya konan öğrenme stilinde kişiler, algısal tercihlerine göre görsel, işitsel ve dokunsal/kinestetik olmak üzere 3 farklı gruba ayrılmakta. Eğitimde verimliliğin artmasında oldukça etkili olan Dunn&Dunn modeline göre, genelde biri ağırlıklı olmakla birlikte tüm öğrenme stilleri çeşitlerine de sahip olmak mümkün. 

Ders çalışma yöntemleri nelerdir sorusunun cevabını ve kalıcı bir şekilde öğrenip başarılı sonuçlar almanız açısından hangi öğrenme sitiline sahip olduğunuzu yazının devamında okuyabilirsiniz. 

1. Görsel Öğrenme Stiline Yatkın Öğrenciler

Görsel yönü ağır basan öğrenciler genellikle yaşamlarının her alanında düzenli, kurallı ve planlı olmayı seven bireylerdir. Sessiz ortamlar öğrenmeleri için en uygun mekânlar olan görsel öğrencilerin odaklandıklarında gözlerinin yukarı doğru bakması ve uzun, sözlü talimatları hatırlamada zorlanmaları bir diğer özellikleridir. 

Görsellerde gördüklerini hatırladıklarından öğrendiklerini de zihinlerinde resim veya görüntü olarak canlandırmaya eğilimlidirler. Eğer görsel yönünüzün ağır bastığını düşünüyorsanız ders çalışırken renkli kalem ve kağıtlar kullanarak not almanız hatırlamanız açısından yararlı olacaktır. Ders çalışma yöntemleri belirlerken içerisinde görsel öğeler barındıran eğitici programlar, haritalar, posterler ve şema çizimlerinden mutlaka yararlanmalısınız. 

2. İşitsel Öğrenme Stiline Yatkın Öğrenciler

Duyduklarını öğrenen ve konuşmayı oldukça seven işitsel bireyler dil öğrenmeye de yatkındır. Bulundukları ortamdaki seslere ve müziğe duyarlı olup kalabalık ortamlarda ders çalışmayı severler. Düşünüp yoğunlaştıklarında genellikle kulak hizasına bakan işitseller, hatırlamaya çalıştıklarında da öğrendikleri bilgiler kendilerine okunuyormuş gibi hatırlarlar.

İşitsel stile yakın olduğunuzu düşünüyorsanız sesli bir şekilde ders çalışmalı, arkadaşlarınızla çalışma grupları oluşturmalısınız. Ders notlarınızı kaydedip dinlemeniz, arkadaşınız veya ailenizden biriyle öğrendiklerinizi soru cevap şeklinde tekrar etmeniz de faydalıdır. 

3. Dokunsal/Kinestetik Öğrenme Stiline Yatkın Öğrenciler

Dokunup deneyerek öğrenmeye eğilimli olan dokunsal bireyler öğrenme süreci boyunca hareketlidirler. Odaklandıklarında aşağı doğru bakan dokunsalların konsantrasyonları çok kolay dağılabilmektedir.  

Eğer dokunsal/kinestetik öğrenme biçimi ağır basıyorsa dikkatinizi toplamak adına sınıf ortamında en ön sırada oturmalısınız. Ders çalışma yönteminiz olarak notları kartlara yazıp yürüyerek çalışmayı deneyebilirsiniz. Bilgileri deneyle veya materyaller kullanarak dokunabilir hale getirip öğrenmeye çalışmanız da yararlı olacaktır. 

Kaynaklar

 

Read More

Zorlu bir sınav sürecinin ardından üniversite tercih dönemi geliyor. Hayatlarının geri kalanında ne meslek yapacaklarını seçecek olan öğrenciler, bu süreçte de en az sınava hazırlanma dönemindeki kadar zorlanıyor. Seçilen mesleklere gidecek yolda büyük önem arz eden üniversite seçimi ise dikkatle düşünülüp verilmesi gereken bir karar. Biz de tercih döneminde istediğiniz meslek ve bu doğrultudaki üniversite seçimlerinizde nelere dikkat etmelisiniz?

Bölüm Tanıtım Videolarını İzleyin

İstediğiniz meslekle ilgili önünüzde yüzlerce üniversite seçeneği olacak. Puanınıza göre belirli bir grup üniversiteden tercih yapacak olsanız da bu üniversitelerden hangisinin listede kaçıncı sırayı alacağı çok önemli. Bu aşamada yapılacak en doğru hamle arasında kaldığınız üniversitelerin bölüm tanıtımlarını incelemek. Hatta ön sıralara koymadığınız üniversitelerin dâhi bölüm tanıtımlarını izlemek aklınızda hiç bulunmayan bir üniversitenin edinmek istediğiniz meslek için size katabilecek değerleri görmenizi sağlayacaktır. Bölüm tanıtımları üniversitelerin eğitim imkânlarına, mezunların ne iş yaptığına, okurken edinebileceğiniz ders dışı yetkinliklere ve birçok başka bilgiye ulaşabileceğiniz en kolay ve doğru yöntem. Mesleğiniz için üniversite seçmeden bölüm tanıtımlarını kesinlikle pas geçmeyin!

Üniversitelerin Bölüm Müfredatlarını İnceleyin

Bölümlerin üniversitelere göre müfredatlarının değiştiğini unutmamak gerek. Bir üniversitede alacağınız eğitimin diğer üniversitede alacağınız eğitimle örtüşmeyebilir ve bu durum kariyeriniz için önemli bir eksi ya da artı olabilir. Bu sebeple üniversitelerin internet sayfaları üzerinden edinebileceğiniz müfredat bilgisi kariyerinizi seçerken size büyük fayda sağlayacaktır.

Yüksek Lisans ve Doktora Olanaklarına Bakın

Edineceğiniz kariyer sadece lisansla sınırlı kalmayıp yüksek lisans ve doktora ile devam edecek bir kariyerse üniversitelerin lisans sonrası için sunduğu olanakları araştırmalısınız. Yüksek lisansa, lisans eğitimi aldığınız üniversitede devam edecek olsanız da başka üniversitede devam edecek olsanız da eksik bir ders ya da giriş şartlarının farklılığı kariyerinizin önünde engel olmasın istiyorsanız lisanstan ilerisi için de araştırma yapmalısınız.

Üniversitenin Staj Olanaklarını Araştırın

Bazı üniversiteler bölümlerine göre staj zorunluluğu koyuyor. Bu üniversiteler için firmalar zorunlu stajı olan stajyer öğrencilere ek stajyer kontenjanı açabiliyor. Bu da okurken mesleki pratik edinebilmek için önemli bir fırsat. Zorunlu stajı olan üniversiteler öğrencilerini staj yapması için destekleyerek öğrencilerin gelecek kariyerleri için CV’lerine yazabilecekleri deneyimler kazanma ve ileride çalışmak istedikleri yerler ve alanlar için network edinme imkânı sağlıyor.

Read More

Disleksi dil bazlı bir öğrenme bozukluğudur. Genelde çocuklarda görülen bu rahatsızlığa sahip çocuklar akıcı ve doğru konuşurken problem yaşar. Ayrıca okuduğunu anlama ile yazma sorunları olabilir. Çocuklarda keşfedilen disleksi erken aşamalarda tespit edildiğinde doğru yönlendirme ile çocukları başarı kılabilir. (1)

Disleksiyi çocuk okula başlamadan tespit etmek oldukça güç olabilir, fakat bazı göstergeler hastalığın varlığı hakkında ipucu verebilir. Çocuk okula başlama çağına gelince öğretmeni bu rahatsızlığı fark eden ilk kişi olabilir. Hastalığın yaygın tespiti ise çocuklar okumayı öğrenirken gerçekleşir.

Disleksinin temel sebepleri belli olmasa da bazı genlerin beyindeki okuma ve dil süreçlerini etkilediği bilinmektedir. Bunun yanı sıra çevresel etkiler de bir etken olabilir. Ailedeki erken doğum ve hastalık geçmişi risk faktörlerini artırır.

Disleksi Belirtileri

Okul Öncesi

Bir çocuğun disleksi taşıyıp taşımadığını gösteren bazı belirtiler mevcuttur. Bunlar; geç konuşma, yeni kelimeleri öğrenme yavaşlığı, kelimeleri doğru telaffuz etme güçlüğü, isimleri, rakamları, renkleri hatırlamada yaşanan güçlük, ninnileri hatırlama güçlüğü.

Çocuk bu gibi belirtilere sahipse profesyonel yardım almak gerekir.

Okul Çağı

Çocuk okul çağına ulaştığı zaman disleksi belirtileri daha belirgindir. Yaşına göre düşük okuma becerisi, duyduğunu yorumlama problemleri, sorulara verilebilecek doğru kelimeleri bulma güçlüğü, birbirine yakın kelimeleri ayırma güçlüğü, alışılmadık kelimeleri telaffuz etme güçlüğü, yazma ve okuma aktivitelerini geç tamamlama, okuma içeren aktivitelerden kaçınma bu belirtiler arasında gösteriliyor. 

Gençler ve Yetişkinler

 Disleksi çocuklarda olduğu kadar gençler ve yetişkinlerde de görülebilir. Bazı ortak belirtiler şunlardır: Okumada ve özellikle sesli okumada güçlük, yavaş yazma, telaffuzda güçlük, hafıza güçlüğü, matematik problemlerini çözme güçlüğü, yabancı dil öğrenme güçlüğü, “Çantada keklik” gibi ifade ve deyimleri anlama güçlüğü, hikâye özetleme güçlüğü. 

Çocuklar genelde anaokulu veya kreş seviyesinde okumayı öğrense de disleksili çocuklar görsel grafikleri yorumlamada zorluk yaşayabilirler. Çocukların okuma seviyeleri düşükse doktorla konuşmakta fayda vardır. Eğer disleksi erken teşhis edilmezse veya tedaviye başlanılmazsa, okuma zorlukları yetişkinliğe kadar devam eder.

Ebeveynler ya da öğretmenler bir çocuğun disleksisi olduğunu düşünüyorsa çocuktan profesyonel bir değerlendirme testi çözmesi istenebilir. Bu test sayesinde çocuğun sorun yaşadığı durumlar çözülmezse, birkaç farklı rahatsızlığa sebep olabilir. (2)

Problemler:

  • Öğrenme zorluğu: Gerekli desteği görmeyince disleksili çocuklar akranlarına kıyasla hayatın her bölümünde öğrenme zorluğu yaşarlar.
  • Sosyal problemler: Erken tespit edilemezse disleksiye sahip kişilerde düşük özgüven, davranış problemleri, anksiyete ve çevresinden izole olma eğilimi gözlemlenebilir.
  • ADHD: Disleksisi olan kişilerin ileride dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (ADHD)’e yakalanma olasılığı olmayanlara göre daha fazladır. (3)

Disleksi olan kişilerin erken teşhisi doğru bir yönlendirme ile hayat kalitesi artar. Disleksi korkulacak bir rahatsız değildir ve disleksi olan kişiler destek ile hayatlarını rahatlıkta sürdürebilir.

Kaynakça: 

1-) https://dyslexiaida.org/dyslexia-basics/

2-) https://www.medicalnewstoday.com/articles/186787.php

3-) https://www.nhs.uk/conditions/dyslexia/symptoms/

 

Read More

Üniversite tercihlerini yapmadan önce her aday kendi yeteneklerinin ve kişiliğinin farkında olursa bölüm ve meslek tercihinde daha rahat kararlar verebilir. Fakat eğitim sisteminden ve okulların müfredat içeriğinden dolayı pek çok öğrenci ve üniversite adayı kendi isteklerinin ve yeteneklerinin farkında olmadan tercih döneminde bilinçsiz tercih yapabiliyor ya da herkes tarafından seçilen popüler bölümlere yönelebiliyor. Peki, kendi yeteneklerinizi ve ilgilerinizi nasıl öğrenebilirsiniz? Bunlar kişilik testleriyle ablaşılabileceği gibi aynı zamandakişinin kendi davranışlarını ve karakterini tanımasıyla da öğrenilebilir.

Öncelikle kendinizi analiz edin 

Bir bölüm ve meslek tercihi yapmadan önce üniversite adaylarının kendilerine sorması gereken pek çok soru var. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:

Öncelikle ofis insanı olup olmadığınıza karar verin. Sahada mı yoksa ofis içinde masa başında mı çalışmak istiyorsunuz? Bu soru meslek tercihinizde size çok büyük kolaylık sağlayacaktır. 

İkinci olarak ise insanlarla çalışmaktan zevk alıyor musunuz, bu soru önemli. Pek çok meslek insanlarla birlikte çalışmayı gerektiriyor fakat eğer insanlarla iyi bir iletişim kuramıyorsanız sürekli insanlarla birlikte çalışacağınız mesleklerden uzak durmalısınız.

Üçüncü olarak ise bir takımla çalışmaktan mı yoksa bireysel çalışmaktan mı hoşlanıyorsunuz? Günümüzde pek çok şirket ve işveren grup hâlinde çalışabilen insanlara ihtiyaç duyuyor fakat bireysel olarak yapılabilecek işler de hâlâ mevcut. Bu yüzden meslek ve bölüm seçimi yapmadan bireysel mi yoksa bir takımla birlikte mi çalışmayı mı tercih ettiğinizi belirlemeniz doğru bir tercih yapmanıza yardımcı olacaktır.  

Dördüncü olarak ise ideallerinizi bölüm tercih ederken göz önünde bulundurmanız doğru bir tercih yapmanızı kolaylaştıracaktır. “Gelecekte kendinizi nasıl hayal ediyorsunuz, ne yapmaktan hoşlanıyorsunuz?” gibi sorular kişinin meslek seçiminde yol gösterici nitelikte olabilir. Tabii ki, bu ideallerde biraz gerçekçi olmakta da yarar var. Örneğin sayısal derslerde başarılı değilseniz yazılım alanına yönelmeniz daha sonra size büyük bir hüsran yaşatabilir. 

Kişilik testleri 

Kişilik testleri de kişiliğinizi belirlemede başvurabileceğiniz metotlardan biri. Bu testler belirli sorulardan oluşarak bireylerin kişilik özelliklerini belirlemede kullanılır. Bu testler sayesinde güçlü ve zayıf yönlerinizi ve hangi mesleklere uygun bir kişiliğe sahip olduğunuzu da öğrenebilirsiniz. Pek çok internet sitesinde kişilik testleri mevcut. Aba Psikoloji bünyesinde katılabileceğiniz Kişilik Testi bunlardan bir tanesi. 2-2,5 saat süren bu testlerin sonuçlarını 2-3 hafta içerisinde öğrenebilir ve kişiliğinizi, karakterinizi ve ilgi alanlarınızı belirlemede bu testlerden yararlanabilirsiniz.

Read More

Lise, bir insanın geleceğini şekillendiren en önemli dönemlerden biridir. Uygun bir lise tercihi, öğrencinin eğitim sonrası hayatına bir adım önde başlamasını sağlarken, yanlış bir tercih ile öğrencinin potansiyeli boşa harcanabilir. Bu yüzden, lise seçmeden önce bütün seçenekler değerlendirilmeli ve öğrencinin istek ve yeteneklerine uygun bir tercih yapılmalıdır.

Liselerin Özellikleri

Lise tercihindeki en önemli koşul elbette tercih edilebilecek liselerin özellikleridir. 2018 yılında tercih sisteminde yapılan değişikliklerle beraber, öğrencinin evi ile lise arasındaki uzaklık oldukça önemli hâle gelmiştir. Öğrenciler hem sınavla hem de yerel yerleştirmeyle liselere yerleşebilmektedir. Ancak sınavla yerleşilen liselerin de eve ve şehrin geri kalanına olan uzaklığı, tercih sistemini etkilemese de öğrencinin hayatını etkileyeceği için oldukça önemlidir. Seçilen lisenin ev ve potansiyel dershanelere uygun uzaklıkta olması veya ulaşım ağı bulunması, öğrencinin lisenin son yıllarında daha rahat etmesini sağlayacaktır.

Elbette lise tercihi yapmak sadece mesafe ile bitmiyor. Bazen, iyi bir lise için öğrenciler evden oldukça uzağa gitmeyi göze alabilir. Sınavla alan liseler arasında fen liseleri, sosyal bilimler liseleri, üst düzey anadolu liseleri ve yatılı liseler oldukça revaçta. Öğrencinin böyle liselere puanının yetmesi durumunda eğitim kalitesi, eve olan mesafeden daha önemli bir etken hâline gelebilir. Bu tür liseler arasında seçim yaparken en önemli özellikler okul türü, yabancı dil eğitimi, üniversiteye yerleştirme başarısı ve fiziki imkânlar olur.

Lisede hangi yabancı dilin ağırlıkta olduğu ve ikinci yabancı dil için seçeneklerin neler olduğunu önceden araştırmak gerekir. Çoğu zaman ağırlıklı yabancı dil İngilizce, ikinci yabancı dil de Almanca olarak belirlenir ancak bazı okullarda ağırlıklı yabancı dil Almanca veya Fransızca olabilir. İkinci yabancı dil de okulun imkânları doğrultusunda değişebilir. Üniversiteye yerleştirme başarısı, okulun öğrencileri ve öğretmenleriyle ilgili bilgi sağlar. Üniversiteye yerleştirme oranı yüksek olan bir okulun öğrencilerinin üniversite sınavında da başarılı olduğu sonucuna varılabilir.

Özel liseler için de benzer koşullar geçerlidir. Sınavla alan özel liseler arasında Robert Kolej, Saint Joseph, Üsküdar Amerikan Koleji gibi okullar, puanları oldukça yüksek olmakla beraber yabancı dil ve üniversiteye yerleştirme açısından başarılı ve kapsamlıdırlar. Ayrıca bu okullardan mezun olan çoğu öğrenci, IB veya Fransız Bakaloryası sahibi olup yurt dışında üniversite okuyabilmektedir. Bu okullarla ilgili tercih yaparken, her okulun kendine özgü bir tarihi, kültürü ve müfredatı olduğu unutulmamalıdır. Her özel okulun öğretmenleri ve eğitimde öncelik verdikleri ilkeler birbirinden farklı olacaktır. Seçim yaparken bunların araştırılması ve öğrenci için en uygun koşulların seçilmesi oldukça önemlidir.

Öğrencinin Tercihi

Liseyi okuyacak olan asıl kişi öğrencinin kendisi olduğu için, öğrencinin bireysel özellikleri lise seçiminde büyük önem taşır. Fen grubu derslerini sevmeyen bir öğrenciyi fen lisesine gitmeye zorlamak yanlış bir yaklaşımdır. Öğrenciye, kendi istek ve hedefleri doğrultusunda seçim yapma hakkı tanınmalıdır. Öğrencinin ilgileri ve yetenekleri ile puanı doğrultusunda seçebileceği en iyi okulların kesiştiği yerde, kendi isteğinin de örtüştüğü bir okulu tercih etmek, hem öğrenci hem de veli için en iyisi olacaktır.

Read More

Otizm spektrum bozukluğunun kesin ve kalıcı bir tedavisi yoktur ancak erken tanı, bir ömür boyu sürecek ve tedaviyi destekleyecek eğitim süreci için büyük önem taşımaktadır. Üç yaşından önce teşhis konulan çocuklarda, özel eğitime bir an önce başlama imkânı vardır. Bu özel eğitimler haftada 20 ila 35-40 saatlik sürede olabilir. 

Otizm tedavisinde en etkili yöntemler özel eğitimler, davranış tedavileri, alternatif ve destekleyici tedaviler ve de gerekli görülürse ilaç tedavisidir.

Özel Eğitimler

Otizmli çocukların kendilerine özgü ihtiyaçları ve bu sebeple özel öğrenme gereksinimleri vardır. Özel eğitimler de, bu özel ihtiyacı karşılamaya yönelik en uygun çözümü sunar. Bu eğitimlerin etkisi çocuğun yaşına göre de değişkenlik gösterir. 

Erken çocukluk döneminde verilen eğitimler genelde bir eğitmen ile anne babasının ortak çalışması ile sağlanır. Dersler ilgili kurumlarda ya da gerekli görülürse evde devam ettirilir. Okul öncesi dönemde verilecek eğitimler genelde özel eğitim ana sınıflarında yapılır. İlkokul döneminde ise özel eğitim ihtiyacı olan çocuklar için bir istisna söz konusudur. 66 aylık zorunlu okula başlama yaşı, bu çocuklar için 78 aydır. 

Çocukluk döneminde gerekli eğitimleri alan çocuklar, genellikle lise döneminden sonra kaynaştırma programlarına dâhil edilirler. Bu programlar ile çocukları kendi yaşıtları ile aynı ortamda bulunması, iletişim yeteneklerini, sosyal becerilerini geliştirmeleri hedeflenmektedir.

Davranış Tedavileri

Davranış tedavileri alanında en yaygın yaklaşım uygulamalı davranış analizi, birçok araştırma ile desteklenen bilimsel kaynaklı bir yaklaşımdır. Bu uygulamaların en bilinenlerinden biri, otizm spektrum bozukluğu yaşayan birçok çocukta başarılı sonuçlar veren erken yoğun davranışsal uygulamadır. Bunun yanında oyun temelli, gömülü ve temel tepki öğrenimi kapsayan doğal öğretim yöntemi de vardır. 

Bu programların temel amacı, erken çocukluk döneminden başlayarak çocuklar için yaratılan pozitif öğrenme alanında, eğlenerek, keyif alarak öğrenim görmelerini sağlamaktır.  

Alternatif ve Destekleyici Tedaviler

Otizm tedavisinde bilimsel açıdan etkileri kanıtlanmamış olsa da alternatif yöntemler de kullanılmaktadır. Bunlar arasında, vücutta bulunmaması durumunda alınan tepkilere göre oluşturulmuş tedaviler vardır. 

Bazı araştırmalar bebeklik döneminde sıkça tüketilen buğday, arpa ve yulaftaki glüten ile sütteki kazein proteinlerinin otizme sebep olduğu iddiasını ortaya atmıştır. Bu sebeple alternatif yöntem olarak glüten/kazein diyeti uygulanmaktadır.

Varsayımdan öteye geçememiş olsa da kurşun, civa, alüminyum gibi ağır metallerin de otizme yol açtığı iddiası vardır. Ağır metallerden arındırma tedavisinde de vücut, erken çocukluk döneminde yapılan kızamık, kabakulak ve kızamıkçık aşılarının içinde bulunan ağır metallerden gerek bitkisel, gerek kimyasal yöntemlerle arındırılmaya çalışılır. 

Bunlara ek olarak otizmli çocukların bağırsak sistemlerinin hassas olması ve beslenmede çok seçici olmaları göz önünde bulundurularak başvurulan bir diğer tedavi yöntemi de vitamin ve mineral desteğidir. Bağırsak sağlığı ile beyin fonksiyonları arasındaki bağlantı da deneysel olarak kabul gördüğü için bu tedaviye de başvurulmaktadır.

İlaç Tedavisi

Günümüzde çok rağbet görmeyen bir yöntem olarak ilaç tedavisi de, sonuçları bilimsel olarak kanıtlanmamış bir tedavi yöntemidir. Ancak ilaçla kontrol altına alınabilecek dikkat bozukluğu, hiperaktivite, öğrenme ve davranış problemleri gibi durumlarda bu yöntem kullanılmaktadır.

Kaynakça:

  1. https://www.otizmvakfi.org.tr/
  2. https://www.cdc.gov/ncbddd/autism/treatment.html
  3. https://www.zicev.org.tr/905
  4. https://www.autismspeaks.org/what-autism/treatment/complementary-treatments-autism
Read More

Panik atak, herhangi bir zamanda meydana gelebilen, genellikle bir uyarana bağlanamayan korku nöbetidir. Sosyal fobilere sahip olan hastalarda belirli bir uyaran sonucunda da ortaya çıkabilmektedir. Buna örnek olarak  ataklar hastanın bulunduğu yer ile ilişkilendirilebilir. Çok küçük, çok kalabalık ya da çok karanlık mekânlar genelde bu atakları tetikleyebilmektedir.

Panik atak uyaranlarının arka planı incelendiğinde genellikle hastanın kısa bir süre önce büyük bir travma atlattığı, ağır bir sorumluluğun altında olduğu ya da kısa bir süre önce böyle bir sorumluluktan kurtulduğu, stresli bir dönem yaşadığı görülür. Bunun yanında uzun dönemler psikolojik sorunlar yaşamış, özellikle depresyon geçirmiş hastaların yaşadığı panik atakların genellikle tedaviye yanıt vermediği gözlemlenmiştir. Ara ara yaşanan panik atakların sürekli hale gelmesi ise artık panik bozukluk yaşandığını gösterir. Panik atak vakalarının üçte birinin panik bozukluğa dönüştüğü görülmektedir.

Panik atakların süresi oldukça kısadır ve en şiddetli ataklar genellikle 10 dakikayı geçmemektedir. Hastaların yaklaşık yarım saat içerisinde normal hayatlarına dönebilecekleri gözlemlenmektedir.

Panik atak hastası olan kişilerde sıklıkla görülen belirtiler fiziksel ve duygusal olmak üzere iki başlık altında incelenebilir;

Fiziksel Belirtiler

  • Aşırı derecede terleme ya da üşüme
  • Göğüste ağır bir sıkışma, fenalık hissi
  • Bulantı, karın ağrısı
  • Nefes almada güçlük, boğazın düğümlenir gibi olması
  • Nabzın olağandan fazla hızlanması ya da yavaşlaması
  • Kollarda, bacaklarda ya da diğer uzuvlarda uyuşma, hissizlik
  • Kasılmalar ve kontrol edilemeyen titremeler
  • Halsizlik
  • Odaklanamama sorunu

Duygusal Belirtiler

  • Bayılma, kendinden geçme korkusu
  • Çok hasta olma, hastaneye yatırılma, orada mahsur kalma korkusu
  • Aniden bastıran ve bir türlü kurtulunamayan ölüm korkusu
  • Kontrolün elden gittiğine ve de yeniden elde edilemeyeceğine dair bastırılamaz bir korku
  • Bir anda kişinin kendine yabancılaşması

Hastalarda bu belirtilerden yalnızca biri görülebileceği gibi aynı zamanda birden fazla belirti kendini gösteriyor olabilir.

Bu belirtiler ve nöbetler sonrasında her hastada farklı sonuçlar gözlenmektedir. Hayat standardını düşüren bu ataklar, kişinin ailesiyle, arkadaşlarıyla, iş hayatıyla kopukluklar yaşamasına, sürekli atakları bekleyerek sürekli diken üstünde olmasına neden olabilir. Buna ek olarak hastanın kendini her şeyden izole etmesine, sosyal hayatına tamamen son vermesine yol açabilir. Bazı hastalar ise oluşması muhtemel atakları ilaç tedavisiyle ya da madde/alkol kullanımıyla engellemeye çalışabilir. 

Kaynakça:

Read More

Hayatımızın her dönemi ve geçirdiğimiz her yıl elbette birbirinden farklı ve değerlidir. Ancak çocukluktan yetişkinliğe geçme sürecinde, yani ergenlik dönemi diye adlandırdığımız dönemde kişide hem fiziksel hem de ruhsal değişimler görülür. Ebeveynler çocuklarını tanıyamaz hale gelebilir. Bu yazımızda çalkantılarla dolu bu dönemi sağlıklı bir şekilde geçirmek için neler yapılması ve nelerden kaçınılması gerektiğini ele alacağız.

Ergenlik Dönemi Nedir? Çocuğu Nasıl Etkiler?

Ergenlik dönemi 12-13 yaşında başlayan, çocuğun birey olmaya başladığı ve yirmili yaşlara kadar devam eden bir gelişim sürecidir. Fiziksel ve zihinsel olarak değişimler yaşanır. Dış görünüş daha önemli hale gelir, beğenilme ve kabul görme arzusu artar. Çocuk bir sosyal çevrede yaşadığının farkına varır ve bu farkındalıkla arkadaş ortamında yer edinme, kendini kabul ettirme çabasına girebilir; zaman zaman yanlış arkadaşlıklar kurabilir. 

Arkadaşlarıyla daha çok vakit geçirme ve onlarla daha fazla paylaşımda bulunma eğiliminde olunur. Aileyle iletişimi ve paylaşımı azalabilir. 12-13 yaşına kadar onlara karşılıksız güven duyan çocuk, bu dönemde aileyle daha çok çatışmaya girebilir, onları eleştirmeye ve başka ailelerle kıyaslamaya başlar. Olumsuz tepkiler verme eğiliminde olabilir.

Mutlu Bir Ergenlik Dönemi için Aileye Düşen Görevler

Ergenlik çağına giren çocuk bedensel ve duygusal değişimlerle baş etmekte zorlanabilir. Bu noktada sağlıklı ve mutlu bir ergenlik dönemi için her şeyden önce aile desteği çok önemlidir. Bu dönem ebeveynler öncelikle çocuğa birey olma bilincini kazandırmalıdır. Çocuğun özgüvenli ve kendi ayakları üzerinde durabilen bir karaktere sahip olmasını sağlayabilmelidirler. 

1. Çocuğunuzun arkadaş çevresine doğrudan müdahale etmeyin

 Bu dönemde çocuk farklı arkadaş çevrelerine adapte olmaya çalışacağından, bu sosyal çevre içinde yanlış arkadaşlıklar kurabilir. Ebeveynler bu durumda çocuğu eleştirmemeli, arkadaşlarını kötülememelidir. Çocuğa arkadaşlık ilişkilerinde yasaklar koymak, seçimlerine karışmak daha da olumsuz sonuçların doğmasına sebep olacaktır. Çünkü bu dönemde beğenilme ve kabul görme arzusunda olan çocuk için arkadaş grupları, kurduğu arkadaşlık ilişkileri her şeyden önemli olacaktır. Bu yüzden yasak koymak ve çocuğu kısıtlamak yerine ne için endişelendiklerini dürüstçe açıklamalı ve çocuğa arkadaşlığına dair farklı bir bakış açısı kazandırmayı hedeflemeli, çocuğun doğruyu görmesine izin vermelidirler.

2. Çocuğunuzun yetişkin bir birey olmaya ilk adımları attığını unutmayın

 Çocuk için bir diğer önemli konu da birey olma çabasıdır. Çocuk kendini yalnızlaştırabilir, aileden daha kopuk bir hayat sürdürmeye meyilli olabilir. Bu noktada çocuğun özel alanına ve mahremiyetine saygı gösterilmeli, hala küçük bir çocukmuş gibi himaye altına alınmaya çalışılmamalıdır. Ayrıca sorumluluk almasına izin verilmeli ve özgüvenini zedeleyecek davranışlarda bulunulmamalıdır. Çünkü ergenlik dönemindeki çocuk zaten duygusal olarak karmaşa ve hassasiyet içinde olacağı için, özgüven zedeleyici en küçük davranış bile çocuğun duygusal dünyasını altüst edebilir. 

3. Gerekirse profesyonel destek almaktan kaçınmayın

Ergenlikte karşılaşılan depresyon ciddi bir psikolojik rahatsızlıktır. Ergenlik dönemindeki bir bireyle yetişkin bir bireyin depresyon belirtileri farklılıklar gösterir. Bu depresyon vakalarında kendine zarar verme davranışları, madde kullanımı, istenmeyen hamilelikler ve intihara teşebbüsler görülebilmektedir.

Ergenlikte depresyon belirtileri şunlardır:

  • Üzüntü, ağlamaklı ruh hali, anlam verilemeyen ağlamalar 
  • En ufak meselelerde bile öfke patlaması yaşamak 
  • Huzursuzluk- durmaksızın hareket halinde olmak ya da fiziksel olarak yavaşlamak 
  • Olağan aktivitelere karşı ilgi ve zevk kaybı 
  • Her zaman ilişki içinde olduğu insanlardan, gruplardan kendini soyutlamak ya da kavgalı olmak 
  • Değersizlik hisleri, kendini suçlamak ve eleştirmeye odaklanmak
  • Reddedilmeye tahammülsüzlük, abartılmış bir güven arayışı 
  • Yavaşlayan düşünme, karar verme mekanizmalarında ve hafızada bozulmalar 
  • İntihar düşünceleri, söylemleri (Ölüm düşüncesi içeren her türlü söylem ciddiye alınmalıdır, şaka dahi olsa!)
  • Kendine zarar verme davranışları (Kesme, yaralama, yakma) 

Bu tür durumlarda aile her zaman çocuğa açıkça destek olacağını belirtmeli, çok soru sormaktan kaçınmalı ve en önemlisi tedavi ve yardım alma konusunda çocuğun yanında olmalıdır.

Kaynakça:

http://www.pudra.com/anne-cocuk/ergenlik-donemi/ergen-cocuklarin-aileleri-nelere-dikkat-etmeli-18778.htm

https://www.bengisemerci.com/cocuklarimizin-arkadaslari-ve-biz/

https://bilgihanem.com/ergenlik-nedir/

http://www.hurriyetaile.com/ergenlik/psikolojik-gelisim/ergenlikte-surekli-ofkeli-olmak-depresyon-belirtisi_20692.html

Read More