Bilgisayar oyunları ve çocuklar üzerindeki etkileri sıkça tartışılıyor. Çocukluk, üzerinde işaretler bıraktığımız, coşku dolu, üretken, hayatla bir bütün olduğumuz, yaşama adanmış bir dönem… Bu dönem aynı zamanda hayata karşı tecrübesiz ve yanılabilir olduğumuz bir dönem. Çocukluk döneminde hayatı çoğunlukla deneme-yanılma yoluyla öğreniyoruz. Yaşadığımız çağda, çocuklarımız bu deneme-yanılma süreci içinde bilgisayar ve teknoloji ile tanışıyor. Ve ne yazık ki; bu masum keşfetme serüveni farkında olmadan bağımlılığa dönüşebiliyor. Teknoloji, bir fırsat olmaktan çıkıp çocuklar için tehlike halini alabiliyor. Zaman içinde bilgisayar ve internet bağımlılığı ile karşı karşıya kalınması söz konusu olabiliyor.

Aileler başlangıçta çocuklarının bilgisayar kullanmayı öğrenmesini keyifle izliyor. Hatta çocukların öğrenme süreci aileleri gururlandırıyor. Buna ek olarak; evde yerinden kalkmayan, oyuncaklarını dağıtmayan, sessizce bilgisayarın başında oturan bir çocuk olması anne-babalara daha rahat hissettiriyor. Bilgisayar ile ilgilenen ve bunun keyfine varan çocuk ise gerçek oyunlardan tat alamaz duruma geliyor. Gün geçtikçe bilgisayarda geçirilen süre artıyor ve ortaya bağımlılık çıkabiliyor. Kendilerini durdurmakta zorlanan çocuklar bilgisayar başında geçirdikleri süreyi kontrol edemiyor. Bu kontrolsüzlüğün sonu bağımlılık ile bitiyor.

Çocuklar Gerçek Hayatla Yüz Yüze Geldiklerinde Bocalıyorlar


Yalnızlığını teknolojik bir makine ile gideren çocuklar, zamanla ilişkileri de aynı mekaniklikle yaşamaya başlıyor. Biri ile ilişki kuramayan, bir diğeri ile varoluşsal anlamda gerçek bir buluşma yaşayamayan çocuklar yalnızlığa mahkum oluyor. Evden çıkmak istemiyor ve toplumdan uzaklaşmaya başlıyorlar. Bu yalnızlık evde de devam ediyor çocuklar ailelerinden de uzaklaşmaya başlıyorlar.

Bilgisayar ortamında sanal arkadaşlıklar kurup sanal sohbetler eden çocuklar, dışarı çıkma gereği duymuyorlar. Hareket etme, spor yapma gereği duymuyorlar.  Yetişkinlerden daha yorgun daha tahammülsüz ve sabırsız hale geliyorlar. Çünkü; doyasıya koşmadan, hoplayıp zıplamadan, düşüp kalkmadan büyüyorlar.

Gerçek hayattan kopan, tüm ilişkilerini ve iletişimi sanal ortama taşıyan çocuklar, gerçek hayatla yüz yüze geldiklerinde bocalıyorlar. Sanal dünyada alıştıkları ilişki tarzının gerçek hayatta işe yaramadığını görünce yeniden sanal dünyalarına dönmeyi seçiyorlar. Sonuçta, gerçekle teması olmayan, sanal bir nesil ortaya çıkıyor. Zamanla yalnızlaşan çocuklar, yalnızlıklarını gidermek için haz aldıkları şeylere daha fazla yoğunlaşıyorlar. Bunun sonucunda ise ortaya derin bağımlılıklar çıkıyor.

Bilgisayarda görüntülerin hızlı akışına, peş peşe gelen sahnelere alışan çocukların beyni okul hayatına adapte olmakta zorlanıyor. Çünkü beyin daha fazla uyarı istiyor. Öğretmenin ders anlatımı sıkıcı gelmeye başlıyor ve derse yoğunlaşmakta zorluk çekiyorlar. Bunun neticesinde ise motivasyon ve konsantrasyon problemleri ortaya çıkıyor.

Bilgisayar Oyunları: Bağımlılık Belirtileri

Birçok çocuk bilgisayar oyunları oynuyor ama bağımlı çocukların durumu farklılık gösteriyor. Çocuklar, ödev yapmaları ve ders çalışmaları gereken zamanı bilgisayar ile geçiriyorsa, bilgisayarı sosyal faaliyetlerine ve arkadaşlarına tercih ediyorsa, öğretmenleri çocuğunuzla ilgili farklılıklar gözlemliyorsa bağımlılıktan şüphelenmek gerekiyor. Bu durumda çocuğunuzun bilgisayar kullanımı ile ilgili adım atmanız gerekiyor. Doğru yöntemler kullanıldığı takdirde bilgisayar oyunları, zaman yönetimi, mesajları doğru algılama, eleştirel düşünme, görsel becerinin artışı, zihinsel kapasiteyi yükseltme ve stres altında soğukkanlı kalabilme becerisi gibi özelliklerin kazandırılmasına aracı olabiliyor. Önemli olan bilgisayar oyunlarını yasaklamak değil; doğru kullanmayı öğretmek… Bu noktada atılması gereken adımların ilki, çocuğunuzu ve yaşadığınız durumu kabullenip çözüm arayışına girmek…

Ailelerin Yaklaşımı Nasıl Olmalı?

Peki; ailelerin yaklaşımı nasıl olmalı? Bir çocuğa “Bilgisayar oyunları oynama!” demek hiçbir zaman gerçekçi olmaz. Çünkü; insanlarda yasaklanan şeylere karşı merak ve öğrenme iç güdüsü uyanır. Bu nedenle yasaklamak çözüm olmayacaktır. Yasaklamak yerine çocuğunuza bilgisayarı doğru kullanmayı öğretmeniz ve onu farklı alanlardaki hobilerle tanıştırmanız gerekiyor. Çocuklarımıza birçok konuda kural koymak zorundayız. Bazen bu kuralları uygularken “Hayır!” demek zorunda kalıyoruz. Ne sürekli “hayır” demek, ne de sürekli “evet” demek doğrudur. Bir tanesi çocuğun özgüvenini törpüler, diğeri ise özsaygısını.

Bilgisayar oyunları; macera oyunları, spor, yarış, zeka oyunları, savaş ve strateji oyunları gibi çeşitli içeriklerde olabiliyor. Şiddet ve saldırganlığa yönelik davranışlar yaşamın ilk yıllarında kazanılıyor. Bilgisayar oyunlarına bağımlılık ise zamanla hastalık haline dönüşüyor. Adam vurma ve öldürmenin çok olduğu oyunlara düşkünlük göstermenin, çocuklar için kızgınlık duygusunu artırdığı ve gerçek hayatta saldırgan davranışlar göstermeye yol açtığı düşünülüyor. Bu konuda ise en büyük görev elbette ailelere düşüyor.

Bilgisayar Oyunları: Çocuğunuz Hangi Oyunları Oynamalı?

Peki; çocuğunuz büyüdü ve bilgisayar oyunları oynamak istiyor. Çocuğunuzun hangi oyunları oynayabileceği biliyor musunuz? Öncelikle; uzmanlar çocukların 2 yaşından önce teknolojik hiçbir şeyle iç içe olmalarını önermiyorlar. 2-4 yaş arasındaki çocuklar için, renkler, sayılar, hayvanlar ve çiçekleri öğreten çok fazla hareketli görüntü ve ekran parlaklığı içermeyen oyunlar; 4-6 yaş arası çocuklar için, hafıza geliştirici ve sorumluluk kazandırıcı oyunlar; 6-8 yaş arası çocuklar için biraz daha karmaşık zeka oyunları, dil öğrenme oyunları, sorumluluk ve strateji oyunları, 8 yaş sonrası için ise strateji ve inşa oyunları öneriliyor.

Bilgisayar oyunları ve kullanımının çocuklar üzerindeki etkileri ile ilgili sorularınız için aba Psikoloji ile iletişime geçebilir, YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz. Psikoloji hakkında daha fazla içeriğe ulaşmak için web sitemizi ziyaret edebilirsiniz.

Read More

IQ testleri ne işe yarar? IQ nedir? IQ, insan zekasını değerlendirmek için tasarlanmış bir dizi standartlaştırılmış test veya alt testten elde edilen toplam puandır. IQ terimi, Alman Psikolog William Stern’in Breslau Üniversitesi’nde zeka testleri için bir puanlama yöntemi olarak kullandığı “intelligenzquotient” (zeka katsayısı) sözcüğünün kısaltmasıdır.

IQ testi zekayı ölçmeyi amaçlayan tüm testler için kullanılan ortak bir isimdir. Stanford Binet Zeka Testi, WISC-V, WPPSI, Cattell Zeka Testi, Porteus Labirent Testi gibi pek çok test aslında birer IQ testidir. Zeka testleri neticesinde elde edilen puanlar zeka tahminleridir. Zekanın soyut doğası göz önüne alındığında somut bir sonuç elde edilebilmesi söz konusu değildir. IQ, çevresel ve biyolojik farklılıklar, sosyal konum, aile gibi pek çok faktörle ilişkilendirilmektedir. Zekanın kalıtsallığı yüzyılı aşkın bir süredir araştırılan bir konu olsa da kesin verilere ulaşılamamıştır.

Geçmişten Günümüze IQ Testleri

Geçmişte, IQ testleri tasarlanmadan önce, insanların günlük hayattaki davranışlarıni gözlemleyerek zeka kategorilerine ayırma girişimlerinde bulunulmuştur. Bugün ise bu gözlem biçimleri IQ testi sonuçları neticesinde yapılan sınıflamaları doğrulamak amacıyla hala kullanılmaktadır.

Tarihte, insan zekasını derecelendirmek için standart bir test oluşturmaya yönelik ilk girişim İngiliz istatistikçi Francis Galton tarafından gerçekleştirilmiştir. Galton, zekanın büyük ölçüde kalıtımsal olduğunu ve zeka ile refleksler, kas tutuşu, kafa boyutu gibi gözlenebilir özellikler arasında bir bağ olduğunu varsaymıştır. 1882’de ilk zihinsel test merkezini kurmuş ve 1883’te teorilerine yer verdiği bir kitap yayınlamıştır. Ancak; girişimlerinden beklediği sonucu alamadığı için bir süre sonra araştırmalarına son vermiştir.

Galton’un ardından Alfred Binet, Victor Henri ve Theodore Simon’un 1905’te yürüttüğü çalışmalar, Binet Simon Ölçeği ile başarıya ulaşmıştır. Binet Simon Ölçeği, okul çağındaki çocuklarda zeka problemlerinin belirlenmesi için kullanılmıştır.

Ardından, Stanford Üniversitesi’nde görev yapan Amerikalı Psikolog Lewis Terman’ın Binet Simon Ölçeğini revize etmesiyle; Stanford Binet Zeka Testi ortaya çıkmıştır. Test Amerika Birleşik Devletleri’nde ve dünyada hala kullanılmakta olan en popüler zeka testlerinden biridir.

IQ Testleri Hangi Alanlarda Kullanılıyor?

IQ testleri, zihinsel problemlerin değerlendirilmesinin yanı sıra iş başvuruları, eğitim, iş performansının ve gelirin belirlenmesi gibi pek çok alanda kullanılmıştır ve kullanılmaktadır. Ayrıca, popülasyonlardaki psikometrik zekanın dağılımını ve bununla diğer değişkenler arasındaki korelasyonları incelemek için de kullanılmaktadır.

IQ Düzeyleri

IQ testi sonuçları ve elde edilen puanlara göre zeka sınıflandırılmaktadır. 0-25 puan ağır gerilik, 26-50 puan orta gerilik, 51-75 puan hafif gerilik, 76-90 puan sınırlı zeka, 91-110 puan normal zeka, 111-119 puan ileri zeka, 120-130 puan parlak zeka, 131-145 puan üstün zeka ve 146 ve üzeri puan deha anlamına gelmektedir.

IQ testleri hakkında daha fazla bilgi edinmek isterseniz aba Psikoloji web sitesini ziyaret edebilir, bizimle iletişime geçebilirsiniz. Psikolojiye dair daha fazla içeriğe ulaşmak için YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

 

Read More

Çocuklarla doğru iletişim kurmak oldukça önemlidir. Peki; bunu nasıl yapacağız? Öncelikle şu soruyu yanıtlayarak başlayalım; “iletişim nedir?”. İletişim, bir şehrin su kaynağı gibidir. Su kirlendiğinde, o kaynaktan beslenen şehir nasıl etkilenirse, doğru iletişim kurulmadığında ilişkiler de öyle zedelenir. Yani kısaca iletişim, insanların birbirine bilinçli veya bilinçsiz olarak iletmek istedikleri duygu ve düşüncelerini aktardıkları bir süreçtir.

Sağlıklı İletişimin En Önemli Koşulu: Empati

Sağlıklı iletişim için en önemli koşulun empati olduğunu söyleyebiliriz. Empati, bir anlamda karşınızdakinin duygu ve düşüncelerini yargılamadan ona onun penceresinden bakmaktır. Başarılı bir iletişim için, karşımızdaki kişilere saygı duymak, onların varlığını kabul etmek, önemli ve değerli olduklarını hissettirmek oldukça önemlidir. Bunlara ek olarak, iletişim kurarken doğal davranmak ve abartıdan uzak olmak dikkat edilmesi gereken bir noktadır.

Çocuklarla Doğru İletişim: En Sağlıklı İletişim Yöntemlerinden Biri Etkin Dinleme

Çocuklarla doğru iletişim kurmanın en önemli öğelerinden biri dinlemektir. Etkin dinleme en sağlıklı iletişim yöntemlerinden biridir. Çocuğunuz kendisini dinlediğinizi gördüğünde, önce kendisine değer ve önem verdiğinizi, kabul edildiğini ve buna bağlı olarak sevildiğini düşünür. Aynı zamanda çocuğunuz, duygularını ifade etme olanağı bulduğu için anlaşıldığını düşünür ve rahatlar. Böylece çocuğunuzun hem benlik saygısı artar, hem de size karşı yakınlık duyar. Bu sağlıklı mesaj akışı çocuğunuzun sizinle olan etkileşimini ve bağını güçlendirir. Çocuklar, dinlenmemeleri ve ciddiye alınmamaları konusunda oldukça hassastırlar. Dinlenmediklerini kolaylıkla fark ederler. Çocuğunuzun sözlerine özenle kulak vermeniz, onun duygusal gelişimi için oldukça önemlidir.

Çocukların ilk sosyalleşmesi, bebek ile anne arasındaki ilk iletişimle başlar. Bu da dokunmadır. Annenin sevgi ve şefkatle bakması iletişimi ve bebeğin sosyalleşmesini kolaylaştırır. Bebeğin ilk sosyalleşme tepkisi ise gülümsemesidir. Bebekle kurulan iletişimde jest ve mimikler bu bağlamda çok önemlidir. Bebekler, sizin onlara söylediklerinizden daha ziyade göstermiş olduğunuz jest ve mimiklere dikkat ederler.

Çocuklar Nasıl İletişim Kuracaklarını Ailede Öğrenir

Çocukların gelecekte nasıl iletişim kuracağını öğrendiği nokta ailedir. Aile içi ilişkiler çocuğun diğer insanlarla iletişimi üzerinde etkilidir. Aile içi ilişkiler ne derece sağlıklı olursa, çocuğunuzun başkalarıyla kurduğu ilişki de aynı ölçüde sağlıklı olacaktır. Örneğin, ev içinde sürekli fiziksel ve duygusal şiddet yaşayan çocuklar bu iletişimi sürdürür ve çevresindekiler ile de bu şekilde anlaşır.

Çocuklarla Doğru İletişim Kurmak İçin Nelere Dikkat Etmeliyiz?

Peki; çocuklarla doğru iletişim kurmak için nelere dikkat etmeliyiz? İlk olarak, duyguyu reddetmek yerine duyguyu isimlendirmeniz oldukça önemlidir. Duyguya bir anlam verdiğinizde çocuğunuzun daha kötü etkileyeceğinden korkmak doğru bir yaklaşım değildir. Onu daha çok üzülmekten korumaya çalışırken çocuğunuz aslında anlaşılmadığı duygusuna kapılabilir. Oysa çocuklar, yaşadıklarını sözcükler halinde duyduğunda rahatlar.

İkinci olarak, açıklama ve mantık yerine çocuğunuza istediklerini bir hayal dünyasında sunmak doğru değildir. Çocuğunuz elde edemeyeceği bir şey istediği zaman, mantıklı kanıtlarla çocuğunuza neden bu şeye ulaşamayacağını anlatmaya çalışmak yerine hayal dünyalarını anladığınızı göstermeniz oldukça önemlidir. Son olarak, sorular ve öğütler yerine bir sözcükle onaylamanız onun için destekleyicidir. Suçlanan çocuklar, olumlu ve yapıcı düşünemezler. Basit bir onaylama sözcüğü çocuğunuzun kendi duygularını keşfetmesine olanak sağlar.

Günlük yaşamda anne baba çocuk üçgeni içinde yer yer anlaşmazlıklar ve çeşitli mücadeleler yaşanabilir. Çocuğunuza sert bir geri bildirimde bulunmanız işleri daha kötü hale getirebilir.  Burada önemli olan kendinizi çocuğunuzun yerine koymanızdır. Sorunu çocuğunuzun anlayabileceği bir dilde anlatmak, çocuğunuz ile karşılıklı olarak duygularınızı yansıtarak iş birliği içinde olmanız önemlidir. Buna ek olarak; çok fazla sözcük ile sorunu tanımlamak yerine, basit sözcükle durumu özetlediğinde daha etkili iletişim kurabilirsiniz.

İletişim biçimleri ve çocuklarla doğru iletişim kurma yolları hakkında daha detaylı bilgi edinmek için aba Psikoloji web sitesini ziyaret edebilir, YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

Daha önceki blog yazılarımızda sosyal ve bilişsel psikoloji gibi psikolojinin birçok alt dalı olduğundan söz etmiştik. Bu sefer blog yazımızda halk arasında psikolojinin en çok bilinen alanı klinik psikoloji hakkında bilgi vereceğiz. Konuyla ilgili bilinen yanlışlardan bahsederek klinik psikoloğa gitmeye ne zaman gerek duyarız sorusunu yanıtlayarak, klinik psikologların ne yaptıklarından söz edeceğiz.

Klinik psikoloji, bireyler ve aileler için sürekli ve kapsamlı zihinsel ve davranışsal sağlık bakımı sağlayan psikolojik uzmanlık alanıdır. Ajanslar ve topluluklar için danışmanlık, eğitim, öğretim ve denetim; ve araştırmaya dayalı uygulamalar da klinik psikoloji alanının içerisine girmektedir. Klinik psikolog unvanına sahip uzmanlar psikoloji lisansı ya da psikolojik danışmanlık bitirdikten sonra klinik psikoloji yüksek lisansını tamamlamış olanlardır. Bunun yanında herhangi bir lisans eğitiminden sonra klinik psikoloji alanında yüksek lisans ve doktora yapmış kişiler de klinik psikologlardır.

Konu Hakkında Doğru Bilinen Yanlışlar

Psikoloğum diyen bireylere yöneltilen ilk soru “E sen şimdi milletin derdini mi dinliyorsun?”  sorusudur. Bu sorunun cevabı klinik psikologlar için doğru sayılabilir. Fakat “dert” kavramını biraz açmakta fayda var. Her derdi olanın psikoloğa ihtiyacı olduğu anlamına gelmez.  Kısaca eğer derdiniz günlük hayatınızda işlevsizlik yaratıyorsa, hayatınızı sürdürmekte zorlanıyorsanız psikoloğa ihtiyaç duyarsınız denilebilir.  Klinik psikoloğa gitmek için illa psikolojik bir rahatsızlığınız olduğu anlamına gelmez. Kısa süreli hayatınızla ilgili çözemediğiniz problemleri çözmek için de psikoloğa gidilebilir. Ancak söz konusu bu alana ilişkin bir psikoloji olduğunda bu alandaki psikologlar psikolojik rahatsızlıklar üzerine de uzmanlaşmışlardır. Depresyon, anksiyete ve çeşitli kişilik bozuklukları üzerine bilgi sahibi olarak bu tip psikolojik rahatsızlıkların tedavisi üzerine çalışırlar.

Klinik psikoloji ve psikiyatri arasındaki fark da en çok tartışılan konulardan biridir. Özetle yine halk arasında “Psikolog ilaç yazamaz.” denilmektedir. Bu tanım doğru olsa da psikiyatrist ve klinik psikolog arasında kullanılan metot açısından da farklar bulunmaktadır. Klinik psikolog davranışlarınız ya da düşüncelerinizdeki değişimi konuşarak, terapi yaparak sağlamaya çalışır.  Bu nedenle dönemsel olarak çözemediğiniz bir problem için de klinik psikoloğa danışabilirsiniz. Psikiyatrist ise direkt psikolojik rahatsızlıklar üzerine çalışır. Psikiyatrist psikolojik rahatsızlığınız üzerine tanı koyarak tıbbi müdahalede bulunur. İlaç yazarak probleminizi çözmeye çalışır. Bir klinik psikolog tanı koymaz. Sadece terapiler yoluyla iyi oluş halinizi engelleyen probleminizi tespit ederek iyi oluş halinizi sağlamaya çalışır.

Klinik psikoloji denilince akılda koltukta yatan bir danışanın saatlerce derdini anlattığı canlanmaktadır. Aslında durum pek de böyle değildir. Elbette birden çok terapi yöntemi vardır. Uygulamalar terapilere göre değişiklik gösterebilir. Örneğin ilk birkaç seans sizi dinleyerek bilgi toplama yoluyla ilerleyen bir terapi biçimi varken baştan beri müdahalede bulunan terapi biçimleri de vardır. Burada hangi anlayışta terapi yapılırsa yapılsın bu alan ilişkin psikoloji seanslarının temel ve ortak özelliği kişisel yorum yapılmamasıdır. Psikolog size yol gösteren kişidir. Size doğruyu söyleyen değil; sizin kendi doğrunuzu bulmaya çalışan kişidir.

Klinik Psikoloji Dışında Terapi Yapılamaz mı?

Klinik psikologlar dışında terapi yapma yetkisi olan kişilere psikoterapist denir. Psikoterapist olmak için klinik psikologların aldığı eğitimler benzeri terapi eğitimleri almak gerekmektedir. Bunun dışında psikoterapistlerin de yine klinik psikologlar gibi psikoloji, psikolojik danışmanlık ya da psikiyatri lisans eğitimini tamamlamış olmaları gerekmektedir. Ardından çeşitli psikoterapi eğitimlerinden en az birisi üzerine eğitimler ve süpervizyon alarak psikoterapist unvanı almaya hak kazanırlar.  Hatta  yalnızca yüksek lisansla klinik psikoloji alanını tamamlayan bir bireyin terapi yapma yetisi olduğunu söyleyemeyiz. Klinik pratiklerinin işlevselliği için klinik psikologlar da ayrıca terapi eğitimleri ve süpervizyon alırlar.

Konu hakkında ayrıntılı bilgi almak için Aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Ayrıca Doç. Dr. Gamze Sart’ın YouTube kanalına abone olarak bilgilendirici videolara ulaşabilirsiniz.

Read More

Stanford Binet Zeka Testi, Stanford Üniversitesi bünyesinde görev yapan bir psikolog olan Lewis Terman tarafından Alfred Binet ve Theodore Simon’un, Binet-Simon Ölçeği’nden revize edilmiş bir zeka testi olarak biliniyor.

Test Nasıl Ortaya Çıktı?

Binet-Simon Ölçeği, Fransız psikolog Alfred Binet ve öğrencisi Theodore Simon tarafından tasarlanmıştı. Dönemin değişen eğitim yasaları nedeniyle, psikolojik değerlendirme testleri aracılığıyla gelişimsel olarak geride kalan ve yardıma ihtiyacı olan çocukların tespit edilmesi amaçlanıyordu. Binet, zekanın şekillendirilebilir olduğuna inanıyor ve zeka testlerinin ekstra ilgiye ihtiyaç duyan çocukları hedef almaya yardımcı olacağına inanıyordu. Test Fransa’da ortaya çıkmıştı ancak; Amerika Birleşik Devletleri’nde revize edildi. Stanford Binet Testi, uyarlanabilir bir testin ilk örneklerinden birini oluşturuyordu.

1916’daki ilk revizenin ardından, Stanford Binet Zeka Testi’nin revize edilmiş dört baskısı daha yapıldı. Bunlardan ilki; Lewis Terman ve Doktora derecesini, Lewis Terman’ın da başkanlığını yaptığı Stanford Üniversitesi Psikoloji bölümünden alan Maud Merrill’in birlikte yaptıkları revizeydi. Bu revize daha fazla nesnelleştirilmiş puanlama yöntemleri ve daha geniş, sözel olmayan bir yetenek yelpazesi içeriyordu. Ardından, Jerome Sattler’ın yardımıyla, Robert Thorndike tarafından 1986 yılında yeni bir revize yapıldı. Bu revize, üstün yetenekli programlara yönlendirilebilecek çocukları değerlendirmesiyle ön plana çıkıyordu ve erken ergenlik yıllarında olanlar için daha zorlayıcı öğeler sağlayan geniş bir yetenek yelpazesi içeriyordu. Son olarak ise 2003 yılında Gale Roid tarafından beşinci bir revize yayınlandı.

Stanford Binet Zeka Testi İçeriği

Bireysel olarak uygulanan Stanford Binet Testi, küçük çocuklarda gelişimsel ya da zihinsel eksiklikleri teşhis etmek için kullanılıyor. 2-16 yaş aralığındaki çocuklara uygulanabiliyor. Bir bilişsel yetenek ve zeka testi olan Stanford Binet, toplamda onbeş alt testten oluşuyor ve beş ağırlıklı faktörü ölçüyor ve hem sözlü hem de sözlü olmayan alt testlerden oluşuyor. Bilgi, nicel akıl yürütme, görsel-uzamsal işleme, çalışan bellek ve akışkan muhakeme bu beş faktörü oluşturuyor.

Test Nasıl Uygulanıyor?

Testin yapılacağı ortamın sessiz ve ilgi çekici materyallerden uzak olması gerekiyor. Eğer testin uygulanacağı çocuk çok küçük yaşta ise teste aileden bir gözlemci katılması söz konusu olabiliyor. Ancak odada sadece testi uygulayacak uzmanın ve çocuğun olmasının daha uygun olduğu ve daha sağlıklı sonuç verdiği düşünülüyor. Test esnasında tespit edilen ilerleme ya da gerileme durumu çocuğun zihinsel olarak taban ve tavan yaşlarını belirlemeye yardımcı oluyor. Yaşıtlarından ne kadar farklı olduğu, alt alanlarda yaşıtlarının ne kadar ilerisinde ya da gerisinde olduğu böylelikle anlaşılabiliyor.

Stanford Binet Zeka Testi ya da çocuklara uygulanan diğer psikolojik değerlendirme testleri hakkında daha detaylı bilgiye ulaşmak için aba Psikoloji web sitesini ziyaret edebilir, YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

Duygusal zeka ve sosyal zeka üzerine yapılan çalışmalar özellikle son yıllarda gündem oluşturmaya başladı. Duygusal ve sosyal zekanın tanımlanması, geliştirilmesi ve ölçülmesi üzerine araştırmalar hız kazandı ve pek çok farklı alana yöneldi. Peki; duygusal ve sosyal bir zeka nedir? Nasıl tanımlanır ve nasıl ölçülür?

Duygusal Zeka

Duygusal Zeka, pek çok araştırmacının farklı biçimlerde tanımladığı bir kavram. Psikolog Peter Salovey ve John Mayer; duygusal zekayı, kişinin kendi duygularını ve diğer insanların duygularını izlemesi, farklı duygular arasında ayrım yapabilmesi ve bunları uygun şekilde etiketleme ve duygusal bilgiyi düşünme ve davranışa rehberlik etmek için kullanabilmesi şeklinde tanımlamışlardır. Mayer ve Salovey’e göre aynı zamanda, kişinin duyguları arasında seçim yapabilmesi, hayatını yönlendirme ve yaşam kalitesini yükseltmede duygularını kullanabilmesidir. Bazı araştırmacılara göre duygusal zeka iş performansını etkileyen bir beceri; bazılarına göre ise; duyguları doğru anlayıp, doğru ifade edebilme becerisi olarak nitelendirilir. Yapılan farklı tanımlamalarda, duyguların kontrolü, empati, duyguları doğru ifade etme gibi unsurlar ortak bir nokta olarak öne çıkmaktadır.

İsmi duygusal zekayla özdeşleşen Daniel Goleman ise duygusal zekanın öz farkındalık, empati, motivasyon, iç kontrol ve sosyal yeteneklerden meydan geldiğini ifade etmiştir. Öz farkındalık; kişinin kendini tanıması, güçlü ve zayıf yönlerinin farkında olmasıdır. Empati, kişinin bir başkasının hislerini anlayabilmesi ve kendini o kişinin yerine koyabilmesidir. Motivasyon kişinin istek ve girişimciliğini ifade eder. İç kontrol ise duyguları iyi yönetebilmek anlamına gelir. Sosyal yetenekler, kriz yönetimi, liderlik, ikna gücü gibi farklı özellikleri kapsar.

Duygusal Zeka Nasıl Ölçülür?

Duygusal zekayı farklı yöntemlerle ölçmek mümkündür. En güvenilir ve en yaygın olarak bilinen testler; Mayer-Salovey-Caruso Duygusal Zeka Testi, The BarOn Sosyal ve Duygusal Zekaya Bağlı Liderlik Testidir.

Sosyal Zeka

Ross Honeywill, sosyal olan zekayı bireyin kendisinin ve toplumun farkında olması, tutumları ve karmaşık sosyal değişimleri yönetme kapasitesi şeklinde tanımlanmıştır. Edward Thorndike ise bu kavramı, “insan ilişkilerinde akıllıca davranmak için yetişkin erkekleri ve kadınları, genç erkekleri ve kızları anlama ve yönetme yeteneği” olarak tanımlamıştır.

Sosyal zekanın, sözlü ve sözsüz işaretleri anlama, bilgileri kullanabilme, bilgileri diğer insanlara aktarabilme gibi farklı unsurları içinde barındıran bir kavram olduğu bilinmektedir. Empati, tıpkı duygusal zekada olduğu gibi sosyal zekanın da bir parçası olarak karşımıza çıkmaktadır.

Sosyal Zeka Nasıl Ölçülür?

En yaygın uygulanan test, Psikolog, Thelma Hunt tarafından geliştirilen George Washington Üniversitesi Sosyal Zeka Testi’dir. Test, insan davranışlarının gözlenmesi, isim ve yüzlere yönelik hafıza, sosyal olaylar karşısında yargı, mizah duygusu gibi öğeleri kapsar. Duygusal zeka ölçümü amacıyla kullanılan The BarOn Model Duygusal ve Sosyal Zeka Envanteri sosyal olan zekanın ölçümü amacıyla da kullanılmaktadır.

Zeka türleri hakkında daha detaylı bilgi edinmek için aba Psikoloji web sitesini ziyaret edebilirsiniz. Psikoloji hakkında daha fazla içeriğe ulaşmak için YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

Psikolojik değerlendirme testleri, çocuk gelişimi açısından oldukça önemlidir. Psikolojik değerlendirme, kişinin güçlü ve zayıf yönlerini belirlemek amacıyla yapılır. Çocuklara, iç dünyaları ve davranışlarıyla ilgili ipuçları veren bu testler; duyguları anlama ve açıklama noktasında da yardımcı olabilir. Testler, gözlem, anket ya da bazı görevleri yerine getirme şeklinde uygulanabilir. Zaman zaman çocukların gösterdiği olağan dışı ve problemli davranışlar testleri gerekli kılabilir. Peki; çocuklar için hangi testler uygulanıyor? Birlikte göz atalım.

WPPSI Testi

İlk olarak 1967 yılında uygulanan, David Wechsler tarafından geliştirilen WPPSI testi, 2,5-7 yaş aralığında çocuklar için tasarlanmış psikolojik değerlendirme testleri arasında yer alıyor. WPPSI çocukların görsel detaylara odaklanma, bağ kurabilme, anlama ve akıl yürütme becerilerini ölçümlemeyi amaçlar. Bunun yanı sıra; kavramsal düşünme, konsantrasyon, hafıza gibi unsurlara da odaklanması söz konusu olabilir.

Psikolojik Değerlendirme Testleri: Moxo Testi

Moxo Testi, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, dürtüsellik gibi konulara odaklanan bir testtir. Yaklaşık 15 dakikalık bir süre içerisinde uygulanır. Moxo Testi, çocuğun çevresel koşullar altındaki dikkatini ölçmeyi amaçlar. Genellikle 6-12 yaş aralığındaki çocuklara uygulanır.

Wiat III Başarı Testi

Wechsler Bireysel Başarı Testi kısaca Wiat III, ergenlik çağındaki çocukların ve genç yetişkinlerin başarılı değerlendirmeyi amaçlanan kapsamlı bir testtir. Çok sayıda ve farklı nitelikte bölümlerden oluşur. Temel okuma, yazılı anlatım, matematik, okuduğunu anlama bu bölümlerden bazılarıdır.

CARS Testi

CARS Testi ya da Çocukluk Çağı Otizm Değerlendirme Ölçeği; otizm belirtileri gösterdiği düşünülen çocukları değerlendirme amacıyla tasarlanmış bir testtir. 2 yaş ve üzeri çocuklara uygulanır. Otizmli çocukları diğer gelişimsel engelli çocuklardan ayırmaya yardımcıdır. CARS Testi ile çocukların, insanlarla ilişki kurma, empati, dinleme, görsel tepki, sözlü ve sözsüz iletişim, vücut ve nesne kullanımı gibi birçok farklı alanda değerlendirilmesi amaçlanır

Psikolojik Değerlendirme Testleri: WISC-V

Açılımı The Wechsler Intelligence Scale for Children–Fifth Edition olan WISC-V, öğrenme güçlüğünü teşhis etmek anlamında günümüzde en etkili psikolojik değerlendirme testleri arasındadır. Çocukları daha iyi tanımak ve kişisel çözümler sunmak amacıyla uygulanır. WISC-V, sözlü anlama, akışkan zeka, kısa süreli hafıza ve işleme hafıza gibi unsurları kapsar. Dünya ölçeğinde en güvenilir ve en güçlü testler arasında gösterilmektedir.

Stanford Binet Zeka Testi

2-16 yaş aralığındaki çocuklara uygulanabilen Stanford Binet Zeka Testi, bilişsel becerileri değerlendirmeyi amaçlıyor. Stanford Binet Zeka Testi, zeka ve yeteneği; bilgi, nicel akıl yürütme, görsel-uzamsal işleme, çalışan bellek ve akışkan muhakeme faktörleri üzerinden ölçümlüyor.

Psikolojik değerlendirme testleri hakkında daha detaylı bilgiye ulaşmak için aba Psikoloji web sitesini ziyaret edebilirsiniz. Psikolojiye dair merak ettiğiniz her şey ve sormak istedikleriniz için bizimle iletişime geçebilir, YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

 

Read More

“Leiter Uluslararası Performans Testi” çocuk ve ergenler için üretilmiş bir zeka testidir. Piyasada çeşitli kontrollerden geçerek uluslararası standartlarda onaylanmış birçok zeka testi bulunmaktadır. Örneğin, WIPPSI -IV, Stanford Binet  Zeka Testi çocuklar için en çok kullanılan zeka testlerindendir. Fakat Leiter ölçeği özel bir zeka testidir. Ölçek; konuşmadan, pandomim şeklinde yapıldığı için konuşma problemleri olan 2-18 yaş arası çocuklara ve ergenlere de uygulanabilmektedir.

Ölçeğin Avantajları Nelerdir?

Leiter ölçeği zekayı dil becerilerinden ayrı tutarak ölçen özgün bir testtir. Örneğin işitme engelli bir çocuk danışanı düşünelim. Danışanın normal şartlarda diğer zeka testleriyle zekası ölçülürken dil becerilerini dahil etmeden bir ham puan hesaplamak pek de mümkün değildir. Her zeka testinin dil becerilerine yönelik alıcı ve ifade edici dil becerileri gerektiren bölümleri vardır. Testler sözel cevaplar bekler ve sözel sorular içerir. Bu nedenle bu danışanın zekası belki de sırf dil becerileri konusunda farklı bir problemi olduğu potansiyelinden daha düşük bir sonuç elde edilebilir. Sonuçların geçerliliği de burada sıkıntıya düşmektedir. Ancak Leiter Ölçeği bu tür danışanların zekasını dil becerileri hesaba katılamadan daha objektif ölçmeyi hedefler.

Leiter Ölçeği Nasıl Uygulanıyor?

Ölçek herhangi bir dil yetisini ölçmediği için uygulayıcıların da testi yaparken sessiz olmaları gerekiyor. Leiter ölçeği içerisinde pandomim talimatları içerir ve test boyunca pandomim yoluyla yönlendirilmeler yapılmaktadır. Bu ölçeği uygulamak için uzmanların çeşitli eğitimler alması gerekir. Psikolojik danışmanlar, psikologlar ve psikolojik hizmetler lisans mezunları ölçeği uygulamak için eğitim alabiliyorlar. Eğitim esnasında testi uygulama kuralları öğretilmektedir. Test eğitimlerinde süreyi nasıl ayarlamak gerektiği, çocuğu test esnasında yönlendirme ve ölçek için nasıl pandomim yapılacağı gibi bilgiler öğretilmektedir.

Leiter Ölçeği: İçerik

Leiter ölçeği her zeka testi gibi alt testlerden oluşmaktadır. Zeka testlerinin alt testlere bölünmesinin nedeni zekayı çok yönlü şekilde ölçebilmeyi hedeflediklerindedir. Leiter obje bulma, sınıflandırma,  eksik resmi tamamlama, sıralama gibi zekaya yönelik 10 farklı alt test içeriğinden oluşur. Bu 10 alt testten alınan puanlar ayrı ayrı hesaplanır. Ardından toplamından elde edilen ham puanla bir sözsüz zeka puanı elde edilir. Böylelikle özellikle uygulanan kişinin zekasının hangi yönde daha gelişmiş olduğu da alt testler yoluyla gözlemlenebilir. Bunların dışında objektif bir ölçüm olması adına içerik yaşa göre bölünmüştür. Her yaş aralığından beklenen performans farklıdır. Zeka yaşa göre ölçülmektedir.

Konu hakkında daha detaylı bilgi almak için Aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Ayrıca Doç. Dr. Gamze Sart’ın blog sayfasını da takip edebilirsiniz.

Read More

Çocukluk çağı travmaları hafife alınsa da aslında çocukken yaşanan travmalar hayatımızı en çok etkileyen olaylardır. Özellikle beynin büyük gelişim gösterdiği döneminde 0-6 yaş aralığında yaşanan olaylar kişinin ileriki hayatında izlerini taşımaktadır. Yetişkinler bu konuda yanılarak sürekli “çocuk daha anlamaz, aklı ermiyor zaten, hatırlamıyordur bile.” diye düşünmektedirler. Fakat çocukken travma yaşayan bireylerin yaşadıkları bilinç dışına yerleştiğine dair bir sürü örnek bulunmaktadır. İleride yaşanan problemlerin kökeninden unutulmuş, bastırılmış, zihnin karanlık kapıları ardına itilmiş olaylar yatabiliyor. Travmanın yaşanması bazı koşullarda engellenemeyebilir ama ebeveynlerin çocukluk çağı travmalarını bilmesi çocuğun durumunu anlayıp müdahale etmek için önemlidir.

Çocukluk Çağı Travmaları: Nasıl Tanımlarız?

Birçok farklı deneyim travmaya yol açabilir. Genelde bir olayın travmatik hale dönüşmesi kişinin hayatını önemli oranda etkilemesi ya da kişinin önemli oranda etkilediğini düşünmesi sonucunda gerçekleşir. Cinsel taciz, araba kazası, doğal afetler, çocuklukta ameliyat geçirmek, sevilen bir yakını kaybetmek tartışılmaz çoğu çocuğun hayatında travma yaratacak olaylardır. Bunun dışında strese yol açacak hayat koşulları da çocukta travmaya yol açabilir. Örneğin zorbalığa maruz kalma, yetişkinler için normal ve olası görünse de çocukta travmatik olabilir. Son olarak çocukluk çağı travmaları farklı olarak her zaman direkt çocuğun yaşadığı deneyimler değildir. Örneğin sevdiği birinin acı çektiğini görmek ya da televizyonda izlenilen şiddet içerikli sahneler de çocukları etkileyebilir.

Çocukluk Dönemi Travmaları ve Post Travmatik Stres Bozukluğu

Post travmatik stres bozukluğu (PTSB) yaşanan travmadan ötürü birden farklı uyarana karşı stres duyma rahatsızlığıdır. Çocukluk çağı travmaları arasında sayılabilecek bir travmadır. Genellikle çocuğun birden fazla uyaran tarafından etkilenmesi sonucu ortaya çıkar. Travmayı hatırlatıcı objeleri ya da benzer olayları gördüğünde de çocuk kendini huzursuz hisseder. Böyle durumlarda çocuklar kendilerini aşırı tetikte tutarak dikkat kesilirler. Her an kötü bir şey olacağından korktukları için tetikte olurlar. Hatta panik atak krizlerinin travmayla birlikte ( ) görülme imkanı vardır. PTSB sahibi çocuklar sinir, agresiflik, depresyon, korku, başkalarına güvenmekte zorluk çekme, düşük özgüven, kendilerine zarar verme eğilimi gibi davranış biçimleri gösterebilirler. PTSB dışında da travmaya maruz kalmış çocuklarda da bazı sıkıntılar gözlenebilir.  Sinir hali  ve odaklanmada sıkıntısı, korku oluşumu, ölüm ve güvenlik konusunda düşüncelerin artması, aktivitelere ilginin azalması, uyku problemleri, üzüntü, okulu reddetme gibi davranışlar görülebilir.

Çocukluk Çağı Travmaları Uzun Vadede Etkileri

Çocukluk çağı travmaları uzun vadede farklı sıkıntılara yol açabilir. Bu çocuklukta yaşanan travmaların bazı sağlık problemlerine yol açtığı ya da problemleri tetiklediği istatistiksel olarak kanıtlanmıştır. Astım, koroner kalp rahatsızlığı, depresyon, diyabet ve inme gibi problemler çocukluk çağı travmalarından dolayı ortaya çıkabilecek risk durumlarıdır. Yine istatistiklere göre çocuklukta travma yaşayanların yetişkinlik dönemlerinde intihar girişiminde bulunma olasılıkları yüksektir. Özellikle cinsel taciz, ev içi şiddet durumlarının bu riski arttırdığı gözlemlenmiştir.

Read More

Zihnimiz günde 60.000’e yakın düşünce üretmektedir. Bu düşüncelerin neredeyse yarısı sürekli düşündüğümüz şeylerdir “Ne giyeceğim, asla zamanım yok, evi temizleyemedim yine, keşke daha fazla param olsa, çok yalnızım…” gibi cümleler zihnimizde sürekli dolanan cümlelerden olabilir. Peki bu düşüncelerin hangileri bizim için sağlıklıdır? Zihnimizi nasıl berrak tutabiliriz? Sağlıklı ve sağlıksız düşünceleri birbirinden ayırmak zihnimizdeki yükleri atmamız için ilk adımdır. Bu blog yazımızda zihni temizlemek için hangi düşüncelerden arınmamız hangilerini sürdürmemiz gerektiğini konuşacağız.

Zihni Temizlemek: Acıma ve Eleştiriden Uzak Durun

Tarafsız ve yorumsuz düşünceler arttıkça zihnimiz rahatlayacaktır. Zihni temizlemek için acıma ve eleştiriden uzak durmak ilk adım olabilir. Olan olaylara kendinizi eleştirerek yaklaşmanız zihninizi yoracaktır. Mutsuz olmak ya da iyi hissetmemek insanın doğasında olan duygular ve hislerdir. Bunu engellemenizi önermiyoruz. Fakat mutsuzken ya da kötü bir şeyler yaşarken aklınızdan geçen düşünceler önemlidir. Diyelim ki  “Zaten hep bunlar benim başıma gelir.” diye düşündünüz. Bu düşüncenizde aslında kendinizi suçlama mevcuttur. Sizin yüzünüzden bunların başınıza geldiğini düşünmeniz kendinize acımanız ve kendinizi eleştirmeniz anlamına geliyor. Bu zihninizde yük oluşturacaktır. Onun yerine yaşanan duyguyu daha objektif yansıtmanız. “Çok üzdü bu olanlar beni.” diye düşünmeniz size çok daha iyi gelecektir ve sağlıklı bir düşüncedir.

Zihni Temizlemek: Şüphelerinizin Üstüne Gidin

Bazen zihni yoran da kendinizle ilgili şüpheye düşmenizdir. Zihni temizlemek için kendinizle ve yapabileceklerinizle ilgili şüphelerinizin üstüne gidin. Ne zaman kendinizle negatif konuştuğunuzu fark ederseniz, bu düşüncenizi düzeltmeye çalışın. Örneğin bir mülakata gireceksiniz ve aklınızdan “Yine başarısız olacağım.” Düşüncesi geçiyor. Bu fikrinizi eleştiremeyiz belki de çünkü yine kelimesini kullandığınız için belli ki önceden kötü bir deneyim yaşamışsınız. Fakat kendinize her deneyimin kendine özgü olduğunu bunun başka bir mülakat olduğun ve işlerin değişebileceğini hatırlatın. Bu bir çeşit zihninize savaş açmak gibi olacaktır. Hiç kolay değil kendi fikrinize karşı çıkmak ama yaptıkça zihniniz buna alışacak, kendinize güveniniz artacak ve olumlu düşünceleriniz birikecektir.

Olumsuz Varsayımlar Oluşturmayın

Araştırmalar gelecekle ve geçmişle ilgili olumlu düşünceler ve zihinsel konuşmalar yapmanın zihin için faydalı olduğunu göstermektedir. Gelecekte yapmayı planladığınız güzel şeyleri düşünmek ya da geçmişteki güzel anıları zihinde canlandırmak bile zihni temizlemek için mükemmel bir yoldur. Fakat bunun zıttı olarak eğer gelecekle ya da geçmişle ilgili olaylardan olumsuz çıkarımlar yapıyorsanız bu zihninizi gereksiz yere yoracaktır. Özellikle başka insanların düşünceleriyle ilgili bu hataya sıkça düşülür.

Mesela, geçmişteki bir olay için zihninizden birinin davranışını yorumladığınızı düşünün: “ Kesin bunu bu yüzden yaptı..”. Bu gerçekçi bir düşünce değildir. Burada sadece varsayım yapmışsınızdır. Bilemezsiniz olumlu bir amaçla da yapsa olumsuz bir amaçla da yapsa bu bir bilinmezdir. Aynı şekilde gelecek içinde “Kesin böyle davranacak, böyle olacak…” diye çıkarım yapmak da doğru değildir. Bu olaylar daha yaşanmadı. Zihin okuyamayız ya da geleceği göremeyiz. Sizde merak uyandıran gelecek olaylarına “Bakalım ne olacak” diye yaklaşmayı deneyin. Geçmişteki olumsuz olaylar için ise “Olan oldu artık.” Diye düşünebilirsiniz. Ya da olay olumsuz da olsa size kazandırdıkları olmuştur. Kazandırdıklarını düşünmek de zihni temizlemek için sağlıklı bir yol olacaktır.

Read More