Sosyal psikoloji insanların sosyal çevrelerindeki düşünceleri, duyguları, inançları ve hedeflerini inceleyen bilim dalıdır.  Muhtemelen önceden de insanların davranışlarının sosyal ortamlarda değiştiğini fark etmişsinizdir. Yalnızkenki davranışlarınızla etrafınızda birileri varkenkileri kıyasladığınızda arada bazı farklar göreceksinizdir. Verdiğiniz kararlar, duygularınız, inançlarınız ve davranışlarınız etrafınızda birileri olduğunda değişiyor olabilir. Bunun dışında yalnızca etrafınızda birileri olmasıyla ilgili değil yanınızda olan kişiye göre de davranışlarınız değişiklik gösterir. Mesela, iş arkadaşlarınızlayken farklı biri gibiyken yakın arkadaşlarınızla olduğunuzda tavırlarınız bambaşkadır.

Peki bu davranış farklılıkları neden ortaya çıkıyor? Sosyal psikoloji yapılan deneylerle çevremizdeki insanlar düşüncelerimizi, duygularımızı, hissettiklerimizi, davranışlarımızı, bakış açımızı şekillendirdiğini bulmuştur. Diğerlerinin etrafımızda olması seçimlerimizde ve davranışlarımızda değişimlere sebep olabilir. Yapılan deneylerden örnekler vermemiz olayı kafanızda somutlaştırmanızı sağlayacaktır. Davranış değişikliklerini daha iyi anlamanız için Asch’in uyum deneyini örnek verebiliriz. 1953’te yapılan deney sosyal ortamlarda çoğunluğa uyma eğilimi gösterdiğimizi gösterir. Deneyde katılımcılar basit bir soruya çoğunluk başka bir cevap verdiği için çoğunluğun verdiği cevabı vermeyi tercih eder. Örneğin bu deney verdiğimiz cevapların ve davranışların çoğunluğun yanıtına göre değişebildiğini gösteren bir deneydir.

Sosyal Psikoloji Araştırma Alanları

Sosyal ortamın etkisinin insan üzerinde yarattığı değişimi incelenirken bir çok farklı araştırma soruları ortaya çıkabilir. Sosyal etkileşimi içinde barındıran bir çok farklı alandan konu sosyal psikolojinin içerisinde yer alabilir. Örnek vermek gerekirse tavırların nasıl oluştuğu ve değiştiği konusunda araştırmalar bu alanın konularından biridir. Diğer konular şiddet, önyargılar ve ayrımcılığın nedenleri, kişilik ve grup içi davranışlar, sosyal etkiler, kişiler arası iletişim ve benzeri içeriklerden oluşmaktadır. Sosyal ortamdaki davranışları içeren her türlü araştırma konusu sosyal psikoloji alanının altında incelenebilir.

Neden Bu Alan Önemlidir?

Sosyal psikolojinin sosyal ortamların insanlar üzerindeki etkisini araştırması bilimsel bir kazançken başka faydaları da vardır. Sosyal psikoloji toplumsal problemler üzerinde de etkilidir. Bu alan bireysel iyi oluş, toplumsal sağlık, madde kullanımı, suç işleme, domestik şiddet, zorbalık, agresif davranışlar ve önyargılar üzerine odaklanır. Sosyal psikologlar zihinsel sağlık alanında doğrudan çalışmazlar. Fakat bu alanda yapılan araştırmalar sosyal faktörlerin etkisindeki davranışlara nasıl müdahale edilebileceği konusunda fikir vermektedir. Toplum sağlığı programları çoğunlukla ikna tekniklerine bağlıdır. İkna teknikleri ise sosyal psikoloji alanından türetilmiş bir tekniktir. İnsanlarda sağlıklı davranışları arttırarak tehlikeli olanlardan sakınmak için üretilen tekniklerdir. Diğer bir yandan insanların toplum içindeki davranışları hayatını etkilemektedir. Sosyal psikoloji alanında yapılan araştırmalar davranışları anlamakta da faydalıdır.

Konu hakkında daha detaylı bilgi almak için Aba Psikoloji ile iletişime geçebilir, Aba Psikoloji YouTube kanalını ziyaret edebilirsiniz.

Read More

İnsanların her biri kendine özgün niteliklere sahiptir. Bu özgünlük olayları kavrama ve anlama becerimize de yansır. Hepimiz için en iyi öğrenme şekli farklılık gösterebilir. En doğru öğrenme biçimi olarak sayılabilecek tek bir öğrenme biçimi yoktur. Daha önceki blog yazımız “Öğrenme Psikolojisi ile Öğrenme Biçiminizi Keşfederek Başarıyı Yakalayın”da öğrenme biçimlerinden söz etmiştik. Farklı duyu organlarına hitap eden öğrenme biçimlerinden söz etmiştik. “Duyu organlarınızın hangisi yoluyla daha rahat öğreniyorsunuz?” diye sormak en iyi öğrenme şeklinizi bulmak için ipucu olabilir ama yeterli değil. Bu blog yazımızda sorular yoluyla sizin için en iyi öğrenme biçimini keşfetmenize yardımcı olmaya çalışacağız.

En İyi Öğrenme Şekli Hangisi? Görsel Öğrenme

Görselliği kuvvetli olan bireyler görerek bir şeyleri daha iyi öğrenirler. Bu bireyler için en iyi öğrenme şekli çizim yapmak, tablolar ve grafiklerle öğrenmeye çalışmaktır. Bu bireylerin okuyarak ve yazarak tekrarlar yapması yerine grafikler oluşturarak onları incelemesi faydalı olacaktır. Acaba görsel öğrenmeye yatkın olabilir misiniz? Bunu öğrenmek için aşağıda vereceğimiz birkaç soruyu cevaplamanız etkili olacaktır. Evet yanıtınız fazlaysa görsel öğrenme biçiminin size hitap ettiğini söyleyebiliriz.

  • Sanat, güzellikler ve estetik sizin için önemli midir?
  • Bir bilgiyi hatırlamanız için zihninizde onu görselleştirmek etkili bir yöntem midir?
  • İnsanlarla iletişim halindeyken beden diline odaklanır mısınız?
  • İzlediklerinizi hatırlamak sizin için oldukça kolay mı?

En İyi Öğrenme Şekli Hangisi? İşitsel Öğrenme

İşitsel odaklı bireyler duyduklarını daha iyi öğrenirler. İşitsel bireyler için en iyi öğrenme şekli dersi dinleyerek öğrenmektir. Ses kayıtlarından faydalanarak, bilgileri şarkı haline getirerek öğrenmek işitsel bireylerin öğrenmesini kolaylaştıracaktır. Acaba işitsel öğrenmeye yatkın birisi misiniz? Bunu öğrenmek için aşağıda vereceğimiz birkaç soruyu cevaplamanız etkili olacaktır. Evet yanıtınız fazlaysa işitsel öğrenme biçimi sizin için daha etkili olabilir.

  • Şarkı sözlerini kolayca hatırlar mısınız?
  • Sesli okuyarak tekrar yapmak öğrendiklerinizi daha iyi hatırlamanızı sağlar mı?
  • Kitaptan okumak yerine dersi dinlemek size daha mı kolay geliyor?
  • Sizin için ses kayıtlarını ya da podcastleri dinleyerek tekrar yapmak ders notlarıyla tekrar yapmaktan daha mı kolay?

Okuyarak ve Yazarak Öğrenme

Okuyarak ve yazarak öğrenmekten verim alanlar öğrendiklerini kelimeler ve cümlelerle bütünleştirmekten verim alanlardır. Ders esnasında not almak, sonrasında notları okuyarak tekrar etmek bu öğrenme biçimine sahip olanlar için en iyi yöntemi sayılabilir. Okuyarak ve yazarak öğrenmeye yatkınlığınızın olduğunu mu düşünüyorsunuz? Bunu öğrenmek için aşağıdaki soruları cevaplamanız etkili olacaktır. Evet yanıtınız fazlaysa okuyarak ve yazarak öğrenme biçiminin sizin için daha cazip bir öğrenme biçimi olduğunu söyleyebiliriz.

  • Listeler yapmaktan, tanımları okumaktan ve sunum yapmaktan hoşlanır mısınız?
  • Yeni şeyler öğrenirken mutlaka ders kitabını da okuma ihtiyacı duyar mısınız?
  • Kitap okurken ya da ders esnasında notlar alma alışkanlığınız var mıdır?
  • Öğrendiğiniz ya da okuduğunuz bilgilerin yazarak özetini çıkarmayı tercih eder misiniz?

Dokunsal (Kinestetik) Öğrenme

Dokunsal (kinestetik) öğrenme metodunun etkili olduğu bireyler dokunarak ve eyleme geçerek öğrenmekten verim alırlar. Örneğin bu öğrenme biçimine yatkın olanlar biyoloji dersinde insan maketlerine dokunarak iç organları öğrenmeyi en iyi öğrenme şekli olarak göreceklerdir. Dokunsal (kinestetik) öğrenmek sizin için en iyi öğrenme şekli olabilir mi? Bunu öğrenmek için aşağıdaki soruları cevaplamanız etkili olacaktır. Evet yanıtınız çoğunluktaysa dokunsal (kinestetik) öğrenmenin sizin için daha makul bir öğrenme biçimi olduğunu söyleyebiliriz.

  • Resim çizmek, yemek yapmak, spor yapmak gibi aktivitelerde iyi misinizdir?
  • Bir şeyi öğrenmek için yapmaya ihtiyaç duyar mısınız?
  • Yaşanan, deneyimlediğiniz olayları hatırlamak sizin için daha kolay mıdır?
  • Uzun süre oturmak sizin için zor mudur?

Konu hakkında daha detaylı bilgi almak için Aba Psikoloji ile iletişime geçebilir, Aba Psikoloji YouTube kanalını takip edebilirsiniz.

Read More

Otizm testi çeşitleri, otizme sahip olan çocuklarda erken teşhise imkan tanıyan testlerdir. Otizm erken teşhis sonucunda kontrol edilebilen bir durumdur. Bu nedenle erken teşhise yönelik olarak uygulanan testler, rahatsızlığın kontrol altına alınmasına imkan tanımaktadır. Otizm normal şartlarda, bireyin sosyal yaşamında birtakım sorunlara yol açabilmektedir. Ayrıca iletişim sorunları da otizmli bireylerde görülmektedir. Çocukların otizmli olup olmadıkları ilk yıllarda ortaya çıkmaktadır.

Bu noktada, ebeveynlerin çocuklardaki bazı davranışları gözlemlemesi gerekmektedir. Herhangi bir belirti varsa, uzman eşliğinde otizm tanısı için bazı testler çocuklara uygulanmaktadır. Otizmin pek çok sebebi olduğu bilinmektedir. Yapılan çalışmalar otizm için kesin bir neden ortaya koyamazken, genetik ve çevresel faktörleri önemli etkenler olarak nitelendirmiştir.

Otizm Testi Çeşitleri Kesin Sonuç Sağlar Mı?

Otizm testi çeşitleri, erken tanı koymada uzmanlara yardımcı olmaktadır. Erken tanı, rahatsızlığın olumsuz etkilerini minimum düzeye indirmek için gerekli tedavilere başlanmasına yardımcıdır. Otizm durumunun varlığının teşhisinde yardımcı olan PEP 3 testi, bu anlamda oldukça işlevseldir. PEP 3 testi, 6 ay ve 7 yaş aralığındaki çocukların davranışlarını değerlendirmeye imkan tanımaktadır.

Grafiksel olarak sonuçları gösteren PEP 3, çocuklardaki becerileri ve gelişimsel süreçleri göstermesi bakımından faydalı olmaktadır. Test süreci 45 ile 90 dakika arasında uygulanmaktadır. Ayrıca 3 yaş ile 5 yaş arasındaki engelli çocukların davranışlarının değerlendirilmesi bakımından da tedavi sürecine katkı sağlayan sonuçlar sağlamaktadır.

PEP 3 Testi İçeriği Nedir?

PEP 3 testi, 3 bileşik puan ve 10 farklı performansa dayalı testi içermektedir. Testler şunlardan oluşmaktadır:

Etkileyici dil, bilişsel sözel, net motor, alıcı dil, brüt motor, duygusal ifade, görsel motorlu imitasyon, sosyal karşılıklılık, karakteristik motor davranışları ve karakteristik sözel davranışlar. Test kapsamında çocuğun gelişim düzeyi hakkında bilgi veren bakıcı raporu da düzenlenmektedir. Elde edilen rapor doğrultusunda çocukların sosyal gelişimleri gözlemlenebilmektedir.

Erken teşhis sayesinde çocukların gelişim aşamaları kontrollü bir şekilde yürütülmektedir. Bu noktada ebeveynlere düşen görev çocuklarında otizmle ilgili bir belirtiye rastladıklarında PEP 3 testini ya da diğer otizm testlerini çocukları için yaptırmalarıdır. Otizm testi çeşitleri, otizm için son derece önemli olan erken teşhise ve erken tedaviye imkan tanıyan testlerden oluşmaktadır.

Konu hakkında daha detaylı bilgi almak için Aba Psikoloji ile iletişime geçebilir, Aba Psikoloji YouTube kanalını takip edebilirsiniz.

Read More

Pandemide okulların açılması çocuklarımızın psikolojisi üzerinde önemli etkiler oluşturabilir. Daha önce farklı bir sınıf ortamında ders gören çocuklarımız, pandemi nedeniyle kontrollü bir eğitim alacaklar. Okula girişlerinde ateşleri ölçülecek olan çocuklar, ders aralarında eskisi gibi arkadaşları ile yakın mesafede bulunamayacaklar. Okula ilk girişte ve sınıfa girişlerinde dezenfektan kullanarak ellerini temizleyecekler.

Okulda maske takarak dersleri dinleyecek olan çocuklarımız, eski eğitim düzeninden bir hayli farklı şekilde öğrenim görecekler. Sonuç olarak bu durum çocuklarımızı psikolojik olarak da yakından etkileyecek. Pandemi döneminde çocuklarımızın pek çoğunun okulları özlediklerini görmekteyiz. Normal şartlarda okula gitmek istemeyen çocukların bile bu süreçte okula hasret çektiklerine tanık olmaktayız.

Pandemide Okulların Açılması Çocuklarımızı Mutlu Edecek Mi?

Pandemide okulların açılması pek çok çocuğu mutlu edecekken belli bir kesimi de tedirgin etmektedir. Sosyal kaygılar ve performans kaygıları bazı çocukları endişeye sürüklemektedir. Bunun dışında, çocukların geneli itibarıyla arkadaşlarını ve beraber oynadıkları oyunları özledikleri görülmektedir. Pandemi sürecinin uzaması ile birlikte çocukların da bu sürece adapte oldukları ve maske takmaya alıştıkları gözlemlenmektedir.

Çocukların pek çoğunda virüs bulaşma endişesi olsa da önlem aldıkları için bu durumdan etkilenmeyeceklerini de düşündüklerine tanık olmaktayız. Bu süreçte çocukların yakın temastan kaçınarak dikkatli olmaları, virüsün bulaşmasını önlemede en büyük etken gibi görünüyor. Çocuklarımızın bu süreçte eski oyun düzenlerinin de değişecek olması, bu döneme uygun oyunların ortaya çıkacağını göstermektedir.

Çocuklarımız Bu Süreçten Psikolojik Olarak Etkilenecekler Mi?

Çocuklarımızın pandemi dönemine ve dönemin gerekliliklerine adapte olduklarını görmekteyiz. Bu nedenle sürecin ilk başına göre şimdiki endişe seviyesinin çocuklarımızda azalmış olduğu söylenebilir. Bu süreçte gerekli önlemlere riayet edilirse çocuklarımızın sosyalleşme anlamında psikolojilerinin daha iyiye gideceği düşünülmektedir. İstisnai durumlar dışında genel anlamda çocuklarımızın psikolojisinin süreçten olumlu etkileneceği beklenmektedir.

Normal şartlarda online derslerin çocuklara pek çok katkısı göz ardı edilmemekle birlikte, sosyalleşme anlamında bazı çocukların evde kaldıkları dönemde yalnızlık hissine kapıldıkları da görülen durumlar arasında yer almıştır. Pandemide okulların açılması psikolojik anlamda çocuklarımıza olumlu olabileceği düşünülmekle birlikte alınan tedbirlere uyulması da sürecin yararlı olup olmadığını yakın zamanda gösterecektir.

Konu hakkında daha detaylı bilgi almak için Aba Psikoloji uzman kadrosu ile iletişime geçebilir, Aba Psikoloji Youtube sayfasını ziyaret edebilirsiniz. Bu süreçte psikolojik desteğe ihtiyaç duyan çocuklarımıza her türlü desteği Aba Psikoloji olarak sağlamaktayız.

Read More

Psikolojik öksürük kronik öksürüğe neden olan faktörler dışarıda bırakıldığında ortaya çıkan bir öksürüktür. Aslında bilim dünyasında ‘psikojenik öksürük’ olarak adlandırılmakla birlikte halk arasında ‘psikolojik’ ifadesi ile dile getirilmektedir. Bu tür öksürüğün bazı özellikleri bulunmaktadır. Öncelikle kuru bir öksürük yapısına sahiptir. Kişide birden çok kez görülen bu öksürük, her defasında bir önceki öksürüğe benzemektedir.

Bu tür öksürük uzaktan dahi rahatlıkla duyulabilecek bir seviyede olabilmektedir. Öksürüğün sıklığı bazı durumlarda kişinin günlük yaşantısını dahi etkileyebilmektedir. Ayrıca kişinin mutlu olduğu anlarda bu öksürük tipinin azaldığı da gözlemlenmiştir. Bu öksürüğe sahip olanlarla yapılan terapilerde, genellikle kendilerinin öksürüğün görülme öncesinde soğuk algınlığı geçirdiğine dair bir hikaye anlattıkları görülmektedir.

Psikolojik Öksürük Ne Şekilde Görülmektedir?

Psikolojik öksürük günlük yaşam içerisinde sıklıkla görülmektedir. Kişide genellikle uyku sırasında görülmemekle birlikte, uyku sırasında rastlanılan durumlar da olmaktadır. Çocuklarda görülen durumlarda, çocukların anne, baba ya da doktor gözetiminde olduklarında öksürüğün daha sık yaşandığı görülmektedir. Çocukların okula gitmek istemedikleri durumlarda ve anne ya da babanın dikkatini çekmek istediklerinde de öksürük sıklığının arttığına tanık olunmaktadır.

Bu öksürüğe türüne sahip olan kişilerde sürekli olarak boğazı temizleme ihtiyacı bulunmaktadır. Duygusal tetikleyiciler yani olumsuz durumlar karşısında öksürüğün arttığı da görülmektedir. Öksürükle ilgili kişinin hikayesi dinlendiğinde genellikle geçmişte ya da şimdiki zamanda yaşanan olumsuz bir durumla karşılaşılmaktadır. Normal öksürüğü iyileştirici özelliği bulunan ilaçların, psikojenik öksürüğün tedavisinde işlevsiz olduğu da tespit edilmiştir.

Psikojenik Öksürük Nasıl Tedavi Edilir?

Bu durumu yaşayanların sahip olduğu öksürük tedavi edilmediğinde, kişinin uzun yıllar boyunca öksürükten mustarip oldukları görülmektedir. Durumun tedavisi için çok çeşitli tedavi yöntemleri önerilmektedir. Tedavinin ilk aşaması, öksürüğe neden olan herhangi bir medikal durumun olup olmadığının tespitine yöneliktir.

Çocuğun ve ailesinin psikolojik sorunlar karşısında rahatlatılması ve çocuğa zarar veren durumların ortadan kaldırılması gerekmektedir. Durum, aileden kaynaklı bir neden dolayı ortaya çıkmışsa aile terapisine başvurulması çözümü kolaylaştıracaktır. Durumun çözüme kavuşturulması için;

  • Telkin terapisi,
  • Hipnoz yöntemi,
  • Konuşma tedavisine başvurulmaktadır. Psikolojik öksürük olgusunu ortadan kaldırmak üzere uygulanan bu yöntemlerin olumlu sonuçlandığına ilişkin çok sayıda sonuç bulunmaktadır.

Konu hakkında daha detaylı bilgi almak için Aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Ayrıca Aba Psikoloji Youtube kanalını takip ederek bu ve benzeri durumlar karşısında neler yapılması gerektiğine dair bilgi edinebilirsiniz.

Read More

Kadına şiddet toplumu büyük oranda etkileyen bir konuyken çözüm getirmekte de zorlandığımız bir konudur. Şiddet başlı başına bireylere zarar veren bir unsurken“ Neden kadınlar şiddete daha çok maruz kalır?” sorusu da akılları kurcalamaktadır. Kadına yönelik şiddetin altında yatan bireysel ve toplumsal birçok sebep bulunmaktadır. Şiddetin ana nedenini bulmak da aslında oldukça zordur. Fakat şiddeti tetikleyen nedenlerin farkında olmak şiddete maruz kalındığının da farkında olmak demektir. Şiddet anında kişinin kendini korumaya alması için bir fırsattır nedenleri anlamak.

1.    Kadına Şiddet: Şiddet Öğrenilmiş Bir Davranıştır

Şiddetin her türü öğrenilmiş bir davranış biçimidir. Hepimizin içinde yatan öfke ve sinir duygusu var. Ancak bunun şiddete dönüşmesi için önceden şiddete maruz bırakılmış ya da şiddeti tanık olunmuş olması gerekir. Kadına şiddet konusu da genelde böyledir. Çocukluğunda şiddete maruz kalmış ya da babası annesine şiddet uygulayan bireylerin kadınlara şiddet uygulama ihtimali artmaktadır. Özellikle kadınlara şiddet uygulanan bir çevreden geliyorsa kişi bunun olağan hatta olması gereken bir şey olduğu algısına kapılır.

2.    Manipülasyon

Başkalarını kontrol etmek ve isteneni almak için şiddet uygulanabilir. Şiddete maruz kalan kişiler de ne yapacaklarını bilemedikleri için yaşadıkları şiddet sona ersin diye karşıdakinin istediklerini gerçekleştirebilirler.  Şiddet uygulayan bireyler de davranışlarının sonucunda istediklerini elde ettikleri için şiddet davranışını sürdürmeye devam ederler. Kadına şiddet olaylarında manipülasyon sıkça görülmektedir. Davranışın dışında fiziksel şiddet uygulanacağına dair sözel tehditlerin de psikolojik şiddet olarak kullanıldığı sıkça görülmektedir. Tehditlerden korkan bireyler ne yapacaklarını bilemeden karşıdakinin istediklerini yerine getirmek zorunda kalırlar.

3.    Kadına Şiddet: Yetiştirilme Biçimi

Kadına şiddet uygulama eğiliminin en büyük sebeplerinden birisi yetiştirilme biçimidir. “Erkek ne derse o yapılacak, kadınlar erkeklere hizmet etmek için vardır.” gibi düşüncelerin baskın olduğu aile yapısından gelmek bir risktir. Bu aile yapısındaki kadınlar da erkeklerin söylediklerini doğru kabul etme eğilimi gösterebilir ve erkeklerin çizdiği sınırlar altında yaşayabilirler. Erkeklerin kadının birey olarak haklarının olduğunu bilmeden yaşama ortamı oluşturulur. İstedikleri her şeyi yaptırabilme hakkına sahip oldukları düşüncesine giren erkekler psikolojik ve fiziksel şiddeti normalleştirilebilirler.

4.    Psikolojik Rahatsızlıklar ve Alkol Tüketimi

Bazı psikolojik rahatsızlıklar ve alkol tüketimi kişinin şiddet uygulama dürtülerini daha aktif bir hala getirebiliyor. Bu faktörler genelde diğer faktörlerin de etkisiyle oluşan sebeplerden birisidir. Her alkol tüketenin ya da her psikolojik rahatsızlığa sahip olan kişinin şiddete meyilli olduğunu söyleyemeyiz. Fakat kadına şiddet konusunda başkalarından görerek öğrenilmiş davranış olması ya da yetiştirilme biçimi gibi sebeplerle birleşince durum değişebiliyor. Kontrolsüz alkol tüketicileri zaten içlerinden atamadıkları bir öfke varken öğrenilmiş davranış olarak dışa vurmakta daha rahat olabiliyor. Benzer şekilde psikolojik rahatsızlığı olan bireyler de iç güdüsel davranışlara eğilimli oldukları için düşünmeden öğrendikleri şiddeti uygulayabiliyorlar. Eğer çevrelerinde daha önce kadına şiddet uygulayan varsa şiddetleri daha çok kadınlara yansıyabiliyor.

Read More

Zaman zaman ebeveynlerin aklında çocukların kreşe başlama yaşı konusunda soru işaretleri olabiliyor. “Çocuğu kreşe ne zaman vermeli?” , “Uyum sağlayabilir mi?”, “Erken mi?”, “Geç mi?” gibi pek çok soruyla karşılaşıyoruz. Çocuklar kreşe başladıkları dönemde sosyalleşir ve yeni ilişkiler deneyimler. Aynı zamanda; akademik yaşantıları bu dönemde başlar. Akademik hayatta tanıyacakları matematik, türkçe, yabancı dil gibi alanlarda ön hazırlık yapma fırsatı bulurlar.  Yeni kurallara adapte olmayı, bir gruba dahil olmayı bu dönemde öğrenir ve öğretmen sınıf gibi kavramları tanırlar. Kreşe başlayan çocuklar daha sistemli bir öğrenme sürecine girerler. Bir bütünün parçası olmayı deneyimler ve yönergelere uyum sağlamayı öğrenirler. Aynı zamanda kreş ortamında yürüttükleri faaliyetler, “ince motor” ve “kaba motor” gibi becerilerinin pekişmesine katkı sunar.

Kreşe Başlama Yaşı: Gelişim Süreçleri Farklılık Gösterebilir

Peki; kreşe başlama yaşı kaç olmalı? Çocukların gelişim süreçleri farklılık gösterebilir. Her çocuğun sosyal becerileri, duygusal becerileri, sözlü ve sözsüz iletişim becerileri, motor becerileri aynı dönemde gelişmeyebilir. “Çocuğu kreşe ne zaman vermeli?” sorusunun cevabı aslında bu gelişim süreçlerinde gizlidir. Çocuğunuz kreşe başlatıp başlatmama kararını gelişim süreçleri doğrultusunda verebilirsiniz. Bu noktada; çocuğunuzun yaşına uygun şekilde gelişim gösterdiğinden emin olmanız önem taşır.

Çocuğunuzun Yaşına Uygun Gelişim Süreci Nasıl Olmalıdır?

Çocuklar 2 yaş dönemine kadar temel bakım verenle birliktedir. 2 yaş dönemine gelen çocuklar, özellikle yürümeye başladıktan sonra bireyselleşmeye başlarlar. Bir birey olduklarının ve temel bakım veren kişinin bir parçası olmadıklarının farkına varırlar. Bu süreçte gelişen taklit yeteneği, gelişimin gözlenmesi için oldukça önemlidir.

2-3 yaşındaki çocuklar için, “paralel oyun evresi” olarak adlandırılan dönem başlar. Çocuğunuz bu dönemde, diğer çocuklarla etkileşeme girer ve etkileşim halinde oyun oynamayı deneyimler. 3 yaş; şart olmamakla birlikte kreşe başlama yaşı olarak uygundur. Ancak; tam gün kreş zorlayıcı olabilir. 4 yaşından itibaren ise pek çok çocuk kreşe rahatlıkla uyum sağlayabilir. 3-4 yaşındaki çocuklar için bu karar; iyi bir gözlem yapılarak ve psiko-sosyal gelişim göz önünde bulundurularak verilmelidir.

Çocuğunuzun Temel İhtiyaçlarını Karşılayabiliyor Olması Gerekir

Eğer çocuğunuzda birtakım gelişim gerilikleri gözlemliyorsanız; örneğin, tuvalet alışkanlığını henüz kazanmadıysa, iletişim konusunda belli güçlükler yaşıyorsa kreşe başlaması için acele etmemek yararınıza olacaktır.  Çocuğunuzun kreş ortamına uyum sağlayabilmesi için; temel ihtiyaçlarını karşılıyor olması ve sosyal gelişim göstermiş olması oldukça önemlidir. Aksi halde; temel ihtiyaçları konusundaki eksiklerini evde tamamlayıp daha sonra kreşe göndermek daha uygundur.

Kreşe başlama yaşı ile ilgili aklınıza takılan sorular varsa ya da daha detaylı bilgi almak isterseniz aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Psikoloji hakkında merak ettiğiniz her şey için web sitemizi ziyaret edebilir, YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

Öğrenme yöntemleri farklı metotların kullanılması ile öğrenme sürecine katkı sağlayan yöntemler bütününü ifade etmektedir. Çocuklarımızın öğrenme yetenekleri, algılama kapasiteleri ve verilen bilgiyi süzgeçlerinden geçirme biçimleri birbirinden farklıdır. Sevgili ebeveynler, çocuklarımız farklı öğrenme süreçlerine sahip oldukları için çocuklarımıza uygun olan öğrenme metotlarını belirlemek son derece önemlidir. Her çocuğa aynı yöntemde bilgi aktarılmaya çalışıldığında, elde edilen sonuç, istenen seviyeden oldukça farklı olacaktır. Mevcut eğitimde pedagojik anlamda bu tarz bir eksiklik ile karşı karşıya bulunmaktayız. Son dönemde dijital pedagojinin de devreye girmesi ile çocuklarımızın nasıl öğrendiklerini bilmemekteyiz. Etkili öğrenme ve öğretme yöntemleri çocuklarımızın nasıl bir öğrenme yöntemini daha iyi benimsediğini anlamakla ortaya çıkmaktadır.

Doğru Öğrenme Yöntemleri Nasıl Belirlenir?

Öğrenme yöntemleri çocuklarımızın görsel, işitsel ya da dokunsal olarak hangi yöntem ile daha etkili sonuçlar elde ettiğinin tespiti ile anlaşılabilir. Görsel anlamda daha çabuk öğrenen bir çocuğa işitsel ağırlıklı bir eğitimin verilmesi, elde edilen verimliliği oldukça düşürecektir. Çocuklarımızın tek bir öğrenme yöntemi ile eğitim almaları doğru değildir. Çocuklarımızın ikili hatta üçlü parametrelere dayalı olarak öğrenme biçimlerini ortaya çıkarmamız gerekmektedir.

Görsel-işitsel ya da görsel-işitsel-dokunsal gibi birden fazla parametreye dayalı olarak öğrenme biçimlerinden hangisinin daha etkili olacağı tespit edilmelidir. En kolay öğrenme yöntemleri çocuklarımızın sahip oldukları yeteneklerine yönelik olarak verilen eğitim yöntemi ile gerçekleşmektedir. Bunun yanı sıra, uygulanan birtakım testlerle çocuklarımızın ‘kapalı ortamda mı yoksa açık ortamda mı’ daha verimli öğrenebileceği anlaşılmaktadır. Işığın yoğun olduğu alanlarda bazı çocukların öğrenme düzeyleri daha yüksek olabilirken, bazılarının da ışığın az olduğu ortamda öğrenme kapasiteleri artmaktadır.

Ders Çalışmak İçin Masa Başında Olmak Önemli Midir?

Öğrenme yöntemleri pek çok etkene bağlı olarak farklı sonuçlar ortaya çıkarmaktadır. Bazı çocuklar masa başında ders çalışmayı sevmeyebilir. Hatta bu nedenle masa başında ders çalışarak verimli sonuçlar elde edemeyebilir. Bize gelen pek çok veliden bu yönde bir serzeniş duymaktayız. “Benim çocuğum masa başında bir türlü oturmuyor” tarzındaki ifadeler ne yazık ki doğru bir öğrenme metoduna yol açmamaktadır.

Çocuklarımızın hepsi de masa başında çalışarak verimli olacak bir yapıya sahip olmayabilir. Böyle bir durumun ebeveyn tarafından bilinmemesi ve çocuğa sürekli olarak masa başında ders çalışması yönünde baskı yapılması, ebeveyn ile çocuk arasındaki olumlu ilişkiyi bozmaktadır. Bilgi öğrenme yolları klasik öğrenme ve çalışma yöntemlerinden oldukça farklıdır. Bazı çocuklarda dikkat eksikliği durumu da mevcut olabilir. Bu anlamda doğru öğrenme yöntemleri ve çocuklarımızın mevcut durumları tespit edilerek çocuklarımızın verimli bir şekilde öğrenmeleri sağlanmalıdır.

Read More

Özgüven eksikliği sizin suçunuz değil. Genlerden kültürel geçmişinize kadar birçok faktör özgüven eksikliği nedeni olabilir. Ümitsizliğe kapılmayın çünkü eksikliğe neden olan olaylar değiştirilemese de olaylara ve kendimize bakış açımızı yeni deneyimlerle değiştirebiliriz. “Özgüven Kazanmanın Yolları” adlı blog yazımızda özgüven kazanmak için yapabileceğiniz küçük tüyolar vermiştik. Fakat özgüvende değişimi sağlamak için öncelikle özgüven eksikliğinin nedenini bulmamız ilk şarttır. Bu blog yazımızda kendinize, özgüven eksikliğinin altında yatan sebebi keşfetmek için yolculuğa çıkacağız.

Genler ve Mizaç

Özgüven eksikliği genlerle bağlantılı olabilir. Karakterimizi oluşturan genler yüzde 25 ve 50 oranının özgüvenle alakalı olduğuna dair araştırmalar bulunmaktadır. Örneğin serotonin  gibi heyecanı ve mutluluğu aşılayan hormonlarımızın salgılanması genetik yapımıza bağlıdır. Özgüven de heyecan ve mutlulukla bağlantılıdır ve genetik olarak bazıları daha rahat bu hormonları salgılayabilirken diğerleri için durum farklı olabilir. Diğer bir yandan özellikle yeni bir ortama girdiğinizde mizacınız daha çekingen ve dikkatliyse bu sizin davranışsal inhibisyon yatkınlığınızdan olabilir. Davranışsal inhibisyon oranı yüksek olanlar yeni ve alışık olmadıkları bir durumla karşılaştıklarında durumdan kaçma eğilimi gösterebilirler. Özgüven eksikliği yaşayan insanlarda daha sık görünen bir davranış biçimi olduğu düşünülmektedir. Ancak genetiğin ve mizacın bu denli etkili olma ihtimali sizi ümitsizliğe sürüklemesin. Özgüven eksikliği  konusunda kendinize daha anlayışlı davranabilmeniz için bu iki faktörün etkisinden söz ettik.

Özgüven Eksikliği: Hayat Deneyimi

Birçok farklı hayat deneyimi özgüveninizin düşmesine neden olmuş olabilir. Özgüveni yüksek bir birey çocukluğunda ya da ileriki dönemlerde yaşadığı hayat deneyimiyle birlikte özgüvenini yitirebilir, kendiyle ilgili olumsuz düşüncelere kapılabilir. Kendinden emin olamama ya da değersizlik hissi yaratacak koşullar özgüvensizliğe sebep olmuş olabilir. Tüm örnekleri bir araya toplamak zor fakat elimizden geldiği kadarıyla özgüven eksikliği yaratan toplumda yaygın görülen iki farklı deneyimi sizin için listeledik.

 

1.     Özgüven Eksikliği: Ebeveyn – Çocuk İlişkisi

Çocukken ebeveynleri tarafından yeterince taktir görmeyen bireyler kendilerini yetersiz hissedebilir. Bunun sonucunda çocukluk döneminden itibaren özgüvende oluşan eksiklik süre gelerek devam edebilir. Ailenin taktirini yeterince hissedemeyen çocukların başarı elde etme arzuları daha çok aileleri tarafından beğenilme isteğiyle özdeşleşmektedir. Hayatları boyunca da başarılı olma motivasyonları başkaları tarafından taktir edilme üzerine süre gelebilir. Sürekli kendilerini yetersiz hissederek dışarıdan taktir edilme ihtiyacı duymak özgüven eksikliğine sebep olabilir.

2.     Akran Zorbalığı ve Dışlanma

Akran zorbalığına uğramış kişilerde özgüven eksikliği görülme olasılığı yüksektir. Akranları tarafından dışlananlar kendilerinin yetersiz olduğu için dışlandıklarını, sevilmeye layık olmadıklarını düşünebilirler. Zorbalık ve dışlanma fiziksel görünüşten tutun karakter özelliğine kadar kişinin herhangi bir özelliğine karşı hakaret içeren söz ve davranışlardır. Örneğin basket oynamakta pek de başarılı olmayan bir çocuğu düşünün. Arkadaşları tarafından takıma alınmadığında ya da oynayışıyla ilgili arkadaşları dalga geçtiğinde çocuk kendini yetersiz hissedebilir. Bu yetersizlik hissi genellemelere dönüşerek “ Ben başarısız biriyim. Sevilmeyecek biriyim.”  Gibi olumsuz yargılara dönüşünce kişide özgüven eksikliği oluşur. Oluşan yetersizlik hissi ilerleyen yaşlarda da devam edebilir.

Mükemmeliyetçilik

Mükemmel olmaya çalışan bireyler de özgüven eksikliği yaşayabilir. Mükemmeliyetçi bireyler kendilerinden olağan üstü performans bekledikleri için kendilerini sürekli yetersiz hissederler. Ancak insan da her canlı gibi kusurları olan hatta hataları yoluyla öğrenen bir canlıdır. Hayatta her konuda başarılı olamayız ve iyi olduğumuz konularda bile hata yapabiliriz. Hata yapmayı eğlenceli bir deneyim olarak göremezsek denemekten sakınmaya başlarız. Eğer yaptığınız hatalarda kendinizi sıkça suçlama eğilimi gösterir ve başarılarınızı yeterince taktir etmezseniz özgüven eksikliğiniz oluşabilir.

Read More

Öfke kontrolü ifadesi, öfke anında kişide ciddi sorunlar meydana getirebilen öfkenin kontrol edilebilmesini ifade etmektedir. Ev hayatı içerisinde öfkeli olan anne ya da baba, iş yerinde öfkeli bir ekip arkadaşı ya da trafikte öfkeli bir şoför olmak öfkenin kontrolünü gerektirmektedir. Öfke duygusunun insan için olumlu yanları da bulunmaktadır.

Ancak, pek çok zamanda, kontrol edilemediği durumlarda, işleri zora sokmayı sağlayan bir duygudur. Öfke duygusunun egemen olduğu sözlere bakıldığında; “Öfke ile kalkan zararla oturur.” ve “Keskin sirke küpüne zarardır.” gibi atasözleri karşımıza çıkmaktadır. Bazı insanlarda; gerek biyolojik kaynaklı gerekse de kişinin kendi yapısı nedeniyle öfkeyle baş etmek durumu kolay olmayabilir.

Öfkenin Kontrolü Nasıl Sağlanır?

Öfke ve öfke kontrolü birbiri ile ilişkili olan iki önemli kavramdır aslında. Öfke anında son derece sinirli olan kişi, sakinleştikten sonra, öfke anındaki durumu ile baş etmek için destek almak isteyebilir. Öfke, yapısı itibarıyla çok güçlü bir duygu olduğu için, pek çok kişi öfkesine yenik düşerek öfke ile baş etmenin imkansız olduğuna inanmaktadır. İnsan için, bulunduğu tüm İlişkide öfke kontrolü son derece önemli olmaktadır.

Öfke durumunu, tazyikli olarak akan bir su gibi düşünürsek, öfkeyi baskılayarak önleme eyleminin ne kadar yararsız olacağını anlayabiliriz. Öfke ve kızgınlık gibi duygularla baş edebilmek için çaba sarf etmek gerekmektedir. Öfke, sağlıklı bir şekilde yaşandığında, son derece işlevsel bir yapıya sahiptir. Kişiyi tehditlere karşı uyarmada ve yaşamsal tehlikelere karşı önlem almada öfke oldukça işlevseldir. Ancak kontrol edilemediği müddetçe öfke, kişinin kendisi ve çevresi için son derece tehlikelidir.

Öfke Kontrolü Uygulamaları: İnsan Neden Öfkelenir?

Öfke kontrolü uygulamaları için ilk olarak insanın neden öfkelendiği sorusunun cevabı bilinmelidir. Vücuda alınan bazı kimyasallar, kişide gerginlik ya da öfke oluşumuna neden olabilmektedir. Şeker hastalığı gibi hastalığa sahip olan bir kişi, öfke kontrolünde zorluk yaşayabilmektedir. Kadınların bir kısmı, adet dönemlerinde öfke patlaması yaşayabilir. Kişinin fizyolojik ihtiyaçlarının yeteri kadar karşılanmaması gibi durumlarda da öfke ön plana çıkmaktadır.

Sinirli olunan dönemlerde, normalde verilmeyecek tepkilerin verildiği fark edildiğinde, karşıdaki kişiye durum hakkında bilgi verilebilir. Bu sayede, normalde beklenmeyen tepkiler için daha kontrollü bir durum ortaya çıkacaktır. Aile içi öfke kontrolü söz konusu olduğunda da durum benzerdir. Kişi, tepki gösterdiği bir durumu içine attığında, bu olaydan sonraki bir zamanda öfkesini dışarı yansıtarak ciddi öfke sorunları yaşayabilmektedir.

Read More