“Bilinçli Farkındalık Nedir? Ne İşe Yarar?” adlı blog yazımızda farkındalığın ne olduğundan ve öneminden bahsetmiştik. Özetle bilinçli farkındalık kazanan bireylerin kendi tercihlerinin merkezi olmaya başladığını ve kendilerini daha mutlu eden seçimlerle olumsuzlukları da kabullendiklerini söyleyebiliriz. Bunu deneyimlemek için hayatımızın farklı alanlarımda uygulamalar yapmaya ihtiyaç duyarız. Çok boyutlu farkındalığı sağlamak için beş basamak aşılmalıdır. Kişinin kendisinden başlayıp çevresel ve evrensel algıyla devam eder. Kişinin önce kendisi ve duygularıyla ilgili farkındalık kazandıktan sonra çevresine olan algısının değişebileceği düşünülmektedir.

1.    Basamak Fiziksel Farkındalık

Duyu organlarımız aktif bir şekilde çalışır. İç dünyamızı tanımlamak duyu organlarımızla algıladıklarımızla başlar. Hangi kahveyi sevdiğimiz hangi mekanlarda oturmaktan hoşlandığımız duyularımızla algılayarak yaşadığımız deneyimlerle yaptığımız seçimlerdir. Gün içerisinde yaptığımız eylemler konusunda tercihlerimizin olması hayatımızı kaliteli kılacaktır. Sevdiğimiz şeyleri sevmediklerimiz arasından ayırmak için duyusal deneyimlerimize kulak vermeliyiz. Fiziksel farkındalık dört duyu organımızla hissettiklerimizi fark etmemizi sağlar. Yoğun hayat biçimimiz nedeniyle bazı zevk aldığımız şeylerin tadına varamıyoruz. Sevdiğimiz bir yemeğin tadına varmadan yiyoruz çoğu zaman. Aklımız yaptığımız eylemde değil düşüncelerde olabiliyor. Sevdiğiniz yemekleri yavaşça ve ağzınızda dağılmasını hissederek yemeye çalışın. Sanki daha önce hiç yememişsiniz de ilk kez tadına varıyormuşsunuz gibi tada odaklanın. Her gün geçtiğiniz yolda yürürken bu kez etrafınıza odaklanın çevrenizi görmeye ve işitmeye çalışın.

 

2.  Basamak Duygusal Farkında Olma Hali

Fiziksel farkındalığın bizde uyandırdığı hisleri duygusal farkındalık yoluyla algılarız. Size neyin nasıl hissettiğini bilmeniz tercihlerinizi değiştirecektir. Duygularınızı anlamanız ve tanımlamanız farkındalığın diğer adımları için kritiktir. Zaman zaman üzgün hissederiz ama nedenini bilmeyiz. Bunun nedeni duygusal farkındalığımızın zayıflığıdır. Eğer duygularımızın değiştiği süreci takip edebilirsek neden değiştiğini algılamamız da daha kolay olur. Duyguları fark etme için yapılabilecek bir diğer pratik ise. Bugün neler yaptım ve bana nasıl hissettirdi diye düşünmektir. Fiziksel ve duygusal farkındalığı birleştirerek bir pratik yapmak da harika bir fikir olabilir. Örneğin hiç gitmediğiniz bir kafeye giderek kafeyi gözlerinizle tarayın ve yediğiniz tatlıyı farkındalıklı yiyin. Beğendiniz mi? Kafedeki neler hoşunuza gitti ya da gitmedi.

3.    Basamak Düşüncesel Farkındalık

Düşüncesel farkındalık duyguların düşüncemize yansımasıyla ilgilidir. Biz insanlar sıklıkla olumsuz duyguları örtmeye meyilliyiz. Ancak olumsuz duyguların da içimizde birikmemesi için yaşanması gerekmektedir. Aksi taktirde bu duygular düşüncelerimize yansır ve düşüncesel farkındalık zedelenir. Büyük öfke duyduğunuz ama öfkenizi yansıtamadığınız birisini düşünün. O öfkeyi belki kendi içinizde bastırdınız belki de karşıdakiyle yüzleşme fırsatınız olmadı. Eğer bu kişi hali hazırda hayatınızın bir parçası ise düşüncelerinizi güzel bir dille yansıtın. Olayın üzerinden zaman geçse bile “Ben sana çok kızmıştım.” demeniz karşınızdakinin sizi anlaması için çok önemli. Bu kişi hayatınızda değilse illa bu duyguyu karşınıza aktarmanız gerekmiyor. Fakat bu kişiyi hayal edebildiğinize göre hala duygularınızdan sıyrılamamışsınız demektir. Duygunuzu fark ederek o kişiye söylemek istediklerinizi aynanın karşısına geçip söyleyin ya da yazın. Yazmak düşünsel farkındalık için en değerli araçlardandır. Yazarken duygularımızı düşünerek aktarırız ve düşünceden çıkarlar.

4.    Basamak Sosyal Farkında Olma Hali

Önceki üç basamakla kendimizle  ilgili farkındalığımızı arttırdığımıza göre sıra etrafımıza geldi. Başkalarının duygularının ve düşüncelerinin ne kadar farkındayız? Başka insanların ne düşündüğünü, neyi istediklerini rahatlıkla fark etmemiz sosyal hayatımızı kolaylaştıracaktır. İnsanların ihtiyaçlarının sizden farklı olabileceğini bilmek farklı bireyleri kabul etmekten geçer. Sosyal farkındalık çevremizin bizden farklı düşünebileceğini algılayabilme gücüdür. Bizden farklı insanları yargılama eğiliminde bulunabiliriz. Sosyal farkındalığımızı güçlendirmek için yargılamadan önce anlamayı seçin. Her birey kendine özgüdür. Sizden farklı koşullarda büyümüş ve gelişimini tamamlamış birinden bahsediyoruz. Sizden farklılaştığı düşünceler elbette ki olacaktır. Bu farklılıkla yüzleşerek kabul etmeliyiz. Başkalarına karşı empati yeteneği kurabildiğimiz zaman hayat daha da kolaylaşacaktır. Arkadaşınız sizden farklı düşündüğü için ondan uzaklaşmak yerine sizden farklı görüşleri de algılayarak bakış açınızı geliştirmek de bir seçenektir.

5.    Evrensel Farkındalık

Son adım evrensel farkındalık bize evrende büyük bir şeyin küçük bir parçası olduğumuzu öğretir. Tüm canlılar bir bütün olarak evreni oluştururlar. Yaptığımız eylemler çevreyi etkilemektedir. Büyük evrende küçük bir parça olarak yaptığımız eylemlerin iz bıraktığını algılayın. Evrende var olmamızın bir nedeni vardır diyebiliriz. Herkesin kendine göre seçtiği bir neden hayatı anlamlı kılacaktır. Kendimiz ve etrafımızla ilgili farkındalığımızı geliştirdikten sonra evrensel bakış açımızı belirleyebiliriz. “Benim evrene fayda sağlayacak hayat amaçlarım nelerdir?” sorusunun cevabı farkındalığın dört basamağının ardındaki son basamakta gizlidir.

Read More

Bazı detayları çaba göstermeden hatırlarken, unutmamak için çabaladığımız bir takım bilgiler aklımızdan uçup gidebiliyor. Hiç bunun sebebini düşünmüş müydünüz? Bilişsel psikoloji buna benzer zihinsel süreçlerle ilgili araştırmalar yapan bir alandır. Bu alanda çalışanlar gördüklerimizi nasıl algıladığımız, düşünce biçimimiz, hafıza, dikkat, dil, öğrenme ve problem çözme gibi konuların zihinsel süreçlerini araştırırlar. Yeni sayılan bir alan olmasına rağmen psikolojinin en gözde alanlarından biridir. Bilişsel psikolojiyle yapılan araştırmalar sayesinde hayatımızı kolaylaştıran birçok uygulama da ortaya çıkmıştır. Zihnimizi hedeflerimize yönelik daha verimli çalıştırmak için bilişsel psikoloji bulguları faydalı olmuştur.

Bilişsel Psikoloji Araştırmaları ve Uygulamaları

Kısaca bilişsel psikoloji “Çeşitli eylemleri gerçekleştirirken insan beyni nasıl çalışır?” sorusunun cevabını araştırır. Daha çok bilimsel araştırmalara yönelik bir alan olsa da yapılan araştırmaların sonuçları sayesinde birçok uygulama mevcuttur. Örneğin beynin nasıl öğrenmeyi gerçekleştirdiği bilgisi sayesinde öğrenmeyi kolaylaştıracak metotlar bulunmuştur. Araştırmalarla yalnızca insanların nasıl düşünerek bilgiyi süreçlendirdiği konusunda bilgi edinmemizi sağlamamıştır. Aynı zamanda psikolojik zorluklar yaşayan bireyler için psikologların daha faydalı yollar izlemesinde etkili olmuştur. Örneğin dikkatin seçici ve sınırlı olduğu bilişsel psikoloji araştırmaları sonucunda elde edilen bir bilgidir. Bu bilgiye dayanarak psikologlar dikkat güçlüğü çeken kişilerin odaklanmalarını ve konsantrasyonlarını geliştirmek üzerine çözümler üretmeye çalışmışlardır.

Bilişsel Psikoloji ve Çalışma Alanları

Çoğu bilişsel psikoloji alanında çalışanlar üniversitelerde araştırma görevlisidirler. Fakat azınlıkta da olsa klinik odaklı, bireysel çalışmalar yapan bilişsel psikologlar da vardır. Klinik alanındaki bilişsel psikologlar bazı bilişsel süreçlerde zorluk çeken bireylerle ilgilenirler. Hastanelerde, zihinsel sağlık merkezlerinde ya da özel bir klinikte çalışma alanları vardır. Gerek araştırma görevlisi olanlar gerek pratik odaklı çalışanlar fark etmeksizin genelde bir alan üzerine odaklanırlar. Örneğin hafıza üzerine odaklanan bir bilişsel psikolog düşünelim. Konuyla ilgili üniversitede çeşitli araştırmalar yapabilirken demans hastalığı olan bireylerin bilişsel becerilerini geliştirmek üzerine de çalışabilir.

Bilişsel Psikoloğa Danışılabilecek Konular

1.      Alzheimer hastalığı, demans ve hafıza kaybı

2.      Beyin travması tedavisi

3.      Öğrenme güçlüğü için müdahaleler

4.      Algısal ve duyusal problemler

5.      Çeşitli psikolojik rahatsızlıklar için bilişsel terapi

6.      Konuşma ve dil bozuklukları için terapi

Zihinsel Sağlık için Bilişsel Psikoloji

Daha çok araştırma alanında yer alan bilişsel psikoloji zihinsel sağlık alanına büyük katkılarda bulunmuştur. 1970’lerden önce bireysel terapilerde ve zihinsel sağlık alanında davranışçı, psikanalitik ya da hümanisttik yaklaşımla müdahaleler mevcuttu. Bilişsel psikolojinin oluşumuyla birlikte yaklaşımlarda değişiklikler ortaya çıkmıştır. Zihinsel süreçlerin nasıl gerçekleştiğinin araştırılması bir çok psikolojik rahatsızlığın tedavisinde yeni yaklaşımlar ortaya çıkarmıştır. Bu alanda yapılan araştırmalar sonucunda depresyon, anksiyete, fobiler ve benzeri rahatsızlıklara yeni tedavi yöntemleri geliştirilmiştir. Bilişsel terapi ya da bilişsel davranışçı terapi adı verilen terapi metotları oluşturulmuştur. Bilişsel sürecin insan davranışında etkili olduğu anlayışı 1970’lerden sonra kabul edilen bir anlayış olmuştur.

Read More

Sosyal psikoloji insanların sosyal çevrelerindeki düşünceleri, duyguları, inançları ve hedeflerini inceleyen bilim dalıdır.  Muhtemelen önceden de insanların davranışlarının sosyal ortamlarda değiştiğini fark etmişsinizdir. Yalnızkenki davranışlarınızla etrafınızda birileri varkenkileri kıyasladığınızda arada bazı farklar göreceksinizdir. Verdiğiniz kararlar, duygularınız, inançlarınız ve davranışlarınız etrafınızda birileri olduğunda değişiyor olabilir. Bunun dışında yalnızca etrafınızda birileri olmasıyla ilgili değil yanınızda olan kişiye göre de davranışlarınız değişiklik gösterir. Mesela, iş arkadaşlarınızlayken farklı biri gibiyken yakın arkadaşlarınızla olduğunuzda tavırlarınız bambaşkadır.

Peki bu davranış farklılıkları neden ortaya çıkıyor? Sosyal psikoloji yapılan deneylerle çevremizdeki insanlar düşüncelerimizi, duygularımızı, hissettiklerimizi, davranışlarımızı, bakış açımızı şekillendirdiğini bulmuştur. Diğerlerinin etrafımızda olması seçimlerimizde ve davranışlarımızda değişimlere sebep olabilir. Yapılan deneylerden örnekler vermemiz olayı kafanızda somutlaştırmanızı sağlayacaktır. Davranış değişikliklerini daha iyi anlamanız için Asch’in uyum deneyini örnek verebiliriz. 1953’te yapılan deney sosyal ortamlarda çoğunluğa uyma eğilimi gösterdiğimizi gösterir. Deneyde katılımcılar basit bir soruya çoğunluk başka bir cevap verdiği için çoğunluğun verdiği cevabı vermeyi tercih eder. Örneğin bu deney verdiğimiz cevapların ve davranışların çoğunluğun yanıtına göre değişebildiğini gösteren bir deneydir.

Sosyal Psikoloji Araştırma Alanları

Sosyal ortamın etkisinin insan üzerinde yarattığı değişimi incelenirken bir çok farklı araştırma soruları ortaya çıkabilir. Sosyal etkileşimi içinde barındıran bir çok farklı alandan konu sosyal psikolojinin içerisinde yer alabilir. Örnek vermek gerekirse tavırların nasıl oluştuğu ve değiştiği konusunda araştırmalar bu alanın konularından biridir. Diğer konular şiddet, önyargılar ve ayrımcılığın nedenleri, kişilik ve grup içi davranışlar, sosyal etkiler, kişiler arası iletişim ve benzeri içeriklerden oluşmaktadır. Sosyal ortamdaki davranışları içeren her türlü araştırma konusu sosyal psikoloji alanının altında incelenebilir.

Neden Bu Alan Önemlidir?

Sosyal psikolojinin sosyal ortamların insanlar üzerindeki etkisini araştırması bilimsel bir kazançken başka faydaları da vardır. Sosyal psikoloji toplumsal problemler üzerinde de etkilidir. Bu alan bireysel iyi oluş, toplumsal sağlık, madde kullanımı, suç işleme, domestik şiddet, zorbalık, agresif davranışlar ve önyargılar üzerine odaklanır. Sosyal psikologlar zihinsel sağlık alanında doğrudan çalışmazlar. Fakat bu alanda yapılan araştırmalar sosyal faktörlerin etkisindeki davranışlara nasıl müdahale edilebileceği konusunda fikir vermektedir. Toplum sağlığı programları çoğunlukla ikna tekniklerine bağlıdır. İkna teknikleri ise sosyal psikoloji alanından türetilmiş bir tekniktir. İnsanlarda sağlıklı davranışları arttırarak tehlikeli olanlardan sakınmak için üretilen tekniklerdir. Diğer bir yandan insanların toplum içindeki davranışları hayatını etkilemektedir. Sosyal psikoloji alanında yapılan araştırmalar davranışları anlamakta da faydalıdır.

Konu hakkında daha detaylı bilgi almak için Aba Psikoloji ile iletişime geçebilir, Aba Psikoloji YouTube kanalını ziyaret edebilirsiniz.

Read More

İnsanların her biri kendine özgün niteliklere sahiptir. Bu özgünlük olayları kavrama ve anlama becerimize de yansır. Hepimiz için en iyi öğrenme şekli farklılık gösterebilir. En doğru öğrenme biçimi olarak sayılabilecek tek bir öğrenme biçimi yoktur. Daha önceki blog yazımız “Öğrenme Psikolojisi ile Öğrenme Biçiminizi Keşfederek Başarıyı Yakalayın”da öğrenme biçimlerinden söz etmiştik. Farklı duyu organlarına hitap eden öğrenme biçimlerinden söz etmiştik. “Duyu organlarınızın hangisi yoluyla daha rahat öğreniyorsunuz?” diye sormak en iyi öğrenme şeklinizi bulmak için ipucu olabilir ama yeterli değil. Bu blog yazımızda sorular yoluyla sizin için en iyi öğrenme biçimini keşfetmenize yardımcı olmaya çalışacağız.

En İyi Öğrenme Şekli Hangisi? Görsel Öğrenme

Görselliği kuvvetli olan bireyler görerek bir şeyleri daha iyi öğrenirler. Bu bireyler için en iyi öğrenme şekli çizim yapmak, tablolar ve grafiklerle öğrenmeye çalışmaktır. Bu bireylerin okuyarak ve yazarak tekrarlar yapması yerine grafikler oluşturarak onları incelemesi faydalı olacaktır. Acaba görsel öğrenmeye yatkın olabilir misiniz? Bunu öğrenmek için aşağıda vereceğimiz birkaç soruyu cevaplamanız etkili olacaktır. Evet yanıtınız fazlaysa görsel öğrenme biçiminin size hitap ettiğini söyleyebiliriz.

  • Sanat, güzellikler ve estetik sizin için önemli midir?
  • Bir bilgiyi hatırlamanız için zihninizde onu görselleştirmek etkili bir yöntem midir?
  • İnsanlarla iletişim halindeyken beden diline odaklanır mısınız?
  • İzlediklerinizi hatırlamak sizin için oldukça kolay mı?

En İyi Öğrenme Şekli Hangisi? İşitsel Öğrenme

İşitsel odaklı bireyler duyduklarını daha iyi öğrenirler. İşitsel bireyler için en iyi öğrenme şekli dersi dinleyerek öğrenmektir. Ses kayıtlarından faydalanarak, bilgileri şarkı haline getirerek öğrenmek işitsel bireylerin öğrenmesini kolaylaştıracaktır. Acaba işitsel öğrenmeye yatkın birisi misiniz? Bunu öğrenmek için aşağıda vereceğimiz birkaç soruyu cevaplamanız etkili olacaktır. Evet yanıtınız fazlaysa işitsel öğrenme biçimi sizin için daha etkili olabilir.

  • Şarkı sözlerini kolayca hatırlar mısınız?
  • Sesli okuyarak tekrar yapmak öğrendiklerinizi daha iyi hatırlamanızı sağlar mı?
  • Kitaptan okumak yerine dersi dinlemek size daha mı kolay geliyor?
  • Sizin için ses kayıtlarını ya da podcastleri dinleyerek tekrar yapmak ders notlarıyla tekrar yapmaktan daha mı kolay?

Okuyarak ve Yazarak Öğrenme

Okuyarak ve yazarak öğrenmekten verim alanlar öğrendiklerini kelimeler ve cümlelerle bütünleştirmekten verim alanlardır. Ders esnasında not almak, sonrasında notları okuyarak tekrar etmek bu öğrenme biçimine sahip olanlar için en iyi yöntemi sayılabilir. Okuyarak ve yazarak öğrenmeye yatkınlığınızın olduğunu mu düşünüyorsunuz? Bunu öğrenmek için aşağıdaki soruları cevaplamanız etkili olacaktır. Evet yanıtınız fazlaysa okuyarak ve yazarak öğrenme biçiminin sizin için daha cazip bir öğrenme biçimi olduğunu söyleyebiliriz.

  • Listeler yapmaktan, tanımları okumaktan ve sunum yapmaktan hoşlanır mısınız?
  • Yeni şeyler öğrenirken mutlaka ders kitabını da okuma ihtiyacı duyar mısınız?
  • Kitap okurken ya da ders esnasında notlar alma alışkanlığınız var mıdır?
  • Öğrendiğiniz ya da okuduğunuz bilgilerin yazarak özetini çıkarmayı tercih eder misiniz?

Dokunsal (Kinestetik) Öğrenme

Dokunsal (kinestetik) öğrenme metodunun etkili olduğu bireyler dokunarak ve eyleme geçerek öğrenmekten verim alırlar. Örneğin bu öğrenme biçimine yatkın olanlar biyoloji dersinde insan maketlerine dokunarak iç organları öğrenmeyi en iyi öğrenme şekli olarak göreceklerdir. Dokunsal (kinestetik) öğrenmek sizin için en iyi öğrenme şekli olabilir mi? Bunu öğrenmek için aşağıdaki soruları cevaplamanız etkili olacaktır. Evet yanıtınız çoğunluktaysa dokunsal (kinestetik) öğrenmenin sizin için daha makul bir öğrenme biçimi olduğunu söyleyebiliriz.

  • Resim çizmek, yemek yapmak, spor yapmak gibi aktivitelerde iyi misinizdir?
  • Bir şeyi öğrenmek için yapmaya ihtiyaç duyar mısınız?
  • Yaşanan, deneyimlediğiniz olayları hatırlamak sizin için daha kolay mıdır?
  • Uzun süre oturmak sizin için zor mudur?

Konu hakkında daha detaylı bilgi almak için Aba Psikoloji ile iletişime geçebilir, Aba Psikoloji YouTube kanalını takip edebilirsiniz.

Read More

Otizm testi çeşitleri, otizme sahip olan çocuklarda erken teşhise imkan tanıyan testlerdir. Otizm erken teşhis sonucunda kontrol edilebilen bir durumdur. Bu nedenle erken teşhise yönelik olarak uygulanan testler, rahatsızlığın kontrol altına alınmasına imkan tanımaktadır. Otizm normal şartlarda, bireyin sosyal yaşamında birtakım sorunlara yol açabilmektedir. Ayrıca iletişim sorunları da otizmli bireylerde görülmektedir. Çocukların otizmli olup olmadıkları ilk yıllarda ortaya çıkmaktadır.

Bu noktada, ebeveynlerin çocuklardaki bazı davranışları gözlemlemesi gerekmektedir. Herhangi bir belirti varsa, uzman eşliğinde otizm tanısı için bazı testler çocuklara uygulanmaktadır. Otizmin pek çok sebebi olduğu bilinmektedir. Yapılan çalışmalar otizm için kesin bir neden ortaya koyamazken, genetik ve çevresel faktörleri önemli etkenler olarak nitelendirmiştir.

Otizm Testi Çeşitleri Kesin Sonuç Sağlar Mı?

Otizm testi çeşitleri, erken tanı koymada uzmanlara yardımcı olmaktadır. Erken tanı, rahatsızlığın olumsuz etkilerini minimum düzeye indirmek için gerekli tedavilere başlanmasına yardımcıdır. Otizm durumunun varlığının teşhisinde yardımcı olan PEP 3 testi, bu anlamda oldukça işlevseldir. PEP 3 testi, 6 ay ve 7 yaş aralığındaki çocukların davranışlarını değerlendirmeye imkan tanımaktadır.

Grafiksel olarak sonuçları gösteren PEP 3, çocuklardaki becerileri ve gelişimsel süreçleri göstermesi bakımından faydalı olmaktadır. Test süreci 45 ile 90 dakika arasında uygulanmaktadır. Ayrıca 3 yaş ile 5 yaş arasındaki engelli çocukların davranışlarının değerlendirilmesi bakımından da tedavi sürecine katkı sağlayan sonuçlar sağlamaktadır.

PEP 3 Testi İçeriği Nedir?

PEP 3 testi, 3 bileşik puan ve 10 farklı performansa dayalı testi içermektedir. Testler şunlardan oluşmaktadır:

Etkileyici dil, bilişsel sözel, net motor, alıcı dil, brüt motor, duygusal ifade, görsel motorlu imitasyon, sosyal karşılıklılık, karakteristik motor davranışları ve karakteristik sözel davranışlar. Test kapsamında çocuğun gelişim düzeyi hakkında bilgi veren bakıcı raporu da düzenlenmektedir. Elde edilen rapor doğrultusunda çocukların sosyal gelişimleri gözlemlenebilmektedir.

Erken teşhis sayesinde çocukların gelişim aşamaları kontrollü bir şekilde yürütülmektedir. Bu noktada ebeveynlere düşen görev çocuklarında otizmle ilgili bir belirtiye rastladıklarında PEP 3 testini ya da diğer otizm testlerini çocukları için yaptırmalarıdır. Otizm testi çeşitleri, otizm için son derece önemli olan erken teşhise ve erken tedaviye imkan tanıyan testlerden oluşmaktadır.

Konu hakkında daha detaylı bilgi almak için Aba Psikoloji ile iletişime geçebilir, Aba Psikoloji YouTube kanalını takip edebilirsiniz.

Read More

Günümüzde hiperaktivite kavramı ile sıkça karşılaşıyoruz. Hareketli olan hemen her çocuk için “Bu çocuk çok hiperaktif!” cümlesini sıkça duyuyoruz. Peki; hiperaktivite nedir? Bu konuda neler yapılabilir?

Genellikle bu kavram ve dikkat eksikliği birlikte anılıyor. Ancak; “hiperaktivite ve dürtüsellik” ya da yalnızca “dikkat eksikliği” olarak da karşımıza çıkması söz konusu olabiliyor. Dikkat eksikliği yaşayan bireyler çok sık hata yapıyor, dinlemekte zorluk çekiyor, eşyalarını sık sık kaybedebiliyor ya da bıraktıkları yeri unutabiliyorlar. Dikkat eksikliği yaşayan bireyler için organize olmak ya da programlama yapmak oldukça zor olabiliyor. Dış uyaranlara karşı dikkatlerini sürdürmekte de güçlük yaşayabiliyorlar ya da dış uyaranlar ile dikkatleri kolaylıkla dağılabiliyor.

Hiperaktivite Tanısı ve Uygulanan Testler

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğuna sahip bir kişinin, akademik yaşantısının başlaması ile birlikte, okul ve aile ilişkilerinde problemler yaşaması sonucu bir uzmana yönlendirilmesi söz konusu olabiliyor. Ardından gözlem ve birtakım testlerle birlikte uzmanlar tanı koyabiliyor ve tedavi sürecini şekillendirebiliyor. Hiperaktivite Bozukluğu tanı sürecinde ya da derecelendirmesinde, “çeldirici” olarak adlandırılan uyaranlar içeren testler, envanterler, başarı testleri veya bilişsel performansı ölçen zekâ testleri uygulanıyor ve bu testler çocukların bu süreçte durumunu anlamak adına büyük bir fayda sağlıyor. Dikkat aynı zamanda duygusal süreçlere göre dalgalanma gösterebilen bir durum olduğu için; kaygı, depresyon gibi durumları da değerlendiriyor olmak büyük önem taşıyor.

Yetişkinler Hiperaktiviteden Nasıl Etkileniyor?

Peki; hiperaktivite bozukluğu yetişkinlik döneminde hayatı nasıl etkiliyor? Yetişkinlerde, uykuda düzensizlik görülmesi söz konusu olabiliyor. Hareketlilik, çabuk sıkılma, kendilerini doğru ifade edememe, anlaşılmadıklarını düşünme gibi durumlarla karşılaşılabiliyor. Öfke problemleri yaşanabiliyor, küçük tartışmalar kavgaya dönüşebiliyor. Duygusal iniş çıkışlar söz konusu olabiliyor.

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğuna birtakım tanılar eşlik edebiliyor. Erişkin dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olanlarda; depresyon, manik depresif bozukluk, kaygı bozukluğu, tik bozuklukları, Turet (Tourette) Sendromu, uyku bozuklukları, öğrenme güçlüğü ve kişilik bozuklukları ile karşılaşılabiliyor.

Tedavi Süreci Nasıl Gerçekleşiyor?

Peki; tanı sürecinin ardından dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu tedavisi nasıl gerçekleşiyor? Genel olarak, ilk adımda ilaç tedavisinin uygulanması tercih ediliyor. Tanı sürecinin ardından kişinin hayat koşulları ve durumuna bağlı olarak uzman doktorlar ilaç tedavi sürecini başlatıp takip ediyorlar. İlaç tedavisinin yanı sıra hayatı etkileyen durumlar ve yaşanan güçlüklere ilişkin; zaman yönetimi, planlama, organizasyon, sosyal beceri eğitimlerini içeren bireysel cognitive davranışçı terapiler ve grup terapileri uygulanabiliyor. Terapi süreci boyunca iş yaşamında, iş ilişkilerinde ve sosyal ilişkilerindeki problemlerle baş etme becerilerini geliştirmeleri ve farkındalık kazanmaları amaçlanıyor.

Hiperaktivite Bozukluğu kişinin tüm yaşamını ve ilişkilerini etkileyen bir problem. Özellikle çocuklarda dikkat eksikliği ve hiperaktivite belirtileri gözlemliyorsanız bir uzmandan destek almak doğru olacaktır. Bu konu hakkında daha detaylı bilgi almak için aba Psikoloji web sitesini ziyaret edebilir ya da YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

Kardeş kıskançlığı sıkça karşılaştığımız bir konu… Kıskançlık öfkeli bir kaygı halidir. Kardeşi olan her çocuk yaşına ve kişilik özelliklerine göre kabullenme sürecini farklı biçimde yaşar. Kıskançlık bu süreçte meydana gelen doğal bir duygudur. Sevilen kişinin bir başkasıyla paylaşılmasından ve temelde güvensizlik kaynaklı bir duygu olduğundan söz edilir. Kardeşi olana kadar kendine yöneltilen ilgi ve dikkatin bir anda kardeşine yöneltildiğini gören çocuklar bu durumdan rahatsızlık duyabilir.

Kardeşinin dünyaya gelmesi ile birlikte kendisine ayrılan zamanın azalması, kardeşine karşı gibi görünen fakat aslında siz ebeveynlerine karşı olan kırgınlık kızgınlık gibi duyguların gelişmesine neden olabilir. Çocuğunuz bu dönemde kendisini terk edilmiş hissedebilir. Desteksizlik ve güvensizlik duygusuna kapılabilir.

Kardeş Kıskançlığı Belirtileri

Kardeş kıskançlığı ile birlikte, çocuğunuzun davranışlarında farklılıklar meydana gelebilir. Çocuğunuz kardeşini kıskanıyorsa bazı belirtiler gözlemeyebilirsiniz. Büyük çocuğunuz bebek gibi davranıp, emekleme, biberonla süt içme gibi gerileme davranışları gösterebilir. Kardeşinin doğumuyla birlikte sizden uzaklaşıp içine kapanabilir. Yemek yememeye, zayıflamaya başlayabilir. Büyük tuvaletini tutuyor ya da altına kaçırıyor olabilir. Bunlar kardeş kıskançlığı söz konusu olduğunda görülebilen belirtilerden bazıları olarak karşımıza çıkıyor.

Çocuklar Neden Kıskanır?

Peki çocuklar neden kıskanır? Yeni doğan bebek aile içi dengeleri tamamen değiştirir. İkinci çocuğunuzun dünyaya gelişi evin ilgi odağı olan ilk çocuğunuz için işlerin farklılaşmasına neden olabilir. İlk çocuğunuz her konuda evde ilk ve tek olmaya alıştıysa kardeşinin doğumuyla birlikte ailenin merkezindeki konumunun sarsıldığı hissine kapılabilir. Yeni doğan bebek kendisinden fazla ilgi görürse bu durum onu tedirgin edebilir.
Tabi ki kıskançlık her zaman büyük kardeşin küçük kardeşi kıskanması şeklinde gerçekleşmeyebilir. Tam tersi durumlarla da sıkça karşılaşıyoruz. İlk çocuğun ilk göz ağrısı olma durumu, ebeveynler tarafından daha özel bir yere sahip olduğu düşüncesi küçük kardeşin abla ya da abisini kıskanmasına sebep olabilir.

Rekabeti Arttıran Tutumlardan Kaçınmak Gerekiyor

Bu konuda ebeveynlerin tutumu büyük önem taşır. Kardeşler arası ayrımı pekiştiren tutumlardan kaçınmak gerekir. Anne-babanın ilgisi kardeşler arasında her zaman rekabeti arttıran bir konudur. Bu konuda çocuğunuzun bireysel özellikleri de elbette önem taşır. İletişimi daha güçlü olan kardeş daha fazla ilgi görebilir ya da daha başarılı olan çocuğunuz ilgi odağı konumuna gelebilir. Anne-baba olarak kardeşleri olumlu ve olumsuz yönlerine göre birbirleri ile kıyaslamanız hiçbir zaman doğru bir tavır olmayacaktır. Böyle bir tutum karşısında kardeş kıskançlığı daha ciddi problemlere evrilebilir. Kardeşler arasındaki ilişkiyi dengelerken rekabeti arttıracak davranışlardan kaçınılmalıdır.

Kardeş Kıskançlığı konusunda daha detaylı bilgi edinmek isterseniz aba Psikoloji web sitesini ziyaret edebilir, sorularınız için bizimle iletişime geçebilirsiniz. Psikolojiye dair diğer videolarımıza ulaşmak için YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

2 yaş sendromu, 18 ve 36. aylar arasında görülen bir durum. Hem çocuklar, hem de anne-babalar için zorlu bir dönem. 2 yaş, çocuğunuzun motor beceriler, duygusal ve sosyal anlamda değişiklikler yaşadığı bir dönem. Bu dönem, bebeklikten çocukluğa geçiş dönemi olarak da değerlendirilebilir. Çocuğunuz bu dönemde, bireyselliğini, kendini ve dünyayı keşfetmeye başlar.

2 yaş döneminde çocuğunuz sıkça, “Ben yaparım”, “Ben giyerim” gibi cümleler kurar. Motor beceriler anlamında isteklerini karşılayabileceği yetenekleri tam olarak gelişmemiş olsa da bireysellik kazanmak ister. Bu süreçte duygu durumunda dalgalanmalar yaşanması söz konusu olabilir. Bir an daha uyumlu ve neşeliyken bir anda sinirlenebilir. Bu durumun en temel sebebi; dürtü, duygu ve vücudu üzerinde kontrolü sağlamakta zorlanmasıdır.

Çocuğunuzun davranışlarının size yönelik olmadığını bilmeli ve bu dönemi ergenliğe benzer bir dönem olarak değerlendirmelisiniz. Sabırlı, açıklayıcı ve anlayışlı olmalısınız. Böylelikle çocuğunuz anlaşıldığını hissedecektir.

2 Yaş Sendromu Belirtileri Nelerdir?

Peki; 2 yaş sendromu ne gibi belirtilerle kendini gösterir. Biraz bundan bahsedelim. Hırçınlık, aniden ortaya çıkan öfke nöbetleri, her şeye itiraz etme, kendi isteğini yerine getirebilmek için diretme, aşırı hareketlilik, dürtüsel tepkiler, ağlama nöbetleri, her şeyi tek başına yapmak isteme 2 yaş sendromu yaşayan çocuklarda en çok görülen belirtilerdir.

Ebeveynler Nasıl Davranmalı?

İstediği yapılmadığında inatlaşan çocuğa aynı şekilde karşılık verme yanlış bir tutumdur. Çocuğunuzun yapmayı arzuladığı şeyi kısa bir süre sonra unutacağını bilerek dikkatini hoşlanabileceği bir yöne çekmek daha doğru bir yaklaşım olacaktır.  Anne-baba olarak bilmeniz  gereken ilk şey; bu davranışların dönemsel olduğu ve yaşanan sorunların uzamadan çözülebileceğidir. Bilişsel gelişimin duayenlerinden Psikolog Vygotsky; çocuk gelişimini, “krizler ve devinimler”süreci şeklinde ifade eder.

Eğer çocuğunuzun yapmak istedikleri kendisine ve çevresine zarar vermiyorsa, karşı çıkmayarak onunla aynı fikirde olduğunuz hissini çocuğunuza aşılayabilir; bu dönemi daha rahat atlatabilirsiniz. Çocuğunuzun olumsuz davranışlarını görmezden gelip onu idare edebilir hatta bir süre ilgisiz kalabilirsiniz. Sinirlendiği zaman dikkatini oyuncaklara ya da ilgisini çeken başka bir şeye yöneltebilirsiniz.

Bu dönemde “Sen bilirsin.” cümlesini kurmaktan çekinmemelisiniz. Bu cümle hem çocuğunuzun istek ve itirazlarına saygı gösterdiğinizin bir göstergesidir, hem de çocuğunuzun enerjisini atabilmesine fırsat verir. Kıyafetleri ya da yapmak istedikleri konusunda ona seçme hakkı sunarak, büyüdüğünü hissetmesini sağlayabilirsiniz. Küçük görevler vererek kendisini önemli hissetmesini sağlayabilirsiniz. Aktivite planlayarak motor, bilişsel, emosyonel ve davranışsal durumlarına katkıda bulunabilirsiniz.

Beraber Hangi Aktiviteler Yapılabilir?

Sanat materyalleri ile duygularını dışa vurması konusunda yardımcı olabilirsiniz. İstediği oyuncaklarla oynayıp, istediği karakterleri, istediği biçimde yönetebilirsiniz. Böylece bireysellik anlamında çocuğunuzu desteklemiş olursunuz. Kartona renk isimlerini yazıp, çocuğunuzdan eşleştirme yapmasını isteyebilirsiniz ya da beraber parmak boyama etkinliği yapabilirsiniz. Böylece mukayese becerileri ve renk algısının gelişmesine katkı sağlayabilirsiniz.

Beraber tohum ekip, çiçek sulayabilirsiniz. Çatal kaşıkları yerleştirerek sınıflandırma becerisine katkı sunabilirsiniz. aba Psikoloji, “Eğlenerek Öğreniyorum” kitapları eşliğinde beraber vakit geçirebilirsiniz. 2 yaş sendromu ve 2 yaş için uygun aktiviteler konusunda detaylı bilgi almak ya da soru sormak için aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Psikoloji hakkında daha fazla bilgi almak isterseniz, YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

Bu yazımızda sizler için, “Uyku Nedir?”, “Çocuklara uyku eğitimi nasıl ve ne zaman verilmeli?” “Uyku sorunlarının çözümü için neler yapılmalı?” gibi soruları yanıtlamaya çalışacağız. Öncelikle; “uyku nedir?” sorusuyla başlayalım…

Uyku; bilincin dış uyaranların bir kısmını ya da tamamını algılamadığı, tepki gücünün zayıfladığı ve vücudumuzdaki pek çok organın etkinliğinin büyük ölçüde azaldığı dinlenme durumu olarak tanımlanabilir. Uyku sırasında pek çok organ sistemi yavaşlar. Beyin ise tam bir durgunluk ya da dinlenme durumuna geçmese de etkinlik türünün değiştiği düşünülmektedir.

Uyku Sorunu Neden Ortaya Çıkar?

Bazı bebekler, tıpkı bazı yetişkinler gibi uykuya dalma konusunda çok daha yeteneklidir. Bazıları ise uykuya dalmayı öğrenmek için yardıma ihtiyaç duyarlar. Peki; bebeğiniz neden uykuya dalamıyor olabilir? Bebeğinizin henüz uykusu gelmemiş olabilir. Her bebeğin kendine has uyku saati vardır ve bazı bebekler uykuya daha çok ihtiyaç duyarken; bazıları ise daha az ihtiyaç duyar. Fazla uyaran olması bebeğinizin uykuya geçişini etkiliyor olabilir. Karanlık ve sakin bir odada uyumak, aydınlık ve gürültülü bir odada uyumaktan daha rahattır.

Bebeğiniz fiziksel temasa ihtiyaç duyuyor olabilir. Kucağınıza almanız ya da yanında yatmanız uykuya geçişini kolaylaştırabilir. Bebeğiniz kucağınızda ağlayarak stresini atmaya ihtiyaç duyuyor olabilir. Anne-baba olarak sizin gergin oluşunuz bebeğinizin uykuya geçişini etkiliyor olabiliyor. Bu sebeple kendinizi rahatlatmanız önem taşır. Bebeğiniz, 2 yaş sendromu yaşıyorsa söylenenleri yapmak isteyebilir, uyumaya itiraz edebilir.

Uyku Eğitimi Hangi Ayda Başlamalı?

Uzmanlar, bebeğin gelişimine göre 4-6 aydan sonra uyku eğitimi verilmesini öneriyor. Uyku sorunları konusunda tek bir doğru bulunmuyor. Her bebek ve her aile için çözüm yolları farklı olabiliyor. Buna rağmen;  çok kullanılan 2 yöntemi sizlerle paylaşmak istiyoruz.

Uyku Eğitimi: Ferber Yöntemi

İlk yöntem “Ferber Yöntemi”. Bu yöntem; bebeğin kendi kendine uykuya geçmesini ve yalnız yatmayı öğrenmesini hedefler. Ferber Yöntemi, 7 aydan büyük bebekler için uygulanabilir. Uygulama sistemli ve programlı yapılmalıdır. Aile büyüklerinin de bu yönteme destek vermesi önem taşır.

Bu yöntemi uygulamaya karar verirseniz öncelikli olarak uyku ritüelleri oluşturmalısınız. Bu noktada;  ılık bir banyo, ninni ya da hafif bir masaj uygun olabilir. Bu ritüelleri, uyguladıktan sonra çocuğunuzu yatağına koyup ve odadan dışarı çıkmalısınız. 3 dakikalık aralarla odaya girip bebeğe orda olduğunuzu hissettirmeli, kucağınıza almamalı, konuşmamalı ve ilgi göstermemelisiniz. Odaya girme süreniz zaman geçtikçe daha aralıklı hale gelmeli. Yaklaşık 10 günlük bir süreç içerisinde bebeğinizin kendi kendine uykuya geçme davranışını gösterdiğini göreceksiniz. Bu süreçte eğer isterse oyuncağıyla uyumasına izin verebilirsiniz.

Co-Sleep Yöntemi

Co-Sleep Yöntemi, güven ortamı sağlanarak, çocuğa kendi kendine uyumayı öğretmeyi hedefler. Çocuklar ne kadar küçük yaşta olursa bu yöntem o kadar etkili olur. Bu yöntemi her yaştaki çocuklar için uygulayabilirsiniz. Çocuğunuza zorlayıcı, ısrarcı ya da cezalandırmaya yönelik bir tutumla yaklaşmamanız her yöntemde olduğu gibi burada da önemlidir.

Bu yöntem için de tıpkı Ferber Yöntemi’nde olduğu gibi uyku ritüelleri oluşturmak gerekiyor. Bu ritüelleri sadece uykudan önce yapmak çocuğunuza uyku vaktinin geldiğinin ipucunu verecektir. Ritüellerin ardından, çocuğunuzu yatağına koyup, yanına oturun. Çok fazla ten teması kurmadan ona telkinler verin ve uyuyana kadar bekleyin. Uyuduğunu hissettiğinizde odadan uzaklaşın. Bu adımları en az 5 gece tekrar edin. 5. Geceden sonra odanın kapısına yakın bir noktada bekleyin. Yaklaşık 15 günün sonunda çocuğunuza iyi geceler dileyip odasından ayrılmanız yeterli olacaktır.

Uyku eğitimi söz konusu olduğunda doğru yöntem ya da kesin doğrular yoktur. Önemli olan anne-baba olarak sizlerin en uygun uyku metodunu bulabilmenizdir. Bahsettiğimiz yöntemlerden birini kullanmak isterseniz, tüm adımları eksiksiz biçimde yerine getirdiğinizden emin olmalısınız. Uyku eğitimi konusunda sorularınız varsa aba Psikoloji ile iletişime geçebilir, daha fazla bilgi için YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

Sınav öncesi çocuklarımız için oldukça kritik ve önemli bir süreçtir. Çocuklarımızın bu dönem içerisinde neler yapacağı oldukça merak edilmektedir. Aileler bu süre zarfında neler yapacağı konusunda uzmanlara çok fazla soru sormaktadır. Çocuklarımız sınavlardan önceki dönemlerde ders mi çalışmalıyım yoksa dinlenmeli miyim diye çok fazla düşünmektedir.

Ya da bunun dışında, “son tekrarlarımı nasıl yapayım” gibi sorular çocuklarımızın zihnini çok fazla karışmaktadır. Bu dönemde en başarılı ya da en çok çalışan öğrenciler bile son haftalarda çok fazla stres yapmakta ve kendilerini sıkıntıya sokmaktadır. Çünkü çocuklarımızın sınav dönemi yaklaştıkça stres ve gerginlik oranları artmaya başlar. Peki, bu stres ile nasıl başa çıkabiliriz?

Sınav Yaklaştıkça Neden Çocuklarımız Gerilir?

Sınav öncesi ailelerin ilk olarak bilmesi gereken konu çocuklarımızın neden bu kadar gerildiğidir. Aileler çocuklarının neden gerildiğini ya da stres yaptıklarını anlaması bu konuda çocuklarına yaklaşımlarının daha düzgün ve doğru olmasına sebep olacaktır. Bunun en baş sebebi ise öğrencilerin yıllarca süren emeğinin karşılığını alacak olmalarıdır.

Çocuklarımız YKS sınavı gibi sınavlara yıllarca emek verdiler. Sınav ile çocuklarımız artık bu emeklerinin karşılığını alacaklar. Bir tarım işçisi gibi çocuklarımızın yıllarca ekip biçtiği eğitimlerinin filizlenmesini ve meyvesini vermelerini beklemeleri sırasında heyecanlanmaları gerilmeleri oldukça normaldir. Özellikle yıllarca süren bu emeğin tek bir gün ve belli bir saat içerisinde sonuçlanacak olması çocuklarımız için oldukça heyecanlandıracak bir durum olmaktadır.

Sınav Öncesi Son 21 Gün Stres Nasıl Giderilir?

Sınav öncesi stres nasıl giderilir diye merak ediyorsanız sizler için Aba Psikoloji olarak bir liste hazırladık. Sınavlardan önceki dönemlerde gerginliğinizi kontrol altına almanız bu süreç içerisinde oldukça önemli olacaktır. Bu yüzden ihtiyaçlarınızı atlamadan son dönemi en faydalı şekilde geçirmeniz sizler için en faydalısı olacaktır. Bu anlamda çocuklarımızın olduğu kadar velilerimizin de dikkat etmesi gereken bazı noktalar bulunmaktadır.

1 – Son Hafta Uykusuzluğa Dikkat

Son haftalarda çocuklarımızın tekrar yapması ve deneme çözerek bildiklerini tekrar etmesi oldukça önemlidir. Fakat özellikle son 1 hafta çocuklarımız dinlenmeye ihtiyaç duymaktadır. Bu anlamda molalar vermesi onlar için çok faydalı olacaktır. Genel olarak öğrenciler son haftalarda kendilerini daha fazla çalışmaya zorlayarak yıpratabilirler.

Öğrenciler konu yetiştirmek ya da daha fazla soru çözmek için uykularından feragat edebilirler. Fakat çocuklarımızın uykusuz kalması onların gerginliğinin ve stresinin daha fazla artmasına sebep olacaktır. Bu yüzden öğrenciler uykuları geldiği zaman kendilerini daha fazla yormadan direk uyumaları gerekir.

2 – Sınav Öncesi Son 21 Gün: Sınav Öncesi Beslenme Düzeninin Önemi

Sınavdan önce rahatlamak için çocuklarımızın pek dikkat etmediği konulardan bir tanesi beslenmektir. Bu stres ve telaş içerisinde çocuklarımız sağlıklı beslenmeyi ikinci plana atabilirler. Fakat son haftalarda besin değerlerinin yüksek olması çocuklarımızın daha iyi performans göstermesine sebep olmaktadır.

Çocuklarımızın çalıştıklarını işleme sokan mekanizma beyindir. Beyinin bu anlamda iyi çalışması ve tam performans göstermesi için çocuklarımız bu dönemlerde beslenmelerine çok dikkat etmelidir. Fazla şekerden ve karbonhidrattan uzak durmak ve yumurta gibi bol proteinli besinler ile beslenmeleri çocuklarımız için en iyi sonuçları doğuracaktır.

Buna ek olarak sınavdan önceki dönemlerde çocuklarımızın su tüketimine çok dikkat etmemiz gerekmektedir. Su tüketimi konusunda çocuklarımızı uyarmalı ve bol bol su içmelerini sağlamalıyız. Su da diğer besinler gibi beynin çalışmasında oldukça önemli bir etkiye sahiptir.

3 – Dinginlik Arttırıcı Aktiviteler Çocuklarımıza İyi Gelir

Bu zorlu zamanı çocuklarımız yoga, yürüyüş ya da dinlendirici müzikler dinleyerek zihinlerini ve psikolojilerini koruyabilirler. Bu anlamda bedenin ve zihnin bir bütün olduğu gerçeğini bilmemiz gerekir. Son hafta stresi çocuklarımızın bedenine yansıyacaktır. Bedensel dinginlik sağlayacak aktiviteler bedeni dinlendirdiği kadar zihni de dinlendirecektir.

4 – Düşen Netler Canınızı Sıkmasın

Öğrencilerin büyük bir çoğunluğu sınav öncesi netlerinin düştüğünü fark eder. Bu sizleri sakın olumsuz etkilemesin. Daha önceden de sizlere söylediğimiz gibi yıllarca süren emeğin karşılığını alacağınız için oldukça doğal bir gerginlik durumu yaşayabilirsiniz. Bu gerginlik özellikle sınav yaklaştıkça sizleri daha fazla rahatsız edebilir.

Doğal olarak da sizlerin bu gerginliği sosyal hayatınıza yansıyacağı gibi aynı zamanda netlerinize de yansıyabilir. Bu durumda net düşüşlerinin gerginlik ve stres odaklı olduğunun farkına varmanız çok önemlidir. Daha sonra ise netlerinizi arttırmaktan önce son hafa sınav kaygınızı azaltmaya yönelmeniz gerekmektedir. Aba Psikoloji gibi bu alanda uzman kuruluşlardan yardım alabilir ve bu dönemi daha sağlıklı geçirebilirsiniz.

5 – Sınav Öncesi Son 21 Gün: Doğaya Karışın

Açık havalarda yürümek, eğer imkânınız var ise ormanlık ya da yeşil alanda vakit geçirmek sınava girecek çocuklarımızın rahatlaması için oldukça önemli bir etkiye sahiptir. Çıplak ayak ile toprağa basarak kendinize topraklama yapabilirsiniz. Bu sizin çok basit gelebilir. Fakat yaptıkça etkisini kendiniz hissedeceksiniz.

Sınav öncesi yapılması gerekenler listesinde kendinizi topraklamayı hiç hafife almayın. Dünyada doğaya ait olmayan canlı yoktur. Çocuklarımız özellik sınav süresince doğadan çok ayrı kalmaktadır. Topraklama ile çocuklarımız bedenlerini fiziksel ve zihinsel olarak dengelemek için bir bağ kuracaklardır.

Read More