Metacognition ya da diğer bir deyişle üstbiliş, öğrencilerin kendi öğrenme davranışlarını planladığı, izlediği, değerlendirdiği ve değişiklikler yaptığı süreçleri tanımlıyor. Metacognition ’ın genellikle, metacognitive (üstbilişsel) bilgi ve metacognitive  düzenleme olmak üzere iki farklı boyuta sahip olduğu kabul edilir.

Metacognitive bilgi, öğrencilerin öğrenme hakkında bildiği şeyleri ifade eder. Daha detaylı açıklamak gerekirse; öğrencinin kendi bilişsel yeteneklerine ilişkin bilgisi (ör. “Tarih dersinde en çok tarihleri ​​hatırlamakta zorlanıyorum”), öğrencinin belirli görevleri hakkındaki bilgisi (ör. “Bu bölümdeki karmaşık ifadelere yer veriliyor”), öğrencinin kendisine sunulan farklı stratejiler bilgisi (ör. “Önce metni tararsam genel anlamı anlamama yardımcı olur”) gibi örnekler kullanılabilir.

Metacognitive düzenleme ise, öğrencilerin öğrenmeyle ilgili yaptığı şeyleri ifade eder. Öğrencilerin bilişsel süreçlerini nasıl izlediklerini ve kontrol ettiklerini açıklar. Örneğin, öğrenci belirli bir stratejinin istediği sonuca ulaşamadığını fark edebilir ve sonrasında farklı bir strateji denemeye karar verir.

Süreç toplam üç aşamadan oluşur

  1. Planlama bu süreç için en önemli aşamalardan biridir. Bu aşamada öğrenciler öğretmenin belirlediği öğrenme hedefini değerlendirir ve göreve nasıl yaklaşacaklarını ve hangi stratejileri kullanacaklarını düşünürler. Bunu yaparken öğrencilerin kendilerine şu soruları sormaları yararlıdır:

“Yapmam istenen şey ne?”

“Hangi stratejileri kullanacağım?”

“Daha önce kullanmış olduğum, faydalı olabilecek herhangi bir strateji var mı?”

  1. İzleme aşamasında, öğrenciler planlarını uygulamaya başlar ve öğrenme hedeflerine yönelik olarak yaptıkları ilerlemeyi izlerler. Öğrenciler, gerekli durumlarda, kullandıkları stratejileri değiştirmeye karar verebilirler.
  2. Değerlendirme aşamasında, öğrenciler, kullandıkları stratejinin öğrenme hedeflerine ulaşmalarında ne kadar başarılı olduklarını belirler. Değerlendirme aşamasında şu sorular öğrencilere yardımcı olabilir:

“Ne kadar iyi yaptım?”

“Nasıl sorunlarla karşılaştım?”

“Bir dahaki sefer ne yapabilirim?”

“İyi stratejileri başka ne tür sorunlar için uygulayabilirim?”

Metacognitive

Metacognition, öğrenme üzerinde pozitif bir etkiye sahiptir

Metacognitive uygulamalar, öğrencilerin kendi ilerlemelerini izlemelerine ve sınıfta okurken, yazarken ve problem çözerken öğrenme süreçlerini kontrol etmelerine yardımcı olur. Sahip oldukları kısıtlamaların üstesinden gelebilen çocuklar, metacognitive stratejileri kullanarak potansiyellerini sonuna kadar kullanabilir ve daha fazlasını başarabilirler.

Read More

Her yıl olduğu gibi bu yıl da 1 milyonun üzerinde çocuk hayallerindeki liseye girebilmek için TEOG sınavına girdi. İki aşamadan oluşan TEOG’un ikinci sınavı geçtiğimiz günlerde tamamlandı. Şimdi, sıra geldi tercihlere. TEOG sonrası tercih sürecini en iyi şekilde yürütmek için sıkı bir ön hazırlık yapabilirsiniz. Biz de birkaç öneriyle size yardımcı olmaya çalışacağız.

En iyi okul, en yüksek puanlı okul değildir

Bu süreçte en sık yapılan şeylerden biri, puanı en yüksek olan okula girmeye çalışmak. Ancak bu çocukların sonraki akademik hayatlarını ve daha sonrasında profesyonel yaşantılarını önemli ölçüde etkileyen bir karar olarak daha fazla önemi hak ediyor.

Öncelikle söylememiz gerekir ki, lise okumanın en büyük amacı üniversite kazanmak değildir. Birçok okulda 4 yıl olan bu eğitim sürecinde kişilerin kendini geliştirmesi ve ilgi alanlarına yönelmeye başlaması gerekiyor. İlk bakışta bu yaşlar, geleceği belirlemek için biraz erken görünse bile Stratejik Yetenek Yönetimi ve Kariyer Danışmanlığı uzmanları 6 yaşından itibaren kişilerin eğilimlerini analiz edebiliyor.

Lise yıllarını bir basamak olarak görün ve bir sonraki basamağa ulaşmanın yanı sıra yola güçlü devam etmenize destek olacak bir okul seçmeye gayret edin. Bu aşamada anne ve babalara da büyük rol düşüyor. Çocukların kendi eğilimlerini ve beklentilerini keşfetmelerine yardımcı olmak çok önemli. Kendi hayallerimiz değil, kendi hayalleri için yaşadıklarını asla unutmamamız gerekiyor.

TEOG sonrası seçimlerde bütünlüklü bir okul analizi önemli

TEOG sınavını geride bıraktıktan sonra aldığınız puana göre gidebileceğiniz okulları bir sıralayın. Bu okulları iyice araştırın. Okulların kampüsü, yüksek başarı puanı gibi özellikler elbette önemli. Ancak tek başına hiç biri yeterli değil. Pek çok olumlu özelliği bir arada barındıran okulu bulmaya çalışın.

Bu aşamada araştırmanız gereken özellikler arasına yabancı dil eğitimi, yurtdışı bağlantıları, sosyal olanaklar gibi başlıkları mutlaka ekleyin. Özel okullar için burs imkanlarını iyice inceleyin. Bilimi, sanatı ve sosyal hayatı harmanlamayı başarmış ve çocuğunuzun bireysel beceri ve ilgi alanlarına uygun, farklı özellikleriyle çocuğunuza hitap eden bir okul mutlaka bulabilirsiniz. Hatta velilerin sorumlu tutulduğu TEOG tercihleri için en doğru seçimi yapmak üzere profesyonel destek dahi alabilirsiniz.

Read More

Araştırmalar çok sayıda dahi çocuğun sıradan insanlar olarak büyüdüğünü ve potansiyellerini yeterince kullanamadıklarını gösteriyor. Örneğin, küçük yaşta şahane piyano çalabilen bir çocuk, hayatı boyunca iyi bir beste yapamayabiliyor. Çünkü hayatlarında yaratıcı yönlerini geliştirmek üzere yönlendirilmiyorlar.

Elbette bunu böylece ortaya atıp kenara çekilmememiz gerekiyor. Yaratıcı bir çocuk yetiştirmek için ne yapmamız gerektiğini bulmak için yürütülen bir çalışmayı ele alalım. Bu çalışmada, bir okulda en yaratıcı öğrenciler ve en az yaratıcı öğrencilerin aileleri karşılaştırılıyor. Yaratıcı olmayan ailelerin en çok dikkat çeken ortak yanı şu oluyor: Ödev ve uyku saatiyle ilgili belirli programlar yapmak gibi ortalama altı adet kuralları var. Yaratıcı çocukların aileleri ise çocuklarının hayatıyla ilgili en fazla bir tane kural koyuyor.

Yaratıcılığın geliştirilmesi her zaman kolay değilse de engellenmesi çok kolaydır. Kuralların az olması, çocukların kendileri için karar vermesine fırsat sunuyor. Genel bir etik bilgiyi vererek çocukların kendileri için doğru karar vermesine izin vermek yapılabilecek en iyi şey gibi gözüküyor. Bunu yaparken dikkat edilmesi gereken şey ise anne ve babaların kendi değerlerini çocuklarına empoze etmekten kaçınması.

Başarı ve eğlence omuz omuza

Elbette yaratıcı çocuk yetiştirmiş olan ebeveynler de çocuklarının başarılı ve ‘en iyi’ olmasını istiyordu. Ancak herhangi bir koşul altında başarılı olmanın değil, keyif alarak çalışmanın önemli olduğunun altını çizerek. Çocuklarınıza kendi değerlerini belirleme ve kendi ilgi alanlarını keşfetme özgürlüğü tanıyın. Bu onları yaratıcı insanlar olarak yetiştirmeniz için olmazsa olmaz.

Psikolog Benjamin Bloom, dünya çapında bilinen müzisyenlerin, sanatçıların, sporcuların ailelerini inceledikleri zaman, bu ailelerin çocuklarının içsel motivasyonunu önemsediklerini keşfetti. Yani, bu ne anlama geliyor? Bu çocuklar, bir konuya ilgi ve heyecan duydukları zaman ebeveynlerinden destek gördüler. Örneğin Mozart, müzik dersi aldıktan sonra müziğe ilgi duymadı; müziğe ilgi duyduğu için kursa giderek kendini geliştirdi.

Bir insanı saatlerce bir iş üzerinde severek çalışmaya ikna edebilecek tek şey tutkudur. Bırakın çocuğunuz kendi tutkusunu doğal merak yoluyla keşfetsin. Sizin yapmanız gereken tek şey küçük yaşta başlayan keyifli pratiklerle bu tutkusunu pekiştirmek.

Read More

Günümüzde oyuncaklar, rengarenk ve çeşit çeşit giysiler, türlü boya kalemleri olmak üzere çocukların bile çok fazla eşyası var. Evlerimiz eşyalarla o kadar dolu ki sıklıkla neyin nerede olduğunu hatırlayamıyoruz. Ancak durum o kadar da basit değil. Çünkü çocuklarımıza ‘her şeyi’ sunmaya çalışırken aslında ruh sağlıklarına zarar veren bir ortam yaratıyor olabiliriz. Nasıl mı?

Etraftaki onlarca eşya çocukların obsesif davranış geliştirmesine ya da oynayacak çok sayıda eşya yaratıcılıklarını köreltmesine neden olabiliyor. Çocukların odaları çok kalabalık olduğu zaman, odaklanma sorunu yaşıyorlar. Bu konuda yapılan araştırmalar, dikkat bozukluğu olan çocukların hayatlarını daha basit hale gelecek şekilde düzenlendiğinde kısa süre içinde büyük bir hızla sorunun azaldığını ortaya çıkarıyor. Diğer taraftan daha sade bir ortam, akademik ve bilişsel becerilerin artışına destek oluyor.

Çocuklara çok fazla eşya almak sandığınızdan ciddi bir konu olabilir

Herhalde tüm anne ve babalar çocuklarını korumayı her şeyden daha fazla gözetirler. Çocuklarının fiziksel olarak korunması için yapmaları gerekenleri öğrenmeye önem verirler. Bu esnada, ruh sağlığı her zaman aynı derecede öncelikli olmayabiliyor.

Çocuklar kendilerine çok şey vaat edildiği ve kendilerinden çok şey beklendiği için sürekli olarak kendilerine bir güvenli alan yaratmaya çalışıyor. Bu alanı yaratmaya çalışırken sıklıkla stres bozukluğu yaşıyorlar. Çok fazla özel ders, en iyi okullar, dans dersleri, sosyalleşmeleri için yapılan aktiviteler, sürekli yeni oyuncaklar almak çocuğunuz için pek çok fırsat yaratmasının yanı sıra çocuğunuzu yorabilir.

Çok fazla eşya, çok fazla seçenek, çok fazla bilgi ve tüm bunlara yetişmek için çok fazla hız! Çocuğunuz bir taraftan çocukluğunu yaşamaya çalışırken bir taraftan ondan beklenen her şeyi yerine getirmekte zorlanabilir. Yaptıkları şeyi yetiştirmeye odaklanıp yaratıcılıklarını kullanmayı veya bu zamandan keyif almayı ihmal edebilirler.

Ebeveynlere görev düşüyor

Peki, aileler çocuklarının ruh sağlığı için neler yapabilir? Değişen dünyada çocuklarını nasıl daha mutlu ve sağlıklı bireyler olarak yetiştirebilirler? Her şeyden önce çocukları korumak için onlara “hayır” demeyi öğrenmek gerekiyor. Her şeye onay vermediğiniz zaman çocuklarınızın çocukluğunu yaşamak ve kendini geliştirmek için çok daha fazla zamanı olacak. Dikkatini dağıtan çok sayıda seçenektense, o günlük enerjisini verimli bir şekilde harcayacağı şekilde bir şeylerle ilgilenecek. Stres yaşamadan, keyif alarak zaman geçirecek!

Read More

Son yıllarda Mindfulness tüm dünyayı etkisi altına alan akımlardan biri haline geldi. Dört dörtlük bir farkındalık olarak tanımlanabilecek olan mindfulness, içinde bulunduğunuz anda deneyimlediğiniz şeyi, bu deneyim karşısındaki hislerinizi analiz etme becerisi kazandırıyor. Bunu yapmak için ihtiyacınız olan şey ise zihninizi, bedeninizi ve çevrenizi daha efektif bir şekilde dinlemek.

Bunu yapmak elbette, çok kolay sayılmaz. Mindfulness, sürekli pratik yoluyla geliştirilebilecek bir beceri ve bu beceriyi kazandığınızda hayatınızı değiştirecek etkiler yaratıyor!

Kendinizi fark edin, potansiyellerinizi gerçekleştirin

Başlangıçta çok klişe bir laf gibi gelse de kendini fark etmek, başarıya giden yolda en önemli anahtar. Örneğin, bir konuya odaklanmak istediğiniz ve bunu başaramadığınız anda başarı ellerinizden kaçıyor gibi hissedebilirsiniz. Kaybolmuş hissettiğiniz zamanlarda, tekrar kendinize ve içinde bulunduğunuz duruma odaklanmak size yardımcı olacaktır.

Günlük işleri yapmak için çok fazla farkındalığa ihtiyaç duymayabilirsiniz. Örneğin, çamaşır katlarken çok fazla düşünmeniz ve bir plana uymanız ya da çok fazla odaklanmanız gerekmez. Ancak konu akademik ya da profesyonel çalışmalarınıza geldiği zaman odaklanmaya ve bu zamanı organize etmeye ihtiyaç duyarsınız.

Bir sınava çalışırken bir taraftan kitabınızı okuyup bir taraftan yarın akşam arkadaşlarınızla buluşup yapacağınız şeyleri düşünürseniz bu zamanın pek verimli geçmediğini gösterir. İşte, bu ‘mindful’ olmanın tam tersidir. Böyle zamanlarda zihninizi, bedeninizi ve o sırada yapmakta olduğunuz şeyin farkında olarak bütün odağınızı bu işe döndürmeye ise mindfulness diyoruz. Tekrar ‘mindful’ hale geçmek ve zamanınızı verimli geçirmek için biraz çaba harcamanız gerekiyor. Bu konuda kendinizi geliştirdiğiniz zaman hayal kurmak için de bolca vaktiniz olacak.

İyi haber: Farkındalığınızı yükseltme becerisine sahipsiniz

Bütün insanlar dağılan dikkatlerini tekrar toplama ve içinde oldukları zamana odaklanma becerisine sahiptir. Yalnızca bununla ilgili deneyim ve her şeyden önce bu ihtiyacın farkında olma konusunda eksiğimiz var. Bu nedenle de potansiyelimizin tümünü kullanmaktan mahrum kalabiliyoruz.

Bir sınava çalışırken yan taraftaki inşaat sesinden hepimiz rahatsız oluruz, ancak diğer taraftan Facebook’ta gezinmek de aynı derecede dikkatimizi dağıtmasına rağmen bundan yeterince kaçınmayabiliyoruz.

‘Mindful’ olmak için pek çok profesyonelden yardım alabileceğiniz gibi başlangıçta küçük alıştırmalar yapabilirsiniz. Örneğin, kendinizi Facebook’ta gezinirken bulduğunuz zaman önünüzdeki her şeyden uzaklaşıp, buraya ne yapmak için geldiğinizi, bu çalışma ile neyi hedeflediğinizi, neden bu zamanı verimli geçirmeye ihtiyacınız olduğunu kendinize hatırlatın. Bu zamanı verimli geçirmek için kendinizi motive edecek şeyler düşünün. Ve bunu kafanız her dağıldığında yapın. Hepsi bu!

Read More

Anne ve babaların, çocuklarını farklı yaşlarda farklı şekillerde desteklemesi gerekiyor. Küçük bir çocuğunuz varken ona boya kalemleri sağlamak gibi basit bir destek yeterli olabilirken çocuğunuz büyüdükçe vermeniz gereken destek biraz daha karmaşık bir hale gelebilir.

Çocuklarınızı kesintisiz bir şekilde dinleyin

Çocukların dikkati yetişkinlere göre daha kolay dağılabilir ve sözlerini tamamlamak için daha uzun bir zamana ihtiyaçları olabilir. Ancak destekleyici ebeveyn olmayı önemsiyorsanız ilginizi kesmeden sözünü bitirene kadar çocuğunuzu dinlemenizi tavsiye ederiz.

Sıklıkla karşılaştığımız sahnelerden biri şudur: çocuk annesine veya babasına defalarca seslenir ve hiçbir cevap alamaz. Ebeveyn çocuğu duymuyormuş gibi davranır. Elbette, çocuğunuza birilerinin konuşmasını kesmemeyi öğretmeniz gerekiyor. Yine de bunun yöntemi çocuğunuzu görmezden gelmek değil, “Sözümü bitirmemi bekler misin?” diyerek rica etmek olmalıdır.

Bu şekilde çocuğunuza hem nezaketli davranmayı öğretmiş hem de destekleyici olmuş olursunuz. Çünkü çocuğunuza ihtiyaçlarının farkında olduğunuzu ve buna önem verdiğinizi hissettirirken kısa bir süre beklemesini istiyorsunuz.

Ergenlik döneminde durum karmaşıklaşmaya başlar

Ergenlik dönemindeki çocuğunuzun artık büyümeye başladığını ve ihtiyaçlarının değiştiğini fark etmeniz gerekiyor. Ergenlikte duygusal destek ihtiyacı daha öncesine göre çok daha karmaşık hale geliyor. Duyulmak ve ebeveynlerinden saygı görmek onlar için her şeyden daha önemli olabilir.

Çocukluk ile yetişkinlik arasındaki bu dönemde çocuğunuza destek olmanız çok önemli. Çünkü kendi kendilerini korumak ve kendi kararlarını vermek konusunda onları çok yalnız bırakırsanız yanlış kararlar verebilirler. Bu dönemde onları ne kadar önemsediğinizi hissettirin. Onlara tanıdığınız özgürlüğün sınırlarını çizerken net olun.

Onlara ‘hayır’ demekten çekinmeyin

Günümüzde ‘hayır’ diyememek hayatın her alanında zorluk yaratan bir tehlike olarak görülüyor. Çocuklarınıza ‘hayır’ demekten çekinmeyin, ancak onlara bunun sebebini açıklamayı ihmal etmeyin. Onları sevdiğiniz ve onlara değer verdiğiniz için böyle davrandığınızı hissettirdiğiniz zaman, ‘hayır’ demiş olmanız sandığınız kadar büyük bir sorun olmaktan çıkacak.

İlgi alanlarını önemsediğinizi belli edin

Çocuklarınızın ilgi alanlarını hafife almamanız onlar için çok önemli. Sevdikleri arkadaşlarıyla görüşmelerinden tutun da dans dersine gitmesi için desteklemeniz onları motive eder. Onların hayatıyla ilgilendiğinizi bilmeleri, hayatlarına ve size karşı daha fazla sorumluluk duymalarını sağlar.

Read More

Hayatınız boyunca, ‘mutlu’, ‘mutluluk’ kelimelerini kim bilir kaç kez kullanmışsınızdır. Ancak, mutluluğu tanımlamakta hepimiz zorlanırız. ‘Hiçbir şeyi kafaya takmamak’, ‘sevdiklerinizle birlikte olmak’… Hiçbiri mutluluğu tanımlamak için yetmiyor. Diğer taraftan bilim de mutluluğun çok daha derin anlamları olduğunu söylüyor.

Hepimiz hayatımızın en az bir döneminde mutluluğun en değerli duygu olduğunu düşünmüşüzdür. Kızgınlık, hayal kırıklığı, korku, acı gibi duygularsa genellikle zayıf olmanın işareti sayılır. Daha küçük yaşta bu bilgiyi içselleştirmeye başlarız. Bu nedenle de mutlu olma sorumluluğunu hissederek, mutsuz olduğumuz zamanlar için kendimizi suçlayabiliriz. Oysa, tarihte mutluluk bir norm değil, şans olarak tanımlanıyordu.

‘Mutluluk’ ile aslında neyi kastediyoruz?

Günümüzde mutluluk arayışı hiç olmadığı kadar yaygınlaştı. Artık mutluluğu sahip olduğumuz eşyalar, etiketler ve başarılar üzerinden tanımladığımız bir kültürde yaşıyoruz. Diğer taraftan daha yalnız yaşıyoruz, birlikte iş yapma becerilerimiz azaldı ve başarısızlık ihtimali bizi çok daha fazla kaygılandırıyor.

Bir yandan da bilim bu konuyla daha fazla ilgilenmeye başladı. Davranışsal ve nörolojik durumun mutluluk üzerine etkisi bilimin ele aldığı ve araştırdığı öncelikli konulardan biri haline geldi.

Yapılan araştırmalara göre insanlar, neyin mutlu edeceği ya da etmeyeceğini tahmin etme konusunda pek başarılı değil. Örneğin, insanlar yeni bir şey aldıklarında hissedecekleri memnuniyetin uzun süreceğini düşünebiliyor. Cansiperane bir şekilde ‘ideal mutluluğun’ peşinden gidenler kendine –bazen ulaşılmaz seviyede- yüksek standartlar belirleyerek mutsuzluk ve hayal kırıklığı için gerekli ön hazırlıkları tamamlamış oluyor.

UC Berkeley’den Psikoloji alanında çalışan Doçent Doktor Iris Mauss’e göre aşırı yüksek beklentilerin olmaması biraz olsun mutlu olmak için anahtar rol oynuyor. Birçok bilim insanı mutlu kelimesinin tanımlanması zor ve karmaşık olmasından dolayı ‘öznel refah’ gibi ifadeleri tercih edebiliyor. Aslında burada söylenmeye çalışılan bireyin hayattan aldığı memnuniyet seviyesi. Pozitif Psikoloji’nin babası sayılan Martin Seligman da bu bilim insanları arasında. Bu yeni bakış açısına göre refah ya da orijinal deyişle ‘well-being’i beş ana bölüme ayırıyor: pozitif duygu, hayata katılım, anlamlandırma, pozitif ilişkiler ve üstesinden gelme.

Kendi mutluluk yolunuzu bulun

Farklı bilim insanları ise daha farklı kategorilerle karşımıza çıkabiliyor. Fakat birçoğunda ortak olan tek şey kategoriler ne olursa olsun daha iyi hissetmek için başkalarıyla olan ilişkiler ve koyulan hedeflerden kaynaklanan duygular ile hazsal duyguların dengeli olması büyük önem taşıdığı.

Nasıl tanımlarsak tanımlayalım, genetik kalıtım ve yaşam koşullarını çıkardığımız zaman bireysel mutluluk seviyemizin %40’ı bizim kontrolümüz altında. Bu potansiyeli kullanabilmek için herkesin kendine özel yolunu bulması gerekiyor. Bu nedenle kendine dönmek ve kendini tanımak mutluluk için olmazsa olmaz. Daha iyi hisseden bir insan olmak için hedeflerinize ulaşmayı beklemektense, daha iyi hissettiğiniz şeyleri keşfederek hedeflerinize ulaşmayı keyifli hale getirebilirsiniz. Böylece hedeflerinize ulaşmak için hissettiğiniz duygu kendiliğinden kaygıdan çok heyecana dönüşecek.

Read More

Psikolojide öz olumlama dediğimiz pratik, zihninizin kendini tanımasını sağlayarak performans gelişimini destekliyor. Peki ama, öz olumlama ya da ‘self-affirmation’ nedir ve ne işe yarar? Önce bundan bahsedelim.

Öz olumlama sıklıkla öz saygı ile karıştırılsa da aslında aralarında önemli farklar var. Öz olumlama, kişinin merkeze koyduğu gerçekleri oluşturan değerleri ve konuları kendine hatırlatma süreci olarak tanımlanabilir. ‘Mindfulness’ ile pek çok ortak noktası olan bu pratik, kim olduğunuzun ve neleri önemsediğinizin sürekli farkında olmanıza yardımcı olur.

Bulgulara göre öz olumlamanın yararları kaygıyı azaltmanın yanı sıra benzer koşullar altında gerçekleşen gelişimi de olumlu yönde etkiliyor.

Bu olumlu etkinin sebebi ne olabilir?

Öz olumlama yoluyla, savunma mekanizmalarının ve kaygının ardına gizlenmektense eğitim sürecine daha aktif bir katılım sağlanabiliyor. Aktif katılımın yanı sıra kendi becerilerinin farkında olan öğrenciler, negatif geri bildirimlere açık oluyor. Bu nedenle yeni şeyler denemekten çekinmiyor.

Böyle koşullar altında ve kendine güvenle öğrenme sürecine katılan bir öğrenci, hatalara ve eleştirilere değer veriyor. Deneyimle öğrenerek sürekli kendini sürekli olarak geliştiriyor. Diğer bir deyişle, öz olumlama akademik başarıda özellikle öğrenmeye açık olma ve özgüvenli olma yoluyla olumlu bir etkiye sahip.

Öz olumlamanın bir diğer etkisi de hata yapıldığı zaman kişinin kendi kendine net bir şekilde geri bildirim göndermeyi başarabilmesi. İstediklerinin ve kendisi için önemli olan şeylerin farkında olan bir kişi, yaptığı hatalar arasında kaybolmaktansa yeni yollar denemeyi seçer. Çünkü asıl önemli olanın hedefleri olduğunu bilir. Bu da hataların motivasyonu düşürmektense öğretici bir deneyim olarak algılanmasına yol açar. Sonuç olarak öz olumlama ve yüksek farkındalık akademik performans artışını direkt olarak olumlu yönde etkiler.

Beyninizi öğrenmeye hazır hale getirin

Öz olumlamanın etkili olması için beyin aracılık eder. Nasıl mı? Bir hata yapıldığında hissedilen endişenin seviyesi artar. Belli bir seviyedeki endişe öğrenme için ihtiyacınız olan güdülenmeyi sağlar. İlk bakışta endişeliyken öğrenmenin gerçekleşmesi daha zor gibi gözükse de araştırmalar endişenin ve belli bir oranda stresin faydalı olduğunu ortaya koyuyor.

Read More

Yapılan son çalışmalar gösteriyor ki, aceleyle yemek yiyip tekrar çalışmaya dönmektense rahatlatıcı bir öğle molası vermek konsantrasyonu arttırıyor.

Çalışma saati olarak belirlenen blokların arasına belli bir süre mola koymanın faydaları ortaya çıkalı uzun zaman oldu. Bilimsel araştırmalar da daha verimli çalışmak ve daha iyi hissetmek için çalışmaya ara vermenin gerekli olduğu görüşünü destekliyor. Yaptığınız iş her ne olursa olsun iyi bir iş çıkarmak ve başarılı olmak için iyi hissetmeniz önemli.

Yine de uygulamaya gelince oldukça ihmal edilen bu molalar size de tanıdık geliyorsa, bu konuya biraz daha dikkat etmekte fayda olabilir. Yemek yerken bile çalışmaya devam etmek, zihni dinlendirmeden hızlıca yemek yiyip tekrar çalışmaya dönmek ilk bakışta zaman kazandırıyor gibi gözükse de oldukça yanlış bir yaklaşım.

Molaların efektif olması için ne yapmak gerekiyor?

Ne kadar yoğun olursanız olun molaların bir boş zaman geçirmek değil, zihniniz ve bedeninizin çalışmaya devam etmesi için gerekli bir süreç olduğunu fark etmekle işe başlayabilirsiniz. Çalışma saatlerini kesintisiz bloklara dönüştürmek veya yetersiz molalar vermek çözüm değil.

Çalışırken sürekli ekrana bakmak, aynı konu üzerine uzun süre düşünmek ya da sürekli konuşmak zorunda kalmak vücudunuzu yorarak performansınızın düşmesine neden olur. Bu aşamada tekrar modunuzu ve enerjinizi yükseltmek, uzun vadede sağlığınızı korumak ve verimliliğinizi arttırmak için rahatlatıcı bir öğe molası vermeniz şart.

Çalışmaya ara verdiğiniz zaman öncelikle bu sürenin zihninizi dinlendirmesi gerektiğini unutmayın. Herkesin kendince farklı yöntemleri olabilse de hemen hemen herkes için etkili olan bazı rahatlama yöntemleri var. Örneğin, kısa bir yürüyüş yapmak. Öğle yemeğinizi bitirdikten sonra mümkünse bir parkta yürüyüş yapmak günün devamı için konsantrasyonunuzu arttırırken, stresinizi ve yorgunluğunuzu alır.

Toplamda yalnızca 15 dakika harcayarak bile bütün bir öğleden sonrayı verimli geçirmek için yapabileceğiniz şeylerden biri de kendinize sakin bir köşe bulup kısa bir meditasyon olabilir. Hatta sadece kulaklıklarınızı takıp en sevdiğiniz müziği dinleyerek hayaller kurmak bile zihninizin dinlenmesi ve tekrar çalışmak üzere kendini yenilemesi için etkili olacaktır.

Read More

Aba Psikoloji olarak benimsediğimiz yöntemlerden biri olan mindfulness, son zamanlarda bilinirliğini büyük bir hızla arttırmaya başladı. Özellikle motivasyonunuzun veya kendinize güveninizin azaldığı anlarda heyecanınızı ve hevesinizi arttıran bu yöntemi siz de hayatınıza kolayca uygulayabilirsiniz.

Hayallerinizin peşinde koşmak için harcayacak enerjiniz olmadığını düşünüyorsanız, öncelikle yalnız olmadığınızı hatırlayın. Bu pek çok insanın başına gelir. Zaman zaman motivasyonunuz düşebilir ve kendinizi başarısız hissedebilirsiniz.

Bu anlarda hayatın akışına katılmak ve daha üretken olmak için kendinize kısacık bir zaman ayırın ve kendinize şu soruları sorun:

Böyle hissetmemin sebebi isteklerimin gerçekleşmemiş olması mı?

Motivasyonumuzu kaybetmemizin başlıca sebeplerinden biri istediğimiz şeylerin beklediğimiz kadar hızlı gerçekleşmiyor olmasıdır. Sizin için de durumun böyle olduğunu düşünüyorsanız sonuçla ilgilenmek yerine bu şeyi istemenizin nedenini kendinize hatırlatın. Her zaman isteklerimizi gerçekleştiremeyebiliriz ve başka alternatifler düşünmemiz gerekebilir.

Mevcut durumum gelişimime fayda sağlamıyor mu?

Gelişmek ve yeni şeyler öğrenmek motivasyonumuzu arttırır. Gelişmeyi bıraktığımız zaman huzursuz ve sıkılmış hissederiz. Böyle bir durumdaysanız kendinize meydan okumaya ihtiyacınız olabilir. Kendinize başka neler yapabileceğinizi ve potansiyelinizi genişletmek için nasıl yollar deneyeceğinizi araştırın.

Beklentilerim gerçekçi değil mi?

Gerçekçi olmayan beklentiler gelişmemizi engeller. Sürekli hayal kırıklığına uğramak motivasyonu yüksek tutmayı zorlaştırır. Konfor alanımızda kalmak içi beynimiz bizi bu tür beklentilere soksa bile aynayı kendimize çevirmek önemlidir. Egonuz sizi koruma altına almaya çalışırken yerinizde saymanıza neden olabilir. Bu soruyu kendinize sormak, sizi özgürleştirirken yaratıcılığınızı ve üretkenliğinizi arttıracak.

Kendim için ne yapıyorum?

Düşük motivasyon kendimize zaman ayırmamak ve başkaları için gereğinden fazla özveride bulunduğunuza işaret edebilir. Şöyle, oturup arkanıza yaslanın ve dikkatinizi kendinize çevirin. Bedeniniz son zamanlarda nasıl hissediyor? Duygularınızda nasıl dalgalanmalar var? Ilık bir duş, sevdiğiniz müzik, taze meyveler sizi tekrar canlandırmaya yetebilir.

Kendimi başkalarıyla karşılaştırıyor muyum?

Kendinizi başkalarıyla karşılaştırmanız çizdiğiniz yolda ilerlemeye çalışırken sürekli ayağınıza takılacak bir engele dönüşür. Kendiniz için belirlediğiniz hedefler, pek çok açıdan sizi yansıtır ve size özeldir. Bunun kendi yolculuğunuz olduğunu unutmayın ve kendinize dönün. Bunun için profesyonel destek almayı da tercih edebilirsiniz.

Read More